
(2 hafta sonra…)
Burkulan bileğimin iyileşmesiyle uzun zaman sonra yeniden işbaşı yapmıştım. Odamda birkaç hastamı muayene ettikten sonra masamın başına geçtim. Demet, “Hocam size bir şey söyleyeceğim,” dedi birden sırıtarak. Onun dudaklarını gülmemek için birbirine bastırma çabası içine girişi tek kaşımın bir yay misali gerilmesine yetmişti.
“Söyle bakalım Demo. Aklında ne tür tilkiler dolanıyormuş bi bakalım.”
“Selma Hoca’dan duyduğum kadarıyla ayak bileğiniz iyileşince Soral Hoca ile evleneceğinizi söylemişsiniz. Bu çok yakın bir zamanda olsa gerek,” dedi Demet manidar bir bakış eşliğinde.
“Anlaşıldı senin bu fıkır fıkır halinin sebebi. Sen benim mürüvvetimi görmek istiyorsun. Doğru mu?”
“Doğrudur hocam.”
Demet’in sözünü bitirmesiyle ona, “Hastalarla ilgilenelim Demo. Mürüvvetimi göreceksin elbet,” dedim. Demet itaatkar bir baş selamının ardından sıradaki hastayı odaya almak üzere ayaklandı. Kapıyı açtı. İçeri Fulya Hanım ile eşi Salih Bey girdi.
“Nasılsınız Fulya Hanım?” diye sordum.
Fulya Hanım, “Biraz tedirginim doktor hanım. Sabahtan beri bebeğim hareket etmiyor,” dedi şişkin karnına elini yerleştirirken.
“Anlıyorum. Endişelenmeyin. Önce sizi bi muayene edeyim.”
Ayağa kalkıp muayene masasının önündeki sandalyeye oturdum. Fulya Hanım muayene masasına uzanıp kanını açtı. Eşi de hemen yanında durmuş destek olmak için elini tutmuştu. Eldivenlerimi taktım. Hastayı muayeneye hazırladıktan sonra muayene masasına uzanan Fulya Hanım’ın karnında soğuk jelli ultrason aletini gezdirmeye başladım. Bebeğin kalp atışlarını duymak için makineyi çalıştırdım. O an bebeğin kalbinin atmadığını fark ettiğim andı. Bebeğin kalbi durmuştu!
Korkuyla bana bakan Fulya Hanım ve Salih Bey’e baktım. “Doktor hanım bebeğim nasıl?” diye sordu Fulya Hanım. Korku dolu gözlerle ona baktım. Yutkunup tek seferde boğazıma düğümlenen sözcükleri sıraladım: Bebeğinizin kalp atışlarını alamıyorum. Üzgünüm ama ne yazık ki onu kaybettik.
Fulya Hanım’ın ilk şoku atlatmasını bekledim. Eşinin elini sıkışını doğrulduğu anda kendini tutamayıp hıçkıra hıçkıra ağlayışını izledim. Onların birbirlerine bakıp ağlayışlarını görmek beni oldukça kötü etkilemişti. Ayağa kalktım. Demet’e hastayla ilgilenmesi için başımla işaret verdikten sonra kendimi dışarı attım.
Aklıma annem geldi. Onun karnında ölen kardeşim ve onu sonsuza dek kaybedişimi düşündüm. O gün hastanede babamın konuştuğu doktor gibi bende bir çırpıda söylemiştim bebeklerinin öldüğünü. Canından bir parçanın artık olmadığını söylemek ne kadar kolay gelmişti. O doktor gibi hissettim kendimi. Koridorda bilinçsizce ilerlemeye başladım. Gözyaşlarımdan görüş alanım bulanıklaşmaya başladı. O an Şahin’in bana doğru geldiğini gördüm. Başımın dönüşüyle dengemi kaybedip yere düştüm. Hatırladığım son şey Şahin’in adımı seslenişi oldu.
*******
“Başak,” dedi yumuşak bir ses. Gözlerimi açtığımda Şahin ile göz göze geldim. Yaşananların gördüğüm bir sanrıdan ibaret olmasını dilerdim ama değildi. Yaşananlar gerçekti. Tıpkı benim kendimi acilde buluşum gibi..
“Şahin,” dedim yorgun bir şekilde. Tam yattığım yerden doğruluyordum ki omzularımdan tutup bana mani oldu.
“Kalkma. Henüz kendinde değilsin,” dedi Şahin.
İtiraz etmedim. Yattığım yerden ona bakmayı sürdürdüm. O ise, “Sana söylemem gereken bir şey var Başak,” dedi sıkıntıyla. Şahin’in haline bakılırsa söylemek istediği şey sanılanın aksine basit bir şey değildi. Onu iyi tanıyordum. Bunca zaman yanımdaydı. Söyleyemediği şey her neyse doğrudan beni ilgilendiriyordu.
“Tehlikedesin Başak,” dedi Şahin aniden.
“Tehlikedesin de ne demek?”
“Soral’dan uzak dur. Maral onun üzerinden sana zarar verecek.”
Maral ablanın ismi bile kaşlarımı çatmama yetmişti. Selma da ondan hoşlanmamıştı. Onun iyi niyetli olmadığını söyleyip durmuştu. Peki Şahin neden onun hakkında böyle düşünüyordu. Maral ablayı ne kadar tanıyordu ki bana zarar vereceğini ileri sürebiliyordu?
“Bana zarar vereceğinden nasıl bu kadar eminsin?” diye sordum dayanamayarak.
“Orasını sana daha sonra anlatacağım ama burada değil Başak. Bunca yıl yanımdaydın. Beni iyi tanıyorsun. Öylesine konuşmayacağımı iyi biliyorsun. Eğer gerçekten sana bunu söylememin nedenini merak ediyorsan akşam sana atacağım konuma gelirsin.”
Şahin sözlerini tamamladıktan sonra perdeyi açıp gitti. Onun gidişiyle bir süre öylece boşluğa baktım. Söyledikleri bir an olsun aklımdan çıkmadı. Şahin’in boş bir şey için beni çağırmayacağını bilmek karnıma kramp girmesine yetmişti. Beni düşüncelerimin arasından çıkaransa perdenin yeniden aralanıp içeriye Soral’ın girişi oldu.
“Aşkım iyi misin?” diye sordu Soral panikle.
“Merak etme iyiyim,” dedim yarım ağızla.
Soral yanıma geldi. Perdeyi kapattı. Elimi tutup deniz mavisi gözlerini benimkilere dikti. “Koridorda yığıldığını söylediklerinde çok korktum,” dedi güçlükle. Elimi okşadı. Üzerine küçük bir buse bıraktı.
“Bir bebeğin ölümüne şahit oldum,” dedim o anı anımsarken.
Soral bunun bana annemle kardeşimin ölümünü hatırlattığını anlamıştı. “Bizim işimiz her ne kadar güzel olsa da en kötü yanı bazı durumlarda elimizden hiçbir şey gelmemesi,” dedi yumuşak bir sesle. Onu başımla tasdikledim.
“Haklısın,” dedim sadece.
Onun gözlerine baktığımda aklıma Şahin’in sözleri geldi. Ablası sahiden de bana zarar vermek istiyor olabilir miydi? Bunu Soral üzerinden yapmak istiyor olabilir miydi? Kafam karmakarışıktı. Ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum.
Yattığım yerden doğruldum. Soral, “Biraz daha dinlen,” dedi beni kınarcasına. Başımı olumsuz anlamda salladım.
“Ben iyiyim. İşimin başına dönersem daha iyi olacağım.”
“Doktorun olarak bunu onaylamıyorum.”
“Bende doktorum Soral. Benim için endişelenmene gerek yok. Gerçekten iyiyim.”
Soral’ı ikna etmek sandığımdan daha zor oldu. Elimden tuttu. Onun elini tutmuş onunla birlikte acilden çıkmıştım. Tam o sırada el ele oluşumuzu gören dedikoducu intörn doktor tayfası daha şimdiden kendi aralarında fısıldaşmaya başlamıştı. Bizi süzen bakışların yanlarından geçip asansöre geçtik.
“Aşkım benim odamı senin odanın yanındaki odaya taşısak nasıl olur?” diye sordu Soral birden.
Öyle tatlı konuşuyordu ki az evvelki yorgun halimden eser kalmadığını hissettim. Vücuduma yayılan sıcak enerji akışının da etkisiyle, “Bu da nereden çıktı şimdi?” diye sordum imayla.
“Seni sürekli görmek istiyorum desem.”
“Olur derim.”
Soral’ın dudakları keyifle yukarıya doğru kıvrıldı. Asansöre bizden başka kimsenin olmamasını fırsat bilerek pat diye öptü beni. Ona inanamayarak baktım. O ise açılan kapıyla kendini asansörün dışına attı. Kapı yeniden kapanmadan önce aradan bana bakıp elleriyle kalp yapmıştı. Gülmeden edemedim. Kendi katıma çıkıp hastalarıma bakacak enerjiyi bu sayede bulmuş oldum.
*******
Yaşadığım baygınlıktan sonra Soral beni bir an olsun yalnız bırakmamıştı. Hatta çıtayı iyice yukarı çıkarmış odasını yan taraftaki boş odaya taşıma işini de gün içinde halletmişti. Onun bu çabası beni hem mutlu etmiş hem de güldürmüştü.
“İyi olduğumdan tam olarak kaçıncı gelişinde emin olacaksın?” diye sordum odama giren Soral’a bakarak.
“Sanırım birkaç defa daha gelip gidersem olacağım.”
Yanı başımda kikirdeyen Demet de en sonunda ona attığım uyarıcı bakışın üzerine, “Ben bi Selma Hoca’ya bakayım,” demişti. Demet’in odadan çıkışını fırsat bilen Soral ise aramızdaki mesafeyi saniyesinde kapatmıştı. Ellerimi ellerine aldı.
“Sevgilim,” dedi iç çekerek.
Kıkırdadım. Onun bu halleri içimde kelebekler uçuşturuyordu. Tam ona bir şey söyleyeceğim sırada telefonum çalmaya başladı. Önlüğümün cebinden telefonumu çıkarıp ekrana baktım. Arayan Korkmaz’dı.
“Efendim Korkmaz.”
“Başak acilen doğumhaneye in. Ben doğumhaneyi hazırlattım.”
“Tamam. Hemen geliyorum.”
Telefonu kapatıp cebime attım. Sonra da koştur koştur odadan çıkıp asansöre geçtim. Tam o sırada Soral peşime takıldı. Birlikte asansörle doğumhaneye indik. Ameliyat için hazırlanıp doğumhaneye girdiğimiz sırada, “Sen neden girdin?” diye sormadan edemedim.
“Bakalım işinin ehli misin Başak Hocam?”
“Bak bakalım öyle miymişim?”
Soral ile doğuma girdik. Zorlu bir normal doğumun ardından yanımda Soral ile doğumhaneden çıktım. “İşinizin ehliymişsiniz Başak Hocam,” dedi Soral etkilendiğini gösteren bir bakış attıktan sonra.
“Size kendimi kanıtladığımı düşünüyorum Soral Hocam.”
“Fazlasıyla Başak Hocam.”
Gülmeden edemedim. Onu ardımda bırakıp üzerimi değiştirmeye gittim. Dolaptan çıkardığım yedek kıyafetlerimi giydikten sonra saçlarımı at kuyruğu olacak şekilde tepeden sıkıca topladım. Odadan çıktığımda Soral’ın çoktan hazırlanmış beni beklediğini gördüm. Birden elimden tutup beni götürmeye başladı.
“Nereye?” diye sordum dayanamayarak.
“Soru sormak yok Başak Hocam.”
Soral’ın küçük oyununa ayak uydurdum. Onun peşinde giderken nereye geldiğimize baktım. Beni bahçeye çıkarmıştı.
“Soru sormama izin vermediğin yer bahçe miydi?”
“Evet de sen ne bekliyordun?”
“Hiç,” dedim etrafa bakarak.
Onunla göz kontağı kurmaktan kaçındığımın farkındaydı. Dudaklarında muzip bir gülüşle bana baktı. Yanı başındaki banka oturup beni bileğimden tuttuğu gibi kendine çekti. Onun yanına oturduğum sırada başımı dizlerine yaslamamı sağladı. Ben ona şaşkın şaşkın bakarken o sanki hastenenin bahçesinde onun dizlerine başımı yaslamamış gibi kızıl saçlarımla oynuyordu.
“Biri görecek Soral,” dedim panikle. O ise benim aksime daha önce hiç olmadığı kadar rahattı.
“Umurumda mı sence?”
Ona laf anlatamayacağımı biliyordum. Kendi bildiğini okumaya devam edeceğini biliyordum. Sırf bu yüzden o benim saçlarımla oynarken bende onun deniz mavisi gözlerine bakmıştım. Bana öyle güzel bakıyordu ki o an için her şeyin önemini yitirdiğini hissettim. Tam o sırada, “Soral Hocam!” diye bir ses yankılandı dört bir yanda.
Uzaktan bizi görüp kıkırdayan dedikodu makinesi intörn Didem’i görmemle yerimden doğrulup uslu kız oturuşuna geçmem bir oldu. Soral halime bıyık altı gülerken Didem çoktan soluğu yanımızda almıştı.
“Hocam Ahmet Bey’in raporlarını istemiştiniz,” dedi Didem bir yandan bana bakarak.
Soral Didem’in elindeki raporları alıp incelemeye başladı. Bense yer yarılsa da içine girsem modunda onun bir an önce sonuçları inceleyip Didem’i postalamasını beklemeye başlamıştım.
“Sonuçlar temiz. Verdiğimiz ilaçları kullansın. Asistanıma da söyle onun için bir ay sonrasına randevu ayarlasın,” dedi Soral elindeki kağıtları Didem’e uzatırken.
“Tamam hocam,” dedi Didem.
Didem kıkırdayarak yanımızdan ayrıldı. Onun gidişiyle Soral’ın omzuna bir tane geçirdim. Soral gülmeye başladı. Bunun üzerine bir tane daha vurdum omzuna.
“Gülüyorsun bir de! O kız dedikodu kelimesinin yürüyen hali.”
Kaşlarımı çattım. Benim halim onu iyice keyiflendirmişti. Onunla baş edemeyeceğimi bildiğimden gözlerimi devirmekle yetindim. Soral Bey ise, “Utandın mı sen?” diye sordu inadıma yapar gibi. Dönüp ona keskin bir bakış attım.
“Bence sen konuşmama joker hakkını kullan Soral Hocam.”
“Ben joker hakkımı sizden yana kullanıyorum Başak Hocam.”
Banktan kalktım. Peşimde bir adet Soral ile beraber hastaneye girdim. Tam o sırada acilin önünde birbirine giren Demet ile Aytekin ikilisine takıldı gözlerim. O kadar hararetli konuşuyorlardı ki adımlarımı onların olduğu tarafa yöneltmekten kendimi alamadım.
“Aytekin çıldırtma beni!” diye cırladı Demet.
“Demet bu kadın gayet iyi,” dedi Aytekin.
İkilinin arasına girmem uzun sürmedi. “Neler oluyor burada?” diye sordu Soral. İkisinin bizi bulan bakışlarıyla seslerini kesmeleri de bir oldu.
“Soral Hocam ben hastanın iyi olduğunu taburcu olabileceğini söylüyorum. Demet beni dinlemiyor.”
“Hasta iyi değil. Taburcu olmaması gerek diyorum. Aytekin arkadaşımız inat ediyor.”
“Didişip durmayın. Bir de ben bakayım hastaya,” dedi Soral.
Aytekin onu acildeki hastanın yanına götürdü. Bende Demet’in koluna girmiş onu içeriye girmeden önce yakalamıştım. İçimde, “Havada aşk kokusu var,” diye ciyaklayan çöpçatanında etkisiyle Demet’i kenara çektim. Onu odama doğru götürdüm. Odama geldiğimizde az evvel olan tartışmanın etkisinin geçmesini ummuştum ama öyle olmadı. Demet odaya girdiğimiz ilk andan beri Aytekin’e sövüp duruyordu.
“Demet Allah aşkına otur şuraya. Başım döndü senin yüzünden!”
“Hocam nasıl oturayım? Duymadınız mı dediklerini?”
“Ben duydum duymasına da sen neden bu kadar basit bir mevzuya takıldın onu anlayamadım Demo?”
Demet volta atmayı kesti. Yüzüme bakıp neyi kastettiğimi anlamaya çalıştı. Tam o sırada yanında Aytekin ile Soral geldi odaya.
“Durum nedir?” diye sordu Demet.
“Hasta taburcu oldu.”
Aytekin ile Demet birbirlerine öldürücü bakışlar atmaya başladı. Bense bu manzaraya karşılık başımı umutsuzca iki yana sallamakla yetindim. Aytekin ile Demet tartışmalarına dışarıda devam etmeye karar vermiş olacaklar ki odada Soral ile bir başımıza kaldık. Onların çıkmasını fırsat bilen Soral soluğu saniyesinde yanımda aldı.
“Onları ayırmayacak mısın?” diye sordu gülerek.
“Hayır. Bırakalım birbirlerini yesinler.”
Soral kıkırdadı. Bense bıkkın bir nefes verdim. Tam o sırada telefonuma bir bildirim düştü. Önlüğümün cebinden telefonumu çıkarıp gelen mesaja baktım.
Şahin: Seni ilk tanıştığımız yerde bekliyor olacağım. Mutlaka gel. Anlatacaklarım çok önemli.
Okuduğum mesajdan sonra, “Bir durum mu var?” diye sordu Soral. Sanki ona cevap veremeyeceğim için içimden bir şey olsun diye dua etmişim gibi onun telefonu çalmaya başladı. Soral gelen telefonla apar topar odamdan çıkıp gitti. Fırsat bu fırsat!
Şahin’e geleceğime dair küçük bir mesaj attım. Sonra da önlüğümü ve stetoskopumu askıya astım. Çantamı alıp çıktım. Soral’ın çoktan gitmiş oluşu işime gelmişti. Şahin’in anlatacaklarını öğrenmeden ona bir şey söylemek istemiyordum. Özellikle de söz konusu onun öz be öz ablasıyken!
Asansöre geçtim. Çantamdan arabanın anahtarlarını çıkardım. Nereye gitmem gerektiğini biliyordum. Onu ilk gördüğüm yerin neresi olduğunu biliyordum. Hastaneden ayrılıp arabaya geçtiğimde bu yerin yakında olduğunu bilmek içimi biraz olsun rahatlatmıştı.
Son sürat yıllar önce Ayla’yı bebek arabasıyla götürdüğüm parka doğru sürdüm arabayı. Orada bekliyordu Şahin. Yıllar önce birlikte oturup sohbet ettiğimiz bankta oturmuş beni bekliyordu. Arabayı park ettim. İnip ona doğru adımladım. Anlatacaklarının elle tutulur şeyler olmasını umdum içten içe. Öyle çıkmazsa ne yapardım?
“Başak,” dedi Şahin varlığımı fark edince.
“Çok fazla vaktim yok,” diye önden küçük bir uyarıda bulundum. Şahin anlayışla başını salladı. Yanına oturdum. Onun gergin halinin sebebinin anlatmak istedikleri olduğunu bildiğimden konuşmasını bekledim.
“Anlatacaklarımdan sonra ne düşünürsün bilmiyorum ama bunu sana anlatmak zorundayım Başak.”
“Hastanede söylediklerinle mi ilgili?”
“Evet, Maral hakkında bilmen gereken şeyler var.”
Maral ablanın bana zarar vermek istediğine inanmak istemiyordum. Peki ya Şahin haklıysa? Sahiden de Maral abla Soral üzerinden beni hedef alıyorsa?
“Maral abla hakkında ne biliyorsun? Onu tanımıyorsun bile.”
“Aksine! Onu herkesten iyi tanıyorum.”
Afalladım. Şahin ise derin bir iç çekişin ardından, “Maral tehlikeli bir kadın Başak. Amacı tam olarak ne bilmiyorum ama hedefi sensin,” dedi.
“Kanıtın var mı? Onu nereden tanıyorsun Şahin?”
“Onu nereden mi tanıyorum? Yaklaşık dört yıl önce ondan güç bela boşanan adamım ben!”
Şahin’in bir çırpıda söylediği gerçek tenimde elektrik akımı geçmiş gibi hissetmeme neden olmuştu. Maral’ın yıllar önce boşandığı eşi olduğunu söylemişti. Bunun tek bir anlamı olabilirdi: Ayla’nın babası Şahin’di!
“Ayla’nın babası sensin,” dedim sayıklarcasına.
Şahin ise, “Maral ile boşanıp evi terk ettiğimde hamile olduğunu bilmiyordum. Hastalığının da benden boşanmamak için uydurduğu bir tür palavra olduğunu sanıyordum ama yanılmışım. Kızım olduğunu bile Maral hastaneye gelince anladım,” diyerek art arda sıraladı sözlerini.
Ne diyeceğimi ne tepki vereceğini bilmiyordum. Neye inanacağımı bilmiyordum. “Soral bunu biliyor mu?” diye sordum güçlükle. Şahin başını olumsuz anlamda salladı.
“Bilmiyor, bilmemeli de. Ablasının başına gelenlerden hiç tanımadığı eniştesini sorumlu tutarken şimdi ona bunu anlatamazsın Başak.”
“Neden o zaman bana bu yükü bıraktın!”
Sesim çatlamıştı. “Soral bunu bilmeli,” dedim ağlamaklı bir ifadeyle. Şahin bunu yapmama engel olmak istercesine omuzlarımdan tutup beni kendisine bakmaya zorladı. Yaşlarla buğulanan gözlerim onu buldu.
“Soral bunu öğrenirse hiç iyi olmaz Başak. Ablasının nasıl bir kadın olduğunu bilmiyorsun. Maral’ın ne kadar tehlikeli bir kadın olduğunu bilmiyorsun. Üstelik hedefi senken bunu Soral’a anlatırsan onun amacına ulaşmasına yardım etmiş olursun. Bunu yapma Başak.”
“Hedefi neden benim? Söyle! Maral benden ne istiyor?”
“Bilmiyorum ama eğer şüphelerimde haklıysam sadece seni değil seninle ilgisi olan herkese zarar verecek. Özellikle de babana.”
“Babama mı? Onun tüm bunlarla ilgisi ne?”
“Bilmiyorum. Onu henüz öğrenemedim ama baban için senin canını yakmayı hedeflediğine eminim Başak.”
Şakaklarıma keskin bir ağrı saplandı. Ne yapmalıydım? Soral’a bunu anlatmazsam onu nasıl hayal kırıklığına uğratacağımı düşündükçe kendimi berbat hissediyordum. Bir yanım ona bunu anlatmam gerektiğini diğer yanımsa bu sırrı ablasının gerçek yüzü ortaya çıkana kadar saklamam gerektiğini söylüyordu. Şimdi ne yapmalı?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.54k Okunma |
381 Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |