
“Yenge sen Ayla’nın yanında kal,” dedim panikle.
Yengem tek kelime etmedi. Benim kalkışımla Ayla’nın yanına oturdu. Koridorda koşmaya başladım. Maral’ın kaldığı odanın önüne vardığımda Soral’ı gördüm kapıda. Arkasını dönmüş gidiyordu. Peki ama nereye?
Peşinden adımlarken onun nereye gitmeye çalıştığını anladım. Soral babama gidiyordu. Hıncını ondan çıkarmaya belki de daha kötüsünü ona yaşatmaya gidiyordu. Bunu anladığım an onun peşinden koştum. Asansöre yetişemedim. Mecburen merdivenlere yöneldim. İkişer ikişer indim neredeyse tüm basamakları. Ona yetişmek zorunda olduğum gerçeğiyle kalbim korkudan küt küt atarken bir an bile durmadım. En sonunda onu hastanenin kapısından çıkarken yakaladım. Otoparka kadar takip ettim onu.
Arabaya binmek üzereyken yanındaki koltuğa geçtim nefes nefese. “Başak in arabadan,” dedi Soral yüzüme bile bakmadan. Başımı olumsuz anlamda salladım. Bensiz hiçbir yere gidemeyeceğini ona göstermek için emniyet kemerimi taktım.
Soral beni ikna edemeyeceğini iyi biliyordu. Bana laf anlatmakla vakit kaybetmemek için anahtarı kontağa sokup çevirmeyi tercih etti. Arabayı çalıştırdı. Araba son sürat yollarda gitmeye başladı. O kadar hızlı gidiyorduk ki bu hızda kaza yapma olasılığımız epey yüksekti.
“Soral yavaşla,” dedim panikle.
Soral beni duymazlıktan geldi. İnadıma daha çok gaza bastı. Araba öyle hızlı gidiyordu ki en ufak frende emniyet kemerim olmasa camdan uçabilirdim. Nefesimi tuttum. Onun arabayı babamın evinin önüne çektiği ana kadar sessizliğimi korumak zorunda kaldım.
Soral hışımla indi arabadan. Kapıyı çarptığı gibi hızla bahçeye daldı. Peşinden koştum. Onun eve dalışıyla bağırıp çağırmaya başlaması bir oldu. “Orhan Ateş!” diye bağırdı Soral. Ev onun sesiyle inliyordu. Babamın merdivenlerden inişine takıldı gözlerim.
“Soral,” dedi babam soru sorarcasına.
Babamın adımını son basamaktan atışıyla Soral’ın, “Her şeyin suçlusu sensin!” diye haykırması bir oldu.
“Ablamla beni kendi ellerinle çocuk esirgeme kurumuna bıraktığını biliyorum!”
Babam kaskatı kesildi. Bir süre tek kelime etmedi. Sessizliği, “Yapmadım desene baba. Soral’a yapmadığını söylesene,” diyerek bozan bendim. Maral ölmeden önce her ne söylemiş olursa olsun ben bunu babamın yaptığına inanmıyordum. Benim babam böyle bir şey yapmazdı. Yapamazdı!
Babamın bakışları Soral’dan bana kaydı. Yutkunuşu bile bazı şeylerin hiç de sandığım gibi olmadığını anlamamı sağladı. Gözlerimin içine baka baka, “Gerçeği inkar etmenin hiç kimse için bir faydası yok Başak,” dedi.
Soral sinir bozukluğuyla dudaklarını birbirine sıkıca bastırdı. Sanki ağzından yanlış bir şeyin çıkmasını istemiyormuş gibi bir hali vardı. Babam ise, “Sana tüm gerçekleri anlatacağım Soral,” dedi bakışlarını kaçırarak. Onun adımlarını takip ettik Soral ile birlikte.
Üçümüz salona geçtik. Babam her zamanki gibi tekli koltuğuna oturmuş kendini gerçekleri anlatmaya hazırlıyordu. “Yıllar önce,” diyerek başladı anlatmaya.
“Başak dört beş yaşlarındayken eşim Sedef hamileydi. Onun hamileliğinin son aylarında, kazadan sadece birkaç saat önce bir şey öğrendim. Korkunç bir gerçek.”
Babam sanki o anı yeniden yaşarmış gibi baktı. Sanki o anın içindeymiş gibi uzaklara daldı. Dudakları titredi. Soral’ın ona baktığının farkındaydı. Her ne kadar onun için bazı şeyleri dile getirmek kolay olmayacak olsa da buna mecburdu. Geçmiş ortaya çıkmak zorundaydı.
Babam, “Annen beni aradığında ona gerçeği söylemedim. Eve geçince bu konuyu onunla yüz yüze konuşmanın daha doğru olduğu kanaatindeydim ama olmadı. Sedef’in kazasından önce ben çoktan Soral ile Maral’ı korumak için gizlice çocuk esirgeme kurumuna bırakmıştım,” dedi bakışlarını Soral’a dikerek.
Soral, “Neden?” diye sordu buz gibi bir sesle.
“Sende ablanda gerçek aileni hatırlayamayacak kadar küçüktünüz. Onların gerçekte nasıl insanlar olduğunu anladığımda sizi korumak için o an böyle bir yola başvurdum.”
“Neden? Ailemden bizi neden ayırdın? Anlat!” diye bağırdı Soral sinirle.
“Ailen benim yanımda çalışıyordu. Baban şoförlüğümü yapıyordu. Annen ise mutfakta çalışıyordu. Onlara güvenmiştim ama güvenime ihanet ettiler. Keşke sadece güvenime ihanet etmiş olarak kalsalardı.”
“Bu kadar ağır ne yapmış olabilirler sana?”
“Bana yaptıkları şey çok basit bir şeydi. Sedef’in mücevherlerini çalmışlardı. Bunun için onları kovmakla yetinebilirdim ama yapmadım. Bir kez görmezden geldim. Fakat sonra onları daha pis işlerin içinde buldum. Anne ile baban meğer zamanında abine hem şiddet uyguluyor hem de sokakta hırsızlık yapmaya zorluyormuş. Abinin ani ölümünün üzerine düşününce bazı şeyler yerli yerine oturdu. Onların sizi dünyaya getirme amaçları da buydu: Sizi kullanmak.”
Soral duyduklarından sonra donup kaldı. Zihninden neler geçtiğini az çok tahmin edebiliyordum. Küçükken kafasında kurduğu aile profilinin gerçekliğine inanmak için şimdi babamın söylediklerine inanmamayı tercih ediyordu.
“Sana inanmıyorum!” diye gürledi Soral. Hışımla ayağa kalktı. Babamın karşısında dikildi. Ağlamaktan kan çanağına dönen deniz mavisi gözlerini babama dikti.
“Kendi yaptığın kötülüğü haklı çıkarmak için yalan söylüyorsun!” dedi işaret parmağını tehditkar bir edayla babama doğrultarak.
“Yalan değil,” dedi babam üstüne basa basa.
“Anne ile baban ben olmasaydım ablanla senin hayatını karartacaktı.”
“Senin yaptığının bundan farkı yoktu! Bizi oraya sen bıraktın! Biz yanmış bir binadan çıktık ablamla!”
“O yangından da sizi ben kurtardım Soral. Alevlerin arasından aldım sizi,” dedi babam. O an gömleğinin kolunu yukarı doğru sıyırıp yıllarca kolunda taşıdığı yanık izini gösterdiği andı. Bu izin oluşma nedenini hep merak etmiştim. Şimdi ise bir gerçekle daha yüzleşiyordum.
Babam, “Anne ile baban sizi bulamasın diye uğraştım. Her daim isimsiz bir şekilde size destek oldum. Önce ablanın doktor olup Amerika’ya gidişini sağladım. Sonra da sana burs verdim. Bir gün kızım ile aynı okulda denk geleceğinden habersiz,” dedi Soral’a bakarak.
Soral’ın sağ gözünden bir damla yaş aktı. Babam ise, “Ben en değerlimi verdim sana,” dedi son olarak. Soral tek kelime edemedi. Arkasını dönüp kapıya doğru gitti. Peşinden gittim. Onun beni isteyip istemediğini bir an bile düşünmeden hemde.
Maral ablanın bize yaptığı itirafın böylesine bir gerçeği ortaya çıkaracağını tahmin dahi etmezdim. Soral ise benim aksime tüm bunların babamın yaptıklarının üzerini örtmek için uydurduğu bir tür safsata olduğuna inanıyordu. Öyle olabilir miydi?
Tüm bunların anlamı neydi bilmiyorum ama onunla aynı evin içinde iki yabancı gibi neredeyse üç ay geçirmiştim. Ona yaklaşmaya çalıştıkça onunla aramıza aşılması imkansız duvarlar örülüyormuş gibi hissediyordum. Onu içinde boğulduğu düşüncelerin arasında çekip almak istiyordum. Ona ablasını ve geçmişini geri verebilmeyi istiyordum ama ne yazık ki böyle bir şey mümkün değildi.
“Soral,” dedim yumuşak bir sesle.
Deniz mavisi gözleri beni buldu. Beni hala sevdiğini biliyordum. İlk günki gibi aşkla bakıyordu bana. Yatağa yanıma oturmuş bana dokunma dürtüsüyle yanıp tutuşuyormuşçasına bakıyordu. Bir anlık cesaretle ona doğru yaklaştım. Elimi yanağına koydum. Parmaklarım yanağını okşadı. Soluğum soluğunu kessin istediğimden küçük bir buse bıraktım dudaklarına.
“Yalvarırım aramızdaki duvarları yıkalım Soral,” dedim fısıltıyla.
“Aylardır sırtın bana dönük uyuyorsun. Gözlerime bakmaktan kaçınıyorsun. Biliyorum kolay şeyler yaşamadın. Ablanı kaybetmenin acısının üzerine öğrendiklerinin aslını astarını aylardır araştırmaya çalıştığını da biliyorum ama ben seni özlüyorum Soral. Yanımda olmadığın zaman bile bana bu kadar uzak değildin.”
Soral titreyen dudaklarımdan öptü. Uzun ve soluksuz bir busenin ardından beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Onun göğsünde ağlarken buldum kendimi. “Bende seni çok özledim sevgilim,” dedi Soral güçlükle.
“Ama yapamadım Başak. İçimde öyle büyük bir acı var ki bununla nasıl başa çıkacağımı bilmiyorum. Kendimle beraber seni de tüketmek istemiyorum.”
“Sen beni tüketmezsin Soral. Biz birbirimizi tüketmeyiz. Biz bir aradayken sadece iyileştirebiliriz.”
Soral’a sarıldım sıkı sıkı. Kokusunu çektim içime. Gözyaşlarım onun göğsünü ıslatırken bir süre sonra uyuyakaldım. İçerisinde huzurlu hissettiğim derin uykum alarm sesiyle bozuldu. Soral ile birlikte kalkıp iş için hazırlandık. Evimizin minik civcivi ile yaptığımız kahvaltıdan sonra hastaneye işimizin başına geçtik.
Demet ile hastaları almaya başladım odaya. Diğer hastanın odaya girmesine kalmadan Demet, “Soral Hocam hala aynı mı hocam?” diye sordu çekinerek.
“Daha iyi gibi Demet,” diyerek yanıtladım sorusunu.
“Ailesinin taşınıp gitmiş olduğunu biliyorsun. Şimdi yeni bir adres bilgisi daha buldu. Onları yeni adreste bulmayı umuyor. Eğer ailesini bulabilirse gerçeği bir de onlardan dinlemek istiyor. Bende bu konuda ona olabildiğince destek olmaya çalışıyorum.”
“Canınızı sıkmayın hocam. Her şey olacağına varır. Siz nelerin üstesinden geldiniz. Elbet bununda üstesinden gelirsiniz.”
Demet’in içten gülümsemesine karşılık kendimi gülümsemeye zorladım. Mesai bitimine kadar işime odaklanmaya çalıştım ama bu hiç de kolay olmadı. Sürekli Soral’ı düşündüm. Onun düşünceli hali takıldı aklıma. Ya bu seferde ailesini bulamazsa ihtimaliyle içim içimi yedi. Birlikte mesai bitiminde adrese doğru yola çıktığımızda kendi hayatımın gerçeğiyle de yüzleşeceğimi nereden bilebilirdim ki?
“Sen iyi misin?” diye sordu Soral birden.
İkimiz arabaya binmiş navigasyondaki yol tarifine göre işaretli konuma doğru gidiyorduk. Yola o kadar dalmıştım ki Soral’ın sorusunu ancak ikinci söyleyişinde anlamıştım. “Başak sen iyi misin?” diye sordu Soral ilgiyle. Başımı çevirip ona baktım. Yorgun bakan gözlerim ona gerçeği ben söylemeden söylemişti.
“İyiyim, sadece biraz yorgunum. Tüm bu olanlar beni çok yıprattı Soral.”
“Bu son olanlardan sonra içime kapanıp seni ihmal ettiğimin farkındayım. Bunu nasıl telafi edebilirim bilmiyorum ama bundan sonrasında böyle şeyler yaşamana izin vermeyeceğim Başak.”
Soral kısa bir anlığına da olsa elimi tuttu. Dudaklarında uzun zaman sonra canlı bir gülümseme belirdi. Araba kullandığı için elini elimden çekmek zorunda kalsa da aramızdaki soğukluğun bundan sonra olmayacağını artık biliyordum.
Gözlerimi ondan alıp konuma diktim. Çok az bir yolumuz kalmıştı. Yaklaşık iki dakika sonra kendimizi adreste bulacaktık. Soral direksiyonu navigasyonun yönlendirmesiyle sola kırdı. Birden gecekondu mahallesine daldık. Sokakta top koşturan çocuklar vardı. Yol kenarında derme çatma evlerin önünde oturan kadınlar, ip atlayan kızlar vardı.
Navigasyondan gelen, “Varış noktasına ulaştınız,” sesiyle irkildim. Soral arabayı park etti. İkimizde aynı anda önünde durduğumuz tek katlı eve baktık. Ev o kadar kötü durumdaydı ki en ufak dokunuş bile onu yıkmaya yetermiş gibi hissettim.
“Gidelim,” dedi Soral güçlükle.
Birlikte arabadan inip eve doğru adımladık. Tam kapıyı çalacağımız sırada içeriden bir çığlık sesi koptu. Genç bir kadının attığı çığlık ile Soral’a baktım. Soral kapıya vurdu. Çığlık sesi birden kesildi. Kapıyı orta yaşlı bir adam açtı.
“Kimsiniz?” diye sordu küfredercesine.
Soral, “Biz Ferman Ulak’ı arıyoruz,” dedi delici bakışlarını adamın üzerinden ayırmadan. Adam her an yüzümüze kapıyı kapatabilecekmiş gibi görünüyordu. Bir eli kapının ardındaydı.
“Siz Ferman’ı neden arıyordunuz?” diye sordu hoşnutsuz bir ifadeyle.
“Kendisine birkaç soru soracağım,” dedi Soral.
Adamın bakışları benle Soral arasında gidip geldi. Giyimimiz miydi onu etkileyen yoksa kapının önündeki lüks araba mıydı emin değilim ama bir şey onun bizi içeri almasına yetmişti. “İçeri girin,” dedi kapıyı ağzına kadar açtıktan sonra.
Soral ile birlikte içeri girdik. Kapının eşiğinde ayakkabılarımızı çıkarmak üzereyken, “Kalsın,” dedi adam. Onun peşinden holü geçtik. Tek bir kanepeyle eski ahşap bir masa ve sandalyelerden başka bir şeyin olmadığı salona baktım. İçeride kimse yoktu. Ta ki tam arkamızda adamın eşi ve kızı belirene dek!
“Hoş geldiniz,” dedi kadın küçük bir baş selamının ardından.
Arkamı dönüp sesin sahibine baktım. Sarı saçları ve mavi gözleriyle karşımda sanki Maral’ın yaşlılık hali varmış gibi hissettim. Soral, “Siz Melek Hanım mısınız?” diye sordu beklentiyle. Kadın Soral’ı tasdiklercesine başını hafifçe salladı.
“Evet benim. Eşim Ferman ve bu da kızım Berrak,” dedi kadın kızına attığı keskin bir bakış eşliğinde. O an bakışlarım Melek Hanım’ın yanında başını yere eğmiş öylece duran kızına kaydı. Ona baktığım an kaskatı kesildim. Kahverengiye çalan kızıl saçları, beni bulan mavi gözleri Soral’ın bakışlarını üzerimde hissetmeme neden oldu. Sonunda aradığımızı bulmuştuk!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.54k Okunma |
381 Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |