69. Bölüm

22.Bölüm: İyileşme Vakti

Şevval Nur Aydın
sevvnuraydn

Notalar duyguları yansıtır. En sessiz olanları bile…

Kulaklığımdan yayılan müziğimin gürültülü tınısı bile bastırmaya yetmiyordu zihnimdeki fısıltıları. İlk kez gürültünün fısıltıyı bastıramadığına şahit oluyordum. Halbuki fısıltı denen şey neydi ki? Yokluğu bir notaya bakmıyor muydu?

İçimdeki acı öylesine büyüktü ki dışarıya taşıramadığım için en küçük boşlukta bile fısıltılarımı duyuyordum. Müziği duymuyordum. Acılarım müziğimin sesini kıstığı gibi duygularımı da bastırıyordu. Bunun nasıl olduğunu biliyordum. Ne de olsa acılar tüm duyguların katiliydi.

Gözlerimden tek damla yaş akmadığı gibi dudaklarımdan da tek kelime dökülmemişti yaşadığım acıya karşın. Bacaklarımı uzatmış, sırtımı duvara yaslamış sessizce boşluğa bakıyordum. Bir şarkı bitiyor bir diğeri başlıyordu. O kadar gürültülü parçalar çıkmasına rağmen hiçbiri babamın sesini bastıramıyordu. Babam zihnimde söylediği her bir sözü takılmış bir plak misali başa sarıp sarıp yeniden söylüyordu. En sonunda yeniden hoşça kal diyordu bana. Yeniden ve yeniden…

Babamın söylediklerinden sonra hislerimi ifade eden bir şarkı çıktı. Bu şarkıyı ilk kez dinliyordum. Sanki bu halime özel olarak yazılmış gibi hissettim sözlerini. Şarkının adı da şuydu: Ne Olur Gitme.

Gitme

Ne olur gitme

Sen gidince

Üşüyor ellerim

Sensiz acı veriyor

Boynu bükük öksüz kalbim

Şarkının tınısına odaklamaya zorladım kendimi. Tam o sırada biri buldu beni. Önümde durdu. Yüzüne bakmadım. Donuk ifadem gri taşlarla döşenmiş zemindeydi. Ne söylenenleri duyuyordum ne de başımı kaldırıp bakmaya gücüm vardı. Ne zamanki Devrim’in dokunuşu buldu tenimi o an soluk maviliklerim buldu gözlerini.

Gözlerimin ardındaki kırıklara baktı Devrim. Paramparça olmuş olan ruhuma, kırık dökük o bibloya baktı Devrim. O an bana uzun zaman önce söylediği bir söz geldi aklıma. Bana her baktığında müzik dinlediğimden bir gün dinlediğim şarkıyı onunla da paylaşıp paylaşmayacağımı hep merak ettiğini söylemişti Devrim. Şimdi onunla paylaşacaktım dinlediğim şarkıyı.

Kulaklıklarımı çıkarıp onun başına geçirdim. Sonra da ona sıkıca sarıldım. Dizlerinin üzerine oturmuş başımı göğsüne yaslamıştım. Kalbine bir kelebeğin kozasında başkalaşım geçirişi gibi kapandım. Onun kokusunda, kalbinin ritminde aradım kendimi. Şarkı bitene kadar o duvarın dibinde birbirimize sarılmaya devam ettik. Ne zamanki şarkı bitti işte o zaman Devrim kulaklıklarımı boynuna astı. Müziği kapatıp yanağımı okşadı usulca.

“İnsanlar hislerini ifade edebilmek için müziği kullandı. Benim hislerimin şarkısı kemanımın tellerini kopardı Devrim,” dedim sessizce.

Ağlayamıyordum. İçimde biriken acıyı dışarı atamıyordum. Babamın yok oluşuyla anladım bir şeyleri. Onu hayatımın sonuna kadar affetmeyeceğimi her zaman biliyordum ama şimdi insanın birini affedememesinin aslında bir sebebi olduğunu anlamıştım. Bir başka değişle, dikkat edersen insanın affedemediklerinin aslında en çok sevdikleri olduğunu görürsün.

Devrim’e baktım. Gözleri gözlerimde gezinirken, “En yardıma muhtaç olduğum anda bile kimse beni kurtarmasın istedim. Şimdi ise beni sadece sen kurtar istiyorum Devrim,” dedim çaresizce. Devrim beni kollarının arasına aldı. Yerden telefonumu alıp cebine attıktan sonra beni kucakladığı gibi yerden kalktı. Merdivenlerden indi. Üzerimizde gezinen bakışlara aldırmadan beni kalabalığı yarmak suretiyle okulun dışına çıkardı.

“Devrim,” diyerek arkamızdan geldi Erdem abi.

Vural’ın da bakışları beni buldu. Neredeyse hiç kıpırdamıyor oluşumun onları endişelendirdiğini biliyordum. Fakat şöyle bir gerçek var ki ben acımı hep tutmayı bildim, bana acımı dışa yansıtmayı kimse öğretmedi.

“Sanat’ı bize götürüyorum. Vural ile kalabalığı dağıtabilir misiniz?” diye sordu Devrim abisine.

“Siz gidin. Buraları ben Buğra ile birlikte hallederim,” dedi Vural. Bunun üzerine Devrim beni arabaya götürdü. Kucağında benimle birlikte arka koltuğa oturdu. Abisi de arabayı kullanmak üzere şoför koltuğuna yerleşmişti.

Araba hareket etmeye başladı. Devrim’in kollarında gözlerimi yumdum. Kafamdaki sesleri susturmaya çalıştım. Babamın söylediği her bir sözcük kafamın içine çarpıp yankılanıyordu sanki. Zihnim sonsuza dek bana bunu hatırlatmaya devam edecekmiş gibi hissettim. Bedenim iyileşse de ruhum hep bu acıyı çekecekmiş gibi hissettim. Sonuçta şöyle bir gerçek var: Ruhların hafızası vardır. Bu yüzden beden iyileşse de ruh hep acı çeker.

Benim ruhum da acı çekiyordu. Benim ruhumda içeride bir yerde kavruluyordu. Tüm bunları atlatmayı istiyordu. Atlatabilir miydim sahiden? Tüm yaşadıklarımı aşabilir miydim? Onun yok oluşunun üzerinden Devrim ile iyileşebilir miydim? Gözlerimi açıp Devrim’e baktım. Bir an olsun bırakmadı elimi. Bir an olsun ayırmadı gözlerini gözlerimden. Bir an olsun vazgeçmedi beni sevmekten. Bende onun sevgisine sığınarak iyileşecektim. Tıpkı onunda söylediği gibi birbirimize olan aşkımızla saracaktık yaralarımızı.

Abisi arabayı evin önüne park etti. Arka kapıyı açtığında Devrim beni babasının kucağında uyuyakalan küçük bir kız çocuğuymuşum gibi kucağından indirmeden arabadan indi. Abisi koşup kapıyı çaldı. Kapı sanki ardında bizim gelmemizi beklemişler gibi çalar çalmaz açıldı.

“Sanat,” dediğini duydum Yasemin Hanım’ın.

Endişeyle bakan gözlerini üzerimde hissettim. Devrim beni içeri girer girmez yukarı çıkarıp odasına götürdü. Annesi, “Sanat’ın nesi var?” diye sordu peşimizden gelip. Devrim beni yatağına yatırdı. Boynundan kulaklıklarımı çıkarıp komodine bıraktıktan sonra bana baktı. Öyle hareketsizdim ki cansız bir nesneden hiçbir farkım yoktu. Bu halim annesini de korkutmuştu. Yanı başıma oturmuş başımı okşamıştı annesi.

Devrim ise, “Bu konuyu aşağıda konuşsak olur mu anne?” diye sordu.

Annesi başını olumlu anlamda sallamakla yetindi. Devrim ile beraber odadan çıkıp kapıyı kapattılar. Bende öylece yatakta yan yatmış boşluğa bakıyordum. Olanları düşündükçe başım ağrıyordu. İçimdeki acı kalbimi sıkıştırıyordu. Dışarı çıkmaya çalışıyordu. Çatlaklarımdan sızmaya çalışıyordu ama başaramıyordu. Bir türlü atamıyordum içimde biriken acıyı.

Gözlerim uzun süre boşluğa bakmaktan sulanmaya başladı. Bir süre sonra kapı yeniden açıldı. Devrim ile annesi geldi odaya. Hemen ardından da Erdem abi…

Devrim yatağın ucuna oturup bana baktı. Boşlukta sallanan elimi tuttu. Sıcacık parmakları tenimi okşadı. Küçük bir buse bıraktı elimin üzerine. “Sanat,” dedi Devrim sıcacık sesiyle. Adımı söyleyişi bile çözülmeme yetiyordu.

Onu bulan gözlerime karşılık gülümsemeye zorladı kendini. Onun tuttuğum elinden destek alıp doğruldum. Yatağın içine oturup ona baktım. Soluk mavi gözlerimin dolduğunu hissettim. Ağlamak istedim. Duygularımı bastırmayı değil, onları yaşamayı istedim ama yapamadım.

Erdem abi, “Sana gerçeği söylememiz gerekirdi,” dedi birden. Annelerinin oğullarına kızacağını düşündüm ama öyle olmadı. Öylesine şefkatli ve merhametli bir kadındı ki bunu benimle de paylaşmak istercesine bakıyordu gözlerime.

“Gerçeği senden saklamak istemedim Sanat. Fakat bir türlü söyleyemedim,” dedi Devrim suçlulukla.

“Bunun bir önemi yok. Ben gerçeği biliyorum,” dedim dümdüz.

Erdem abi başını salladı. Devrim sessiz kaldı. Anneleri ise, “Sıcak bir duş alıp uyumak sana iyi gelir Sanat. Hem rahatlaman için sana uykunu getirecek bir bitki çayı da yapabilirim,” dedi beklentiyle. Devrim’in elini bırakmadan onunla birlikte ondan destek alarak yataktan kalktım.

Devrim’in annesi beni alıp kendi odasına götürdü. Kocaman odada benim için siyah bir pijama takımı çıkardı. İç çamaşırları ve de havlu ayarladı benim için. Onun odasındaki ebeveyn banyosuna girdim. Sıcak bir duş aldım. Suyun sesine odakladım kendimi zihnimdeki sesleri susturmak için.

Duştan çıkıp giyindikten sonra dolabın yanındaki boy aynasına baktım. Keşke aynalar sadece bedenleri değil, ruhları da gösterebilseydi. O zaman benim ruhum nasıl görünürdü acaba? Solgun ve acılı mı yoksa yanmış ve kül olmuş mu? Nasıl görünürdü?

Donuk bakışlarım suretimde gezinirken babamın sözlerini anımsadım yeniden. Beni kliniğe bırakan, bana inanmayan biri olduğunu o da biliyordu. O bile affedemezken kendini neden benim canım bu kadar çok yanıyor? Sıkıntılı bir nefes verdim. Tam o sırada Devrim kapıyı aralamış arasından bana bakmıştı. Müsait olduğumu görünce yanıma geldi. Arkamda durdu. Önce bana aldığı kalpli kolyeyi taktı boynuma. Sonra da çenesini omzuma yasladı. Kollarıyla bedenimi sarıp sarmaladı Devrim Dinçer Demiralp.

“Bir şarkı var bana seni hatırlatan,” dedi Devrim gözlerini yansımamdan ayırmadan. Bahsettiği şarkının sözlerini sessizce mırıldanmaya başladı.

Ellerimde izlerin

Öyle dur ben izlerim

Yükünü göğüslerim

Sen gül yeter bana

Olmazsa olmazım

Sen yoksan yalnızım

Bir sana sabırsızım

Sen sev yeter bana

Gözlerim yaşlarla doldu. Devrim kısa kollu pijamamdan görünen izlerime dokundu. Bedenimin onun kollarında titrediğini hissettim. Nefes alamadığımı, acılarımda boğulurken onunla hayatta kaldığımı hissettim. Uyuşmuş parmaklarımı onun yanağına koyup derin bir iç çektim. Ona, “Hisleri alınmış bir ruh mutlu olmayı başarabilir mi?” diye sordum beklentiyle.

“Mutlu olmayı başarabilir mi bilmem ama bir şeyden eminim,” dedi Devrim.

“Hisleri olmadan aşık olan her şeyi başarır.”

Ben ona hissetmek nedir bilmeden aşık olmuştum. Duygularım içimde ölüp gittiğinde onunla yeniden yeşertmiştim. Şimdi ise dönüp ona bakıyorum. Her şeyime, Devrim’e.

“Ölmek için tek bir şeyi, yaşamak için çok fazla şeyi göze almak gerekiyormuş. Ben her şeyi göze alıyorum desem bana sıkıca sarılır mısın?” diye sordum ona.

Devrim bana sarıldı. Yanağımda kaybolan bir daha ne zaman yeniden var olacağını bilmediğim o ince çizgiden öptü. Sonra da kolunu belime dolayıp beni odasına doğru götürdü. Koridorda annesiyle karşılaştık. “Sanat’ı odana götür. Ben birazdan geleceğim,” dedi annesi.

Devrim beni odasına götürdü. Yatağın üzerine oturduğum sırada annesi elinde havlu, tarak, saç kurutma makinesi ve bir de siyah bir lastik tokayla yanıma geldi. Devrim’e, “Bize biraz izin verir misin?” diye sordu nazikçe. Devrim tek kelime etmeden odadan çıkıp kapıyı örttü. Annesi yatağa hemen yanıma oturdu. Bana doğru yaklaştı. Önce getirdiklerini yatağın üzerine bırakıp saçlarım pijamamı ıslatmasın diye getirdiği havluyu sırtıma serdi. Saçlarımı havlunun üzerine aldıktan sonra da tarağı aldı eline.

Siyah saçlarıma dokundu usulca. Tarakla saçlarımın uçlarını taramaya başlarken, “Yaşadıkların için çok üzgünüm güzel kızım,” dedi.

“Keşke tüm bunları hiç yaşanmamış kılabilseydim.”

Tarağın saçlarımdan geçişi bile nazikti. Babamın o son sözü geldi aklıma. Saçların düğümlendiğinde tararken koparmamasını söyle demişti. Şimdi saçlarımı Devrim’in annesi tarıyordu. Onun istediği gibi koparmadan tarıyordu saçlarımı. Bunu anımsamak bile güçlükle yutkunmama yetmişti.

Devrim’in annesi, “Bundan tam yirmi yıl önce Devrim’e hamile olduğumu öğrendiğimde hep bi kızım olsun istemiştim. Onun saçlarını taramayı, örgüler yaptığım saçlarına küçük tokalar takmayı istemiştim. Oğlum olacağını öğrenince de ileride onun sevdiği kızın saçlarını örerim dedim bende kendi kendime,” dedi saçlarımı tararken.

Saçlarımı okşayışını, parmak uçlarıyla telleri birbirinden ayırışını hissettim. Bana, “Sen benim için sadece oğlumun sevdiği kız değilsin. Sen benim için o hep olmasını düşlediğim kız çocuğumsun Sanat,” dedi.

Gözlerim yaşlarla doldu. Titreyen dudaklarımı dişledim. O benim yüzümü göremediğinden saçlarımı taradıktan sonra kurutma işlemine geçmişti. Saçlarımı iyice kuruttu. Havluyu çekip aldı sırtımdan. Sonra da bana iyice yaklaştı. Soluğu saçlarımdaydı. Elleri saçlarıma uzandı. Bileğinde siyah lastik bir toka olduğunu gördüm. Saçlarımı tepeden ayırıp balık sırtı örmeye başladı.

“Devrim içeriye girdiğinde her şey değişti hayatımızda,” diyerek yeniden konuşmaya başladı Yasemin Hanım.

“Onun içeriye girişi ayrı yakarken canımı diğer oğlumu da bilmediğim bir yere bir daha görmemek üzere uğurlamıştım. Her gece onların nasıl olduğunu düşünmekten sabahı sabah ederdim. Ne zamanki Devrim eve döndü işte o zaman Erdem’den de haberdar olmaya başladım. Fakat bir şeyler yine de yolunda gitmiyordu. Devrim eskisi gibi bakmıyordu.”

Saçlarımı örerken nefesinin sesini duydum. “Gülmüyor, ağlamıyor, konuşmuyordu. Onu kaybediyordum. Ne yaparsam yapayım ona ulaşamıyordum,” dedi o günleri yeniden yaşar gibi.

“Devrim’in kabuğundan çıkışı seninle oldu. Seninle aştı kendini. Seninle aştı yaşadıklarını. Sende tüm bunları onunla aşacaksın. Zor gelecek biliyorum. Düştüğün yerden kalkamayacağını hissedeceksin ama kalkacaksın. Düşecek gibi olacaksın ama düşmeyeceksin. Çünkü Devrim seni tutacak. Beraber saracaksınız yaralarınızı ve beraber atlatacaksınız yaşadığınız tüm acıları.”

Annesi bileğindeki tokayı örgünün ucuna iliştirdiği sırada kapı açıldı. Gelen Devrim değildi, babasıydı. Demir Bey’in endişe dolu bakışları beni buldu. Yasemin Hanım’ın gözleri izlerime kaydı. Eşinin bunları daha öncesinde gördüğünden habersiz bakışları ikimizin arasında mekik dokuyordu.

Devrim’in babası yanıma geldi. Eşi sağımda o da solumda oturuyordu artık. Demir Bey’in eli benimkini kavradı. Babacan bir edayla, “Biz bir aileyiz. Senin mutluluğun nasıl bizimde mutluluğumuzsa acın da bizim acımız kızım,” dedi gözlerime bakarak. O an içimden taşmayı bekleyen acının dışavurmaya karar verdiği andı.

Gözyaşlarım sicim gibi boşalmaya başladı. Devrim’in annesi beni kendine çekip göğsüne yatırdı. Ona sarılarak hıçkıra hıçkıra ağladım. Devrim’in annesi bana kendi öz kızıymışım gibi sarıldı. Şefkatli kollarında anne kokusu alıyordum. Artık acımı içimde tutmuyordum. Acım kırıklarımdan taşmıştı bir kere. Bundan dönüşüm yoktu.

“Siz ikiniz benimle gelin,” dedi Devrim’in babası kapının ağzında duran oğullarına. Üçünün odadan çıkışıyla Devrim’in annesine, “Ben ondan hep bu sözleri duymayı beklemiştim,” dedim hıçkırıklarımın arasından. Ben ondan hep bu sözleri duymayı beklemiştim.

 

(Devrim’den…)

Babam abimle beni odaya girmemize kalmadan dışarı çıkardı. Üçümüz aşağıya inmiş salona geçmiştik. Aklım fikrim Sanattaydı. Her ne kadar annemin onun yanında olduğunu bilsemde onun hali beni ilk kez bu kadar endişelendiriyordu. Sanat her ne kadar dile getiremese de babası ile arasında farklı bir bağ vardı. Onu sonsuza kadar affetmeyecekti ama bir yanı da hep eksik kalacaktı. O eksiği varlığımla doldurmayı istiyordum. Onun acılarını çekip almak istiyordum. Ben Sanat’ı acılarından arındırmak istiyordum.

“Sanat nasıl anne?” diye sordu abim birden. Annem yanımıza geldiği sırada, “Çok ağladı ama şimdi daha iyi. İçindekileri attıktan sonra rahatladı. Bir süreden sonra da yorgun düşüp uyuyakaldı,” diyerek yanıtladı abimin sorusunu.

Babam, “Hayatım benimle bi yukarı gelir misin?” diye sordu anneme. İkisi birlikte yukarı çıktı. Abimin bakışları bana kaydı. Gözlerini kısarak baktı bana. “Sakın bana kapı dinlemeyeceğini söyleme,” dedi hayretle.

Ayağa kalkmış koluma yapışmıştı. Ne zaman onun aklına uyduğumu hatırlamıyorum bile. İkimiz sessizce merdivenlerden yukarı çıkmış annemle babamın odasının kapısının önünde durmuş içeriye doğru kulak kabartmıştık. Kapının örtülmemiş olması daha çok işimize geldi. Ben kapının ardından annemle babama bakarken abim kendini riske atmayarak sadece dinleyici konumunda olmayı seçmişti.

“Bu böyle olmaz Yasemin,” dedi babam sıkıntıyla.

“Ne demek istiyorsun Demir?” diye sordu annem.

Babam dönüp anneme baktı. Onu uzun zaman sonra ilk kez böyle görüyordum. İlk böyle göründüğünde gözüme içeriden daha yeni çıkmıştım. Şimdi ise yüzünde yine aynı acıklı ifadeyle, “Sanat bu şekilde iyileşemez,” demişti.

“Sen onun Devrim için uygun olmadığını söylememiş miydin bana?”

“Yanıldım. Yanılmışım. Devrim’in ona bakışını gördüğümde anladım. Tıpkı benim sana baktığım gibi bakıyor ona. Yaşama sebebi oymuş gibi. Tüm dünyası oymuş gibi bakıyor. On altı yaşımda seni ilk gördüğüm an hayatımın akışı durduğunda onunda on altı yaşında o kazayla hayatının durduğunu sanmıştım ama yanılmışım. Devrim’in hayatı on altı yaşında yaşadığı olayla değil yirmi yaşında o kızla durmuş. O kız onun hayatı olmuş bile. Devrim onunla nefes alıyor. Onunla affetmeyi öğreniyor. Benim paramparça ettiğim oğlum onunla yeniden gülüyor.”

Babamın pişmanlık dolu bakışlarına karşın annem, “Ne Sanat’ı ne de Devrim’i biz iyileştiremeyiz Demir ama onlar birbirlerini iyileştirebilir. Onun da burada olamayacağını sende biliyorsun. Beni bu yüzden çektin odaya biliyorum,” dedi yumuşak bir ses tonuyla.

Babam, “Ne yapacağız Yasemin?” diye sordu güçlükle.

“İkisi de iyi değil. İkisi de gözlerimizin önünde acı çekiyor.”

“Cevabı sende biliyorsun Demir. Onların iyileşmek için gitmeleri şart. Ne Sanat ne de Devrim burada kaldığı sürece yaşananları atlatamayacak. Onları göndermek zorundayız.”

Duyduğum şeyden sonra kaskatı kesildim. Merakla babamın söyleyeceklerini beklemeye başladım. Babam olumlu anlamda başını salladı. “İkisi birlikte gidecek,” dedi durumu kabullenmekte zorlansa da.

“Devrim ile Sanat birlikte kimsenin bilmediği bir yere gidecek.”

Abim kolumdan tutup beni hemen yan taraftaki kendi odasına çekti. Kapıyı hızlıca kapattıktan sonra benim ağzımı açmama kalmadan, “Annemle babam haklı,” dedi.

“Sanat burada toparlayamaz Devrim. Okulun varlığı bile babasının ölümünü ona hatırlatırken orada kalamazsınız. Buralar ona hep acısını hatırlatacak. Koşarak aştığı yollar, gördüğü her ağaç, hatta biz bile ona acısını hatırlatacağız. Ona acı vermeyecek aksine ona tek iyi gelecek olan sensin.”

“Ya uzaklaştığımızda onu iyileştiremezsem? Ya daha kötü olursa?”

“Olmaz. O haldeyken bile sana bakışını gördüm ben. Sana baktığında canı yanarken bile gözleri parlıyor. Sende aynı şekilde ona baktıkça unutuyorsun geçmişi. Babamla sebep olduğumuz enkazı o topladı. O sevdi bizim dağıttıklarımızı. Şimdi birlikte iyileşme sırası sizde. Artık sence de alıp başını gitme sırası sana geçmedi mi kardeşim?”

Abimin gözlerinin dolduğunu gördüm. Bana, “Otur sana bir şey göstereceğim,” dedi. Abimin yatağına oturup onu izledim. Kitaplığının rafındaki büyük kutunun kapağını açıp içini karıştırdı. En sonunda aradığını bulmuş olacak ki gelip yanıma oturdu.

“Bunu Sanat’a ver.”

Elime aldığım kutunun içinde ne olduğunu biliyordum. Gülmeden edemedim. “Erdinç dedemin hatırası değil mi bu?” diye sordum.

“Evet Erdinç dedemizin hatırası,” dedi abim kısık gözlerle bana bakarken.

“Bunu annem sana mı vermişti?” diye sordum mahsus. Abim elini sırtıma koydu. Dolan gözlerini her zamanki gibi saklamayı iyi beceriyordu Erdem Erdinç Demiralp.

“Annem bana vermişti. Sena’ya vermek için saklamıştım ama olmadı. Bende sana veriyorum kardeşim. Gittiğiniz yerde çok mutlu olun. Bir gün yeniden döneceğiniz günü iple çekiyor olacağım ama şunu bil ki abin her zaman arkanda. Her zaman bir telefon uzağında olacağım. Ne zaman gel abi desen beni kapında bulacaksın. Ne zaman dertleşmek istesen ben yine burada olacağım. Numaramı söylememe gerek yoktur sanırım.”

Gözlerim doldu. Onun sırtımı sıvazlayışıyla, “İyi ki varsın abi,” dedim gülümseyerek. Gözlerinden iki damla yaş aktı. Bana sıkıca sarıldı. Sarılırken sırtımı sıvazlamış sonrasında sırf ortamdaki duygusal havayı dağıtmak adına sırtıma bir tane patlatmıştı. Tam o sırada annemle babam girdi içeri. Onlar görmeden önce kutuyu cebime tıktım.

“Saklanmanıza gerek yok,” dedi annem.

“İlk kez yaptığınız bir şey değil bu. Siz hep anne ve babanızın kapısını dinleyen iki haylaz oldunuz.”

Annemle babamın gelişiyle abimle birlikte ayağa kalktık. Babam tam karşımda durdu. Beni kendine çekip sıkıca sarıldı. İçeriden çıktığım günden bugüne kadar onunla bir kere bile sarılmamıştım ama şimdi durum farklıydı. Babama sarıldım. Bana, “Gittiğiniz yerde çok mutlu olun oğlum,” dedi titreyen sesiyle.

“Bir gün geri döneceğiz baba,” dedim güçlükle. Ondan ayrıldığımda annem geldi bu sefer yanıma. Tuttuğu yaşları artık serbest bırakmıştı. İşaret parmağını tehditkar bir tavırla gözlerimin önünde sallamaya başladı.

“Beni habersiz bırakmıyorsun. Her gün beni arıyorsun. Sesini duymadan yapamayacağımı biliyorsun Devrim Dinçer.”

“Biliyorum anne. Sana söz veriyorum seni her gün arayıp durum güncellemesi yapacağım.”

“Eşek,” dedi annem sinir bozukluğuyla.

Dördümüz birbirimize sarıldık. Bu bir vedaydı. Hepimiz bunun farkındaydık. Her ne kadar bu vedanın bir geri dönüşü olacak olsa da hiçbirimiz bu durumun ne kadar süreceğini bilmiyorduk. Birbirimize sarılmış ağlıyorduk. Adı gibi demir kalpli babam bile ağlıyordu. Artık kendi yolumu çizme vaktim gelmişti. Artık gitme vaktim gelmişti. Artık mutlu olma vaktim gelmişti. Artık iyileşme vaktim gelmişti. Bizim iyileşme vaktimiz gelmişti. Bizim, Sanat ile Devrim’in…

Bölüm : 01.05.2025 19:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Şevval Nur Aydın / Yalanlar Resitali (Tamamlandı) / 22.Bölüm: İyileşme Vakti
Şevval Nur Aydın
Yalanlar Resitali (Tamamlandı)

9.02k Okunma

1.01k Oy

0 Takip
71
Bölümlü Kitap
1.Bölüm: Resital2.Bölüm: Saç Teli3.Bölüm: Çatı4.Bölüm: Mavi Kurdele5.Bölüm: Fotoğraf6.Bölüm: Hoşça Kal7.Bölüm: Tik Tak8.Bölüm: Kelebek9.Bölüm: Sırlar ve Duvarlar10.Bölüm: Orman11.Bölüm: Karanlığın Uykusu12.Bölüm: Hastane13.Bölüm: Darbe14.Bölüm: Çiçek Buketi15.Bölüm: Kırılgan16.Bölüm: Sırlar ve Yalanlar17.Bölüm: İkna18.Bölüm: Telefon19.Bölüm: Uzat Ellerini20.Bölüm: Şeytanın Müzisyeni21.Bölüm: İtiraf22.Bölüm: Kamera Kayıtları23.Bölüm: Son Kurban (Sezon Finali)~Duyuru~1.Bölüm: İlk İhanet2.Bölüm: Yeni Bir Not3.Bölüm: Ruh4.Bölüm: İlk Prova5.Bölüm: Oda6.Bölüm: Zehir7.Bölüm: Beraber8.Bölüm: Küçük Bir İyilik9.Bölüm: Yerinde Olsam10.Bölüm: Asıl Oyun Kurucu11.Bölüm: Rol12.Bölüm: Müzikal13.Bölüm: Siyah Kutu14.Bölüm: Ses15.Bölüm: Sanat’ın Acıları16.Bölüm: Sır17.Bölüm: Anons18.Bölüm: Sanat’ın Devrim’i19.Bölüm: Kalplerin Savaşı20.Bölüm: Üç Burslu21.Bölüm: Toka22.Bölüm: Başım Belada23.Bölüm: Rüya (Sezon Finali)1.Bölüm: Işıkların Söndüğü Gece2.Bölüm: Domino Taşları3.Bölüm: Oyunun İçinde4.Bölüm: Koridorun Sonu5.Bölüm: Çırak6.Bölüm: İhtimal7.Bölüm: Yıkık Dökük8.Bölüm: İkinci Hediye9.Bölüm: Boşluk Doldurmaca10.Bölüm: Yıldız11.Bölüm: Kağıt Uçak12.Bölüm: Ay Işığı Sonatı13.Bölüm: Tünel14.Bölüm: Konum15.Bölüm: Oyunu Bozdum16.Bölüm: Taş Hırsızı17.Bölüm: Adalet Vakti18.Bölüm: Senden Kırıldım19.Bölüm: Şeytanın Ulağı20.Bölüm: Hırka21.Bölüm: Son Gerçek22.Bölüm: İyileşme Vakti23.Bölüm: Adınla Yaşa (Final)Gölgelerimiz Birlikte (Özel Bölüm)
Hikayeyi Paylaş
Loading...