9. Bölüm

9. Bölüm

Güler
sevimlikiz

Müdür Bey'in odasından hemen geri çağrıldığımda içimde minicik bir umut filizlendi. Belki de insafa gelmişlerdi, belki de avansı vereceklerdi. Kapıyı yavaşça çaldım.

"Buyurun efendim."

Müdürün yüzü, az önceki halinden daha gergin ve rahatsız görünüyordu. Gözleri benden kaçtı.

"Eliz," diye söze başladı, sesi alışılmadık derecede alçaktı. "Üzgünüm ama istediğin parayı sana veremiyorum."

Omzum düştü. Hayal kırıklığı, içimde hızla yayılan soğuk bir leke gibiydi. "Anladım. Teşekkür ederim yine de."

"Ama," diye devam etti, "Patron seni odasında bekliyor. Bu acil bir durummuş."

Şaşkınlıkla ona baktım. "Patron mu? Neden ki?"

"Ben bilemem. Gidince öğrenirsin. Şahsen konuşmak istemiş," dedi aceleyle, sanki bu konuşmadan bir an önce kurtulmak istiyordu.

Alaz Demirkan... Kafedeki o dehşeti yaşatan adam. Kalbim anında hızlandı. Bu bir tesadüf değildi. Ancak annemin durumu, bütün korkularımı bastırıyordu. Bir umut... Ya gerçekten yardım etmek istiyorsa? Bu düşünce, bir yılanın zehri gibi zihnime sızdı.

Elimde olmadan titreyen parmaklarımla, en üst kattaki, loş ve baskın bir atmosfere sahip olan patronun ofis kapısını çaldım. Birkaç saniye bekledim. Kalbim göğüs kafesimde deli gibi çarpıyordu.

Nihayet, içeriden gelen o tok, soğuk ses duyuldu: "Gel bakalım."

Kapıyı usulca aralayıp içeri girdim. Ofis, beklentimin aksine lüks ve gösterişli olmaktan çok, koyu renkler, keskin çizgiler ve her köşesi kontrolü yansıtan bir soğukluktaydı. Masasının arkasındaki devasa pencereden tüm şehir ayaklarının altına seriliyordu.

Alaz, masasında oturuyordu. Beni süzdü, gözlerinde o tehlikeli, delici bakış vardı. Vücudumu baştan aşağı tararken yüzüne yayılan arsız gülümseme, bütün alarm zillerimi çaldı.

"Beni çağırmışsınız," dedim, sesimin mümkün olduğunca sakin çıkmasını sağlayarak.

"Evet, konuşacaklarımız var, Eliz Yılmaz," dedi, adımı söyleyişindeki vurgu tüylerimi ürpertti.

"Buyurun."

Bana bir avına bakan avcı gibi yaslanarak gülümsedi.

"Paraya ihtiyacın varmış. Annenin durumu kötüymüş, biliyorum. İstersen ben veririm."

Şaşkınlıkla gözlerim büyüdü. Durumumu nasıl bu kadar çabuk öğrenmişti? Bu cömertlik değil, bu tehditti. Ama çaresizlik, mantığımı bastırıyordu.

"Gerçekten mi? Ne kadar isterseniz öderim..."

"Gerçekten. Ama bedavaya vermem. Sen de benim için bir şey yapacaksın."

İşte beklenen an gelmişti. Yüzündeki ifade, sesindeki ton her şeyi ele veriyordu. Midem kasıldı.

"Anlamadım? Ben fazla mesai yapabilirim, daha çok çalışabilirim..."

Alaycı bir kahkaha attı, kısa ve iğneleyiciydi. Masasından yavaşça kalktı. Her adımında, bana yaklaşan bir tehlike gibiydi.

"Salak mısın, kızım? Her şey karşılıklı. Senin zor durumun, benim de bir arzum var." Yanıma iyice yaklaştı. Aramızda sadece birkaç adım kalmıştı.

"Ne istiyorsunuz? Net konuşun!" Sesimdeki korku ve öfke birbirine karışmıştı.

Yüzünü yaklaştırarak, fısıltıyla ama kesin bir tonda konuştu. Sözleri, havayı buz kesti.

"Benimle yatacaksın."

Duyduklarım bir tokat gibi yüzüme çarptı. İğrenç! Bana böyle bir şeyi nasıl teklif edebilirdi? Ben, o barın barmeni olabilirdim ama satılık değildim! Gözlerimden yaşlar yerine, yakıcı bir öfke fışkırıyordu. Bu adamdan, onun küstahlığından nefret etmiştim!

Elim, kontrol dışı bir refleksle havaya kalktı ve şiddetli bir tokatla Alaz'ın soğuk yüzünde patladı. Ses, ofisin sessizliğinde bir silah sesi gibi yankılandı.

"Sen beni ne sanıyorsun?! Sen beni parayla satın alamazsın! Hele ki bedenimi!" Diye haykırdım, sesim titriyordu.

Alaz'ın yüzündeki şaşkınlık bir an sürdü, yerini anında buz gibi bir öfkeye bıraktı. Yüzü tamamen sertleşmişti.

"Her kadının bir fiyatı vardır, güzelim. Seninki de var. Zoru oynama. Ne kadar istiyorsan vereceğim, annen de yaşayacak," diye tısladı, sesinde çelik vardı.

Pislik herif! Gözüm döndü. Tekrar elimi kaldırıp ona vurmak üzereydim ki, o inanılmaz bir hızla kolumu havada yakaladı. Bileğimi demir bir mengene gibi sıkıyordu. Acıdan inledim.

Dişlerini sıkarak, yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Okyanus mavisi gözleri, şimdi fırtınalı bir deniz gibi tehlikeliydi.

"O bir kere olur, güzelim. O el bir daha kalkarsa... yemin ederim seni de, çevrendeki herkesi de yaşatmam. Anladın mı?"

Nefesim kesilmişti. Acı ve korku bütün vücudumu esir aldı. Gözlerimden akan yaşlar, yanaklarımdan süzülüyordu. Ama gururumu kaybetmeyecektim.

"Senden nefret ediyorum! Lanet olsun sana! İstifa ediyorum! Bir daha bu iğrenç yüzünü görmeyeceğim!"

Alaz, bileğimi yavaşça bıraktı. Yüzüne yine o alaycı, emin ifade yerleşti. Gözlerindeki soğuk çekim beni donduruyordu.

"Git bakalım. Kapı orada. Ama unutma... Yine geleceğin yer burası olacak. Çaresizliğin seni tekrar bana getirecek. Er ya da geç."

Arkamı döndüm ve ofisten kendimi dışarı attım. Alaz'ın son sözleri, bir kehanet gibi zihnimde yankılanıyordu. Dışarıdaki soğuk koridora çıktığımda titriyordum. Alaz Demirkan, sadece bir mafya lideri değil, bir kâbustu. Ve ben, o kâbusun pençesinden kaçamamıştım.

 

Bölüm : 02.12.2024 03:08 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...