
(2 Ay sonra...)
Yaşanan o korkutucu kazanın üzerinden tam iki ay geçti. Geçen zaman beraberinde birçok şeyi de değiştirmişti. Korkmaz iyileşmiş hatta eskisinden de daha iyi olmuştu. Bana karşı olan tutumu tamamen değişmişti. Gözlerindeki ifade bile farklıydı.
Bana aşık olarak değil arkadaş olarak bakıyordu. Ara sıra dertleşiyor bazen de beni çıldırtmak için abuk subuk şakalar yapıyordu. Bugünde büyük bir yılbaşı kutlamasına ev sahipliği yapacaktı. Babasının evi yılbaşı için mekan olarak kullanmasına izin vermesiyle Korkmaz'ın nasıl çılgın bir parti organize edeceğini çok merak ediyordum.
"Başak geç kalacağız," diye cırladı Selma. Selma'nın odamın içinde panikle volta atması en sonunda canıma tak etmişti. Köşedeki tekli koltuğun üzerinden aldığım yastığı tuttuğum gibi hışımla ona doğru fırlattım. Selma bacaksızı yastık darbemden yerinde sıçrayarak kurtuldu.
Saçlarına geceden bugidiler sarmıştı. Bense Selma kadar sabırlı olmadığımdan aynanın karşısında saçlarımın uçlarını maşalamakla meşguldüm. "Selma şu saçım bir bitsin o kafandakileri tek tek yolmazsam bana da Başak demesinler," diyerek ona aynadan tehditkar bir bakış atmayı da ihmal etmedim.
Selma umursamaz bir tavırla omuz silkti. Sanki az önce ortalığı birbirine katan kendisi değilmiş gibi makyaj aynasında hemen yanıma sandalye çekmişti. Selma saçlarına sardığı bugidileri tek tek açarken "Şu an senin tehditlerinle uğraşamam. Çünkü bugün ekstra güzel olmam lazım," dedi.
Onun böyle söyleyerek ne kast ettiğini tam olarak anlayamamıştım. Ama buna rağmen nedenini sormadım. Çünkü Selma'nın işlerine akıl sır ermeyeceğini çok iyi biliyordum. Kısa bir anlığına ona bakıp göz devirdim. Daha sonra maşayı bir kenara bırakıp önceden yaptığım makyajıma son birkaç dokunuş ekledim.
Selma saçını ve makyajını bitirince birlikte onun odasına gidip Barbie'nin sonsuz gardırobunun kapağını araladık. O kadar çok elbise vardı ki hangisini seçeceğime bir türlü karar veremiyordum. Pembe, mavi, yeşil, kırmızı ve daha onlarca ton ve renkte elbise vardı. Selma'nın dolabının bir mağazanın vitrininden farkı yoktu.
"Sen bu kadar çok elbiseyi buraya nasıl sığdırdın?" diye sordum şaşkınlıkla. Selma bu söylediğimi iltifat olarak almış kıkırdayarak dolaptan bir tane elbise çıkarıp üzerime tutmuştu.
Yılbaşı temasına uygun renkler seçmeye çalıştığını yüzündeki ciddi ifadeden anlayabiliyordum. Selma moda söz konusu olunca kendinden geçiyordu. "Kırmızı kafana özel bugün yeşil rengi sen giyeceksin," diye mırıldandı.
Benim için elbisenin bir önemi yoktu. "Eğer bir an önce çıkmazsak ne giyeceğimizin bir önemi kalmayacak. Çünkü tek giyebileceğimiz şey pijama takımlarımız olacak. Bilmem anlatabildim mi?" dedim ve Selma Hanıma yardımcı olabilmek adına dolabın bir tarafına ben geçmiştim.
Bulduğum tüm yeşil elbiseleri tek tek Selma'ya göstermeye başladım. Birçoğunu daha görür görmez elemişti. Askıların arasında hummalı bir çalışmaya girişmiştik. En son çare olarak "Ben pijamamla gelsem olmaz mı?" diye sormuştum. Tabii bu sorumla birlikte Selma'nın ateş saçan gözleri beni bulmuştu.
"Aklından bile geçirme!"
Selma'nın tiz sesi beynimi delip geçmişti. Bunu sorduğuma saniyesinde pişman olmuştum. "Hadi bulalım şu lanet yeşil elbiseyi artık," dedim sinirle. Selma ise askıları çıkarıp çıkarıp yerine geri koyuyordu.
Fenalık geçirip gardrobun içine doğru yığılmama ramak kalmıştı. Selma ise tüm bunlardan habersiz büyük bir hırsla askıların yerlerini değiştiriyordu ki en sonunda "Buldum!" diye bir çığlık koparmıştı.
Dolaptan çıkardığı zümrüt yeşili elbiseyi elime tutuşturup giyinmem için beni odanın köşesindeki giyinme kabinine gönderdi. Evet Selma'nın odasında giyinme kabini de var!
Yeşil elbiseyi saçlarımı bozmamaya özen göstererek giyinmiş sonra da kabinden çıkıp stil danışmanımın onayına çıkmıştım. Selma bana büyülenmiş gibi bakıyordu. Ellerini kavuşturup yanağına dayamıştı. Bu haliyle çizgi karakterlere benziyordu.
"Mükemmel görünüyorsun!" diye viyakladı. Daha sonra kendine seçtiği kırmızı elbiseyi giyinmek üzere kabine girdi. O giyinirken bende elbiseye uygun topuklu ayakkabıyı seçmek için Selma'nın rafına göz gezdiriyordum.
Onlarca topuklunun dizildiği rafları tek tek incelerken gözlerim en sonunda elbiseme uygun bantlı bir ayakkabıya takılmıştı. Ayakkabıları alıp giyindim. Yüksek topukluların yanında tüllü eteğimle kendimi prenses gibi hissetmiştim.
"Ben hazırım!" diyerek kabinden çıktı Selma. Gözlerim onu bulduğunda sarı bukleleri omuzlarına dökülen kırmızı pırıltılı elbisesiyle reklam filmlerinden fırlamış o kıza baktım.
Kırmızı rujlu dudaklarıyla bana bir öpücük yolladı. "Nasılım?" diye sordu. Kendi etrafında dönmüş kıkırdamıştı.
"Büyüleyici görünüyorsun," dedim gülerek. Benden beklediği cevabı almış olacak ki kırmızı topuklularını giyinip koluma girdi. İkimiz birlikte boy aynasının karşısına geçtik.
Üzerimdeki yeşil elbisenin ince askıları vardı. Deniz kabuğunu andıran göğüs detayı ve küçük bir de dekoltesi vardı. Tülden eteklerinde yer yer ışıltılar vardı. Kızıl saçlarım su dalgası şeklinde omuzlarımdaydı.
Gözlerimi Selma'ya diktim. "Bu işte kimse senin eline su dökemez," dedim dayanamayarak. Bu söylediğim onun oldukça hoşuna gitmişti. İki yılbaşı kızı partiye gitmeye artık hazırdı.
"Partiyi ateşe vermenin vakti geldi!"
Selma'nın sözüyle gülerek başımı salladım. İkimiz çantalarımızı alıp odadan çıktık. Topuklularımız merdivenlerde yankılanıyordu. Yengem bu sesi duyunca bize bakmak için saniyesinde merdivenin başına gelmişti.
"Çok güzelsiniz!" dedi yengem bizi görür görmez. Selma mütevaziliğini konuşturarak saçlarını geriye doğru attı. Birlikte yengemin yanında durduk.
"İyi eğlenceler. Çok da geç kalmayın," demiş ve bizi öpücüklere boğduktan sonra bizi almaya gelen taksiye yolculamıştı. Selma ile beraber kapıda bekleyen taksiye binip Korkmaz'ın evine gittik.
