
Alaz, yatağın başlığına kelepçelenmiş, nefesi kesilmiş, titreyen, gözyaşları içinde çırpınan Eliz'i bir an olsun umursamadan ayağa kalktı. Mermer zeminde adımları yankılanırken, sikinin hâlâ yarı sert hali pantolonunun önünden belli oluyordu; damarları şişmiş, ucunda Eliz'in kanı ve ıslaklığı parlıyordu. Mini bara gitti, bir kadeh viski doldurdu, tek dikişte içti. Boğazı yandı, ama bu ateş içindeki vahşi açlığı daha da körükledi – Eliz'in dar amını tekrar sikme isteğini.
Bardağındaki kalan buzlu viskiyi alarak geri döndü. Eliz'in göğsüne, hiç uyarı yapmadan, soğuk sıvıyı boşalttı. Buz gibi damlalar meme uçlarına değdiğinde Eliz irkildi, vücudu kaskatı kesildi, tüyleri diken diken oldu, meme uçları sertleşti ve zonkluyordu. Soğuk viski göğsünden aşağı akarken, Eliz'in amı istemsizce kasıldı, daha fazla ıslanmaya başladı.
Alaz eğildi. Dudaklarını Eliz'in göğsüne bastırdı, sıcak diliyle viski damlalarını yalamaya başladı – yavaş, uzun, aşağılayıcı darbelerle; dilini meme uçlarında gezdiriyor, emiyor, sonra dişleriyle ısırıp çekiyordu. Bir eliyle sağ memesini öyle sert sıktı ki morluklar hemen oluştu, meme ucu kanadı, Eliz'in boğazından boğuk bir çığlık kaçtı: "Ahh... dur, acıyor!" Diğer memesini ağzına aldı, vahşice emdi; meme ucunu dişleriyle ısırdı, çekti, kanatana kadar ısırdı, sonra dilini gezdirerek yaladı, emdi, ısırdı – acı ve zevk karışımı bir eziyet. Salyaları viskiyle karışıp göğsünden aşağı akıyordu, Eliz'in kalçaları istemsizce havaya kalkıyordu.
Eliz, çaresizce inledi: "Lütfen... artık eziyet etme... Al istediğini ve bitir... Yeter!"
Alaz, memeyi ağzından çıkardı, yüzü karanlık bir sırıtışla kaplandı, gözleri aç bir kurt gibi parlıyordu. "Sana para veriyorum, annene can veriyorum, Eliz. Buna değsin. Bir mafya liderinin sikini almak ucuz olamaz. Seni sikmek için bekledim, şimdi her santimini tadacağım."
Her iki memesini de morarana, kanayana, şişene kadar emdi, ısırdı, sıktı. Tırnaklarını meme uçlarına batırıp çevirdi, Eliz'in inlemeleri odayı doldurdu. Her morluk, her ısırık izi, Eliz'in ruhunda derin bir yara açıyordu. Meme uçları şişmiş, kırmızılaşmış, kanlıydı; Alaz'ın salyaları, viski ve kan karışımı göğsünden karnına, amına doğru akıyordu.
Daha fazla beklemedi. Vücudunu Eliz'in üzerine abandı, bir eliyle boğazını sıktı – nefes alamıyordu. Sikini eline aldı, başını dar, kanlı, ıslak amına dayadı – hiçbir hazırlık olmadan, tek bir vahşi hamleyle köküne kadar soktu. Eliz'in çığlığı odayı parçaladı: "Ahhhh! Dur! Yırtılıyor içim! Lütfen çık... acıyor!" Acı, vücudunda şok dalgaları yarattı; kızlığı tamamen yırtılmış, kan sıcak sıcak akıyor, Alaz'ın siki darlığı sıkıyordu.
Alaz'ın gözleri karanlık bir zevkle parladı: "Ah, evet! Çok darsın, Eliz! Bakire amın sikimi sıkıyor, emiyor! Kimse seni sikmemiş, değil mi? Bu yüzden mi bu kadar tatlı, kanlı ve ıslaksın? Her sokuşumda kanın akıyor, daha da sertleştiriyor beni!"
Eliz'in belini sımsıkı tuttu, kalçalarını morartacak, parmak izleri bırakacak kadar sertçe sıktı. Gelgitlerini hızlandırdı – hızlı, sert, duygusuz, acımasız darbeler. Her sokuşta yatak gıcırdıyor, kelepçeler bileklerini kanatıyor, Alaz'ın taşakları Eliz'in kalçalarına çarpıyordu. Bu, sevişme değil, vahşi bir tecavüz gibi sahiplenmeydi. Eliz'in amı yanıyordu, her darbe onurunu paramparça ediyordu. Ağzından hıçkırıklar yerine acı dolu, boğuk iniltiler çıkıyordu: "Lütfen... yavaş... acıyor... dur!" Ama vücudu ihanet ediyordu; amı Alaz'ın sikini daha fazla ıslaklıkla sarıyor, klitorisi zonkluyordu.
Alaz ritmini yavaşlattı, ama sadece daha derine sokmak, rahmini dövmek için. Bir elini aşağı kaydırdı, klitorisini tırnaklarıyla çimdikledi, ezip ovuşturdu. Eliz titreyerek boşalmaya yaklaştı, ama Alaz boğazını daha sert sıktı: "Henüz değil, orospu. Ben boşalınca boşalacaksın."
Son bir kez kasıldı, boşaldı – sıcak, kalın, yapışkan döllerini Eliz'in rahminin en dibine fışkırttı. O kadar yoğundu ki geri taştı, kanla karışıp bacak arasından, kalçalarına aktı. Alaz hâlâ içinde gidip gelirken son damlaları sıktı, sonra ağırlığını Eliz'in üzerine bıraktı, nefes nefese dinlendi; sikini içinde bırakmış, zonkluyordu.
Bir süre sonra kolunu uzattı, kelepçeleri çözdü. Sanki hiçbir şey olmamış gibi yataktan kalktı, giyinmeye başladı. Sikini pantolonuna sokarken hâlâ ıslak, kanlı ve döllüydü; ucundan son damlalar pantolonuna sızıyordu.
Eliz hemen ayağa fırladı. Bacakları titriyor, amı sızlıyor, yanıyor; döller ve kan bacaklarından akıyor, yere damlıyordu. İğrenerek yerden elbisesini aldı, üzerine geçirdi – ama elbise bile döllü çarşaflara değmişti. Bakışları Alaz'a değmemeye çalışıyordu, ama utanç yüzünü kızartmış, gözyaşları akıyordu.
Alaz, ofisin köşesindeki kasaya yürüdü. Kasayı açtı, bir deste banknot aldı. Eliz elini uzattı, ama Alaz parayı nazikçe vermek yerine, yüzüne fırlattı. Banknotlar havada süzülüp yüzüne çarptı, yere saçıldı – bazıları döllü, kanlı çarşaflara yapıştı, kirlenmişti.
"Al, orospu," dedi soğuk, otoriter bir tonla. "Şimdi defol. Gözüm görmesin seni. Ama unutma, amın hâlâ benim döllerimle dolu – belki hamile kalırsın, o zaman tekrar gelirsin."
Eliz, yüzüne fırlatılan parayı gördüğünde gözyaşları patladı. Eğildi, titreyen elleriyle yerdeki paraları topladı – her banknotu utançla, ezilmiş gururla aldı; bazılarını döllerden ayırırken eli yapış yapış oldu. Kendini kullanılmış bir paçavra gibi hissediyordu; sikilmiş, boşaltılmış, atılmış, kirletilmiş.
Yüzündeki yaşlar, döller ve kanla karışmış halde odadan fırladı.
Alaz, yatağa geri yattı. Sikinin hâlâ zonklayan hali, zihnini doldurdu. Düşündüğü gibi... o kızı sikmiş, arzusunu tatmin etmişti. Ama neden bitmemişti? Takıntısı bitecek sanıyordu, ama hâlâ aklında eski sevgilisi vardı. Eliz'i seçmişti çünkü okyanus mavisi gözleri, masumiyeti ona benziyordu. Bilinçsizce, aşkını unutmak için onu vahşice sikmişti. Ama hiçbir kadın o boşluğu dolduramamıştı – Eliz'in dar amı, kanı, inlemeleri bile yetmemişti.
Gözlerini kapattı. Hayır, aşık değildi. Sadece kontrol edemediği bir arzuydu. Ama odanın sessizliğinde, gerçeği biliyordu: Ne Eliz'i ne de eski aşkını unutacaktı. Bu hastalıklı takıntı, ikisini de yok edecekti. Belki yarın Eliz'i tekrar çağırır, tekrar siker, tekrar kırardı.
Eliz, Alaz'ın odasından bir fırtına gibi fırladı. Bedenindeki acı – amındaki yanma, yırtılma hissi, memelerindeki morluklar, ısırık izleri – ruhundaki utanç yanında hiç kalıyordu. Elindeki desteyi saran paraları terli avuçlarında sıkıyordu; parmakları döllerle yapış yapıştı. Bu paralar, annesinin hayatının bedeliydi; aynı zamanda, vahşice sikilmiş olmasının iğrenç kanıtıydı.
Nefesi kesilmiş halde hastaneye döndü. Kardeşi hâlâ annesinin odası dışında uyukluyordu. Eliz kardeşine yaklaştı, ama hızla veznenin yolunu tuttu; yürürken bacakları arasından döller akıyor, elbisesini ıslatıyordu.
Vezne görevlisinin önüne geldiğinde, titreyen elleriyle banknotları tezgâha fırlattı. "Buyurun. Ameliyat parası. Hemen..." dedi, sesi boğuk, titrekti.
Görevli paraları sayarken, Eliz üzerindeki elbisenin ve teninin kokusunu hissediyordu – Alaz'ın dölleri, kanı, viskisi, salyaları... Delice kaşınmak, yırtmak istedi tenini; amı hâlâ zonkluyor, içindeki döller sıcaklığını koruyordu.
Para tamamlanınca, görevli başını salladı. "Tamamdır. Ameliyat başlıyor."
Eliz doktora koştu: "Para tamamlandı. Lütfen, yapın!"
Doktor başını salladı. "Elinizden geleni yaptınız. Biz de yapacağız."
Annesini ameliyathaneye götürürlerken, sedyenin köşesinden solgun yüzünü gördü. Bir nefes alabildi – annesi kurtulacaktı.
Ameliyathane önünde çöktü, kardeşini yanına oturttu. Kardeşi merakla baktı: "Abla, para nereden? İyi misin?"
Eliz zoraki gülümsedi: "İyiyim. İşten avans. Annemiz iyi olacak."
Ama iyiyim derken, amındaki sızı, döllerin hâlâ akması, memelerindeki yanma yalanını yüzüne vuruyordu. Vücudu hâlâ titriyor, utançla ıslanmaya devam ediyordu.
Uzun bekleyişte, ameliyat kapısı açıldı. Doktor gülümsedi: "Başarılı geçti. Anneniz kurtuldu."
Eliz'in gerilimi çözüldü, ağlama krizi başladı – sevinç, utanç, iğrenme karışımı. Kardeşine sarıldı, ama ağlaması durmuyordu. Alaz'ın siki içindeykenki acı, dölleri, ısırıkları, boğaz sıkması zihninde dönüyordu; vücudu o anları hatırladıkça klitorisi zonkluyordu.
Saatler sonra, kardeşini eve gönderdi, kendini banyoya attı. Aynada yüzüne baktı – kan çanağı gözler, solgun ten, saçlarında döller.
Musluğu açtı, soğuk suyla yıkandı. Sabunladı tenini kızarana, kanayana kadar; meme uçlarını ovuşturdu, amını parmaklayarak dölleri çıkarmaya çalıştı, ama her dokunuşta inledi – acı ve zevk karışımı. Alaz'ın kokusunu, döllerini çıkarmak için delice fırçaladı.
Ama biliyordu: Leke ruhundaydı. Yere yığıldı, titreyerek ağladı. Gözyaşları suyla karıştı. Alaz istediğini almıştı – onu vahşice sikmiş, içini döllerle doldurmuş, mahvetmişti. Eliz hayatta kalmış bir bedendi, ama ruhu donmuş, kirlenmiş bir boşluktu.
Bundan sonra? Alaz onu rahat bırakır mı? Yoksa "Yine geleceğin yer burası" bir kehanet mi? Vücudu, utançla da olsa, o vahşi sikişi hatırladıkça amı ıslanmaya, meme uçları sertleşmeye başlamıştı bile. Belki de geri dönecekti – annesi için değil, o açlık için.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 121.3k Okunma |
2.87k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |