9. Bölüm

9. BÖLÜM

Miss_volere23
sessizkiz22

İNSTAGRAM : @RAZİYE_MLL22

 

Gün doğmadan Meryem hanım uyanıp odasından çıktı. Yeni bir gündü... Dün olan olaylar yüzünden bir türlü uyumamıştı. Kapısını kapatıp aşağıda ki hazırlıklara bakmak için merdivenlere yöneldi, merdivenlerden giderken durdu, başını yana çevirip behram ile aydanın odasının kapısına baktı, dün gece behram kızmıştı ama zaten Meryem hanım da biliyordu bu evlilik gerçek bir evlilik olmayacaktı...

 

Adımlarını odanın penceresine attı, bakışlarını kısıp odanın içerisine baktı, behram koltukta uyuyordu. Bir eli yastığın alında derin uykudayken Aydan ise yataktaydı.

 

Meryem hanım geri bir adım attı ve merdivenlere yönelip aşağı indi " Salih" dedi, Salih içeri Meryem hanımın sesi ile girdi " buyurun hanımım" dediğinde

" yanına iki kişi al dediğim yere git" salih başını salladı " emredersiniz hanımım" dedi ve geri gidip dışarı çıktı.

 

" ipleri elime alma zamanı gelmiş" diye mırıldandı ardıdan mutfağa gidip hazırlıklara baktı. Öğlen tebrik etmek ve aydanı görmek için misafirler gelicekti ve herşey kusursuz olmalıydı.

 

 

*************************************

 

Yeni bir gün yeni umutlar demekti... Yada yeni acılar... Benim için hangisi olucaktı bilmiyorum ama bundan sonra şansa ve umuda çok ihtiyacım vardı. Gardıroptan yazmanın birini alıp başımı örttüm ve odadan çıktım, dışarı çıktığım da avludan sesler geliyordu. Derin bir nefes alıp terleyen avuçlarımı elbiseme sildim ve merdivenlere yöneldim. Merdivenlerin başına geldiğim de bütün bakışlar beni buldu, benim bakışlarım ise gecenin karanlığını andıran harelerini.

 

Heyecanımı belli etmemek için derin bir nefes aldım ve basamakları yavaş yavaş inmeye başladım, merdivenin son basamığına geldiğim de bana bir el bana uzatıldı , elin sahibine bakışlarımı çevirdim. Elinini uzatan kişi Behramdı. Siyah hareleri gözlerimdeydi.

 

Behramı görmem ile gülümsedim ve elimi kaldırıp elimi eline bıraktım, behram ise hemen elimi sıkı sıkı tuttu, son basamağı da aşağıya indim ve behram ile el ele beni bekleyen insanların yanına gittik.

 

Gelen misafirlerin ellerini tek tek öpüp tanıştım ve oturmak yerine çay servisine yardım ettim. Herkese çayları dağıtıp yerime oturdum. Bütün bakışlar benim üzerimdeydi, istemsizce popomu kıpırdattım. Alışkın değildim.

 

" gelin hanım kızımız pekte güzelmiş" diyen bir kadının sesi ile bakışlarımı yerden kaldırdım ve ona baktım, tahmini 40'lı yaşlarındaydı belki de daha büyük

" behram oğlumuzda yakışıklı maşallah" dediğinde herkesten aynı anda sesler yükseldi, bakışlarımı behrama çevirdim, geceyi andıran bakışları üzerimdeydi.

 

" gelin hanım dans ediyor ama" diyen genç bir kızın sesi ile bakışlarımı oraya çevirdim. Yüzün de anlandıramadığım bir ifade vardı, nefret desem nefret değil, hırs desem hırs değil...

 

" nasıl yani" diye bir soru yükseldi, kız elinde ki çay bardağını önünde ki sehpaya koydu ve nispet yaparmışçasına

" baya" behrama baktı " behram ile de o şekilde karşılaştılar dans kursundan çıkarken" başını hafifçe eğip gülümsedi. Saçları omuzlarından kayıp düşerken, gözlerindeki meydan okuma belli belirsiz parladı.

 

 

Kadının bakışları sertti, ince bir kınama taşıyordu. sonra ağır bir nefes alıp başını iki yana salladı...

 

Misafirlerden biri " yakışıyor mu hiç" dediğinde, bakışlarımı yere eğdim, sessizlik uzayıp giderken, sessizliği bozan behram oldu " Ne olmuş?” dedi, kadının sözlerini bölen bir keskinlikle. “İstediği gibi dans edebilir. Kime ne?” başımı yerden kaldırdım ve behrama baktım, yüz hatları gerilmiştim hatta bakışları sert ve keskindi,

 

Bakışlarımı kadına çevirdim, oturduğu yerde rahatsız olmuş gibi kıpırdandı, ağzını açıp bir şey diyecek gibi oldu ama yuttu sadece boş boş behrama baktı

 

" karımın yaptıklarından ben sorumluyum siz değil ve ben karımın dans etmesinden gocunmam, size laf söylemek düşmez hatta kimseye düşmez" diyerek kesin bir dil ile uyardı , kadın bakışlarını behramdan kaçırdı

 

" behram laflarına sözlerine dikkat et" diyerek Meryem hanım uyardı, behram ayağa kalkıp yanıma geldi ve elini uzattı

" kalk Aydan gidiyoruz" bakışlarım behramın eli ile bakışları arasında giderken behram desteklermiş gibi başını salladı.

 

Behrama güvenip elimi kucağımdan çektim ve uzanıp behramın elini tuttuktan sonra ayağa kalktım " laf söylediğiniz kişiye dikkat edin bundan sonra, kimse benim karım hakkında tek bir kötü kelime konuşamaz" bakışlarını annesine çevirdi " herkese hak ettiği gibi daye" diyerek son sözü söyledikten sonra ikimiz de el ele ordan ayrıldık ve Konaktan dışarı çıktık.

 

Dışarıda soğuk bir rüzgar esiyordu, ama behramın içindeki öfke o kadar büyüktü ki, rüzgarın etkisini bile hissetmiyor gibiydi . Behram’la el ele yürürken, aramızdaki sessizlik yoğunlaşmıştı. Biraz daha ilerledikten sonra Behram durdu, derin bir nefes aldı ve gözlerini bana çevirdi " Aydan lütfen sessiz kalma hiç bir şekilde ne olursa olsun" dediğinde bakışlarımı birleşen ellerimize indirdim

 

birlikteyken ne kadar güçlü olduğumuzu bir kez daha hissettim. O an sadece ben ve Behram vardı, geri kalan her şey uzaklaşmıştı.

 

" özür dilerim ben sadece annene ve misafirlere saygısızlık yapmak istememiştim" diye mırıldandım, behram boşta ki elini çeneme koydu ve başımı kaldırdı, geceyi andıran hareleri ile karşılaştım

 

O an, gözlerinde bir şeyler değişti, geceyi andıran derin bir huzurla dolmuştu. Gözlerinin içinde kaybolduğum anlarda, dışarıdaki rüzgarın sesi bile yavaşça silinmiş gibiydi.

 

"Anlıyorum," dedi, sesi yumuşak ama kararlıydı. "Ama bazen insan, sevdiğini savunurken sınırları zorlar. Bunu kabul ediyorum ama sessiz kalma Aydan hiç bir şekilde sana güveniyorum nerede durman gerektiğini nasıl davranacağını bilen bir kadınsın eminim o yüzden susmak yerine zamanı geldiğinde neresi olduğunu umursamadan cevabını ver olur mu "

 

O an, içimden geçirdiğim tüm endişeler bir anda kayboldu. Behram’ın yanında her şeyin bir anlamı vardı; karanlık, geceyi andıran bakışları, bana güven veriyordu içimdeki boşluk hissi yavaşça dolmaya başladı.

 

Elini çenemden çekti ve elini saçlarıma koyup okşadı, gözlerimi kapadım, huzur vardı, behram varsa huzur vardı, güven vardı en önemlisi de o yanımdayken korkmuyordum, gözlerimi geri açtım ve çenemi yukarı kaldırıp " bundan sonra yapacağım söz kimse behram atasoyun karısına tek bir kötü söz söylemeyeceğini göstereceğim" dedim kendimden emin bir şekilde.

 

Behram hafifçe gülümsedi ve elini başımdan çekmeden önce, parmaklarını saçlarımda nazikçe gezdirdi. Birlikte o anı yaşadık, ne geçmişin ne de geleceğin üzerine düşünmeden sadece birbirimize odaklanarak. Ve o an, gerçekten ne olursa olsun, birlikteyken her şeyin geçeceğini hissettim.

 

 

" sana tenimde nefesini hissede bileceğim kadar yakınım Aydan, her zaman yanında olacağım" diye fısıldadı

 

ve şimdi daha iyi anlamıştım ;

 

Behram varsa umut vardı...

 

Behram varsa güven vardı...

 

Behram varsa hayallerim vardı...

 

 

🌹🌹🌹

 

Behram nefretle ayakta duran adama baktı, dün düğünde çıkardığı ufak çaplı krizden sonra behram ferzanın durmayacağını adı kadar emindi ve tahmin ettiği gibi yine tam karşısında dikilmiş ona nefretle bakıyordu, ferzanın yanında 2 adamı vardı, behramın yanında ise dijvan ile barış .

 

Behram derin bir nefes aldı, gözlerini Ferzan'dan kaçırmadan sakin olmaya çalıştı. Dün yaşananlar hala zihninde yankılanıyordu, ama o an sadece önündeki adama odaklanması gerekiyordu. Ferzan’ın bakışları, her ne kadar kendisine nefret dolu olsa da, Behram’ın içinde bir güven duygusu uyandırıyordu. Çünkü Ferzan'ın, bir adım bile olsa geri atacağını biliyordu.

 

Barış elini hafifçe abisinin omzuna koydu. "Sakin ol," dedi, sesi yumuşak ama kararlıydı. Behram, Barış’ın söylediklerine kulak verdi ve içindeki gerilimi biraz daha hafifletti. Dijvan ise sessizdi, ama gözlerinden öfke fışkırıyordu. Behram’a olan güvenini her an hissettirmeye çalışıyordu.

 

 

Behram’ın içinde bir tedirginlik hissi beliriverdi. Ne kadar sağlam durmaya çalışsa da, bu karşılaşmanın bir sonuca varması gerekiyordu. Ve o sonuç, ne yazık ki pek de iyi olmayacaktı. Ama Behram, ne olursa olsun geri adım atmayacaktı. Her şeyin farkındaydı, bu oyun bir kez daha başlamıştı.

 

" dün konuşamadık behram malum düğünün vardı" kollarını iki yana açtı

" kısmet bugüneymiş şimdi konuşalım ve dökelim eteğimizde ki taşları"

 

Behram, Ferzan’ın sözlerine karşılık vermek için dudaklarını sıktı, derin bir nefes aldı ve soğukkanlılıkla bakışlarını ona çevirdi. Ferzan’ın kollarını iki yana açarak söylediği o sözlerdeki kibir, Behram’ın sinirlerini daha da gerdi. Ancak içindeki hırs, onu soğukkanlı kalmaya zorluyordu.

 

"Bugün mü?" dedi Behram, sesinde belirgin bir alay vardı. "Öyle mi? O zaman dökelim, ama bil ki taşların altından neler çıkar, Ferzan." Gözlerini dikkatle Ferzan'ın gözlerine sabitledi, her kelimesiyle ona meydan okurcasına.

 

Barış ve Dijvan birbirlerine bakıp, ortamın ne kadar gergin olduğunu hissediyorlardı. İki adam da durumu takip ederken, Behram'ın her adımının ne kadar dikkatle atılması gerektiğini biliyorlardı. Ferzan, yanındaki adamlara bir işaret etti ve gülümsedi. Ama o gülüş, Behram’a tehditkar bir şekilde geri döndü.

 

"Taşlar mı? Eğer taşlarla oynamak istiyorsan, Behram, seni sevindirebilirim," dedi Ferzan, sesinde bir soğukluk vardı. "Ama unutmaman gereken bir şey var; bu oyun başladığında, geri dönüş yok."

 

Behram bir adım daha attı, Ferzan’ın söylediklerine aldırmadan. "O zaman, başlamadan önce bilmelisin, Ferzan, taşlarımı taşımaya hazır mısın?" dedi. Sözleri, bir tehdit gibi havada asılı kaldı.

 

Herkesin içinde bir sessizlik oldu, gerilimin yoğunluğu neredeyse her nefeste hissediliyordu.

 

Ferzan bocalasada belli etmedi, karşında ki adamı biliyordu asla hiç bir zaman geri adım atmazdı, her zaman ki dediği gibi dostundan önce düşmanını tanı derdi ve dediği gibi behramı çok iyi tanımıştı.

 

" zaaf edinmek sana neler kaybettirecek haberin var mı behram" dedi

Behram, Ferzan’ın sözlerine karşılık verirken gözlerini bir an bile ondan ayırmadı. İçindeki öfke, tam olarak hangi noktada patlayacağını bilmiyordu, ama sakin kalması gerektiğini biliyordu.

 

"Zaaflar..." dedi Behram, sesinde bir ironi vardı. "Zaaflar mı? Benim zaaflarım seni ilgilendirmez, Ferzan. Ama senin ne kadar zaaf taşıdığını görmek gerçekten ilginç."

 

Ferzan, bir an sessiz kalıp Behram'ın gözlerine bakarken, yanında duran adamlarından birine işaret etti. Adam hafifçe ileri adım attı, ama Behram anında dikkatini onlara çevirdi, gözleri uyanık ve tetikteydi.

 

"Zaaflar... bana kaybettiriyor olabilir," dedi Ferzan, gülümseyerek. "Ama senin gibi biri, her adımında daha fazla kaybedecek, Behram. O yüzden dikkat et, bu işin sonu sana çok pahalıya mal olabilir."

 

Barış, ellerini cebine sokarak bir adım ileri atmaya hazırlandı, ama Behram ona sessizce durmasını işaret etti. Bu an, iki adamın değil, sadece kendisinin çözmesi gereken bir savaştı.

 

"Sonuçta," dedi Behram, sesini alçaltarak, "zaaflarını kullanmak isteyen birine karşı dikkatli olmalısın, Ferzan. Çünkü taşlar düşmeden önce, belki de senin taşların en önce düşer."

 

Ferzan’ın yüzündeki gülümseme silindi. Gerilimin içinde bir an daha sabrettiler, ama herkesin içinde bir şeyler kopmaya başlamıştı. O an, bir karar verilmesi gerekiyordu ve o karar, her iki tarafın da geleceğini şekillendirecekti.

 

 

 

Behram, adımını geri atarken nefesini dışarı vererek biraz daha sakinleşmeye çalıştı. Ancak içindeki gerilim, vücut dilinden okunduğu gibi, daha da yoğunlaşmıştı. Gözlerini bir an bile Ferzan’dan ayırmadı, her kelimesiyle ona meydan okuyor, gücünü gösteriyordu.

 

"Kurtun dişine kan değdi mi, sadece avını parçalayarak öldürmek için saldırır Ferzan," dedi, parmağını tehditkar bir şekilde sallayarak. "Ve sen kurdun dişine kan değdirmeye çalışıyorsun"

 

Ferzan, Behram’ın sözlerine alaycı bir şekilde gülümsedi. Bir an duraksadı, etrafına bakarak ortamın gerildiğini hissedebiliyordu ama umursamıyordu. Onun için bu bir oyun gibiydi.

 

"Güzel bir tehdit, Behram," dedi, gülüşüyle Behram’a meydan okurken. "Ama korkma, senin gibi birinin dişlerine kan değdimi ne kadar güçlü olabileceğini biliyorum ama unutma bu hayatta av varsa avcı da vardır ve ben avcıyım, kurdu yolumdan çekip atmasını da bilirim"

 

"Yolundan çekip atan avcı?" dedi Behram, dudaklarında keskin bir alayla. "Görünen o ki, senin avcılığını izlemek, seni düşürmekten daha keyifli olacak. Ama acele etme, Ferzan. Gerçek avcıyı bulduğunda, işler değişir."

 

Ferzan’ın yüzündeki gülümseme bir anlığına silindi, ama hemen sonra soğukkanlılığını koruyarak, "Zaman gösterecek, Behram," dedi. "Hangi tarafın daha güçlü olduğunu..."

 

Gözlerinde, artık sadece bir tehdit değil, bir hesaplaşma vardı.

 

Bu savaşı birisi kazanacak, diğeriyse kaybedecekti. Behram ve Ferzan arasındaki bu gerilim, sadece kelimelerle değil, her bakışta, her hareketle daha da derinleşiyordu. Her ikisi de birbirini yenmek için her şeyi göze almıştı. Her ikisi de kendi doğrularını, kendi güçlerini savunuyordu.

 

Behram, Ferzan’a doğru adımını bir kez daha attı. O an her şeyin farkındaydı, her kelimenin ve her hareketin sonucu olacaktı. Gözleri kararlıydı, ama içinde bir şeyler titriyordu. Ferzan’ın ona karşı takındığı alaycı tavır, onu daha da sinirlendiriyordu. Ancak Behram, her ne kadar gergin olsa da, bu oyunda düşen tarafın kendisi olmaması gerektiğini biliyordu.

 

Ferzan, karşısındaki adamın her hareketini dikkatle izliyor, her anın nasıl şekilleneceğini tahmin etmeye çalışıyordu. Gülümsemesi sanki her şeyin kontrolünde olduğuna dair bir işaretti, ama Behram’ın söylediklerinden sonra, derinlerde bir korku hissi belirdi. Ne de olsa, her zaman bir noktada herkesin dengesini bozan bir hamle olurdu.

 

"Bu kadarla kalacak mısın, Behram?" dedi Ferzan, sesi soğuk ve derindi. "Sadece kelimelerle değil, işin içine gerçekten girmeye ne zaman cesaret edeceksin? Yoksa hala oyun mu oynuyorsun?"

 

Behram bir adım daha ileri atarak, "Oyun bitmek üzere, Ferzan. Ve ben bu oyunu kazanacağım," dedi, sesi daha sert ve kesin bir şekilde.

 

Barış ve Dijvan, olayların nasıl şekilleneceğini izliyorlardı. Tüm ortam, bir patlama anı bekleyen bir bomba gibi gerilmişti

 

Ferzan, gülümsemesini kaybetmeden, ama gözlerindeki hırsı daha belirgin şekilde ortaya koyarak, "O zaman hadi görelim, kim kazanacak," dedi.

 

Bu an, sadece Behram ve Ferzan için değil, her iki tarafın da geleceğini belirleyecek bir an olacaktı. Bu savaşı biri kazanacak, diğeriyse kaybedecekti. Ama kim kaybederse, o kaybın bedeli çok ağır olacaktı.

 

 

🌹🌹🌹

 

 

 

Derin bir boşlukta gibiydim sanki, Behram hiçbir şey söylemeden çekip gitmişti, tek söylediği "geri geleceğim" olmuştu ama neredeyse hava kararmak üzereydi ve o hâlâ geri gelmemişti. Saatler geçmişti, yavaşça karanlık düşmeye başlamıştı. Bir yanım ona güvenmek istiyordu, ama bir başka yanım da her anın boşlukta kaybolan bir zaman dilimi gibi hissedilmesine engel olamıyordu. O gitmişti, ama ben hâlâ burada, beklemeye devam ediyordum.

 

İçimde bir belirsizlik vardı, her şey bulanık ve kaygılı,göğsümün üzerinde ki huzursuzluk giderek artmaya başla. Ya behramın başına bir şey gelmiş düşüncesi beni sarıp sarmalarken

 

Dün düğüne gelen adam her kim ise tekin biri değildi ve bakılırsa behramdan nefret ediyordu ki behramda ondan...

Aralarındaki gerilim, gözle görünür bir şekilde vardı. Gözleri, söyledikleri her kelimede bir tehdit barındırıyordu. Behram ise onun bakışlarından kaçmak yerine, tersine ona karşı sert bir tavır takınıyordu. Ben tam olarak ne olduğunu çözemedim, ama içimde bir ses, bir şeylerin ters gittiğini söylüyordu .

 

 

ama bir şey kesin gibiydi; bu ferzan ile behramın arasında çözülemeyen bir hesaplaşma vardı ...

 

Yelkovan saatleri kovalarken hava tamamen kararmıştı ve behram yine yoktu, akşam yemeği saati neredeyse gelmek üzereydi ve Meryem hanım birazdan behramı ve beni çağırmak için bir yardımcı gönderirdi , tek dileğim behramın bir an önce gelmesi ve içimde ki bu huzursuzluğun bir an evvel bitmesiydi.

 

Odada volta atmaya başladığımda kapı çaldı. Sanki her şey donmuş gibi bir an için hiçbir şey duymadım. Kalbim hızla çarpmaya başladı, çünkü kapının çalması, içimde bir şeylerin değişeceğinin habercisi gibiydi. Hızla kapıya doğru yöneldim, nefesim biraz düzensizdi.

 

Kapıyı açtığımda, karşımda Behram’ın o siyah hareleriyle yüzleştim. Bir süre hiçbir şeyi idrak edemedim ve öylece kapıda bekledim. Kalbim yerinden fırlayacak gibi atıyordu, beynim durdu sanki. En son kendime geldim ve hızla kendimi Behram’ın kollarına attım. Onu gerçekten gördüğüme, hissettiğime inanmak istedim. Kolları etrafımı sardığında, içimdeki tüm korkular bir anlığına da olsa dağıldı.

 

Bir süre ikimiz öylece sarılı kaldık. Zaman durmuş gibiydi, kalp atışlarımız dışında her şey sessizdi. İlk geri çekilen Behram oldu. “Korkma, iyiyim. Bir şeyim yok... sadece çıkmak zorunda kaldım,” dedi, sesi yorgun ama yumuşaktı.

 

Çocuk gibi alt dudağımı sarkıttım " Keşke haber verseydin,” dedim kısık bir sesle. “Saatlerce seni bekledim...”

 

Behram , suçluluk dolu bir nefes verdi

" özür dilerim bundan sonra bir daha olmaz sana haber veririm" dediğim de gülümsedim, behram da gülümsediğin de bütün kırgınlıklarım ve korkularım geçti.

Behram ile kapıda ile öylece kapıda beklerken merdivenin ucunda çekingen bir şekilde evin yardımcısı belirdi. Gözleri yere sabitlenmişti, elleri önünde kenetlenmiş halde duruyordu.

 

“Afedersiniz,” dedi neredeyse fısıldar gibi. “Meryem hanım sizi sofraya bekliyor ” dediğinde Behram başını yavaşça salladı, sesini yumuşatmaya çalışarak, “Tamam, geliyoruz,” dedi.

 

Genç yardımcı hızla başını eğip uzaklaştı.

 

Bakışlarımı tekrar behrama çevirdim

" ellerini yıka hadi inelim beraber" dedim ve kapıdan çekildim, behram içeri girip ellerini yıkadıktan sonra geri geldi ve elimi tutup merdivenlere yöneldik, merdivenlerin basamaklarını tek tek inerken " behram elimi sakın bırakma olur mu?" diye fısıldadım. Behram yandan bir bakış attı ve elimi sıkı sıkı tuttu " eğer söz konusu sen isen cayır cayır yanacağımı Bilsem de yine bu elini tutarım" elimi kaldırıp üzerine öpücük bıraktı " Ben bu eli bırakmak için tutmadım Ömürlük tuttum"

 

 

Merdivenlerin soğuk basamaklarını tek tek inerken kalbim Behram’ın sözleriyle daha da hızlandı, behramın varlığı bile bana güven veriyordu ve Elimi sıkıca tutan Behram’ın parmakları, sanki beni gerçek dünyaya bağlayan tek şeydi.

 

Alt kata indiğimizde koridorun sonunda loş ışıklarla aydınlanan yemek odası gözüküyordu. Meryem Hanım, masanın başında bizi bekliyordu, bizi gördüğün de " nihayet Geldiniz,” dedi Meryem hanım yumuşak bir sesle. “Yemek soğumadan buyurun oturun.”

 

Behram başını hafifçe eğdi ve beni nazikçe masaya yönlendirdi. Sandalyeye oturduğumuzda yemek servisi yapıldı ve kısa sohbet ve cümleler eşliğinde de akşam yemeklerimizi yiyip odalarımıza çekildik, ne kadar behram ile yakın olsakta aynı yatakta uyumadık o yine koltukta ben ise yine yatakta ilk günü bitirmiş bulunduk....

 

Bölüm : 06.03.2025 21:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...