31. Bölüm

31.Bölüm: Burası…

Şevval Nur Aydın
sevvnuraydn

“Başak!”

Tam olarak ne olduğundan emin değilim ama yere kapaklanan kişinin ben olduğum kesin. Bacağımda hissettiğim keskin acının da etkisiyle inledim. Arabanın küçük bir teması ile kendimi yerde bulduğumu anımsadığım o anda Soral, “Başak,” dedi yeniden.

Başımı kaldırıp ona baktım. Deniz mavisi gözlerinde gördüm korkuyu ve endişeyi. Beni iyi gördüğü için rahat bir nefes aldı. Yanıma çöktü. Bacağıma baktı ve, “Sedye getirin!” diye bağırdı. Kısa bir süre sonra intörn doktor tayfadan iki kişi bulunduğum yere sedye getirdi. Düşmenin etkisiyle bacağımı kırdığımı hissettim. Her ne kadar durumumun önemli olmadığını Soral’a anlatmaya çalışsamda kendileri beni sedyeyle acile götürmüştü bile.

Önce röntgenim çekildi. Sonra da bileğimi burktuğum için sargıya alıp beni acildeki yataklardan birine yatırdılar. Soral ise beni eve götüreceği yerde başımda dikilmiş, “Şükürler olsun. İyisin,” demişti. Hala olayın şokunu atlatabilmiş değildi. Uzanıp elini tuttum ve ona iyi olduğumu kanıtlamak istercesine gülümsedim.

“Merak etme. İyiyim,” dedim gözlerine bakarak. Soral rahat bir nefes aldı. Tam o sırada telefonu çaldı. Arayan her kimse benden birkaç adım uzaklaşmıştı. Tek kaşım yukarıya kalktı. Kadınlar hisseder. Bir şeyler karıştırıyor. Peki ama ne?

Delici bakışlarımla hedefime odaklandım. Onun dudaklarını okuyamadığım için daha da çok sinirlendim. Daha beş dakika öncesine kadar kendisine araba çarpan ve hatta bacağını kıran da babamdı sanki! Of Başak! Biraz naz yap da şunun ağzından bir şekilde al lafı! Sen Selma’nın öğrencisisin! Kendine gel!

Soral telefonu kapattığı sırada kendimi trip moduna soktum. Surat astım. Bakışlarımı da kaçırdım. Umarım Soral Bey ona trip attığımı fark eder yoksa ben onun üzerine atlamak suretiyle çevirdiği dolapları öğrenmesini çok iyi bilirim!

“Sevgilim,” dedi Soral tatlı tatlı. Tabii ki de hemen yumuşak yok. Gardımızı indirmiyoruz Başak Ateş! Soral’ın neler karıştırdığını öğreneceksin kızım! Sabır!

“Sevgilim,” diye yineledi Soral. Bakma tenezzülünde bile bulunmadım. O ise tahammülünün olmadığını belli edercesine çantamı koluna asmış sonrasında aniden beni kucaklamıştı. “Ne yapıyorsun?” diye sordum etrafımızdaki doktorların kaçamak bakışlarının da etkisiyle.

Soral umursamaz bir tavırla omuz silkti. “Sevgilimi götürüyorum,” dedi gülerek. Beni kucakladığı gibi acilden çıkmış otoparka doğru yürümeye başlamıştı bile.

“Sevgilin senle gelmek istemiyor,” dedim birden.

“Nedenmiş?”

“Sevgilin telefonla konuştuğun kişiyi öğrenmek istiyor. Öğrenemezse bu durum birileri için hiç iyi olmayacak.”

“Acaba o birileri kim?” diye sordu Soral gülerek. Sinir bozukluğuyla omzuna küçük bir yumruk indirdim. O ise bu durumdan hiç de şikayetçi değilmiş gibi görünüyordu. Hatta arabanın arka kapısını otopark görevlisinin yardımıyla açıp beni arka koltuğa bırakırken de kıs kıs gülüyordu kendileri.

Çantamı kucağıma bıraktığı gibi kapımı kapatıp şoför koltuğuna yerleştiği sırada arkaya kısa bir bakış atıp, “Korkmaz ile konuşuyordum. Senin beni öldürüp öldürmediğini kontrol etmek için aramış,” dedi Soral.

“Söyle ona ben doktorum. Ben öldürmüyorum iyileştiriyorum.”

“Bende aynısını söyledim sevgilim.”

Anlaşıldı. Bunun bana anlatmaya niyeti yok. Trip de işe yaramıyor. Şimdi ne yapacağım ben? Direkt sorsam şimdi kırk takla atıp lafı başka bir yere getirir. Ne de olsa Soral’ı tanıyorum. Onun ağzından lafı kerpetenle aldığım zamanları biliyorum. Şimdi ölse de anlatmaz bana. İşte en çok da bu sinir ediyordu beni. Bir şeyler karıştırdığından adım kadar emin olmak!

Soral arabayı sürerken arka tarafta kendi kendimi yiyip bitiriyordum. Ah Soral! Çocuklarla bir işler karıştırdığından o kadar eminim ki destek görmek için Selma, Defne ve Demet’in olduğu o korkunç isimli grubumuza mesaj yazıyorum şu an! Çantamın dibinden telefonumu çıkarıp gruba girdim.

Ben: Soral bir şeyler karıştırmış ve bana hiçbir şey söylemiyor. Sizinkilerden laf alabildiniz mi?

Selma: Sorma! Emre de dut yemiş bülbül gibi oturuyor. Ben kocamı tanırım. Bir şeyler yapmış bunlar.

Demet: Ben en son üçünü hastanede gördüm. Üçü de fısır fısır bir şeyler konuştu. Beni görünce de sustular hatta.

Defne: Korkmaz da bi tuhaf.

Ben: Bizimki Korkmaz ile konuşmuş sözde.

Nefesimi tutmuş Defne’den gelecek mesajı bekliyordum. Bir yandan da Soral’ı dikizliyordum. Kendileri saklamakta zorlandığı gülümsemesiyle boş yola bakıyordu. Durun bir saniye! Bu neden boş yola bakıp gülüyor şimdi? Tam ona odaklandığım sırada geldi kara haber.

Defne: Bizimkisi şu an yanımda ve yakın zamanda hiç telefonla konuşmadı. Seninki başkasıyla konuşmuş olmasın!

Okuduğum mesajında etkisiyle gözüm sinirden seğirmeye başladı. Ne sonradan gelen mesajlar umurumdaydı ne de başka bir şey. Hedefine kilitlenmiş dişi bir aslan misali öylece Soral’a bakıyordum. O ise tüm bunlardan habersiz sırıtarak boş yola bakıyordu. Sırıtarak!

“Hayırdır! Boşluğa bakıp güldüğüne göre aklından komik şeyler geçiyor,” dedim birden imayla.

Soral o kadar dalgındı ki bu söylediğimi anca birkaç saniye sonra anlayabilmişti. Aklında ne var Soral? Yoksa? Ay yok! Soral yapmaz! Yapmaz! Sakin ol Başak! Eminim ki tüm bunların mantıklı bir açıklaması vardır. Eminim!

Soral, “Yok bir şey sevgilim. Şimdi evde sen güzelce dinlen. Kafanı da hiçbir şeye takma,” dedi gülümseyerek.

Tek kaşım yukarıya kalktı. Araba evimin önünde durduğu sırada, “Canım eve gitmek istemiyor,” dedim mahsus. Soral başını arkaya doğru çevirdi. Hala gülüyor oluşu muydu onu pataklama isteğimi körükleyen yoksa Defne’nin mesajının etkisinde oluşum mudur bilinmez ama kendi içimde onu bir güzel benzetme dürtüsüyle savaşıyordum.

Soral, “Sevgilimin dinlenmesi gerek,” dedi ve arabadan indiği gibi kapımı açıp beni kollarına aldı.

“Kapıyı nasıl açacaksın acaba?” diye sordum sinir bozukluğuyla. Bir yandan da çantamı koluma takmış onun boynuna sarılmıştım. Soral ise benim aslında ne kadar geri zekalı bir insan olduğumu kanıtladı. Zile bastı ve evde kapıyı açabilecek birinin olduğunu hatırlamamı sağladı.

“Başak Hanım,” dedi Betül bi bana bi Soral’a bakarak. Sonrasında içeriye girebilmemiz için kenara çıktı. Soral da içeriye girer girmez beni koltuğa oturttu. Ayağımın altına yastık koymayı da ihmal etmedi beyzadem!

“Şimdi biraz dinlen. Ben birazdan geleceğim,” dedi Soral.

“Nereye?” diye sordum dişlerimi sıkarak.

“Sana koltuk değneği alacağım. Birazdan dönerim sevgilim,” dedi ve aniden çalan telefonunun ekranına baktı. Kim arıyorsa benim yanımda konuşma zahmetine girmeden direkt meşgule attı. Bir doktorun telefonu her zaman açık olmalıdır. Görünen o ki doktor bey eceline susamış! Ne işler karıştırıyorsan öğrenip senin burnundan fitil fitil getirmezsem bana da Başak demesinler Soral Soydan!

Soral uzanıp yanağımdan öptü. Sonrasında kapıyı çarpıp gitti. Tabii onun gidişiyle benim keçilerde saklandıkları yerden çıkıp kaçmış oldu! Aklımı kaçırdım artık! Biri bana burada neler döndüğünü anlatsın! Hemde hemen!

“Başak Hanım çok geçmiş olsun,” dedi Betül birden.

“Sağ ol Betüş. Beni bi tek sen düşünüyorsun,” dedim dudak bükerek.

“Soral Bey’e evde ardiyede koltuk değneği olduğunu neden söylemediniz?” diye sordu Betül. Sahi! Ardiyede koltuk değneği vardı. Ah! Kahretsin! Şimdi ne yapacağım ben?

Sinir bozukluğuyla telefonumu alıp kızlarla olan mesajlarımıza girdim. Onlara geçirdiğim küçük bir kaza sonucunda ayağımı burktuğumu ve iyi olduğumu yazdım. Grup endişe dolu mesajlarla dolmadan önce de Soral’ın bir şeyler karıştırdığını, meraktan ölmek üzere olduğumu ve de onların bir şeyler bilip bilmediğini sorduğum upuzun bir mesaj attım. Cevap çok da gecikmedi.

Selma: Kocam akşamdan beri tek kelime etmedi. Bana da bi mesafeli davranıyor. Pembe geceliğimi giydim ama adamda tık tok.

Defne: Kimse bu detayı bilmek zorunda değil Selma ama ne yazık ki bizimki de Nuh diyor Peygamber demiyor. Sessizlik yemini mi etti nedir birden telefonunu kaptığı gibi çekip gitti.

Ben: Nereye?

Defne: Bilmiyorum. Bi işim var dedi.

Selma: Bizimki de çıktı. Bana gelenler geliyor haberiniz olsun.

Demet: Hocalarım bunlar sizin üzerinize gül koklamaya gitmiş olmasınlar.

Demet’in mesajıyla beynime pıhtı attı. Bizim üzerimize gül koklamak ne demek? Böyle bir şey söz konusu dahi olamaz. Ayrıca Soral böyle bir şey yapmaz. O benden başka gül falan koklamaz. Bu ithamı asla ve kata kabul etmiyorum!

Ben: Öyle bir şey olamaz. Soral yapmaz öyle şey.

Selma: Ah Emre! Eğer böyle bi şey yaptıysan güllerin dikenleri bi tarafına girsin! O gülleri koklayan burnun düşsün Emre!

Defne: Bence öyle bi şey yok. Bunlar başka bir şeyin peşinde.

Demet: Nasıl öğreneceğiz?

Selma: Kocamın telefonunda takip sistemi var. Hazırlanın gidiyoruz!

Demet: Benim hastaneye geçmem lazım. Haber verirsiniz.

Ben: Gelip beni alın. Bu bacakla araba kullanamam.

Mesaj ekranından çıkıp telefonu kapattım. Betül’e, “Birazdan Selmalar gelecek. Ben onlarla gideceğim. Eğer Soral benden önce gelirse ona işim olduğunu söyle,” dedim ve Selma’nın gelmesini beklemeye başladım. Şükürler olsun ki gecikmedi. Söz konusu aksiyon olunca hepimizden hızlı hazırlanıyordu kendisi!

Ardiyeden aldığım koltuk değneklerimin de yardımıyla arabaya kadar gittim. Arabaya geçtiğimizde ise kadınlar timi olarak bizimkilerin ne dolaplar çevirdiğini öğrenmek üzere yola koyulduk.

“Sağdan,” diyerek yol tarifi veren Selma, arabayı kulanan ise Defne’ydi. Bense arkada bacaklarımı uzatmış stresten dudaklarımı kemirmekle meşguldüm.

“Emre! Seni geberteceğim Emre!” diye ciyakladı Selma.

Defne ise, “Ben hiçbir şey yapmadıklarına eminim,” dedi büyük bir soğukkanlılıkla.

“O yüzden mi konumları oteli gösteriyor? Ah benim salak ablam! Aşktan kör olmuşsun! Oraya gidince yetmiş santim bacak boylu çıtırları görünce de böyle dersin artık!”

“Ne? Konum oteli gösteriyor da ne demek?” dedim dehşetle.

“Bildiğin oteli gösteriyor Başakçım!”

“Soral öyle şey yapmaz. Konum yanlıştır!” dedim sinirle.

“Göreceğiz bakalım,” dedi Selma ağlamaklı bir ses tonuyla.

Bir an önce şu lanet konuma gelelim yoksa ben arka tarafta kalp krizi geçireceğim. Dudaklarımı dişlemekten kanatma aşamasına geçtiğimi de söylemeden edemeyeceğim. Neyseki Defne Selma’nın çenesi yüzünden arabayı hızlı sürmüştü de telefondaki konuma hızlı bir şekilde varabilmiştik.

“Şimdi ben gösteririm ona!” diye ciyakladı Selma arabadan inerken. Tabii çok iyi bir dost olarak beni arabada bırakıp çekip gitti. Defne sağ olsun kapıyı açmayı akıl etti. Sonrasında o da gitti. Resmen arabada dımdızlak bırakıldım. Hem de incinmiş bir ayak bileğiyle!

Koltuk değneklerimle arabadan inip kapıyı kapattım. Beni bir başıma bırakan canım kankalarımın desteğini de ömür boyu unutmayacağımı da ayrıca belirtmek istiyorum. “Kızlar!” diye seslendim bir umut ama cevap veren olmadı. Sanırım şimdi sinir krizi geçirmenin tam zamanı Başak!

Eli mahkum koltuk değneklerimle seke seke yürümeye başladım ve tam da o an yerdeki ok işaretlerini fark ettim. Takip etmem mi gerekiyor? Of Başak! Aptalsın kızım! Tam bir aptal! Takip et şu lanet okları da bak bakalım neler dönüyor?

Seke seke okları takip etmeye başladım. İki üç basamak çıkmam gerekse de sonunda açık kapıdan içeriye girdim. Etraf çok karanlıktı. Burnumun ucunu göremeyeceğim kadar karanlık ve tam da o anda sanki biri iç sesimi duymuş gibi ışıklar yandı. Minik ve beyaz ışıklar…

Işıklara baktım. Küçük ışıklar duvarları donatmıştı ve de koridordaki okul dolaplarını. Okuldaydım. Bir zamanlar mezun olduğum tıp fakültesindeydim. Peki ama benim burada ne işim var?

“Sabredemeyeceğini biliyordum,” dedi bir ses.

Arkamı döndüğümde onu gördüm. Yüzünde saklayamadığı bir gülümsemeyle karşımda duruyordu. Yanıma geldi. Deniz mavisi gözlerini benimkilere dikti ve, “Bende seni bekliyordum,” dedi. Biri bana burada neler döndüğünü anlatabilir mi? Şu an beynim uyuşmuş vaziyette!

“Burası,” dedim bir açıklama yapması için.

“Burası tanıştığımız yer,” dedi Soral. Gözlerim kısa bir anlığına yıllar önceki hallerimizi anımsamak istercesine ışıklarla bezeli koridora kaydı. Dolabımın kapağının ardından benimle tanışmak için bekleyen Soral ve ona yumruğu çakan üniversiteli Başak.

Altı yıl gözümün önünden gelip geçerken gülümsemeden edemedim. Tam o sırada, “Başak,” dedi Soral önümde diz çökmüş bir halde. Elindeki yüzük kutusunu gördüğüm an anladım bana evlenme teklifi etmek için buraya beni bilerek çektiğini.

“Benimle evlenir misin?” diye sordu Soral.

Gözlerimin dolduğunu hissettim. “Sorunun cevabını biliyorsun,” dedim ağlamaklı bir ses tonuyla.

“Evet,” dedim sevinçle. Tek ayakla ayakta durmak zor olduğundan Soral’ın parmağıma yüzüğü takmasına fırsat vermeden boynuna atladım. Soral beni kollarıyla sıkıca sardı. Onun kollarında şu an içinde bulunduğum durumu idrak etmeye çalışıyordum.

“Ayakta daha fazla durmana izin veremem,” dedi Soral. Beni kucakladı. Sonra da koridordaki ilk sınıfın kapısını açıp beni öğretmen masasının üzerine oturttu. Mavi gözleri benimkileri buldu. Dudaklarındaki tatlı gülüşe takılı kaldım.

“Demek onca zaman gizli kapaklı işler çevirmenin sebebi buydu,” dedim gülerek.

“Aslına bakarsan bileğini burktuğun için bu işi bir süre daha ertelemeyi düşünüyordum ama sen biraz fazla sabırsız çıktın.”

“Ben sabırsız değilim. Sadece birazcık kıskanç biriyim,” dedim işaret parmağımla başparmağım arasında minicik bir boşluk yaparken.

Soral gülmeye başladı. Az evvel ona küçük bir imada bulunmaya çalıştığım imamın üzerine elimi tuttu. Aramızdaki mesafeyi usulca kapattı. Yutkunma ihtiyacı hissettim. Dudaklarıma kıskançlığım kadar küçük bir buse bıraktı.

“Kıskanç halini ayrı seviyorum,” dedi Soral fısıltıyla. Gülmeden edemedim. Tam o sırada açık sınıfın kapısından beni eken Defne ile Selma ikilisi uzattı başlarını içeriye doğru. Onların gelişiyle Soral aramıza hatırı sayılır bir mesafe koymuştu.

“Siz ikiniz,” dedim işaret parmağımı tehditkar bir şekilde sallayarak. Defne de Selma da bana uzaktan bakıp otuz iki diş sırıttı. Onlara yapacaklarımdan korkmuş olacaklar ki koridorda koşmaya başladılar.

Soral, “Gidelim buradan,” dedi. Beni kucaklayıp sınıftan çıkardı. Arabaya geçişimiz kızlarla ve de Korkmaz ile Emre ikilisiyle benim evde buluşmamız çok kısa bir zaman dilimi içerisinde olmuştu.

“Evlenme teklifi de hallolduğuna göre düğün ne zaman?” diye sordu Emre sırıtarak.

Soral ile göz göze geldim. Dudaklarında haylaz bir gülümsemeyle Emre’nin sorusunu, “Bana kalırsa hemen yarın,” diyerek yanıtladı Soral.

“Ne? Asla olmaz! Daha elbisem yok!” diye ciyakladı Selma.

“Yarın olsa fena olmaz aslında,” dedim sırf Selma’ya gıcıklık olsun diye. Ben her ne kadar Selma’yı paniklendirip kendimce eğlensemde Soral bu söylediğimin üzerine, “Bana uyar,” demişti. Bana uyar!

“Ayağım bu haldeyken olmaz,” dedim bunun üzerine.

Soral bıyık altı gülmeye başladı. Diğerleri ise arsızca birbirlerine bakıp bakıp gülmüştü. Onlara, “Hiçbirinize güvenmiyorum. Hem de hiç,” dedim dayanamayarak.

“Bu geceden sonra kendini aniden nikah masasında bulabilirsin,” dedi Korkmaz.

“Sonuçta amcam razı oldu,” diyerek Korkmaz’a destek çıktı Defne.

Gözlerimi devirdim. Koltuk değneğimi kaldırıp ucuyla onun dizine hafifçe vurdum. Tam o sırada Soral, “O halde sargın çıkar çıkmaz evleniyoruz diyebilir miyiz?” diye sordu. Herkesin bakışları beni buldu. Onlara bir cevap vermem gerektiğini hatırlattım kendime. Derin bir nefesin ardından, “Ayağım iyileşir iyileşmez evleniyoruz Soral Soydan,” dedim neşeyle. Ayağım iyileşir iyileşmez evleniyoruz!

Bölüm : 29.06.2025 12:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...