
Lilith: Efsaneye göre Lilith, uzun dalgalı kızıl gür saçları, kehribar rengi gözleri, bembeyaz ten rengi ve zarif bedeniyle Adem'in Havva'dan önce yaratılan eşidir. Hz. Adem'e secde etmediği için cennetten kovulmuştur.
Lady Lilith Tablosu: Dante Gabriel Rossetti'nin en ünlü tablolarından biridir. Rosetti, İngiliz bir şair, ressam, çizer ve çevirmendir.
***
Evimin salonunda öylece otururken kendimi kendi evime çok yabancı hissediyordum. Odama asla dokunulmamıştı. Ben giderken masamın üzerinde duran defterim ve kalemim bile aynı yerdeydi. Bir kapağı kırık dolabımın içindeki kıyafetler bile yerli yerindeydi. Çok garipti. İçerden gelen televizyon sesi tüm dikkatimi dağılmıştı. Yatağımın üzerinden kalkıp açık camı kapattım ve kilidini taktım.
Odamı tekrardan gözden geçirdikten sonra dışarı, annemlerin yanına çıktım. Aptal gazeteci parçaları yakamı kalmıyordu.
"Ne olur..?" Dedi kız, "Sizi anlıyorum ama bunun hakkında bir haber bile çıkaramazsam işimden olabilirim."
"Sizde hiç saygı yok mu ya!?" Diye bağırdım ikisine de.
Seda da, Handan da buradaydılar.
Seda, 'özür dileriz, gerçekten, affedin bizi...' nidalarıyla aptal gazeteci parçalarını evden nazikçe çıkarmaya çalışırken Handan annem kapıyı yüzlerine sertçe kapattı.
"Hepsinden nefret ediyorum." Dedi yüzüme bakıp göz devirerek.
"Ben de." Deyip tam Handan anneme sarılacaktım ki Seda önüme geçti. Kaşları çatık şekilde yüzüme bakarken otoriter bir ses tonuyla konuştu bana:
"Senin annen benken ona sarılman niye?"
Gözlerim doldu. Dişlerimi sıkarken derin bir nefes verip yüzüne baktım.
Handan anne ben ona cevap vermeden önüme geçti.
"Bana bak Seda!" Dedi tehditkar bir ses tonuyla.
"Yanımızdasın diye kendini anne sanma. Sen doğurmuş olabilirsin ama ona ben baktım."
"Sen hiçbir şey yapmadın Handan. Kızımı kopardın sadece benden."
Seda bunları o cırtlak sesiyle bağıra bağıra söylüyordu.
İğrenç.
Handan annem, Seda'nın elbisenin yakasından tutup onu geriye itiklediğinde Seda sendeledi ama düşmedi.
Handan annem, ona "Sen bir katilsin." Dediğinde kalbimin sıkıştığını hissettim.
Annem bir katildi.
Ben bir katildim.
Ben onun kanından olan bir katildim.
Anılarım gözümün önünde en sondan geriye doğru tekrar ederken zil çaldı.
"Sen dur." Dedi Handan annem, "Ben açarım."
Annem kapıyı açtığında karşımızda Eda'yı görmemiz bir oldu.
Orospu kahpe.
Elinde iki tane beyaz gül vardi.
***
Yerde iki tane gül vardı ve üzerlerindeki kartta 'B.B, sevgilerle...' yazıyordu kırmızı ve beyaz güllerde.
Gülleri alıp kapıyı kapattım ve vazoya koydum. "Bu saatte ne gülü amk?" Dedim seslice ve kapıyı kapatıp üst üste iki, üç defa kilitledim.
"Ne olmuş?" Diyerek çıktı dışarı. Vazodaki aptal gülleri görünce de: ''Yaa çok güzeller,'' deyip yanlarına gitti kokladı.
''Koklamayı kes şunları.'' dedim sinirli sinirli.
''Kızım ne var?''
''Artık fazla olmuyor mu?''
''7 Mart'tı bugün, saat 12'yi geçti 8 Mart Dünya kadınlar günü. Sen neyin fazlalığından bahsediyorsun?'' Diye sordu. Beynimde ampul yanmıştı resmen.
''Canımı sıkıyor.''
''Okuma şu kitapları ve ödevinden de etkisinden çık artık. Hoş bir hal almıyor.''
***
"Afedersin," dedi Eda anneme bakarak. "Klasik ben, anahtarım evde kalm..."
"Kapıyı kapat!" Diye bağırdım. Annem yüzüme bakarak kaşlarını çattı.
"Kızım nasıl konuşuyorsun öyle..!?"
"Gülleri bırak!" Diye bağırdım. "Bırak onları."
Eda'nın yüzüne bakarken içimdeki öfke yeniden alevlendi. Onun yüzünden her şey mahvolmuştu. Annem, Seda, ben... Hepimiz onun yüzünden acı çekiyorduk.
"Ne istiyorsun burada?" diye sordum sert bir şekilde.
Eda sadece gülümsedi ve "Size sürpriz yapmak istedim. Seni çok özledim, aylardır özlemini çekiyorum.'' dedi.
Annem ona bakmadan içeri girdiğinde Eda da arkasından geldi. Tam bana sarılmak için kollarını açtı ki onun yüzüne iğrenircesine bakıp sessizce odama geri döndüm. Eda'nın oyununa gelmeyecektim. Artık onun yaptıklarından etkilenmeyecektim. O ve Sarp benim hayatımı mahvetmişti. Yatağımın baş ucuna doğru oturup komodini açtığımda mor renk bir kutu gördüm. üzerinde kağıttan siyah kalp, bir de beyazla kocaman bir 'S' vardı.
Saye.
Merak ve korkuyla birlikte kutuyu açtığımda birkaç fotoğraf ve el yazısıyla yazılmış bir not vardı.
Çoğu zaman insanlardan ve senden nefret ettim. Beni hiç görmedin ya da görmek istemedin. Ölmem senin umurunda mı?
Cevap vereyim...Değil.
Senin için hiçbir şey ifade etmediğini biliyorum. Ama yine de buradayım, seni izliyorum. Ve bir gün, sen de benim gibi hissedeceksin. O zaman anlayacaksın, benim varlığımın ne kadar önemli olduğunu. Ve belki o zaman, beni gerçekten görmek isteyeceksin. ama işte o zaman çok geç olacak şimdi olduğu gibi. Sana biraz çocukça gelebilir ama ben Küçük Prens kitabındaki şu söze -Biraz da ekleme yapacağım söze- bayılıyorum...Yani, ölmeden önce bayılıyordum demeliyim. Klişe ama, bunu notu okuyor, ve bu fotoğrafları görüyorsan ölmüşüm demektir. Neyse, geleyim söze: ''Bugün, yarın ve diğer tüm günler gökyüzündeki o yıldızlara bak, o yıldızların birinde ben yaşıyor, sana ve kızımıza, Yıldız'ımıza gülümsüyor olacağım. İşte o yüzden siz gökyüzüne baktığınızda bütün yıldızlar size gülümsüyor gibi...''
Kapı açılır açılmaz kutuyu ve elimdeki notu yatağın gerisine hızla attım ve komodinin üzerindeki tarağı alıp 'Lady Lilith' tavrı takındım.
Gelen Eda'ydı. Eskiden -benimle ilgileri bilgileri para uğruna bir katil vermeden önce- masum ve güzel gelen gülümsemesi artık sadece Lilith'in ateşte kavrulurken attığı çığlıklardan bile daha korkunç geliyordu.
"Ben seni benimle konuşmaya zorlamak istemiyorum ama... Sana destek olmak zorundayım." Dedi.
Eda odaya girdiğinde gülümsemesi tüylerimi diken diken etti ve bana onun ihanetini hatırlattı. İçimdeki kargaşayı maskeleyerek ben de Leydi Lilith'in dengeli tavrını benimseyerek soğukkanlılığımı korudum.
"Desteğin takdire şayan," diye soğuk bir şekilde yanıtladım, sesim içimde dönen kargaşanın hiçbirini ele vermiyordu.
"Fakat bazı yaralar kelimelerin iyileştiremeyeceği kadar derindir."
Eda'nın ifadesi hafifçe titredi, soğukkanlılığını yeniden kazanmadan önce gözlerinden bir suçluluk duygusu geçti. "Anlıyorum," diye mırıldandı yavaşça, sesi pişmanlıkla doluydu. "Ama lütfen şunu bil ki, geçmişe bakmaksızın senin için buradayım. İzin verirsen her şeyi düzeltmek istiyorum. Ve seni bir daha asla yalnız bırakmayacağım."
Bu aptal her şeyi bildiğimi bilmiyor muydu?!
Yine soğuk bir tavırla "Beni yalnız bıraktığın için mi sana bu tavrım yoksa yaşadıklarımdan mı?" Dedikten sonra bir süre sessiz kaldım, çelişkili duygularla boğuştum.
Onun ihanetine rağmen bir yanım bir zamanlar paylaştığımız bağın özlemini çekiyordu.
Ağır bir iç çekişle, isteksiz de olsa sonunda başımı salladım. "Sanırım affetmek bir yolculuktur," diye kabul ettim, bakışlarını ihtiyatlı bir şüpheyle karşılayarak. "Fakat eylemler kelimelerden daha yüksek sesle konuşacaktır."
Yanıma oturdu ve bana sarıldı. "Seni özledim." Dedi.
Yeni yaptırılmış kırmızı tırnakları beni ne kadar özlediğini(!) belli ediyordu.
Eda beni kollarına aldığında kendimi tutamadım, rahatlatıcı kucaklamasına rağmen aramızda sessiz bir engel oluştu.
Sözleri, görünüşte samimi olsa da, açtığı yaraları hafifletmiyordu.
"Seni özledim" diye mırıldandı, sesi yalancı bir çaresizlik doluydu.
Kendimi onun bakışlarıyla buluşmaya zorladım, gözlerim içimdeki kargaşanın hiçbirini ele vermiyordu.
"Beni mi özledin yoksa sadece benim sana kattığım güzel şeyleri mi?" diye karşılık verdim, ses tonum acıyla doluydu. "Birinin gitmesine sebep olan siz olduğunuzda onu özlemek kolaydır."
"Oraya gitmene seni ben ikna etmedim."
Cevap vermedim.
Eda'nın yüz ifadesi titredi, gözlerinden bir suçluluk parıltısı geçti ve hemen bunu maskeledi. "Anlıyorum" dedi yumuşak bir sesle, sesi pişmanlıkla kalınlaşmıştı.
"Ama şimdi buradayım, işleri düzeltmeye hazırım. Beraber üstesinden gelebiliriz."
Alay ettim, içimdeki acı safra gibi yükseliyordu.
Kucaklaşmasından uzaklaşarak. "Taze kırmızı tırnakların pişmanlık belirtisi gerçekten. Biliyor musun, hiçbir şey sebep olduğun acıyı silemezler."
"Ben ne yaptım?" Dedi ellerimi iki tarafa açarak.
Bunun üzerine arkamı döndüm, zırhımdaki çatlakları görmesine izin vermedim, ihanetinin hâlâ aklımdan ne kadar çıktığını görmesine izin vermedim.
Eda uzandı, eli yanına düşmeden önce havada tereddüt etti. Gözlerindeki acı barizdi ama kararlılığı da öyle.
"Seni incittiğimi biliyorum," diye başladı, sesinde çaresizlik vardı. "Ama güvenini geri kazanmak için ne gerekiyorsa yapacağım."
Ona döndüm, bakışlarım sertleşti. "Güven bedava verilmiyor artık." dedim kesin bir dille. "Ve benimkini tekrar elde edebilmek için daha kat etmen gereken uzun bir yol var."
Aramızda bir an gergin bir sessizlik oldu, söylenmemiş sözlerimizin ağırlığı havada asılı kaldı.
"Tamam," dedi Eda sonunda, sesi teslimleşmişti. "Bunu sana kanıtlayacağım. Sadece bana bir şans ver."
Onun uzaklaşmasını izledim, her adımda aramızdaki mesafe büyüyordu. Onun gidişini görmek bana ne kadar acı verse de şimdilik ilerlemenin tek yolunun bu olduğunu biliyordum.
Odadan çıktığında kapımı sertçe kapattım ve kilitledim.
Yatağa uzanıp elimi karnıma koyduğumda hissettiğim bebeğimin küçük tekmeleriydi.
Saye ve benim aramdaki, ölüm ve yaşam ile aramdaki bağ...
Yıldız.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.61k Okunma |
41 Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |