1. Bölüm

1.Bölüm

Miss_volere23
sessizkiz22

 

 

Evet ikinci kurgum ile tekrar geldim karşınıza inşallah buda sonsuz sevda gibi tutar :) bismillahirahmanirahim diyip ikinci kurgu için başlıyoruz :) lütfen vote ve yorum yapmayı unutmayın hepinize kucak dolusu sevgiler gönderiyorum 🤍

 

************************************

 

​İnsan kaçar... İnsan bazen yeri geldiğinde sevdiklerinden bile kaçar. Kimi başka bir şehre, ülkeye, kimi de kendine başka alışkanlıklar edinerek. Fiziken kaçmasa da ruhen kaçmayı başarır.

 

​Ben de fiziken kaçamadım ama ruhen kaça bildim. Tıpkı şimdi olduğu gibi, tüm aile baskısından ve boğucu havadan bir süreliğine uzaklaşarak...

 

​Bugünlük arkadaşım Selin'de kalmıştım. Saatlerdir süren, ruhumu yoran aile içi gerginlikten sonra Selin’in evinin huzur veren sessizliği ilaç gibi gelmişti.

 

​"Çok teşekkür ederim Selin, gerçekten iyi geldi. Ama artık gitmeliyim, daha fazla merakta bırakmayayım."

 

​Selin, sıcak bir gülümsemeyle bana sarıldı. "Ne zaman istersen gel canım, biliyorsun. Dikkat et kendine, hava karardı."

 

​Onunla vedalaştıktan sonra, kapıyı yavaşça kapattım. Saat epey ilerlemiş, hava tamamen kararmıştı. Hızla binanın merdivenlerinden indim ve doğruca evin yoluna koyuldum.

 

​Adımlarımı hızlandırdım. Cadde boyunca yürürken içimde tuhaf bir huzursuzluk vardı. Ardımdan gelen, benimkilerden daha hızlı ve tok adımlar işittim.

 

​Allah kahretmesin...

 

​Bir bu eksikti. Panikle ne yapacağımı bilmeden, cadde boyunca yürümeye devam ettim. İçimden, "Belki beni takip etmiyordur," diyerek kendimi rahatlatmaya çalıştım ve soğukkanlılığımı korumaya çalıştım. Caddenin üzerindeki ara sokağa geldiğimde, hiç düşünmeden sokağa girdim. Sokağa girdiğim sırada, çaktırmadan omzumun üzerinden arkama bir bakış attım. Kimse yoktu.

 

​Rahatlamış bir nefes alıp önüme döndüğüm anda, "Hey!" diyen tok bir erkek sesi işittim.

 

​Sesle irkildim! Hızla yerden büyükçe bir taş aldım ve hiç düşünmeden arkaya doğru fırlattım. Fırlattığım taş adamın kafasına isabet edince, adam acıyla inledi. Ben ise hızla önüme dönüp koşmaya başladım. Koştum, koştum... Olabildiğince oradan uzaklaştım.

 

​Bir süre sonra nefes nefese kalınca daha fazla koşmayı bıraktım ve kendimi bir duvarın dibine atıp nefesimi düzene sokmaya çalıştım.

 

​Az önceki olay yüzünden bacaklarım titriyordu resmen. Az önce bir sapık tarafından takip edilmiştim ve karşılık vermiştim! Yüreğim küt küt atıyordu.

 

Nefesim düzene girince, koşmaktan dağılan üstümü başımı düzelttim ve tekrar hızlı adımlarla evimin yolunu tuttum.

 

​Sokaktan çıkıp başka bir sokağa gireceğim zaman, ben daha ne olduğunu anlamadan bir el ağzımı kapattı. Çırpınmama fırsat vermeden sırtımı duvara yasladı ve kaçmamı engelledi.

 

​İşte şimdi bitmiştim! Demek ki beni takip etmişti. Şu an koskoca sokakta, bir yabancı adam ileydim.

 

​Korkuyla kapattığım gözlerimi açtım. Gözlerimi açtığımda beni ilk karşılayan, gecenin rengi gibi simsiyah gözleriydi. Ardından, insanı kıskandıracak kadar uzun, gür kirpikleri... Ama hepsinin yanında, tuhaf bir şekilde güven ve huzur veren bakışları vardı.

 

Gözlerim, yüzünün hatlarında gezindi. Koyu, dolgun kaşlarının altındaki keskin bakışları, düzgün ve belirgin burun yapısı dikkat çekiyordu. Çenesinde ve dudağının hemen üzerinde, özenle bırakılmış kirli sakalları vardı ve bu, ona sert ama çekici bir hava katıyordu. Kısa, koyu kahve saçları alnına doğru düşüyordu. Yüzünün keskin hatlarına rağmen, bakışlarında bir sükûnet vardı.

 

Adam, fısıltıyla, "Ağzını açacağım ama sakın bağırma, tamam mı?" dedi.

 

​Başımı hızla salladım. O da başımı sallamamla elini ağzımdan çekti.

 

​"Ne istiyorsun benden?" diye sordum, sesim titriyordu.

 

​Adam benden bir adım geri çekildiğinde, artık yüzünü tamamen görebiliyordum. Tahmini otuz yaşlarında ya da daha gençti.

 

​"Merak etme, amacım sana zarar vermek değil," dedi sakin bir ses tonuyla.

 

​Ben ise onun aksine, panik dolu bir ses tonuyla, "Ne istiyorsun peki?" diye sordum.

 

​Adam elini arkasına atınca, tüm kan beynime sıçradı.

 

​"Lütfen beni öldürme!" dediğimde adam şaşırdı.

 

​"Seni öldürmeyeceğim ki. Sadece..." Arka cebinden bir şey çıkarıp havaya kaldırdı. "Cüzdanınızı düşürmüşsünüz."

 

​Şaşkın gözlerle adamın elindeki cüzdana baktım. Gerçekten benim cüzdanımdı. Kenarındaki, ablamın ve abimin doğum günüm için özel yaptırdıkları anahtarlıktan tanımıştım.

 

​Uzanıp elinden cüzdanımı alacağım sırada, elini tekrar havaya kaldırdı.

 

​"Cüzdan benim cidden, teşekkür ederim. Lütfen cüzdanımı alabilir miyim?" demem üzerine güldü.

 

​"Hatırlatırım, kafama taş attın," dedi, yüzünde alaycı bir ifade vardı.

 

​"Ne yapayım? Başta sapık sandım! Gece yarısı bir kadını takip eden adama ne denir?" diye kendimi savundum, kaşlarımı çatarak.

 

​Başını salladıktan sonra elini indirdi ve cüzdanımı elime teslim etti. "Haklısınız, özür dilerim, hata benim."

 

​Cüzdanımı çantama atıp ona baktım. Sanki onu tanıyor gibiydim ama bir türlü hatırlayamıyordum.

 

​"Kusura bakmayın, ama başka çarem de yoktu. İnşallah kanamıyordu diyeceğim de..." Elimle başını işaret ettim. "Kanıyor sanırım."

 

​Demem üzerine panikle elini kafasına attı. Kafasından elini çekip eline baktı. Bir bana, bir eline baktıktan sonra gözlerini devirdi. "Beni kan tutar," dedi ve Bülent Ersoy bayılması gibi, anında yere yığıldı.

 

​Çok güzel... Bana cüzdanımı verecek kadar alçakgönüllü olan adamı kan tutuyormuş.

 

​Koskoca sokakta ben ve yerde baygın yatan adam vardı. Bir süre ne yapacağımı bilmeden öyle bekledim ve en sonunda yere diz çöküp, baygın yatan adamın yanağına hafifçe vurdum.

 

​"Beyefendi, uyanın lütfen," dedim ama adamdan zerre ayılma belirtisi yoktu.

 

​Çaresizce etrafa bakındım. Bir Allah’ın kulu da yoktu. Bakışlarımı tekrar yerde yatan adama çevirdim. Yüzü çok tanıdıktı ama bir türlü nereden tanıdığımı anlayamamıştım.

 

​Bir süre sonra "Ağam!" diyen bir ses duymam ile başımı yerde yatan adamdan kaldırdım ve sokağın çıkışına baktım. Bize doğru bir adam geliyordu.

 

​Bir dakika ya, o 'Ağam' mı demişti? Ben mi yanlış duymuştum?

 

​Adam yanımıza geldiğinde telaşla yere diz çöktü ve bozuk Türkçesiyle, "Ağam, kendinize gelesin," dedi.

 

​Bakışlarını yerde yatan adamdan çekti ve bana baktı. "Bacım, ne olduydu ağama?"

 

​İşte şimdi sıçmıştık...

 

​Adamın sorusunu duymazdan geldim. "Bu adam ağa mı?" diye sordum.

 

​Adam soruma şaşırsa da panikle cevap verdi: "Ne sanasan, ağa tabi! Atasoy Aşireti'nin Ağasıdır."

 

​Sıçtığım yetmezmiş gibi bir de üzerine tüy dikmiştim!

 

​"Ne oldu ağama bacım?" dedi, az önceki sorusunu tekrar ederek.

 

​Tereddütle yutkundum. Ne demeliydim ki? "Ağanı sapık sandım, kafasına taş attım, kafası yarıldı. Üstüne üstlük kan tuttuğunu bilmeden kafası kanıyor dedim ve sonuç bu mu?"

 

​"Ee, ağamın kafası kanıyor," dedikten sonra şüpheyle bana baktı. "Ağama bir şey mi yaptın yoksa?" diye sordu, sesi sertleşmişti.

 

​"Ne münasebet canım!" diye yükseldim. "Sadece bilmeden taş attım kafasına," diye kısık sesle mırıldandım, suçlulukla başımı yere eğerek.

 

​Adam bana kötü bir bakış attı. Tekrar yerde yatan adama döndü: "Ağam, kendinize gelin!" Ama adamın ayılacağı yoktu.

 

​"Acaba hastaneye mi götürsek?" diye öneride bulundum.

 

​Adam hızla ayağa kalktı. "Öyle olacak zaten!" Eliyle yerdeki adamı işaret etti. "Başında bekle ağamın," dediğinde başımı salladım.

 

​Adam şüpheyle bana baktı. Bir süre beni inceledikten sonra arkasını döndü ve sokaktan çıktı. Adam sokaktan çıktığında, ben de yerde yatan adamın başucuna tekrar eğildim.

 

​"Lütfen uyandıktan sonra benim canımı okuma ya! Nereden bileyim senin ağa olduğunu? Bilsem atar mıydım?" diye söylendim, ellerimi çaresizce havaya kaldırarak.

 

​Ben öylece adamın tepesinde beklerken, sokağın başında bir araba belirdi. Anlaşılan az önceki adamdı. Hızla yanımıza geldiğinde durdu ve içinden adam indi. Arabayı dolanıp arka kapıyı açtı. Kapıyı açtıktan sonra yanımıza gelip, bozuk Türkçesiyle, "Arabaya sen de bin. Ağamın başını tutarsın," dediğinde, dudaklarımı büzerek "Gerek var mı ya?" diye mırıldandım.

 

​Adam yerde yatan adamın koltuk altlarından tutarak gövdesini kaldırdı. "Bacım, yardım etsen," dediğinde, daldığım düşüncelerden çıktım.

 

​Baygın olan adamın ayaklarını tutup kaldırdığımda neredeyse belim çıkacaktı. Zar zor da olsa bir şekilde adamı arabaya taşıdık. Taşındıktan sonra diğer tarafa dolandım ve ben de yanına bindim. Başını dizime koyduğunda, elime kan bulaştı.

 

​Bir de ben bayılsam nasıl olur acaba? diye düşündüm.

 

​Şoför olduğunu tahmin ettiğim adam da arabaya bindi. Torpidodan bir tane havlu çıkarıp bana uzattı. "Kanamasının olduğu yere bastır," dedi.

 

​Havluyu adamdan aldım ve baygın yatan adamın kanamasının olduğu yere bastırdım. Şoför olan adam ise hızla kontağı çevirip arabayı çalıştırdıktan sonra doğruca hastanenin yoluna koyulduk.

 

​Bir insan kendini ne kadar rezil edebilir ki? Ya da daha ne kadar batabilir? Karşımda öldürücü bakışlar atan adam ile göz göze gelmemek için bayağı güç sarf ediyordum. Ona bakmak yerine, acildeki bütün yerlere bakıyordum: Sedye üzerinde yatan hastalara, doktorlara, yerdeki fayanslara, pencereye, küçük doktor masasına... Kısacası, acilin içerisinde ne kadar şey varsa, bakışlarım oradaydı.

 

​Bir süre sonra, "Ağam, doktor çıkabilirsiniz dedi," diyen Salih Bey ile ayağa kalktım. Benim kalkmamla, yerde yatan adam, "Salih," dediğinde anında "Ağam," dedi. Yanda duran ceketini aldı ve ayağa kalktı. Ayağa kalktıktan sonra ceketini giydi.

 

​Ben de ayağa kalktığım sırada bana döndü. Ceketinin yakalarını düzeltti ve alaycı bir ifadeyle, "Kan davası var artık aramızda. Kanımı akıttınız," dedi.

 

​"Ne kan davası be!" diye çıkıştım, sinirle. O ise rahat bir şekilde ellerini cebine soktu. Bir süre yüzüme öylece baktıktan sonra güldü.

 

​Hayvan herif, benimle dalga geçiyordu!

 

​"Gülme ulan!" dediğimde gülmesini bastırdı.

 

​"Tamam, kızma, şaka yaptım." Anında ciddileşti. "Ama bu kafamı yarma sebebinizin bir karşılığı olacak."

 

​Ellerimi kaldırıp yalvarır gibi, "Ay lütfen yapmayın, çok korkarım ben," dedim yalandan, gözlerimi kırpıştırarak. O ise sadece buna güldü.

 

​"Cidden kim olduğumu duydun sanıyordum." Salih denen adama baktı. "Salih, söylemedin mi hanımefendiye kim olduğumu?" diye sorduğunda, Salih "Söyledim Behram Ağam. Hem sizi bilmeyen mi var bu şehirde?" dedi.

 

​Demek ismi Behram'mış. Behram Atasoy! Memnun oldum diyemeyeceğim. :)

 

​Behram dönüp bana baktı. "Güç kudret Allah’a mahsustur. Sadece kim olduğumu bil istedim, sonra..." Elini kaldırdı ve işaret parmağıyla bir daire çizdi. "Çevrede 'sapık' diye adımı çıkarma," dediğinde, ona bir adım attım. Benden bir tık uzundu. Gözleri ise gecenin siyahı gibi kapkaraydı.

 

​Meydan okurcasına çenemi yukarı kaldırdım. "İnan, umurumda değil senin kim olduğun. Sapık da demem ayrıca, ad çıkaracak biri değilim ben."

 

​Behram ise sadece gözlerimin içine baktı. Bakışlarını ne o kaçırdı ne ben.

 

​Bir süre sonra nefesini dışarı verdikten sonra, "Peki, tamam," dedi. Sonra da elini çıkışa doğru uzattı. "Madem sorun yok, ben de iyiyim, çıkabiliriz."

 

​Başımı salladım. Ona sırtımı döndüm ve hızla çıkışa yöneldim. Bakışlarını sırtımda hissediyordum ama dönüp ona bakmadım.

 

​Acilden dışarı çıktığımda Behram da dışarı çıkmıştı. Behram dışarı çıkar çıkmaz, "Behram Ağam!" diyen bir kadının sesiyle bakışlarımızı oraya çevirdik. Kadın mahcup bir ifadeyle Behram'a bakıyordu.

 

​"Allah sizden razı olsun Behram Ağam, sizin sayenizde karnımız doyuyor." Elini arkaya attı. Bir süre sonra elinde minik bir el belirdi, ardından da minik elin sahibi kız çocuğu çıktı.

 

​"Sizin sayenizde çocuklarım üşümüyor artık," diye minnetlerini sıralarken Behram, "Estağfurullah abla. Sana demiştim," dedi. Uzandı, küçük kızın yanağını okşadı. "Sen ablamsın, çocukların ise yeğenlerim." Kadına baktı. "Size bakmayacağım da kime bakacağım?" dediğinde, kadın mahcup bir şekilde gülümsedi.

 

​"Allah razı olsun." dedikten sonra bakışları beni buldu. Bir süre bana baktı. Tekrar Behram’a döndü. "Kaçırma kızı," dediğinde Behram başını çevirip bana baktı. Bana bakarak, "Kaçırmam abla," dediğinde gözlerimi devirdim. Behram ise göz devirmeme gülüp tekrar kadına döndü. Kadın ile bir süre daha sohbet ettikten sonra kadın yanımızdan ayrıldı.

 

​Kadın gider gitmez, "Ne dedin sen kadına?" diye sordum, kaşlarımı çatarak.

 

​Behram çapkınca güldü. "Boş ver." dediğinde Behram'ın arabası gelmişti. Behram eliyle arabayı işaret etti. "Gideceğiniz yere kadar bırakalım ister misiniz?" diye sordu.

 

​"Teşekkür ederim, ben kendim giderim," diyerek teklifini geri çevirdim.

 

​Behram omuz silkip, "Peki, tamam o zaman. Hoşça kalın," dedikten sonra yanımdan ayrıldı. Arabaya binmek üzereyken, "Behram Bey, özür dilerim tekrardan," diye seslendim.

 

​Behram gülümsedi. "Önemli değil. Sizin açtığınız yara can yakmaz Aydan Hanım," dedi ve arabaya bindi. O biner binmez araba hareket etti ve hızla hastanenin önünden ayrıldılar.

 

​Behram gittiğinde etrafıma baktım. Hava giderek kararmıştı. Ailem beni merak etmiş olmalıydı. Dahası, bu saatte burada nasıl taksi bulacaktım?

 

​Hastaneden çıkacağım zaman, arkamdan "Aydan Hanım," diyen bir ses duymam ile bakışlarımı sesin sahibine çevirdim. Sesin sahibi, göbekli, tonton bir abiydi. Adam, "Behram Ağam'ın emri ile buradayım. Sizi eve bırakmam için," dediğinde şaşırdım. Behram ne ara halletmişti ki bunu?

 

​Adama, "Cidden Behram Ağa mı söyledi size?" dediğimde, adam "Evet." Eliyle taksiyi işaret etti. "Taksi burada, buyurun," dedi.

 

​Bu Behram kimdi? Daha doğrusu, onu neden herkes bu kadar çok seviyordu? Yirmi altı yıldır Mardin'de yaşıyordum, hadi yirmi diyelim, bu adamı hiç ne görmüştüm ne de duymuştum.

 

Adam, "Gidelim mi?" dediğinde daldığım düşüncelerden çıktım. İlk başta tereddüt etsem de, "Gidelim," dedikten sonra taksiye yöneldim. Taksiye geldiğimde adam kapımı açtı. Bu hareket ile şaşırsam da belli etmedim. Kapımın açılması ile arkaya yerleştim. Adam kapımı kapatıp kendi kapısını açtı ve koltuğuna yerleşti. Emniyet kemerini bağladıktan sonra kontağı çevirdi ve arabayı çalıştırdıktan sonra hastanenin önünden ayrıldık.

 

 

 

************************************

 

Çok şükür sonunda ilk bölümü ata bildim, uzun zamandır yazmaya çalışıyordum ve yazdım da, evet nasıl buldunuz bakalım ilk bölümü behram sizce nasıl biri? Peki Aydan?

 

İnşallah buda sonsuz sevda gibi sevilir :) diğer bölümde görüşmek üzere kendinize cici bakın 💜

 

 

Bölüm : 22.10.2024 09:22 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...