
Atlas, masanın üzerine serili konuşma taslağına bir kez daha göz gezdirirken derin bir nefes aldı. Metnin her kelimesi üzerinde saatlerce uğraşmıştı, ama hâlâ eksik bir şeyler var gibi hissediyordu. Ellerini saçlarına götürüp içten bir homurtu çıkardı. "Bu kelime oyunu fazla iddialı mı olmuş, ne diyorsun?" diye sordu, Sezin’e dönerek.
Sezin, aynanın karşısında ince bir dokunuşla ruju dudağına sürerken gülümsedi. "Atlas, fazla mükemmel olmaya çalışıyorsun. İnsanlar, samimiyetini sevecek. Fazla düşünme."
"Samimiyet mi?" Atlas, elindeki notları masaya bırakıp ona doğru yürüdü. "Bu kadar kalabalığın önünde konuşacağım ilk sefer. Samimi olmayı becerebileceğimden emin değilim."
Sezin, yerinden kalkıp Atlas’ın karşısına geçti. Elini omzuna koyup ona cesaret verici bir bakış attı. "Bak, sen yazdığın her kelimeyle insanları etkileyen birisin. Orada da bunu yapacaksın. Sadece... kendin ol."
Atlas, Sezin’in gözlerindeki kararlılığı görünce bir an için rahatladı. Ama bu rahatlama uzun sürmedi. "Peki ya sen? Bu kadar dikkat çekici bir aktris olarak, nasıl bu kadar sakin kalabiliyorsun?"
Sezin, kahkaha atarak başını iki yana salladı. "Sakin kalmak mı? Sana içimdeki fırtınaları bir anlatabilsem... Ama bunu başarmanın yolu, o fırtınayı yönetmek. Sen de yapabilirsin."
Aralarındaki kısa sessizlik, ikisinin de lansmanın ciddiyetini yeniden hissetmesine neden oldu. Atlas, masasındaki notları toparlayıp ceketinin cebine koyarken bir kez daha Sezin’e baktı. "Sen olmasaydın, bu süreci bu kadar kolay atlatamazdım."
Sezin, hafifçe gülümseyerek omzunu silkti. "Lafı bile olmaz. Ama şimdi acele et, yoksa gecikeceğiz gerçekten."
Kadın, vücuduna kusursuz bir şekilde oturan, siyah renkte, bacak ve sırt dekoltesine sahip şık bir elbise giymişti. Elbise, zarif ve cesur bir tasarıma sahip olup diz üstüne kadar inen ince bir yırtmaçla hareket katıyordu. Sırt kısmı, omuzlarından başlayarak derin bir şekilde iniyor ve sırtının zarafetini gözler önüne seriyordu.
Elinde küçük, parlak detaylara sahip siyah bir çanta vardı. Çanta, zarif bir zincir askıya sahip olup elbisenin şıklığını tamamlıyordu. Ayaklarında ise ince bantlı, yüksek topuklu siyah stilettolar yer alıyordu. Bu ayakkabılar, hem zarafeti hem de asaletini yansıtan bir detaydı.
Saçları ise özenle yapılmış, arkaya doğru toplu ve modern bir topuz halindeydi. Hafif dağınık ama bir o kadar da sofistike görünen bu saç modeli, yüz hatlarını ön plana çıkarıyor ve genel görünümünü mükemmel bir şekilde tamamlıyordu.
Atlas ise siyah, klasik bir takım elbise giyiyordu.
İkisi de dışarı çıktıklarında yağmur başlamak üzereydi. Kara bulutlar, sabahın aksine tüm gökyüzünü sarmıştı.
"Seninle katılacağım ilk lansman." Dedi Sezin, büyük arabasına adım ararken.
"Ben konuşmasam olmaz mı?" Dedi Atlas. Bu sırada o da arabaya binmişti lakin onlar konuşurken ikisinin de fark etmediği bir kişi vardı arabada: Cemre.
"Bakınız şimdi Atlas Bey," dedi Cemre yapay ve komik bir tavırla. Atlas ve Sezin'in üzerinde göz gezdirdi: "Birinci olarak, ilk olarak yani buraya bindiğinizde beni görmemenize çok kırıldım, alındım gücendim. Ve ikinci olarak ikiniz de en az birkaç kelime konuşacaksınız. Hayır kelimesini kabul etmiyorum."
Atlas göz devirdi. Daha önce İtalya'dayken bir sürü kez konuşma yapmıştı. Hem özel hem de kitap hakkında konuşmalardı bunlar. Ama yine de geriliyordu. Türk insanını tanıyordu. Kötü eleştiriye çok yatkınlardı.
Sezin, Cemre'nin ani çıkışını bastırmak için gülümseyerek, "Cemre, zaten Atlas’ı yeterince geriyorsun. Lütfen biraz destek ol," dedi. Ardından Atlas'a dönüp ekledi, "Sen yaparsın. Hepimiz biliyoruz. Kameraların yüzünü neredeyse burnunun hizasından 5 santim geride çekmesinden daha kötü ne olabilir? Aptal şeyler çillerimi çekmişlerdi."
Cemre, koltukta kollarını bağlayıp teatral bir şekilde iç çekti. "Ne yani, biraz eğlenmeye çalışıyorum. Gerilimi dağıtayım dedim. Hem, Atlas Bey zaten bir yazar. İtalya'da yaptıklarından biraz farklı olup izleyeceği filmi övecek, sorulara cevap verecek falan. Magazincilere malzeme vermek yazdığı bir paragrafı okumaktan zor olmamalı."
Atlas, alnını ovarken hafifçe gülümsedi.
"Cemre, yazarken sayfanın beni yargılayacağını düşünmüyorum. Ama buradaki magazinciler...Herkesin bakışları üzerimde olacak. Bu farklı bir şey."
Cemre, kaşlarını kaldırıp dudak büzerek sarkastik bir tavırla, "Tamam, tamam, derin felsefeye girmeyelim. Ama unutma, insanların seni sevmesinin bir sebebi var. Hikâyelerinle onları zaten kazanmışsın. Takipçi sayına bir bak. Yapacağın birkaç kelime hatası onların gözünde tatlı olacaktır. Ama sen yine de yapmamaya özen göster. Herkes seni tanıyor, sadece o kişiyi biraz daha yakından tanımalarına izin veriyorsun."
Sezin, Cemre'nin ciddiyetle bitirdiği konuşma karşısında gülümseyerek, "Bak, Cemre'nin de destek verdiği bir anı yakaladık. Bu tarihi bir olay," dedi.
Atlas, içten bir kahkaha atarak başını salladı. "Peki, tamam. Ama söz verin, konuşmam bittikten sonra oradan kaçabilirim."
Cemre göz kırptı. "Söz! Ama Sezin röportajda ışıldayacak, sonra sen."
Araba, lansmanın yapılacağı mekanın önüne vardığında Atlas'ın kalbi biraz daha hızlı atmaya başlamıştı. Yağmur hafifçe çiselemeye başlamıştı, ama Sezin, omuzlarından kayıp giden siyah paltosuyla öne çıkıyor ve etrafındaki herkesi büyülemiş gibi görünüyordu.
Atlas, kapının önünde bir an duraklayarak Sezin’e baktı. "Sen olmasan bu kadar ileri gidemezdim."
Sezin, gülümseyerek elini Atlas’ın koluna koydu. "Yanında olacağım, merak etme. Ve unutma, bu sadece bir başlangıç."
İkisi de içeriye adım atarken, Cemre hafif bir ıslık çalarak onların ardından yürüdü. "Büyük final başlıyor. Hazır mısınız, yıldızlarım?"
❀❀❀
Atlas ve Sezin girişteki magazinci sürüsünü, ayrıca Oğuz Ve Tuğçe'yi gördüğünde bir anlığına durdular ve bakıştılar.
"Sakin olalım," dedi Sezin. "Kesinlikle sakiniz." Diye cevap verdi Atlas da.
Onların yanlarına varmadan, magazinciler çoktan onların yanına gelmişti bile. Tuğçe ve Oğuz da öylece kalakalmıştı.
"Ooo Sezin Hanım, Atlas Bey...Merhabalar," dedi magazinci adamlardan bir tanesi. Sezin ise ukala bir tavır takındı. "Merhaba."
Başını dikleştirdi.
"Atlas Bey de yanınızda, maşallah, evlilik düşünüyor musunuz?" Dedi Sezin'e birdenbire.
''Atlas'la evlenmesem sanki beni nikahına alacak," diye düşündü Sezin.
Yine de gülümsedi.
"Bu konular özel konular arkadaşlar, film hakkındaki düşüncelerimizi almak istiyorsanız buradayız." Dedi. Adamın ardından bir kadın çıktı. Hafif kısa boylu, sarışın, ince bir kadındı.
Atlas Bey, Sotto i Riflettori (Sahne Işıkları Altında)isimli kitabınızda sanki Sezin Hanım'ı tarif etmişsiniz, oradaki hanımefendinin boyu, yüz şekli vb. Özellikleri Sezin Hanım'a çok benziyor."
Atlas ona uzatılan mikrofonu geri çevirmedi.
"Eee, bu tür kitaplarla alakalı konular, başka bir röportajın konusu olsun. Sonrasında ise ben biraz filmle alakalı bir şeyler demek istiyorum izninizle," dediğinde birdenbire bütün kameralar ve mikrofonlar ona dönmüştü: "Hande Hanım bizim küçüklüğümüzün sanatçılarından, aktrislerindendir. Ona burada destek olmak bizim için şereftir. Ben çok güzel olduğundan eminim." Deyip Sezin'in beline sardığı elinin parmağını hafifçe hareket ettirdi sözü alması için.
Atlas hafifçe gülümseyip bakışlarını Sezin’e kaldırdıktan sonra, Sezin, profesyonelce başını dik tutarak gülümsedi ve sözü aldı.
"Evet kesinlikle, Atlas haklı."
Bu arada magazincilerden biri de bu ortamda provokatif bir soru sordu: "Yaptığınız kazanın ardından hiçbir şekilde sorumlu kişi gösterilmed fakat Sezin Hanım'ın bazı imaları oldu, bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?" Dedi.
Atlas, sakin bir şekilde konuşmaya başladı tekrar.
"Öncelikle arkadaşlar, Sezin, benim için yalnızca çok değerli bir sevgili değil, aynı zamanda bir arkadaş da. bu süreçte en büyük destekçilerimden biri oldu. Ancak, şu an odaklanmamız gereken tek şey bu film ve sanatın gücü."
Sezin, sözü devralarak zarif bir şekilde ekledi:
"Atlas’ın da dediği gibi, bu gece tamamen sanat ve hikâye anlatıcılığına adanmış bir gece. Özel hayatlarımızı bir kenara bırakıp bu büyülü anın tadını çıkaralım, olur mu?
Magazinciler arasından bir kahkaha ve birkaç "tabii tabii" sesi duyuldu.
Sezin’in kararlı ve zarif çıkışıyla ortamda kısa bir sessizlik hakim oldu. Atlas, onun profesyonelliğine bir kez daha hayran kalırken, Sezin’in gözlerindeki ışıltıyı fark etti. Magazinciler, daha fazla soru sormak için fırsat kolluyordu, ama Cemre devreye girerek onları nazikçe engelledi:
“Evet arkadaşlar, şimdi biraz dinlenme zamanı. Röportaj kısmı bu kadar. Hepinizin keyifli bir gece geçirmesini dileriz,” dedi ve Atlas ile Sezin’i nazikçe kalabalığın arasından uzaklaştırdı.
Kalabalıktan sıyrıldıklarında Sezin, derin bir nefes alarak Atlas’a döndü. “Bu iş her seferinde daha mı zorlaşıyor, yoksa bana mı öyle geliyor?”
Atlas, hafifçe gülerek, “Sanırım zorlaşan kısmı insanların yaratıcılığı. Ama başa çıkıyorsun, hem de gayet iyi,” dedi.
Sezin omuz silkti. “Belki de. Ama onların soruları, senin kazayla ilgili söylediklerin... Kendinden emin görünüyorsun, ama yine de seni zorladığını görebiliyorum.”
