33. Bölüm

Otuz İkinci

sevim öğmen
sevim_svim

Saye, tabaktaki domates ve salatalık dilimlerini hızlı hızlı yerken neredeyse boğulacak gibi duruyordu. Bense önümdeki tabaktaki kızartılmış patateslerle oynuyordum. Bir an duraksayıp yüzüme baktı.

 

''Neden yemiyorsun? Bak çarpar Allah.'' Deyip sırıttı.

 

Çok korkuyorsun Allah'tan zaten değil mi?

 

''Bakıyorum da ne kadar hayat dolusun Güneş.''

 

Hayat dolu değilim hamileyim aptal.

 

''Hiç...'' dedim dişlerimi sıkarak. ''Sadece artık alıştım buraya. Dışarıya çıkıyorum, evde dolaşıyorum.''

 

''Hala ölmek istiyor musun?''

 

Başımı hayır anlamında sallayıp iç dudağımı ısırdım. ''Ben...''

 

İşaret parmağını kendi dudaklarına bastırıp sus işareti yaptı.

 

''Dün söylediğin şeyler için aslında bugün ölmen lazımdı. Bana bir çöpmüşüm gibi davrandın ve gururumu kırdın.''

 

Gözlerimi ondan kaçırdım.

 

''Üzgünüm.''

 

''Üzgün değilsin suçlusun.''

 

''Yapma ama böyle lütfen, Saye.''

 

''Bir bebeğin olmasını ister miydin?''

 

''Ona bir gelecek sunamayacağım için hayır. Ama sunabilirsem, burdan gittiğimde hayatıma devam edebilirsem...İsterim.''

 

''Demek ki hayatın boyunca bir bebeğe sahip olamayacaksın. Üzüldüm.''

 

Saye'nin sözleri üzerine yüreğim bir kez daha sıkıştı. Ona karşı duyduğum karmaşık duygular beni yoruyordu. Bir yandan pişmanlık duyarken diğer yandan da kızgınlık hissediyordum. Belki de gerçekten hayat dolu olmayışımın sebebi buydu. Bir çocuğa sahip olma fikri beni hem mutlu ediyor hem de korkutuyordu. Saye'nin soğuk bakışları arasında kendimi kaybetmiş gibiydim. Ne yapacağımı bilmiyordum. O an, içimdeki karmaşık duygularla baş başa kalmıştım.

 

Birden Saye'nin yüzünde bir değişiklik fark ettim. Gözlerindeki yumuşak ifade yerini bir anlık bir sertliğe bıraktıktan sonra elindeki çatalı suskunluğu sırasında masaya bırakıp konuşmak için dudaklarını araladı.

 

"Sen bir katilsin Güneş. Anne olmayı hak etmiyorsun.''

 

Kaşlarımı çattım ama cevap vermedim.

 

''Benim sözümü havada bırakamazsın. Bana cevap ver Güneş...'' derken ayağa kalkmış, masanın karşısından çenemi sertçe sıkmıştı. Neredeyse beni itikler gibi çenemi bıraktığında hiçbir tepki veremiyordum. İstese beni öldürebilirdi.

 

Birden Saye'nin gözlerindeki sertlik yerini tekrar yumuşaklığa bıraktı ve derin bir nefes alarak masaya oturdu. Gözlerimde hala şaşkınlık vardı, ancak içimden gelen öfkeyi bastırmaya çalışıyordum. Sessizce konuşmaya başladım, "Ben bir katil olabilirim ama beni katil yapan seni koruma içgüdüm. O kızı ve adamı senin için öldürdüm ben. Göz yumabilirdim, yummadım, özür dilerim.''

 

Gözlerini sanki beni aşağılar gibi tavırla az öncekinden daha sert, aptalca ve alaycı bir şekilde güldü "Senin özür dilemene gerek yok, Güneş. Senin için her zaman yapacaklarımdan daha fazlasını yaparım. Ama unutma, sen benim emrimdesin, sen benim esirimsin, eserimsin. Benim sözümü havada bırakamazsın" dedi. Sonra kalktı ve mutfaktan sessizce çıktı, geride beni düşüncelere dalmış bir şekilde bırakarak.

 

Sanırım gerçekler bunlardı.

 

Ayağa kalkıp onun peşinden salona gittiğimde hiçbir şey olmamış gibi oturup resim yapıyordu.

 

''Ne kadar da umursamaz bir insansın. Neden biraz olsun benim duygularımı önemsemiyorsun, neden beni sevmiyorsun, madem beni sevmiyorsun neden bu sikik evde seninle birlikteyim ben? Bana bunların cevabını vermek zorundasın tamam mı?'' dedim bağırarak. Ama o kafasını resimden kaldırmadı bile.

 

''Bana bak!'' diye bağırdım. Yine bakmadı.

 

''Bu evi de sikeyim, bu hayatı da sikeyim, sikip attığın psikolojimi de sikeyim, tamam mı!? Nefret ediyorum senden, nefret ediyorum bu evden, bu dışarda gözleri her daim üzerimde olan insanlardan, kısıtlanmaktan..!''

 

Derin derin nefesler alıp veriyordum.

 

Resim yapmayı bıraktı ve yavaşça bana doğru döndü. Gözlerindeki soğuk bakışlar yerini bir anlık şaşkınlığa bıraktı. Sonra yavaşça kalkıp yanıma geldi ve sessizce, "Güneş, seni sevmiyorum çünkü seni sevmemem gerekiyor. Sen benim için sadece bir araçsın, bir silahsın. Senin duyguların, isteklerin, hayallerin benim için hiçbir önem taşımıyor. Sen sadece benim isteklerimi yerine getirmek için var olan bir varlıksın. Bu evde, bu hayatta, her an benden emir beklemelisin. Senin duyguların, nefretin, öfken hiçbir şey ifade etmiyor. Sen sadece benim istediklerimi yapmalısın, anladın mı?" dedi.

 

Gözlerindeki soğuk ve acımasız bakışlar beni derinden sarsarken, içimdeki öfke daha da büyüyordu. Ancak ona karşı koyamayacağımı biliyordum. Artık sadece onun isteklerini yerine getirmek için var olan biri olmuştum. Ve bu gerçek beni daha da derinden yaralıyordu.

 

Gözlerimdeki yaşlarla birlikte içimdeki öfke daha da büyüyordu. Saye'nin sözlerine karşı gelmek istesem de içimdeki korku ve çaresizlik beni susturuyordu. Onun acımasızlığı karşısında ne yapacağımı bilemiyordum. Sadece sessizce başımı öne eğdim ve gözlerimdeki yaşları silerek, "Anladım," dedim. O an içimdeki umutsuzluk ve hüzün beni sararken, artık sadece onun isteklerini yerine getirmek için var olan biri olduğumu kabullenmek zorunda kaldım. Aylardır kırıla kırıla bin parçaya bölünen gururum artık yok olmuştu. Onu niye seviyordum? O bana iyi gelmiyordu. Onun düşünceleri zehirliydi ve beni de zehirliyordu.

 

Eliyle boynuma dokunurken dişlerimi sıktım. Önüme geçip gözlerimin önüne gelen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı.

 

''Dokunma bana.'' dedim. Bunu son günlerde ne kadar da çok söylüyordum.

 

''Sakin ol dişi aslan, gözlüğünü getirdim.'' deyip gözlüklerimi aniden gözüme taktı.

 

Bu iğrenç dünya artık daha netti.

 

Bu arada, onun karşısında ne kadar güçsüz olduğumu bir kez daha fark etmiştim. Artık sadece hayatta kalmaya çalışıyordum, onun zehirli dünyasında boğulmamak için kızımla direniyordum. Gözlerimdeki yaşlar artık sadece birer semptomdu, içimdeki öfke ve umutsuzluk ise her geçen gün daha da büyüyordu. Artık kendime olan güvenimi kaybetmiştim, sadece onun isteklerini yerine getirerek hayatta kalmaya çalışıyordum. Ve yine, ne yazık ki, bu iğrenç dünyada artık daha net görebiliyordum: Saye'nin bana hiçbir şekilde iyi gelmediğini ve onunla birlikte olmanın bana sadece acı ve keder getirdiğini...

 

Onu gömleğinin yakasından sertçe tuttuğumda tepki vermedi.

 

"Mahvettim hayatımı aptal! Geleceğim vardı benim, benim derslerim çok iyiydi! Okul birincisiydim ben! Geri zekalı, aptal! Mahvettin beni de hayatımı da pislik!"

 

Gölge'den

 

Onun soğuk ellerini yakamdan çektirip sertçe tek bir elimde sabitledim.

 

"Kızım sen kafayı mı yedin!"

 

O kadar fazla ağlayıp bir şeyler diyordu ki ne dediğini anlamıyordum neredeyse.

 

Dediğimde cevap vermeden sadece konuşup duruyordu.

 

"Çeneni kapat!"

 

"Sana ne! Her şeye boyun eğiyorum zaten yeter! Anlıyorum musun?! Yeter!"

 

Dişlerimi sıkıp ellerini bıraktığımda göğsüme vurmaya devam ediyordu.

 

"Kendine gel, elimden kaza çıkacak." Dedim duyulur duyulmaz fakat sert bir sesle.

 

"Hayır, gelmeyeceğim, aptalsın sen! Öldür beni! Hadi, öldür! Rahat bırak!"

 

Gözüm bir anda dönüp onu birkaç saniye önce yaptığı topuzdan sertçe tutup kendime yaklaştırdım.

 

"Bana...Bağırma!"

 

Gözlerimin içine baktı.

 

"Bırak beni," dedi. "Dokunma bana."

 

Parmaklarım saç diplerine değdikçe dişlerini sıkıyordu. Ellerini geride tutup ortaya çıkan boynuna baktım. Benim damgam, benim izin vardı. O benimdi. Ve istediğimi yapardım.

 

Başını sıklıkla ileri atıyordu ama ben onu geride tuttuğum için canı yanıyordu.

 

"Düzgün dur, sakinleş." Dediğimde resmen çırpınmaya başlamışken neredeyse daha önce hiç yapmadığım bir şey yaptım. Tüm geçmişim gözümün önünden geçerken onun gözlerinde annemi, kendi ellerimde babamın ellerini gördüm.

 

Öfkem ve beynimdeki garip, onu öldürmemi söyleyen garip ses tüm kontrolümü kaybettirmişken, onu saçından yere sertçe itikledim.

 

"Umarım bu kendine gelmene yardımcı olur, Güneş Demir."

 

Bölüm : 10.01.2025 23:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...