
Soral ile olan can sıkıcı konuşmanın üzerinden saatler geçti. Hava karardı. Melisa ile Ayla'ya yemeklerini yedirmiş onlar çizgi film izlerken boş boş halı desenine bakıyordum. Sanki tüm yaşam enerjim bedenimden enjektörle çekilmiş gibi hissediyordum. Sanki Soral göğsümü yarıp kalbimi de beraberinde götürmüş gibi hissediyordum. Böyle hissetmem normal miydi? Kesinlikle hayır!
"Başak Hanım," diye bana seslenen kişi Betül'dü. Onun bana seslenmesine kadar salonun ortasındaki halının desenlerine bakmakla da kalmayıp halının merkez noktasını kafamda hesaplamaya çalışıyordum. Tamam bu yaptığım akli melekelerimin yerinde olmadığını gösteriyor olabilir ama beni de böyle kabul ediverin. Sonuçta güpegündüz eski nişanlısıyla bağıra çağıra kavga eden siz değildiniz. Betül'e baktığım sırada yanında duranları çok sonradan fark edebilmiştim. Selma ile Emre kızlarını almaya gelmiş yanlarında da Korkmaz ile Defne'yi de getirmişti.
Her biri bana endişeyle bakıyordu. Betül mutfağa geçerken Selma kızını kucağına alıp diğerleri ile birlikte koltuğa geçti. Korkmaz da Ayla'yı sevmek için kucağına almıştı. "Sana ne oldu böyle? Ruh gibisin," dedi Selma tek kaşını şüpheyle havaya kaldırırken. Ruh sanki benim için biraz basit bir benzetme olmuştu. Şu anki halime ayaklı cenaze, ölü gelin veya zombi falan denmesi daha doğru olurmuş gibi geliyordu.
Onlara bakıp otuz iki diş sırıttım. "Hiç. Öyle canım sıkıldı," diyiverdim. Hiçbiri bana inanmadı. At yalanı şey ederler inananı sözü tam da bu durumlar için geçerliydi sanırım.
Korkmaz, "Madem canın sıkıldı. O zaman dışarı çıkalım," diye bir önderide bulundu. Hastaneye gelmememden zaten iyi olmadığım belli olmuyormuş gibi onların oltasına sazan gibi atlamama ne demeliydi peki? Dudaklarımı sırıtmaya zorlayarak, "Süper bir fikir!" diye şakıdım. Abartılı sevincimle Defne, "Bence zorlama da neler olduğunu anlat Başak," demişti.
"Yakalandım öyle değil mi?"
Hepsi aynı anda başını salladığına göre nereden başlıyoruz? Dün gece Şahin'in bana evlenme teklifi etmesinden mi yoksa Soral ile olan kavgamdan mı? Hangisinden başlamalıyım? Açıkçası içimden hiçbir şey anlatmak gelmiyordu. Ama nedense Soral ile olan çekişmeyi anlatarak onları germeden önce biraz yumuşatılmaya ihtiyaçları olduğu kanaatindeyim. O yüzden ilk önce dün geceki sürpriz evlenme teklifi konusunu açmaya karar verdim. "Şimdi öncelikle dün gece olanları anlatayım," dedim gergin bir nefes eşliğinde.
Ayla ile Melisa oyuncaklarla oynamaya başladı. Onlar ortada bir o yana bir bu yana koştururken, "Dün davetten sonra Şahin bana aşık olduğunu söyledi," diyerek ilk bombayı patlatıverdim. Defne ile Selma bilmiş bir tavırla birbirlerine baktılar. Emre ile Korkmaz ise bu duruma şaşıp kalmıştı. İkisi de henüz şoku atlatamadan, "Sonra da ben daha bunu sindiremeden bana evlenme teklifi etti," diyerek asıl bombayı patlatıverdim.
Selma dışında kalan herkes, "Ne?" diye bağırdı. Onlarda haklı tabii. Ne de olsa evde kalmış kız kurusu kankalarına profesör doktor Şahin Ataman'dan evlenme teklifi gelmişti ve böyle bir şey her kadına nasip olmaz.
Korkmaz, "Şahin bizim Şahin mi?" diye sordu inanamayarak. Onu suçlayamam. Ne de olsa söz konusu benim ve söz konusu ben olunca her şey daha da tuhaf bir hal alır. Yani anlayacağınız ne Emre ne de Korkmaz Şahin'in bana evlenme teklifi ettiğine inandı.
İkisi de kih kih kih gülmeye başladı. Sinirlerim yeterince bozuk değilmiş gibi bir de onların bana gülesi tutmasın mı? Kriz geçirmek üzereyim. Ben burada acılar içinde kıvranırken onların mutluluğundan ölüyorum! Tamam tamam! İyice Bihter Ziyagil moduna bağladım kabul ediyorum. Ama elimde değil! Resmen kankalarım eşek gibi kişnemek suretiyle benimle dalga geçiyordu! Emre ile Korkmaz kahkahanın dozunu epey bir kaçırmıştı ki biri karısından biri de kız arkadaşından azarı yemişti.
Selma ile Defne artık bu saçmalığa bir son vermek için kol cimcikleme metodunu tercih etti. İki sığır da kollarını ovuştururken bu komik olmayan şakaya gülmediğimden ikisinin de gözleri bir anda beni buldu. "Sen ciddisin," dedi Korkmaz hayretle. Sonunda birileri durumun vehametinin farkına vardı. Şükür!
"Cidden Şahin sana evlenme mi teklif etti?" diye sordu Emre. Ben burada iki saattir ne anlatıyorum acaba! Neden kimse beni ciddiye almıyor? Zaten depresyonda ve yıkık bir kızım bir de bunlara laf anlatmakla mı uğraşacağım? Beni yormayın be insanoğlu!
Defne, "Kız burada iki saattir ne anlatıyor?" dedi iğneleyici bir tonda. Defne de olmasa beni düşünen yok zaten! Tabii bir de Selma faktörü var.
Selma kocasına tehditkar bir bakış atıp, "Kız evlenme teklifi aldım diyor kocacım. Bunda şaka gibi bir durum olabilir mi?" dedi dişlerinin arasından. Emre zaten bu korkutucu bakıştan sonra tek kelime edemedi. Korkmaz ise Defne'nin yumruklarından sonra işin ciddiyetini nihayet anlamıştı.
"Kabul ettin mi?" diye sordu bu sefer Korkmaz.
"Hayır!"
Ciyaklamam Melisa ile Ayla'nın korkmasına neden oldu. Özellikle de Melisa bir anlık ağlama krizine girerken onunla birlikte benim de ağlamam herkesi hem şoka sokmuş hem de ürkütmüştü. Defne bana bir parça peçete uzattı. Herkes eni konu benim sakinleşmemi bekliyordu. Burnumu çekerek, "Şahin'in şokunu atlatamadan başıma bir de Soral faktörü çıktı," dedim.
Bakalım Soral'ın olayını duyunca ne tepki verecekler? Hadi Başak bunu yapabilirsin kızım! Çünkü senin inanılmaz bir gücün var ve sevginde var! Hadi göreyim seni!
"Soral ile Ayla sonunda bir araya geldi."
"Ne?"
Al işte yine çığlık attılar! Bunlara da hiçbir şey anlatılmıyor. Onlara sessiz olmaları için tehditkar bir bakış attım. Burada başı ağrıyanlar ve depresyonda olanlar var! Biraz anlayış lütfen!
"Soral buraya mı geldi?" diye sordu Defne şok içinde. Korkmaz taşmayı bekleyen Türk kahvesi gibi köpürdükçe köpürüyordu. Selma her an çığlık atmaya hazır bir şekilde bekliyordu ve son olarak Emre Korkmaz ile telepati yoluyla iletişim kurma aşamasına geçmişti. Sizce şimdi ne halt etmem gerek?
Canımı seviyorum ve kaosun ortasında ölmek istemiyorum. Yalvarırım biri beni çekip vursun yoksa salya sümük ağlayarak can vereceğim! Selma, "Madem öyle ona kızını geri ver Başak," dedi her kelimenin üzerine basa basa. Bu sözleri de duyduğuma göre izninizle ağlamaktan geberiyorum!
Yastığı yüzüme basmak suretiyle ağlamaya başladım. Tamam ağlamaya bahane arıyor olabilirim. Bunu kabul ediyorum. Ama sizce de olanlar çok fazla değil mi? Bir yandan evlenme teklifi almakla kalmadım sevdiğim adam ile kızını yan yana görmüştüm. Tamam tamam şunu sevmeyi bırakmam gerek! O da kabul! Ama elimde değil! Ah! Ağlamak!
"Başak ağlama ama ya!"
Selma cırlayarak yanıma geldi. Anaç yan da bir yere kadarmış anlaşılan. Şimdi gözyaşlarımı silerken gözlerimi oymasa iyidir! Selma bu yapar. Defne de diğer yanıma geldi. Teselli mi edileceğim ben şimdi? Öyle görünüyor.
"Ayla'yı artık babasına vermen gerektiğini biliyorsun Başak. Daha ne kadar böyle devam edeceksin? Ben sana söyleyeyim. Eğer seni gebertmemi istemiyorsan yarın Ayla'yı babasına vereceksin!"
Daha çok ağlamak! Katıla katıla ağlamak hatta! Emre, "Aşkım sence de biraz ağır konuşmuyor musun?" dedi kaş göz işaretiyle beni göstererek. Selma kocasına tek bir bakışla gereken ayarı verdi. Dost acı söylermiş sözünün vücut bulmuş hali kesinlikle Selma'dır. Aksini kabul etmediğimi bilmelisiniz!
"Az bile söyledim! Bu kız bundan anlıyor!"
Selma benim aptallıklarımdan bıkmıştı ve bu konuda o kadar haklı ki ona değil kırılmak haklı olduğu halde yanımda olduğu için alnından öpmem lazımdı. Ama yine de ağlama dürtümü bir türlü bastıramıyorum! Dayak istediğimi belli edercesine ağlıyordum. Allah beni ne etsin artık!
"Bu iş böyle olmayacak. Yarın bu konuyu Soral ile konuş," dedi Korkmaz dişlerinin arasından. Kendileri Soral'ın adını söylerken bile hayattan soğuduğu için ondan böyle davranıyor. Sizinle alakası yok. Üstünüze alınmayın yani!
"Tamam yarın onunla konuşacağım!"
Ağlama krizine son noktayı bu cümleyle koymuştum. Tabii ertesi gün ağlama krizi yerine daha büyük bir kriz ile karşı karşıya kalacağımı kim bilebilirdi ki? Kimse bilemezdi. Bilemezdim. Sonuçta babamın hastaneye aniden teftişe gelebileceğini değil ben hastane yönetimi dahil kimse bilmiyordu. Odamda saf salak ben hastalarımla ilgilenirken tüm bunlardan haberimin olmasını sağlayan kişi olan Defne odama bodoslama daldı. İşte bu benim kaderim arkadaşlar!
"Başak acil durum!"
Odamda hasta olmaması bir tek Demet'in olması iyiye işaretti. "Sorun nedir? Acilde mi karışıklık var yine?" diye sordum. Ah keşke bu tarz bir sorunum olsaydı da bunlar başıma gelmeseydi. İşte ben bahtsız biri olduğumdan böyle şeyler oluyor maalesef. Ama kabul edin siz de benim musibetlerime alıştınız!
"Amcam hastanede ve Soral'ı görmesi an meselesi. Sen onunla konuşmadan amcam onu görmemeli."
Evet arkadaşlar! Şimdi ilk önce ne yapıyoruz? Avazımız çıktığı kadar bağırıp tutuşuyoruz tabii ki de! Çünkü bu bela da bizi buldu ve bu şans değil de nedir? Defne'ye, "Babam Soral'ı görmemeli. Akşam onunla Ayla meselesini konuşana kadar en azından babamla karşılaşmamalılar," dedim panikle. Ahir zaman sen ne zorsun!
Demet'e odamı emanet edip odadan çıktım. Defne ile beraber Soral'ın yanına gidiyorduk. Ben Soral'ı saklarken o da babamı oyalayacaktı. En azından kıt kafamla yaptığım plana göre bu şekilde hareket edecektik! Yani umarım bu saçma plan bi tarafımızda patlamaz!
Defne, "Soral orada. Ben amcamı alıyorum. Sende onu al da bitsin bu saçmalık," dedi gerginlikle. Onun işaret ettiği noktaya baktım. Soral bir tane teyzenin raporlarını inceliyordu. Raporları teyzenin yanındaki adama verdikten sonra benim olduğum tarafa doğru yürümeye başladı.
Deniz mavisi gözleri yüzümde geziniyordu. Dudaklarında küçük bir tebessüm belirdi. Onu görünce durasıca lanet kalbim gümbür gümbür atmaya başlamıştı. Ona hala deli gibi aşık olduğuma inanamıyorum! Dayak istemiyorum lütfen bana vurmaya kalkmayın! Zaten kafam bu olanlardan sonra yerinde değil. Bir de sizin darbeleriniz yüzünden zavallı nöronlarımın başına bir şey gelsin istemem!
"Başak," dedi Soral yanıma gelip. Deniz gözleri öyle güzel bakıyordu ki bana başımızın dertte olduğu gerçeğini bile unutmuştum. Ah benim akılsız kafam ah! Şimdi baban ensende bitince ben sana sorarım Başak!
"Soral gitmemiz lazım," dedim birden. Dudakları keyifle yukarıya doğru kıvrıldı. Gülüşü beni mahvediyordu. Allah canımı alsa da kurtulsam!
Soral'ın elinden tuttum. O olayın şokunu atlatamadan babamın onu bulamayacağı bir yere doğru ilerliyordum. Nereye gittiğimizi söyleyeyim de meraktan çatlamayın. Onu daracık malzeme odasına kapatacağım. Sonra da onu öpüp kötü amellerime alet edeceğim. Saçmalamayın tabii ki de böyle bir şey yapmayacağım!
"Başak nereye gittiğimizi söyler misin artık?"
Soral'ı duymak şöyle dursun hedefime o kadar kilitlenmiştim ki nefes alıp almadığımdan bile emin değildim. En sonunda babama yakalanmadan malzeme odasına girip Soral'ı da beraberimde içeriye sokabilmiştim. Kapıyı kilitleyip rahat bir nefes aldım. Kapının üzerindeki minik pencereden dışarıyı da görebildiğimize göre artık rahat edebilirim.
Soral, "Benimle konuşmak için böyle kuytu köşelere hiç gerek yok Başak," dedi gülerek. İnanmıyorum! Ciddi ciddi onunla konuşacağımı sanıyor! Şimdiden hevesleri kursakta bırakacağım için sizlerden özür dilerim dostlarım. Ama bunu yapmak zorunda olduğumu biliyorsunuz.
"Buraya seninle konuşmak istediğimden gelmedik Soral. Babam hastanede ve seni görmemesi gerekiyor."
"Buna gerek yok Başak. Madem senin için bir önemim yok. O halde yakalanmamı da dert etmene gerek yok."
Ona inanamayarak baktım. Bu söylediğinde ciddi olamazdı öyle değil mi? Gayet ciddi olduğunu kilidi açmaya kalktığında anladım. Tam kilidi açmış kapının kolunu indiriyordu ki ona engel oldum. "Ne yapıyorsun sen?" dedim sinirle. Sesimiz dışarı gitmesin diye fısıldamak zorunda kaldığımı da söylemem gerek.
"İşimin başına dönüyorum Başak Hocam. Artık babanıza yakalanırsam da paşa paşa işi bırakırım," dedi Soral gitmeye yeniden yeltenirken.
Ona mani oldum. "Tüm bunları Ayla için yaptığımı neden görmüyorsun Soral?" diye sordum birden.
"Ayla için demek. Öyle olsun. Ama ben senin yardımını istemiyorum Başak."
"Delirdin mi sen? Eğer babam seni burada görürse neler olabileceğini görmüyor musun?"
"Evet delirdim! Beni sen delirttin Başak! Hala anlamıyor musun? Sen yoksan benim için hiçbir şeyin anlamı yok. Bunca hastanenin arasında neden buraya geldiğimi sanıyorsun? Ben senin için geldim Başak. Senin için!"
Kalakaldım. Onun gözlerinin altında söylediği sözlerin ağırlığıyla ezildiğimi hissettim. Soral bana doğru yaklaştı. Malzeme dolabının içindeki daracık alanda aramızdaki mesafeyi neredeyse sıfırladı. "Seni özledim," diye fısıldadı. Soluğu tenimi yakıyordu. Elimi sözlerine devam edip de canımı daha fazla yakamasın diye dudaklarına kapattım. Elim onun ağzını örterken minik camdan yansıyan ışık deniz gözlerini görmemi sağladı. Kalbimi delen bakışlar tıpkı ilk günkü gibi heyecanlandırıyordu beni. Eriyen kalbime beynim geçmişi hatırlatıp duygularıma hakim olmamı sağlıyordu.
"Yalvarırım daha fazla konuşma."
Soral öylece gözlerime baktı. Gözleri öyle güzel ve manalı bakıyordu ki bana gardımın yavaş yavaş düştüğünü hissediyordum. "Bunu neden yapıyorsun Başak?" diye sordu Soral. İçinde bulunduğumuz duruma isyan ediyordu. Ama hesaba katmadığı bir şey vardı ki o da tüm bunların onun suçu olduğuydu.
"Ben hiçbir şey yapmıyorum. Bizi bu hale sen getirdin Soral. Düğün günümüzde beni üzerimde gelinlikle bırakıp gittin. Gelirsin dedim gelmedin. Onun yerine kapıma bir bebek bıraktın. Bir de mektup."
"Mektubu okumadın mı?"
"Okudum ve yıkıldım Soral. O mektuptan sonra aramızda olan her şeyin yalan olduğunu gayet güzel bir şekilde anladım. Bunu anlamamı sen sağladın."
"Beni anlamanı beklerdim Başak. Ne kadar çaresiz olduğumu ve seni aslında hiç bırakmak istemediğimi anlamanı beklerdim."
"Neyini anlayacağım tam olarak? Bana evli olduğunu yazdığın bir mektup bırakışını mı yoksa kızını evlenmek üzere olduğun ama hiçbir zaman sevmediğin bir kadına bırakışını mı? Ben senin neyini anlayacağım Soral?"
Donup kaldı. Deniz mavisi gözlerindeki şok ifadesine karşılık yanaklarımdan yaşlar süzülmeye başlamıştı. Beni darmadağın etmişti. Yine!
Soral, "Kızım mı? Evli olmam mı? Başak sen neler söylüyorsun?" diye sordu. Ona inanamayarak baktım. Onca zamandan sonra bir de yaptıklarını inkar etmezdi her halde.
"Daha yazdığın mektuptan haberin yok senin. Şimdi de çıkmış karşıma bana saçma sapan sorular soruyorsun. Evli olduğunu ve kızını bana bıraktığını hala gözlerimin içine baka baka inkar ediyorsun Soral."
"Başak ben evli değilim!"
Donup kalan taraf bu sefer ben oldum. Kendime geldiğimde onu ittirdim. Daracık alanca sadece iki adım geri gidebilmişti. Dolu gözlerimle, "Hala yaptıklarını inkar ediyorsun Soral," dedim. Ona karşı o kadar öfke doluydum ki bana yalan söyleyen dudaklarına bir tane patlatmamak için çok zor duruyordum.
"Sana yemin ederim ben evli değilim. Ayla da benim kızım değil."
Ona baktım ve kafamın içinde yankılanan sözcüklerini sindirmeye çalıştım. Ayla onun kızı değilse kimin kızı? "Ayla benim yeğenim. Ablamın kızı. Ben ablamın hastalığı yüzünden seni düğün günümüzde bırakıp gitmek zorunda kaldım Başak," dedi Soral nefes nefese.
Duyduklarımın etkisinden çıkamadım. Bana ormanda mahsur kaldığımızda bir ablası olduğundan bahsetmişti. Eğer söyledikleri doğruysa o mektup neyin nesiydi? "Ama mektupta," dememle beni susturdu. Beni belimden tutup kendine çekti. Küçücük camdan yansıyan ışıkla onu zar zor görüyordum.
"O mektubu ben yazmadım. Biri sana yazdığım mektubu bir başkasıyla değiştirmiş," dedi Soral. Ona inanmak istedim. Ona güvenmek ve kalbimden taşan aşka tutunmak istedim. Ama içimde öyle derin bir acı vardı ki ona güvenmemi bile engelliyordu.
Soral kısa bir anlığına camdan baktı. Sonrasında hiç beklemediğim o anda aniden beni kendine çekip dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Öyle yumuşak ve özlem dolu öptü ki beni kıpırdayamadım bile. Ta ki kilidini sonradan açtığımızı unuttuğum kapı ardına kadar açılana dek!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.54k Okunma |
381 Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |