12. Bölüm

Güzel bir gün...Ölmek İçin.-12

sevim Öğmenoğlu
sevim_svim

Arabadan inip eve doğru yürüyordu genç kadın. Park yeri bulamamış, üstüne üstlük yağmur bastırmıştı. Verilen tutuklama kararının etkisi hâlen geçmemişti.

 

Adımlarını hızlandırdı, topuklarının ıslak zeminde çıkardığı ses yankılanıyordu. Yağmur, saç tellerini alnına yapıştırmış, montunun omuzlarını koyu lekelerle süslemişti. Eve vardığında anahtarlarını bulmak için çantasını karıştırırken elleri titredi.

 

Kapıyı açtığında içeride onu bekleyen sessizlik, mahkeme salonunun ağır havasından farksızdı. Ceketini çıkarıp sandalyeye bıraktı, ıslanan dosyayı masaya koydu. Birkaç saat önce verdiği tutuklama kararının yankısı zihninde çınlıyordu.

 

Kendi iç sesiyle hesaplaşma vakti gelmişti.

 

Hazal, mutfağa yöneldi. Ellerini tezgâha dayadı, başını eğip derin bir nefes aldı. "Doğru olanı yaptım," diye fısıldadı kendi kendine, ama içindeki huzursuzluk onu bırakmıyordu.

 

Tutuklanan adamın son bakışı gözlerinin önüne geldiğinde, içinde bir şeyler sızladı. Adalet yerini bulmuş muydu gerçekten, yoksa sadece kanunları mı uygulamıştı?

 

Hazal mutfakta derin bir nefes alırken, bir an için ensesinde soğuk bir ürperti hissetti. Ellerini tezgâhtan çekip doğruldu, kulak kesildi. Evde bir şeyler farklıydı. Sanki odanın içinde, gözle göremediği ama varlığını hissettiği biri vardı.

 

Yağmurun sesi camlardan yankılanıyordu, ancak Hazal bir başka ses daha duyduğuna emindi—hafif bir kımıldanma, çok kısa süren ama kesinlikle orada olan bir hareket. Gözleri salon kapısına kaydı. Kapı, eve girerken bıraktığı gibi tam açık değildi. Hafifçe aralanmıştı.

 

Hazal, derin bir nefes aldı ve sessizce mutfaktan çıktı. Koridordaki lambanın loş ışığında salonun gölgeleri daha da uzamıştı. Gözleri, karanlığın içinde bir şey arıyormuş gibi etrafı taradı.

 

"Burada biri var mı?" diye sordu, sesi beklediğinden daha sert çıkmıştı.

 

Cevap gelmedi. Ama hissettiği o garip baskı, içini sıkıştıran o duygu, oradaydı. Biri onu izliyordu.

 

Yutkundu. Mutfağa geri döndüğünde bunun bir kuruntu olduğuna inandırmaya çalıştı kendini ama inanmamak için de direniyordu. Bulaşık makinesini açıp içinden keskin bir bıçak çıkardı.

 

Bıçağı kavrayan parmakları hafifçe titredi. Soğuk metal avucunda ağırlık yaparken derin bir nefes aldı. Kendi evinde, kendi alanında bu kadar tedirgin hissetmek canını sıkıyordu.

 

Adımlarını dikkatlice mutfak kapısına yönlendirdi. Kulak kesildi—yağmurun sesi hâlâ dışarıda yankılanıyordu, ama içeride tam bir sessizlik hakimdi. İşte bu, onu daha da rahatsız ediyordu. Ev bu kadar sessiz olmamalıydı.

 

Salona yöneldi. Gözleri her gölgeyi, her kıpırtıyı yakalamaya çalışıyordu. Koltuk, sehpa, kitaplık… Her şey yerli yerindeydi. Ama bir şeylerin eksik ya da fazla olduğu hissi içini kemirmeye devam ediyordu.

 

Birden, koridordan gelen hafif bir gıcırtı duydu.

 

Tüm vücudu dondu. Nefesi kesik kesik oldu, kalbi hızla çarpmaya başladı.

 

Biri buradaydı. Ve artık bundan emindi.

 

Cebinden telefonunu çıkarıp sırtını duvara dayadı. Bir an önce evden çıkmalıydı.

 

Parmakları titreyerek ekran kilidini açtı. Numaraları düşündü. Polisi mi aramalıydı? Bir arkadaşını mı? Kararsızlık içinde geçen her saniye, tehlikenin daha da yaklaşmasına sebep oluyormuş gibi hissediyordu.

 

Koridordan gelen ikinci bir ses, bu kez daha belirgin bir gıcırtı, tüm düşüncelerini dağıttı.

 

Hazal, nefesini tutarak kapıya yöneldi. Ayak parmaklarının ucunda yürüyerek sessiz kalmaya çalışıyordu. Tam kapının koluna uzandığı anda arkasındaki salondan hafif bir nefes sesi duydu.

 

Biri nefes alıyordu.

 

Ve bu, ona ait değildi...

 

❀❀❀

 

Rigor Mortis: Vücutta ölümden sonra oluşan ölüm sertliği.

 

Bu sırada Furkan telefonu kapatıp masanın diğer köşesinde bekleyen dosyaları inceledi. Her şey karmaşıktı. Esra’nın kaybolmasından önceki hafta yaptığı bir telefon görüşmesi, birkaç şüpheli yerden gelen garip ipuçları... Bunların hepsi bir araya geldiğinde, ortaya çıkan manzara gittikçe daha fazla korkutuyordu.

 

Furkan bir süre daha ekrana baktı, ancak sabahın ilk ışıkları henüz gelmemişti. Onun için gece, sadece karanlık bir anıydı. Ama bu karanlık, Esra’yı ve onu bulmak isteyen herkesi yutmaya çok yakındı. Furkan, masasına tekrar döndü ve gözlerinde bir ışık yanmaya başladı: Bu gece, bir şeyler değişecekti.

 

Telefonun tiz melodisi odanın sessizliğini yırttı. Furkan, ekrandaki numaraya hızlıca göz attı. Gelen aramanın kimden olduğunu görür görmez içinde kötü bir his belirdi.

 

Derin bir nefes alıp telefonu açtı. “Furkan Bey, acil bir durum var.”

 

Karşı taraftaki ses, emniyetten biriydi. Furkan’ın parmakları istemsizce masanın kenarına bastı. “Ne oldu?” diye sordu, sesi beklediğinden daha sert çıkmıştı.

 

“Çöplükte bir ceset bulundu.”

 

Bir an için zaman durdu. Odadaki hava ağırlaştı, Furkan boğazında bir düğüm hissederek yutkundu. “Kimliği belli mi?”

 

Kısa bir sessizlik oldu. Karşıdaki kişi, konunun hassasiyetini tartıyor gibiydi. “Henüz değil. Ama... Gelmeniz iyi olur.”

 

Furkan, telefonu kapattı ve derin bir nefes aldı. İçindeki o tanıdık korku yine yüzeye çıkıyordu. Eğer bu ceset Esra'ya aitse... Bunu düşünmek bile istemiyordu. Ama eğer değilse, bu durumda her şey daha da karmaşık hale gelecek gibiydi.

 

Furkan, arabasına binerken elleri hafifçe titriyordu. Kontağı çevirdiğinde motorun homurtusu gecenin sessizliğini bozdu. Gözleri bir anlık dikiz aynasında kendisine takıldı. Yorgundu. Gözlerinin altı çökmüş, zihni karmaşık düşüncelerle doluydu.

 

"Belki de Esra değildir," diye düşündü. Ama içindeki o ağır his, gerçeğin çok daha sert olacağını fısıldıyordu.

 

Emniyet şeridiyle çevrilmiş çöplüğe vardığında, mavi-kırmızı ışıklar karanlığı deliyordu. Polisler, olay yeri inceleme ekipleri ve birkaç gazeteci alana yayılmıştı. Arabayı park edip dışarı adımını attığında, keskin bir çöp ve ölüm kokusu genzini yaktı.

 

Tam ilerlemeye hazırlanırken bir ses duyuldu: "Furkan!"

 

Başını çevirdi, kendisine doğru yürüyen tanıdık yüzü gördü. Komiser Selim’di. Gözleri ciddiyetle doluydu. Furkan onun yanına yaklaştı.

 

"Ne buldunuz?" diye sordu, sesi soğuktu ama içindeki endişeyi gizleyemiyordu.

 

Selim göz ucuyla polis şeridinin ardına baktı, sonra Furkan’ın omzuna hafifçe dokundu. "Görmek isteyeceğini düşündüm," dedi ve onu ileriye yönlendirdi.

 

Ceset, çöp yığınlarının arasında, eski bir battaniyeye sarılmıştı. Ekipler başında toplanmış, fotoğraflar çekiliyor, deliller not ediliyordu. Furkan yavaşça yaklaşıp cesede baktı.

 

Kadın cesediydi. Saçları koyu renkteydi. Yüzü tanınmayacak haldeydi. Ama Furkan, kalbinin deli gibi çarpmasına engel olamadı.

 

"Bu Esra mı?" diye sordu, gözlerini cesetten ayırmadan.

 

Selim sessiz kaldı, sonra derin bir nefes verdi. "Kesin bir şey diyemeyiz. Üzerinde kimlik yok."

 

"Esra'nın olayında ilerleme oldu mu? Bilmediğim bir şey var mı?" Dedi Furkan.

 

Selim düşündü. "Sadece güvelik kamerası kayıtları bir yere kadar var. Onun haricinde bir ilerleme yok."

 

"Pek de ilerleme sayılamaz." Dedi Furkan.

 

Selim derin bir iç çektikten sonra Furkan'ın yanından uzaklaştı. Bu koku ölümün kokusuydu.

 

Furkan, çöp yığınlarının arasında uzanan cesede bakarken boğazı düğümlendi. Selim’in söyledikleri havada asılı kalmıştı. O sırada, olay yeri inceleme ekibinden biri, hafifçe yanındaki polise eğildi.

 

“İlk bakışta tahmini ölüm süresi ne kadar?” diye sordu genç polis, elindeki not defterine hızlıca bir şeyler karalarken.

 

Tecrübeli kriminal polis, cesede kısa bir bakış attı. “Rigor mortise bakılırsa tam oturmuş. En az yirmi dört saat geçtiğini söyleyebiliriz.”

 

Diğer polis başını salladı, sonra çevresine göz gezdirdi. “Civarda kimse bir şey görmemiş mi? Burası tenha ama tamamen ıssız değil.”

 

“Yakınlarda birkaç ev var ama şimdilik kimse şüpheli bir şey görmediğini söylüyor. Birkaç evsiz varmış, onları sorguluyorlar.”

 

Furkan, konuşmalara kulak misafiri olurken gözleri hala cesedin üzerindeydi. İçindeki ağırlık giderek artıyordu. Tam bu sırada, başka bir polis yanlarına yaklaştı.

 

“Komiser, cesedin cebinden buraya ait olmayan bir şey çıktı,” dedi ve eldivenli elinde küçük, buruşuk bir kâğıt tuttu.

 

Selim kâğıdı aldı, dikkatlice açtı. Furkan eğilip bakmaya çalıştı. Üzerinde silik harfler görünüyordu. Selim kağıda göz gezdirdi ve kaşlarını çattı. “Bu bir adres gibi görünüyor.”

 

Furkan, içgüdüsel olarak soruyu sordu. “Hangi adres?”

 

Selim, kağıdı katladı ve Furkan’a bakmadan cebine koydu. “Bunu önce doğrulamamız lazım.”

 

Polislerden biri kendi kendine mırıldandı: “Eğer bu Esra değilse... O zaman başka biri de kayıp olabilir.”

 

Bu cesede bakan adli tıp uzmanı Furkan'ın yanına geldi. "Şu anda elimde olan bilgileri sizinle paylaşmaktayım." Dedi ve duraksadı. Furkan'dan onay almak için yüzüne baktı.

 

"Öncelikle Rigor Mortis ve diğer bulgular ölümün 22-24 saat aralığında gerçekleştirildiğini gösteriyor."

 

Kadın zümrüt yeşili gözlerini Furkan'a dikti.

 

"Komiserim?"

 

Furkan cesetten gözlerini ayırdı.

 

"Cesedin pozisyonuyla livor Mortis uyumlu mu?"

 

Elif başını hayır anlamında salladı.

 

"Değil. Muhtemelen bir arabayla buraya getirilmiş."

 

"Mantıken."

 

"Ama normal bir arabayla değil. El arabasıyla."

 

Furkan kaşlarını çattı.

 

"Ne?"

 

"Evet. Sırtından belli oluyor?"

 

"Bunu nasıl anladınız?"

 

Elif, eldivenli elleriyle cesedin sırtına işaret etti. “Livor mortis izleri genellikle vücudun en alt noktalarında birikir. Ama burada garip olan şu—cesedin ön kısmında belirgin morarma var, sırtında ise neredeyse hiç yok.”

 

Furkan kaşlarını çatıp cesede daha dikkatli baktı. “Bu da ne anlama geliyor?”

 

Elif, hafifçe doğrulup ellerini beline koydu. “Bu kadın sırt üstü yatarken ölmemiş. Ölümden sonra, yani livor mortis oluşmaya başladıktan sonra sırtı uzun süre havada kalmış olmalı.”

 

Selim, cebindeki kağıdı unuturcasına bir adım öne çıktı. “Yani?”

 

Elif gözlerini onlara dikti. “Yani ceset bir süre boyunca normal bir yüzeye yatırılmamış. Ya bir şeyin üzerinde taşınmış ya da belirli bir açıda asılı tutulmuş. Muhtemelen sert, dar bir şeyin içinde.”

 

Furkan’ın zihninde bir anlığına birkaç görüntü belirdi. Bir çuval mı? Küçük bir sandık mı? Selim’in sesi düşüncelerini böldü.

 

“El arabası dediniz...”

 

Elif başını salladı. “Evet. Vücutta herhangi bir bağ izi yok, yani asılı tutulmamış. Ama sırtına baktığınızda, düz bir zemine hiç temas etmediği anlaşılıyor. Bunun anlamı, cesedin taşındığı ve bir süre boyunca sabit kalmadan hareket ettirildiği.”

 

Furkan çenesini ovuşturdu. “Bunu kesinleştirmek için başka neye bakmalıyız?”

 

Elif, cesedin çevresine işaret etti. “Eğer el arabası kullanıldıysa, çevrede sürüklenme izleri olmalı. Çöplüğün zeminine bakın, normal bir araba lastiği mi, yoksa daha dar tekerlek izleri mi var?”

 

Selim hemen diğer polislerden birine işaret verdi. “Yakındaki toprak zeminde inceleme yapın. Tekerlek izleri belirginse rapora ekleyin.”

 

Furkan içini çekti. Eğer bu teori doğruysa, ceset katilin olduğu yerden buraya kadar sürüklenmişti. Ve bu da ona tek bir şey söylüyordu—bu ceset buraya bırakılmıştı. Yani cinayet burada işlenmemişti.

 

Selim, hızla not almaya başladı. "Bu adreste yazan yerin de bir bağlantısı olabilir. Bunu doğrulamadan harekete geçmemiz çok zor. "

 

Furkan bir an durakladı, kafasında bir şeyler belirmeye başladı. "Bir cinayet her zaman sesli bir şekilde yapılmaz. Bazen, farkında olmadan yapılmış gibi görünür. Ama biz, her şeyi derinlemesine incelemeden emin olamayız."

 

O anda bir başka polis, Furkan’a doğru yaklaştı ve ellerindeki bazı fotoğrafları uzattı. "Çöplük çevresinde nehir yatağından bir miktar toprak örneği alındı, incelemeyi hızlandıracaklar. Bir başka önemli şey de şu; çevrede başka kayıp ihbarları var."

 

Furkan, fotoğrafları alırken bir an duraksadı. "Başka kayıplar mı?"

 

"Evet, birkaç kişi kaybolmuş. Bunu araştırmamız gerekiyor."

 

Furkan'ın içi ürperdi. Eğer bu doğruysa, olaylar daha karmaşık bir hal alabilirdi. "O zaman, tek bir cesetle değil, birden fazla kayıpla karşı karşıya olabileceğiz. Şimdi, her şeyi yeniden değerlendirmeliyiz."

 

Furkan, ellerindeki fotoğraflara ve yeni gelen bilgilere dikkatlice göz attı. İçindeki korku, mantıklı düşünmesini engellemeye çalışıyordu ama o, kontrolünü kaybetmeden her detayı incelemeye kararlıydı. Her şey birbirine bağlanıyordu ama ne kadar karmaşık ve korkutucu olduğunun farkındaydı.

 

"Bu durumda Esra'nın kayboluşu da başka bir olayla bağlantılı olabilir," dedi Furkan, düşüncelerini yüksek sesle dile getirirken. "Bu ceset, belki de başka bir kaybın başlangıcını işaret ediyor."

 

Selim başını salladı. "Evet, ve bu durum tüm olayı daha karmaşık hale getirebilir. Eğer kayıplar birbiriyle ilişkiliyse, bir zincir reaksiyonu söz konusu olabilir."

 

Furkan, bu düşünceye odaklanırken kafasında bazı bağlantılar kurulmaya başladı. Bir cinayet bir diğerini tetikliyor olabilir miydi? Veya başka birine ulaşmaya çalışan katil, bir şekilde daha fazla kişinin kaybolmasına neden olmuş muydu?

 

"Bu kayıpların her biri için daha fazla bilgi almamız gerek," dedi Furkan. "Ve cesedin bulunduğu bu alanla ilgisi olabilecek her şeyi kontrol etmeliyiz. Bu olayla bağlantılı başka deliller olabilir."

 

Selim ona doğru adım attı ve bir anlığına ona baktı. "Furkan, senin işaret ettiğin doğru olabilir. Ama ne kadar derine inersek, o kadar fazla tuhaflıkla karşılaşıyoruz. Her şey beklediğimizden daha karışık."

 

Furkan derin bir nefes aldı. "O zaman derinlemesine gitmeye devam edeceğiz. Sonuçta, tek bir doğru çözüm var. Bu ipuçlarını birleştirip bu gizemi çözmeliyiz."

 

Selim, Furkan’ın kararlılığını gördü ve başını sallayarak ona destek verdi. "Evet, hadi o zaman."

 

Furkan, gözlerinde bir kararın ışığıyla çöplüğün etrafında dolaşmaya devam etti. Zihninde her şey daha netleşiyordu, ama aynı zamanda bilmediği birçok karanlık köşe de vardı.

 

Elindeki feneri çevreye tutup uzaklaştı...

 

Bütün çöp yığını, bir dairemsi şekil oluşturuyordu. Onun etrafında dönmeye başladı. Yavaş yavaş yığındam uzaklaşıyordu. O kadar uzaklaşmıştı ki o büyük çöp yığını artık küçücük gözüküyordu. Artta gelen denizin taşlara çarpma sesi ona bu gece bir adet birayla iyi gelebilirdi ama az önce yüzünün hiçbir şekli belli olmayan bir cesetle uğraşıyordu. Daha önce kaç tane deforme olmuş yüz görmüştü bilmiyordu ama d

aha önce hiç böyle midesi bulanmamıştı.

 

Katil de belki hâlâ çevredeydi. Elindeki uzun menzilli feneri açıp taşlara baktı. Fenerin ışığı taşların üzerinde gezerken gördüğü şeyde gözleri takılı kalmıştı.

 

Bölüm : 11.06.2025 12:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...