68. Bölüm

21.Bölüm: Son Gerçek

Şevval Nur Aydın
sevvnuraydn

(Sanat’tan…)

Kuşlar uçuştu dört bir yanda. Sesler sustu. Renkler soldu. Çiçekler boynunu büktü, ağaçlar yapraklarından arındı, hayat bir saniyeliğine durdu sanki. Hayatın duruşu can yakar mıydı? Ölüm insanı hayattan koparırken acı vermez miydi ruhun içinde bulunduğu bedene? Yoksa sadece çekip alır mıydı ona ait olanı?

Gözlerimi açtığımda hayat yeniden akmaya başladı. Kuzey’in gözlerine baktım öylece. Onun omzundan akan kana baktım. “Amacın ne?” diye sordum sadece. Kendi omzuna sıkmasının sebebini anlamıyordum. Bana benim ölmem gerektiğini söyledikten sonra şimdi yaptığı şeyin sebebi neydi?

Kuzey acıyla yüzünü buruşturdu. Cebinden çıkardığı küçük anahtarla eğilip bileklerimdeki kelepçeyi açtı. “Bana hırkanı ver,” dedi birden. Omzunun acısını hissetmemeye çalıştı. Bir yandan da üzerimdeki hırkayı çıkarmamı bekledi. Hırkamı çıkarıp ona verdim. Hırkayı toprağa serişini izledim. Hırkamın göğüs kısmına tam kalbimin denk geldiği noktaya bastırdı namluyu. Tetiği çekti. Namluyu dayadığı noktada bir delik açıldı. Kurşunun ateşlendiği anda sesi duyulmadı. Sesi toprak yuttu. Tabii kurşunu da…

Kuzey silahını ve kelepçeyi beline yerleştirdi. Hırkayı aldı eline. Deliğin üzerine gelecek şekilde hırkamı omzundaki kurşun yarasına bastırdı. Dudaklarından acı dolu bir inilti döküldü. Hırkamı kanına buladıktan sonra omzundan çekti.

“İşte şimdi her şey tamam,” dedi Kuzey net bir şekilde. Benim buzdan farksız bakışlarıma karşılık yeniden bileklerimden kelepçeledi.

“Artık yola devam edebiliriz Sanat Karay.”

“Bunu neden yaptın? Beni öldürmek yerine neden hırkamı kanına buladın. Amacın ne Kuzey?”

“Benim amacım seni öldürmek değil Sanat. Herkesin, tüm sevdiklerinin senin öldüğüne inanması.”

“Devrim,” dedim birden.

“Devrim senin öldüğünü düşünecek. Yola devam etmenizin tek yolu bu.”

Kuzey bileklerimi yeniden kelepçeleyip koluma yapıştı. Çekiştirerek kaldırdı beni yeniden ayağa. Onun ellerinden kurtulmak istedim. Her ne olursa olsun Devrim’in benim öldüğümü sanmasına izin veremezdim. Bunun olmasına izin veremezdim. Kolumu çektim sertçe ama faydası olmadı. Öyle sıkı tutuyordu ki kolumu ondan kurtulamayacağımı hissettim.

“Bunu yapma,” dedim birden.

Kuzey beni gelen arabaya bindirdi. Silahlı adamın yanına oturtturdu beni yeniden. Yanıma geçtiği sırada, “Devrim buna dayanamaz, kahrolur. Bırak en azından yaşadığımı bilsin,” dedim yalvarırcasına. Kuzey’in yüzünde mimik oynamadı. Öyle soğuk ve duygusuzdu ki onu kendine getirebilmek için yüzüne okkalı bir tokat atma dürtüsüyle yanıp tutuşuyordum.

“Artık çok geç,” dedi Kuzey.

Elindeki hırkayı camdan aşağıya atışını izledim. Devrim’in hırkayı bulması için onun bildiği bir yere bıraktığını fark etmem uzun sürmedi. Okulun oradaki orman yolundaydık. Devrim’in buraya geleceğini biliyordum. Bir şekilde o hırkayı bulacaktı. Kurşun izine, üzerindeki kan lekesine bakacaktı.

Öldürüldüğümü düşünecekti. Belki de buna inanmayıp, yine kendi bildiğini okuyup peşime düşecekti. İçimden bir ses de tam olarak böyle söylüyordu. Devrim’in peşime düşeceğini…

Devrim hissederdi yaşadığımı. Devrim hissederdi hala nefes aldığımı. Devrim hissederdi kalbimin kana bulanmadığını. Hissedeceğini biliyordum. Nasıl ki onun kalbi hala atıyorsa benimki de ona bağlı olarak atıyordu. Onunki attığı müddetçe benimki de atacaktı.

Kuzey, “Durdur arabayı,” dedi şoföre.

Araba durdu. Kapı açıldı. Kuzey kolumdan tutup indirdi beni yere. Geldiğimiz yerin neresi olduğunu biliyordum. Esila’nın cesedinin çıkarıldığı kulübenin önündeydik. Kuzey kapıyı açmış beni içeri sokmuştu. Beklediğimin aksine Asır yoktu içeride. Sadece biz vardık.

Kuzey kapıyı kapattı ardımızdan. Işıkları yaktı. Tek odalı küçük kulübede eski bir soba vardı. Kolumdan tutup beni sobanın dibine oturtturdu. Bileklerimdeki kelepçenin birini çıkarıp soba borusuna bağladı. Kelepçeyi gevşek bırakması dikkatimden kaçmadı. Sanki özellikle kaçmamı bekler gibi kelepçeyi gevşek bırakmıştı.

“Kimsin sen?” diye sordum birden.

Kuzey’in gözleri beni buldu. Belindeki silahı çıkarıp boşlukta kalan elime tutuşturup, “Bunun bir önemi yok. Sen sadece sana söyleneni yap,” dedi. Silahı elime tutuşturmasını beklememiştim. Daha doğrusu bunu yapmasındaki amacı tam olarak anlamamıştım.

Gözlerim şüpheyle onu süzerken, “Asır birazdan burada olacak. Ona gerçekleri itiraf ettir. Sonra da kaç. Hiçbir yere sapmadan dümdüz ilerle. Ben seni götüreceğim,” dedi Kuzey fısıltıyla.

Silahı dikkatlice arkama sakladım. “Sen polissin,” dedim aklımda beliren düşüncenin de etkisiyle.

“En başından beri savcının oyundan haberdar olmasının sebebi sendin. Heves’in yeni sevgilisi ve onu kaçıran sendin. Asır’ın yerine ilk taşı koyan sendin. En başından beri seni oyunun içine dahil eden kişi savcıydı. Asır’ın pisliklerini öğrenmek ve Işık’ın gerçek katilini bulabilmek için.”

“Sessiz ol,” dedi Kuzey uyarıcı bir tonda. Söylediklerimi inkar etmemesi tüm bunların doğru olduğu anlamına geliyordu. Ulak aslında sandığımız gibi tetikçi değildi, ulak aslında polisti. Savcının görevlendirdiği bir polis!

“Onu konuştur. Silahı da sakla,” dedi Kuzey fısıltıyla. Tam o sırada kapı gıcırdayarak açıldı. “Sonunda Sanat’ımı bulmuşsun,” dedi Asır. Kuzey onu tasdiklercesine hafifçe başını salladı. Omuzundaki kurşun yarasının acısını hissetmemeye gayret ediyordu.

“Her şey ayarlandı Asır Bey. Devrim Sanat’ın öldüğünü düşünecek. Peşinize düşmeyecek. Sizde şafakta özel uçakla İsviçre’ye gideceksiniz.”

Asır memnuniyetle gülümsedi. Kuzey’e dışarı çıkması için başıyla işaret verdi. Kuzey’in gidişiyle bana doğru yaklaştı. Çivit mavisi gözleri heyecanla parlıyordu. Dudakları dizginlenemez bir arzuyla kıvrılmıştı. Bana, “Duydun mu? Seninle şafakta İsviçre’ye uçuyoruz,” dedi Asır gülerek.

Kaşlarımı çattım. Nefretle baktım yüzüne. “Asla seninle gelmem!” dedim hiddetle. Asır dizlerinin üzerine çöktü. Bana baktı uzun uzun. Sanki karşısında ben değil de söz dinlemeyen yaramaz bir kız çocuğu varmış gibi baktı yüzüme.

“Seninle asla gelmem! Sen Işık’ın katilisin ve yaptığının bedelini ödeyeceksin Asır!”

“Teknik olarak katil olduğum kısmı doğru ama isim yanlış,” dedi Asır gayet normal bir konudan bahseder gibi.

“Işık değil, Kürşat olacaktı. Ayrıca…”

“Ben her şeyi senin için yaptım Sanatçım. Önce seni Işık’tan kurtardım. Onun Cüneyt Hoca’nın bir başka değişle Kürşat’ın küçük sırrını öğrenmesini sağladım. Sana yaptığının bedeli de bu oldu. Sonraki olanları da anlatayım hemen sana,” diyerek devam etti sözlerine Asır.

“Işık’ın ölümünün sorumlusu sendin! O da senin yüzünden öldü!”

“Lafımı bölme Sanatçım. Daha bu hiçbir şey. Daha Kürşat’ı anlaşmamızı bozup sana dokunma tenezzülünde bulunduğu için öldürdüğüm kısma gelmedik.”

Afalladım. Vücuduma elektrik verilmiş gibi hissettim. Her bir uzvum şoklanmıştı sanki. Duyduklarım ve daha öncesinde bildiklerim ağır gelmeye başlamıştı bedenime. Artık taşıyamayacağımı hissediyordum.

“Işık’a bunu nasıl yaparsın? Ona bunu nasıl yaparsın?” diye bağırdım sinirle.

“Ben her şeyi senin için yaptım. Senin kafandaki soru işaretlerinden kurtulman içindi tüm bunlar. Artık aklını kurcalayacak hiçbir şey kalmadı. Şafakta İsviçre’ye uçuyoruz seninle. Orada bizi çok güzel bir ev bekliyor. Birlikte sonsuza kadar mutlu yaşayacağız Sanatçım.”

“Ölürüm yine de seninle gelmem!”

“Sen zaten öldün Sanatçım. Devrim için öldün.”

Asır’ın dudaklarındaki gülümsemeyi dağıtmak istedim. “Devrim’in adını ağzına alma,” dedim uyarıcı bir tonda. Asır ilk başta bu söylediğime bir şey demedi. Ayağa kalkmış bana sırtını dönmüştü. Ayağıyla ahşap zeminde tutturduğu ritme bir son vermek için, “Buradan çıktığımızda sen yok olacaksın. Ben yeniden Devrim’in yanına gideceğim,” dedim.

Ayağını yere vurmayı kesti. Arkasını döndü. Çivit mavisi gözleri yeniden beni buldu. Ürkütücü bakışlarının altında donuk ifadem onu çileden çıkartmaya yetmişti. “Artık Devrim yok,” dedi Asır net bir şekilde.

“Devrim diye biri yok artık. Senle ben varız. Yarından itibaren sonsuza kadar biz olacağız Sanatçım.”

“Sen neyden bahsediyorsun? Senle ben diye bir şey yok! Hiçbir zaman da olmadı! Olmayacak da! Ben Devrim’e aşığım!”

“Sus! Sakın! Sakın bana böyle bir şey bir daha söyleme!”

Asır’ın gözü dönmüştü. Dizlerinin üzerine çökmüş gözlerime bakıyordu küçük bir yavru köpek misali. “Devrim artık yok. Ben varım,” dedi acıklı bir tebessümle. Başımı olumsuz anlamda salladım. Onun inadına yapar gibi, “Sen ne yaparsan yap benim kalbimde her zaman Devrim olacak. Senden nasıl ki ilk gördüğüm andan beri nefret ediyorsam ölene kadar da nefret etmeye devam edeceğim. Senden nefret ediyorum Asır. Senden tiksiniyorum. Senden iğreniyorum,” dedim gözlerinin içine baka baka.

“Senden,” diye devam edeceğim sırada eliyle ağzımı kapattı.

“Sus!” diye bağırdı Asır sinirle.

“Bana böyle söyleme! Gözlerimin içine baka baka onun adını söyleme bana! Artık Devrim yok! Bitti! Ben varım! Asır ile Sanat olacak bundan sonra!”

Çivit mavisi gözlerindeki ateşi görebiliyordum. Onu fazlasıyla öfkelendirmiştim. Dehşetle bakıyordu gözlerime. Sanki ona ihanet etmişim gibi bakıyordu. Sanki onu Devrim ile aldatmışım gibi bakıyordu. Hastalıklı yanını artık gizleme gereği duymuyordu. Kendi kendine gülüyordu. Ellerini başının üzerine kapamış gülüyordu. Bir yandan da elleriyle sert bir şekilde kendi başına vuruyordu.

“Hastasın sen,” dedim ona tiksinerek bakarken.

“Ben hasta değilim!”

Asır’ın sesi o kadar yüksek çıkmıştı ki bir anlığına gözlerimi sımsıkı yummuştum. O ise panikle, “Korkma,” demişti.

“Ben asla sana zarar vermem Sanat. Birlikte harika bir hayatımız olacak. Kocaman bahçeli evimizde seninle beraber hayatımızın sonuna kadar mutlu yaşayacağız.”

“Öyle bir şey olmayacak. Bana yaptıklarının, Işık’a yaptıklarının, zehirlenmesine neden olduğun her bir gencin hayatının bedelini ödeyeceksin,” dedim ifadesiz bir şekilde.

“Sana yaptıklarımı unutturacağım Sanat. Biz seninle öyle çok mutlu olacağız ki her şeyi unutacaksın. Bana aşık olacaksın! Onu unutacaksın! Yaşadıklarını unutup benimle olacaksın!”

“Asla!”

Asır tam ayağa kalktığı sırada boşluktaki elim arkamdaki silahı kavradı. Emniyetinin olmadığını biliyordum. Buradan kurtulmamın vakti artık gelmişti. Tek bir şansım olduğunu bilerek bunu iyi kullanmam gerektiğini hatırlattım kendime.

Asır’ın arkası dönükken kelepçeli elimi dikkatli bir şekilde kelepçeden çıkardım. Artık kelepçe yoktu bileğimde. Diğer elimde silahı tutuyordum. Bana engel olmaya kalkarsa onu vuracağımın bilinciyle olabildiğince yavaş bir şekilde ayağa kalktım. Dönüp bana baktı. Çivit mavisi gözlerindeki dehşet ifadesine karşılık büyük bir soğukkanlılıkla onu bacağından vurdum. Sonra da onun acıyla kıvranışını fırsat bilerek kapıyı açtığım gibi ormanın derinliklerine doğru var gücümle koşmaya başladım.

Elimdeki silahı düşürmemeye dikkat ettim. Kuzey’in de dediği gibi hiçbir yere sapmadan ağaçların arasından geçerek koşmaya çalışıyordum. Asır’ın, “Sanatçım kaçabilirsin ama saklanamazsın,” dediğini duydum. O topal bacağına rağmen peşime düşmüştü. Bir an önce bu lanet ormandan çıkmak zorundaydım. Gözüm dört bir yanda Kuzey’i aradı. Onu göremedim. Muhtemelen onu bulabilmem için ormanın içinde biraz daha koşmam gerekiyordu.

Arkama baktım. Asır her ne kadar arkamda olmasa da bu peşimden adamlarını göndermeyeceği anlamına gelmiyordu. Yeniden koşmaya başladım ormanın içinde. Saçlarım savruluyordu ben koştukça. Kalbim içimden çıkacak gibi atıyordu. Ormandan, Asır’dan ve tüm bunlardan kurtulacağıma olan inancım ayakta tutuyordu beni. İnancımın yankılanan silah sesiyle birlikte kırılacağını nereden bilebilirdim ki? Bam! Bam! Bam! Bam!

Dört el silah sesi duydum. Ağaçlardaki kargaların uçuştuğunu gördüm. Başımı çevirip arkama baktım. Kimse yoktu arkamda. Peşimden gelen yoktu. Yine de içimde büyük bir sıkıntı vardı. O dört kurşunun hedefi kimdi? Ya sevdiklerimden biriyse? Ya o kurşunların hedefi Devrim ise?

Durup baktım ağaçların arasından gelene. İlk başta Asır’ın geldiğini sandım ama o değildi. Onu aramızdaki mesafeye rağmen tanıdım. Devrim gelmişti. Benim için gelmişti. Benim ölmediğimi hissetmiş peşime düşmüştü. Şimdi ise tam karşımdaydı Devrim Dinçer Demiralp.

“Sanat,” dedi titreyen sesi. Elindeki kanlı hırka yere düştü. Koşup onun boynuna atıldım. Ona sıkıca sarıldım. Hıçkırıklarımı tuttum. Ona yeniden kavuşmuş olmanın mutluluğu vardı içimde.

“Yaşıyorsun,” dedi hala bunun olduğuna inanamayarak.

Ondan ayrılıp gözlerine baktım. Kanlanmış gözleri bana gerçeği gösterdi. Elimi yanağına koydum. Okşadım onun sıcak tenini. “Sen iyi misin? Az önce silah sesleri duydum,” dedim endişeyle. Devrim iyi olduğunu belli edercesine başını hafifçe salladı.

“Ben iyiyim merak etme,” diye mırıldandı Devrim.

“Silah sesinin neden geldiğini biliyor musun? Kim ateş etti?” diye sordum.

Devrim güçlükle yutkundu. Söyleyemediği şey neydi? Onun beni kendine çekip koskoca ormanda sanki bizi duyabilecek başka birileri varmış gibi kulağıma fısıldamak üzere olmasının sebebi neydi? Devrim’in yanağı yanağımda nefesi saçlarımdaydı. Yutkunuşunu duydum. Gerçek her ne ise söylemek ona zor geldi.

“Asır öldü,” dedi Devrim birden fısıltıyla.

Donup kaldım. O dört kurşunun Asır’ı aldığını öğrenmek dehşete kapılmama neden olmuştu. Devrim’in gözlerine baktım yeniden. Taştan farksız kişiliğimin arkasına sakladıklarımı gördü tek bir bakışıyla. Bana sıkıca sarıldı. Şakağıma kondurduğu küçük busenin ardından, “Bunu da atlatacağız,” dedi sessizce. Tam o sırada koşarak Erdem abi ile Vural geldi yanımıza.

“Abi sen Sanat’ı götür,” dedi Devrim.

“Sen nereye?” diye sordum.

“Sana bunu sonra anlatacağım.”

Devrim çekip gitti. Vural iyi olduğumu görünce gülümsemişti. Devrim’i yalnız bırakmamak adına o da onun peşinden gitti. Erdem abi, “Seni şu kahrolası ormandan çıkaralım bakalım,” dedi sıkıntılı bir soluğun ardından. Birlikte ormanın içine yürümeye başladık. Hiçbir yere sapmadan düz bir şekilde ilerlediğimizde bir süre sonra motorun tepesinde beni bekleyen Kuzey’i gördüm.

Erdem abinin kaşları çatıldı. Beni koruma içgüdüsüyle kolumdan tutup arkasına almıştı. “Merak etme Erdem abi,” dedim durumu açıklamak için.

“Kuzey polis. Operasyon için burada.”

“Ben yine de önlemimi alayım. Sana bir şey olursa Devrim beni gebertir.”

Kuzey motorundan inip yanıma geldi. Elimdeki silahı alıp beline geri soktuktan sonra, “Önce tek el sonra da arka arkaya dört kez ateş ettin. Asır’ı öldürmedin öyle değil mi?” diye sordu şüpheyle.

“Hayır tabii ki de. Onu bacağından vurup kaçtım. Diğerlerinin ne anlama geldiğini bilmiyorum.”

“Umarım öyledir,” dedi Kuzey.

Erdem abi ses etmedi. Bunun üzerine Erdem abiye, “Ben Kuzey ile emniyete gidiyorum. Sen Devrim’in yanında ayrılma,” dedim. Erdem abi ilk başta Kuzey polis kimliğini gösterene kadar gitmemekte diretse de en sonunda Devrim’in peşinden ormana doğru koştu.

Kuzey bana bir motorcu kaskı uzattı. “Savcım seni gördüğüne çok sevinecek,” dedi Kuzey. Kaskı takıp onun arkasına motora bindim. Motorla kısa sürede ana yola çıktık. Yol kenarında duran araba dikkatimi çekti. Vural’ın arabası yolun kenarında duruyordu. Peki Devrim’in arabası nerede?

Düşüncelerimden Kuzey’in, “İyi ki o kızın arabasına bindin,” demesiyle sıyrıldım.

“Neden öyle söyledin?”

“Eğer o kızın arabasına binmemiş olsaydın işim çok zorlaşacaktı. O zaman Asır planı uygulamama kalmadan seni direkt yurtdışına kaçıracaktı. Neyseki o kız arabasıyla Asır’ın arabasının önünü kesti de ben seni ondan önce buldum.”

Marin’in kehribar rengi gözleri aklıma geldi. Bileğimdeki izi görüşü, bana yardım etmek istediğini söyleyişi belirdi gözlerimin önünde. Ona denk geldiğim için ne kadar şanslı olduğumu hissettim. Bazı insanların hayatlarımıza dahil oluşunun tesadüften çok daha fazlası olduğunu hissettim. Bazı insanlar sahiden de bizim kaderimizi yeniden yazmak üzere dahil oluyordu hayatımıza. Kısacık bir anlığına da olsa…

Kuzey beni emniyete götürene kadar Devrim’in nasıl bir halde olduğunu düşündüm. Asır’ın öldürüldüğü gerçeğini sindirmeye çalıştım kendi içimde. Bazı gerçekleri sindirmek sandığımdan zordu. Bu da o gerçeklerden biriydi sadece.

“Sanat,” dedi savcı emniyetin kapısından. Kuzey motorunu durdurdu. Motordan inip kaskımı ona verdim. Kuzey ise, “İzninizle ben yeniden ormana dönüyorum savcım. Ormanda bir şeyler oldu. Dört el silah sesi duydum. Gidip araştıracağım,” dedi savcıya.

Savcı ona ve peşinden gitmesi için bir grup polise emir verdi. Daha sonra peşinden gelmem için bana bakışlarıyla işaret verdi. İkimiz birlikte emniyetin kapısından içeriye girdik. Savcının içeriye girişi bile polis memurlarının gerilmesine yetmişti. Savcının peşinden geçen sefer girdiğim odaya girdim. Sandalyeye oturup biraz soluklandım.

Savcı, “Buraya bi su!” diye seslendi kapının ağzından. Daha sonra karşımdaki sandalyeye kurulup gözlerime baktı. Donuk ifadem onu ilk kez endişelendirmişti. Olanların etkisinden bir türlü çıkamadığımı anlamıştı. Gelen suyu önüme koyup, “İç biraz,” dedi yumuşak bir ses tonuyla.

Önüme konan sudan büyük bir yudum aldım. Olanları kafamdan atamasam bile savcının yanındayken soğukkanlılığımı korumam gerektiğini hatırlattım kendime. Savcı, “Tüm bunlara seni karıştırdığım için üzgünüm,” diyerek başladı sözlerine.

“Ama mecburdum Sanat. Işık’ın katiliyle işbirliği yapan, Kürşat Yavuz’u öldüren, kliniğin pisliklerine ortak olan, kendi babasını içinde bulduğu evle birlikte yakan ve sana bunları yaşatan birini içeriye tıkmanın tek yolu buydu.”

“Yaşadıklarımı biliyor muydunuz?”

“Biliyordum. Asır’ın sana yaptıklarını en başından beri biliyordum Sanat. Onun yüzünden neler yaşadığını biliyorum. Sen her ne kadar fark etmesende yıllar önce emniyete gelip Asır’dan şikayetçi olmak istediğinde bende oradaydım. Ailen sen şikayette bulunamadan seni alıp apar topar götürmüştü. O günden sonra kliniğe yatırdılar seni. Bende kliniğe gelip seni ziyaret ettim. Onun sana yaptığı şeyi sayıkladın uykuya dalmadan hemen önce ama her şey için çok geçti. Ailen çoktan sen klinikte yatarken onu yurtdışına yollamıştı. Her ne kadar uyuşturucu bağımlılığından sonra ilaçların etkisinde olduğunu söyleseler de bir yanımda hep bir şüphe kaldı. Yıllar sonra bile ben o olayı hiç unutmadım. Onun dönüşüyle eğer tüm bu söyledikleri doğruysa diye düşünmeden edemedim. Ben aslında bugün senin içinde adaletin tecelli etmesini istedim Sanat.”

Savcının sözlerinden sonra gözlerimin dolduğunu hissettim. O ise, “Asır yurtdışına çıkmadan önce en çok Kuzey ismindeki arkadaşına güveniyormuş. Fakat çocuk o yurtdışındayken geçirdiği nöbetten sonra hayatını kaybetmiş. Bende Polis Kuzey’i onun yerine geçirdim. Onun güvenini yeniden kazanması için ondan isteneni harfiyen yerine getirmesini istedim. Buna Heves’i kaçırıp yanan eve bırakması da dahil,” diye devam etti sözlerine.

“Asır’ın güvenini kazanınca da gerisi çorap söküğü gibi kendiliğinden geldi. Önce klinik ve Palmiye Kimya kapandı. Sonra da Işık’ın katili ortaya çıktı. Onu Asır’ın öldürdüğünün delili bile bize yeterken sakladığı diğer pislikler de bir bir ortaya saçıldı. Artık ondan kurtulmanın tam zamanı Sanat Karay. Çektiğin acılar artık son bulacak.”

Savcının sözleriyle dudaklarımdan küçük bir hıçkırık çıktı. Onun yıllar sonra bile benim için çabalamış olması kalbime dokunmuştu. Zamanında kendi ailemin yapmadığını o yapmıştı. Fakat şöyle bir gerçek var ki adalet bugün tecelli edemeden ölmüştü.

“Pars Savcım,” dedi masanın üzerindeki telsizden Kuzey.

Telsizi eline alıp, “Söyle,” dedi savcı.

“Haberler kötü savcım.”

“Ne oldu?”

“Asır Karay ormanda öldürülmüş. Göğsüne dört kurşun sıkılmış.”

Savcının bakışları benim üzerimdeydi. “Adli tıpa alın,” dedi savcı. Onay cümlesinden sonra telsiz sustu. Savcı ise doğrudan bana bakarak, “Sakın bana onu senin öldürdüğünü söyleme Sanat,” dedi bunun doğru olmamasını umarak.

Başımı olumsuz anlamda salladım. “Onu ben öldürmedim. Ben sadece kaçmak için bacağına sıktım. Silahı da Kuzey’e teslim ettim,” dedim güçlükle. Savcı ayağa kalktı. Telsizle Kuzey’e biraz sonra orada olacağını söyledikten sonra bana, “Buradan bir yere ayrılma. Adli tıp raporu gelene kadar buradasın,” dedi savcı. O gitti, ben odada bir başıma kaldım.

Savcının gidişiyle o sandalyede neredeyse hiç kıpırdamadan uzun saatler geçirdim. En sonunda biraz hava almak üzere dışarı çıkmaya karar verdim. Odadan çıktım. Emniyetin önünde biraz hava almak istediğim o anda kapıdan girerken gördüm onu: Devrim Dinçer Demiralp’i.

Devrim beni görmeye gelmişti. Ona doğru koştum. Artık ne yalancılardan ne de onun yandaşlarından korkuyordum. Hiçbir şeyden korkmuyordum. Çünkü ben aşık olacak kadar güçlüyüm. Yalancıların açtığı yaralara rağmen aşık olmayı başaracak kadar hem de…

“Devrim,” dedim onun kollarına atılırken. Ona sıkıca sarılmış kokusunda bulmuştum kendimi. Onu öyle çok özlemiştim ki onun yokluğunda kaybolduğumu varlığıyla yeniden doğduğumu hissetmiştim.

Devrim benden ayrılıp gözlerime baktı. Tam o sırada savcı geldi onun arkasından. Beraberinde de Erdem abi ile Vural vardı. Üçü de bana bakıyordu.

Savcı, “Ben Erdem Erdinç Demiralp ile Vural Topal’ın ifadesini alana kadar Sanat ile Devrim’i nezarethaneye indirin,” dedi polis memurlarından birine. Bunun üzerine Devrim ile beni nezarethaneye aldılar. Aynı kafesin içindeydik birlikte. Demir parmaklıkların ardında, Gerçekler Senfonisi’nden yaralı kurtulmuş bir haldeydik.

“Yaşadığım hiçbir şey beni yıkmaya yetmedi. Senin yokluğunu hissettiğimde kaybettim kendimi,” dedi Devrim birden.

Birlikte yan yana otururken beni kendine çekip yeniden sarıldı. Varlığıma tutunmaya ihtiyacı varmış gibi sıkı sıkı sarıldı bana. Başımı kaldırıp ona baktım. “Yalnızlık hissi sarılınca kaybolur derler. Sen yokken ben yalnız kaldım Devrim,” dedim başımı onun çenesinin altına gömerken.

Devrim, “Artık buradayım, yanındayım,” dedi. Yanındayım.

Bir süre sessizce birbirimize sarılı bir şekilde bekledik. Sonrasında ona, “Ormanda ne oldu?” diye sordum. Devrim sanki o anı yeniden yaşarmış gibi uzaklara baktı. İnsan bazen uzaklarda görürdü geçmişini. Devrim’in gördüğüyse geçmişten çok gerçeklerdi.

“Asır’ın sana seslendiğini duyduk,” diye başladı Devrim anlatmaya.

“Onun sana yetişmesine kalmadan yakaladım. Yüzüne indirdiğim yumruktan sonra her şeyi itiraf etti. Sonra da…”

Nezarethaneye gelen memur sorgu için beni çağırdığından Devrim gerisini getiremedi. Bense gelen polis memuruyla birlikte yukarı çıktım. Savcı masanın başında ifademi almak üzere bekliyordu. Yüz ifadesinden diğer iki sorgusunun pek de umduğu gibi geçmediği belliydi.

“Sana tek bir sorum var,” dedi savcı gözlerime bakarak.

Onun tam karşısında oturmuş sorusunu sormasını bekliyordum. Cevaplayabileceğim bir soru olmasını umuyordum. Gerçeği bilmediğimden onunla beraber öğrenmeyi istiyordum. O ise meslek etiği gereği o malum soruyu sordu: Asır’ı kimin vurduğunu gördün mü?

“Hayır. Asır’ın bacağına sıktıktan sonra var gücümle ormanda koşmaya başladım. Çünkü Kuzey benden bunu istemişti. Asır’ın elinden kurtulduktan sonra beni götüreceğini söylemişti. Epey bi koştuktan sonra dört el silah sesi duydum ama geri dönmedim. Yoluma devam ettim.”

“Sonra ilk kimi gördün?” diye sordu savcı bu sefer.

“Devrim’i,” dedim bir an bile düşünmeden.

“Devrim geldi yanıma. Sonra da yanımıza Erdem abi geldi. Abisine beni götürmesini söyledi. Erdem abi ile beraber gittik Kuzey’in yanına. Sonrasını zaten biliyorsunuz.”

Savcı beni tasdiklercesine başını salladı. “Senin yapmadığını biliyorum ama onlar için aynı şeyi söyleyemem Sanat,” dedi sıkıntıyla.

“Ne demek istiyorsunuz savcım?”

“Devrim, Erdem ve Vural cinayet aleti bulunup parmak izi alınana kadar burada benimle kalacak demek.”

Afalladım. Onların suçsuz olduğunu biliyordum. Asır’ı her ne kadar kimin öldürdüğünü Devrim söyleme fırsatı bulamasa da diğerlerinin savcıya ifade verirken bunu söylememesinin bir sebebi olduğunu hissediyordum. Belki de birini koruyorlardı. Bir katili!

“Adli tıp raporuna göre kalbe saplanan kurşunlar Kuzey’in silahından ateşlenmemiş. Yani sen gidebilirsin,” dedi savcı ayağa kalkarken.

Onun peşinden sorgu odasından çıktığım sırada, “Bana Devrim Dinçer Demiralp’i getirin!” diye gürledi kapının ağzında. Bunca çabanın sonunda Asır’ın öldürülmüş oluşu onu öfkelendirmişti. Öfkesini de bu şekilde dışarıya atıyordu savcı: Bağırıp çağırarak.

Devrim’i getirdiler aşağıdan. Ona baktım. Yüzümdeki endişeli ifadeye karşılık gülmeye zorladı kendini. “Okula dön Sanat,” dedi bana. Onu reddettim. Onu burada bekleyeceğimi bildiğinden savcının bakışlarından aldığı küçük icazetin ardından, “Lütfen,” dedi Devrim.

“Gün neredeyse doğmak üzere. Sabah olduğunda beni yanında bulacaksın. Sana söz veriyorum.”

“Seni burada bırakmak istemiyorum,” dedim içinde bulunduğumuz duruma içerleyerek.

“Bende seni bu koridorlarda bırakmak istemiyorum. Okula dön lütfen.”

Devrim bana yalvarır gibi bakıyordu. Gitmemi ve onu özel yerimizde beklememi istiyordu. Başımı olumlu anlamda sallamak zorunda kaldım. Savcı ise Devrim’i kolundan tuttuğu gibi sorgu odasına aldı. Onların sorgu odasına alınışıyla telefonumu teslim alıp emniyetten çıktım. Yoldan bir taksi çevirdim. Okula doğru giderken kafamdan elli tane düşünce geçti. Neden Devrim ve diğerlerinin Asır’ın ölümünün üzerini kapatmaya çalıştığını anlamaya çalıştım. Neden? Bunu neden yapıyorlardı?

Taksi ne zamanki okulun önünde durdu işte o zaman telefon kılıfımın arkasından çıkardığım acil durum paramı verip taksiden indim. Yeniden okulda bulmuştum kendimi. Bahçesinde yürüdüm okulun. İçine girdim. Koridorlarına baktım çaresizce. İçimdeki umutların birer birer kırıldığını hissettim. Karanlık koridorları telefonumun ışığıyla aydınlattım. En başından beri olan şeyi tam da o an fark ettim. Işığın beni hedef almasının sebebi karanlıktı. Zaten ışığın amacı da bu değil miydi?

Karanlığımın içinde ışığın önderliğinde ilerledim. Duvarların üzerime üzerime geldiğini hissettim. Kapıyı açtım. Özel yerimize girdim. O an Devrim’in bana bıraktığı parlak umutları gördüm. Başımı kaldırıp baktığımda tavanda parlayan yıldızlar olduğunu gördüm. Bunun Devrim’in işi olduğunu biliyordum. Savcı onu almadan önce çocuklardan burayı yıldızlarla donatmalarını istediğini biliyordum. Benim buraya gelmemi istemesinin sebebi de buydu aslında: Yıldızlara bakarak yeniden umut etmem.

Telefonumun flaşını kapattım. Basamaklara doğru ilerledim. Basamakların üzerine oturup tavana baktım uzun uzun. Tam o sırada yanı başımdaki nota ilişti gözlerim. Basamağın üzerindeki kağıdı alıp okudum. Üzerinde şöyle yazıyordu: Dört duvar arasında olmamız neden gökyüzünü izlememize engel olsun ki?

Elimde notumla yeniden baktım yapay yıldızlara. Önceden burası kapkaranlıktı. Tek bir yaşam belirtisi bile olmayan izbe bir spor salonundan ibaretti. Sonra Devrim geldi. Burayı bizim yaptı. İçine yıldızlarımızı yerleştirdi. Dört duvarın arasına hapsolsak bile yıldızların her daim bizimle olduğunu gösterdi bana.

“Devrim,” dedim fısıltıyla. Basamağa uzandım. Avucumda onun notuyla yıldızlarımızı izleyerek uyudum o gece. Gözlerimi açtığımda bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını, Gerçekler Senfonisi’nin son gerçeğini öğreneceğimden habersizdim. Okul formamı giymiş notumu rafıma bırakmıştım. Kulaklığımı astım boynuma. Olur da Devrim geç gelirse insanları değil de kendimi dinleyebileyim diye…

Kulaklığımla telefonumun bağlantısını kurdum. Telefonumu cebime atıp koridora çıktım. Koridor devamsızlık yüzünden okula gelmek zorunda öğrencilerle doluydu. Bizimkilerinde burada bir yerde olduğunu biliyordum. Devrim’in onlara beni yalnız bırakmamaları gerektiğini söylediğini biliyordum. Bu yüzden onları aradı gözlerim. Koridorda adımlarken okulun dev ekranının önünde toplanan kalabalık dikkatimi çekti. Kendimi çok geçmeden kalabalığın arasında bulmam uzun sürmedi. Ekranda herkesin bildiği biri vardı. Herkesin çok yakından tanıdığı biri, okulun sahibi, benim babam!

“Beni duyduğunu biliyorum,” diyerek başladı babam sözlerine.

Kalabalığın içine ilerledim. En önde ekrana en yakın yerde durdum. Babamın ağlamaktan kan çanağına dönen gözlerine baktım. “Sana söylemek istediğim çok şey var kızım,” dedi babam. Hıçkırıklarını söylemek istediklerini bastıramasın diye yuttu.

“Küçükken seni kucağıma her alışımda içimin nasıl ısındığını, benim gibi ciddi bir adamı bile kokunla buluşturduğunda nasıl gülümsettiğini hep söylemek istedim. Mavi gözlerinden ne zaman yaş aksa içimin parçalandığını, çizip bana getirdiğin resimleri her seferinde çalışma masamın çekmecesinde sakladığımı, sana ayakkabı bağlamayı öğretmemin ne kadar uzun sürdüğünü hep söylemek istedim. Kliniğe yatışını yaptığımız gece ve ondan önce olan her olayda her ne kadar sana yansıtmasam da çaresizce kapında bekleyip ağladığımı sana hep söylemek istedim. Sana aslında hiçbir zaman bağımlı olmadığını, Asır hakkında söylediğin her şeyin gerçek olduğunu söylemek istedim. Onun o gece sana yaptığı şey…”

Ağlamaya başladı. Herkes benim uyuşturucu yüzünden bu halde olduğumu sanırken şimdi tüm okul benim gerçeklerimi dinliyordu. Gerçeklerin Senfonisi son gerçeğini de ortaya çıkarmıştı. Nasıl ki Yalanlar Resitali benim gerçeğimle son bulduysa Gerçekler Senfonisi de yine benim gerçeğimle bitmişti. Şimdi ise son gerçeğim yine aynı yerde yankılanıyordu. Okulun koridorunda!

“Onun sana yaptığı şey gerçekti,” dedi babam birden hıçkırıklarının arasından.

“Senin bağımlı olduğuna inandığım için, seni kliniğe kapattığım için kendimden nefret ediyorum. Sen her seferinde bana bunu Asır’ın yaptığını söylediğin halde sana inanmadığım için kendimden utanıyorum. Her seferinde ona inanmayı seçtiğim için kendimden iğreniyorum. Kalbinin durma sebebi olduğum için yüzüne bakamıyorum.”

Herkesin endişeli bakışlarını üzerimde hissettim o an. Benim gerçeğim herkesi sarsmıştı. Babam ise benim gerçeklerimin altından çıkmaya çalışıyordu. Bana, “Kendi kızıma inanmadım,” dedi ağlayarak.

“Çok pişmanım. Sana inanmadığım, senin elinden tutmadığım, seni koruyamadığım için çok pişmanım. Ben kendi kızımı koruyamadım.”

Babamın yere baktığını gördüm. Artık ekrana bakmıyordu. Bakışları bir şeye kilitlenmişti. Tam o sırada, “Asır’ı ben öldürdüm,” diye bir itiraf döküldü dudaklarından. O an göğsümün ortasına sıkı bir yumruk yemişim gibi kalakaldım. Devrim’in, Erdem abinin ve Vural’ın ismini vermemek için direndiği kişi babamdı. Asır’ı öldüren babamdı!

“Senin kalbinin her duruşu kadar bir kurşun sıktım göğsüne. Onu nasıl ben var ettiysem yine ben yok ettim.”

Bir ses duydum. Metal sesi geldi kısık da olsa. Sonrasında, “Ben seni çok seviyorum kızım. Her zamanda çok sevdim. Beni affetmeyeceğini de biliyorum. Çünkü ben bile kendimi affedemedim. Bu yüzden sana söylemek istediğim son bir şey var,” dedi babam.

“Seni Devrim’e emanet ediyorum. Ona güzel kızımı her zaman çok sevmesini söyle. Sana sarılmasını, saçların düğümlendiğinde tararken koparmamasını söyle. Seni seviyorum kızım. Hoşça kal.”

Babamın sözünü bitirmesiyle telefonu yere koyuşu, herkesin o an sadece tavanı görüşü ve yankılanan o korkunç ses her şeyin bittiğinin göstergesiydi. Her şey bitti. Hem de bu sesle: Bam!

Kaskatı kesildim. Yayının son buluşuyla herkes olayın şokundan yerinden kıpırdamazken ben çoktan kalabalığı yarıp merdivenlere koşmuştum. Merdivenleri çıktım aceleyle. Ceketimin cebinden çıkardığım anahtarla çatının kapısını açtım. Kulaklıklarımı taktım. Düşüncelerimde boğulmamak için zihnimdeki düşüncelerden daha gürültülü bir şarkı açıp duvar kenarına çöktüm. Kimse beni göremezdi burada. Kimse beni bulamazdı burada. Artık bir tek babam görebilirdi beni buradan. Bir tek babam…

Bölüm : 28.04.2025 19:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Şevval Nur Aydın / Yalanlar Resitali (Tamamlandı) / 21.Bölüm: Son Gerçek
Şevval Nur Aydın
Yalanlar Resitali (Tamamlandı)

9.02k Okunma

1.01k Oy

0 Takip
71
Bölümlü Kitap
1.Bölüm: Resital2.Bölüm: Saç Teli3.Bölüm: Çatı4.Bölüm: Mavi Kurdele5.Bölüm: Fotoğraf6.Bölüm: Hoşça Kal7.Bölüm: Tik Tak8.Bölüm: Kelebek9.Bölüm: Sırlar ve Duvarlar10.Bölüm: Orman11.Bölüm: Karanlığın Uykusu12.Bölüm: Hastane13.Bölüm: Darbe14.Bölüm: Çiçek Buketi15.Bölüm: Kırılgan16.Bölüm: Sırlar ve Yalanlar17.Bölüm: İkna18.Bölüm: Telefon19.Bölüm: Uzat Ellerini20.Bölüm: Şeytanın Müzisyeni21.Bölüm: İtiraf22.Bölüm: Kamera Kayıtları23.Bölüm: Son Kurban (Sezon Finali)~Duyuru~1.Bölüm: İlk İhanet2.Bölüm: Yeni Bir Not3.Bölüm: Ruh4.Bölüm: İlk Prova5.Bölüm: Oda6.Bölüm: Zehir7.Bölüm: Beraber8.Bölüm: Küçük Bir İyilik9.Bölüm: Yerinde Olsam10.Bölüm: Asıl Oyun Kurucu11.Bölüm: Rol12.Bölüm: Müzikal13.Bölüm: Siyah Kutu14.Bölüm: Ses15.Bölüm: Sanat’ın Acıları16.Bölüm: Sır17.Bölüm: Anons18.Bölüm: Sanat’ın Devrim’i19.Bölüm: Kalplerin Savaşı20.Bölüm: Üç Burslu21.Bölüm: Toka22.Bölüm: Başım Belada23.Bölüm: Rüya (Sezon Finali)1.Bölüm: Işıkların Söndüğü Gece2.Bölüm: Domino Taşları3.Bölüm: Oyunun İçinde4.Bölüm: Koridorun Sonu5.Bölüm: Çırak6.Bölüm: İhtimal7.Bölüm: Yıkık Dökük8.Bölüm: İkinci Hediye9.Bölüm: Boşluk Doldurmaca10.Bölüm: Yıldız11.Bölüm: Kağıt Uçak12.Bölüm: Ay Işığı Sonatı13.Bölüm: Tünel14.Bölüm: Konum15.Bölüm: Oyunu Bozdum16.Bölüm: Taş Hırsızı17.Bölüm: Adalet Vakti18.Bölüm: Senden Kırıldım19.Bölüm: Şeytanın Ulağı20.Bölüm: Hırka21.Bölüm: Son Gerçek22.Bölüm: İyileşme Vakti23.Bölüm: Adınla Yaşa (Final)Gölgelerimiz Birlikte (Özel Bölüm)
Hikayeyi Paylaş
Loading...