64. Bölüm

17.Bölüm: Adalet Vakti

Şevval Nur Aydın
sevvnuraydn

(Sanat’tan…)

Gözlerimi tanıdık bir şarkının sesiyle açtım. Sözleri anlamlı bir şarkıydı bu duyduğum. Melodisi zihnimde yankılanıyordu sanki. Bir gün gitsen bile hatıran yeter diyordu şarkıda. Bir gün gitsen bile hatıran yeter.

“Senden bir hatıra bana bu şarkı. Bir gün gitsen bile hatıran yeter,” diye mırıldanıyordu biri. Şarkıyı mırıldananın kim olduğunu göremiyordum. Gözlerimi arabanın tavanına dikmiş içinde bulunduğum durumu idrak etmeye çalışıyordum sadece. Kıpırdayamıyordum bile. Ellerim ayaklarım bağlıydı. Bir tek ağzımı bağlamamıştı beni kaçıran kişi. Bunun sebebinin ona şarkıda eşlik etmem için olmadığını biliyordum. Soluk mavi gözlerimi tavana dikmiş beni kaçıranın katilin ta kendisi olduğunu hatırlatmıştım kendime. Peki gerçek katil kim? Şarkıya eşlik eden, Işık’ı öldürüp beni de Asır’dan intikam almak için kaçıran bu kişi kim?

Başımı çevirip dikiz aynasındaki adama baktım. Yüzünde siyah bir kar maskesi vardı. Gecenin karanlığında hızla yol alıyordu. Nereye gittiğimizi göremiyordum. Arka koltukta uzanmış gözlerimi tavana dikmiştim ki şarkının son bulmasıyla katile, “Kimsin sen?” diye sorma cesaretini gösterdim. Tek kelime etmedi. Ürkütücü bir sessizlik hakim oldu arabanın içinde. Kılımı bile kıpırdatmadım. Öylece boş boş arabanın tavanına baktım. Çünkü biliyordum. Devrim gelirdi. Devrim Sanat’ı olmadan gitmezdi.

Araba son sürat ilerlerken arka tarafta sarsılıyordum. Düşmemek için ellerimle koltuktan destek almaya çalıştım. Tam o sırada ani bir frenle durdu araba. Savruldum ama düşmedim. Katil kapısını açıp indi arabadan. Beni nereye getirdiğini merak ettim. Beni kaçırarak eline ne geçmişti? Asır ile arasında olan meselede ben neden vardım? Kafamdaki soruların cevaplarını bulacağı o an gelip çattı.

Katil arka kapıyı açıp bana baktı. Ellerini kollarımın altına sokup beni tuttuğu gibi arabadan indirdi. Beni sürüklercesine arabanın farının aydınlattığı boş asfalt yola götürdü. Dizlerimin üzerine bıraktı beni. Kaçamayacağımı biliyordu. Kaçmaya çalışsam bile bir şekilde buna izin vermeyeceği belliydi. Arabanın farının önünde dizlerimin üzerinde öylece ona baktım. Gözlerine baktım katilin. Onu tanımaya çalıştım. Onun kim olduğunu anlamaya çalıştım. Onun kim olduğunu biliyordum artık.

Katilin kim olduğunu anlamıştım. Gözleri her ne kadar onu ele vermiş olsa da bunu bir başkasıyla daha paylaşamayacağımı göstermek istercesine silahını çıkardı belinden. Emniyetini açtı. Silahın namlusunu alnıma dayadı. Gözlerimin içine bakmayı sürdürdü. Tam o sırada, “Bende seni bekliyordum,” dedi birine bakarak. Bende seni bekliyordum!

“Onu bırak,” dedi Devrim net bir şekilde. Arkamda olduğunu biliyordum. Başımı çevirip ona baktığımda Erdem abiyle beraber geldiğini gördüm. Devrim’in ateş saçan gözleri katilin üzerindeydi. Namlunun alnımda duruyor oluşu her ne kadar onu gerse de bunu katile yansıtmamak için kendince çaba sarf ediyordu.

Katil, “Şimdi adalet vakti Devrim Dinçer Demiralp,” dedi. Sesinden tanıdı Devrim. İrileşen göz bebeklerinde gördüm bunu. O da benim gibi gerçek katilin kim olduğunu artık biliyordu. Maskenin ortadan kalkmasıyla ikimizde bundan emin olduk. Katil Cüneyt Hoca’ydı. Bir zamanlar okulumuza gelen, bize müzikalde yardımcı olan Cüneyt Hoca!

“Uzun zamandır bu anı bekliyordum,” dedi Cüneyt Hoca.

“Devrim’den ne istiyorsun? Bizimle derdin ne?” diye sordum sinirle.

“Kızımın ruhunu,” dedi birden. Afalladım. Ne demek istediğini ilk başta anlamadım ama sonra bulunduğumuz yer bana gerçeği gösterdi. Yıllar önce Devrim ile abisinin yaptığı kazada ölen kız aslında Cüneyt Hoca’nın kızıydı!

Erdem abi, “Sanat’ın bunlarla hiçbir ilgisi yok. Bırak gitsin,” dedi uyarıcı bir tonda.

Cüneyt Hoca bir an olsun alnımdaki namluyu geri çekmedi. Parmağı her an tetiği çekebileceğini gösterircesine tetiğin üzerinde hazır bekliyordu. Devrim’e bakarak, “Burayı hatırladın mı?” diye sordu. Devrim’in yutkunduğunu gördüm. Yaşadıkları yeterince ağır şeyler değilmiş gibi yıllar sonra yeniden aynı noktada bulmuştu kendini.

“Tam burada yaşamına son verdin kızımın. Tam burada aldın canını. Tam burada kopardın İpek’imi benden!”

“Kazaydı!” dedi Devrim güçlükle.

“Kazaydı demek,” dedi Cüneyt Hoca kahkahalarla. Sinirlerinin ne derece bozuk olduğu attığı kahkahadan belli oluyordu. Sesi karanlığa karışıp kayboluyordu sanki. Dudaklarında ölen gülümsemenin ardından, “Her hatanın bir bedeli olur Devrim. Senin yaptığın kazanın da bir bedeli olacak,” dedi Cüneyt Hoca.

“Sanat’ı bırak beni al Kürşat!” diye bağırdı Erdem abi.

“Kürşat?” diye sordu Devrim abisine bakarak. İkimizde öğrendiğimiz küçük gerçekten sonra Erdem abiye baktık beklentiyle. Erdem abi artık gerçeği anlatmak durumundaydı. Çünkü gerçek aslında içinde bulunduğumuz andı.

“Size kendini Cüneyt Soysal olarak tanıttı ama onun asıl adı Kürşat Yavuz. Senin peşine düşmek için ismini değiştirmesi yetmezmiş gibi dış görünüşünü de tamamen değiştirdi. Bambaşka biri olduğundan onu ilk başta tanıyamamıştım ama sonra annem onun sesini duyduğunu söyleyince bundan kesin olarak emin oldum,” dedi Erdem abi.

“Annenin kulağına oğlunu öldüreceğimi fısıldadım diye bana kızgın mısın yoksa?” diye sordu Kürşat alayla.

Devrim tam ipini koparmış gibi onun üzerine yürüyeceği sırada Erdem abi onun önüne geçip buna mani oldu. “Sakın Devrim Dinçer! Sakın,” dedi Erdem abi uyarıcı bir tonda. Sakın!

Devrim öfkesini dindirmekte zorlanıyordu. Aldığı hiçbir nefes onu yatıştırmıyordu. Sadece bana baktığı zaman dinginleştiğini bildiğinden gözleri beni buldu. Soluk mavi gözlerime baktı. O an okuldaki herkesin kendisinden çekindiği Devrim değil, Sanat’ın yanında durulan Devrim oluverdi. Beni şefkatiyle saran Devrim oluverdi. Hiçbir şeyden korkmayan Devrim Dinçer Demiralp, Sanat’a bir şey olmasından korkuyordu.

Kürşat, “Her ne kadar Işık sana benim hakkımdaki gerçeği söyleyip seni korumaya çalışsa da başarısız oldu. Benim gerçeğimi duyduğu gece onun sonu oldu. Şimdi sona ulaşma sırası sende. Yıllar önce kızımı öldürdüğün yerde sevdiğin insanı kaybedeceksin Devrim Dinçer Demiralp. Sana tek bir ölüm yok. Sende benim gibi her gün yeniden öleceksin,” dedi Devrim’in gözlerinin içine baka baka.

Devrim tam benim için öne atılacağı sırada, “İpek’i Devrim değil ben öldürdüm!” diye haykırdı Erdem abi. Gerçeği bende Devrim’de biliyorduk ama Kürşat bilmiyordu. Öğrendiği gerçekten sonra namluyu alnımdan indirdi.

Erdem abi ise, “O gece arabayı kullanan bendim! Devrim’in bu olanlarla alakası yok! Kızının ölümüne neden olan bendim! Sırf reşit olmadığı için daha az ceza alacağını düşünüp kardeşini kurban eden bendim! Sen gerçeği öğrenme diye yıllarca kimsenin bilmediği bir yerde sanki hiç var olmamışım gibi bir başıma yaşayan bendim! Devrim’in bir suçu yok! Onları bırak gitsinler!” diye bağırdı kalan son gücüyle.

Devrim abisinin evden gidiş nedenini böyle öğrendi. Anne ve babasının neden abisinin eve dönmesine bu derece karşı olduğunu böyle öğrendi. Abisinin neden ondan uzak durmak zorunda olduğunu böyle öğrendi Devrim Dinçer Demiralp.

“Sanat’ı bırak. Devrim ile gitsin. İkisinin de bunlarla hiçbir alakası yok. Hesabını benimle kapat,” dedi Erdem abi.

Kürşat’ın bakışları elindeki silahtaydı. Silahı beline soktu. Dizlerinin üzerine çöküp bana baktı. Gözlerini hırs bürümüştü. İntikam ateşiyle yanıyordu gözleri. Önce ayak bileklerimi saran ipleri çözdü. Sonra da ellerimi saranları. Beni çözdükten sonra ani bir hamleyle kolunun altına alıp silahını şakağıma dayadı. Bunu yapmasının sebebini ayağa kalkınca gördüm. Erdem abi de elindeki silahı ona doğrultmuştu!

“Abi,” dedi Devrim.

Abisi Devrim’e cevap vermedi. Hedefine kilitlenmişti bir kere. Kürşat beni bırakmadığı sürece de Erdem abinin elindeki silahı indirmeyeceğini anladım. “Sanat’ı bırak,” dedi Erdem abi uyarıcı bir tonda. Kürşat ise Erdem abiye, “Önce silahını yere atıp bana gönder. Ancak o zaman kızı bırakırım,” demişti.

“Abi sakın!” diye bağırdı Devrim sinirle ama abisi çoktan silahı yere atıp ayağıyla benim olduğum tarafa doğru göndermişti. Asfaltta kayan silah katilin ayağının dibine kadar geldi. Kürşat beni tutup onlara doğru itti. Devrim beni düşmeden önce tuttu. Kollarının arasına alıp göğsüne bastırdı bedenimi. Sonrasında benden ayrılıp kolumdan tuttuğu gibi beni arkasına aldı. Bana siper oldu Devrim Dinçer Demiralp.

“Gidin,” dedi Erdem abi birden.

“Seni yalnız bırakmam abi,” dedi Devrim.

“Sana gidin dedim Devrim Dinçer!”

“Bende sana seni yalnız bırakmam dedim abi!”

“Sanat’ı götür buradan. Ben bunu çoktan hak ettim Devrim Dinçer!” dedi Erdem abi. Ses tonu tüm bu olanların içinde kardeşinin bir şekilde dahil olmasına sebep olduğu için ne kadar pişman olduğunu belli ediyordu. Yıllar önce kardeşinin içeriye girmesine sebep olduğu için, suçu kardeşine yıktığı için yeniden vicdan azabı çekti Erdem Erdinç Demiralp.

“Yalvarırım git! İkinizin de bu olayla en ufak bir alakası yok,” dedi Erdem abi bu sefer. Tam o sırada katilden bir hamle geldi. Kürşat Erdem abiye doğrulttuğu silahla ateş etti. Tetik çekildi. Erdem abi göğsüne yediği kurşunla yere düşerken tam o sırada yanımızdan geçen arabanın camı aralandı. İçeriden dışarıya uzanan silahın namlusundan çıkan kurşun Kürşat’ın kalbine saplandı. Sonra bir tane daha ve bir tane daha!

Kürşat yere yığıldı. Araba hızla uzaklaştı. “Abi!” diye bağırdı Devrim korkuyla. İkimizde Erdem abinin yanına çöktük. Ben panikle Devrim’den aldığım telefonla ambulansı ararken Devrim abisinin başını dizlerine yasladı.

“Abi,” dedi Devrim titreyen sesiyle.

Ambulansı çağırıp telefonu kapattım. Erdem abi gülümseyerek baktı Devrim’e. “Özür dilerim,” dedi çaresizce.

“Senin için iyi bir abi olamadığım için özür dilerim kardeşim.”

“Sen her zaman iyi bir abi oldun,” dedi Devrim hıçkırıklarının arasından. Erdem abi gülümsedi. Göğsündeki kurşunun verdiği acıyla inledi. Sonrasında kardeşine bakarak, “Yıllar önce kendi suçumun bedelini ödemekten kaçmamın bir sebebi vardı,” dedi. Sesi boğuk boğuk çıkıyordu. Konuşmakta zorlandığı belliydi ama o buna rağmen sözlerini art arda sıralamaktan geri durmadı.

“Sevdiğim kızı ve bebeğimi bırakamadım Devrim,” dedi Erdem abi titreyen sesiyle.

“Sevdiğim kızın hamile olduğunu öğrenince onu bırakamadım ama sonra sana yaptığım şeyin bedelini onları kaybederek ödedim Devrim. Bebek daha doğmadan karnında öldü. Annesi de beni terk etti.”

Devrim ile öğrendiğimiz gerçekten sonra kaskatı kesildik. İkimizde Erdem abiye baktık şok içinde. İkimizde gerçeğin bu şekilde olabileceğini düşünmemiştik. Erdem abi, “Özür dilerim. Umarım bir gün beni affedersin,” dedi zar zor.

“İyi olacaksın abi. Hem ben seni kapına geldiğim gün zaten affetmiştim.”

“Yalancı,” dedi Erdem abi gülerek.

Gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu. Devrim abisine bakarken hıçkırıklarında boğuluyordu. Ne zamanki abisi gözleriyle verdiği savaşı kaybetti işte o an kendi kendine yenildi Devrim Dinçer Demiralp.

“Abi! Abi bırakma beni! Abi!”

Ambulansın sesiyle irkildim. Onları yönlendirmek için ayağa kalktım. Koşarak ekipleri çağırdım. Ambulansla Erdem abiyi aldıkları sırada savcı geldi olay yerine. Gördüğü manzaradan sonra tek kelime edemedi. Bizimde ona bir açıklama yapacak gücümüz yoktu zaten. Ambulansla Erdem abiyi götürdüler. Bizde yol boyu koşup arabaya ulaştık Devrim ile beraber. Vural’a soru sorma fırsatı vermeden, hiç vakit kaybetmeden ambulansın peşinden hastaneye geçtik.

Erdem abiyi ameliyata aldılar. Devrim ve Vural ile beraber kapının önündeki sandalyelerden birine oturmuş boşluğa bakıyordum. Her şey öyle hızlı bir şekilde olup bitmişti ki tam olarak ne olduğunu idrak etmekte zorlanmıştım. Devrim’in hali olmadığından onun telefonundan ailesini arayıp haber verdim. Sonrasında Devrim’in elini tuttum. Bana baktı yaşlı gözlerle. Elimi yanağına koydum. Yanağındaki ıslaklığı sildim yumuşak bir dokunuşla. Yanağına küçük bir öpücük kondurdum. Başını göğsüme yasladı Devrim. Bana sarıldı. Hıçkıra hıçkıra ağladı abisi için.

“Abin iyi olacak Devrim,” dedim titreyen sesimle. Ona sarıldım. Sakinleşmesi için saçlarını okşadım. Ağladığımı ona belli etmemeye çalıştım. Güçlü olmam gerektiğini, onun yanında olmam gerektiğini hatırlattım kendime. Şimdi düşemezdim, düşemezdik.

“Devrim abin nerede?” diye sordu annesi bizi görür görmez.

Devrim doğruldu. Ayağa kalkmaya gücü yoktu. Yanına gelen annesine yaşlı gözlerle bakmaktan başka bir şey yapamadı. “Kürşat abimi vurdu anne,” dedi Devrim çaresizce. Annesinin dizlerinin üzerine çöküşüyle ayağa kalktım. Onu belinden tutup az evvel kalktığım yere oturması için yardımcı oldum.

“Hep bunun olmasından korktum. Korktuğum başıma geldi,” dedi Yasemin Demiralp.

Devrim sırtını dikleştirdi. Annesine sarıldı. Annesinin hıçkırıkları gözyaşlarına karışıyordu. Tam o sırada ameliyathanenin kapısı aralandı. İçeriden çıkan kadın doktor, “Hasta çok fazla kan kaybetmiş. Acilen 0rh- kana ihtiyacımız var,” dedi. Bunun üzerine Devrim’in annesi, “Babasının kanı uyuyor ama o da yolda,” demişti.

“Ben veririm,” dedim birden.

“Tamam gelin benimle,” dedi doktor kadın. Peşinden gittim. Beni hemşireye yönlendirdikten sonra koşarak odadan çıktı. Koltuğa oturdum. Elbisemin kolunu yukarıya doğru sıyırdım. Hemşire iğneyle koluma doğru yaklaştığında izlerime baktı. Yüzündeki dehşet ifadesini görmezden geldim. O da yaşadığı ufak çaplı şoku bir kenara bıraktı. Koluma bağladığı kement benzeri bir şeyin ardından damarımı bulmuş iğneyi tenime batırmıştı.

Kan ince bir borudan geçip dizlerime koyulan torbaya dolmaya başladı. Hemşire başımda dikilmiş kanın torbaya dolmasını bekliyordu. Benimde gözlerim torbadaydı. Kanım torbayı yavaş yavaş doldururken Devrim’in babası girdi birden içeri. “Bende kan vereceğim,” dedi güçlükle. Hemşire ona yanımdaki sandalyeye oturmasını söyledi. Masada iğneyi ayarlarken Devrim’in babası yanımdaki sandalyeye oturup gömleğinin kolunu yukarıya doğru aceleyle katlamaya başladı.

Hemşire iğnesini hazırlamış olacak ki damar bulma işine girişti. Damarı bulduktan sonra iğneyi koluna batırdı. Onun torbasını da tıpkı benimki gibi dizlerinin üzerine bıraktı. Kan yavaş yavaş torbaya doluyordu. O an Devrim’in babasının bakışları beni buldu. Doğal olarak da kollarımdaki izlere baktı. Ne düşündüğünü az çok tahmin edebiliyordum. Muhtemelen bundan sonrasında bana kan için teşekkür edip oğlundan uzak durmam gerektiğini söyleyecekti. Ben böyle olacağını düşünürken o ise sanki zihnimi duymuş gibi düşündüklerimde aslında ne kadar da yanıldığımı gösterdi bana.

“Teşekkür ederim,” dedi titreyen sesiyle.

“Erdem abi benimde abim sayılır. Yani teşekkür etmenize hiç gerek yok,” dedim donuk bir ifadeyle kan torbama bakarken.

Demir Demiralp ise, “Madem teşekkürümü kabul etmiyorsun o halde özrümü kabul et,” dedi birden. Başımı çevirip ona baktım. Devrim’in yetişkin haline bakıyormuşum gibi hissettim o an. Sanki yanımda oturan Demir Demiralp değil de Devrim’in yıllar sonraki haliymiş gibi hissettim. Gördüklerinden sonra beni ailesinden uzak tutmak isteyeceğini sandığım o adam tıpkı oğlu gibi şefkatle baktı gözlerime.

“Ne için?” diye sordum dayanamayarak.

“Sana karşı çok fazla önyargılıydım. Oğlumla birbirinize uygun olmadığınızı düşündüm ama yanılmışım,” dedi Demir Demiralp.

Sanki büyük bir kabahat işlemiş gibi başını eğdi. Sonrasında izlerime baktı yeniden. Devrim’in gökyüzünden kayan birer yıldıza benzettiği izlerime baktı içi yanarmış gibi. “Bunun sorumlusu baban mı?” diye sordu sessizce.

“Kısmen. Onunda payı var ama yaşadığım hiçbir şey bunu yapmamın sebebi olamaz. Keşke hiç var olmasaydı izler. Keşke hiç açılmasaydı yaralar. Keşke hiç yaşanmasaydı bazı şeyler ama ne fayda. Her şey yaşandı ve bitti. Geriye bir avuç pişmanlığım kaldı.”

Devrim’in babası uzanıp elimi tuttu. Şaşkın bakışlarıma karşılık içtenlikle gülümsedi. Elimi avuçlarının arasına alıp, “Sana minnettarım. Oğluma kan verdiğin için değil, diğerini tüm kalbinle sevdiğin için,” dedi. Açıkçası ondan böyle bir söz duymayı beklememiştim. Elimi avuçlarında hafifçe sıktıktan sonra, “Bundan sonra sende benim kızımsın,” dedi. Tam o sırada hemşire geldi yanımıza. Kolumuzdaki iğneyi çıkarıp kan dolu torbaları ameliyathaneye götürdü. Koluma hemşirenin verdiği bandı yapıştırıp elbisemin kolunu aşağıya doğru indirdim. Artık izler yoktu belki de ama şimdi ikinci bir babam daha vardı. Belki de üçüncü.

Savcının konuşmasından sonra şimdi de Devrim’in babasının benim her daim arkamda olacağını öğrenmiştim. İkimizde aynı anda sandalyeden kalktığımızda ona, “Erdem abi de eğer Devrim gibiyse hiç merak etmeyin. İnat eder yaşama sıkı sıkıya tutunur,” dedim. Devrim’in babası derin bir iç çekti. Gömleğinin kolunu düzeltip ameliyathane önünde bekleyen eşinin yanına gitti. Bende Devrim’in.

Devrim nispeten daha iyi görünüyordu. Ayağa kalkmış ameliyathane kapısının önünde volta atıyordu. Anne ve babası sandalyede oturmuş çaresizce oğullarının ameliyattan çıkmasını bekliyordu. Vural ise sessizce uzaktan bizi izliyordu. Kabus gibi bir gecenin ortasına çakılıp kalmıştık sanki. Gün bir türlü bitmiyor, felaketler art arda sıralanıyordu sanki.

Saatler geçti. Ameliyathanenin önünde geçen onca saatin ardından kapı aralandı. Doktoru görmemizle, “Oğlumun durumu nasıl?” diye sordu Demir Demiralp.

“Merak etmeyin. Durumu gayet iyi. Vaktinde müdahale ettik.”

Devrim’in rahatladığını gördüm. “Abimi ne zaman görebiliriz peki?” diye sordu Devrim. Doktorun bakışları Demir Demiralp’den Devrim’e kaydı.

“Şu an için görmeniz mümkün değil. Hastanın ameliyat sonrasında dinlenmesi gerekiyor. Sabah duruma göre kısa bir görüş için ben size haber vereceğim.”

Doktor geçmiş olsun dileklerini ilettikten sonra gitti. Ameliyathanenin kapısı yeniden açıldı. Erdem abiyi götürdüler. Devrim’in elini tuttum. “Abin iyi. Daha da iyi olacak,” dedim kendimden emin bir şekilde.

Devrim, “Ona onu bu sefer gerçekten affettiğimi söyleyecektim Sanat,” dedi sessizce. Konuşmakta bile güçlük çekiyordu. Koluna girdim. “Biraz hava alalım,” dedim onu koridorun diğer tarafına doğru götürürken. İkimiz birlikte hastanenin bahçesine çıktık. Hastanenin kapısının önüne sıralanmış banklardan birine oturduk.

Devrim, “Hala olan bitene inanmakta zorlanıyorum Sanat,” dedi boşluğa bakarken.

“Başından beri Işık’ın katili burnumuzun dibindeymiş. Sırf sırrı ifşa olmasın diye Işık’ı öldürmüş. Benim peşime düşebilmek için Işık’ın canını almış. Yıllar önceki kazanın kaç cana mal olduğuna bir baksana.”

“Yıllar önce olan olay bir kazaydı Devrim. O kazadan sonra abinde sende çok ağır bedeller ödediniz. Bunun için sakın kendini suçlama.”

“Amca olacağımı bile öğrenemeden yeğenimi kaybettiğimi öğrendim. Az kalsın abimi de kaybediyordum. Üstüne senin alnına dayanan namluyu düşündükçe delirecek gibi oluyorum. Bir gecede az kalsın sevdiklerimi kaybediyordum Sanat. Abimi, seni kaybediyordum.”

Devrim’in gözlerine baktım. Karanlıkta siyaha dönen kahverengi gözlerinde gezindi maviliklerim. Aksi Devrim’in kırılgan bir anıydı bu. Onun kırılgan yanıydı bana gösterdiği. Onun kırılgan yanı ise abisiyle bendim.

Sağ elimi onun yanağına koydum. Avucuma yasladı yanağını. “Geçti,” diye fısıldadım. Geçti...

Alnını alnıma dayadı Devrim. Soluklarımız birbirine karıştı. Gözlerimin içine baktı yeniden. Sonrasında beni çekip kollarının altına aldı. Başımı göğsüne yasladım. Birlikte açık havada biraz soluklandık. Hastaneye girip çıkan insanları izledik, hayat akıp gitti avuçlarımızdan ve biz sadece seyrettik. Güneş yeniden doğdu. Ay kayboldu. Yıldızlar yanıp kül oldu. Geriye bir tek Devrim ile Sanat kaldı sanki.

“Sanat,” dedi biri. Bu sesin savcıdan geldiğini fark ettim. Onun sesiyle daldığım boşluktan çıktım. Başımı çevirip baktığımda savcı ile göz göze geldim. Devrim ile beraber ayağa kalktık.

“Siz sormadan ben söyleyeyim. Kürşat öldü,” dedi savcı birden.

“Olay yerinde kalbine isabet eden üç kurşunla öldü. Işık’ın katili öldü.”

“Işık’ı da Devrim’i kendisi konusunda uyaramasın diye öldürmüş. Kendisi itiraf etti,” dedim savcıya.

Savcı bunu sanki daha öncesinden tahmin etmiş gibi başını hafifçe sallamakla yetindi. “Abin nasıl?” diye sordu Devrim’e. Devrim abisinin durumunun iyi olduğunu söyledi. Bunun üzerine savcı, “Böyle bir durumda bu konuyu açmak istemezdim ama bana dün gece olanları anlatmanız gerekiyor,” dedi.

Devrim, savcıya dün gece olan her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlattı. Bizim Cüneyt Hoca olarak bildiğimiz kişinin aslında Kürşat Yavuz olduğunu, Kürşat’ın Erdem abiyi vurmasıyla yoldan geçen bir aracın içinden Kürşat’a üç el ateş edildiğini, Kürşat’ın aslında yıllar önceki kazada ölen İpek Yavuz’un babası olduğunu ve tüm bunları kızının intikamını almak için yaptığını anlattı Devrim. Tam o sırada Devrim’in cebinde duran telefonuma bir bildirim geldi. Hemen ardından Devrim’in telefonuna da!

Devrim cebinden çıkardığı telefonumu bana doğru uzattı. Ekranı açtığımda bunun bilinmeyen bir numaradan gönderilen bir video olduğunu gördüm. Işık’ın videosu!

“Tehlikedesin Devrim. Cüneyt Hoca’nın telefon konuşmasına şahit oldum az evvel. Seni öldürmek için bir silah bulduğunu, eski bir araba kiraladığını söyledi. Seni kaçırdıktan sonra kızının öldüğü yerde bitirecekmiş işini. Eğer bu videoya ulaşırsan,” dedi Işık ama gerisini getiremedi. Telefon düştü yere. Görüntü yoktu. Sadece ses vardı. Işık’ın katilden kaçarken ki çığlıkları yankılandı dört bir yanda. En sonunda derin bir sessizlik çöktü. Ölüm sessizliği!

Bölüm : 10.04.2025 19:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Şevval Nur Aydın / Yalanlar Resitali (Tamamlandı) / 17.Bölüm: Adalet Vakti
Şevval Nur Aydın
Yalanlar Resitali (Tamamlandı)

9.02k Okunma

1.01k Oy

0 Takip
71
Bölümlü Kitap
1.Bölüm: Resital2.Bölüm: Saç Teli3.Bölüm: Çatı4.Bölüm: Mavi Kurdele5.Bölüm: Fotoğraf6.Bölüm: Hoşça Kal7.Bölüm: Tik Tak8.Bölüm: Kelebek9.Bölüm: Sırlar ve Duvarlar10.Bölüm: Orman11.Bölüm: Karanlığın Uykusu12.Bölüm: Hastane13.Bölüm: Darbe14.Bölüm: Çiçek Buketi15.Bölüm: Kırılgan16.Bölüm: Sırlar ve Yalanlar17.Bölüm: İkna18.Bölüm: Telefon19.Bölüm: Uzat Ellerini20.Bölüm: Şeytanın Müzisyeni21.Bölüm: İtiraf22.Bölüm: Kamera Kayıtları23.Bölüm: Son Kurban (Sezon Finali)~Duyuru~1.Bölüm: İlk İhanet2.Bölüm: Yeni Bir Not3.Bölüm: Ruh4.Bölüm: İlk Prova5.Bölüm: Oda6.Bölüm: Zehir7.Bölüm: Beraber8.Bölüm: Küçük Bir İyilik9.Bölüm: Yerinde Olsam10.Bölüm: Asıl Oyun Kurucu11.Bölüm: Rol12.Bölüm: Müzikal13.Bölüm: Siyah Kutu14.Bölüm: Ses15.Bölüm: Sanat’ın Acıları16.Bölüm: Sır17.Bölüm: Anons18.Bölüm: Sanat’ın Devrim’i19.Bölüm: Kalplerin Savaşı20.Bölüm: Üç Burslu21.Bölüm: Toka22.Bölüm: Başım Belada23.Bölüm: Rüya (Sezon Finali)1.Bölüm: Işıkların Söndüğü Gece2.Bölüm: Domino Taşları3.Bölüm: Oyunun İçinde4.Bölüm: Koridorun Sonu5.Bölüm: Çırak6.Bölüm: İhtimal7.Bölüm: Yıkık Dökük8.Bölüm: İkinci Hediye9.Bölüm: Boşluk Doldurmaca10.Bölüm: Yıldız11.Bölüm: Kağıt Uçak12.Bölüm: Ay Işığı Sonatı13.Bölüm: Tünel14.Bölüm: Konum15.Bölüm: Oyunu Bozdum16.Bölüm: Taş Hırsızı17.Bölüm: Adalet Vakti18.Bölüm: Senden Kırıldım19.Bölüm: Şeytanın Ulağı20.Bölüm: Hırka21.Bölüm: Son Gerçek22.Bölüm: İyileşme Vakti23.Bölüm: Adınla Yaşa (Final)Gölgelerimiz Birlikte (Özel Bölüm)
Hikayeyi Paylaş
Loading...