22. Bölüm

21-Nesin Sen? İyilikler Prensi Falan Mı?

sevim Öğmenoğlu
sevim_svim

Sezin, gözleri neredeyse yarı kapalı olarak eve girip hızla ışığı açtığında gözleri kamaştı. Elleriyle gözlerini kapattıktan bir süre sonra ışığa alıştı ve elini gözlerinden çekti.

 

Atlas ise onun bu haline kıkırdadı.

 

Sezin, Atlas'ın kahkahasını duyunca kaşlarını çattı ve ona dönerek, "Ne gülüyorsun yine?" diye sordu. Gözleri hâlâ biraz mahmurdu, ama sesindeki sertlik inandırıcı olmaktan uzaktı.

 

Atlas, oturduğu koltukta arkasına yaslanıp ellerini havaya kaldırarak, "Bir şey yok, sadece... biraz komik göründün," dedi. Yüzünde, her zamanki o hafif alaycı gülümsemesi vardı.

 

Sezin, gözlerini devirdi ve ayakkabılarını çıkarıp çantasını bir kenara bıraktı. "Bu hâlimle dalga geçmeyi bırak da, biraz kahve yapmayı düşün. Yoksa şu an yere yığılıp kalabilirim."

 

Atlas yerinden kalkarak, "Emredersiniz, Sezin Hanım," diye mırıldandı. Gülümsemesi daha da belirginleşirken mutfağa doğru ilerledi. Sesini yükselterek ekledi: "Ama unutma, bu kahve seansının karşılığında hikayeme bir paragraf daha yazmanı isteyebilirim."

 

Sezin, koltuğa uzanırken hafifçe gülümsedi. "Tamam, Atlas Bey. Ama paragrafın büyüklüğünü benim yorgunluk seviyem belirleyecek."

 

Atlas, mutfakta kahve makinesinin başında bir yandan kahveyi hazırlarken bir yandan Sezin'e laf atmaya devam etti. "Senin yorgunluk seviyenle, bir cümle bile alamayacağız gibi hissediyorum. Bu bahaneyi çok kullanıyorsun, biliyorsun değil mi?"

 

Sezin, koltukta gözlerini kapatmış, ellerini başının altına koymuş bir şekilde gevşemişti. Gözlerini hafifçe açarak seslendi: "Ben sana bahane mi yapıyorum? Atlas, benim hayatımın temposunu sen bir gün yaşasan, büyük ihtimalle ikinci saatte pes ederdin."

 

Atlas, kahveleri tepsiye koyup salona geri döndü ve tepsiyi sehpaya yerleştirdi. Kahvelerden birini Sezin'e uzatırken alaycı bir ses tonuyla, "Haklısın, senin kadar yoğun olamam. Düşünsene, bir yandan setler, bir yandan röportajlar, bir yandan da... bitmeyen mızmızlanmalar," dedi.

 

Sezin, kahveyi alıp kaşlarını kaldırarak ona baktı. "Mızmızlanmak mı dedin? Ben mi mızmızlanıyorum?" Sesindeki tehditkâr ton, alaycılıkla karışmıştı.

 

Atlas, kahvesinden bir yudum aldı ve omuz silkerek, "Yani, her seferinde yorgunum, çok çalıştım diye yakınıyorsun. Ama o kadar güzel bir bahanen var ki, insan kızamıyor."

 

Sezin, kahvesinden bir yudum aldıktan sonra bardağını sehpanın üzerine bıraktı. Atlas'a doğru eğilerek, "Biliyor musun, sana gerçekten çok büyük bir iyilik yapıyorum. O kadar konuşmana rağmen hâlâ yanımda oturuyorsun ve kahve içiyorsun," dedi.

 

Atlas, bu sözlere gülümseyerek karşılık verdi. "Haklısın. Senin bu inanılmaz sabrın olmasa hayatım çok sıkıcı olurdu."

 

Sezin, gözlerini devirdi ve hafifçe gülümseyerek arkasına yaslandı. "Neyse, konuşmayı bırak da şu hikaye meselesine dönelim. Ne yazmamı istiyorsun?"

 

Atlas'ın gözleri parladı. "Sonunda! İşte beklediğim an. Tamam, dinle: İtalya'da geçen bir sahne hayal et. Güneş batmak üzere, bir sokak sanatçısı keman çalıyor ve bir çift, kalabalığın arasında birbirine bakıyor. Hikaye burada başlıyor..."

 

Sezin, başını hafifçe yana eğerek dinlerken kahvesinden bir yudum daha aldı. "Pekala," dedi, gülümseyerek. "Ama bu sahnenin sonunu benim tarzımda yazacağımı biliyorsun, değil mi?"

 

Atlas, gözlerini kısarak ona baktı. "Tabii ki. Tam da bu yüzden heyecanlıyım."

 

Bu konuşmaların öncesinde henüz limuzinde ikisi şarkı dinliyordu. Ve Sezin Atlas'ın neredeyse göğsüne uzanmıştı. Gözleri tamamen uykuyla ve alkolün de hafif etkisiyle kapanmadan önce de, "Seni seviyorum," demişti.

 

Sonrasında gözlerini kapatmıştı eve kadar. Şoförün onları bıraktığı yerden eve gelene kadar ise Atlas ona hikâye yazmayı teklif etmişti. Sezin de kabul etmişti. Sonraysa...Bu konuşmalar işte.

 

Atlas, Sezin'in gözlerine baktı. "Ama bence ilk önce başındaki tel tokalardan kurtulman gerek, ha? Ne dersiniz Sevgili Sezin Hanım?"

 

Hem alaylı, hem de yardım etmek ister bir tonda konuşmuştu.

 

Sezin, gözlerini yavaşça Atlas'a çevirdi, yüzünde yarı uykulu bir gülümsemeyle. "Tel tokalarımın ne zararı varmış ki? Sen önce kendi saçlarının dağınıklığını bir toparla, sonra benimle uğraşırsın," dedi, sesi alaycılıkla karışık bir sıcaklık taşıyordu.

 

Atlas, kahvesini sehpanın üzerine bırakarak hafifçe öne eğildi. "Ama benim saçlarım dağınık olunca karizmatik duruyor. Senin tokaların ise... bir kaos," dedi ve eliyle Sezin'in saçına doğru uzandı. "İzin verirsen o kaosu çözmek isterim."

 

Sezin, gözlerini devirdi ama bu kez gülümsemesini gizleyemedi. "Peki, Bay Düzenli, sen bilirsin," diyerek başını hafifçe öne eğdi. "Ama dikkat et, canımı yakarsan bu gece seni hikayene mahkum ederim."

 

Atlas, ciddi bir yüz ifadesi takınarak ellerini sanki bir cerrahın elleriymiş gibi havaya kaldırdı. "Merak etme, çok nazik olacağım. Bu benim uzmanlık alanım," dedi.

 

Sezin, bir kahkaha patlatarak, "Uzmanlık alanı mı? Sen hayatında bir kadının saçına dokundun mu acaba?" diye sordu.

 

Atlas, bir tokayı çıkarırken gözlerini hafifçe kıstı. "Daha önce kimsenin saçına dokunmamış olmam, senin için daha özel yapmıyor mu bu anı?"

 

Sezin, bu laf karşısında hafifçe kızardı ama toparlanmaya çalışarak, "Sen böyle konuşunca hikaye yazmaktan başka şeyler düşündüğünü hissediyorum," dedi.

 

Atlas, son tokayı da çıkarırken gözlerini Sezin'e dikti. "Belki de düşündüğüm şeyler, senin hikayeyi yazış tarzına biraz ilham verir," dedi, sesi yumuşak ama etkileyici bir tondaydı.

 

Sezin, eliyle saçlarını düzelterek ayağa kalktı. "Hikaye ilhamını nereden alır, bilmiyorum. Ama şu an hikayeden çok, biraz uyku ilham alacağım," dedi ve koltukta daha rahat bir pozisyon aldı.

 

Atlas, sehpanın kenarına yaslanarak onu izledi. "Hikayeyi yarın yazmayı teklif etsem, uyumadan önce bir kez daha 'seni seviyorum' der misin?" diye sordu, sesi alaycılıkla karışık bir ciddiyet taşıyordu.

 

Sezin gözlerini kapatırken hafifçe mırıldandı. "Kim bilir, belki derim. Ama bunu hak etmen gerek sanırım, Yazar Bey..."

 

Atlas iki kahve bardağını da alıp mutfağa götürdü ve mutfak lavabosunun içine koydu. Ardından salon tarafına geçip Sezin'e baktı. Üzerindeki o rahatsız kıyafetlerle yatıyor olması, onu bile rahatsız etmişti. Ama o böyle de rahat ediyor gibi gözüküyordu.

 

Üzerini örtmek ve başının altına kanepe yastığı değil de onun kendi yastığını koymak için nefesinin yavaşlamasını bekledi. Bir süre sonra Sezin'in yüzündeki makyaja baktı Atlas. Gözlerinin altındaki simler ona zarar verir mi diye düşünmeden edemedi.

 

Onu uyandırmalı mıydı?

 

"Uyandırırsam sinirlenir mi?" diye mırıldandı kendi kendine. Ardından Sezin'in alnında hafifçe çatılmış olan kaşa baktı. Belki de bu yüzden kaşlarını çatıyorsun, çünkü rahatsızsın, diye düşündü.

 

Kararını vererek kanepeye doğru eğildi ve alçak bir sesle konuştu. "Sezin," dedi, sesi yumuşak ve dikkatliydi. "Uyumanı bölmek istemem ama makyajını çıkarmadan uyursan sabah cildin kötü hissedebilir."

 

Sezin, bir süre tepki vermedi. Derin bir nefes aldı, ardından gözlerini hafifçe araladı. "Atlas..." dedi, sesi uykulu ama tanıdık bir sıcaklıktaydı. "Ne oldu?"

 

Atlas, eliyle kanepe yastığını düzelterek, "Sadece rahat etmeni istedim. Makyajın hâlâ yüzünde ve kıyafetlerin de rahat görünmüyor. Eğer izin verirsen, yastığını getireyim ve biraz daha rahat bir şekilde uyumanı sağlayayım," dedi.

 

Sezin, gözlerini kısık bir şekilde Atlas'a baktı. "Gerçekten bu kadar mı önemsiyorsun?" diye sordu, sesi hâlâ uykunun etkisiyle yumuşaktı. Dudaklarının kenarında hafif bir gülümseme belirdi.

 

Atlas bir an duraksadı, sonra başını eğip ciddi bir tonla yanıtladı. "Evet, önemsiyorum. Bunu bilmiyor musun?"

 

Sezin başını yavaşça kanepeye geri yasladı. "Biliyorum," dedi, neredeyse fısıldar gibi. "Ama bazen senin bu kadar düşünceli olman beni şaşırtıyor."

 

Atlas hafifçe gülümsedi. "O zaman seni şaşırtmaya devam edeceğim."

 

Sezin gözlerini kapattı, bir an düşündü. "Tamam," dedi sonunda, yorgun bir teslimiyetle. "Yastığımı getir ve makyajımı silmeme yardım et. Ama sabah bundan bahsetmeyeceğiz, anlaştık mı?"

 

Atlas başını salladı. "Anlaştık," dedi, sesi biraz daha neşeli. Ardından Sezin'in odasına yöneldi, önce yastığı bulup getirdi, sonra Sezin'in makyajını çıkarmasına yardım etmek için bir pamuk ve makyaj temizleme suyu aldı. Bunları kullanırken çokça Sezin'i görmüştü.

 

Sezin, Atlas'ın her hareketini sessizce izliyordu. Bir yandan onun bu nazik haline alışmaya çalışırken, diğer yandan kendini bu rahatlık içinde kaybetmekten korkuyordu. "Atlas," dedi bir an. "Böyle devam edersen seni hep yanımda isteyebilirim."

 

Atlas, makyaj temizleme pamuğunu bırakırken ona baktı. "Buna hiç itirazım olmaz," dedi, yüzünde samimi bir gülümsemeyle.

 

Sezin, Atlas'ın odadan çıkmasını beklemeden kanepeye doğruldu ve önündeki masada duran şarap şişesini fark etti. Yüzünde sinsi bir tebessüm belirdi. "Biliyor musun, Atlas," diye seslendi. "Belki de biraz daha içmeliyim. Belki o zaman her şey daha kolay gelir."

 

Atlas kapıda durmuş, Sezin'in bu ani değişimine anlam verememişti. "Sezin, bu pek iyi bir fikir gibi gelmiyor," dedi, adımını içeriye doğru atarak. "Zaten yeterince... şey, keyifli görünüyorsun."

 

Sezin dudaklarını büzerek bir kadeh daha doldurdu. "Keyifli miyim? Hayır Atlas, bu... bu sadece başlangıç." Şarap kadehini kaldırıp Atlas'a doğru bir selam verdikten sonra bir yudum aldı. "Sen hep çok mantıklı, çok düzgün, çok... iyisin. Peki ya ben? Ben ne zaman bu kadar karmaşık oldum?"

 

Atlas, onun ne demek istediğini anlamaya çalışıyordu. "Sezin, bu senin kendini kötü hissetmenle ilgili değil," dedi, kadehi Sezin'in elinden almaya çalışarak. "Hadi, konuşalım. Daha fazla içmeden. Neden kendine böyle yükleniyorsun?"

 

Sezin kıkırdadı ve kadehi sıkıca tutarak geri çekildi. "Ah Atlas, her zaman çözüm odaklısın. Ama bazen çözüme gerek yok, anladın mı? Bazen sadece... unutmak istiyorsun." Gözleri buğulanmış, dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme vardı. "Ama merak etme, sen buradayken hiçbir şeyi unutamıyorum."

 

Atlas bir an sessiz kaldı, Sezin'in gözlerindeki hüzne bakarken içi sızladı. "Sezin," dedi, yumuşak bir sesle, "kendini unutmak istemene neden olan şeylerden kaçmak yerine, bunları paylaşmayı dene. Ama alkolle değil. Ben buradayım, seni dinliyorum."

 

Sezin, Atlas'ın bu sözlerinden etkilenmiş gibi bir an sustu. Kadehi masaya bıraktı ve ona baktı. "Beni hep bu kadar ciddiye mi alacaksın, Atlas?" diye mırıldandı.

 

Atlas hafifçe gülümsedi. "Evet," dedi. "Çünkü sen buna değersin."

 

Sezin başını hayır anlamında salladı.

 

"Değmem. Sana sarılabilir miyim?"

 

"İlk önce pijamalarını değiştirmelisin sanırım? Ne dersin?"

 

Sezin gözlerini devirdi.

 

"İyi peki, odaya gidiyorum."

 

"Ben giderim." Dedi Atlas.

 

"Nesin sen? İyilikler Prensi falan mı?"

 

"Bilmem."

 

Sezin'in bunu gerçek bir dalga geçişle söylemişti. Atlas hafifçe gülümseyip salonun en yakın odası olan onun odasına girdi.

 

Daha önce Sezin'i birkaç kez yemeğe çağırmıştı ama onun bu odayı nasıl dekore ettiğini çok az görmüştü...Az önce de Sezin'e pijama getirmesini saymazsa.

 

Büyük boy aynasında kendi yüzüne baktı. Sezin'e uygun biri olmadığını hissetti. O İtalya'dan gelmiş bir yazardı. Onun asıl şöhreti buradaydı. Ama Burada da sorumlulukları vardı. Onları bırakamazdı.

 

Atlas, bir an aynadaki yansımasına baktı. Yüzündeki düşünceli ifade, içinde büyüyen bir karmaşanın dışavurumuydu. Sezin'in onunla alaylı bir şekilde konuşması bile, onu güldürmek için uğraştığını gösteriyordu. Ama Atlas, onun bu neşesinin ardındaki hüznü görebiliyordu. "Sezin'e uygun biri olmadığımı düşünmek saçma," diye kendi kendine mırıldandı. Yine de bu düşünce, içindeki huzursuzluğu susturamıyordu.

 

Birkaç pijama seçeneğini eline alıp dikkatlice inceledi. Kendi kendine gülümseyerek, "Bunu seçersem kesin dalga geçer," dedi, daha sade bir pijamayı alarak salona döndü.

 

Sezin, kanepeye uzanmış, gözlerini tavana dikmişti. Atlas'ı görünce doğrulup hafifçe gülümsedi. "Bana uygun bir şey bulabildin mi, İyilikler Prensi?" diye sordu.

 

Atlas pijamayı ona uzatarak, "Bunu seçtim. Dalga geçmeden önce unutma, bu tamamen senin rahatın için," dedi.

 

Sezin pijamayı eline alıp inceledi, sonra Atlas'a döndü. "Fena değil," dedi alaycı bir şekilde. "Demek stil anlayışın da varmış."

 

Atlas gülerek omuz silkti. "Elimden geleni yapıyorum."

 

Sezin bir an ona baktı, ardından ciddileşti. "Atlas, neden buradasın? Gerçekten neden buradasın? Beni rahatlatmak için mi, yoksa başka bir şey için mi?"

 

Atlas, Sezin'in bu beklenmedik sorusu karşısında duraksadı. Gözlerini onun yüzünden ayırmadan, sakin ama kararlı bir sesle cevap verdi. "Buradayım çünkü senin yanında olmak istiyorum. Beni her defasında sorgulasan bile, bu değişmeyecek."

 

Sezin, Atlas'ın bu sözleri karşısında ne diyeceğini bilemedi. Bir süre sessiz kaldı, sonra pijamaları alıp ayağa kalktı. "O zaman beni bekle, tamam mı?" dedi, odasına doğru yönelirken. "Belki de ilk kez birine bu kadar güvendiğim için hata yapmıyorumdur."

 

Atlas, Sezin'in bu sözleri karşısında hafifçe gülümsedi."Beklerim," dedi. "Ne kadar sürerse sürsün."

 

Sezin masanın üzerinde içi dolu an kadehi kaldırdı.

 

"O zaman, şerefe ha?"

 

Atlas sol kolundaki saate baktı: "Saat üçe yaklaşıyor Sezin."

 

Sezin hafif dudağını büzüp masum bir tavır takındı.

 

"Lütfennn..."

 

Atlas, Sezin’in sessizliğinden güç alarak yanına oturdu. Gecenin serinliği hafifçe içeri süzülmüş, odada yalnızca masadaki kadehin kırmızı rengi ve düşük ışık kalan saatlerin izini taşıyordu.

 

Sezin, Atlas’a doğru döndü ve hafifçe gülümsedi. Bu gülümseme, alıştığı alaycı maskesinden sıyrılmış, yerini beklenmedik bir samimiyete bırakmıştı. “Bana böyle baktığında... bilmiyorum, belki de her şey yolundaymış gibi hissediyorum,” dedi fısıltıyla.

 

Atlas, bir an duraksadı. Bu sözler, Sezin’in derinlerde sakladığı güvensizliklerini görmesine yetmişti. “Her şey yolunda,” dedi yavaşça. “Buna inanman için buradayım.”

 

Sezin derin bir nefes aldı, kadehi masaya bıraktı ve Atlas’a yaklaştı. “Sarılabilir miyim? Lütfen,” dedi, sesi hem savunmasız hem de masum bir tonda.

 

Atlas kaşlarını hafifçe kaldırarak gülümsedi. “Sabah bunun için beni pişman etmeyeceğine emin misin?”

 

Sezin gözlerini devirdi, ardından muzipçe bir şekilde gülümseyerek “Söz!” dedi.

 

Atlas, Sezin’in yanına biraz daha yaklaştı. Sezin, kanepeye doğru kayıp ona yer açtı, sonra kollarını tereddütsüz bir şekilde Atlas’ın boynuna doladı. Atlas da yavaşça kollarını Sezin’in etrafına sardı. Sessizlik, ikisi arasında konuşulamayan her şeyin yerini almıştı.

 

“Biliyor musun,” dedi Sezin, Atlas’ın omzuna başını yaslamışken. “Belki de ilk kez birine bu kadar güveniyorum ve bu beni korkutmuyor.”

 

Atlas, Sezin’in saçlarına hafifçe bakarak fısıldadı. “Korkma. Çünkü ben buradayım. Seninle.”

 

Sezin, bu sözlerin ağırlığını yüreğinde hissetti.

 

"Annemle babamı kaybettiğimde küçüktüm." Dedi Sezin. "Doğum günümde bir araba kazası geçirdik. Çok korkunç bir gündü Atlas."

 

Atlas, Sezin’in anlattıklarını sessizce dinlerken, kollarındaki ağırlığın sadece fiziksel olmadığını hissetti. Sezin’in sesi, geçmişin derin yaralarını taşıyan bir melodiydi.

 

“Doğum günün…” dedi, kelimeleri dikkatlice seçerek. “Kendi mutluluğunla bağlantılı bir günün böyle bir acıyla gölgelenmiş olması... Çok zor olmalı.”

 

Sezin, başını Atlas’ın omzundan hafifçe kaldırdı. Gözleri, yaşlarla dolmaya başlamıştı, ama o gözyaşlarını tutmaya çalıştı. “Korkunçtu,” dedi, sesi neredeyse duyulmayacak kadar alçalmıştı. “Araba savrulduğunda elimden hiçbir şey gelmedi. Onların sesi... o anların sessizliği... hiçbirini unutamıyorum.”

 

Bölüm : 20.01.2025 15:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...