*...Ve biz orada, bilinmeyenin uçsuz bucaksız enginliğiyle çevrili dururken, tanrı tarafından affedilmek için dua etmeyi aklımın bir köşesine yazdım...*
Herkes sıraya dizilmiş bir şekilde önümde beklerken geriliyordum. Kadınlar yüzlerini yere eğmiş, erkeklerin hepsiyse yüzüme korkuyla bakıyordu onların isimlerini söylemeyeyim diye. Herhangi bir ihtimale karşı silah tuttuğum elimin titremesine aldırış etmeden herkesin yüzüne teker teker bakıyordum. Onu gördüğümde duraksadım. Kalbim hızla atmaya başladı ve bir adım geri çekildim. O da bana doğru bir adım attı. Birbirimize yaklaştıkça, herkesin şaşkın bakışları arasında sadece birbirimizi görebiliyorduk. O an, her şeyi bir kenara bırakıp sadece ona odaklanmıştık.
''O!'' diye bağırdığımda yanlarından birkaç kişi onu kollarından tuttu.
Saye yanıma geldiğinde silahı onun eline vermek istedim ama o almadı.
''Al lütfen.'' dedim yavru kedi bakışları atarak ama ona işlemiyordu. O kaşlarını kaldırınca geriye çekildim.
''Bizi öldürmek isteyenin o olduğuna emin misin Güneş'im?'' dediğinde başımı evet anlamında sallayıp gözlerine baktım.
''Yani Gökçe'yi öldürmenin sebebinin o olduğunu mu söylüyorsun?'' dediğinde gözlerim doldu.
''Peki...'' deyip Gölge ona yaklaştığında yüzüne yumruk atması bir oldu. Dudağı patlamıştı adamın. Gölge beklemeden birkaç kez daha adama vurduğunda artık hareket etmiyordu.
''Ö...Öldü mü?'' dedim midem bulanarak.
''Sanmam.'' dedi Gölge ve beni bileğimden tutup tam yanına getirtti.
''Bundan sonra bu eve benden, Efnan'dan, Miray'dan ve Görkem'den başka tek bir kişi bile girerse canını yakarım.'' dedi.
Benimle birlikte elimdeki silahı adama doğrultup yüzüme baktı.
"Ya onu vurursun, ya da ben ilgilenirim." Dedi. Beni sürekli ikilem içinde bırakmaktan vazgeçmiyordu ki o.
Saye'nin gözlerine baktığımda, durumun ağırlığının üzerime çöktüğünü hissettim. Havadaki gerilim elle tutulur haldeydi ve önümüzdeki birkaç dakika içinde verilecek kararların geniş kapsamlı sonuçlara yol açacağını biliyordum. Gölge'nin sözleri zihnimde yankılanıyordu ve bir seçim yapmam gerektiğini biliyordum. Orada durup durumun ciddiyeti ile boğuşurken, artık korkunun eylemlerimi yönlendirmesine izin veremeyeceğimi fark ettim. Silahı adama doğrultup gözlerimi kapadım. Bunu yapabilir miydim bilmiyordum fakat tetiğe bir anda, benim bile bilmediğim bir şekilde bastığımda gözlerimi açtım.
Öylece durdum, az önce yaptığım şeyin şokuyla donup kaldım. Eylemlerimin ağırlığı bana bir ton tuğla gibi yüzüme çarptı ve durumun gerçekliğiyle yüzleşmek için çabaladım. Silah sesi kulaklarımda yankılanıyordu ve bundan geri dönüş olmayacağını biliyordum. Asla aşamayacağım bir çizgiyi aşmıştım ve seçimimin sonuçları beni sonsuza kadar rahatsız edecekti. Yerdeki cansız bedene baktığımda, her zaman korktuğum ve küçümsediğim şeye dönüştüğümü fark ettim. Ancak o anda geri dönüş olmadı. Ben bir katildim. Katil olmuştum ve bu gerçeğin acı gerçeklerinden kaçış yoktu. Eylemlerimin ağırlığı vicdanıma ağır geliyordu ve hayatımın geri kalanında sonuçlarına katlanmak zorunda kalacağımı biliyordum. Orada durup az önce yaptığım şeyin büyüklüğüyle boğuşurken, korkunun, öfkenin, ölüm korkusunun ve çaresizliğin beni bu noktaya nasıl sürüklemesine izin verdiğimi merak etmeden duramadım. Ancak artık geri dönüş yoktu. Seçimimi yapmıştım ve ne kadar korkunç olursa olsun, kararımın sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalacaktım.
''İki günde iki ölü.'' dedi Efnan iki kaşını kaldırıp bana küçümser bir bakış atarak. ''Ben buraya geldiğimde iki günde dört kişiyi öldürmüştüm.''Kes sesini Efnan.'' dedim ama ağlamıyordum. ''Sen ona benim yerime ceza verdin.'' dedi Gölge. Benimle dalga geçiyor olabilir miydi? Nasıl böyle soğukkanlı olabilirdi? İçimdeki korku ve çaresizlik artık yerini öfkeye bırakmıştı. Ona bakarken, bir kez daha yaptığım eylemin ciddiyetini anladım. Artık geri dönüş yoktu ve bu gerçeği kabul etmek zorundaydım.
"Seninle aynı fikirde değilim." dedim sakin bir ses tonuyla. "Bu işin sonuçlarına katlanmak zorunda kalacağız. Ve bu hiç de kolay olmayacak."
''Bu işin sonuçlarına katlanmak zorunda falan değiliz.'' deyip kollarını iki yana açtı tüm bu araziyi gösterir gibi.
''Burası benim dünyam Güneş. Burada polisin işi yok. Bir buçuk ay oldu, neredeler? Yoklar.
Ben onun sözlerine karşılık vermedim. İlki yanlışlıkla olmamış mıydı? Olmuştu ama bu? Silahı bilerek kaldırıp adamı vurmuştum amk.
''Bu ben değilim.'' dedim sessizce. Öfke nöbeti geçirmek üzereydim sanırım bunu hissediyordum.
''Bu sensin.'' dedi Gölge. ''Bu gerçek sensin. Bu senin bastırdığın kişiliğin.''
Haklıydı. Ben eğer bunu yaptıysam kendi isteğimle yapmıştım. İnsan herkese yalan söyleyebilse de kendine yalan söyleyemezdi.
Tam ona itiraz edecektim ki elini arkasındaki bir çocuğa 'gel' anlamında salladı. O çocuk hep orada mıydı yoksa yeni mi gelmişti bilmiyorum ama elinde biri beyaz, diğeri kırmızı gülü Gölge'ye uzattığında gözlerimin içine baktı. Gölge de bana ilerlerken gülümsüyordu.
Gülümsemesi çok güzeldi. O beni korumak istiyordu.
Orada durdum, içimde bir duygu karışımının döndüğünü hissettim. Kafa karışıklığı, öfke ve tuhaf bir suçluluk duygusu, hepsi içimde hakimiyet kurmak için savaşıyordu. Gölge'nin sözleri zihnimde yankılanıyordu ve onun haklı olduğu hissinden kurtulamıyordum. Bu bendim, bastırmak için çok çabaladığım bir parçam.
Gölge, çiçeklerle yaklaşırken, etrafımızı saran karanlıkla birleşen çocuğun masumiyetini merak etmeden duramadım. O birini öldürmüş müydü acaba? İsteyerek mi girmişti bu grubun içine? Bu, yaşamın dualitesinin, iyiyle kötü arasındaki sürekli mücadelenin keskin bir hatırlatıcısıydı.
Derin bir nefes alıp içimde kopan fırtınayı sakinleştirmeye çalıştım. Gölge'nin bana karşı koruma içgüdüsü hem rahatlatıcı hem de tedirgin ediciydi. Gerçeklerle yüzleşmem, eylemlerimin sonuçlarıyla yüzleşmem gerekiyordu. Ama aynı zamanda içimdeki karanlığı olmak istediğim ve istemediğim kişiyle uzlaştırmanın bir yolunu bulmam gerekiyordu.
Gölge bana beyaz ve kırmızı çiçekleri uzatırken gözlerinin içine baktım ve bir anlayış parıltısı gördüm. Çiçekleri Gölge'nin elinden aldım ve içimi bir sıcaklık, huzur kapladı. Belki geçmiş eylemlerimi telafi etmenin, kurtuluşa giden yolu bulmanın bir yolu vardı.
...Ve biz orada, bilinmeyenin uçsuz bucaksız enginliğiyle çevrili dururken, tanrı tarafından affedilmek için dua etmeyi aklımın bir köşesine yazdım...
Ona biraz daha yaklaştığımda benim belimi eliyle sarıp kendine daha da yaklaştırdı.
''Hâlâ burada mı kalmak istersin, yoksa'' deyip hâlâ yerde yatan adama baktı. ''Yoksa içeri girmek mi istiyorsun?''
''Gerçekten içeri girip girmemesi gerektiğini ona mı soruyorsun?'' dedi.
Keşke senin annen de seni yaparken bana sorsaydı da engel olsaydım ben de.
''Evet.'' dedi Gölge. ''Bir problem mi var?''
''Bence böyle yapman sakıncalı. Kendini senin üzerinde söz sahibi hissedebilir.''
''Rahat bıraksana insanları.'' dedi Ömer buna karşılık.
Efnan, Ömer'den yana çıktı: ''Ömer haklı Görkem. Kes sesini bence.''
Gölge gülümsedi ve ilk önce o, sonra ben olmak üzere içeri girdiğimizde ben kapıyı kapatırken önümde durup beni kapıyla kendi arasına aldı. Çeneme dokunup yere bakan yüzümü yukarı kaldırdığında göz göze geldik.
''Sana av olmak için fazla güzel olduğunu söylemiştim.'' dedi.
''Sen de avcı olmak için fazla yakışıklısın.''
''Ama ben zaten bir avcıyım. Ama sen avlarımın arasında değilsin.''
Simsiyah renk gömleğinin düğmelerini teker teker açarken gözümün önüne gelen saçımı kulağımın arkasına yerleştirdi.
''Papatya masumluğu temsil eder, kırmızı gül zarifliği, beyaz gül ise güzelliği, bana göre bunların en hoşu olan zakkum ise güzel görüntünün altındaki ölümcüllüğü temsil eder.'' deyip bir eliyle boynumu okşayıp fısıldadı:
''Sen papatya kadar masum, kırmızı gül kadar zarif, beyaz gül kadar güzel ve Zakkum kadar ölümcülsün Güneş Demir.''
Sözleri havada asılı kalırken omurgamdan aşağı bir ürperti indiğini hissettim. Dokunuşu hem nazik hem de sahipleniciydi ve ben de onun bakışlarından uzak duramadığımı fark ettim. Benimle konuşma tarzında yadsınamaz derecede çekici bir şeyler vardı. Onun varlığının tehlikeli cazibesine kapılmadan duramadım. Zihnimde yanıp sönen uyarı işaretlerine rağmen, önümde duran avcıya çaresizce büyülenmiştim. Direnmem gerektiğini biliyordum ama sözleri beni büyülemişti. Onu çevreleyen tehlike ve gizem beni cezbetmişti ve onun varlığında damarlarımda dolaşan heyecanı ve hazzı inkar edemezdim. Onun karşı konulamaz çekimine teslim olduğumu hissettim. Kafamdaki mantıklı sesin beni dikkatli olmaya çağırmasına rağmen kendimi o anda çaresizce onun ağına takıldığımı, avcının sarhoş edici cazibesinden kaçamadığımı anladım
"Hoş." Dedim son düğmesini açtığımda. Tüm hayatım gözlerimin önünden geçiyordu sanki. Boynumdaki eli tüm vücudumu gezip hemen hemen kalçama indiğinde sırtımı tam olarak kapıya yasladım..
O dudaklarını öperken kendimi ona bırakmış, bu olanların sonunu bilerek ona karşılık veriyordum.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
1.57k Okunma |
43 Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |