
Yanımda uyuyakalmış Aras vardı. Aniden öksürük geldiğinde benim sesimle Aras da uyanmıştı. Kaşlarını çatıp bana baktı.
"Ne diye uyandırmıyorsun beni ya?!" Dedi bir eli elimin üzerine gelirken.
"Bilmiyorum, yeni açtım gözlerimi."
"Şimdi nasılsın? Nasıl hissediyorsun?"
"Olaylar nasıl buraya geldi ya?" Dedim ona karşılık olarak.
"Yani... Benle sen konuşuyorduk..." Dediğine ona elimle dur işareti yaptım.
Hatırlamıştım.
-
Gözlerimiz aynı hizadaydı ve yüzündeki ciddi ifadeyi kaybetmeden, neredeyse fısıltıyla konuştu
"Kaçmak kolay, Hazal. Ama gerçek cesaret, kalıp yüzleşmekte."
Sözleri içime işledi. Belki de uzun zamandır kimsenin bana böyle dürüstçe yaklaştığını hissetmemiştim. Ellerini cebinden çıkardı ve hafifçe bana doğru uzattı.
"Birlikte kaçsak bile, yüklerin peşimizden gelir, biliyorsun değil mi? Ama burada kalırsak, o yüklerle baş etmenin bir yolunu bulabiliriz. Belki benimle, belki Buse'yle... Ama yalnız değilsin."
Sözleri, bir an için içimdeki fırtınayı dindirmiş gibiydi. Derin bir nefes alarak başımı salladım.
"Yani," dedim, kendimi toparlamaya çalışarak, "burada kalmam ve her şeyi olduğu gibi kabul etmem gerekiyor, öyle mi?"
Aras, gülümseyerek başını salladı. "Bazen en büyük savaşlarımızı, en tanıdık yerlerde kazanırız. Kaçmak, sadece o savaşı ertelemek olur."
Aramızdaki sessizlik, denizin dalga sesleriyle dolarken bir süre devam etmişti. Belki de Aras haklıydı. Kaçmak kolaydı ama benim yolum belki de burada, geçmişimle yüzleşmekten geçiyordu. O an Aras’a bakarak, ne kadar kırılgan ama bir o kadar güçlü olduğumu hissetmiştim.
Ve belki, kalmak, en büyük cesaretimdi.
Ardından telefonum çalmıştı. Sonrasını hatırlamıyordum ve şimdi buradaydım.
-
Gözlerimi Aras'a diktiğimde bana merakla baktığını gördüğümde tam konuşmaya başlayacaktım ki Buse ve Furkan içeriye apar topar girdi ama aniden "Yavrum," dedi Buse anne gibi şefkatli gözlerle bana bakarak. "Her şey hallolacak sana söz," dediğinde dün olan şeyi hatırladım. Aras, Buse'yi geçip tekrardan soğuk ellerimi, ellerinin içine aldı.
Furkan öksürüp Aras'la göz göze gelince Aras kalktı.
"Ben en iyisi senin çıkış işlemlerini halledeyim. Gelirken kahve falan istiyor musunuz?"
Hepimizle göz teması kurdu bir anda.
Gülümsedim.
"Hayır."
"O notta ne yazıyordu?" Diye sordum Furkan'a bakarak.
"Şey, sen kafanı yorma lütfen."
Göz devirdim.
"Peki. Ama sadece şimdilik."
Furkan eliyle omzuma dokunduğunda ürperti hissettim tüm vücudumda. Aklıma gelen kesik görüntüler, anlık olarak hissizleşmeme neden olmuştu.
Kayra, bir silah ve kan.
"O gerçekten iyi." Diyen bir sesle kapıya bakmıştım. Aras, doktora bir şeyler söylüyor, doktor ise onu dinliyordu. Ama ben söylediklerini artık duyamıyordum.
Furkan eliyle omzuma dokunduğunda, bir anlığına içim ürperdi. Aklıma gelen kesik görüntüler bir anda ters yöne esen rüzgarın, toz bulutunu dağıtması gibi dağıldı.
"Ne?" Dedim.
Herkes bir anda bana bakmaya başladı.
"Yok bir şey." Dedim bir elimi yana doğru açıp.
"Kendinizi nasıl hissediyorsunuz," diye sordu doktor.
"Ben...İyiyim." dedim gülümsemeye çalışarak.
Doktorun odadan çıkarken söylediği sözler beni şaşırtmıştı. "Aslında durum sandığımız kadar ciddi değil. Dinlenmesi için evde uygun bir ortam varsa, bugün çıkışını verebiliriz," demişti.
Bu haberi duyar duymaz Aras’ın gözleri bana döndü. Kaşları çatılmış, sanki bu hızlı karar karşısında huzursuz olmuş gibiydi.
"Bugün mü?" diye sordu. Sesi, kararın doğru olup olmadığını sorguluyordu.
Doktor sakin bir şekilde cevap verdi. "Evet. Yeterince istirahat etmiş görünüyor ve hayati bir tehlikesi yok. Ama elbette evde de dinlenmeye devam etmesi gerekiyor. Stresten uzak durması şart."
Aras, doktorun sözlerini dinlerken sessizce başını salladı. Ancak gözleri hâlâ huzursuzdu. Furkan araya girdi. "Bu çok iyi haber, Hazal. Seni evine götürebiliriz. Daha rahat edersin."
Buse de Furkan’a katılır şekilde başını salladı. "Aynen öyle. Evde daha iyi toparlanırsın."
Ama Aras’ın yüzündeki ifade değişmedi. Yanıma gelip alçak bir sesle, "Hazal, kendini hazır hissediyor musun?" diye sordu.
"Burada kalmak istemiyorum," dedim kesin bir sesle. "Evimde olmak istiyorum."
Aras kısa bir süre kararsızca baktıktan sonra nihayet iç çekip başını salladı. "Tamam, ama seni yalnız bırakmayacağım. Yanında kalacağım, en azından birkaç gün."
Furkan bir adım öne çıktı. "Aras, o konuda endişelenme. Ben de yanında olacağım. Hepimiz sırayla destek oluruz."
Bu sözlerin ardından Aras ile Furkan’ın göz göze gelişini gördüm. Aralarında sessiz bir meydan okuma vardı, ama ikisi de bunu açık bir çatışmaya dönüştürmemeye dikkat ediyordu.
Doktor geri döndüğünde, "Çıkış işlemlerini başlatıyorum," dedi. "Ama dediğim gibi, sıkı bir dinlenme süreci şart. Stresten uzak durmalı ve kendini fazla yormamalısın."
Odadan çıkarken Aras’ın elimi sıkıca tuttuğunu hissettim. "Bunu tek başına yapmana izin vermeyeceğim, Hazal," dedi.
Hafifçe gülümsedim. "Sadece beni eve götür ve biraz nefes almama izin ver, Aras. Sonrasını düşünürüz."
Buse, Furkan ve Aras arasında kısa bir sessizlik oldu. Herkes, çıkış sonrası nasıl bir plan yapılacağını düşünüyordu. Ama o an, benim için önemli olan tek şey eve dönebilmekti. Geri kalan her şey, o eşiği geçtikten sonra şekillenecekti.
❀❀❀
Eve adımımı attığımda koluma koala edasıyla sarılmış Furkan'dan kolumu çektim.
"İyiyim ben." Dedim nazik bir şekilde fakat sertçe.
"Emin misin?" Diye sordu Buse.
Başımı evet anlamında salladım. Üzerimi değiştirmek için odama geçtiğimde aynanın karşısında durdum. Daha sabahleyin bu aynanın karşısında topuklu ayakkabıları ve sert topuzuyla dimdik duran kadının şimdi omuzları çökmüştü.
Gülümsedim.
"Sen her halinle güzelsin Hazal."
Kendime bu kısa konuşmayı yaptıktan sonra ayıcıklı pijamalarımın üzerine beyaz, omzu açık bluzumu giyip küçük adımlarla odamdan çıktım. Buse, Furkan ve Aras ben geldiğimde aynı anda ayağa kalktılar.
"Ben nerede kalıyorum?" Dedi Furkan ve Aras aynı anda. Bu sırada da Buse iki elini de beline koymuş, ikisine de üstten üstten bakıyordu.
"Evimde ikinci bir yatak odası yok." Dedim ikisiyle de göz göze gelmeye çalışarak.
"Ben kanepede yatarım." Diye atladı birdenbire Furkan. Bunun için kaşlarımı çattım ama buna rağmen Aras da konuştu.
"Ben de yatarım, ne olacak?"
Buse'yle göz göze geldiğimde gözlerimle onları işaret edip göz devirdim.
"Siz," dedi ikisine bakarak: "İkiniz de arkadaşımdan ve kanepeden uzak durun. Onun yanında ben kalacağım, siz de gideceksiniz."
"Ama..." Dedi Furkan, Buse'nin gözlerinin içine bakarak. Ama Buse'ye sökmezdi.
"Hadi kardeşim, hadi." İkisine de sırayla baktı.
Furkan, Buse'nin keskin bakışlarına karşı yine de pes etmiyordu. "Ama ben Hazal’ı yalnız bırakmayı doğru bulmuyorum," dedi, inatçı bir şekilde.
Aras da hemen atıldı. "Aynı şekilde düşünüyorum. Hem zaten ben burada olacağım."
Buse, ellerini belinden indirip bir adım yaklaştı. "Bakın, çocuklar, Hazal’ın şu an en çok ihtiyacı olan şey huzur ve sessizlik. İkiniz de bu evde kalırsanız, kavga etmekten birbirinizi yemekten başka bir şey yapmayacaksınız."
Bu noktada ben de araya girdim, çünkü Buse’nin sabrı kadar benim de enerjim tükeniyordu. "Tamam, hepiniz durun artık!" dedim, sesim net ve kararlı bir şekilde çıkmıştı.
Aras ve Furkan bana döndü, ikisinin de yüzünde farklı birer ifade vardı. Furkan, bir şey söylemek ister gibi açtı ağzını ama ona durmasını işaret ettim.
"Aras," dedim gözlerinin içine bakarak, "eve bırakıp dinlenmeme yardım ettiğin için teşekkür ederim. Ama lütfen, bu gece burada kalma. Gerçekten tek başıma kalmaya ihtiyacım var."
Sonra Furkan’a döndüm. "Ve Furkan, sen de. Sizin yardımınızı takdir ediyorum ama lütfen, bana biraz alan bırakın."
Her ikisi de itiraz etmeye hazırlanıyordu ki, Buse araya girdi. "Hepiniz duydu. Hazal’ın isteği bu. Şimdi herkes lütfen ona saygı göstersin."
Aras, bir süre bana baktı. Gözlerinde bir şeyler söylemek isteyip söyleyememenin ağırlığını görebiliyordum. Sonunda başını salladı. "Tamam, Hazal. Ama bir şeye ihtiyacın olursa, hemen haber ver, olur mu?"
Furkan da istemeye istemeye kabul etti. "Tamam, ama sabah erkenden kontrol etmek için uğrayacağım," dedi, hafifçe gülümseyerek.
Sonunda ikisi de evden çıkarken, üzerimden bir yük kalkmış gibi hissettim. Kapının kapanma sesiyle derin bir nefes aldım.
Buse yanıma gelip omzuma dokundu. "Tamam, şimdi biraz dinlen. Onları göndermek iyi bir fikirdi."
Gözlerimi ona çevirdim ve gülümsedim. "Beni bu kadar iyi tanıdığın için teşekkür ederim."
Buse, "Tabii ki. Hem, zaten Furkan ve Aras’ı aynı çatı altında tutmak demek, sabaha kadar süren bir savaş demek," dedi ve ikimiz birden gülmeye başladık.
Birkaç dakika sonra, evdeki sessizlik yerini dingin bir huzura bırakmıştı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |