
(Sanat’tan…)
Her acı elbet bir gün geçer. Benim acımda geçecekti. Her zaman aklımda olacak olsa da tüm bu yaşananlar zamanla etkisinin geçeceğini biliyordum. En azından eskisi kadar can yakmayacak hale geleceğinden emindim.
Devrim ile birlikte evde geçen onca saatten sonra dışarı çıkmamızla beni kızların yanına bırakacağını öğrenmem eş zamanlı gerçekleşmişti. Heves’in evinde toplanacakmışız. Devrim’i sabahtan beri rahatsız edip duruyorlardı. “Sanat’ı bize getir,” diye ciyaklıyordu Heves telefonda. Devrim bu durumu anlatınca emrivakisinden geri dönebileceğini söylemişti ama ben onu reddettim. Gitmek istediğimi söyledim. Çünkü odada durmak istemiyordum. Odada durdukça kafamda daha çok kuruyordum. Böylesi benim için daha iyi olacaktı. Kızların arasında biraz olsun olanları düşünmeden rahat bir nefes alabilecektim.
Devrim, Heves’in attığı konuma doğru sürüyordu arabayı. Tam o sırada araba kırmızı ışıkta durmuş boş bakışlarım yanında durduğumuz mağazanın vitrinine kaymıştı. Vitrinde mavi, askılı bir elbise vardı. Saten kumaşının güzelliğine takılı kaldım. Hiçbir zaman giymeye cesaret edemezdim öyle bir elbiseyi. Ne zaman ki araba yeniden hareket etti o zaman elbise de gözden kayboldu.
Devrim son sürat arabayı konuma göre sürerken telefonum çaldı. Ekrana baktığım an sıkıntılı bir nefes verip aramayı cevaplandırdım. “Alo Sanat Hanım,” dedi avukat telefonu açar açmaz.
“Müsaitseniz ofisime kadar gelebilir misiniz?”
“Tabii. Siz konum atın ben hemen geliyorum,” dedim ve telefonu kapattım.
“Kimdi?” diye sordu Devrim. Ona avukatla görüştüğümü ve beni ofisinde beklediğini söyledim. Bunun üzerine avukatın ofisine doğru yola koyulduk. Heves’e avukatla görüşmem olduğundan dolayı biraz geç kalacağıma dair mesaj attım. Sonrasında yeniden yola diktim gözlerimi.
Başımı koltuğa yaslamış öylece yola bakıyordum. Kaldırımda yürüyen insanları, yanından geçtiğimiz sokak lambalarına bakıyordum. Her şey o kadar kısa bir zaman diliminde olup bitmişti ki sindirebilmem için oldukça uzun bir zamana ihtiyacım olduğunu hissettim. Derin bir iç çektim. Bunu da atlatacaktım. Ne kadar zor olursa olsun bununda üstesinden gelecektim, gelecektik. Devrim ile birlikte her şeyin üstesinden birlikte gelecektik.
“Ofis burası,” dedi Devrim bir süre sonra.
Birlikte arabadan inip ofise baktık. Zili çaldım. Kapı ardında kimin olduğu sorulmadan direkt açıldı. Devrim ile birlikte ofise çıktık. Aile avukatımız bizi odasında ağırladı. “Beni çağırmanızın sebebi nedir?” diye sordum güçlükle.
Avukat elindeki dosyayı bana doğru uzattı. “Babanız,” diyerek başladı konuşmasına.
“Babanız Rutkay Karay ölmeden önce tüm malvarlığını size bıraktı. Bu belgeleri imzaladığınız takdirde her şey sizin olacak Sanat Hanım.”
Tek kelime etmedim. Masanın üzerindeki kalemlikten tükenmez bir kalem alıp avukatın söylediği yerleri imzaladım tek tek. Sonrasında sessiz sedasız bana bırakılan hiçbir şeyin ismini duymadan terk ettim ofisi. Devrim de bir şey sormadı. Çünkü konuşmaya halimin olmadığını biliyordu. Beni Heves’in evinin önüne bıraktı. Gitmeden önce de arabanın içinden son kez bana baktı. O gitti. Bende bir ev dolusu kızın arasına kaynadım.
“Tam zamanında geldin,” dedi Selin.
“Burada neler olduğunu öğrenebilir miyim?” diye sordum.
Kızlar Heves’in devasa büyüklükteki salonuna kurulmuş bana bakıyordu. Merve, “Bize Heves’in sonsuz gardrobundayken yardımcı olacaksın Sanat,” dedi sırıtarak. Başımı umutsuzca iki yana salladım. Bir şeyler döndüğüne emindim. Beni buraya bilerek çağırmışlardı. Kafamı dağıtmam için dün olanlar aslında hiç yaşanmamış gibi davrandıklarını bildiğimden onlara ayak uydurmaya karar verdim.
“Heves’in sonsuz gardrobu nerede peki?” diye sordum. Kızların yüzündeki ışıltılı gülüş kesinlikle görülmeye değerdi. Herkes ayaklanmış beni iteklemek suretiyle el birliğiyle merdivenlerden yukarıya çıkartmışlardı.
“Merve söylerken dalga geçiyor sanmıştım,” dedi Yağmur gözlerine inanamayarak.
“Ben asla şaka yapmam. Hele ki söz konusu bir kızın gardrobuysa hiç yapmam,” dedi Merve gururla.
“Burada elbise aramak samanlıkta iğne aramaktan farksız,” dedi Berna.
Heves ona ters bir bakış attı. “Kendime ait bir kıyafet dükkanımın olması kötü bir şey değil,” dedi net bir şekilde. Kızlar etraflarındaki askılara bakmaya başladı. Bense bir köşeye oturmuş onların bana gösterdiği elbiseleri yorumlamaya başlamıştım.
Polen, “Bu nasıl?” diye sordu bana bakarak.
Dünya üzerinde moda tavsiyesi verecek son insan olmama rağmen onlara en yakışan elbiseleri seçmeleri konusunda yardımcı oldum. Sonrasında kendimi Heves’in yatak odasında buluşum oldu. Kızlar hummalı bir hazırlanma telaşının içine girdi. Bir yanda saçlarını yapanlar diğer tarafta makyajını yapanlar derken hepsini tamamlayıp elbiselerini giyenlerle dolu bir odada yatağın üzerine oturmuş onlara bakıyordum. Tam o sırada biri kapıyı tıklattı.
“Gir,” dedi Heves.
Elinde kocaman siyah bir kutuyla evin çalışanlarından biri girdi içeriye. Heves kadının elindeki kutuyu alıp kapıyı kapattı. Kutuyu bana doğru uzatıp, “Sana gelmiş,” dedi Heves gülümseyerek. Kutunun üzerinde gümüşi harflerle adım yazılmıştı. Tıpkı yıllar önce terasta bana verdiği kutunun üzerinde de yazdığı gibi…
“Devrim,” dedim fısıltıyla. Kutuyu alıp yatağın üzerine koydum. Diğerleri de merakla benim başımda toplandı. Kutunun kapağını aralayıp içindekilere baktım. Gümüş rengi bantlı bir topuklu ayakkabı vardı kutuda. Hemen altında da mavi bir elbise!
Devrim vitrinde gördüğüm elbiseyi almıştı bana. İnanamayarak elbiseyi çıkardım kutudan. Kızların hepsi elbiseye bayılmıştı. Her biri elbiseye övgü dolu sözler sarf ederken kutunun dibindeki notu aldım elime. Devrim Dinçer Demiralp bana bir de not bırakmıştı.
Senin gözlerinin değdiği yer bile benim için önemli. Senin için öylesine olan bir şey benim için her şey demek. Hayattaki en güzel rengin, en güzelin bedenini saracak olmasını bekliyorum. Seni bekliyorum sevgilim. Benimle bu gece gökyüzünde buluşur musun?
Devrim’in notuyla dudaklarımın titrediğini hissettim. Yağmur, “Hadi bakalım kızlar. Şimdi bu güzelliği akşama hazırlayalım,” dedi gülümseyerek. Kızlar beni aynanın karşısına oturttu. Berna saçlarımı şekillendirme işine girişmiş, Heves ise makyajımı yapmaya başlamıştı. Diğerleri ise gelen telefonlardan sonra evden ayrılmıştı.
Berna saçlarımı yaptıktan sonra, “Ben kaçıyorum. Görüşürüz,” dedi memnuniyetle. Onun gidişiyle odada Heves ile tek kalmıştım. Heves makyajımı bitirdi. Mavi elbisemi giyindim. Ayakkabılarımın bantlarını düzeltip aynadan kendime baktım.
“Çok güzel görünüyorsun,” dedi Heves.
“Sende öyle.”
“Sanat benim sana söylemek istediğim bir şey var.”
Heves bana doğru yaklaştı. “Ben senden özür dilemek istiyorum. Aramızda olanlar için özür dilerim,” dedi Heves. Gözleri kollarımdaki izlere kaysa da sonrasında bakışlarını kaçırmıştı. Ona bakıp gülümsedim.
“Özür dilemene gerek yok. Hepimiz geçmişte hatalar yaptık. Hatalarımız bizi değiştirdi. Şu an bizi bir araya getiren şeyde bu, hatalarımız.”
Heves gülümsedi. Odaya giren çalışan kadın arabanın geldiğini söyledi. Heves ile beraber odadan çıkıp merdivenlerden indik. Kapının önündeki arabaya baktım. Tolga benle Heves’i almaya gelmişti. Devrim’in bizi gideceğimiz yerde beklediğini biliyordum. Heves Tolga’nın yanına öne geçerken bende arka koltuğa oturdum. Tam o sırada telefonuma bir mesaj geldi.
Devrim: Teninde kayan yıldızlardan utanma. Onları saklama bundan sonra. Çünkü ben bibloyu kırıklarıyla, çatlaklarıyla, kollarına ve kalbine kayan yıldızlarıyla seviyorum.
Dudaklarım yukarıya doğru kıvrıldı. Araba hızla yolda giderken Devrim’e kavuşacağım anı düşündüm. Beni beklediğini bilmenin heyecanıyla…
Heves, “Telefonunu alayım canım,” dedi birden başını arkaya doğru uzatarak.
“Neden telefonumu istiyorsun?”
“Soru sormak yok,” dedi Heves. Telefonumu ona verdim. Arabanın okulun demir sürgülü kapısına yakın bir yerde durmasıyla buraya neden geldiğimizi sorguladım kendi içimde. Arabadan inip kapıya baktım. Yaklaşık dört yıl bu okulun koridorlarında saklandığım geldi aklıma. Devrim’i ilk görüş anım, yalanların bizi yeniden bir araya getirişi, ihanet edişimiz, gerçeklerin yankılanışı, hepsi birer birer gelip geçti aklımdan.
Tolga ve Heves’in peşinden okulun bahçesine girdim. Herkes buradaydı. “Mezuniyet balomuzun onur konuğu da gelmiş!” diye heyecanla bağırdı Vural. Herkesin gözleri benim üzerimdeydi. Parmaklarım koluma dokundu. İzlerimi gizleme ihtiyacı hissettiğim o anda Devrim’in mesajı geldi aklıma. Kayan yıldızlarımdan utanmayacaktım. Onları saklamayacaktım.
Sırtımı dikleştirip kalabalığın arasına karıştığım sırada, “Seninki burada değil,” dedi Berna. Ona Devrim’in nerede olduğunu soracağım sırada aklıma gönderdiği kutudan çıkan not geldi. Benimle gökyüzünde buluşmak istediğini söylemişti. Bunun tek bir anlamı olabilirdi.
Heyecanlı adımlarla okul binasından içeriye girdim. O an yerde parlayan gümüşi yıldızlara kaydı bakışlarım. Yıldızlar bir yol oluşturmuş merdivenlere doğru götürüyordu beni. Yıldızları takip ettim.
Merdiven basamaklarını tek tek çıkmaya başladım. Attığım her bir adımda kalbim heyecandan yerinden çıkacak gibi hissediyordum. Bir an önce onun yanına gitmeyi istiyordum. Sadece bedenim değil, kalbimde onun yanında olmak istiyordu. Çatıya çıkan kapıyı açtığımda onu gördüm: Devrim Dinçer Demiralp’i.
Yerdeki yıldızlardan burada yüzlerce vardı. Küçük mumlarla aydınlatılmış bir çatıda ışıkların arasından bana gülümseyerek bakıyordu Devrim. Gözleri beni baştan aşağıya süzerken büyülenmiş gibi görünüyordu. “Bu yıldızlarda neyin nesi?” diye sordum ona doğru adımlarken.
“Bir düşüş bin yıldıza bedel,” dedi Devrim. Bir düşüş bin yıldıza bedel.
“Aşık olduğum kızında dediği gibi, yıldızlar yeryüzüne düştüğünde kül olur sevgilim.”
Devrim başını uzatıp çatıdan aşağıya baktı. Bizimkilere bir tür işaret vermiş olacak ki aniden güzel bir şarkı başladı. Banners’ın Perfectly Broken isimli şarkısı yankılandı dört bir yanda. Devrim elini uzattı bana. “Dans edelim mi?” diye sordu gülümseyerek. Elimi avucuna indirdim. Bir elim onun avucunda diğeri ise onun omzunun hemen üzerindeydi. Boştaki elini belime koyup beni kendine çekti Devrim Dinçer Demiralp.
“Sana dün söylediğim şarkı bana seni hatırlatıyordu. Bu şarkı ise bana bizi hatırlatıyor Sanat,” dedi Devrim.
Şarkının ritmiyle uyumlu bir şekilde dans ederken aşağıda da tıpkı bizim gibi dans eden kalabalığı gördüm. Mezuniyet balomuzda Devrim’in benim için seçtiği şarkının sözlerinin anlamını anımsadım. O an Devrim’in aslında ne demek istediğini daha iyi anladım.
Herkes kırıldı ve ben bu eksik parçayı aldım
Açıkçası
Kimseye benzemediğim kadar yakışıyorsun bana
Benim için tamamen kırılmışsın
Karanlıktaydın ve düşüncelerine inanıyordun
Sana olduğundan daha az olduğunu söylediklerinde
Ama bu doğru değil çünkü tüm yara izleri
Ve morluklar, seni insan yapan şey onlar
Bu kadar zaman boyunca tamir etmemize gerek yoktu
Çünkü tüm kenarların benimkilere uyuyor
İçime düş
Benim kırık parçam onunkine tam uyuyordu. Benim izlerim onunkileri tamamlıyordu. Benim yara izim onunkine denk geliyordu. Tıpkı şarkıdaki gibi…
Devrim beni kendi etrafımda döndürdü. Onun kollarından uzaklaştığım o küçücük anda yıllar önce çatıdan atlamaya hazır olan kız belirdi gözlerimin önünde. Devrim o kızın kolundan tutup atlamadan önce kendine çekti. Onun gözlerine baktı saf bir aşkla.
“Yıllar önce tam da burada dağılmıştı benliğin. Şimdi ise ben yine aynı yerde dağılan her bir parçanı bir araya getirmek ve her bir zerreni yeniden sevmek istiyorum Sanat.”
Devrim’in sözleriyle gözlerimin dolduğunu hissettim. Titreyen bedenimi kendi bedenine bastırdı. Yanağını yanağıma dayamış düşmemem için beni sıkı sıkı tutmuştu. Sıcak soluğunu hissedebiliyordum. Kalbim içimde ürkek bir kuş misali kanat çırpıyordu sanki.
“Evlen benimle,” dedi Devrim birden fısıltıyla. Evlen benimle.
Ben daha evlenme teklifinin şokunu atlatamadan, “Benimle evlenip buradan çok uzaklarda, kimsenin bizi bulamayacağı bir yerde birlikte acılarımızı atlatmaya var mısın?” diye sordu Devrim baldan tatlı sesiyle.
“Ailen,” dedim titreyen sesimle. Şakağıma bastırdı dudaklarını. Küçük buse bile başımı döndürmeye yetmişti.
“Ailem mutluluklar diledi,” dedi Devrim.
Gözlerime baktı. Yaşlarla parlayan gözlerime baktı iç çekerek. “Hala bi cevap vermediğine göre teklifimi reddediyorsun sanırım Sanat Karay,” dedi Devrim. Muzip tavrına karşılık gülmeden edemedim. Ona yaklaştım. Kulağına doğru, “Teklifini kabul ediyorum Devrim Dinçer Demiralp,” diye fısıldadım.
Beni kucakladı sevinçle. Ayaklarım yerden kesildi. Beni döndürdü. Yıldızlı gecenin altında beni ne kadar arzuladığını göstermek istercesine öptü dudaklarımdan. Tam o sırada çatıdaki kapıyı açtı Vural.
“Ov! Vov! Ben hiçbir şey görmedim!”