Atlas bir an duraksadı, sonra sakin bir sesle konuştu. “O olay geçmişte kaldı. İnsanların hâlâ bunu gündeme getirmesi hoşuma gitmiyor, ama alışmam gerekiyor. Bu gece, bunları düşünmek istemiyorum. Sadece lansmanın tadını çıkarmalıyız.
❀❀❀
Yazar'dan:
"Ah," dedi Tuğçe, Sezin'in koluna çarpıp geçerken, "O kadar demode gördüm ki elbiseni, seni 90'lı yıllardan kalma bir manken bebek sandım. Oldukça eski yani."
Sezin, Tuğçe’nin alaycı sözlerini duyduğunda gözlerini hafifçe kısarak ona baktı. Bir an için kendini kontrol etti, ama içinde bir gülümseme belirmeye başladı.
“Ah, Tuğçe,” dedi, sesindeki soğuklukla birlikte, adeta kelimeleri bir bıçak gibi kesiyordu. “Senin moda anlayışınla hiç ilgilenmedim. Ama herhalde geçmişe dair ne kadar takıntılı olduğunu unutmuşum. 90’lı yıllar mı dedin? Belki de o dönemi hatırlamıyorsundur, o kadar öne çıkamıyordun, değil mi?”
Tuğçe, Sezin’in sözlerine bir an tepki veremedi, ama hemen toparlanıp dişlerini sıkarak gülümsedi. "Sadece elbisenin o kadar eski olduğunu söyledim," diye yanıtladı, ama gözlerindeki kıvılcımlar, Sezin’in yakaladığı zeka oyununun farkında olduğunun sinyalini veriyordu.
Sezin, onun bu rahatsızlığını görmekten hoşnut bir şekilde, kollarını göğsünde kavuşturdu ve biraz daha yakınlaşarak, “Belki de eski tarzla ilgili söylediklerin, sana başka bir şey hatırlatıyordur. Geçmişte biraz daha fazla şansın olsa da... şimdi seni pek fark eden yok, değil mi?” dedi, sesinde bir kıvılcım vardı.
Tuğçe, Sezin’in soğuk ve sinsice yaklaşımından rahatsız olmuştu. O kadar ustaca, o kadar ince bir şekilde vuruyordu ki, hem gerginliği hem de siniri giderek artıyordu. Ama aynı zamanda, Sezin’in gözlerindeki memnuniyeti görmek, Tuğçe’nin canını sıkıyordu.
Sezin, devam etti: “Ama gerçekten, Tuğçe, senin gibi biriyle fazla vakit harcamak zor. Ne yazık ki seni... anlayamıyorum.”
Tuğçe’nin suratında bir anlık soğuma oldu, ama hemen toparlanarak elini saçlarına attı ve gülerek, “Seninle bu kadar zaman geçirebilmek harika olurdu, Sezin. Ama ne yazık ki, ben yeni dünyamda eski alışkanlıklara yer bırakmıyorum,” dedi, alaycı bir şekilde.
Sezin, gülümsemesine devam etti, ama gözlerindeki sertlik hiç değişmedi. “Tabii,” dedi. “Kimse eski alışkanlıkları sürdürmek istemez. Hele ki... kaybettiği her şeyin peşinden gitmek zorunda kalanlar.”
''Ben bir şey kaybetmedim," dedi Tuğçe.
"Burada insanların umrunda olan bir Tuğçe göremiyorum ama. Sana bir şey söyleyeyim mi, benim dizimde, daha doğrusu benim "eskiden" sevgilimle oynadığım dizide, yine benim "eskiden" sevgili olduğum çocukla oynaman da garip. Benim olmadığım yere istiyorlar seni."
Dedi ve Atlas'ın elini sıkıca tuttu Sezin, ve Atlas'a döndü: Buranın tadı kaçtı," dedi ve gülüp Tuğçe'nin yüzüne baktı. Tuğçe'nin yüzü sapsarı olmuştu bu sırada..
Tuğçe, dışarıdan kendine baktığımda ne kadar da özgüvenli, alımlı gözüküyordu. Kumral saçları beline kadardı, boyu uzundu. Ama derinde bir yerde birilerinin onayını bekliyordu hep. Kendini göstermek için çaba içindeydi.
Oğuz bu oyuna dahil olmak için can atıyordu. Ve bu ona yeni bir fırsat doğurmuştu. Takım elbisesinin yakasını düzelterek Atlas, Sezin ve Tuğçe'nin yanına geldi.
"Oo," dedi Atlas'a bakarak.
"Yeni Türkiye sosyal medya fenomeni, Atlas Karasu, Nam-ı diğer İtalyan Yazar da buradaymış."
Atlas ve Sezin bakıştılar.
Sezin, Atlas'ın gözlerine baktığında bir anlık gülümseme belirdi yüzünde. Atlas, Oğuz’un lafına aldırış etmeden sakinliğini korudu, ama Sezin'in elini sıkıca tutması ona güç verdiğini hissettirdi. Oğuz'un alaycı ses tonunu ve sahte kibarlığını görmezden gelmek kolay değildi, ama Atlas her zaman sözcükleriyle durumu kendi lehine çevirmeyi bilirdi.
“Evet, buradayım,” dedi Atlas, Oğuz’a dönerek. “Ama ‘sosyal medya fenomeni’ tanımı pek bana uygun değil. Yine de yaratıcılığın bu şekilde takdir edilmesi hoş. Tabii ki... sizinle aynı seviyede olmasam da.”
Oğuz’un yüzündeki yapay gülümseme bir anlık titredi. Söylemek istediği başka bir şey olduğu belliydi, ama Atlas’ın soğukkanlı tavrı karşısında bir hamle yapmaya çekindi. Tuğçe ise, aralarındaki gerginliği sezerek Oğuz’a destek olmak istercesine, “Sanırım İtalyanların kendilerine has bir karizması var,” dedi, Sezin’e bakarak. “Ama bunu bizim topraklarda sürdürebilmek ayrı bir başarı ister.”
Sezin, Tuğçe’nin lafına karşı soğukkanlılığını bozmadan cevap verdi. “Haklısın, Tuğçe. Ama bu karizmayı anlamak için önce onunla aynı seviyede olman gerekiyor, değil mi?” dedi ve hafif bir tebessümle Atlas’a döndü. “Sen burada fazlasıyla göze çarpıyorsun. Bu kadar dikkat çekici biriyle aynı ortamda bulunmak, bazılarına fazla gelebilir.”
Atlas, Sezin’in lafını bir zafer gülümsemesiyle karşılayıp Tuğçe ve Oğuz’a kısa bir bakış attı. “Bunu söylemen güzel,” dedi Sezin’e, “ama sanırım burada asıl hikaye, geçmişteki rollerin etkisinin nasıl bugüne taşındığı.”
Oğuz, bu noktada sessiz kalmanın kendi otoritesini zedelediğini düşünerek adım atmaya karar verdi. “Geçmiş, sadece arkada kalır,” dedi. “Burada kim olduğumuz önemli, kim olduğumuzun ne kadar tanındığı.”
Sezin, gözlerini kısmış, Oğuz’a doğru döndü. “Ne kadar tanındığımız değil,” dedi. “Ne kadar hatırlanacağımız önemli. Ve açıkçası, burada kalıcı izler bırakmak için ne yaptığın, kimin yanında durduğundan çok daha değerli.”
Oğuz, Sezin’in bu hamlesiyle kelimeleri toparlamaya çalışırken, Atlas hafifçe eğilip Sezin’in kulağına fısıldadı, “Bence sen çok fazla konuşuyorsun. Tuğçe’nin yüzü biraz daha sararmadan gitsek iyi olur.”
Sezin kıkırdadı ve Atlas’ın elini tutup onu çekiştirdi. “Haklısın,” dedi, ardından Tuğçe’ye ve Oğuz’a bir kez daha bakarak, “Biz daha anlamlı bir yere doğru yol alıyoruz. Bu kadar küçük oyunlar bizi yavaşlatır.”
Oğuz’un çenesindeki kaslar gerildi, Tuğçe ise elindeki çantasını sıkıca tutarak toparlanmaya çalıştı. Ama Sezin ve Atlas çoktan uzaklaşmıştı bile, aralarında paylaştıkları sessiz bir zaferle...
Tuğçe bu sırada, Oğuz'a fısıldadı.
"Oyun henüz yeni başlıyor, Oğuz."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |