48. Bölüm

1.Bölüm: Işıkların Söndüğü Gece

Şevval Nur Aydın
sevvnuraydn

(1 hafta sonra…)

Çocukken büyüyünce her şeyin düzeleceğini sanırdım. Meğer her şey büyüyünce başlıyormuş. Küçükken kabuk bağlayan yaralar büyüyünce kapanmıyormuş. Gözyaşları insanı rahatlatmıyor kalbi yakıyormuş. Pişmanlıklar geçmiyor aksine insana yük oluyormuş. En çok da büyüdükçe yükü artıyormuş insanın.

Benim de yüküm ağırdı. Hatta öyleki taşıyamadığımı hissettiğim çok fazla an oldu. Böyle hissetmemin de bir bedeli oldu. Bedel denilen şey daha da ağır geldi bedenime. Her şey bitti dedim kendi kendime. Her şey bitti. Dibi gördüm bir kere. İnsan dibe bir kez battı mı yukarı çıkamaz sanırdım. Başıma yağan yıldızlar bir daha gökyüzünde parlayamaz, yolumu aydınlatamaz, bana umut olamaz sanırdım ama yanılmışım. Tam da bitiş noktamda buldu beni Devrim. Önce beni buldu, sonra da benim oldu.

Herkes yalana inandı, o Sanat’a. Herkes ışığın peşinden gitti, o karanlığın. Herkes kendisi için yalan söylerken o benim için söyledi. Ben ona ihanet etmişken o benim için ettiği en büyük yemine, kendine ihanet etmeyi seçti. Önce beni esir ettikleri cehennemden kurtardı sonra da yaralarımdan öpüp üzerlerine yıldızlar çizdi. Gökyüzümden çalınan her bir yıldızı ait olduğu yere koyacağını söyledi. Beni acılarımla sevdi. En büyük pişmanlığımı, kanayan yüreğimi bir buseyle iyileştirdi. Sonra da beni kimsenin bulamayacağı bir yerde kendine sakladı. Ta ki Işık’ın yok oluşunu öğrendiği o ana dek…

Işıklar söndü. Biz yeniden karanlıkta kaldık. Önce yalanlar sonra ihanetler bırakmadı peşimizi. Yalanlar lekeledi ruhlarımızı. İhanetler kuşattı bedenlerimizi. Herkes aydınlığın peşinden giderken kaybetti benliğini. Karanlıktan kaçmak için ışıkta kaybolmayı seçtiler. Kim bilebilirdi ki sığındıkları ışığın bir gün söneceğini? Kimse bilememişti. Buna bende dahil…

Işık aramızdan ayrılalı bir hafta oldu. Yeniden başladığımız noktaya döneli tam bir hafta oldu ve tüm bunların içinde bugün okulumuzda Işık için bir anma programı düzenlenecekti. Programın ardından da sadece birkaç dakika sonra ona ilelebet veda edecektik. İlelebet…

Tok adım seslerim okulun koridorlarında yankılanıyordu. Gözlerim yerdeydi. Etrafımdaki bakışları düşünemeyecek bir haldeydim. Öylece Işık’ın tabutunun olduğu hatta ölümünden sonra isminin verildiği arp sınıfına doğru ilerliyordum. Işık’a veda etmek üzere ilerliyordum. Elimde güçlükle tuttuğum kemanım ve yayımla beraber ona veda etmek üzere ilerliyordum.

Günün birinde ona veda etmek zorunda kalacağımı hiç düşünmezdim. Şimdi ise onu anmak üzere hazırlanmış sınıfın kapısındayım. İçerideki sandalyeler genel anlamda bomboş. Sadece en önde Ilgaz Günay ve Fulya Hoca var. Kimse onu uğurlamaya gelmemişti. Hemde hiç kimse ama ben onun için gelmiştim. İçeriye doğru onun için bir adım atmıştım. Önünde onun fotoğrafının olduğu tabuta doğru onun için yürümüştüm. Beyaz çiçekleri çok sevdiği için sınıfı onun için süslemiştim ama şimdi o yoktu aramızda. Işık gitmişti. Bir daha dönmemek üzere…

“Işık,” dedim fısıltıyla. Tabutunun önünde konmuş fotoğrafına baktım. Safir mavisi gözleri umutla parlıyordu. Dudaklarındaki gülümseme adı gibi ışık saçıyordu. Saçları fotoğrafta bile ona itaat ediyordu. Her bir teli özenle omuzlarına dökülmüştü. Kelimenin tam anlamıyla kusursuz görünüyordu Işık. Kusursuz ama kırılgan.

Ona, “Ben seni de izlemiştim,” dedim fısıltıyla.

“O gün ne hissettiğini ben biliyordum.”

Yutkunma ihtiyacı hissettim. Sözcükler her ne kadar yuvarlanıp boğazıma otursa da, “O gün seni aynanın karşısında gördüm Işık,” diyerek devam ettim sözlerime.

“Bedenindeki acıları boyayla sakladın ama ruhunu kapatamadın. Gözlerinde gördüm bunu. Sen aslında kırılgandın. O gün de buraya kaçtın. Tıpkı depoda mahsur kaldığımız o günde de olduğu gibi yine aynı parçayı sayıkladın. Keşke bu beyaz çiçeklerin arasında uğurlamak zorunda olmasaydım seni. Benden ölümüne nefret etseydin ama keşke hayatta olsaydın.”

Derin bir nefes aldım. Gözlerime cam gibi batan yaşlarımı içime akıttım. Ilgaz Günay’ın hıçkırıklarını duydukça gelen ağlama isteğimi bastırmak zorunda olduğumu hatırlattım kendime. Elimi onun fotoğrafının üzerinde gezdirdim ilk başta. Sonra da tabutunu kaplayan örtünün üzerinde. Ona bir veda şarkısı çalmamın vakti geldiğini hissettiğim o anda çenemin altına yerleştirdim kemanımı.

“Bu şarkıyı sevdiğini biliyorum,” dedim sessizce.

Ilgaz Günay bana müdahale edecek gibi olsa da Fulya Hoca buna izin vermedi. İkisinin beni izlediğinin bilincinde en çok da Işık’ın beni duyduğunu hissederek onun sevdiği parçayı çalmaya başladım. Yayım War of Hearts şarkısını çalıyordu onun için. Başımdan aşağıya kar misali yağan beyaz çiçeklerin arasında Işık’ın kendini çaresiz hissettiğinde söylediği o şarkıyı çaldım.

Yardım edemem ama seni seviyorum

Yapmamaya çalışsam da

Seni istemeden edemiyorum

Sensiz öleceğimi biliyorum

Biraz daha benimle kal

Şarkının anlamını anımsadıkça onun aramızda olmadığı gerçeğini daha da derinlerde hissettim. O artık yoktu. Bir daha da olamayacaktı aramızda. Şarkıyı bitirip kemanımı yeniden elime aldığımda, “Işıklar içinde uyu Işık,” dedim. Benim gök bile olamayan gözlerim onun fotoğrafındaki safir mavisi gözlere baktı son kez. Sonrasında en önde Ilgaz Günay ve Fulya Hoca’nın yanında oturmuş yaşlarla parlayan gözlere, Devrim’in gözlerine baktı.

Tam o sırada Devrim’in yanına oturan kişi ise Vural’dı. Arka taraftan gelenlere çevirdim bu sefer bakışlarımı. Umut, Berna, Alperen, Buğra, Yağmur, Heves kısacası tüm Yalanlar Resitali kurbanları ona veda etmek üzere sınıfa geldi. Herkes onu uğurlamak üzere geldi. Herkes tek tek boş sandalyelerdeki yerlerini aldı. Kapıdan en son giren isim ise Rutkay Karay’dı.

Karanlık gözleriyle buluştu soluk maviliklerim. Bir hafta önce bana yaşattıkları geçti aklımdan. Asır ile bir olup beni yeniden aynı cehenneme tıkışını hatırladıkça kendimi sakin olmam gerektiği konusunda telkin ediyordum. Vural’ın kapımıza gelişi, hazırlanıp apar topar dönüşümüz ve de önümüzde yeni bir engel olmaya devam eden babamın ardından şimdi otopsiden alınan Işık’ın cenazesini kaldırmadan önce ona veda etmek üzere buradaydım.

Işık’ın bu koridorlarda öldürüldüğünün bilincinde karanlık harelere bakıyordum meydan okurcasına. Her ne olursa olsun Işık’a bunu yapan bedelini ödeyecekti ve ben bunu Asır’ın yaptığına emindim. Asır katilin ta kendisiydi. Tüm bunlardan bi haber olmakla beraber benden çok ona inanan bu adamda elbet bir gün gerçeği görecekti. Ben ona gerçeği gösterecektim.

“Cenaze aracı geldi,” dedi biri.

Herkes gibi benimde dikkatim bunu söyleyene kaydı. Bu sözün üzerine herkes ayağa kalktı. Işık’ın tabutunu taşıdılar. Kalanlar ise bir deniz misali tabutun arkasından ilerliyordu. Buna bende dahildim.

Kalabalığı takip ederken elimdeki kemanı yanından geçtiğim keman sınıfına bırakmaya karar verdim. Kemanımı bırakıp koridora çıktım. Herkes tabutun peşinden koridorda ilerlediği sırada onca öğrencinin arasında Devrim’i buldum. Yanına gittim. Elimi tuttu sıkıca. Güven veren bakışlarının altında kendimi yeniden buldum. Ona baktım. Kahverengi gözlerinde parlayan yaşlara baktım. Sonra da üzerimde hissettiğim yabancı bakışların sahibine…

Rutkay Karay sanki bilerek geride kalmış gibi buz gibi bir ifadeyle bana bakıyordu ama bu benim umurumda bile değildi. Devrim’in elini tutmuş duygudan yoksun bir ifadeyle ona tehditkar bir bakış atmıştım. Gerisingeri önüne döndü. Bunun üzerine herkesle beraber koridorları aşıp okulun bahçesine çıktık.

Işık’ın tabutunu cenaze nakil aracına aldılar. Öğrenciler ve öğretmenler ise okul bahçesine dizilmiş servislere geçmeye başlamıştı bile. Babam uzaktan, “Sanat sen benimle gel,” dedi arabasına binmeden önce. Bir yandan da Devrim’in tuttuğu elime hoşnutsuz bir ifadeyle bakıyordu.

Ona, “Gerek yok. Ben servisle gideceğim,” dedim gayet net bir vurguyla. Sonrasında onun arkamdan seslenmesini duymazlıktan gelip Devrim ile beraber diğer öğrencilerin peşinden servis araçlarının birine bindim. Devrim ile yeniden yan yana en öndeki koltukların arkasındaki ikili koltuklardaydık. Yeniden!

Resital günü ifade vermek üzere emniyete götürülmek için yine bugün de olduğu gibi okul servislerine bindirilmiştik. Aylar sonra yeniden aynı anı yaşıyormuşum gibi hissettim. Tek fark o gün hiçbirimiz piyanonun içinden çıkan saçın sahibini bilmeden emniyete götürülürken şimdi o saçın sahibinin cenazesine götürülüyorduk. Işık’ın cenazesine!

“Sanat.”

Düşüncelerimi adımı söyleyerek bölen kişi tabii ki de Devrim’di. Ona baktığımda, “Işık için,” dedi sadece. Bunun ne anlama geldiğini biliyordum. Işık için güçlü olmak zorunda olduğumuzu hatırlatmıştı bana. Ona bunu yapanı bulmadan durmayacağımızı katilin cezasını çekeceği o güne kadar durmayacağımızı hatırlatmıştı. Durmayacaktık, durmayacaktım.

“Işık için,” dedim sırf bu yüzden. Sonrasında yorulan kalbim biraz dinlensin diye mezarlığa gidene kadar Devrim’in omzuna yasladım başımı. Bir süre öylece boşluğa baktım. Olan biteni düşündüm. Işık’ın artık hayatımızda olmadığı gerçeğiyle yüzleştim. Sonrasında onu ebediyen uyuyacağı yerde buldum kendimi.

Okul servisinin kapısının açılmasıyla herkes birer birer mezarlığa geçmeye başladı. Devrim ile birbirimize güç vermek istercesine el ele tutuştuk. Kenetledik parmaklarımızı birbirine. Işık için dimdik durmamız gerektiğini hatırlattık kendimize ve yine onun için servisten inip mezarlığa geçtik.

Devrim toprağı kazmaya yardım etmek üzere yanımdan ayrıldı. Gözlerim kalabalığı taradı o an. Tek tek tüm simaları inceledim. Devrim’in anne ve babasının ardından babamla göz göze geldik bir anlığına. Kendisi her şeyi bir kenara bırakmış bu zor gününde Ilgaz Günay’ın koluna girmişti. Ilgaz Günay ise ayakta durmakta güçlük çektiğinden babamın koluna girmesine karşın tek kelime etmedi. Öylece kazılan toprağa bakıyordu. Ağlayamıyordu bile. Hislerini kaybetmiş gibiydi. Belki de tam olarak olan buydu. Ilgaz Günay hislerini kaybetmişti. Tıpkı benim gibi…

Ilgaz Günay’dan sonra bakışlarım Fulya Hoca’yı buldu. Hepimiz için Işık’ın ölümü sarsıcı olmuştu ama aramızda bundan en çok etkilenen kesinlikle oydu. Ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüştü. Teni bembeyazdı ve tüm bunlar bir yana titreyen dudakları bir şeyi dile getirmeye çalışıyordu. Her seferinde aynı kelimeyi söylediğini görebiliyordum ama ne söylediğini duyamıyordum. Oradaki kimse duymuyordu ama o sanki Işık’a sesleniyordu.

Onun dudaklarından çıkan o tek kelimeye odaklanmıştım ki beyaz bir araç yaklaştı bulunduğumuz yere. Arabanın arka kapısı aralandı. İnen kişiyi oradaki herkes gibi bende tanıyordum. Gelen Işık’ın annesiydi. Olan onca olaya rağmen kızını merak edip bir kez bile gelmeyen Işık’ın belki de en derin yarasıydı Güneş Yılmazer. Şimdi ise siyah güneş gözlüklerinin ardından son kez bakıyordu kızına.

“Güneş,” dedi Ilgaz Günay güçlükle. Güneş Yılmazer ona cevap vermek yerine Ilgaz Günay’ın birkaç adım gerisinde olduğu yerde durmaya devam etti. Dudakları birbirine dikiliymiş gibi bir milim dahi kıpırdamadı. Ağlamadı bile. Tek damla yaş akmadı gözünden. Fulya Hoca bile ondan daha çok tepki vermişti. Fulya Hoca bile!

Fulya Hoca’nın aslında herkesten fazla tepki verdiğini işte tam da o an fark ettim. Sayıkladığı o tek kelimeyi sırf bu yüzden daha çok merak etmiştim ki Işık’ı defnetmek üzere tabutu açtılar. Hoca dualar okumaya başladı. Fulya Hoca düşecek gibi oldu. Dengesini sağlamak için yanı başındaki piyano hocamızdan destek aldı. Işık’ı toprağa verdiğimiz o anda ise Devrim geldi yanıma.

“Işık’a bunu yapana bedelini ödetmeden durmayacağım Devrim,” dedim fısıltıyla. Artık kendimi tutmakta zorlanıyordum. Bunda Işık’ın okulda öldürüldüğünü bilmemin etkisi büyüktü. Onu öldüreni bilmemin de!

“Durmayacağız Sanat. Işık’a bunu yapanı bulacağız.”

“Işık’ı Asır öldürdü Devrim. Bunun bedelini ödeyecek. Ona kendi yaşadıklarımın bedelini ödetemedim ama Işık’a yaptığını en ağır şekilde ödeyecek.”

Devrim de benimle aynı noktaya dikkat kesildi. İkimizde Rutkay Karay’a bakıyorduk. Asır’ı oğlu yerine koyan, benden çok ona inanan ve bu uğurda onu korumak için her şeyi yapacak olan o adama baktım Devrim ile beraber. Her ne kadar önümüzde duvar olacak olsa da ben o duvarı yıkacaktım. Işık için o duvarı yıkacak ardındakini karanlığımda boğacaktım. Bunu yapacaktım. Asır’ı savcıya teslim etmeden durmayacaktım. Devrim de öyle…

“Asır yaptığı her şeyin bedelini ödeyecek Sanat. Sana söz veriyorum,” dedi Devrim sessizce. Sonrasında en büyük engelimizin gözlerinin içine baka baka ona meydan okurcasına elimi sıkı sıkı tuttu. Rutkay Karay hoşnutsuz bir ifadeyle bize bakmaya devam etti bir süre. Devrim ise onu umursamadığını belli edercesine, “Bu yolda yalnız değiliz,” dedi birden. Neyi ima ettiğini iyi biliyordum. Resital kurbanlarını kast ediyordu. Yalanlar Resitali’nin kurbanlarını!

“Onların bize yardım etmek isteyip istemediği konusunda şüphelerim var Devrim.”

“Benim yok. Işık için bize yardım edecekler göreceksin.”

“Nasıl bu kadar eminsin?”

“Eminim. Çünkü sevdiğim kız bana bir şeyler konusunda emin olmayı öğretti.”

Devrim’in gözlerine baktım o an. Normalde o bana bu soruyu sorardı. Bense ona emin olma sebebimi söylerdim. Şimdi görüyorum ki rolleri değişmişiz. Bir başka değişle birbirimize benzemişiz. Şimdi ise üzeri toprakla kapanan ışıkların söndüğü mezarlıkta ona veda ediyorduk. Hem de sonsuza dek…

Işık’ın defnedilmesiyle beraber öğrenciler öğretmenlerin önderliğinde yeniden servis araçlarına geçti. Herkes birer birer gitmeye başlamıştı ki gözüm yeniden Fulya Hoca’ya kaydı. Titreyen dudakları hala aynı kelimeyi sayıklıyordu. Peki ama hangi kelimeyi?

Devrim, “Yine neye takıldın bakalım Sanat Karay?” diye sordu birden.

“Fulya Hoca’da bir şey var Devrim.”

“Öğrencisini kaybetti Sanat. Kötü olması gayet normal.”

“Evet kötü olması gayet normal ama onda başka bir şey var Devrim.”

Gözlerimi Fulya Hoca’nın dudaklarına diktim. Dudak okumaya çalıştım. O an onun söylemek isteyip de söyleyemediği kelimenin ne olduğunun farkına vardığım andı. Fulya Hoca Işık’ın mezarına bakarak kızım diyordu. Kızım!

“Devrim,” dedim birden dehşetle.

“Buldum.”

Herkes servislere geçmiş servis araçları öğrencileri toplar toplamaz hareket ederken bizi fark etmemeleri için Devrim’in elinden tuttuğum gibi onunla kimsenin bizi göremeyeceği bir noktaya gövdesi geniş bir ağacın arkasına saklandım. Devrim ise, “Beni apar topar buraya çektiğine göre bir şey olduğu belli Sanat. Neler oluyor?” diye sordu.

“Fulya Hoca’da bir gariplik olduğunu söylemiştim. Bunun ne olduğunu anladım Devrim.”

“Neymiş?”

“Güneş Yılmazer Işık’ın öz annesi değil. Işık’ın gerçek annesi Fulya Hoca,” dedim sessizce.

Devrim duyduğu şey karşısında ilk başta hiç tepki vermedi. Sonrasında, “Bu mümkün değil. Ilgaz Günay ile Güneş Yılmazer biz daha okula başlamadan kısa bir süre önce boşandı,” dedi.

“Peki ya bunca yıl aslında Ilgaz Günay ile Fulya Hoca’nın ilişkisi varsa ve Güneş Yılmazer bundan dolayı boşandıysa?”

“Bu çok saçma. Güneş Yılmazer kendinden olmayan bir kız için annelik yapacak bir kadın değil.”

“Işık için annelik yaptığını ben görmedim Devrim. Işık kaybolduğunda bir kez bile onu görmedik. Şimdi ise boy göstermeye geldi. Bir damla gözyaşı dökmemesi bir yana Fulya Hoca kızım diye sayıklıyor.”

Devrim’in de aklına kuşku düştü. İkimizde bulunduğumuz yerden başımızı çıkarmış Fulya Hoca, Güneş Yılmazer ve Ilgaz Günay üçlüsüne bakıyorduk. Görünüşe göre Rutkay Karay çoktan gitmişti. Geride kalan üçlü ise her an gerçekleri ortaya dökebilirdi.

Devrim ile aynı noktaya dikkat kesilmiş ilk hangisinin çözüleceğini bekliyorduk merakla. Beyaz topuklusuyla sabırsız bir ritim tutturmasına bakılırsa ilk çözülecek ilk gerçekleri ortaya saçacak isim Güneş Yılmazer’di. Öyle de oldu. Güneş Yılmazer, “Biraz konuşabilir miyiz Fulya?” diye sordu güneş gözlüklerini çıkarıp başının üzerine yerleştirirken. Mavi gözlerinde gözyaşının esamesi yoktu. Haklı olduğumu o an anladım. Bundan emin olmamı ise Fulya Hoca ile beraber Ilgaz Günay’ı mezarın başında bir başına bırakmaları sağladı.

Güneş Yılmazer ile Fulya Hoca mezardan uzağa bize daha yakın bir konuma geldiğinde, “Buraya neden geldiğimi iyi biliyorsun Fulya. Dikkat çekmemek için burada bulunduğumu iyi biliyorsun. Ilgaz’a gerçeği anlatmak zorundasın. Onun gözünde sorumsuz anne profilinde oldum yıllarca ama artık buna bir son ver. Ben başkasıyla evliyim ve ailemi korumak istiyorum,” dedi Güneş Yılmazer.

Fulya Hoca’nın delici bakışları onu buldu. “Ilgaz bunu öğrenmeyecek Güneş. Üstelik Işık’ı daha yeni kaybetmişken bunu ona anlatmamı bekleme benden,” dedi Fulya Hoca sinirle. Güneş Yılmazer artık sabrının tükendiğini belli edercesine Fulya Hoca’nın kolundan tuttuğu gibi onu kendine çekti ve aynen şöyle söyledi: Yolun sonundasın kardeşim!

“Kocam neden kızımın yanında olmadığımı sorguluyordu. O artık gerçeği bildiğine göre bunu Ilgaz’ın da bilmeye hakkı var,” diye devam etti sözlerine Güneş Yılmazer.

“Ilgaz’a Işık’ın benim kızım olduğunu, paragöz teyzesinin sırf kendisiyle evli kalmak için hamilelik yalanı uydurduğunu ve tehditle kendi kızımı benden aldığını söylememi istiyorsun benden!”

“Aynen bunu istiyorum Fulya! Ilgaz’ın benim hakkımda ne düşüneceği umurumda bile değil. Bu yalanın en azından biz boşandıktan sonra bitmiş olması gerekiyordu! Ilgaz’a Işık’ın öz annesinin senin olduğunu söylemen gerekiyor artık!”

Devrim ile duyduğumuz şeyi sindirmemize kalmadan onları duyan Ilgaz Günay’ın, “Işık’ın öz annesi Fulya’ydı ve sen bunca zaman bana yalan mı söyledin!” diye bağırmasıyla burayı bir an önce terk etmemiz gerektiğini hissettim. Tabii bunu yapmamız o kadarda kolay olmadı.

Fulya Hoca, “Buna mecburdum,” dedi kendini daha fazla tutamayarak.

“Neye mecburdun? Bunca yıl seninle olacağım anı bekledim ben Fulya ve sen bunu bile bile benden bu gerçeği nasıl saklarsın?” diye sordu Ilgaz Günay hayal kırıklığıyla.

“Kolay mı sanıyorsun? Kendi kızımın öğretmeni olmak, ona sarılamamak, anne dediğini bir kez bile duyamamak kolay mı sanıyorsun Ilgaz? Ben onu isteyerek bırakmadım! Güneş seninle evli kalabilmek için ortaya bir yalan attı. Yalanını gerçek kılmak içinde kızımı aldı elimden!”

Fulya Hoca perişan görünüyordu. Kelimenin tam anlamıyla dünyası başına yıkılmıştı. Ilgaz Günay’a, “Ona annesi olduğumu söylemek istemediğimi mi sanıyorsun? Bunu istedim Ilgaz ama yapamadım. Şimdi ise kızım annesinin kim olduğunu öğrenemeden öldü ve ben ona bir kez bile sarılamadım! Bir kez bile!” diye bağırdı. Ilgaz Günay ona sıkıca sarıldı. Ne Güneş Yılmazer’e bu yaptığından dolayı bağırdı ne de ona öfke duyduğunu belli eden tek kelime etti. Sessizliğini korumayı ve sevdiği kadını kalbinin içine sokmak istercesine kollarıyla sarıp sarmalamayı tercih etti.

Fulya Hoca, “Ona onu ne kadar çok sevdiğimi söyleyecektim,” dedi hıçkırıklarının arasından. Ilgaz Günay ile birbirlerine sarılarak ağladılar. Güneş Yılmazer ise bu manzaraya daha fazla maruz kalmamak adına kendisini bekleyen beyaz arabasına binip gitti.

O an Devrim’e baktım. Düşündüğüm şeyin gerçek çıkması bir yana bundan sonra tüm gerçeklerin açığa çıkacağını hissettim. Bana, “Bir an önce gidelim buradan,” dedi fısıltıyla. Elimden tutup beni Ilgaz Günay ile Fulya Hoca’nın göremeyeceği bir yoldan götürmeye başladı. Beraber mezarlıktan çıkıp okula gitmek üzere ana yola çıktık. Yoldan taksi bulup okula geçtiğimizde yokluğumuzun fark edilmiş olmamasını umdum. Herkesin daha teneffüste olmasına bakılırsa henüz dersler başlamamıştı. Tam da istediğim gibi!

“Herkesi toplamamızın ve birlik olmamızın vakti geldi Devrim,” dedim bahçedeki kalabalığa göz gezdirirken.

“Başlıyoruz Sanat Karay,” dedi Devrim beni tasdiklercesine.

Yolda ne yapacağımızı konuşmuştuk. Plan belliydi. Asır’ı köşeye sıkıştırmak için her şeyi yapacaktık. Onu savcının önüne atacak ve hak ettiği cezayı almasını sağlayacaktık. Bunun içinde sağlam kanıtlar bulacaktık. Tüm Yalanlar Resitali kurbanları ile birlikte…

“Savcım da gelmiş,” dedi Devrim birden.

Savcının bizi bulan bakışlarına bakılırsa bizden eskisi gibi nefret etmediği kesindi. Hatta dudaklarındaki manidar gülümsemeye bakılırsa artık bize güveniyordu. Bizim masum olduğumuzu ve bu yolda onun arkasında olduğumuzu biliyordu. Belki de bu yüzden daha fazla dikkat çekmemek için bizimle göz kontağı kurmayı bir kenara bırakıp arabasına geçmişti.

Devrim’e, “Başlıyoruz,” dedim kendimden emin bir şekilde. Sonrasında ounla birlikte okula doğru adımlamaya başladım. Daha içeriye girmeden gözüm Heves’e kaydı. Beni görünce bir şey söylemek istediğimi anlayıp yanıma geldi. Ona, “Kızları öğretmenler odasının yanındaki boş sınıfa çağır. Dikkat çekmeyin,” dedim.

Heves, “Tamamdır,” dedi ve yanımızdan ayrıldı. Onun gidişiyle gözüm bu sefer Berna’nın yanında duran Alperen’e kaydı. Devrim’e, “Sen sınıfa geç. Ben birazdan geleceğim,” dedim. Devrim bunun üzerine içeri geçti. Bende Alperen ile Berna’nın yanına.

Alperen’e, “Çocukları toplayıp öğretmenler odasının yanındaki boş sınıfa gelir misiniz?” diye sordum. Sebebini sormadı bile. İtaatkar bir tavırla beni başıyla onayladı. Sonrasında Berna ile beraber çocuklara haber vermek üzere gitti. Sırada herkesi sınıfta karşılamak vardı.

Okul binasından içeriye girdim. Merdivenlerden çıkıp öğretmenler odasının yanındaki boş sınıfa geçtim. Kızların çoktan yerlerini almış olduğunu gördüm. Tam o sırada erkekler teşrif etti aramıza. “Duydum ki her yerde aranıyormuşum?” dedi Vural içeri girerken. Her zamanki gibi acısını saklamayı iyi beceriyordu. Tıpkı diğer tüm duygularını da sakladığı gibi…

Sıralarda yer kalmadığından erkekler ayakta kızların yanında durdu. Devrim ile birbirimize baktık o an. İkimizinde gözünde tereddütten eser dahi yoktu. İkimizde Işık’a bunu yapanı bulmayı istiyorduk. İkimizde mutlak gerçeği istiyorduk. Gerçeği…

Söze, “Sizi buraya toplamamızın sebebinin Işık olduğunu biliyorsunuz,” diyerek başladı Devrim.

“Biri Işık’ı öldürdü ve katil okulun koridorlarında gezmeye devam ediyor. Bize düşen birlik olmak. Bir arada olmak. En önemlisi de gerçek katili ortaya çıkarmada savcının arkasında yer almak. Şimdi hepinize aynı soruyu soruyorum. Bizim yanımızda duracak mısınız?”

Gözlerim tek tek simalarda gezinirken hiçbirinin tereddüt etmediğini gördüm. “Sizinleyiz,” dedi herkes tek tek. O an Devrim’e baktım umutla. Güvenli limanıma sığındım. Onun kolunun altına girdim. Resitalin kurbanlarının yanımızda olduğunu bilmek bile içimi rahatlatmıştı ki Yiğit Eren, “Yerde bir not var,” dedi birden. Herkes gibi benimde dikkatim kapıya kaydı.

Devrim’den ayrıldım. Kapının altından atılan kağıt parçasına doğru adımladım. Herkes elime aldığım kağıtta ne yazdığını öğrenmek için bekliyordu. Sırf bu yüzden herkesin duyabileceği kadar yüksek sesle okudum notu.

Hepiniz en karanlık sırlarınızla sınandınız. Yalanlar söylediniz. İhanet ettiniz. Kiminizin ihaneti bir başkasının ihanetini de beraberinde getirdi. İhanetlerden sonra her şeyin bittiğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü sırada gerçekler var. Gerçekler notalarını henüz çalmadı. Gerçeklerin Senfonisi başlamak üzere. O gece ne olduğunu, ışıkların sönüp yerini nasıl sonsuz geceye bıraktığını öğreneceksiniz. Katil kim hepiniz öğreneceksiniz. Sadece gerçekleri takip edin ve şunu sakın unutmayın: Son gerçek en can yakan gerçek olacak.

Notu okumayı bitirdiğimde yanı başımda duran Devrim’e bakma ihtiyacı hissettim. O da benimle aynı şeyi düşünüyordu. Katilin hepimize birden hitap edişinden bir arada olduğumuzu bildiğinin o da farkındaydı. Bize not yollamasının nedenini en iyi biz biliyorduk. Devrim ile ben ve biz her ne olursa olsun pes etmeyecektik. Gerçekler bizi katile, katil ise bizi o geceye götürecekti. Işıkların söndüğü geceye…

Bölüm : 13.02.2025 19:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Şevval Nur Aydın / Yalanlar Resitali (Tamamlandı) / 1.Bölüm: Işıkların Söndüğü Gece
Şevval Nur Aydın
Yalanlar Resitali (Tamamlandı)

9.02k Okunma

1.01k Oy

0 Takip
71
Bölümlü Kitap
1.Bölüm: Resital2.Bölüm: Saç Teli3.Bölüm: Çatı4.Bölüm: Mavi Kurdele5.Bölüm: Fotoğraf6.Bölüm: Hoşça Kal7.Bölüm: Tik Tak8.Bölüm: Kelebek9.Bölüm: Sırlar ve Duvarlar10.Bölüm: Orman11.Bölüm: Karanlığın Uykusu12.Bölüm: Hastane13.Bölüm: Darbe14.Bölüm: Çiçek Buketi15.Bölüm: Kırılgan16.Bölüm: Sırlar ve Yalanlar17.Bölüm: İkna18.Bölüm: Telefon19.Bölüm: Uzat Ellerini20.Bölüm: Şeytanın Müzisyeni21.Bölüm: İtiraf22.Bölüm: Kamera Kayıtları23.Bölüm: Son Kurban (Sezon Finali)~Duyuru~1.Bölüm: İlk İhanet2.Bölüm: Yeni Bir Not3.Bölüm: Ruh4.Bölüm: İlk Prova5.Bölüm: Oda6.Bölüm: Zehir7.Bölüm: Beraber8.Bölüm: Küçük Bir İyilik9.Bölüm: Yerinde Olsam10.Bölüm: Asıl Oyun Kurucu11.Bölüm: Rol12.Bölüm: Müzikal13.Bölüm: Siyah Kutu14.Bölüm: Ses15.Bölüm: Sanat’ın Acıları16.Bölüm: Sır17.Bölüm: Anons18.Bölüm: Sanat’ın Devrim’i19.Bölüm: Kalplerin Savaşı20.Bölüm: Üç Burslu21.Bölüm: Toka22.Bölüm: Başım Belada23.Bölüm: Rüya (Sezon Finali)1.Bölüm: Işıkların Söndüğü Gece2.Bölüm: Domino Taşları3.Bölüm: Oyunun İçinde4.Bölüm: Koridorun Sonu5.Bölüm: Çırak6.Bölüm: İhtimal7.Bölüm: Yıkık Dökük8.Bölüm: İkinci Hediye9.Bölüm: Boşluk Doldurmaca10.Bölüm: Yıldız11.Bölüm: Kağıt Uçak12.Bölüm: Ay Işığı Sonatı13.Bölüm: Tünel14.Bölüm: Konum15.Bölüm: Oyunu Bozdum16.Bölüm: Taş Hırsızı17.Bölüm: Adalet Vakti18.Bölüm: Senden Kırıldım19.Bölüm: Şeytanın Ulağı20.Bölüm: Hırka21.Bölüm: Son Gerçek22.Bölüm: İyileşme Vakti23.Bölüm: Adınla Yaşa (Final)Gölgelerimiz Birlikte (Özel Bölüm)
Hikayeyi Paylaş
Loading...