2. Bölüm

BÖLÜM 2

Şevval
sevvalbakirkap

Ne olduğunu anlamak bir süremi almıştı. koca konağın önünde dururken bir yandan da telefonuma yığılan mesajlara cevap vermeye çalışıyordum. buraya gelirken aklımdan ne geçiyordu. sadece kol çantamla geldiğim bu yerde ne işim vardı. gram bilmiyordum. kafam sanki yerinde değil gibiydi. ne ara uçağa binip mardine geldiğimi bilmiyordum.

 

ne olmuştu. bir şey değişmeyecek demiştim. neden buradaydım. kafam dahada bulanırken omzuma dokunan elle kendime gelmiştim. anında geri çekilmiştim. naif çocuk bana bakmıştı. hala ismini dahi bilmiyordum. cünkü hiç bir şekilde onlarla konuşmuyordum. sordukları soruları görmemezden geliyordum.

 

- umay iyi misin?" diye sorduğunda sadece kafa sallamıştım.konağın içine girmemiz için kapı açıldığında araba haraketlenmişti. kısa bir süre sonra durduğunda herkes arabadan indiğinde bende onlara ayak uydurarak inmiştim. hiç bir şey yapmayarak sadece naif sesin pesine takılmıştı. büyük koltuklu açıklığa geldiğimizde etrafta dolaşan kadınları görmüştüm. gözlerimi merakla gezdirdim. biyolojik annem neredeydi. biyolojik abilere sahip olduğumu biliyordum. ya kız kardeşlerim yada ablalarım var mıydı.

 

sert bir şekilde çarpmamla bir adım geri atmıştım. atarlı alperen bana dönüştü. bir şey söylemesini beklerken o oturmam için yer göstermişti. hızla oturarak çantamdan sigara çıkarmıştım. etrafımızdaki kadınlar bize baksada umursamdım. telefonumuda kontrol edip ters bir şekilde masaya koyduğumda hepsinin gözü telefonumdaydı.

 

çekinmeden sigaramı yaktığımda en büyük olanları bize merakla bakan kadınlara dönerek "küllük getirin ve avluyu boşaltın" demişti. anında herkes çıkarken gençten gelen çok güzel kadın önüme küllüğü bırakarak bana uzunca bakmıştı. kısaca ona teşekkür ettiğimde güzel bir gülümseme verip gitmişti.

 

gögüsüm fena şekilde yansada çaktırmamaya çalışıyordum. ilk defa geldiğim bu yeri gözlerimle detaylıca izliyordum. onlar konuşana kadar konuşmaya niyetim yoktu. bunun farkında olduklarını biliyrodum. onların bana etrafı incelemem için süre tanıdıklarınında farkındaydım.

 

sigaramın bir söndüğünde diğerini yakmıştım. naif sesli dumana dayanamyarak öksürdüğünde kaşlarımı çatmıştım. astımı olabilirdi. son bir nefes çekerek yarıya geldiğim sigarayı küllüğe bastırdım. yetmemişti ama kimseyi rahatsız etmeyede gerek yoktu.

 

-evimiz..konağımız... burası" dediğinde mahit beye dönmüştüm. yüzünde garip bir ifade vardı. çözmekte zorlandığım bir ifade "sen daha önce buraya hiç gelemedin. hastanede aldılar seni elimden doğumdan hemen sonra " dediğinde şaşkınlıkla duraksadım.

 

ölüm yada terk edilme yoktu.

 

- doğduğunda miniciktin. sadece bir kere gördüm seni hiç kucağıma alamadım. küveze girmesi gerekiyor diyerek götürdüler. ama küveze değil belirsizliğe götürmüşler seni" dediğinde gözlerim dahada büyümüştü. derin bir yutkunmayla

 

- peki biyolojik an..." cümlemi tamamlıyamadan " burada onun lafı geçmez" dediğinde gözlerimi en büyüklerine çevirdim. mahit bey zorlukla "şuanlık bilmen gereken tek şey hayatta olmadığı" dediğinde bir şey dememiştim.

 

ölüm vardı.

 

peki neden ölmüştü. kafam karışmıştı. neden ölmüştü. sebebi ben miydim. küveze alınan çocuklar genelde bir durum olduğunda alınmazlar mıydı. acaba beni doğururken mi ölmüştü. yada kız çocuk dpoğurdu diye bir şey mi yapılmıştı. kafamdaki sorularla mahit beye dönerek

 

- neden öldü?" diye sorduğumda alperen söze atlamıştı bile;

 

-sana burada onun lafı geçmez demedik mi anlamıyor musun?" diye atarlandığında sinirlerim gerilmişti.

 

- beni gerçekler için buraya getirmediniz mi?" demiştim ters bir şekilde gardımı ilk indirdiğim anda saldırıya geçiyorlardı. "beni doğurduğunda mı oldu? yoksa siz mi bir şey yaptınız kız doğurdu diye?" dediğimde hepsi celallenerek ayaklanmıştı.

 

- ne diyprsun sen ?" diyerek alperen üstüme geldiğinde mahit bey sert bir sesle "alperen " diye uyarı yapmıştı. herkes derin bir nefes aldığında naif sesli

 

- gitti o sonrada ölüm haberi geldi." dediğinde duraksadım. niye gitmişti peki merakımı daha da körüklenirken yaptığım ayıpta yüzüme vurmuştu. sakin olmaya çalışarak

 

-sadece aşiretler hakkında pek iyi şeyler okumadım. sizde öyle ters tepki verince..." dediğimde en büyükleri "cani sandın bizi öyle mi. kız çoçuğu doğurdu diye kafa kesen biri?" dediğinde biraz utanmıştım. istemsiz o damgayı yapıştırmıştım. elim sigara gittiğinde benden önce biri paketimi almıştı. alperenin "yeter artık yektanın astımı var." dediğinde elindeki paketimi alıp ayaklandım. küllüğü ve telefonumu alarak daha uzak bir köşeye bir camın kenarına geçtiğimde bütün kadınların camdan bizi izlediğimi fark edip kaşlarımı çatmıştım. sigara mı yakarken yekta olduğunu düşündüğüm naif sesliyi düşündüm.

 

galiba oydu. cünkü sigaradan tek rahatsız olan oydu. acaba ablam yada kız kardeşim var mıydı.

 

-biyolojik kız kardeşim yada ablam varmı?"diye sorduğumda aralarında fısıldşan erkek grubu bana dönmüştü. yekta;

 

- hayır sadece abinlerin var " dediğinde hepsinde gözlerimi gezdirmiştim. hepsi birbirine benziyordu. esmer ve mavi gözleri biz kardeşiz diyordu. onlarla tek ortak noktam olan mavi gözleri. bu özelliği mahit beyden aldığımız çok belliydi. masmavi gözleri vardı. telefonumun bildirim sesiyle hepsinn gözleri telefonuma kaymıştı. onları umursmyarak mesaja cevap yazmıştım. mahit bey;

 

-dinlenmek ister misin zor bir gündü"dediğinde kafa sallıyarak "evet aslında çok iyi olur güzel bir otel nerede var?" diyesorduğumda bana garip garip bakmışlardı.

 

- burada bir sürü oda var? ne oteli" en büyüğünün cevabıyla ona dönerek "ne münasebetle burada kalcakmışım. güzel bir otele gitmem daha uygun" dediğimde

 

- buraya bizi tanıma geldin otelde kalarak nasıl tanıyacaksın?"demişti bilmişlikle alperen "aslında gerçekler için geldim." dediğimde hepsinin ifadesi sertleşmişti. bana alışmasalar iyi olurdu. kimsenin düzeninde gözğm yoktu. kendi düzenimi ise bozmaya hiç niyetim yoktu. aleren tes bir şekilde;

 

-tamam işte çok istediği gerçekleri bu evde kalarak öğrenirsin" dediğinde uzatıcak kadar halim olmadığını fark ederek " nerede dinlebilrim" demiştim. en büyükleri "suzan buraya bakın" dediğinde. daha demin bütün kadınların girdiği kapı açılarak bir kadın çıkmıştı. "umayı iyi bir odaya yerleştirin üstünede doğru düzgün bir şey verin" dediğinde kaşlarımı çatmıştım. üstüme baktığımda giydiğim boğazlım kazak ve üstüne giydiğim jileye bakmıştım. gayette güzeldi.

 

kendimi incelediğimi fark ettiğimde duraksadım. onu ilgilendirmeye konu olduğu için umursamaya karar vermiştim. suzanın peşine takılmadan önce sigaramı söndürerek çantamı bıraktığım koltuktan almıştım. suzanın peşine takılarak yukarıya çıkmıştık. her topuk sesim avluyu inletir gibi çıkıyordu. umursmadan girdiğimiz odadaki yatağa ilerliyerek çantamı bırakmış ceketimi çıkarmıştım.

 

-suzan banabir pijama takımı aldırır mısın bunlarıda hemen çıkardığım gibi yıkıyalım" dediğinde kafa sallıyarak dışarıya çıkmıştı. o gelene kadar yatağa uzanmaya karar vermiştim. başım çok kötüydü. yumru canımı yakıyordu. topuklularım uçaktan dolayı şişen ayaklarımı çok ağrıtıyordu. her şey üst üste gelmişti kısaca. kapının tekrar açılmasıyla uzandığım yatakta doğrulmuştum. gelen en büyükleriydi. elinde pijama olduğunu düşündüğüm bir takım vardı.

 

-bunları giyebilirsin. dediğinde kaşlarımı çatmıştım. bu kadar kısa sürede pijama almaları zordu. aradan beş dakika bile geçmemişti.

 

- başkasının kıyafetlerini giyemem" dediğimde elindeki kıyafetleri yatağa bırakarak;

 

- bunlar yeni alındı. gelmeden önce arayıp geliceğini söyledik yeni alıp yıkandı. banyo şurada temiz havlular vardır." dediğinde kafa sallamakla yetinmiştim. alınan pijama takımından gelen yumuşatıcı kokusu rahatsız etsene sesimi çıkarmamıştım. "duş al ve dinlen" dediğinde tepki vermedim.

 

-ismin ne?" diye sorduğum da mavilikleri odayı dolaşmayı bırakıp bana döndü.

 

-barut" dediğinde kafamı sallıyarak kısaca teşekkür ederek ayaklanıp pijama takımını alıp banyoda girdiğimde odanın kapısının kapanma sesi geldiğinde gittiğini anlamıştım.

 

---

 

zorlukla uyduğum uykumdan nefes alamadığım için kalktığımda aşırı yumuşatıcı kokan pijama üstünü çıkartıp atarak uyanmıştım. boğazımı yakan o hissi geçirmeye çalışmaya çalışsamda pek başarılı olamamıştım. pijama üstünu çıkarmama rağmen tenime sinen yumuşatıcı kokusu bile genzimi yakmaya devam ediyordu.

 

yattığım yerden doğrularak banyoya doğru ilerlemiştim. suyu açarak boynumuv e omuzlarıma su çarparak sinen kokuyu yok etmeye çalışıyordum. pek başarılı olduğum söylenemesede en azından kokuyu biraz olsun hafiflettiğimde derin bir nefes almıştım. saate baktığımda akşam olduğunu fark etmiştim. iç çamaşırlı bir şekilde odaya dönerek telefonumdaki mesajlara cevap vererek iyi olduğumu belirtmiştim. kanının yavaşça açıldığında kaşlarımı çatarak arkama döndüğümde sadece pijama altım ve iç çamaşırımla olduğumu fark etmem uzun sürememişti. anında önümü dönerek kazağımı aramıştım. bulamadığımda pijama üstümü giyerken arkamdan gelen "kusura bakma " laflarını kulak arkası etmeye çalışmıştım.

 

-yemeğe çağırmak için gelmiştim. eğer uyuyorsan uyandırmayayım diye kapıyı çalmadım." diyen naif ses yektaya "sorun yok" demeyide ihmal etmemiştim. pijama üstümü giyerek ona döndüğümde yere tavana baktığını fark etmiştim. eli ensesini kaşırken benim ona döndüğümü gördüğünde gözlerime bakarak "inelim mi?" dediğinde kafamı sallamıştım. telefonumuda alıp aşağıya doğru o önde ben arkada ilerlemiştim. kendimi aşırı aç ve yorgun hissediyordum.

 

aşaıya indiğimizde bütün gözlerin bana dikilmesiyle rahatsız olsamda tek kelime etmemiştim. barut ve yektanın arasına oturturulduğumda gerginliğim daha da artmıştı. karşımda oturan biyolojik abim olduğunu bildiğim aa ismini bile bilmediğim kişiyle bakışmaya başlamıştım. daha sesini duymamıştım. herkes hakkında bir bilgim varken o silikti.

 

mahit beyin afiyet olsun demesiyle herkes bir şeyler yemeğe başladığında elime aldığım kaşıkla bakışların bana dönmesi kendimi rahatsız etmemi sağlıyordu. sürekli bana bakmaları istemsiz beni bunaltıyordu. zorlukla önümdeki çorbadan bir kaşık aldığımda kendimi yutmaya zorlamıştım. neden baktıklarını daha iyi anladığım bir konumaydım. tek kaşık aldığım çorba gırtlağımı aşırı yakarken tepki vermemeye çalıştım. önüme koydukları çorba aşırı acıydı.

 

bana böyle yapıcaklarsa neden buraya kadar getirmişlerdi. anlıyordum sevgi seli beklemiyordum. ama bu kadarınıda yapmak zorunda değillerdi. zorlukla yuttuğum. tek yudumla suya uzanmıştım. gene bakışlar bana kayarken kendimi fazlalık gibi hissetmekten başka bir şey yapamadım. masada gözlerini dikmeyen tek kişi mahit beydi. kendi halinde yemeğini yiyordu. diğerkileri yerken gözlerini diktiği için zorlukta uzandığım su bardağını elime aldığında boş olduğunu fark etmiştim. gözlerim sürahiyi aradığında alperenin yanında olduğu fark etmiştim. su aradığımı fark etmesine ve göz göze gelmemize rağmen corbasını içmeye devam ettiğinde boğazımdaki yumru daha da büyümüştü.

 

fazlalık olduğum dahada yüzüme vurmuştu. suyu uzatmaya bile tahamülü olmadığını fark etmiştim.mahit beyin sesiyle ona dönmüştüm.

 

-umay neden yemiyorsun. beğenmediysen başka bir şey yaptırayım kızlara "dediğinde tam ağzımı açtığımda bana dik dik bakan gözlerle duraksamıştım. karnım çok aç olsada bana bakan bu gözlerle yemek yiyebilceğimi hiç sanmıyordum. su bile koymaktan açiz davranan hareketlere daha fazla tahaml edemeyeceğimin farkındaydım.

 

-teşekkürler mahit bey kendimi pek aç hissetmiyorum. biraz daha dinlensem daha iyi olur" diyerek ayaklanmıştım. üstümdeki bu pijama üstünden kurtulmak istiyordum. nefesimi daraltıyordu. yerimden kalktığımda cam kenarına benim koyduğum küllük orada duruyordu. içi temizlenmişti. inmeden önce cebime attığım sigara paketinden çıkardığı sigarayı küllüğe doğru giderken yakmıştım.

 

sinirlerim alt üst olmuş durumdaydım. adeta burada rahat edemeyeyim diye her şeyi yapıyorlardı. aşırı yumuşatıcı kokan pijamalar nevresimler, aşırı acı yemekler , her hareketinde pür dikkat seni izleyen gözler ve bir suyu bile çok gören hareketlerdi. kendiğimi bu kadar boktan hissettiğim bir yer olduğunu hatırlamıyordum. adeta bana bir çöp muamelesi yapıyorlardı. o an farkına vardığım şey buraya gelmemi isteyen tek kişinin mahit bey olduğuydu. göğsümün altındaki yumru beni rahatsız ederken bakışlar arasında zorla sigaramı bitirmiştim. telefonuma gelen bildirimle tüm odağımı oraya vererek cevap yazmıştım. yavaşça bana verilen odaya doğru adımlarken mahit beyin;

 

-bir şey istersen yada ihtiyacın olursa kızlara yada bize çekinmeden söyle" dediğinde onlara dönmeden merdivenleri çıkmaya başlamıştımi. onların duymayacağı şekilde histerik bir gülüşüm olmuştu. suyu bile fazlalık gören insanlardan nasıl bir şeyler rica edebilirdim ki. odaya girdiğim anda üstümdeki pijamadan kurtulmuştum. yyatağımın kenarına konulmuş. temiz ve katlı kazağımı aldığımda onun daha kötü dururmda olduğu fark etmiştim istemsiz.

 

istemsiz gözlerim dolmuştu. buraya neden gelmiştim ben aptalın tekiydim sadece bir anlık umutla gaza gelmiştim. ama ağzımın payını güzelce aldığımı fark etmiştim.üstüme pijamayı geri geçirerek odadan çıkmıştım. yarın dönüceğimi söyliyecektim. gerçekler artık umrumda bile değildi. hatta benim için bbaşından beri bir bahaneydi. merdivenlerin başına yaklaştığımda gelen seslerle duraksadım. edep kurallarını umursamayarak onları dinleme başlamıştım.

 

- yarın gitmek istediğini söylecek görürsünüz. size demiştim aynı onun gibi burada bırak bir hafta kalmayı bu gece bile gitmek istiyebilir. " dediğinde yapılan şeylerin bilerek olduğunu daha net olduğunu anlamıştım. onun gibi lafını kulaklarımda yükseldiğinde biyolojik annemden bahsettiklerini de anlamıştım. kadına nasıl davranmışlardı da kadın çekip gitmişti acaba.

 

-leke var. omurgasının tam ortasında " dediğinde masadaki atal kaşık sesleri bile durmuştu. "odaya girdiğimde pijama üstünü çıkarmış arkası dönüktü. istemsiz gördüm. vardı" dediğinde kendi yaptırdıkları dna testine bile güvenmediklerini fark ettim. bana o kadar fazlalık gözüyle bakıyorlardı ki çalarak yaptırdıkları kendi dna testlerine bile güvenmiyorlardı.

 

yavaşça geldiğim yolu geri dönmüştüm. 1 hafta onlara tahamül edecektim. sonrada hayatlarından tamamen çıkacaktım. acaba biyolojik annemede mi böyle yapmışlardı. ona her türlü fazlalık muamelesi yapıp kaçmasını sağladıktan sonra birde onu mu suçlamışlardı.

 

yumrunun canımı yakmasını önemsemeden üstümdeki pijamayı çıkartarak derin nefes aldım öncelikle bu problemi cözmeliydim. oda nefes alınacak gibi değildi. anında gidip pencereyi açmıştım. üstümdeki pijamayı ve kazağımı alırken yastık kılıfınıda sökerek banyoya ilerlemiştim. elimde yıkayabildiğim kadar yıkamya çalışmıştım. kokusunu hafiflete bildiğim kadar hafiflettiğim. banyoda bulunan sıcak peteğin üstüne asmıştım. üstümdeki yumuşatıcı kokusunu atmak için soyunarak bir daha duşa girmiştim.

 

gece vakti gözlerimia çtığımda masama sessizce konulan tepsiyle uyanmmıştım. ama bilerek hiç bir tepki vermemiştim. rahat edemediğim bol yumuşatıcı kokan yataktan yatmaktansa odadan bulunan koltukta uyumayı tercih etmiştim. rahatsız etsede en azından daha rahat uyuyabiliyordum.

 

yapılan şeyler sinirlerimi aşırı bozuyordu. kasıtlı yapılmış gibiydi. camı kapatamıyordum. yoksa yumuşatıcı kokusundan uyuyamıyırdum. yorgan ve çarşaflar adeta ben yatakta yatamayayım diye yumuşatacıya bulanmıştı. geliceğimi biliyorlardı ve kasıtlı olarak yaptıklarına dair olan şüphelerim dahada çoğalıyordu. onlar bir yatağı çok görerek böyle yaptıklarına emin olmaya başlamıştım. odanın kapısı kapatıldıktan sonra bir süre daha aynı pozisyonda kalmıştım. odada herhangi bir tepki olmadığını fark ettiğimde gözlerimi açarak masama koyulan tepsiye dönmüştüm.

 

tepsinin içindeki yemeği ve suyu gördüğümde bir anlık yanlış mı düşünüyorum diye şüpheye düşmüştüm. ama tepsinin yanına gidip bir kaşık aldığımda asla yanlış düşünmediğimin farkına varmış. getirilen yemek gene aşırı acı ve baharatlı olduğunu fark ettiğimde istemsi gözlerim dolmuştu. adeta benimle dalga geçiyorlardı. tepside duran bardağı elime alıp kana kana içtim dilimin yanmasını durdurmaya çalışmıştım. bir parça ekmek yerken bir şeyi utmakta daha önce bu kadar zorlandığımı bir şey olmadığına emindim.

 

önüme koydukları yemeği bile zehire ceviriyorlardı. sırf inadımdan gidemiyordum burada dönmem için dil döken birine şiddetle bu yüzden karşı çıkıyordum. tepsideki su bittiğinde hala sususuzluktan öldüğümü fark etmiştim. yavaşça zehir dolu olan tepsiyi elime almıştım. hem mutfağa bırakıp biraz su alabilirdim.

 

odadan sessiz olmaya dikkat ederek adımlarımı aşağıya doğru yöneltmiştim. ayaklarım çıplak olmasından dolayı üşüsede aldırış etmemiştim. mutfak olduğunu tahmin ettiğim yere girdiğimde tahminlerimin doğru olduğunu fark etmiştim. boş olmasını beklediğim mutfakta üç kardeş olarak oturuyorlardı. yekta nerede olduğunu istemsiz merak etmiştim ama sesimi çıkarmayarak tepsiyi ortada duran adaya bırakmıştım. sessiz olan çocuk ayaklanıp yanıma doğru gelerek tepsiye bir göz attığında kendimi dahada gerilmiş hissetmiştim. tepsiye bakarak alayla güldüğünde tepsiyi onların getirip bıraktığınıda tahmin etmiştim.

 

tepsinin içinde birazı yenmiş ekmeğe kaldırıp baktığında ise boktan hissetmekten kendimi alakoyamamıştım. ekmeği tepsinin içine bıraktığında hiç sesimi çıkarmamıştım. bozulan sinirlerim daha da alt üst olurken tepsinn içinde boş olan bardağıma uzanarak içine bana düşman gibi bakşlar arasında zorlukla su doldurmuştum.

 

içtiğim su onların düşman bakışlarıyla daha da boğazıma takılmıştı. aşağa inerken litrelerce içebileceğimi düşündüğüm su bir kaç yudumda bile bana fazlalık gibi gelmişti. içtiğim su bile onlara dokunuşu daha fazla kendimi ne kadar kötü hissetirebilirler derken onlar daha kötüsünü yapabiliyorlardı. yanıma aldığım telefonumun çalmasıyla gözlerim telefonuma kaymıştı. şuan o kadar ihtiyacım olan şeydi ki. yavaşça mutfaktan çıkarken bana doğru gelen yektayı gördüğü bir kaç dakika onada bakmıştım. acaba odaya bırakılan tepsi fikrinde onunda parmağı var mıydı?

 

ses çıkarmadan mutfaktan çıkarken arkamdan kırılma sesi gelmişti ama umursayıp dönmemiştim bile.

 

....

 

geçen iki günün ardından kendimi dayanmakta dahada zorlanır şekilde bulmuştum. kahvaltıda yediğim düşman bakışlar altında bir kaç lokma dışıda öğlenleri yada akşamları geneldeaşırı acı ve baharatlı yemekler yüzünden pek bir şey yimemiştim. koltukta yattığım için her yerimde dayanılmaz ağrılar vardı buda yetmezmiş gibi her gün yıkanan nevresimler temizlen odadaki yumuşatıcı kokusunda camı kapatamadığım için vücüdüm dahada kırılıyordu. dışarıya çıktığım sadece bir an olmuştu. ümitle çıktığımda hem sigara alıp hemde bir şeyler yemek olan ümidim yanıma gelen adam yüzünden yıkılmıştı. konağa geri dönmem gerektiği söylendiği için el mecbur dönmüştüm.

 

inadım her geçen saniye katlansa da yapılan şeyler hem fiziksel hemde mental olarak beni bitirmiş durumdaydı. geceleri durmayan ağlama krizlerimle telefonla konuşuyordum. yumru artık inanılmaz şekilde canımı yakmaya başlamıştı. ve gittikçe iğne batmakta zorlaşır hale gelmeye başlamıştı.

 

bu süre zarfında ise pek konuşmamıştık. cünkü açlıktan ve yorgunluktan hiç bir şey dinleyecek yada konuşacak halde olmadığım için mahit bey her ağzını açtığında erteliyordum. ortalıklarda duran kadınlar ben çıktığımda öyle bir kaçışıyorlardı ki. odamı temizliyen kişiyi bulup konuşamıyordum bile.

 

onların yediği ve benim sadece oynadığım yemek ile masadan yavaşça kalmıştım. burada tek rahat yapabildiğim şey sigara içmek oluyordu. sürekli küllüğüm temiz bir şekilde yerinde oluyordu. vücudunum üç günde çöküşüne şaşırmıyordum bile. zayıf olan bünyem iyi bile dayanıyordu. boş mideye içtiğim biraz midemi bulandırsada en azından kahvesizlikten ağrıyan başıma iyi geliyordu. üstümeki pijama takımı ile aşırı komik haldeydim bir inat uğruna. onlar her yemeğe şık bir şekilde inerken ben ise 3 gündür pijamayla iniyordum. sabah kalktığım masada bulunan yeni yıkanmış bol yumuşatıcılı pijamalarla. geceleri istinasız zehir gibi yemekler bırakılıyordu. kenarındaki etmekten biraz yiyerek tepsiyi her seferinde dörtlü olarak oturdukları mutfağa bırakıyordum. mutfakta oturmasalar umursamadan en azından yiyecek bir şeyler alabilirdim. ama ana öyle bir bakışları vardı ki. hiç bir şey yapamıyordum.

 

yumrudaki ağrı o kadar artmıştı ki dayanılmaz hale gelmişti. iğneyi nasıl batıracağım hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. cünkü parmak uçlarımla bile dokunamıyordum. canımın yanımı belli etmemek için arkamı dönerek gelen mesaja cevap vermeye çalıştım. ağrı o kadar şidetliydi ki canımın acısından durmakta zorlanıyordum. daha fazla içemeyeceğimi anladığım da bir kere nefes aldığım sigaramı küllüğe bastırmıştım. uzanmam gerekiyordu. acım dayanılacak gibi değildi.

 

sessizce kaldığım odaya adımlarken mahit beyin" umay bir şeyler daha yeseydin." lafıyla masadakilere öyle kinli bir bakış atmıştım ki. onlar bile şok olmuşlardı. ağrım katlanırken "gerek yok" demiştim dişlerimin arasından acı o kadar fazlaydı ki konuşmak bile acı veriyordu. calan telefonu zorlukla cebimden çıkartık açmıştım. geride ise onların sinirli zannettiği ama aslında açıdan kıvranan bir izlenim bırkarak yukarıya çıkmıştı.

 

....

 

yemeğin ardından geçen takribi bır saatın sonrasında artık dayanılmayacak acımla odada baş başa kalmıştım. yumrunun hiç bu kadar büyüdüğüne ve bu kadar sertleştiğine şahit olmamıştım. iğneyi her sokmaya çalıştığımda inanılmaz acı yüzünden acıyla kıvrandığım koltuk iyice kan gölüne dönmüştü. ne yapıcağım hakkında düşünemeyecek duruma gelmiştim. yumrunun içindeki zehri dışarıya boşaltamadığım için zehir içime doğru aktıyordu. yumrunun bağlı olduğu damarlar ise bütün vucuduma dağılmasını sağlıyordu. zorlukla telefonuma uzanıp geldiğimden beri aramamak için direndiğim numaraya basmıştım bile. saat çok geç olmadığında dolayı hemen açılan telefon ile neşeli ses kulağımı doldurmuştu;

 

- ooo umay hanım bende kaç gündür aramayınca abini unuttup kendine başka abiler buldun sandım" dediğinde acı bir tebbessüm oluşmuştu yüzümde. abiler vardı. şuan düştüğüm hale sebep olan abiler vardı hatta

 

-abi.... yardım etmen lazım" dediğimde zorlukla yutkunmuştum. canım aşırı yanıyordu. açlıktan mı yoksa kaybettiğim kandan dolayımı bilinmez şekilde gözüm yattığım halde kararıp duruyordu.

 

-güzelim ne oluyor söyle bana "dediğinde sesinde tek bir neşe kaynağı kalmadığının yerine saf bir panik aldığının farkındaydım.

 

-abi... 15 dakika içinde.. sizin hastanede olabilir misin yumru çok kötü durumda" dediğimde arkadan seslerin geldiğini duymuştum. "tamam güzelim sen yoldamısın geleyim mi yanına nerdesin" dediğinde zorlukta "ben gelicek sadece beni bekle " demiştim. yattığım koltuktan kalkmak acı versede yavaşça kalkmıştım. yumruya baskı yapmamaya dikkat ederek pijama takımlarından birinin üstüme tutumuştum. koltuğa baktığımda kan gölüne döndüğünü görmem beni dahada panikletmişti. çıplak ayaklarla odadan çıkıp zorlukla merdivenleri indiğimde avludan oturanların gözleri bana dönmüştü. kan gölüne dönmüş üstümü ile hepsinin şok içinde ayaklanmasıyla acı şekilde güldüm. anında yanıma gelirlerken

 

- ne oldu? "demeyide unutmamışlardı. açıklama yapabilecek bir halde olmadığım fakında olarak barut beni kucağına almıştı. bu bana yaptığı en büyük iyilik olmuştu. cünkü artık bacaklarım beni taşıyamaz hale gelmişti. yarı baygın halde sayılırdım. zorlukla yutkunarak "dereoğlu hastanesi" dediğimde hepsi bana şok içinde bakmışlardı.

 

-bizim hastanemize gidelim" dediğinde beni yavaşça arabaya koymaya çalışıyorlardı. acım ve kanamam gittikçe artarken tartışmaya kapalı olucak bir ses tonu ile "dereoğlu hastanesi.... doktor orada " demiştim. yüzüme karasızlıkla bakan mahit bey elinden gelen bir şey olmadığının farkında olarak yanında duran sessiz çocuğa "sür deroğluna " demişti. yumrudan sızan zehir damarlarıma sızmaya başladığında yolun sonuna yaklaştığımın o kadar emindim ki. sessizce ağlamaktan başka çaremin olmayışı. son kez görmeyi dilediğim yüz . benim için daha büyük bir ağırlığa sebep oluyordu. son kez yüzünü görmek isterdim. sessizce ağlayışım devam ederken mahit beyin bağırışları kulağıma gelmeye devam ediyordu.

 

-daha hızlı sür baver daha hızlı" dediğinde ben ise gözlerimi açık tutmaya çalışıyordum. başımı koyduğum dize baktığımda yekta olduğunu görmüştüm. saçlarıma dokunarak bir şeyler söylüyordu. sakinleştirmeye çalışıyordu.

 

sakinleştirmesine gerek yoktu aslında yeterince sakin bir haldeydim. sanki üstüme ölüm dinginliği binmişti. yolun sonu olduğunu anlamıştım. gözümün önünden gittmeye gözler için dayanmaya çalışıyordum. uyumamak için direndiğim tek sebep için mahit beyin bağırarak "GELDİK ÇOK AZ KALDI" diye bağırışları kulağıma geliyordu. arabının durmasıyla umudum biraz daha artmıştı istemsiz gözlerimin kararması arttıkça bu umudum ne kadar azalsada sedyeye bırakılan vücudumun yanında hissettiğim baran abimin sesiyle umudum en zirveye çıkmıştı.

 

- geldim abicim hiç korkma" dediğinde sadece katlanan acıya dayanmaya çalışıyordum. "abi çok acıyor" dediğimde etrafımda bir sürü ses daha vardı. ama anlamakta çok zorluk çektiğim seslerli tek zorlukla odaklana bildiğim ses baran abiminkiydi.

 

florasanların ışıkları o kadar keskindi ki gözlerimi istemsiz kapattığımda omuzlarımdan sarsılmıştım. baran abinin "hayır gözlerini kapatmak yok hep açık tut abicim sakın kapatma" diye bana seslenirken elimide birisi tuttuğunun farkındaydım. zorlukla gözlerimi açmıştım. bir odanın içndeydim.

 

.... 

 

umayın yarı baygın acılar içindeki bedeni odadaki yerini alırken herkes telaş içindeydi. en çok ise doktor baran kardeşi yerine koyduğu kızın istanbulda mutlu olduğunu sanarken diminde acı içinde olduğunu öğrenmek daha acı vericiydi. kızın pijamasının üst kımını açtığında gördüğünde şok olmamak imkansızdı. yumru olabilceği en büyük halde kanlar içindeydi yumruyu daha iyi görebilmek için döktüğü sıvılar ile kızın acı çığlıkları yükselmişti.

 

defalarca iğne batırılmaya çalışılmış yumru çok kötü durumdaydı. dokunduğunda kaya kadar sert olan yumru ile baran kafası yemek üzereydi. hemşireye malzemeleri söyledikten sonra kızın başına gelmişti kızın ağnını öperken

 

-abicim lokal yada gelen anestezi yapamam dayanman gerekecek" dediğinde kızın boğazından istemsiz bir hıçkırık kaçmıştı. baran yaşıyacağı açının büyüklüğünün farkındaydı. ama yapabileceği hiç bir şey yoktu. kızın yumrunun içinde vücuduna yayılan zehir güçlüydü. ve kızın her kalbi kan pompalandığında zehir bütün vücuduna dağılıyordu. baran eldivenlerini giyerken umaydan fısıltılar eşiğinde

 

-abi ölmeme izin verme

Bölüm : 10.10.2024 08:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...