
Taşların arasında, fenerin ışığı bir nesneye takıldı. Nesne, suda hafifçe hareket eden bir şeydi. Furkan adımını hızlandırarak taşlara ilerledi. Işığın kaynağına yaklaştığında, karşısında, suyun kenarına terk edilmiş bir çanta olduğunu fark etti.
Çantayı alırken içindeki ağırlık, aklındaki tüm karanlık düşünceleri iyice pekiştirdi. "Bu kadar yakın olamaz," diye mırıldandı, ama şüphelerinin doğru olma ihtimali giderek daha güçlüydü.
Çantanın içinde eski bir telefon ve birkaç küçük, topraklanmış kağıt vardı. Eline bir eldiven takıp telefonu eline alıp, ekranını açtığında, ekranın kırıldığına dair küçük izler görebildi. İçi, birkaç kayıp dosya gibi görünüyordu. Furkan, telefonu çantanın içine geriye koyarak kağıtları inceledi. İki kağıtta da benzer bir yazı vardı. "Beni asla bulamayacaksınız" yazıyordu.
Furkan derin bir nefes aldı. O an, tüm bu karmaşık olaylar zincirinin yalnızca bir parçası olduğunu fark etti. Katil, denizin kenarına kadar ulaşabilmişti ve şimdi, bu kaçış yolunu kullandığı izlerini bırakıyordu.
Furkan, telefonunu çıkarıp Selim'i aradı. "Selim, çantayı buldum. Telefon ve bazı kağıtlar var. Bu, bizi doğru yola götürecek bir şey olabilir."
Selim hemen telefona cevap verdi. "Neredesin?"
Furkan derin bir nefes aldı, gözlerinde kararlı bir bakışla çevresine son bir kez göz attı. "Taşların kenarındayım, çöplükten uzaklaştım biraz. Bu, daha fazla ipucu verebilir."
Selim'in sesi hızla netleşti. "Hemen geliyorum. Ne yaparsak yapalım, bu katil, oyununu daha uzun süre sürdüremeyecek."
Furkan telefonu kapattı ve derin bir nefes alarak beklemeye başladı.
"Her şey geçecek." Dedi kendi kendine.
Ardından telefonuna bir mesaj geldi. Selim'den geldiğini düşündü ama Hazal'dandı.
Hazal'dan gelen mesaj:
"Nerelerdesin? Seni bir süredir arıyorum. Konuşmamız lazım."
Furkan mesajı okuduğunda, içindeki huzursuzluk katlandı. Hazal kolay kolay böyle mesajlar atmazdı. Ciddi bir şey olduğu belliydi. Telefonu tekrar cebine koyup etrafına bakındı. Selim’in gelmesini beklerken zihni sürekli iki yöne çekiliyordu—biri elindeki çanta ve katilin izleri, diğeri Hazal’ın beklenmedik mesajı.
Deniz kenarında, taşların üzerinde dikilirken, bir anlığına suyun karanlığında bir hareket gördüğünü sandı. Gözlerini kıstı, fenerin ışığını o yöne tuttu ama hiçbir şey göremedi. Sinirleri gergindi, belki de yorgunluktan zihni ona oyun oynuyordu.
O sırada arkasından ayak sesleri duyuldu. Selim hızla yaklaşırken sordu:
“Ne buldun?”
Furkan çantayı kaldırıp gösterdi. “İçinde eski bir telefon ve kağıtlar var. Üzerinde ‘Beni asla bulamayacaksınız’ yazıyordu.”
Selim kaşlarını çattı. “Bu, katilin meydan okuması gibi.”
“Öyle görünüyor,” dedi Furkan, ardından tereddütle ekledi, “Ama başka bir şey daha var. Hazal bana mesaj attı. Konuşmamız lazımmış.”
Selim başını salladı. “Bence onu bekletme. Belki olayla ilgili bir şey biliyordur.”
Furkan derin bir nefes aldı ve telefonunu çıkarıp Hazal’ı aradı. Telefon birkaç kez çaldıktan sonra açıldı.
“Furkan,” dedi Hazal’ın sesi, beklediğinden daha tedirgin bir tonla.
“Buradayım. Ne oldu?”
Hazal kısa bir sessizlikten sonra fısıldar gibi konuştu:
“Sanırım evde biri var ve dışarı çıkmak için sesin geldiği yere gitmem gerekiyor."
"Tamam sakin ol." Dedi Furkan, ekip yollayacağım eve. Eğer evden çıkabiliyorsan çık ve kapıyı onun üzerine kilitle. Tamam mı?"
"Anahtarım elimde ya da yakınımda yok. Titriyorum."
Furkan'ın kalbi hızlandı. Hazal’ın sesindeki korku, durumun ne kadar ciddi olduğunu anlamasına yetmişti.
“Tamam, derin bir nefes al ve sakince etrafına bak. Telefonu sessize al ama hattı kapatma. Pencereden çıkabiliyor musun?”
Hazal, birkaç saniye sessiz kaldı. Ardından fısıltıyla, “Mutfakta küçük bir pencere var ama oraya ulaşmam için mutfağa gitmem gerekiyor,” dedi.
Furkan hızla Selim’e döndü. “Hazal tehlikede. Evde biri var.”
Selim’in yüzü ciddileşti. “Adresini ver, hemen bir ekip yönlendirelim.”
Furkan, bir yandan telefonu kulağına yapıştırırken diğer yandan hızla Hazal’ın adresini söyledi. Selim telsizini çıkarıp merkeze bilgi verdi.
Bu sırada Hazal’ın nefes alışları hızlanmıştı. “Sanırım biri mutfağa geçti…”
Furkan’ın eli istemsizce yumruk oldu. “Görüyor musun?”
“Hayır… Ama mutfaktan ses geldi. Belki pencereye yöneldiğimi anladı.”
Selim ona uyarıcı bir bakış attı, sesini sertleştirdi. “Hazal, sakın bir hareket yapma. Olduğun yerde bekle. Ekip yolda.”
Hazal, yutkunarak başını salladı ama sesi çıkmadı. Furkan, kalbini yerinden sökecekmiş gibi hissediyordu. Eğer orada olsaydı… Eğer onu koruyabilseydi…
O sırada Hazal’ın telefonu hafif bir titreşim sesi çıkardı. Bir bildirim mi gelmişti?
Furkan’ın içini kötü bir his kapladı. “Hazal, telefonunun sesini kapattın mı?”
Hazal’ın sesi titredi. “Ben… Yapmadım ama telefon kendi kendine titreşti.”
Ve sonra, arka planda bir ses yankı
landı.
Ağır, boğuk ve korkunç bir mekanik erkek sesi: "Ne saklanıyorsun, Hazal?"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |