
Karakoldan gelmiştim ama zihnim hala Eliz'deydi. O, o kadar masum, o kadar şaşkındı ki... Onu her gördüğümde, yıllardır hiç gülmeyen yüzüm istemsizce gülüyordu.
Annem, Hatice Hatun, mutfakta beni izliyordu.
"Neye gülüyorsun, oğlum? Kendi kendine ne konuşuyorsun?"
Hızla kendimi toparladım.
"Yok bir şey, anne."
Annem, gözlerinde yaşlı bir sevgiyle bana baktı.
"Allah'ıma şükür, oğlumun yıllar sonra yüzü güldü. Hangi kız yüzünü güldürdü, söyle bakayım bana?"
"Ne kızı, anne? Saçmalama!"
"Görüyorum, oğlum. O kızdan sonra yüzün gülüyor. Kim o? Söyle bana."
Gözlerimi ondan kaçırdım. Geçmişin acısı, kalbime bir kor gibi dokundu.
"Anne, lütfen... Onun hatırası zaten kalbimi acıtıyor. Benim yüzümden öldü karım ya! O da benim yüzümden ölürse... buna dayanamam."
Hatice Hatun, yanıma geldi. Elini elimin üzerine koydu.
"Kendini suçlama, Emris. O senin yüzünden ölmedi. Allah'ın takdiriydi. O da böyle düşünmeni istemezdi. Hayat devam ediyor."
"Elimde değil, anne. Belki onu daha iyi korusaydım, ölmezdi. Şimdi yanımda olurdu."
Hatice Hatun, oğlunun böyle üzülmesine dayanamıyordu. Tekrar mutlu olmasını istiyordu. Gözyaşları içinde ayağa kalktı.
"Eğer o kızı seviyorsan... onu kaçırma. Bir daha aynı hatayı yapma, Emris."**
"Anne, yine başlama! O sadece... bir kurban. Korumaya çalıştığım biri."
"Gözünden görüyorum! Gözün parlıyor! Git şimdi! O kıza git!"
Annemin sözleri, kalbime inatla kazındı. Hızla ayağa kalktım ve anama veda bile etmeden kapıya yürüdüm.
"Oğlum, nereye?"
"Önemli bir işim var, anne."
Arabaya bindim ve Eliz'in güvenli evine sürdüm. Kapısını çaldığımda, Eliz şaşkınlıkla bana baktı.
"Emris? Burada ne işin var?"
"Nasılsın, Eliz? İyisin değil mi?"
"İyiyim."
Kekten bahsetmek istiyordum ama dilim dolandı.
"Şey... ben sana şey diyecektim."
"Ne oldu?"
"Bu gün bir şeyler yapalım mı? Dışarı çıkalım."
"Bilmem ki... Aşkın Abla'nın haberi yok."
"Sen hiç merak etme. Ben Aşkın'a haber verdim bile. Hadi, sen hazırlan. Bir yer biliyorum, çok seveceksin."
"Tamam!"
Eliz, heyecanla içeri gitti. Onu beklerken sabırsızlandım. Sonra geri geldi. Kızıl peruğu, çilleri, kot pantolonuyla... Onu baştan aşağı süzdüm. Gözleri, çocuksu bir utangaçlıkla parlıyordu. Bu kız ne kadar güzel bir şeydi...
"Hadi gidelim, maviş." dedim, ona yeni taktığım lakapla.
Eliz ve ben arabaya bindik. Onu şehrin dışındaki lunaparka getirdim. Arabadan iner inmez, gözleri kocaman açıldı. Çocuk gibi sevindi.
"Lunapark! Ben hiç gelmedim! Gerçek mi burası?"
"Ciddi misin? Her çocuk en az bir kere gelmiştir!"
Gözleri gölgelendi.
"Ben hiç çocuk olmadım, Emris."
İşte o an, kalbime dokundu.
"O zaman, Eliz, ikimiz de bu gün çocuk olacağız! Söz mü?"
"Olalım!"
"Bütün her şeye binmek istiyorum! Dönme dolaba, çarpışan arabaya!"
"O zaman biz de bineriz!"
Eliz ile bütün her şeye bindik. Dönme dolapta korktu, çarpışan arabalarda kahkahalar attı. Çocuk gibi çok heyecanlanıyordu. Akşama kadar binmediğimiz, oynamadığımız oyun kalmadı.
Onu eve geri götürdüm. Arabadan indiğimizde, yüzünde yorgun ama saf bir mutluluk vardı.
"**Çok eğlendim, Emris. Gerçekten, **çok teşekkür ederim!****"
Eliz, hiç beklemediğim bir şey yaptı: Hızla bana yaklaştı ve yanağımdan öptü. Geri çekildiğinde, öylece kalmıştım. O da utanmıştı, eliyle ağzını tuttu.
"Özür dilerim! Ben... ben sadece çok mutlu oldum."
Eliz, arkasına bakmadan, utançla kaçar gibi kapıdan içeri girdi ve kayboldu.
Bende öylece kalakaldım. Yanağım yanıyordu. Hemen arabama bindim ve uzaklaştım. Onun yanında kalbim, yerinden çıkacak gibi çarpıyordu. Annem haklıydı. Bu kızı seviyordum. Ve onu korumak için, her şeyi yapacaktım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 121.3k Okunma |
2.87k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |