11. Bölüm

11.Bölüm: Deniz Kabuğu

Şevval Nur Aydın
sevvnuraydn

Dün okulu baştan aşağıya temizlediğimizden üzerimden tır geçmiş gibi hissediyordum. Bu yüzden bugün hafta sonu olduğundan bütün bir gün boyunca yataktan hiç çıkmamak üzere uyumanın benim en doğal hakkım olduğunu düşünüyordum ki nerede bende öyle bir şans?

Selma Hanım adeta deprem etkisi yaratacak kadar hızlı bir şekilde odama dalınca neye uğradığımı şaşırıp yataktan fırlamıştım. Korkudan kalbim gümbür gümbür çarpmaya başlamış nefesimin kesildiğini hissetmiştim.

"Başak!" diye ciyakladı Selma gülerek. Sesi odamın dört bir yanında yankılanırken derin derin nefesler alarak kendime gelmeye çalışıyordum.

"Ne oluyor ya sabah sabah?" derken bile daha kendime yeni gelebilmiştim. Nefes alıp verişlerimin düzene girdiğinden emin olduğumda heyecandan her an tekrar çığlık atmak üzere olan Selma'ya baktım.

Gözlerindeki deli olduğunu belli eden ifade yutkunmama neden oldu. "Başak, Korkmaz ve tayfası aşağıda bizi bekliyor. Hadi kalk gidiyoruz!"

Onun yine ses tonunu ayarlayamamasından dolayı tizleşen sesiyle yüzümü buruşturdum. Kullandığı her bir kelimenin beynimi tırmaladığını hissediyordum. Ellerimi dağılan kızıl saçlarıma geçirip saçlarımı arkaya doğru yatırdım.

"Yuh!" Selma verdiğim bu tepkiyle birlikte bir an duraksasa da ona aldırmadan yatağıma geri yatıp ince pikeyi kafama kadar çektim.

"Onlara gelemeyeceğimi söyle. Çok yorgunum," diye mırıldanıp ağırlaşan göz kapaklarımın da etkisiyle başımı yastığıma iyice göndüm. Tabii bu durum Selma Hanım'ın hiç hoşuna gitmemişti.

Sinirlenince pisi pençelerini çıkarırdı. Tabii bu sefer sinirlendiği kişi ben olduğumdan pençelerini üzerimdeki pikeye geçirmişti. Pikeyi tuttuğu gibi üzerimden çekerken oflayıp puflamaya başlamıştım.

"Of Selma of! Sabah sabah nereye gideceğiz?" Sinir bozukluğuyla yattığım yerden doğruldum. Selma ise yüzünde zafer kazandığını belli eden gülümsemesiyle birlikte gözlerime baktı.

"Sahile," diye mırıldandı. Duyduğum şeyin doğruluğunu algılayamayacak kadar çok uykum vardı. Bunu o da fark etmiş olacak ki beni ikna edebilmek için sihirli sözcüğü söylemeyi tercih etmişti.

"Hem Soral da orada olacak."

Selma şeytanın dişisi olduğundan beni nasıl ikna edeceğini çok iyi biliyordu. Duyduğum isimle gözlerim sanki ani gelen bir enerji yüklemesi sonucunda kocaman açılırken Selma karşımda bilmiş bir şekilde kıkırdıyordu.

"Beni ikna etmek için blöf yapmıyorsun değil mi?"

"Soral da aşağıda. Eğer kanıt istersen Emre'den gizlice Soral'ın fotoğrafını çekmesini isteyebilirim."

Onun bu söylediğiyle duraksadım. "Tamam ikna oldum," diye mırıldanıp üzerimdeki pikeyi kenara çektim. Daha sonra ayağa kalkıp gözlerimi onun dedikodu bulmuş teyzeler gibi bakan ışıltılı gözlerine diktim.

"Şimdi çık dışarı."

"Ama sana kombinini ben yapacaktım."

"Selma çık da hazırlanayım!" Selma'ya adeta uçan tekme atmışçasına odamdan kovup aceleyle dolabımın karşısına geçtim. Dolabımı açtığım gibi gözüme ilk takılan kırmızı puantiyeli bluzum ve kot şortum olmuştu.

Vakit kaybetmeden üzerimi değiştirip cadılar bayramına yaraşır olan kızıl saçlarıma aynanın karşısında düzgün bir model verdim. Daha sonra komodinin üzerindeki çantayı boynuma asıp koşar adım aşağıya indim.

Kapıda beklerken Selma Hanım'ın daha hazırlanmasını bekleyeceğimden endişelenirken beni şaşırtacak kadar kısa bir süre sonra bakımlı sarı saçları omuzlarına dökülen Selma merdivenlerin başında görünmüştü. Selma Hanım da aramıza teşrif edince birlikte kapının önüne çıktık.

İki araba bizi kapının önünde bekliyordu. Birinde Emre diğerinde ise Korkmaz şoför koltuğundaydı. Arabada güneş gözlüğüyle oturan Korkmaz bizi görünce güneş gözlüğünü indirmiş daha sonra bana o şort ne iş bakışları atmaya başlamıştı.

Selma, Emre'nin arabasına giderken bende bahtsız kaderimi kabullenip benim için ayrılmış ön koltuğa hemen Korkmaz'ın yanına oturdum. Bununla birlikte Korkmaz öküzü beni baştan aşağıya tekrar süzmüştü.

"O şortun boyu ne Başak?"

"Sana ne Korkmaz."

Bu dediğimle gülen ruh hastası Korkmaz hiç vakit kaybetmeden arabayı sürmeye başladı. Bende dışarıyı izlemek için kafamı cam tarafına çevirdim ki o an hemen arkada başka bir kızın varlığıyla duraksadım.

Bu kız da kim diye kendi kendime düşünürken kızın hemen dibinde oturan Soral'a bakarak kıkırdaması sinirlerimi bozmuştu. Kaşlarımın sinirden yukarıya doğru kıvrılmasına engel olamadım.

"Başak," dedi Korkmaz birden. Delici bakışlarımı kızdan ona çevirdiğimde gözleri yolda olduğundan bu halimi henüz fark etmemişti.

"Kuzenim Tanem ile tanış," dediğinde arkadaki kıza döndüm. Kız gülümseyerek bana elini uzattı.

"Korkmaz senden çok bahsetti." Kızın yüzündeki yapmacık gülümseme iyice sinirlerimi bozmuştu. Elini tutma zahmetine bile girmeden önüme döndüm.

Delici bakışlarım dikiz aynasından kıza kaymıştı. Tanem denilen kız az önce yaptığımı zerre umursamamış tekrar o melanet gözlerini Soral'a çevirmişti.

Aynadan ters bakışlar attığımı gören Soral ise hızla Tanem ile arasına mesafe koyarak köşeye geçerken Tanem ise küçük bir kız gibi ellerini göğsünde kavuşturmuş aklı sıra trip atıyordu. Yesinler onun tribini!

"Tanem arkası rahat mı?" diye sordu Korkmaz. Kıskançlıktan kızı gözlerimle moleküllerine ayırmam yetmezmiş gibi Tanem Hanım'ın söylediği şeyle beynimin karıncalandığını hissettim.

"Rahat ama daha rahat olabilirdi," dediğinde doğrudan Soral'ın koluna bakıyordu. Ben şimdi onu rahata ereceği yere doğrudan tahtalı köye gönderecektim. Sinirli bir nefes verip başımı arka tarafa çevirdim.

"İstersen yer değiştirelim canım," dedim dişlerimi sıkarak. Bu söylediğimle Tanem kumral saçlarını arkaya doğru savurarak bilmiş bir tavırla "Gerek yok," demişti.

Bense en büyük kozumu kullanmaya karar verdim. "Korkmaz," dedim birden. Onun adını kullanmamla kısa bir anlığına bana bakmıştı.

"Arabayı kenara çek. Ben arkaya geçmek istiyorum. Hem Tanem burada daha rahat eder," dememle Korkmaz arabayı müsait bir yere çekmişti.

Tanem ise "Ben burada daha iyiyim," demiş ve benim sinirlerimi daha da bozmuştu. Allah'tan Korkmaz benim tarafımı tutmuştu.

"Tanem, şimdi Başak ile yer değiştiriyorsun," dediğinde zafer benimdi. Tanem sinirle kapıyı açıp inmiş bende yüzümde şeytani bir gülüşle Soral'ın yanına arka tarafa geçmiştim.

Tanem dikiz aynasından bana delici bakışlarını birer ok misali yönlendirmekten geri durmamıştı. Ama bu durum benim zerre umurumda değildi. Bir daha da Soral'ı rahatsız edemeyecekti. En önemlisi beni sinir edemeyecekti.

Korkmaz tekrar arabayı çalıştırırken gülmemek için kendini zor tutan Soral'a baktım. Deniz mavisi gözleri gözlerimde gezinirken gülümsedim. Tanem Hanım ise kollarını göğsünde kavuşturmuş tipik ergenler gibi hoşnutsuz bakışlarını dışarıya çevirmişti.

Yüzümde sinsi bir zafer gülümsemesiyle birlikte bende bakışlarımı camdan dışarıya çevirdim. Bir süre sonra Korkmaz arabayı sahil kenarında bir restoranın önüne park etti.

"Evet. Mekana geldik gençler," dediğinde dalgın bakışlarımı yanı başımdaki Soral'a çevirdim. Hepimiz arabadan teker teker inerken Tanem Hanım davetiye bekler gibi üç saatte indi arabadan. Ah kimse olmayacaktı ben onu arabadan öyle bir indirirdim ki...

Aklımdan geçirdiğim fesat düşüncüleri def edip sahildeki restorana girdim. Açık mavi ve beyazın hakim olduğu restoranın içi adeta küçük bir Ege kasabasındaymışım gibi hissettirmişti. Gözlerim restoranın içinde gezinirken boş bir masa bulmuştum.

Herkesten önce davranıp deniz manzarası izleyebilmek için cam kenarındaki sandalyelerden birini kaptım. Korkmaz Bey de hiç vakit kaybetmeden yanıma daha doğrusu dibime oturdu. Bu durum her ne kadar sinirimi bozsa da üstelemedim.

Kırk yılın başı böyle güzel bir yere geliyordum. Bu anı Korkmaz ile didişerek mahvetmek istemediğimden ses etmedim. Biz masaya yerleşirken Selma ile Emre de hemen arkamızdan gelmiş sofraya yerleşmişti.

Göz ucuyla Selma'ya Tanem'i işaret ettim. O da durumu çakınca Soral'ın yanına oturmuş diğer yanına da Emre'yi alarak Tanem'in delici bakışlarını adeta mıknatıs gibi üzerine çekmişti. Tabii ben de bu durumda zevkten dört köşe olan taraf oluyorum.

Herkesin toplanmasıyla birlikte yanımıza gelen garsona kahvaltı siparişi veren Korkmaz efendi ise anın boşluğundan faydalanarak kolunu omzuma atınca bende kolunu arkaya doğru büktüm.

"Başak," diye kıkırdadı Korkmaz. Tabii yüzünü buruşturmasından aslında canının yandığını anlayabiliyordum. Tam o sırada bana sataşmaya yer arayan Tanem Hanım ayağa kalktı.

"Korkmaz'ın kolunu bırak hemen!" dediğinde bu sefer gülen bendim.

"Korkmaz'ı bırakıp sana mı geçeyim?"

Bu sorumla birlikte Korkmaz'ın kolunu bırakmıştım. Tanem ise yerine oturmuş aksi bakışları benle Korkmaz arasında gidip geliyordu.

"Sakin olun kızlar. Benim için kavga etmenize hiç gerek yok," diyerek gülen Korkmaz'a da eğlence çıkmıştı. Kolunu kucağına doğru çeken Korkmaz öyle olsun bakışları atarken karşımda bize öfkeyle bakan Soral'ı daha yeni fark edebilmiştim.

Deniz gözleri benle Korkmaz arasında gidip geliyordu. Yüzündeki ifade ise oldukça sertti. Her bir yüz kası kasılmış öfkeli haline bir türlü anlam verememiştim. Kesinlikle bir haller olmuştu bu çocuğa. Ama ne?

"Siparişleriniz geldi efendim," dedi garson genç. Servis arabasıyla önümüze bir dizi kahvaltılığı dizerken bile gözlerim hala Soral'ın üzerindeydi. Garson genç kahvaltı sofrasının eksiklerini tamamlayıp yanımızdan ayrılırken ben hala Soral'a ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.

Onu bu derece kızdıracak ne yapmış olabileceğimi düşünüyordum ki Korkmaz Bey dikkatleri yine kendi üzerine çekmeyi başarmıştı. "Başak şunun tadına mutlaka bakmalısın," derken bıçağın ucuyla içinde portakal reçeli olduğunu düşündüğüm bir kabı işaret etti.

Onu takmayıp bakışlarımı tekrar Soral'a çevirdim. Ama Korkmaz durmadı. Bu sefer küçük bir parça ekmeğin üzerine sürdüğü biraz sos sürülmüş ekmeği de tabağıma koymuştu.

"Başak şundan da yesene," diyerek gözleriyle tabağımı işaret ettiğinde bundan kaçar yolumun olmadığını anlamış oldum.

Bana börek saplanmış bir çatal uzattı bu sefer. Ona fırsat vermeden uzattığı çatalımı elinden aldım. Böreği sıkıntılı bir şekilde dişlerken artık Soral'a değil de kahvaltıma odaklanmamın gerektiğini düşündüm.

Önümdeki tabağa doldurduğum kahvaltılıkları saniyeler içinde mideme indirip sahile gitmek için bizim tayfanın aynından ayrıldım. Adımlarım beni denize doğru götürüyordu. Masmavi denizin önüne geldiğimde durup derin bir nefes aldım. Ciğerlerimi denizin berrak kokusuyla doldurdum.

"Başak," diye seslendi tam arkamdan biri. Arkamdan bana seslenen kişinin kim olduğuna dönüp baktığımda Soral'ın olduğunu anladım. Peşimden gelmişti. Yanıma gelip sıkıntılı bir nefes verdi.

Gözlerimi gerçek denizden onun denizine çevirdim. Tam o sırada gözleri beni buldu. "Başak," diye mırıldandığında sanki kafasının içinde sözcükleri toparlamaya çalışıyor gibiydi.

Bir süre öylece birbirimizin gözlerine baktık. Sonra o aklından geçen her ne ise söylemeye karar verdi. "Korkmaz ile aranda ne var?" diye sorduğunda ilk başta afallamıştım. Yüzündeki ciddiyet her ne kadar ödümü koparsada cevap verdim.

"Hiçbir şey," diye mırıldandım. "Sadece arkadaşız. Hem sen bana bunu neden soruyorsun?"

Sebebini tam olarak anlayamasamda yüzünde belirgin bir rahatlama olmuştu. Her ne kadar durumu anlamamış olsamda üstelemedim. Onun yerine gözlerimi karşımızdaki engin denize çevirdim. Sıcak kumların üzerine oturup bu manzaranın tadını çıkarmaya karar verdim.

Yere oturup bağdaş kurdum. Esen ılık meltem kızıl saçlarımı savuruyordu. Gülümsedim. Güneşin gözlerimi alıyor oluşu bile içimi huzurla dolduruyordu. Bu huzuruma Soral da ortak olmaya karar vermiş olacak ki yanı başıma oturmuştu.

Bakışlarımı denizden alıp ona çevirdiğimde neyin peşindesin bakışımı attım. Atmamla kalkması bir oldu tabii. Bu yaptığım biraz ağır mı oldu ki diye düşünürken bu sefer onun denize doğru gittiğini fark ettim. Daha da dikkatli bakınca denizin kenarından bir şey aradığını anladım.

Yaklaşık beş dakika sonra yanıma geldiğinde yüzü gülüyordu. Ben daha ne olduğunu bile anlamadan tekrar yanıma oturmuştu bile. Ben ona tuhaf tuhaf bakarken o ise kıkır kıkır gülüyordu.

"Gözlerini kapa sana küçük bir sürprizim var," dedi birden. Bu söylediğiyle birlikte ona uyup heyecanla gözlerimi kapatırken o, yavaşça elimi tutmuş avucuma bir şey koyup kapatmıştı.

"Şimdi gözlerini açabilirsin."

Gözlerimi yavaşça aralayıp avucumdaki şeyin ne olduğuna baktım. Bu parlak bir deniz kabuğuydu. Kıkırdadım. "Bu çok güzel çok teşekkür ederim," diye mırıldanıp gözlerimi onun güzel gözlerine diktim.

"Denizi sevdiğini biliyorum. Bununla deniz hep yanında olacak. Dilediğin zaman denizin sesini duyabileceksin."

Soral'ın sözleriyle derin bir iç çektim. Benim denizi sevme nedenimin kendisi olduğunu bilse acaba ne düşünürdü? Benim denizimin onun gözleri olduğunu ona söyleyebilmeyi çok isterdim. Benim denizim sensin benim yanımdan hiç ayrılma olur mu deniz gözlüm diye geçirdim içimden.

"Bu çok özel bir hediye. Bunu her zaman saklayacağım," dediğimde bu söylediklerim onu oldukça memnun etmişti.

Bu sefer ayağa kalkıp elimden tuttu. Onunla birlikte bende ayağa kalktığımda denizin önünde durduk. Ayağımdaki babetleri çıkarıp ayağımı suya soktum. O da benimle aynı şeyi yaparken hissettiğim şeyin adı huzurdu. Denizin gıdıklayan dalgalarının yanı sıra ben asıl onunla kendimi huzurlu hissediyordum.

Gülümsedim. Gözlerim kendi denizimin üzerinde gezinirken tam o sırada "Gençler dönme vakti geldi!" diyerek bize doğru seslendi Korkmaz. Bununla birlikte küçük bir çocuk gibi dudak bükmüştüm.

Gitmek istemiyordum. Biraz daha burada onunla birlikte kalmak istiyordum. Ama bunu ne ona ne de diğerlerine söyleyemeyeceğimden durumu kabullenmiştim. Bize seslenen tayfanın yanına gitmek üzere ayakkabılarımızı giydik.

Bu sefer aklıma küçük bir oyun geldi. Sırıtarak ona baktım. "Soral benimle yarışmaya var mısın?" diye sorduğumda kıkırdamıştım.

Deniz gözleri benimkilerde gezinirken gülümsemişti. "Varım. Ama nesine?" diyerek küçük bir iddia başlatmış oldu. Bunun üzerine kısa bir anlığına düşündüm. O an aklıma ilk gelen şeyi söyleyiverdim.

"Ben kazanırsam bana köpek alırsın."

"Köpek demek... Ama ben kazanırsam benimle yemeğe çıkarsın," dediğinde hayatımın şokunu yaşamıştım. Bu bir çıkma teklifi miydi yoksa ben mi bir şeyleri yanlış anlıyorum?

Şaşkın bakan gözlerim onun büyüleyici maviliklerine takılı kalmış nefes almayı bile unutmuştum. Hala söylediklerinde ciddi olup olmadığını düşünürken beni kendime getiren yine kendisi olmuştu.

"Üç dediğimde başlıyoruz."

Onu başımla onayladım. Soral üçe kadar saydı ve ikimizde arabaların park edildiği yere doğru koşmaya başladık. Nedense kaybetmek istiyordum. Nedenini ise siz az çok anlamışsınızdır.

Yaptığımız yarışta gülerek koşarken bilerek yaptığımı itiraf ediyorum ki yavaş koşmuştum. Kasıtlı olarak yarış kaybeden ilk insan olarak tarihe falan geçmeliydim.

Soral ise bu durumdan habersiz sevinçle bana bakarken "Ben kazandığıma göre yarın akşam seni evinden alıyorum ve birlikte yemeğe çıkıyoruz," demişti. Sevinçten kahkaha atmamak için kendimi oldukça zor tutuyordum. Hatta o kadar zor duruyordum ki zorlamaktan çene kaslarımın ağrıdığını hissediyordum.

"Tamam anlaştık."

Anlaşma anlaşmadır öyle değil mi? Tabii ki bunu çok istediğimden demiyorum. Şaka yaptım tabii ki de istediğimden diyorum. Resmen Soral ile randevuya çıkıyordum. Hala inanamıyorum!

*******

Hazırlanmış Soral'ın beni almasını bekliyordum. Kapının önünde beklerken sonunda gelmişti bizimki. "Çok bekletmedim umarım," dediğinde yüzünde mahçup olduğunu belli eden sevimli bir gülümseme vardı.

İçimden ağaç oldum burada diye isyan cümleleri sıralasam da "Yok canım daha yeni indim bende," demiştim. Gözleri bir anda beni baştan aşağıya süzerken yutkundum. Heyecandan sıcakladığı hissediyordum. Üstelik onun siyah bir gömlek giymiş olması ve bu gömleğin onu daha da yakışıklı göstermesi daha da çok heyecanlanmama yetmişti.

Soral binmem için arabanın kapısını açarken ön tarafa hemen yanına oturdum. Heyecandan ölmek üzere olduğumu belli etmemek için camdan bakıyordum. Arabanın hareket etmesiyle tüm dikkatini yola veren Soral'a bakmaya başladım. Ne ara bu hale gelmiştim? Ne ara o benim için bu kadar önemli olmuştu?

Derin bir iç çektim. Tam o sırada "Çok güzel görünüyorsun," demişti. Onun bu ani iltifatıyla yüzümün kızardığını hissediyordum.

"Sende her zamanki gibi çok yakışıklısın."

Bu söylediğimle Soral'ın şaşkın bakışları kısa bir anlığına beni buldu. Bu biraz fazla olmuştu. Utanıp üzerimdeki şalı yüzüme örttüm. O benim bu halime gülerken bense şalımla kendimi boğmak istiyordum.

Ne diye her zamanki gibi dersin ki Başak? Ah Başak! Ah! Kendi kendimi yiyip bitirirken uzun süren bir yolculuğun ardından nihayet varış noktamıza gelebilmiştik. Araba restoranın önünde durmuş rahat bir nefes almıştım.

Arabadan inip beraber restorana girdik. Restorana girdiğimizde garsonlar bizim için ayrılan masayı göstermişti. Soral tam bir centilmen edasıyla sandalyemi düzeltmiş sonrada karşımdaki yerini almıştı.

Deniz gözleri nefesimi keserken "Demek köpek istiyorsun," diye mırıldandı. Önümüzdeki menülerden kendimize uygun bir şeyler seçip yanı başımızdaki garsona siparişlerimizi verdikten sonra ona baktım.

"Evet ama babam bu fikre pek sıcak bakmıyor."

"Anladım," diyerek başını hafifçe sallamıştı. Mavi gözleri yüzümde gezinirken sıcakladığımı hissettim. Üzerime attığım ince şalı boynumdan çıkarıp katladım. Daha sonra dizlerimin üzerine koydum.

O an Soral'ın gözlerindeki şaşkın ifadeyi fark ettim. Askılı elbiseme nutku tutulmuş gibi bakıyordu. Sonrasıysa ardı arkası kesilmeyen bir öksürük krizine girişi olmuştu.

"İyi misin?" dedim panikle. Oturduğum yerden kalkmış masanın üzerine konulmuş sulardan birini eline tutuşturmuştum. Soral suyu içip kendine gelirken rahat bir nefes almıştım.

Yerime geri otururken yere düşen şalımı alıp masanın kenarına koydum. Tam o sırada garson çocuk masaya siparişlerimizi getirdi. Böylece olay kapanmış oldu. Birlikte bir süre sessizce yemeğimizi yedik.

Arada bir birbirimize kaçamak bakışlar atıyor sonrasında yakalanıp başlarımızı tekrar tabaklarımıza gömüyorduk. En sonunda bu sessizlik canıma tak etmişti. Gözlerimi onun gözlerine diktim.

"Soral yanlış anlamazsan sana bir şey sormak istiyorum," dedim birden. Mavi gözleri gözlerimde gezinirken başımı hafifçe sallamış "Tabii sor," demişti.

"Ailen," diye mırıldandığımda gerisini birden getirmiştim. "Onların kim olduklarını hiç merak etmedin mi?"

Bu sorumla birlikte güzel gözlerini benden kaçırmış yüzü düşmüştü. Onu böyle görmek beni üzmekten öte bu hale gelmesinin sebebinin bizzat kendim olduğu gerçeğini bir tokat gibi yüzüme çarpmıştı.

Yutkundum. Endişeli bakışlarım onun yüzünde gezinirken "Bu soruyu sormamam gerekirdi. Özür dilerim," dedim. Onunla ilk kez gerçek bir randevuya çıkmıştım. Üstelik onu da kendi ellerimle berbat ettim.

Soral başını hafifçe salladı. "Küçükken evet ama şimdi hayır," dedi birden. Mavi gözlerini tekrar benimkilere diktiğinde kalbimin gümbür gümbür attığını hissediyordum.

"Beni ve ablamı oraya bırakırken vicdanları nasıl rahattı diye düşündükçe onlara olan sevgim azalıyor. Kafayı yiyecek gibi oluyorum Başak."

Sözleri yutkunmama neden olmuştu. Sanki boğazımda nefes almamı engelleyen devasa bir yumru varmış gibi hissettim. Soral ise kuruyan dudaklarını ıslatmış sözlerine kaldığı yerden devam etmişti.

"Biliyor musun? Bu hayatta benim bir değil tam iki tane ailem var. Birincisi ablam ikincisini ise henüz söylemeye hazır değilim."

Ben ona merakla bakarken yüzünde buruk da olsa bir gülümseme belirdi. Tabağından bir çatal alırken aklım söylediklerindeydi. Özellikle de ikinci ev derken neyi kast ettiğini düşünürken buldum kendimi. O kimdi ya da neydi?

Merak ediyordum. Düşünceli bir şekilde yemeklerimizi yedikten sonra Soral bana bakıp "Seni bir yere götürmek istiyorum. Benim için çok önemli olan bir yere gelmek ister misin?" diye sordu.

Gülümsedim. Bir an bile tereddüt etmedim. Başımı olumlu anlamda sallarken "Çok isterim," demiştim.

Soral garsonu çağırıp hesabı ödedikten sonra masadan kalkıp restorandan çıktık. Arabaya bindikten sonra aklım gideceğimiz yerdeydi. Onun için bu kadar önemli olan yerin neresi olduğunu deli gibi merak ediyordum. Gözlerim karanlık geceye kayarken Soral arabayı çalıştırdı. Birlikte onun için çok önemli olan o yere doğru yola çıktık.

*******

Arabayı büyük eski bir binanın önüne park etti Soral. Gözlerim binaya takılı kalmışken vakit kaybetmeden arabadan indi. Dağılan dikkatimi onun arabadan inmesiyle toparladıktan sonra bende onun peşinden arabadan indim.

Gözlerimi tekrar karşısında durduğumuz eski binaya çevirdiğimde içimde adını koyamadığım garip bir his belirmişti. Sanki buraya daha önce gelmişim gibi hissettim. Sanki hayatımın küçücük bir anında burada bulunmuşum gibi...

İçimdeki yoğun hissi bastırıp gözlerimi bu seferde isle kaplı tabelaya çevirdim. Tam o sırada Soral elimden tutu. Parmaklarını parmaklarıma kenetlediğinde duraksadım. "Burası benim büyüdüğüm çocuk esirgeme kurumu," diye mırıldandı.

Onun bu sözleriyle tekrar binaya baktım. Duvarları simsiyah isle kaplı binaya baktığımda "Yıllar önce kapatıldı," dedi Soral.

"Bir yangın ile küle dönünce," diye de ekledi. Yutkundum. O ise sözlerine kaldığı yerden devam etti.

"Kendimi ne zaman üzgün hissetsem buraya gelirim. Buraya gelmek sebepsizce bana iyi geliyor."

Beraber içeri girdiğimizde etraf bana ciddi anlamda tanıdık gelmişti. Soral ile beraber merdivenlerden yukarıya doğru çıkarken "Küçükken her seferinde bu merdivenlerden koşarken düşerdim," dedi.

Gözlerim simsiyah dumanla kaplanmış duvarlarda gezinirken birlikte yukarı kata çıkmıştık. Soral koridorun sağ tarafında kalan bir odayı işaret etti. "Ben bu odada kalıyordum. Çoğu zaman da orada ablamdan gizli ağlardım."

Onun bu sözleriyle gözlerimi odadan alıp ona çevirdim. Gözleri dolmuştu. Bu sefer beni elimden tutup tekrar merdivenlere yöneldi. Beraber çatıya çıktık. Soğuk rüzgar ürpermeme neden olurken çatının kenarına doğru ilerlemiş kendimize uygun bir köşeye oturmuştuk.

Kızıl saçlarım rüzgarda savruluyordu. "Burada her gün annemi bekliyordum. Belki beni çatıda görürde almaya gelirdi diye."

Soral'ın deniz mavisi gözleri yaşlarla doluydu. İlk defa onu böyle görüyordum. Gözlerinden dökülen yaşları gördükçe içim yanıyordu. En sonunda dayanamadım. Kollarım onun bedenini kavradı. Kendimi ona sıkıca sarılırken buldum.

"Beni neden sevmediler diye sürekli düşündüm biliyor musun?"

"Ama ben seni seviyorum Soral," dedim birden. Ondan ayrılıp ağlamaktan kızarmış mavi gözlerine baktım.

"Seni hiçbir zaman yalnız bırakmayacağım."

Bu sözlerimle birlikte onunla birlikte bende ağlamaya başlamıştım. Sevmek böyle bir şey miydi? Sevdiğinin acısıyla senin de yanman mıydı?

Soral bana o çatıda göstermişti kanayan yaralarını. Bense o çatıda kendime bir söz verdim. Onun kanayan her bir yarasını ben saracaktım. Beraber gözümüz yaşlı yıldızlara baktık. İkimizinde tek bir dileği vardı. O da sevdiklerimize kavuşmaktı.

Bölüm : 24.01.2025 08:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...