67. Bölüm

20.Bölüm: Hırka

Şevval Nur Aydın
sevvnuraydn

(Devrim’den…)

“Oğlum! Yastıklarımı derhal yerine koyun!” diye bağırdı annem sinirle. Abimle olan küçük yastık savaşımız böylelikle resmen son bulmuş oldu. İkimizde yere düşen yastıkları alıp aldığımız yere geri koyduk.

“Sanat nerede kaldı?” diye sordu abim birden.

“Ben bi bakayım,” dedim. Ayağa kalktım. Ağır adımlarla merdivenlerden yukarı çıkıp tuvaletin kapısında durdum. Kapıyı hafifçe tıklatıp, “Sanat,” diye seslendim. İçeriden ses gelmedi. Bir süre öylece kapının önüne bekledim ama sonra içime düşen sıkıntıyla beraber elim kapının koluna uzandı. Kapının kolunu aşağıya doğru indirdim. Kilitli olmaması bile içimdeki sıkıntıyı körüklemeye yeterken içeride kimsenin olmadığını görmek sıkıntının adeta karabasan misali üzerime çöreklenmesine yetmişti.

İçeri girdim. Gözlerim lavabonun kenarına bıraktığı telefonunu buldu. Telefonu aldım elime. Ekranını açtığımda bilinmeyen numaradan gelen bir mesaj olduğunu gördüm. Açıp okumaya başladım.

Bilinmeyen numara: Devrim ile ailesinin mutlu aile tablosuna bakıyorum şu an. Erdem Erdinç herkesi güldürüyor, Devrim abisine susması için köşe yastığı fırlatıyor. Babaları onlara laf anlatmakla uğraşırken annesi kendi elleriyle yaptığı çikolatalı pastayı dilimliyor şu an. Tüm bunları nereden bildiğimi az çok anlamışsındır. Aşağı katı izleyen bir tetikçi var. Eğer evden çıkmazsan hepsi ölecek. Seçim senin Sanat Karay.

Okuduğum mesajdan sonra Sanat’ın telefonunu cebime atıp üst katın koridorunda kendi odama doğru ilerledim. Odamın kapısını açtığımda içeride kimse olmadığını gördüm. Rüzgardan adeta bir bayrak gibi dalgalanan perde bana gerçeği gösterdi. Sanat kaçıp gitmişti. Tetikçi bizi öldürmesin diye kendini öldürtecekti!

Odamdan çıkıp onun peşine düşeceğim sırada kapının önünde duran abimle göz göze geldim. Kimse bizi duymasın diye kapıyı arkamızdan kapattı. “Bir sorun mu var Devrim Dinçer?” diye sordu abim.

“Var,” dedim güçlükle.

“Sanat gitti abi.”

Abim söylediğimden bir şey anlamamıştı. Bense Sanat’ın telefonundan ona gelen mesajı okuttum abime. O, mesajı okurken bende şu an onu nerede bulacağımı düşünüyordum. Onun nereye gitmiş olabileceğini, kaçıp kaçamadığını, iyi olup olmadığını düşünüyordum. Aklımda beliren felaket senaryoları bir bedene bürünmüş beni yavaş yavaş öldürüyordu sanki.

“Devrim kendine gel,” dedi abim dişlerinin arasından. Telefonu bana geri vermiş gözlerime bakarak, “Vaktimiz yok. Sanat’ın peşinde bir tetikçinin olduğunu bile bile duramazsın. Kendine gelmek zorundasın Devrim Dinçer,” demişti.

Sanat’ın telefonunu cebime tıktım. Güç de olsa derin bir nefes aldım. Abimle beraber odadan çıktım. Annem adım seslerimizi duymasın diye özellikle yavaş indik merdivenden ama annelik hisleri denilen şey her zamanki gibi teyakkuzdaydı.

“Siz ikiniz,” dedi annem birden.

“Nereye gittiğinizi sanıyorsunuz?”

“Annecim biz Devrim ile birlikte Sanat’ı doktora götüreceğiz,” dedi abim.

“Ne doktoru? Sanat’ın nesi var?” diye sordu annem endişeyle.

“Karnı ağrıyor. Yukarıda biraz kusmuş. Mide ağrısından aşağıya inememiş. Devrim de ona arabaya geçmesini söylemiş. Şimdi de birlikte onu hastaneye götüreceğiz,” dedi abim gayet rahat bir şekilde.

“İyi de ben Sanat’ın çıktığını duymadım.”

“Duymazsın tabii. Babam aklını başından aldığı için duymaman gayet normal.”

“Hergele!”

Annemin kaşları bir yay misali gerildi. Bakışlarındaki şüphenin üzerine abim, “Anne kız arabaya kusmadan bizim çıkmamız lazım müsaadenle,” dedi birden. Annemin tek laf etmesine kalmadan abimle beraber evden çıkmış arabama doğru yürümeye başlamıştık.

“Bu kadar gamsız olmana bazen şaşırıyorum abi,” dedim onun oyunculuğuna atıfta bulunmak için.

Abim, “Sen bi de beni lisede görecektin. Müdürü öyle bir manipüle etmiştim ki onu okuldan kaçan ben değilmişim de okul benden kaçmış gibi şüpheye düşürmüştüm,” dedi gururla.

Arabanın anahtarını ona fırlattım. Abimle beraber arabaya geçtik. Tam o sırada diğer güvenlikle yer değiştiren arka bahçe kapısının önündeki güvenlik koşarak yanımıza geldi. “Erdem Bey arka kapıdan bir kız çıkıp gitti,” dedi güvenlik. Sanat’ın arka kapıdan kaçtığını öğrenmiştik. Abim ile birbirimize baktık o an. İkimizinde aklından aynı şeyin geçtiğine emindim: Sanat izini kaybettirmeye çalışıyordu.

Güvenliğe işinin başına dönebileceğini söyledikten sonra abimle yola koyulduk. “Tetikçi ile gitmemiş. İzini kaybettirmek için kaçmış,” dedi abim sanki iç sesimi duyar gibi.

Arabayla evin arka bahçesindeki duvarın olduğu sokağa saptı abim. Abimin gözü yolda. Benim gözümse yol kenarındaydı. Sanat’ı başına bir şey gelmeden önce bulmayı umuyordum. Yol kenarında yürürken onu bulmayı istiyordum. Tıpkı bana yalan söyleyip otelin kapısından çıkıp gittiği gündeki gibi…

O gün onun arkasından gidişimi anımsadım. Onun yol kenarında yürüyüşünü, içindeki duyguları hissetmemek için koşarken acıyan ciğerlerini hissetmeyi tercih ettiği o geceyi anımsadım. Rüzgarda savrulan saçlarını, beni fark edince yüzünde beliren ifadeyi hatırladım. Şu an o geceki gibi onun yoluna çıkmak için her şeyimi verirdim.

Abim, “Sanat böyle bir durumda nereye giderdi?” diye sordu düşüncelerimi bir bıçak gibi keserek.

“Hastaneye,” dedim bir an bile duraksamadan.

“Hastane mi? Hastane ne alaka oğlum?”

“Yakınlarda bir hastane var. Sanat hastanelerden nefret eder. Orası onun travmasını tetiklediği için normalde gitmek istemez ama korku anında durum tam tersi olur. İnsan korku anında kendini güvende hissettiği yere sığınır. Sanat ise içinde daha çok korku duyduğu bir yere...”

“Asır onun hastane fobisi olduğunu bildiğinden onu orada aramaz,” dedi abim düşünceli bir şekilde.

“Umarım Sanat oradadır abi,” dedim sıkıntıyla. Abim kısa bir anlığına bana baktı. Küçükken babamın çalışma odasında gizlice top oynadığımda kitaplığın camını kırmıştım. O zaman yanıma gelip beni sakinleştirmişti. Babama camı kendisinin kırdığını söylese de babam bunun sorumlusunun ben olduğumu bildiğini ve kardeşini koruduğu için onunla gurur duyduğunu söylemişti. Babamın beni ve abimi kucağına alışını hatırlıyorum. Abim o gün bana beni hayatının sonuna kadar koruyacağını söylemişti. Şimdi de tıpkı o günkü gibi bakıyordu yüzüme. Hayatının sonuna kadar beni koruyacağını göstermek istercesine.

“Hastane burası,” dedi abim birden. Arabayı hastanenin girişine yakın bir kaldırıma park etti. Birlikte arabadan inip hastaneden içeriye girdik. Gözüm koridordaki bekleme sandalyelerini taradı. Sanat’ı görme umuduyla etrafıma bakındım. Abim ise, “Afedersiniz biz birini arıyoruz. On sekiz yaşlarında, siyah saçlı, mavi gözlü, üzerinde siyah beyaz çizgili bir hırka olan, ortalama şu boylarda bir kız gördünüz mü?” diye sordu danışmadaki kadına.

Kadın başını olumsuz anlamda salladı. Tam o sırada koridordaki sandalyelerden birinde oturan yaşlı bir teyze, “Ben gördüm,” dedi. Abimle beraber teyzenin yanına gittik. Ona, “Nereye gitti peki? Onun nerede olduğunu biliyor musun teyze?” diye sordum beklentiyle.

Teyze derin bir iç çekti. Titreyen elini havaya kaldırdı. İşaret ettiği yer hastanenin kapısıydı. “Bahçeden geliyorum. Onu hastanenin kapısına girmek üzereyken gördüm ama içeri girmedi. Birden koşmaya başladı,” dedi teyze güçlükle.

“Ne tarafa doğru gitti peki?” diye sordu abim.

Teyze bir süre düşündü. O anı anımsamış gibi, “Kapıdan çıktıktan sonra kalabalığı yararak gitti. Hastane binasına sırtınızı verince sol tarafta kalıyor sanırım,” dedi. Teyzeye teşekkür dileklerimizi sunduktan sonra abimle beraber hastaneden çıktık. Arabaya doğru koştuk. Abim, “Haklıymışsın. Sanat buraya uğramış,” dedi umutla. Sanat’ın hastaneye gelmiş olduğunu bilmek bile onu bulabileceğime dair içimde beliren umut ışığına güç veriyordu sanki.

“Çabuk olalım abi. Bir an önce bulalım Sanat’ı.”

Abimle arabaya geçtik. Teyzeninde dediği gibi hastanenin kaldırımında ilerlemeye devam ettik. Sanat’ın kaldırımda koşuşunu hayal ettim. Onun nereye gitmiş olabileceğini düşündüm. Biraz ilerlemiştik ki gözüm tanıdık bir sima yakaladı.

“Dur!” dedim abime panikle.

Araba ani bir frenle durdu. Abime açıklama yapma tenezzülünde bile bulunmadan arabadan inip gördüğüm o kişiye doğru koşmaya başladım. Küçük bir bakkalın içinde dükkan sahibiyle konuşan kişi Rutkay Karay’dı. Onun buralarda olmasının tek bir sebebi olabileceğini biliyordum. Onunda tıpkı bizim gibi Sanat’ı aradığını da…

“Bakın. Kızım bana sizin numaranızdan ulaştı. Nereye gittiğini görmediniz mi?” diye sordu Rutkay Karay dişlerinin arasından. Sabrının son demlerinde olduğu yüzünün aldığı şekilden belliydi. Bakkalın sahibi orta yaşlı adam başını olumsuz anlamda salladı.

“Kız telefon açtıktan sonra siyah motorcu kaskı olan biriyle gitti. Kendi ayaklarıyla gitti,” dedi bakkal sahibi.

Başıma ağrı atmıştı. Şakaklarımdaki keskin sızıyı bir kenara bırakmış, “Ne tarafa doğru gittiler peki?” diye sordum dayanamayarak. Rutkay Karay’ın duygudan yoksun ifadesi beni buldu. Neden burada olduğumu sorguluyordu. Kızının neden yanımda olmadığını sorguluyordu. Belki de kızının kaybolmasından beni sorumlu tutuyordu. Eğer öyleyse bu konuda haklı olduğunu söyleyebilirim.

Bakkal sahibi, “Ne tarafa gittiklerini görmedim,” dedi.

Rutkay Karay delici bakışlarını üzerimden ayırmadan, “Kızımın nerede olduğunu bana sen söyleyeceksin Devrim Dinçer Demiralp,” dedi.

“Sanat nerede? Kızım nerede?”

“Bilmiyorum. Bende sizin gibi onu arıyorum.”

“Bilmiyormuş! Kızım senin için beni bile karşısına alırken sen onun nerede olduğunu bilmiyor musun gerçekten? Bana yalan söyleme! Kızım neredeyse hemen şimdi yerini söylesen iyi edersin! Aksi bir durumda seni geberene kadar o karanlık hücreye geri tıktırırım!”

Sabrımı taşıran cümlesi sonuncu olandı. Tam onun yakasına yapışmak üzere adımımı attığım anda abim önüme geçip bana engel oldu. “Devrim Dinçer,” dedi abim dişlerini sıkarak. Bana bakışlarıyla dışarıya çıkmam için işaret verdi. Her ne kadar önünde duvar gibi durduğu adamı ellerimle gebertmek istesem de kendime hakim olmam gerekiyordu. Dışarı çıkıp öfkeli bir nefes çektim ciğerlerime. Çok kısa bir sürenin sonunda küçük bakkal dükkanından yanında Rutkay Karay ile birlikte çıktı abim.

“Sanat sizi arayıp tam olarak ne söyledi?” diye sordu abim.

“Asır peşimde beni bul dedi. Sonra da telefonu kapattı.”

Sanat’ın oradan kendi rızasıyla ayrıldığına inanmıyordum. Tetikçi onu bir şeyle tehdit etmediği sürece Sanat oradan ayrılmazdı. Peki ama şimdi o nerede? Onu nereye götürdü? Düşünmekten başıma ağrılar giriyordu. Sanat’ın bir tetikçi tarafından kaçırılmış olduğu gerçeği yankılanıyordu kafamın içinde. Sanat bir tetikçi tarafından kaçırıldı!

“Kızımdan seni boşuna uzak tutmadım ben,” dedi Rutkay Karay hiddetle.

“Onun hayatını mahvedeceğini, geçmişinle onun başını belaya sokacağını biliyordum! Kızım senin yüzünden kaçırıldı! Dua et onun başına bir şey gelmiş olmasın! Yoksa!”

“Kızının yaşadığı her şeyin suçlusu sensin!” diye bağırdım birden.

“Sanat’ın izlerinin, yaralarının, kendini okulun çatısından boşluğa bırakışının tek suçlusu sensin! Onun hayatını sen mahvettin. Onun inançlarını sen kırdın. Onun umutlarını sen yerle bir ettin. Şimdi karşıma geçmiş bana her şeyin suçlusu sensin diyemezsin! Ben onun için ölürüm. Sense o piç kurusu için öldürürsün.”

Rutkay Karay donup kaldı. Bense başımdaki karıncalanma hissinin geçmesini bekledim. Tam o sırada cebimde titremeye başladı telefonum. Çıkarıp baktığımda ekranda yazan Vural ismiyle bıkkın bir nefes verdim.

“Alo Devrim,” dedi Vural panikle.

“Ne var?”

“Sanat kaçırılmış.”

“Sen nereden biliyorsun?” diye sordum buz gibi bir ses tonuyla.

“Bana da Umut söyledi. Asır evi terk etmiş. Gitmeden önce de Umut’a bir mesaj bırakmış.”

“Ne mesajı?” diye sordum merakla.

“Mesajda, ‘Onunla kaybolacaksın. Sonra da onu birlikte kaybolduğun yerde bulacaksın,’ yazıyor. Bunun ne anlama geldiğini biliyor musun?”

Güçlükle yutkundum. Zihnim o kadar uğultuluydu ki mesajın ne anlama geldiğini düşünemiyordum bile. Telefonu güç bela abimin eline tutuşturdum. Arkama bile bakmadan arabaya doğru yürüdüm. Mesajın ne anlama geldiğini düşündüm. Zihnimdeki sesleri bastırdım. Durdum bir anlığına. Gözlerimi yumdum. Onunla yaşadıklarımızı anımsadım. Boğazımdaki ağrıyı düşünmemeye çalıştım. Ona odaklandım. Onunla kayboldum zihnimde. Önce onunla kayboldum. Sonra da onu birlikte kaybolduğumuz yerde buldum.

“Sanat’ı nereye götürdüğünü biliyorum,” dedim gözlerimi açtığımda. Tam arkamda duruyordu abimle Rutkay Karay. Abim telefonu kapatmamıştı. Hala Vural ile konuşuyordu.

“Ormanda,” dedim bir an bile tereddüt etmeden.

“Okulun yakınındaki ormanda.”

Abim Vural’a Sanat’ın okulun yakınındaki ormanda olduğunu söyledi. Telefonu kapatıp bana verdi. Abimle arabaya doğru ilerleyeceğimiz sırada, “Bende sizinle geliyorum,” dedi Rutkay Karay. İtiraz etmedim. Onun abimin yanına oturmasına izin verdim. Bende arka koltuğa geçtim. Tek umudum onu gerçekten de kaybettiğim yerde bulmaktı. Birlikte kaybolduğumuz yerde…

Abim son sürat arabayı okula doğru sürüyordu. Okula git gide daha çok yaklaşıyorduk. Kalbim korkudan gırtlağımda atıyordu sanki. Zihnimde beliren bölük pörçük görüntülere tutunmaya çalışıyordum. Onun iyi olduğunu hatırlatıyordum kendi kendime. O iyiydi. İyi olmalıydı.

Araba asfaltta su gibi aktı gitti. Ne zamanki okul yoluna girdik işte o an gözlerim yol kenarında bir yerde onu aradı. Onunla ormanda kaybolduğumuzda, “Hepsi benim suçum,” demişti bana.

“Keşke sana hiç mesaj atmasaydım. Keşke seni okula hiç çağırmasaydım. Keşke Işık hakkında öğrendiklerimi sana hiç anlatmasaydım Devrim.”

“Anlatmamış olman neyi değiştirecek ki? Sen anlatmamış olsan da ben yine bir şekilde kendimi burada bulurdum Sanat.”

“Bulmazdın Devrim. Şu an evinde güvende olabilirdin ama kahretsin ki kendimle beraber seni de belanın ortasına sürükledim. Kahretsin ki sende benim peşimden geldin! Keşke gelmeseydin! Keşke sende herkes gibi beni umursamasaydın! Görmezden gelseydin! Yok saysaydın ama burada benim yanımda olmasaydın Devrim!”

“Kendini suçlamayı bırak. Bunların hiçbirinin suçlusu sen değilsin Sanat. Ne Işık’ın başına gelenler, ne resitalin kabusa dönüşü, ne de benim burada bulunuyor olmam senin suçun. Burada olmayı ben istedim ve sana bir şey itiraf edeyim mi? Sen gel desen ben yine gelirim.”

Sanat ile ormanda kaybolduğumuzda ona aynen böyle söylemiştim. O gel dese ben yine onun peşinden giderdim. Geceyi onunla nezarette geçireceğimi bile bile, demir parmaklıkların arasından onun parmaklarına dokunacağımı bilerek giderdim peşinden. Şimdi de gidiyordum onun peşinden. Ucunda ölüm olabileceğini bile bile…

Araba orman yoluna saptı. Vural’ın arabasının hemen arkamızda olduğunu fark ettim. Gözlerimi bu sefer yol kenarına diktim. Onun sırrını öğrendiğim yoldu burası. Onun yaşamasını istediğimi, her şeye onunla yeniden başlamak istediğimi söylediğim yerdeydik. Tam o sırada geride kalan bir detay dikkatimi çekti.

“Arabayı durdur!” dedim panikle.

Abim arabayı kenara çekti. Aynı anda Vural da durdu. Aceleyle arabadan inip gittiğimiz yoldan geriye doğru koşmaya başladım. Gördüğüm şeyin gerçek olup olmadığını bile idrak edemeyecek kadar kafam bulanıktı ama ben yine de inandığım şeyin peşinden koşmayı tercih etmiştim. En sonunda durdum. Dizlerimin üzerine çöktüm. Yerden aldığım şey onun hırkasıydı. Sanat’ın hırkası.

Abimlerin peşimden geldiğini hissettim ama onlara bakmadım. Titreyen parmaklarım hırkanın ucundan tuttu. Hırkayı elime alıp baktım. Hırkanın göğüs kısmında tam kalbine dek geldiği yerde bir delik vardı. Deliğin etrafı kanlıydı. Kana dokundum. Küçük deliğe takıldı gözlerim. Bunun anlamı biliyordum. Kalbimin durduğunu da…

“Sanat,” dedim güçlükle.

Hırkayı sanki içinde onun bedeni varmış gibi kollarıma aldım. Öyle yavaş hareket ediyordum ki sanki Sanat’ın bedeni kollarımdan düşebilecekmiş gibi hissettim. Kanayan kalbine dokundum.

“Yıldızlar yeryüzüne düştüğünde kül olur sevgilim ama kül olması gereken sen değildin.”

Hırkasını bedenime bastırdım. Göğsüme yasladım. Benim kalbim onundu. Onunla atıyordu. Onunki de benimle yeniden atsın istedim. Yaşamasını istedim. Her şey onunla yeniden başlasın istedim.

Hırkaya baktım yeniden. Kokusunu içime çektim. Burnum sızladı. Kalbim onunkiyle beraber küle döndü sanki. İçimdeki boşluğun yerini dindirmesi imkansız bir acıya bıraktı. “Sana nasıl kıydılar?” diye sordum hıçkırıklarımın arasından. Birden içimde kopmayı bekleyen fırtınadan kurtulmaya karar verdim. Bağıra çağıra dizlerimin üzerinde kalbimi onun hırkasına yaslamış ağlıyordum.

Abimin elini hissettim omzumda. Beni kendime getirmeye çalışıyordu ama ne ben kendimdeydim ne de bir daha kendime gelecektim. Her şey bitmişti. Kanlı bir hırkayla son bulmuştu her şey. Ayağa kalktım güçlükle. Tökezlediğim o anda abim tuttu beni. Bana sarıldı sıkıca.

“Onu koruyamadım!” diye ağladım abimin kollarında. Onu koruyamadım.

“Benim yüzümden!”

Abim tek kelime etmedi. Daha doğrusu edemedi. İnsan böyle bir şeye ne diyebilirdi ki? Annesi ölene öksüz diyorlar. Babası ölene yetim. Peki ya hayatının aşkını kaybedene ne diyorlar? Ben biliyorum. Ölmüş diyorlar arkasından. Ölmüş.

Abimden ayrıldığım sırada Rutkay Karay elimdeki hırkaya doğru uzattı elini. “Sakın!” diye bağırdım sinirle.

“Ona dokunmayı aklının ucundan bile geçirme!”

Rutkay Karay öylece durdu karşımda. Söylediğime itiraz etmedi. Çünkü tek kelime etmeye gücü yoktu ama benim vardı. İçimdeki öfkeyi kusacak gücümde vardı, ifade edecek kelimelerim de.

“Onun senden beklediği tek bir şey vardı,” dedim işaret parmağımı sinirle ona doğrultarak.

“Ona inanmanı bekledi. Senden tek istediği şey ona inanmandı. Ona destek olmanı bekledi çaresizce. Senden hayalini gerçekleştirmeni değil ona sarılmanı bekledi. Her şeye rağmen, ‘Yanındayım kızım,’ demeni bekledi. Kesip attığı saçlarını okşamanı bekledi. Açtığı yaraları sarmanı bekledi. Bir baba olarak yanında durmanı bekledi. Onu okul binasının içinde yıllarca bir başına bırakmanı değil yanında olmanı, ona destek olmanı bekledi. Onu doktorların değil senin iyileştirmeni bekledi. İlk yaptığı hatada ona inanmamış olsanda ikincisi olmadan önce ona inanmanı bekledi. Onun tek istediği babasının yanında olmasıydı. Senden tek beklediği buyken sen bunu yapmadın! Onun hasta olduğunu düşünmek daha kolaydı çünkü. Onu kliniğe kapatmak daha kolay geldi öyle değil mi? O halde şunu da iyi bil Rutkay Karay. Klinik artık yok. Bağımlı olduğuna, aklını yitirdiğine inandığın kızın oranın sonunu getirdi. Zehirlenen gençleri o kurtardı. Hem de kliniğin ismini duymaya bile tahammülü yokken onu hapsettiğin cehennemden içeriye girerek.”

Sanat’ın hırkasını tuttum sıkı sıkı. Babasının gözlerinin içine baktım nefretle. “Senin onun hırkasına bile dokunmaya hakkın yok,” dedim net bir şekilde. Hırkayı göğsüme yatırdım. Sanat sanki başını göğsüme yaslamış gibi hissettim. Onun uyurkenki halini hayal ettim. Sonra bir şey aklıma geldi. Küçük ama umut verici bir şey.

“Sanat yaşıyor,” dedim bir an bile düşünmeden.

Abim, “Devrim Dinçer,” dedi beni yatıştırmak için.

“Sanat yaşıyor! Eğer ölmüş olsaydı onu burada bırakırlardı ama o yok abi. Öldüğüne inanmam için kanlı hırkasını bıraktılar. Benim bunun olduğuna gerçekten inanmam için.”

Vural’a baktım o an. “Umut sana Asır’ın evi terk ettiğini söylemedi mi?” diye sordum beklentiyle. Vural yanaklarındaki ıslaklığı silip beni başıyla tasdikledi. İçimdeki umut daha da kabardı. O an, “Asır Sanat’ı yurtdışına kaçırmak için onun öldüğünü düşünmemizi sağladı. Böylece biz Sanat’ın peşini bırakacaktık,” derken buldum kendimi.

“Peki şimdi ne yapacağız?” diye sordu Vural.

Bulunduğumuz noktadan ormana diktim gözlerimi. “Kulübenin yerini hatırlıyor musun?” diye sordum Vural’a. Başını olumlu anlamda salladı.

“Beni takip edin,” dedi Vural.

Hep birlikte onun peşinden gittik. Sanat’ın hırkasını bir an olsun bırakmadım elimden. Onun yaşadığına olan inancım ayakta tutuyordu beni. Bu inanca tutundum sıkı sıkı. Tökezlesem bile düşmezdim artık.

“Pusulanın kuzeybatısından devam,” dedi Vural kendi kendine. Telefonundan pusula açmış bizi yönlendiriyordu. Onun peşinden gidiyorduk hep birlikte. Abim yanı başımda beni izliyordu. Halimin onu endişelendirdiğini biliyordum. Düşündüğüm gibi çıkmazsa ne hale geleceğimi düşünüyordu kendi içinde ama ben emindim. Artık emindim. Sanat yaşıyordu. Sanat beni bekliyordu. Onu almadan çıkmayacaktım bu ormandan. Çıkmayacaktım!

Hep beraber ormanın derinliklerine doğru ilerlerken aniden bir ses duyduk. Bir silah sesi yankılandı ormanın derinliklerinde. Bunun anlamı yalnız olmadığımızdı. Bunun anlamı Sanat’ın başının dertte olduğuydu. Bunun anlamı onun yaşıyor olduğuydu.

“Sanat!” diye bağırdım.

Ondan bir ses gelmedi. Vural ise, “Kulübeye çok az kaldı,” dedi bana bakarak. Onun peşinden koşar adım kulübenin olduğu yere doğru adımladık. Bir süre sonra kulübenin tam karşısında durduk. Kulübenin biraz ötesinde topallayarak ormana doğru ilerleyen Asır’ı gördüm. Bacağından vurulmuştu. Sanat vurmuştu!

“Sanatçım kaçabilirsin ama saklanamazsın!” diye seslendi Asır. Bizi henüz görmese de Sanat’ın yaşadığı konusunda haklı olduğumu görmek rahat bir nefes almama yetmişti. Asır’a doğru koştum. Elinde silah oluşunu umursamadan onu arkadan yakaladım. Silah yere düştü. Abim silahı yerden aldığı o anda Asır kolumla boğazına baskı yapmama rağmen deli gibi gülmeye başladı.

“Sonunda bizi buldun Devrimcim,” dedi Asır kahkahalarının arasından.

Onu tuttuğum gibi kendime çevirdim. Yüzünün ortasına yumruğu çaktım. Asır geriye doğru savruldu. Burnunu tutarak gülmeye devam etti. Burnundan avucuna avucundan da yere damlayan kan onun umurunda bile değildi.

“Ooo! Bakıyorum da pek saygıdeğer babacığım da buradaymış,” dedi Asır alayla.

Rutkay Karay yanımda belirdi. Gözlerini Asır’a dikmiş, “Sanat en başından beri haklıydı,” demişti.

“Bunu yeni anlamış olmanda büyük başarı,” dedi Asır.

“O her zaman haklıydı ama sen ona inanmadın. Çünkü arkadaşının emanetine sahip çıkman gerektiğine körü körüne inanan bir zavallıydın.”

“Sen…”

“Sen hiç kendini boşa yorma. Ben sana ne yaptığımı anlatayım. Sanat’ı ilk gördüğüm andan sonra onun yanında olabilmek için babamı ortadan kaldırdım. Onun sigara yakmak için kullandığı çakmakla bana içinde her zaman bir piçmişim gibi davrandığı o pek kıymetli evini yaktım. Hem de gözümü bile kırpmadan.”

Asır elini burnundan çekti. Avucundaki kana baktı. Sonra da çivit mavisi gözlerini yeniden karşısındaki adama dikti. “Ona uyuşturucuyu ben verdim. Senin kızın bağımlı falan değildi. Ona o gece yaptığım şeyden sonra sana kendini birçok kez anlatmaya çalıştı ama sen her seferinde ona inanmamayı seçtin. Kanında uyuşturucu çıkınca tüm gemileri yakmayı tercih ettin. Onun aklını kaçırdığına inandın. Halbuki bir kez olsun onun sözlerine kulak verseydin bunlar yaşanmazdı. Yani demem o ki beni sen var ettin babacım.”

Asır’ın sözlerinden sonra Rutkay Karay’ın gözlerinden süzülen yaşlara baktım. Elini beline attı. Silahını Asır’ın göğsüne doğrulttu. Ona engel olmaya çalışmamıza kalmadan ilk kurşun Asır’ın göğsüne saplandı. “Bu kızımın ilk ölüşü içindi,” dedi Rutkay Karay gözyaşlarıyla. Art arda üç kurşun daha sıktı Asır’ın göğsüne. Asır yere yığıldı.

“Kızımın kalbinin her duruşu kadar,” dedi Rutkay Karay son olarak. Yerde yatan cansız bedene baktık hep birlikte. Rutkay Karay silahını beline yerleştirip bana baktı. Titreyen dudaklarıyla bana, “Yalvarırım gidip kızımı bul,” dedi çaresizce. Kızımı bul!

Bölüm : 21.04.2025 19:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Şevval Nur Aydın / Yalanlar Resitali (Tamamlandı) / 20.Bölüm: Hırka
Şevval Nur Aydın
Yalanlar Resitali (Tamamlandı)

9.02k Okunma

1.01k Oy

0 Takip
71
Bölümlü Kitap
1.Bölüm: Resital2.Bölüm: Saç Teli3.Bölüm: Çatı4.Bölüm: Mavi Kurdele5.Bölüm: Fotoğraf6.Bölüm: Hoşça Kal7.Bölüm: Tik Tak8.Bölüm: Kelebek9.Bölüm: Sırlar ve Duvarlar10.Bölüm: Orman11.Bölüm: Karanlığın Uykusu12.Bölüm: Hastane13.Bölüm: Darbe14.Bölüm: Çiçek Buketi15.Bölüm: Kırılgan16.Bölüm: Sırlar ve Yalanlar17.Bölüm: İkna18.Bölüm: Telefon19.Bölüm: Uzat Ellerini20.Bölüm: Şeytanın Müzisyeni21.Bölüm: İtiraf22.Bölüm: Kamera Kayıtları23.Bölüm: Son Kurban (Sezon Finali)~Duyuru~1.Bölüm: İlk İhanet2.Bölüm: Yeni Bir Not3.Bölüm: Ruh4.Bölüm: İlk Prova5.Bölüm: Oda6.Bölüm: Zehir7.Bölüm: Beraber8.Bölüm: Küçük Bir İyilik9.Bölüm: Yerinde Olsam10.Bölüm: Asıl Oyun Kurucu11.Bölüm: Rol12.Bölüm: Müzikal13.Bölüm: Siyah Kutu14.Bölüm: Ses15.Bölüm: Sanat’ın Acıları16.Bölüm: Sır17.Bölüm: Anons18.Bölüm: Sanat’ın Devrim’i19.Bölüm: Kalplerin Savaşı20.Bölüm: Üç Burslu21.Bölüm: Toka22.Bölüm: Başım Belada23.Bölüm: Rüya (Sezon Finali)1.Bölüm: Işıkların Söndüğü Gece2.Bölüm: Domino Taşları3.Bölüm: Oyunun İçinde4.Bölüm: Koridorun Sonu5.Bölüm: Çırak6.Bölüm: İhtimal7.Bölüm: Yıkık Dökük8.Bölüm: İkinci Hediye9.Bölüm: Boşluk Doldurmaca10.Bölüm: Yıldız11.Bölüm: Kağıt Uçak12.Bölüm: Ay Işığı Sonatı13.Bölüm: Tünel14.Bölüm: Konum15.Bölüm: Oyunu Bozdum16.Bölüm: Taş Hırsızı17.Bölüm: Adalet Vakti18.Bölüm: Senden Kırıldım19.Bölüm: Şeytanın Ulağı20.Bölüm: Hırka21.Bölüm: Son Gerçek22.Bölüm: İyileşme Vakti23.Bölüm: Adınla Yaşa (Final)Gölgelerimiz Birlikte (Özel Bölüm)
Hikayeyi Paylaş
Loading...