Korkmaz ile evlerimiz yakın olduğundan yaklaşık on beş dakika içinde evlerinin önünde olmuştuk. Taksiye parayı ödeyip güvenlikten geçtik. "Ay Başak baksana ortama," dedi Selma hayranlıkla etrafı incelerken.
Ortam Selma'nın hayran olacağı kadar vardı. Bahçedeki ağaçlar renkli led ışıklarla süslenmişti. Evden gelen yüksek müzik sesi bile heyecanlanmama yetmişti.
Selma "Hadi çabuk içeri girelim," diyerek beni çekiştirmeye başladı. Hatta heyecandan işin dozunu kaçırıp beni yerlerde sürüklemek pahasına içeriye sokmuştu. Kapıdan içeriye girdiğimizde kapıdaki görevli bizi salona yönlendirdi.
Selma ile birlikte ilk olarak bizi kapılarda karşılayan yakışıklı ev sahibiyle selamlaştık. "Ooo gecemin onur konukları aramıza teşrif etmişler," dedi gülerek.
Selma şakayla işin dozunu yine kaçırmış "Korkmaz alemsin ya," diyerek Korkmaz'ın omzuna bir tane geçirmişti. Selma'nın bu yaptığıyla onu tanımamazlıktan bile gelmiştim. Resmen misafir olarak gelen kız ev sahibini darp ediyordu. Skandal!
Korkmaz sırıtarak kolunu ovuşturdu. Selma salağı ise ne yaptığını hala anlamamıştı. Bunun üzerine olayı daha fazla uzatmamış partinin gerçekleştiği yere doğru ilerlemeye başlamıştık.
Yeni yıla girmemize yaklaşık yarım saat kalmıştı. Ortada çılgınlar gibi eğlenen çoğu bizim fakülteden olan gençlere baktım. Selma daha şimdiden onların arasına karışmaya niyet etmişti ki Korkmaz bahçe kapısını işaret ederek "Selma Hanım, Emre bahçede seni bekliyor," demişti.
Selma Hanım duydu tabii sihirli sözcüğü yerinde durur mu? Anında bahçeye fırladı. Onun gidişiyle orta alanda Korkmaz ile kalmıştım.
Korkmaz garsonların dağıttığı içkilerden iki kadeh alıp birini bana uzattı. Ama ben en son başımıza gelenlerden sonra dersimi almış ve teklifini nazikçe geri çevirmiştim. Bunun üzerine fazla ısrar etmedi. Sonuçta o da sarhoşken başıma gelenleri az çok hatırlıyordu.
"Eee yeni yıldan dileğiniz nedir Korkmaz Bey?" diye sordum gülerek. Müziğin yüksek sesinden dolayı bağırmak zorunda kalmıştım.
Korkmaz sorum karşısında gülmüştü. Dudakları keyifle yukarıya doğru kıvrılmış cevabını söylemek için kulağıma doğru eğilmişti. "Gerçek aşkı bulmak. Umarım bu yıl bana aşk getirir," dedi kıkırdayarak.
Korkmaz elinde tuttuğu kadehten bir yudum aldığı sırada "İçimden bir ses dileğindeki aşkı bugün bulacağını söylüyor." dedim. Kadehini yanı başında durduğumuz kokteyl masalarından birine koyup bana baktı.
"Umarım," diyerek derin bir iç çekti. Bunu ne kadar istediğini yüzündeki ifadeden anlayabiliyordum.
"Bu arada Soral nerede?" diye sordum birden. Sorum karşısında kılı bile kıpırdamamıştı. Yüzünde en ufak bir dalgalanma veya üzüldüğünü belli eden bir mimik kıpırtısı bile olmamıştı. Korkmaz beni gerçekten unutmuştu.
"O burada değil. Sahil kenarındaki manzara terasında."
"Ne? Ama yeni yıla dakikalar kaldı," dedim dudak bükerek. Korkmaz bu söylediğimle kıkırdamıştı.
"Biliyorum. Bu yüzden acele etsen iyi olur."
"Ama nasıl yetişeceğim?"
"Arka bahçedeki bisikleti alırsan vaktinde orada olursun," dedi Korkmaz.
Bu söylediğiyle gülümsedim. Yoğun müzik sesinin yanında orta alandaki kalabalığı yararak arka bahçeye koştum. Gözlerim dört bir yanda Korkmaz'ın bahsettiği bisikleti arıyordu.
En sonunda duvar dibinde lacivert bir bisiklet gördüm. Bahçede oturan aşıkları umursamadan bisikleti aldığım gibi bahçeden çıktım. Selma'nın arkamdan nereye diye bağırmasını bile umursamamıştım. Bisikletin üzerine çıktım.
Topuklularla sürmek zor olacağından ayakkabıları çıkarıp bisikletin önündeki sepete yerleştirdim. Daha sonra tüm gücümle pedallara asılmaya başladım. İçimden "Yeni yıla sensiz girmeyeceğim deniz gözlüm" dedim.
Güvenlikten geçip bu civardaki birçok insanın boğaz manzarası izlemek için tercih ettiği manzara terasına doğru hızla ilerledim. Bisikleti tam gaz sürerken yeni yıla girmemize çok az kaldığını fark ettim.
Yetişememekten korkuyordum. Kalbim heyecandan küt küt atıyordu. Gece yarısına girmemize sadece saniyeler vardı. Uçarcasına sürdüğüm bisikletten inince onu gördüm. Köprüdeki bankta oturmuş manzarayı izliyordu.
"Soral!" diye bağırdım nefes nefese. Soral'ın deniz mavisi gözleri bir anda beni buldu. Beni gördüğüne epey şaşırmıştı. Ama yüzündeki ifadeye bakılırsa buna bir o kadar da sevindiğini yüzündeki ifadeden anlayabiliyordum.
Bisikleti bir kenara bırakıp ona doğru koşmaya başladım. Beni gördüğünden beri gülümseyen Soral da ayağa kalkıp bana doğru koşmaya başladı. "Başak sana bir şey söylemem gerek," dedi sadece bir adım kala. İkimizde aynı anda aynı şeyi söyledik.
"Seni seviyorum."
Bunun olduğuna hala inanamıyordum. O tek adımlık mesafeyi kapattık. Soral'ın boynuna sıkıca sarıldım. O da sevinçten beni kıcakladığı gibi döndürmeye başlamıştı. Birden patlayan havai fişekler yeni yıla girdiğimizin habercisiydi.
Yeni yıla onunla girmiştim. Kıkırtılarım havai fişek sesine karışıyordu. Soral beni yere indirdiğinde ayakkabılarımın olmadığını fark etti. Belimden tutup beni tekrar kaldırdı. Bu sefer ayakkabılarının üzerine basmamı sağladı.
Deniz mavisi gözleri gözlerimdeydi. Öyle güzeldi ki gözlerinin gözlerime git gide yaklaştığını fark etmemiştim. Hipnotize olmuş gibiydim. Yumuşak dudaklarını dudaklarıma bastırdığında nefesim kesilmişti. Sadece renkli ışıklar, o ve ben vardım. O ve ben...
(Selma'dan...)
Emre ile arka bahçede otururken birden bire telefonum çalmaya başlamıştı. Arayan kişiye baktığımda küçük çaplı bir şok yaşadım. Arayan biricik ablam Defne'ydi. Normalde aradığım halde açmayan Defne Hanım'ın şimdi neden aradığını merak etmiştim.
Emre'den müsaade isteyip telefonu açtım. "Alo abla," dediğimde telefonun ardından bıkkın bir nefes verdiğini duydum.
"Selma neredesiniz? Arıyorum Başak da cevap vermiyor."
Başak'ın Soral ile olduğunu anlamış yüzümde her zamanki çöpçatan gülümsemem belirivermişti. "Biz Adnan Bey'in evinde yılbaşı eğlencesindeyiz. Yani Katipoğlu konağında," diyerek açık adresimi kısaca vermiş oldum.
Telefonun arkasında kısa bir sessizlik hakim oldu. En sonunda dayanamadım. "Sen nerede olduğumuzu ne yapacaksın?" diye sordum.
"İkinizde telefonlarımı açmayınca merak ettim sadece. Madem eğlencedesiniz eve geçince konuşuruz. Benim şimdi kapatmam lazım," dedi ve ben daha tek kelime bile edemeden aramayı sonlandırdı.
Suratıma kapanan telefonla afallarken Emre birden elimden tutup beni oturduğum yerden kaldırdı. Yüzüne garip garip baktığımda beni bir yere götürdüğünü çok sonradan anlayabilmiştim. "Canım nereye gidiyoruz?" diye sordum dayanamayarak.
Emre bunun üzerine gülümsemişti. "Sürpriz," diyerek beni daha da çok heyecanlandırmayı başarmıştı. Gülümseyip peşinden gittim. Emre elimi sıkıca tutmuş birlikte malikanenin dışına çıkmıştık. Bir süre sonra beni deniz kenarında küçük bir tekneye götürmüştü.
Tekneyi görmek bile içimdeki merak duygusunu körüklemeye yetmişti. Heyecanla sürprizini bekliyorum. Elimi bir an bile bırakmamıştı. Birlikte teknenin üst katına çıktığımızda gördüklerim karşısında küçük dilimi yutmak üzereydim.
Yerlere kırmızı gül yaprakları serpiştirilmişti. Adımladıkça tam ortada mum ışığında ikimiz için özel olarak hazırlanmış bir de yemek masası olduğunu gördüm. Ne diyeceğimi bilememiştim. Gözlerim masanın üzerinde gezinirken Emre'nin hemen arkamda diz çöktüğünü bile fark etmemiştim.
"Emre," dedim inanamayarak. Cebinden çıkardığı yüzük kutusuyla çığlık atmamak için ellerimle ağzımı kapatmıştım.
"Selma'm," dedi Emre. Kalbim heyecandan küt küt atarken sözlerini sıralamaya devam etti. "Sarışınım bir ömür boyu benimle olur musun? Benimle evlenir misin sevdiğim?" dediğinde ellerimi dudaklarımdan çekmiştim.
Kıkırdadım. "Evet! Tabii ki evet!" diye çığlık attım. İlk başta ses tonumdan Emre'nin işitme kaybı yaşadığını düşünsemde böyle bir şey olmamıştı. Emre yüzük kutusunu bir kenara bırakmış heyecanla bana sarılırken bense mutluluktan kendimi tutamayarak ağlamaya başlamıştım.
Birbirimize sarıldığımız sırada boğazda patlatılan havai fişekler ile renklenen gecede birbirimize söz verdik. Bir ömür birliktelik sözü. Evlilik sözü...
Kıkırdadım. Emre'nin kollarında gözlerimi gökyüzüne diktim. Kırmızı, mavi, yeşil ve pembe renkli ışıklar gökyüzünde bir belirip bir kayboluyordu. Bugün benim en mutlu günümdü. Tabii yakında olacak düğünümden sonraki...
(Korkmaz'dan...)
Onca konuğun arasında içimin sıkılması normal miydi bilmiyordum. Ama bu gürültüyü bir dakika daha çekecek halim yoktu. Sesten ve onlarca insanın arasında durmaktan sıkılınca kendimi en sonunda kapının önüne atmıştım.
Gözlerim parlak siyah ayakkabılarıma takılı kalmıştı. Bıkkın bir nefes vermiş bahçenin diğer tarafına doğru yürürken önüme bakmadığım için aniden göğsüme çarpan bir şey ile duraksadım.
Bir an arkaya doğru sendeler gibi olsamda son dakika dengemi sağlayıp çarptığım şeyin ne olduğuna bakmaya karar verdim. Bunun için başımı yere eğdiğimde sarışın renkli gözlü bir kız gördüm.
İlk başta böyle bir manzarayla karşılaşacağım aklımın ucundan dahi geçmemişti. Gözlerim kızın yüzünde takılı kalmıştı. Parlak sarı saçları ve keskin bakan mavi gözleri vardı.
Yüzündeki hoşnutsuz ifadeye eşlik eden biçimli dudakları az sonra hiç de hoş şeyler söylemeyeceğinin habercisiydi. Kız sanki bu düşüncelerimde haklı olduğumu kanıtlarcasına birden "Ayı!" diye bağırdı.
"Görmüyor musun koskoca kızı?"
Of nasıl da atarlı? Dişli de... Tam da sevdiğim gibi...
Yüzüme yapışan gülümsemeyi silmeyi başardığımda "Özür dilerim. Biraz dalgınım. İzin ver yardım edeyim," dedim. Centilmen bir tavırla elimi ona uzattım. İlk başta tereddüt etsede elini nazikçe avucuma indirdi.
Avucumda minicik kalan elini tutup düştüğü yerden kalkmasına yardım ettim. Parlak mavi gözlerini gözlerime dikmişti. Gözlerine bakarken içimde beliren hisle gülümsedim.
"Bu tatsız tanışmayı unutup yeniden tanışmaya ne dersin?" diye sordum birden. Benden böyle bir şey beklemediğini yüzündeki ifadeden anlayabiliyordum. Elini elimden kurtarıp saçına götürdü.
İnce parmakları saçlarının uçlarında gezindi. Bende bir anda içimdeki cesareti toplamış elimi tanışmak için ona doğru uzatmıştım. "Korkmaz ben," dediğimde karşımdaki sarışın güzel kız da son derece tatlı bir gülümsemeyle bana karşılık verdi.
"Bende Defne."
Defne. Demek adı buydu. Bu adı zihnim milyon kere tekrar etmişti. Güzel gözlerine kilitlendiğim kıza uzun uzun baktım. Bundan sonra neler olacaktı kim bilir? Ama içimden bir ses onun benim için gönderildiğini söylüyordu. Belki de yeni yıl dileğim gerçekleşmiştir. Kim bilir?
(Başak'tan...)
Soral'ın omuzuna yaslanmış bankta boğaz manzarasını izliyordum. "Soral bu anı ne kadar uzun zamandır beklediğimi tahmin bile edemezsin," diye mırıldandığımda kendimi hiç olmadığım kadar huzurlu hissediyordum.
Başımı kaldırıp onun deniz mavisi gözlerine baktım. "İnan bende," diye fısıldadı. Gözümün önüne gelen bir parça turuncu bukleyi parmaklarına alıp okşadı. Daha sonra kulağımın arkasına sıkıştırdı.
"Şimdi biz artık sevgili miyiz?"
Sorduğum bu soru onu güldürmüştü. Kıkırdadıkça bedeni de beraberinde sarsılıyordu. "Evet sevgilim," dedi yanağımı okşarken.
Gülümsedim. Başımı göğsüne yaslayıp ona sıkıca sarıldım. "Sana içimden hep nasıl hitap ediyordum biliyor musun?" diye sordum birden. Sorum onu meraklandırmıştı.
"Hayır bilmiyorum. Ama merak ediyorum doğrusu."
Aklım ilk zamanlar defterlerimin her köşesine mavi yazışıma kaydı. Deniz gözlerinin renginde bir kalemim vardı. O kalemimle her yere bu kelimeyi yazardım. Bunu anımsamak bile şu an geldiğim noktanın bir hayalken nasıl da gerçeğe döndüğünü bana bir kez daha göstermişti.
"Senin gözlerine bakmak benim için her zaman engin bir denize bakmak gibiydi Soral. Senden hoşlandığımı hissettiğim zamanlarda defterlerime hep mavi yazardım. Benim en sevdiğim şeyin rengi..."
Soral bu söylediklerimden etkilenmişti. Yüzündeki gülümseme sözlerimin ne kadar hoşuna gittiğini gözler önüne seriyordu. Gözlerime mutlulukla bakan Soral'a gülümserken saatin daha yeni farkına varmıştım.
"Eyvah geç kaldım! Babam bu sefer beni kesin öldürecek!" dediğimde banktan ışık hızında kalkmıştım.
"Sindirella anlaşılan balonun sonunda bal kabağına dönüşüyor."
"Eğer eve vaktinde gidemezsem babam beni bal kabağına çevirmekle kalmaz. Sindirella'nın kötü kalpli üvey annesinin yaptığı işkencelerden birini yapmaktan geri durmaz."
Bu söylediğimle Soral kendini tutamayarak kahkaha atmıştı. Daha sonra bana sarılıp vedalaşmıştı. Kaybedecek bir dakikam bile olmadığından ondan ayrılır ayrılmaz bisiklete koştum.
Lacivert bisikletin pedallarına var gücümle bastım. Vaktim dardı. Ne yapıp edip eve yetişmek zorundaydım. Bisikletten uçmak pahasına da olsa bir süre sonra evin bahçesine etkileyici bir giriş yaptım.
Selma da eve tek başına girmeye cesareti olmadığından beni bekliyordu. Onu da yanıma alıp evin kilitli kapısını anahtarımla açtım. Birlikte eve girdiğimizde tüm ev ahalisinin uykuda olduğunu fark ettim.
Selma ile eve girer girmez parmak uçlarımızla odalarımıza çıkmaya niyetliydik ama ardımızdan kapattığımız kapının kuş cıvıltıları çıkaran zilinin birden bire çalmaya başlamasıyla ikimizde olduğumuz yerde kalakaldık.
İlk başta korku dolu gözlerle birbirimize baktık. Daha sonra bu saatte gelenin kim olduğuna dair duyduğumuz merak her şeyin önüne geçti. Kapının kolunu indirip kapıyı açtığımızda Selma ile küçük çaplı bir şok geçirdik.
"Defne!"
Sesimiz haddinden fazla yüksek çıktığından merdivenlerden gelen adım sesleriyle birlikte Selma ile ecelimizin bize adım adım yaklaştığını hissetmiştik. Gürültülü bir şekilde yutkundum. Daha sonra merdivenlerden inen yengeme bakıp otuz iki diş sırıttım. Neyse ki Defne'nin gelişi ile ceza almaktan kurtulmuştuk.
*******
Herkes odalarına yatmaya giderken bizde kızlarla benim odama geçmiştik. "Abla ne ara geldin?" diye sordu Selma. İkimiz bir yandan Defne'ye bakıyor bir yandan da makyajlarımızdan kurtulmaya çalışıyorduk.
Defne bizi yatağın üzerinde oturmuş bekliyordu. Selma ile birlikte prensesten kül kedisine döndük. Daha sonra üçümüzde eski günlerde olduğu gibi aynı yatağa tünedik.
"Geleli çok olmadı," diye mırıldandı Defne. Daha sonra "Aslında size partide sürpriz yapmak niyetindeydim. Ama siz yokmuşsunuz. Çarpıştığım boz ayı söyledi," dedi.
Çarpışmayı geçmiş ayıyla çarpışmaktan kastının ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Göz ucuyla Selma'ya baktım. Onunda bu işten bir şey anlamadığı belliydi. Defne sıkıntılı bir nefes verdi.
"Korkmaz," diyerek ayı mevzusuna bir açıklık getirdi.
Defne'nin ayı diye nitelendirdiği kişinin Korkmaz olabileceği aklımın ucundan dahi geçmezdi. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Defne ise kaşlarını çatmaya başlamış ellerini beline koymuştu.
Kendimi daha fazla tutamadım. En sonunda kahkahayı patlatmıştım. Benim gülmem Selma'ya da bulaştı. O da benim gibi karnını tutarak gülüyordu. Defne ise bize sinir olmuştu.
"Gülmeyi kesin!" diye cırladı birden. Selma ile birlik olduk. Defne'ye fesat bakışlar atıyor kaş göz işaretlerimizle onu delirtiyorduk. Defne en sonunda pes etmişti. Bizimle baş edemeyeceğini kabullenmişti.
Bu sefer "Size bomba gibi bir haberim var," dedim. Kızlar bu söylediğimle her şeyi bir kenara bırakmış tüm dikkatlerini bana vermişti.
"Biz Soral ile artık resmen sevgiliyiz."
Söylediğim şeyle çığlıklar havada uçuştu. Birbirimizi heyecandan gelişi güzel pataklamamız da olmasa daha iyi olurdu tabii. Defne abla bu habere sevinip bana sarıldığında Selma Hanım açtı ağzını yumdu gözünü.
"Seninki bombaysa benimki atom bombası tatlım. Sıkı durun asıl bomba bende," dedi ve sanki büyük bir sırrı ifşa edecekmiş gibi usulca bize doğru yaklaştı. Onun bu kadar abartarak söyleyeceği şeyi bu yaptığı hareket yüzünden daha da çok merak etmiştim.
"Hazırsanız bombayı patlatıyorum," dedi ve elini Defne ile göreceğimiz bir şekilde yukarıya doğru kaldırdı. İlk başta anlamasamda gözlerim parmağındaki tek taş yüzüğe kaydığında Defne ile aynı anda ufak çaplı bir çığlık atmıştık.
"Emre bana evlenme teklifi etti!" diye ciyakladı Selma. Daha sonra "Şimdi tüm zengin cemiyete evleneceğimi duyurma zamanı. Özellikle de şu sınıftaki paçozların görmesini istiyorum," demiş ve telefonunun kamerasını açmıştı.
Defne ile Selma'yı izlemeye başladık. Selma yüzüğünü objektife sokarcasına belki de milyonlarca poz çekmişti. Bazı fotoğraflarda elini yüzüne koymuş kimisinde de sadece yüzüğünü çekmişti. Ona baktığımda hep dalga geçtiğimiz görgüsüz yeni gelinler aklıma gelmişti.
Yakında kocamla kahve keyfi yazan fotoğraflarda paylaşabilirdi ki yakın zamanda evleneceğini göz önüne alırsak bunun gerçekleşmesi muhtemeldi. Selma yüzüğüyle abartısız belki de binlerce selfie çekinirken kıkırdadım.
Bu yılbaşı hepimizin hayatını kökten değiştirmişti. Ben hep hayalini kurduğum aşka kavuşmuştum. Selma sevdiğiyle mutluluğa bir adım atmıştı ve Korkmaz da yılbaşı dileğine kavuşmak üzereydi.
Selma ile bir şeylerin değiştiğinin farkındaydık. Ama Defne henüz olayın bilincinde değildi. Selma ile kıkırdayarak fotoğraflara ortak olurken onları izledim. Defne ile Korkmaz'ın tanışmış olması bir işaretti.
Her ne kadar Defne bunun bilincinde olmasada onu çok büyük bir aşk bekliyordu. Bunu hissediyorum. Korkmaz'ın beklediği kişi Defne'ydi. Belki de Defne'nin ülkede kalmaya karar vermesini sağlayacak kadar aşık olacağı kişi de Korkmaz'dı. Kim bilir?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.54k Okunma |
381 Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |