30. Bölüm

30.Bölüm: Fren

Şevval Nur Aydın
sevvnuraydn

Maral’ın son sözü salonda derin bir sessizliğin hakim olmasına neden oldu. Ne babam ne Soral ne de Maral tek kelime ediyordu. Üçü de sessizliğini korumakla birlikte Maral ile babamın arasında sebebini anlayamadığım gergin bir hava vardı. Evlilik meselesi bir yana Maral’ın donuk bir ifadeyle babama bakıyor oluşunun sebebini merak etmeme kalmadan, “Başak,” diyerek sessizliğini bozdu babam.

Kalbim korkudan küt küt atıyordu. Babama bakmış ne diyeceğini bekliyordum merakla. Her şeyin yoluna girmesini umut ederken tepetaklak olacağından korkuyordum. Soral’a yeni kavuşmuşken onu tekrar kaybetmekten korkuyordum.

Babam, “Siz evlenmeye mi karar verdiniz?” diye sordu beklentiyle. Evet desem kıyamet kopacakmış gibi hissettim. Hayır dersemde hayatım yeniden ellerimin arasından kayıp gidecekmiş gibi…

Her ne olursa olsun hayatımın geri kalanında onsuz olmak istemiyordum. Soral ile aynı anda, “Evet biz evlenmeye karar verdik,” dedim. Babam bir bana bir Soral’a baktı. Sonrasında başını hafifçe salladı. Bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum. Ya kabullenmişti ya da patlamaya hazır volkanik yanardağ misali enerji topluyordu. İkinci ihtimalin olmamasını diliyorum!

Nefesimi tutmuş beklentiyle babama bakıyordum. Babam ise ortamı germeye yemin etmiş gibi tek kelime etmiyordu. Soral artık tahammülünün olmadığını belli edercesine, “Bir şey söylemeyecek misiniz efendim?” diye sordu. Sorusuyla babamdan keskin bir bakış kazandı.

“Yıllar önce kızıma evlenme teklifi etmeden önce gelip benden rıza almıştın. Şimdi görüyorum ki benim sözümün sizin için hiç önemi yok,” dedi babam.

“Olur mu hiç öyle şey? Sizin rızanızın önemi olmasaydı Başak ile aniden de evlenebilirdik ama biz böyle bir şey yapmadık. Yapmayız da. Buraya da sizin onayınızı istemeye ve sizi suçsuz olduğuma ikna etmeye geldik,” dedi Soral.

Babamı düşünceli bir hal aldı. Sonrasında, “Madem öyle şunu bil delikanlı,” dedi sakince.

“Ayla’nın senin yeğenin olduğuna inanıyorum. Onu ablanın tedavisi için kızıma bıraktığını da ama şöyle bir gerçek var ki bu süre zarfında kızım çok acı çekti.”

“Biliyorum. Her şeyden haberim var. Size söz veriyorum. Bundan sonra onun gözünden tek damla yaş akmayacak. Ona kaybettiğimiz dört yılı geri vermek istiyorum. Lütfen bizden kalan yıllarımızı da siz almayın.”

Soral’ın sözlerinden sonra gözlerimin dolduğunu hissettim. Deniz mavisi gözleri benimkini buldu. Dudaklarındaki tebessüm bile umut vericiydi. Babamın bizi izlediğinden habersiz birbirimize baktık aşkla.

Babam ise, “Rızam var,” dedi birden.

“Kızımla evlenmene rızam var.”

Soral sevinçten ayaklanmıştı ki babam, “Eğer kızımı üzecek tek bir yanlışın olursa seni mahvederim,” dedi ve Soral’ın elini öpmesine izin verdi. Sevinçten bende babama sarılmıştım.

Maral, “Ben artık gideyim,” dedi. Ayla’yı da alıp gitti. Tabii güzel haberin ardından ablasını eve bırakmak üzere Soral da aramızdan ayrılmıştı. Onların gidişiyle babam, “Umarım kararım konusunda beni pişman etmezsiniz,” dedi imayla. Pişman olmayacağımı biliyordum. Bu yüzden, “Pişman olmayacaksın baba,” dedim kendimden emin bir şekilde.

Babam daha fazla konuşmadı. Odasına çıktı. Bende kendi evime geçmek üzere arabama geçtim. Yoldayken Selma’yı aradım. “Ne olur halloldu de! Bu bünye bir olumsuzluğu daha kaldıramaz,” dedi Selma açar açmaz.

“Bir olumsuzluk daha derken? Benim bilmediğim ne oldu?”

“Of hiç sorma! Şu Maral yok mu? Sevimsiz kadın nöbet günümde beni buldu. Kendince beni yönlendirmeye çalışıyor uyuz!”

“Selma! Lütfen Maral abla hakkında böyle konuşma.”

“Anlaşılan senin meseleyi halletmiş. Sen ondan toz kondurmuyorsun ona.”

“Mesele halloldu da Maral abla sevgilimin ablası ve ona öyle şeyler söylemen hiç hoş değil Selma,” dedim uyarıcı bir tonda.

“Neyse! Mesele halloldu ya bu bana yeter!” diye ciyakladı Selma sevinçle.

“Bu arada sana daha büyük bir bombam var Selma Hanım.”

“Ya neymiş o? Hemen söyle! Çatlarım bilirsin!”

“Soral ile en yakın zamanda evleniyoruz!”

Çığlıklar! Selma ile deli gibi kahkaha attık. Sonrasında aramayı kapattım. Arabayı evin önüne park ettiğimde gecenin bu saatinde kapımın önünde elinde bir buket gül ile bekleyen bir adam gördüm. Bu kişi Soral değildi. Bu kişi Şahin’di ve öylece benim eve gelmemi bekliyordu. Ne zamandan beri orada olduğunu bilmiyorum ama beni görmeden gitmeyeceği de aşikardı.

Arabadan indim. Kapıya doğru adımladığım sırada gözleri beni buldu. Ayağa kalktı ve gülümsedi. Bunca yıl yanımda olan o adamın gülüşünün sebebi bendim. Bunu bilmek bile içime gülle gibi ağır bir şeyin oturmasına yetti.

“Şahin?” dedim şaşkınlığımı gizleyemeyerek.

“Başak,” dedi Şahin mahcubiyetle.

Elindeki gül buketine baktığımı fark edince, “Bunlar senin için,” dedi. Buketi elime verecekti. Tam ona Soral ile beraber olduğumu ve bu konuyu hiç açılmadan kapatmak üzere ağzımı aralıyordum ki, “Ben seni aklımdan çıkaramıyorum Başak,” dedi birden. Donup kaldım. O ise sözlerine kaldığı yerden devam etti.

“Senden bir şans istiyorum. Tek bir şans. Biz birlikte çok mutlu olabiliriz. Ben senin geçmiş yaralarını sarabilirim. Ben…”

“Şahin dur lütfen!”

Şahin’in sözünü kesmem bir yana bunun son bulması gerekiyordu. Ona, “Biz Soral ile en yakın zamanda evleniyoruz,” diyerek gerçeği bir çırpıda söyleyiverdim.

Şahin çarpılmış gibi kalakaldı. Ne söyleyeceğini bilemedi. Bense, “Sen benim için çok değerlisin Şahin. Sen benim için bir dosttan daha fazlasısın ama ben hala onu seviyorum. Bunu sende biliyorsun. Lütfen bunu kendine yapma,” diyerek son sözlerimi sarf ettim.

Şahin başını hafifçe salladı. Sonrasında elindeki gül buketini kapının önündeki çöp kutusuna atıp gitti. Onun gidişiyle bir süre orada öylece bekledim. Onu kırmayı hiçbir zaman istemedim ama buna mecburdum. Beklentiye kapılıp kendini üzmesine seyirci kalamazdım.

Moral bozukluğuyla içeri girdim. Ev karanlıktı. Betüş çoktan yatmış olmalıydı. Bende ağır adımlarla yukarı çıktım. O gecenin sabahının olmayacağını nereden bilebilirdim ki? Sabaha kadar yatakta dönüp durmuştum. Bir türlü Şahin’in yüz ifadesi gözümün önünden gitmiyordu. Tam her şeyi yoluna koyduğumu düşündüğüm anda hayat karşıma yepyeni bir sınavla geliyordu. Artık tüm bunlarla nasıl baş edeceğimi bilemediğim bir noktadayım.

Sıkıntılı bir gecenin sabahına uyandığımda da bu düşünceler kafamın içinde dolanmaya devam etti. Hazırlanıp hastaneye giderkende içim hiç rahat değildi. Soral’ın hastaneye dönüp dönmediğini bilmiyordum ve bunun yanında Şahin’in dün geceki gidişi bir türlü gözümün önünden gitmiyordu.

Arabayı hastanenin otoparkına park edip arabadan indiğimde bugün beni bekleyecek olan her şeye karşı derin bir nefes almıştım. Ağır adımlarla hastaneye girdim. İçeride beni bekleyen intörn tayfaya yakalandığımı da söylemeden edemeyeceğim.

“Hocam! Başak Hocam!”

Her birinin sorularını yanıtladım. Gösterdikleri raporları inceledim ve her birini başka bir alana yolladıktan sonra odama çıktım. Demet beni görür görmez heyecanla ayaklandı. Anlaşılan Selma dün gece olanları Demet’e henüz anlatmamıştı.

“Hocam meraktan çatladım resmen. Dün gece ne oldu? Hallettiniz mi? Ay yoksa her şey daha mı kötü oldu? Ne olursunuz anlatın!” dedi Demet heyecanla.

“Hiç sorma Demo,” dedim mahsus. Ortamın tansiyonunu biraz yükseltmekte zarar yok. Nasıl olsa ona gerçekleri son dakika anlatacağım. Neden birazcık eğlenmeyeyim ki?

“Ay hocam durum o kadar mı vahim?”

“Keşke vahim kelimesiyle ifade edebilsem bu olanları. Durum tam anlamıyla felaket!”

Demet’in yüzünün rengi attı. Demek ki doğru yoldayım. Birazcık daha tansiyonları oynatalım bakalım. Hadi Başak! Azıcık eğlenmek seninde hakkın. Hem onla Selma az senin yüreğine indirmemişti. Şimdi sıra sende. Hadi göreyim seni!

“Hocam bir yol buluruz ya! Siz bi anlatın.”

“Anlatmaya nereden başlasam bilemiyorum Demo. Ne taraftan başlasam kördüğüm. O derece karıştı ortalık.”

Demet hop oturup hop kalkıyordu. En sonunda sandalyeye kurulmuştu. Bana, “Hocam anlatın artık! Meraktan çatlayacağım,” dedi. Duydunuz öyle değil mi? Günah benden gitti. Başlayalım bakalım Hint dizisi kurgumuza.

“Şimdi biz babamın evinde bir araya geldik. Ayla’yı da kaostan etkilenmesin diye yengem ve amcamla içeriye yolladım. Salonda Maral abla, Soral, babam ve ben kaldık mı baş başa?”

“Eeee!”

“Sonra babam bağırmaya başladı tabii. ‘Benim kızımdan uzak duracaksın! Sana hayatı dar ederim,’ diye ortalığı inletti”

“Ay! Hocam sonra ne oldu?”

“Ben araya girmeye çalıştım ama bana mısın demedi. Buradan çıkışta da babamın evine gideceğim hatta. Benim evi kapattı. Mecbur orada kalacağım Demo. Soral dosyasını babam kıyametler eşliğinde kapattı.”

“Ah hocam! Siz neler diyorsunuz? Hiç umut yok mu şimdi? Ama ben sizi daha ilk günden Soral Hocam ile shiplemiştim!”

Demet kendi kendine dövünmeye başlamıştı. Bir yandan kurduğum senaryoya feryat ediyor bir yandan da dizlerini dövüyordu. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Sanırım bu küçük oyunu bitirmenin vakti geldi. Demo da benim mutlu olacağımı bilmeli. Dört yılın ardından Soral ile Başak’ın aşkı kaldığı yerden devam ediyor!

“Demo,” dedim tatlı tatlı. Bir ara kendini o kadar kaptırdı ki ona seslendiğimi anca üçüncüde anlayabildi.

“Demo mesele kalmadı. Maral abla babamla konuştu. Üstüne DNA raporu da sununca babam onay verdi. Soral ile senin deyiminle üç vakte kadar evleniyoruz.”

“Ay hocam! Çok sevindim! Az daha yüreğime indiriyordunuz ama.”

Demet sevinçten bana sarıldı. Bu pozitif enerjiyle şimdi hastaları odamızda ağırlayacaktık. Öyle de yaptık. Öğle arasına kadar Demet ile hastaları olağanüstü bir pozitif enerjiyle ağırladık. Öğle arasında ise odama Soral baskını yedim.

“Başak Hocama bakmıştım,” dedi Soral muzip bir tavırla. Demet daha şimdiden gözünden kalp şekilli konfetiler patlatmaya başlamıştı bile.

“Ben sizi yalnız bırakayım,” dedi Demet alttan alttan bana imalı bakışlar atarak. Onun kapıyı kapatıp gidişiyle Soral aramızdaki mesafeyi kapattı.

“Hastaneye dönüş yapamadım ama hiçbir şey sevgilimi görmeme engel olamaz,” dedi Soral. Yanağımdan öptü ve gülümsedi. Onu dün gece görmüş olmama rağmen özlemiştim.

“Babamın ikna olmasına hala inanamıyorum Soral,” diyerek küçük bir itirafta bulundum.

“Açıkçası buna bende inanmakta zorlanıyorum sevgilim. Sonra seninle evleneceğimi hatırlıyorum ve her şey önemini yitiriyor.”

Soral ile evlenecek olmanın düşüncesi bile heyecanlanmama yetiyordu. Tam ona bir şey söyleyeceğim sırada odamın kapısı aralandı. İçeri bodoslama dalan Selma yüzünden Soral ile aramıza hatırı sayılır bir mesafe koymuştuk.

“Ay pardon!” dedi Selma otuz iki diş sırıtarak.

Bakışlarından belliydi ortalığı karıştırdığı. Sırıtmaktan yırtılma aşamasına gelen dudaklarıysa bana yediği naneleri anlatmak için geldiğini gösteriyordu. Allah bilir ne halt etti? Selma söz konusu olunca yapabileceklerinin sınırı olmuyor. Nereden biliyorsun diye sormamanızda fayda var!

“Başak iki dakikalığına kapıya gelir misin?” diye sordu Selma sevimli sevimli. Ben o iki dakikanın başıma dert açacağını biliyorum ya nasıl da istekli çıktım onunla kapının önüne bir görseniz. Ah bir görseniz!

“Anlat yine ne halt ettin?” dedim dişlerimin arasından.

Selma, “Şey,” dedi sırıtarak.

“Ney? Ne yaptığını ya şimdi anlatırsın ya da her şey olduğundan daha fena bir duruma gelir Selma.”

“Başak ben senin evleneceğini önce Korkmaz ile Defne’ye sonra da tüm hastaneye yaymış olabilirim ama bunu senin iyiliğin için yaptım. Şahin senden tamamen ümidini kessin diye yani.”

“Ah Selma! Bi tutamadın çeneni!”

“Of! Bağırma bana! Ben senin için yaptım ne yaptıysam.”

Gözlerimi devirdim. Tam o sırada ikimizinde bakışları açılan kapıya kaydı. Soral konuştuklarımıza şahit olmuş olacak ki yüzünde saklamakta zorlandığı bir gülümse ile çıktı odadan. “Siz ikiniz hala sır saklayamıyorsunuz,” dedi Soral muzip bir tavırla.

Selma kıpkırmızı oldu. Soral ise, “Madem Selmacım herkese bu haberi yaymış o halde saklanmamızı gerektiren bir durum yok diye düşünüyorum,” dedi.

“Biz saklanmıyorduk Soral ama Selma bu durumda benden saklansa iyi eder,” dedim Selma’ya keskin bir bakış atarak. Kendilerini pek kıymetli canını korumak adına yandan yandan yengeç gibi gitti. Soral, “Yarın işe yeniden başlayacağıma göre bugün son izin günümde birtakım işlerimi halletsem iyi olacak,” dedi imayla.

“Ne işler karıştırıyorsun Soral Soydan?”

“Bu bir sır Başak Ateş. Eğer söylersem Korkmaz ile Emre beni gebertir.”

“Onlardan değil benden kork bence,” dedim tehditkar bir bakışla. Kıkırdadı. Yanağımdan öptü ve işini halleder halletmez eşyalarını odasına geri yerleştirmeye hastaneye geleceğini söyledi. Tabii eşyalarını yerleştirirken yanında beni de istediğini bu çok zorlu işi yaparken benim olağanüstü desteğime hiç olmadığı kadar çok ihtiyacı olduğunu söylemeyi de ihmal etmedi. Bende onu uğurlamakla yetindim. Öğle aramın bitmesine henüz vakit olduğundan ve de çok acıktığımdan Soral gittikten sonra kafeteryaya indim.

Kendime bir tepsi dolusu yemek alıp boş masalardan birine oturdum. Ne Selma ne Demet ne de Defne vardı ortalıklarda. Emre ile Korkmaz’ı saymıyorum bile. Onların Soral ile bir işler karıştırdığı kesindi. Ne olduğunu kızları azıcık sıkıştırsam öğrenebilirdim ama bununla vakit harcamak istemedim. Nasıl olsa bunu asıl kaynaktan öğrenecektim. Nasıl olsa!

Çatalımı sinir bozukluğuyla makarnama sapladım. Bir yandan yemeğimi yiyor bir yandan da Soral’ın neyin peşinde olduğu konusunda kafa patlatıyordum. Bu süre zarfında karşımdaki sandalyeye geçen kişiyi de haliyle başımı kaldırdığım an fark edebilmiştim.

“Şahin?” dedim yarı şaşkın yarı da sorgulayıcı bir ifadeyle.

Şahin, “Başak seninle önemli bir konu hakkında konuşmam gerekiyor,” dedi gerginlikle.

“Eğer dün olanlar hakkındaysa…”

“Hayır dün olanlarla alakası yok,” diyerek sözümü kesti Şahin.

“Çok daha önemli bir mesele var ve seni bir konuda uyarmam gerekiyor Başak.”

“Hangi konuda?” diye sordum merakla.

Şahin çok gizli bir sırrı ifşa etmek üzereymiş gibi etrafa kısa bir bakış attıktan sonra, “Maral,” dedi neredeyse fısıltıyla. Söylediği isimle gözlerim irileşti. Beni Maral hakkında neden uyarıyordu? Daha doğrusu Maral’ı ne kadar tanıyordu ki beni bu konuda uyarma ihtiyacı hissediyordu?

“Maral abla hakkında ne biliyorsun?” diye sordum direkt.

“Ona güvenme Başak.”

“Beni ona güvenme diyerek geçiştirme Şahin. Seni dört yıldır tanıyorum. Bir şeyi boşuna söyleyemeyeceğini iyi biliyorum. Şimdi bana neden böyle söylediğini söyle.”

“Beni iyi tanıyorsun,” dedi Şahin kendini gülmeye zorlayarak.

“Evet seni iyi tanıyorum Şahin. Şimdi lütfen sebebini söyle. Maral’a neden güvenmemem gerekiyor?”

Şahin bir şey söyleyecek gibi oldu ama bundan saniyesinde vazgeçti. “Sebebini başka zaman anlatırım ama şimdi değil. Sen sadece dediğimi aklından çıkarma Başak,” dedi. Bana başka bir şey sorma veya söyleme şansı bırakmadı. Onun sandalyeden kalkıp gidişini izlemek zorunda kaldım. Onun gidişiyle yemeğimi hızlıca yiyip işimin başına geri dönmüştüm. Tabii beni Maral’a güvenmemem konusunda uyardığından işime odaklanmakta bir hayli zorlandığımı da söylemeden edemeyeceğim.

Günün son randevulu hastasının da odadan çıkışıyla içeriye bu sefer Selma Hanım girdi. Bütün gün koşturmaktan olsa gerek sarı saçları kabarmış ve karışmıştı. “Çok fenayım! Her an uykusuzluktan bayılabilirim,” dedi Selma esneyerek. Sonrasında kendini sandalyeye bıraktı. Onun bu haline gülmeden edemedim.

“Mesain bitti. Neden hala eve gitmedin?”

“Kocamı bekliyorum. Benim canım kocam hala gelemedi,” dedi Selma gözlerini devirirken.

“Sen kocanı bende sevgilimi bekliyorum Selma ve bahse varım ki şu an bir haltlar yiyorlar.”

“O haltı ben yediririm onlara. Sen hiç meraklanma canım kankam.”

Onun sözünü bitirmesiyle odama bu sefer giren isim Defne oldu. O da kendini diğer sandalyeye bırakmıştı ki, “Korkmaz hala ortalıklarda yok,” diye söylenmeye başladı.

“Üçünün bir arada olduğunu bildiğimize göre endişelenmemiz mi gerekiyor?” diye sordum araya kaynak yaparak.

“Siz hiç o tatlı canınızı sıkmayın bacılarım! Gerekirse kocamdan sonra sizinkilerden de temelli kurtulurum. Elimi asla korkak alıştırmam bilirsiniz,” dedi Selma ürkütücü bir ses tonuyla.

“Bizimkiler bize sağ lazım kardeşim. Önce ne halt ettiklerini öğreneceğiz. Ondan sonra gerekirse icraata geçeriz,” dedi Defne.

“Kendi adınıza konuşun. Daha Soral’a yeni kavuştum,” dedim bilmiş bir edayla. Selma’nın delici bakışları beni buldu. Kızlar cephesinden sevgilimin cephesine geçtiğim için bana uyuz olduğunu biliyordum ama umurumda değil. Dört yıl onu beklemişim. Tabii ki de onun tarafında olacağım!

“Of! Nerede kaldı bunlar? Aramadılar da!” diyerek telefonuna sinirle bakan Defne’ydi. Sahi nerede bunlar? Mesai bitmişti ve üçü de ortada yoktu. Aklımdan geçen ihtimaller ise hiç hoş değildi. Umarım üçünüz yıllar sonra bir araya gelip birtakım hinlikler yapmıyorsunuzdur yoksa elimden çekeceğiniz var!

Defne’nin de etkisiyle telefonuma bakma ihtiyacı hissettim. Ne bir mesaj ne de bir arama vardı ama Soral bana geleceğini söylemişti. Geleceğini söylediyse gelir! Gelmek zorunda!

Tek kaşım sinir bozukluğuyla havaya kalkmıştı ki telefonum avuçlarımda titremeye başladı. Arayan Soral’dı. Aramayı cevaplandırıp telefonu kulağıma götürdüm. Soral, “Hastaneye geliyoruz. Hazırsanız aşağıya inin,” dedi telefonu açar açmaz.

“Hazırız,” dedim buz gibi bir ses tonuyla. Sonrasında telefonu yüzüne kapattım. Kızlara beylerin bizi aşağıda beklediğini söyledim. Bunun üzerine üçümüzde aşağıya indik. Üçümüzünde yüzünde aynı manidar bakış vardı. Üçümüzde hastanenin kapısının önünde onların aramıza teşrif etmelerini bekliyorduk.

“Canım,” diyerek ilk adımı atan Korkmaz oldu. Defne’nin yüzündeki ifadeyi görünce sesi içine kaçtı tabii. Aferin Defne! Yürü kızım!

Selma ise kocasını görür görmez, “Seninle evde hesaplaşacağız canım kocam,” dedi dişlerinin arasından. Selma ile Emre adadan bu tehdit ile ayrıldı. Korkmaz ile Defne ise otoparka doğru yürümeye başlamıştı bile. Tüm bunların içinde ise deniz mavisi gözlerini bana dikmiş tatlı tatlı gülümsüyordu Soral Bey! Tabii ben ona çok daha tatlı bir şekilde gülümsüyordum orası ayrı!

“Bakışlarından ateş fışkırıyor. Korkmalı mıyım?”

“Bilemeyeceğim,” dedim imayla. Soral ile bir süre kapının önünde didiştik. Tabii kendileri zayıf karnım olduğunu iyi bildiğinden elimden tutmuş beni otoparka doğru götürmeye başlamıştı.

“Ayla’yı görmeye gidersek bence bana olan sinirin geçer,” dedi gülerek.

Omzuna bir tane patlattım. İkimiz durmuş kısa bir anlığına birbirimize bakmıştık. O an freni patlamış gibi üzerimize gelen arabayı göremedik. Fark ettiğimizdeyse her şey için çok geç olmuştu. Birimiz yere düştü. Peki ama kim?

Bölüm : 24.06.2025 17:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...