62. Bölüm

15.Bölüm: Oyunu Bozdum

Şevval Nur Aydın
sevvnuraydn

(Sanat’tan...)

(1 saat önce...)

Gözlerimi açmakta ilk başta zorlandım. Başım deli gibi dönüyor nerede, hangi zaman diliminde olduğumu bilmediğim bir dünyaya gözlerimi açıyordum. Kirpiklerim titreşti. Gözlerimi kırpıştırdım. Görüş alanım netleşince nerede olduğuma baktım. Bir inşaatın en tepesinde duruyordum. Bir inşaatın en tepesinde!

Ayağa kalktım. Etrafıma bir kez daha baktım. En tepede olduğumdan her şeyi daha net görebiliyordum. Burası öyle sıradan bir yer değildi. Etrafa baktığımda buranın aslında yıllar önce okulumuzun mezunlarının gitmesi için üniversite binası olması planlanan ama sonrasında projesi askıya alınan bina olduğunu anladım. Buraya nasıl geldiğimde parça parça zihnimde belirmeye başladı. Kemerlerin aslında yapıştırılmış olduğunu hatırladım. Kemerlerden kurtulamadığımız için her ne kadar adamlara vursam da onlardan tamamen kurtulamadığımı hatırlıyorum. Kızları tek tek bayıltıp arabaya bindirişlerini sonrasında ağzıma kapattıkları bez parçasından sonra her şeyin yerini karanlık bir boşluğa bırakışını hatırlıyorum. Peki ama neden?

Sinir bozukluğuyla aşağıya baktım. Bir an önce buradan kurtulmam gerekiyordu. Aniden gelen tak tak sesi doldurdu kulaklarımı. Ses aşağı kattan geliyordu. Bu sesin Polen’in kırmızı rugan ayakkabılarından geldiğine emindim. “Polen!” diye seslendim merdivenlerden bir alt kata inerken ama ses vermedi. Daha doğrusu ağzı bağlı olduğundan bana cevap verememişti. Yanına gittim. Ellerindeki ve ayaklarındaki ipleri çözdükten sonra ağzındaki bez parçasını çekip kenara attım.

“Sanat, çok korktum,” dedi Polen ağlamaklı bir sesle. Bana sarılıp ağlamaya başladı. Onu omuzlarından tutup kendimden ayırdım. Gözlerine diktim soğuk maviliklerimi.

“Korkma ben yanındayım,” dedim yumuşak bir sesle.

Polen burnunu çekti. Kırmızı ruganlarını takırdatmaya bir son verdi. Ona, “Kaybedecek vaktimiz yok Polen. Bir an önce kızları bulup çıkmamız gerek,” dedim. Beni başıyla tasdikledi. Birlikte yerden kalktık. Bulunduğumuz katı kontrol ettik. Bu katta bizden başka kimse yoktu. Muhtemelen kızlar diğer katlardaydı. Koşarak bir alt kata indim. Polen de hemen arkamdaydı.

“Ben Ela’yı çözücem. Sen Açelya’nın yanına git,” dedim Polen’e.

Ela’nın yanına gittim. Ağzındaki bezi çıkarıp attım önce. Sonra da ellerini ve ayaklarını çözdüm. Tam o sırada Ela’nın cebinden sarkan kağıt parçasına takıldı gözlerim. Cebindeki kağıdı çıkarıp aldım. Kağıdı açıp üzerinde yazanları içimden okumaya başladım.

Burayı hatırladığını varsayıyorum. Son kez bakmanı istedim. Çünkü burayı bir daha göremeyeceksin.

Okuduğum notla beraber Ela’nın endişeli bakışlarını üzerimde hissettim. Ona ayağa kalkması için yardım edip Polen ile Açelya’nın yanına gittim. Onlarda yerden kalkmış bana bakıyordu. Açelya’nın cebinde başka bir not olup olmadığını kontrol ettim. Başka not yoktu. Sinir bozukluğuyla derin bir nefes aldım.

“Aşağıya inelim,” diye mırıldandım. Dördümüz bir alt kata indik. Bu katta Heves, Berna, Yağmur ve Merve vardı. Dördü de bulunduğumuz alanın dört ayrı köşesine bırakılmıştı. En yakınımda Heves olduğundan onun yanına gittim. Polen, Açelya ve Ela da diğerlerini çözmek üzere yanımdan ayrıldı. Bende Heves’in el ve ayak bileklerini saran düğümlerden kurtuldum. Ağzındaki bezden kurtulunca Heves’in bana söylediği ilk şey, “Çocuklar yokluğumuzu umarım fark etmiştir,” oldu.

“Devrim hisseder,” dedim bir an bile tereddüt etmeden.

“Devrim yokluğumu hisseder. Şu an herkesin bizi aradığına eminim.”

Heves’in elinden tuttum. Onun yerden kalkmasına yardım ettim. Aylar önce okulun koridorunda kavga ettiğim o kızın yaralı bir akıl hastasının elini tutacağını kim bilebilirdi ki? Hayatımızın ne derece değiştiği aslında buradan bile belli oluyordu. Yalanlar Resitali’nin bir araya getirdiği kurbanlar şimdi inşaatı yarım kalmış binanın içinde birbirilerine bakıyordu.

“Bizimkiler meraktan deliye dönmüştür,” dedi Yağmur birden.

“Abim şimdi ortalığı inletiyordur,” dedi Berna.

“Bizi burada bulamazlar,” dedim donuk bir ifadeyle aşağıya bakarken.

Herkesin bakışlarını üzerimde hissettim. Sanki bu söylediğimle onların tüm umutlarını söndürmüşüm gibi hissettim ama ne yazık ki gerçek buydu. Bizi burada bulmalarının imkanı yoktu. Miray, Selin ve Müjde’yi de alıp bir an önce buradan çıkmamız gerekiyordu. Çocukların bizi bulabileceği bir yere gitmemiz gerekiyordu. Bizi bulabilecekleri bir yere…

“Ne yapacağız peki?” diye sordu Polen dehşetle. Kırmızı rugan ayakkabısının topuğu yeniden aynı ritmi tutturmuştu. Kafasından geçen felaket senaryolarını az çok tahmin edebiliyordum. Ona, “Buradan çıktıktan sonra bizimkilere ulaşabileceğimiz bir yere gideceğiz,” dedim. Duygudan yoksun ifadem ve rahat tavırlarım onların bana olan güvenlerini perçinlemişti. Bir şekilde bu durumdan kurtulacağımıza artık onlarda benim gibi inanıyordu.

“Son kata inelim,” dedim merdivenlere yönelirken. Hep beraber giriş kata indik. Giriş katta Miray, Selin ve Müjde’yi gördüm. Onlarında tıpkı diğerleri gibi elleri ve ayakları bağlıydı. Seslerini kimseye duyuramasınlar diye ağızlarına bez örtülmüştü. Bir tek beni çatıda bir başıma bırakmışlardı. Bunun tek bir sebebi vardı: Binayı acilen terk etmemiz için benim onlara önderlik etmem gerektiği!

Kızlar Miray, Müjde ve Selin’i çözünce, “Buradan bir an önce çıkmamız lazım,” dedim net bir şekilde.

“Senin aklında ne var Sanat?” diye sordu Heves şüpheyle.

“Tam olarak sebebini bilmesem de katilin bıraktığı nota göre bu binayı bir an önce terk etmemiz gerekiyor kızlar.”

“Umarım bizimkilere de ulaşabiliriz,” dedi Merve sıkıntıyla.

Kızlarla beraber binadan ayrıldık. Her yer karanlık olduğundan ilk başta ne tarafa gitmemiz gerektiğini kestiremedim ama sonra yaklaşık iki metre ötemizdeki tabela buraya ilk geliş anımı hatırlamamı sağladı. Liseye başlamadan bir yıl önce bu binanın inşaatına başlanmıştı. O zamanlar babamla binayı görmeye buraya gelmiştik.

“Liseden mezun olduktan sonra üniversiteyi burada okuyacaksın kızım,” dedi babam gözlerini inşaat halindeki binadan ayırmadan.

“Daha liseye bile başlamadım. Üniversiteyi düşünmek için sence de biraz fazla erken değil mi?” diye sordum. Onun koyu hareleri benim buz mavisi gözlerime kaydı. Dudaklarında gurur dolu bir gülümsemeyle ellerini omuzlarıma yerleştirdi.

“Bir şeylere erken başlamak sonrasında geç kalmış hissetmekten iyidir. Bu ister bir hayal olsun isterse gerçekleştirmen gereken bir sorumluluk olsun hiç fark etmez. Başarmak için vakit her şeyden önce gelir. Bunu sakın unutma güzel kızım.”

Babam beni yamacına çekti. Kollarının arasında benim geleceğim için inşa edilen binaya baktım. İşçiler büyük bir gayretle binayı tamamlamaya çalışıyordu. Babam ise beni bırakmış, “Artık eve dönme vakti Sanat,” demişti. Onun arabasına doğru ilerleyişini izledim. Siyah aracının kapısının aralanmasıyla yerine geçmiş yanına gelmem için bana bakışlarıyla işaret vermişti. Yanına gittim. Arabaya geçtiğimde şoför kapımı kapatıp arabayı çalıştırdı.

Babam, “Benim toplantım var. Şoför seni eve bırakacak,” dedi birden.

“Geç mi geleceksin?” diye sordum.

Beni başıyla onayladı. “İşlerim yoğun ama sana söz veriyorum yokluğumu telafi edeceğim,” dedi yumuşak bir sesle. Bir şey söylemedim. Benim yerime arabada sesi yankılanan kişi şoför oldu.

“Rutkay Bey, benzinliğe uğramak durumundaydım efendim,” dedi şoför.

“Tamam. Benzinlikten sonra ilk beni şirkete bırak. Sonra da Sanat’ı eve götür,” dedi babam.

Şoför art arda sıraladığı birkaç onay cümlesinin ardından arabayı en yakın benzinliğe soktu. Benzinliğe gidiş yolunu hatırladım. Bizim kurtuluşumuz orasıydı. Eğer benzinliğe ulaşabilirsek Devrim’i arayabilirdim. Aklıma düşen fikrin bana verdiği küçücük umudun da etkisiyle kızlara baktım.

“Beni takip edin,” dedim bir an bile tereddüt etmeden.

Beraberimde on kız ile birlikte inşaat halindeki binayı ardımda bırakıp ana yola çıktım. Hep birlikte yol kenarında yürümeye başladık. Bulunduğumuz yer o kadar izbe bir yerdi ki yoldan tek bir araba bile geçmiyordu. Sokak lambaları bile aydınlatmıyordu yolları ama ben yolu hatırlıyordum. Yolun sonu kurtuluştu.

“Doğru yolda olduğumuza emin misin?” diye sordu Selin.

“Eminim. Bana güvenin,” dedim gözümü yoldan ayırmadan.

“Nasıl bu kadar eminsin?” diye sordu Yağmur.

O an adım atmayı kestim. Olduğum yerde kalakaldım. Bana bu soruyu her zaman Devrim sorardı. Bende ona emin olma gerekçemi söylerdim. Şimdi o yoktu yanımda. Meraktan deliye döndüğünü biliyordum. Bir yerlerde canla başla beni aradığını, beni özlediğini, adımı sayıkladığını biliyordum. Çünkü bende aynısını yapıyordum. Devrim diyordum içimden. Onun adına tutunuyordum. Onu yeniden bulacağıma olan inancıma tutunuyordum. Onu bulacaktım. Ne olursa olsun onu bulacaktım.

Başımı çevirip kızlara baktım. Yağmur’un beklenti dolu bakışlarının üzerine, “Buraya daha önce gelmiş olamazsın öyle değil mi?” diye sordu Heves şüpheyle.

Duygudan yoksun donuk ifadem sorusunu cevaplamama gerek kalmadan ona gerçeği gösterdi. Yine de, “Daha önce buraya geldim,” demekten kendimi alamadım.

“Nasıl?” diye sordu Müjde.

“Burası Karay mülkü. O bina da Rutkay Karay eğer inşaatını durdurmasaydı Özel Karay Müzik Koleji mezunları ve müzik konusunda kendini geliştirenler için bir üniversite olacaktı. Karay Üniversitesi olacaktı ama olmadı. Daha doğrusu olamadı.”

“Olamadı derken?” diye araya girdi Berna.

Bakışlarım ona kaydı. “Benim olaylarımdan sonra inşaat durdu. Babam benim tedavime odaklanmayı seçti,” dedim güçlükle. Boğazıma yumru oturmuş gibi hissettiğim o anda kızların endişeli bakışlarını üzerimde hissettim. Her biri aynı ifadeyle bakıyordu yüzüme. Endişeyle, bir parça da acıyarak.

“Kısacası buraya daha önce geldim. Yakınlarda bir benzinlik var. Oraya gidebilirsek bizimkilere de ulaşabiliriz,” diyerek üzerimde hissettiğim bakışları savurdum.

Kızlarla beraber yeniden yollara düştük. Benzinlik arabayla her ne kadar binaya yakın olsa da yaya olduğumuz için epey bi yol yürümemiz gerektiği apaçık bir gerçekti. Kızları daha fazla endişelendirmemek için bu küçük gerçeği onlara söylememeye karar verdim. Gözlerim arada bir onları tarıyordu. Onları gecenin bir vakti tenha bir yolda yürüttüğüm için her ne kadar kendimi diken üstünde hissetsem de buna mecbur olduğumu hatırlattım kendime.

“Otostop falan çekemez miyiz?” diye sordu Berna mızmızlanarak.

“Aklını mı kaçırdın? Buradan çekeceğimiz otostopun bizim başımıza ne dertler açacağını bir düşün Berna!” diyerek onu susturdu Yağmur.

Berna yürümekten ağrıyan ayaklarına bakıp bakıp söyleniyordu. Heves’in gözlerini devirdiğini gördüm. Polen ruganlarını vura vura yürüyordu ve diğerleri de her ne kadar belli etmemeye çalışsalar da bu izbe yerden korktuklarını hissedebiliyordum. Haksız da sayılmazlardı. Etrafta tek bir ev bile yoktu. Her yer kapkaranlıktı. Yol da ürkütücü bir şekilde bomboştu. Orada sadece biz vardık. Sadece biz!

“Daha ne kadar yolumuz var?” diye sordu Berna.

Yolu yarıladığımızı söylemekle birlikte biraz daha dişini sıkması gerektiği konusunda ona küçük bir uyarıda bulundum. Berna sesini kesti. Artık söylenmiyordu. Issız yolda kızlarla beraber yürürken Berna’nın huysuzlanmasından daha büyük problemlerimizin olduğundan bi haberdim.

“Kızlar! Nereye böyle?”

Yanımızdan geçmekte olan bir arabanın içinden geliyordu bu ses. Göz ucuyla baktığımda arabada bizim yaşlarımızda iki gencin oturduğunu gördüm. Sırf bizimle yan yana durabilmek için arabanın hızını yavaşlatmaları dikkatimden kaçmamıştı. Onlara bakmadım. Donuk bir ifadeyle yoluma bakmaya devam ettim ama onlar kendilerine bakmamız için ellerinden geleni yapacak gibi duruyordu.

“Sizi gideceğiniz yere kadar bırakabilirim,” dedi şoför koltuğunda oturan kumral çocuk.

“İstemez,” dedim net bir şekilde. Ona bakmadım. Onu insan yerine bile koymadım ama ikisi de buna rağmen bizi rahat bırakmayacaklarının sinyalini vermekte bir sakınca görmedi. Mahsus arabayla dibimizden gelmeyi sürdürdüler. Başımı çevirip kızlara baktım. Onlara başımı hafifçe aşağı yukarı sallayarak problem olmayacağının güvencesini vermek için kısa bir bakış attım. Bana doğru iyice sokuldular. Beraber yürümeye devam ediyorduk ki sağ tarafımdan, “Hey! Öndeki kız,” diye bir ses geldi.

Bakmadım. Onları duymazdan geldim. Benzinliğin biraz ileride olduğunu bildiğimden kızları bir an önce oraya götürmeye şartlamıştım kendimi. Ne sağ tarafımdaki iki aptal ne de başka bir şey umurumdaydı. Bir an önce kızları güvenli bir bölgeye götürmekten başka bir şey düşünmüyordum.

Sağ tarafımda ağır ağır hareket eden arabanın birden durduğunu fark ettim. Çirkin sesiyle dikkatleri üzerinde toplayamayacağını fark eden yarım akıllı çocuğun arabadan inişini izledim. Duygudan yoksun ifademe kaydı bakışları. Dudaklarında beliren gülümsemeye baktım. Heves, “Bas git!” dedi sinirle. Diğerleri de hemen yanımda durmuştu.

Çocuğun alaycı kahkahası yankılandı gecenin karanlığında. Arkadaşı da arabadan inmişti ki, “Yerinde olsam arabada kalırdım,” dedim diğer çocuğa. Söylediğime karşılık kıs kıs güldüler. Yüzümde mimik oynamadı. Rahat tavırlarım ikisini de şaşırttı. Kumral olanın bize doğru adımlamasıyla, “Peki,” dedim sadece.

Kumral olan oğlan tam karşımda durdu. Dudaklarındaki sırıtmaya karşılık vermeden edemedim. Bana doğru iyice yaklaştı. Eli saçıma doğru uzandığı anda bileğini havada yakalayıp geriye doğru büktüm. Onun küçücük boşluk anını kullandım. Karın boşluğuna sıkı bir tekme atıp onu yere serdim. Diğeri ise arkadaşının düşüşüyle hışımla üzerime doğru yürüdü. Niyeti beni tek bir tokatla düşürmekti ama ben buna izin vermeyecektim. Onun kolunu arkaya doğru büktüm. Kafasını sertçe arabanın kaputuna yapıştırdım. Acıyla yere düştü.

“Şimdi ikinizde kalkıp ters yönde gidiyorsunuz. Eğer arkamızdan geldiğinizi sezersem bir dahakine hiç de nazik olmam.”

İkisinin nefret dolu bakışları beni buldu. Duygudan yoksun ifadem onlara söylediğim şeyde ne kadar ciddi olduğumu gösterdi. İkisi de yerden kalkıp arabalarına geçti. Kemerlerini takışlarını, direksiyonu arabayı aksi istikamete doğru sürmek için kırışlarını izledim. Araba hızla uzaklaştı yanımızdan. Kızlar tuttukları nefeslerini bıraktı.

“Ay öleceğim ben galiba!” dedi Selin.

“Plakasını aldım. Şuradan bir kurtulalım yemin ederim Korkut’u salacağım başlarına!” dedi Merve sinirle.

“Şerefsiz pislikler!” diye cırladı Heves.

Onlara kısa bir bakış attım. “Onları boş verin şimdi. Benzinlik biraz ötede. Bir an önce gidelim buradan,” dedim. Hep beraber yeniden yola koyulduk. Sadece birkaç dakika sonra benzinliğin tabelasını gördüm. Kızlar sonunda rahat bir nefes aldı. Kabus gibi geçen bir gecenin ardından yürümekten ayaklarımız ağrıdığından benzinliğin önündeki kaldırıma oturup biraz soluklandık.

Benzinlik arkamızdaydı. Burada güvendeydik. Biraz oturup dinlendikten sonra hep birlikte benzinliğe girdik. Benzinliğin market kısmındaki kasiyere baktım. Ondan telefonunu kullanıp kullanamayacağımı sordum. Şükürler olsun ki nedenini sorgulamadan teklifimi kabul etmiş telefonunu bana doğru uzatmıştı. Telefonu aldım elime. Devrim’in numarasını tuşlayıp aramamın cevaplanmasını bekledim. Kısa bir süre sonra onun sesi doldurdu kulaklarımı.

“Alo,” dedi Devrim.

“Kiminle görüşüyorum?”

“Devrim,” dedim sevinçle. Onun adını söylerken sesimin mutluluktan titreyeceğini hiç düşünmezdim ama durum tam olarak böyleydi. Onun sesini duymak beni yeniden kendime getirmişti.

“Sanat,” dedi Devrim inanamayarak.

“Neredesin? Nasılsın? Kızlar nasıl? İyi misiniz?” diyerek art arda sorular sıraladı Devrim.

“Merak etme. Hepimiz iyiyiz. Benzinlikte bekliyoruz sizi.”

Devrim’e bulunduğumuz benzinliğin adres bilgisini verdikten sonra telefonu kapattım. Kasiyer orta yaşlı amcaya teşekkürlerimi sunup telefonunu geri verdim. Kızlar çocukların bizi almaya geleceğini öğrenince epey rahatladı. Artık hiçbiri bugün olanlar hakkında değil şikayet etmek tek kelime konuşmadı.

“Dışarıda bekleyelim. Burada kalabalık yapmayalım bence,” dedi Yağmur kızlara. Bunun üzerine hep beraber kapının önüne çıktık. Açık havada durmuş onların gelip bizi almalarını bekliyorduk. Biraz sonra Devrim’in burada olacağını bilmek bile bütün gün yaşanan gerilimi alıp götürmüştü sanki. Kızlarla kapının kenarında durmuş yola bakıyordum. Birazdan burada olacaktı. Devrim Dinçer Demiralp birazdan burada olacaktı.

Kızlara, “Ben bi lavaboya gidip geleceğim. Sakın buradan bir yere ayrılmayın,” dedim uyarı mahiyetinde.

“Benim şahsen kıpırdamaya hiç niyetim yok Sanat,” dedi Berna yorgun bir şekilde.

Kızları orada bıraktım. Tuvaletler benzinliğin dışında hemen yan tarafındaydı. Kızlar tuvaletine girip kapıyı kapattım. Her şey tam da o anda oldu zaten. Tuvaletten çıkıp ellerimi yıkadıktan sonra kapıyı açtığım o kısacık anda!

Karşımda duran kadın, “Sanat sen misin?” diye sordu. Kaşlarımı çattım. Adımı nereden bildiğini soracağım sırada elindeki kağıdı uzattı bana. Yeni bir not daha geçti elime. Her not yeni bir olay demekti. Her not yeni bir felaket demekti ve benim felaketim kapıda bekliyordu. Kadının içeriye girişiyle kağıdı açıp üzerinde yazanları içimden okumaya başladım.

Bugün karanlık bir düzene son verdin. Bugün birçok insanın kaderini değiştirdin. Şimdi kaderinin değişme sırası sende. Oyunu bozdum Sanat Karay. Artık katilin kim olduğunu biliyorsun. Işık’ın isminin önündeki taş gerçek katilin adı. Tüm taşları yıkan taşta saklı gerçek katilin adı. Maalesef ismini açık ettiğim için benden intikam almak için senin peşine düştüğünü öğrendim. Sol taraftaki motorlu çocuğun yanına gidersen güvende olacaksın. O seni güvenli bölgeye götürecek. Acele et. Vaktin kısıtlı. Peşinde bir katil olduğunu unutma!

Notu okumayı bitirdiğim an taşların devrildiğini hissettim. Sanki taşlar içimdeydi de yıkılmışlar gibi hissettim. Asır kendi kurduğu oyunu okulda kimse yokken yine kendi bozmuştu. Gerçek katilin adını bize vermişti. Eğer katil kendisi olsaydı bana bunu söylemezdi. Beni koruması için ulağını göndermezdi. Bunun anlamı başka birinin katil olduğuydu. Üstelik gerçek katil şimdi de benim peşimdeydi!

Elimdeki notu eğer işler planladığım gibi gitmezse Devrim beni ararken nasıl bir durumun içine girdiğimi öğrenmesi için lavabonun kenarına bırakıp dışarı çıktım. Tam da notta bahsedildiği gibi sol tarafta biraz ötemde siyah bir motorlu bekliyordu beni. Onun bize dosyayı teslim eden motorlu olduğunu hissettim. Asır’ın ulağı oydu. Beni alıp götürmeyi bekliyordu. Ona güvenecek miydim? Oyunun gerçekten de bozulduğuna nasıl emin olacaktım?

Gözlerim o an yolun sağ tarafından gelen araçlara kaydı. Devrim’i gördüm. Arabanın içinde oturuyordu. O henüz beni görmese de ben ona son kez bakıyordum aslında. Bir seçim yapmak zorundaydım. Gerçek katilin peşime düşmesine izin mi verecektim yoksa Asır’ın ulağının beni götürmesine izin mi verecektim?

Sıkıntılı bir nefes verdim. Devrim’e baktım uzaktan. Onun arabadan inip koşarak kızların yanına gidişini izledim. Beni bulamayınca nasıl bir hale geleceğini anımsadım. Bunu anımsamak bile Asır’ın ulağına sırtımı dönmeme yetmişti. Ona sırtımı döndüm. Devrim’e gitmek istedim ama yapamadım. Tepeden tırnağa siyah giyinmiş bir adam beni tutup kuytuya çekti. Yüzünü görmemem için siyah bir kar maskesi takmıştı. Elindeki gazlı bezle ağzımı kapattı. Eter kokusuyla kapattım gözlerimi. O adam kesinlikle Asır’ın peşime taktığı ulak değildi. O adam Asır’ın da dediği gibi gerçek katilin ta kendisiydi!

Bölüm : 03.04.2025 19:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Şevval Nur Aydın / Yalanlar Resitali (Tamamlandı) / 15.Bölüm: Oyunu Bozdum
Şevval Nur Aydın
Yalanlar Resitali (Tamamlandı)

9.02k Okunma

1.01k Oy

0 Takip
71
Bölümlü Kitap
1.Bölüm: Resital2.Bölüm: Saç Teli3.Bölüm: Çatı4.Bölüm: Mavi Kurdele5.Bölüm: Fotoğraf6.Bölüm: Hoşça Kal7.Bölüm: Tik Tak8.Bölüm: Kelebek9.Bölüm: Sırlar ve Duvarlar10.Bölüm: Orman11.Bölüm: Karanlığın Uykusu12.Bölüm: Hastane13.Bölüm: Darbe14.Bölüm: Çiçek Buketi15.Bölüm: Kırılgan16.Bölüm: Sırlar ve Yalanlar17.Bölüm: İkna18.Bölüm: Telefon19.Bölüm: Uzat Ellerini20.Bölüm: Şeytanın Müzisyeni21.Bölüm: İtiraf22.Bölüm: Kamera Kayıtları23.Bölüm: Son Kurban (Sezon Finali)~Duyuru~1.Bölüm: İlk İhanet2.Bölüm: Yeni Bir Not3.Bölüm: Ruh4.Bölüm: İlk Prova5.Bölüm: Oda6.Bölüm: Zehir7.Bölüm: Beraber8.Bölüm: Küçük Bir İyilik9.Bölüm: Yerinde Olsam10.Bölüm: Asıl Oyun Kurucu11.Bölüm: Rol12.Bölüm: Müzikal13.Bölüm: Siyah Kutu14.Bölüm: Ses15.Bölüm: Sanat’ın Acıları16.Bölüm: Sır17.Bölüm: Anons18.Bölüm: Sanat’ın Devrim’i19.Bölüm: Kalplerin Savaşı20.Bölüm: Üç Burslu21.Bölüm: Toka22.Bölüm: Başım Belada23.Bölüm: Rüya (Sezon Finali)1.Bölüm: Işıkların Söndüğü Gece2.Bölüm: Domino Taşları3.Bölüm: Oyunun İçinde4.Bölüm: Koridorun Sonu5.Bölüm: Çırak6.Bölüm: İhtimal7.Bölüm: Yıkık Dökük8.Bölüm: İkinci Hediye9.Bölüm: Boşluk Doldurmaca10.Bölüm: Yıldız11.Bölüm: Kağıt Uçak12.Bölüm: Ay Işığı Sonatı13.Bölüm: Tünel14.Bölüm: Konum15.Bölüm: Oyunu Bozdum16.Bölüm: Taş Hırsızı17.Bölüm: Adalet Vakti18.Bölüm: Senden Kırıldım19.Bölüm: Şeytanın Ulağı20.Bölüm: Hırka21.Bölüm: Son Gerçek22.Bölüm: İyileşme Vakti23.Bölüm: Adınla Yaşa (Final)Gölgelerimiz Birlikte (Özel Bölüm)
Hikayeyi Paylaş
Loading...