“Zamanlaman berbat Vural,” dedi Devrim.
Yeniden zemine ayak bastığımda, “Vaktin geldiğini söyleyecektim,” dedi Vural çatık kaşlarla.
“Tamam geliyoruz,” dedi Devrim.
“Vakit geldi de ne demek?” diye sordum araya girerek.
Vural ellerini teslim olurcasına havaya kaldırıp tek kelime etmeden çekip gitti. Devrim ise, “Önce yüzüğünü takalım sevgilim,” dedi. Bunu dikkatimi dağıtmak için söylediğini biliyordum. Kafasında her ne varsa bana bunu söylemek için zaman kazanmaya çalışıyordu. Ceketinin iç cebinden çıkardığı yüzüğü parmağıma geçirir geçirmez, “Seni dinliyorum Devrim Dinçer Demiralp,” dedim imayla.
“Sana son bir sorum var Sanat. Fakat bunu söylediğimde nasıl bir tepki verirsin diye düşünmeden edemiyorum.”
“Sormadan bilemezsin.”
“Benimle acılarını yakmaya var mısın?”
Devrim’in elinde küçük bir kibrit kutusu vardı. Bana acılarımı yakmak isteyip istemediğimi soruyordu. İçinde birbirimizi bulduğumuz binayı yakmak isteyip istemediğimi soruyordu aslında. Gözlerim elindeki kibrit kutusuna sonra da ona kaydı.
“İsterim,” dedim bir an bile düşünmeden.
“Seninle acılarımızı yakalım Devrim.”
Bir şeyden kurtulmak için tek bir kıvılcım yeter. Kibriti çak. Bırak alev alsın. Sonra içine acılarını at. Pişmanlıklarını, korkularını at ve bekle. Alevler hepsini küle çevirecek. Sadece bunu yapmaya cesaret et. Ben cesaret ettim. Devrim’in elini tuttum sıkı sıkı. Birlikte kapıyı açıp ardımızda bıraktıklarımıza baktık. Devrim kutusundan bir kibrit çıkarıp kibriti çaktı. Birlikte minicik yanan ateşe baktık. Kibriti onun elinden aldım. Yere bıraktım kibriti. Çatı birden santim santim alev almaya başladı. Okulu benzinle suladıklarını o an anladım. Yere saçılan yıldızlarımın yanmaya başlayışını izledim. Yanarak yok oldu yıldızlarım. Ne de olsa gökten düşen her yıldız kül olmaya mahkumdur.
Devrim elimden tuttu. Birlikte kapıyı kapatıp bir altı kata indik. Bu katta bizi Korkut, Adahan, Merve, Buğra, Tolga ve Heves karşılamıştı. Her birinin elinde birer kibrit vardı. Buğra ile Adahan kayıp eşya odasını yaktı. Diğerleri de sınıfları ateşe verdikten hep beraber koşarak bir alt kata indik. Yiğit Eren, Selin, Müjde, Ela, Açelya, Serdar ve Polen’in ikinci kata kibritlerini bırakışıyla birinci kata indik. Bu katta Alperen, Berna, Yağmur ve Miray vardı. Herkes bir sınıfı yakarken Berna’nın gözyaşları içinde bebeğini kaybettiği sınıfı yakışı dikkatimden kaçmamıştı.
Hep birlikte koşarak giriş kata indik. “Vural nerede?” diye sordum birden.
“O resital salonunda,” dedi Devrim.
Resital salonun açık kapısından baktık hep birlikte. Vural piyanonun üzerine bıraktı kibritini. Piyanonun alev alışı ve bizim koşarak kendimizi binanın dışına atışımız aynı zaman dilimi içinde gerçekleşmişti. “Herkes iyi mi?” diye sordu Devrim. Herkes buradaydı. Hep birlikte okulu yakmış alevler içindeki binaya bakarken Vural elindeki çakmağı bana doğru uzattı. Bu çakmak Asır’ın babasının çakmağıydı. Çakmağı aldım onun ellerinden. Kapağını açtım. Tek bir hamlemle yandı çakmak. Bana bu çakmağı ilk yakmaya kalktığımda, “Söndüremeyeceğin ateşi yakma Sanat,” demişti Devrim. Şimdi ise söndüremeyeceğim ateşe bir yenisini yakmak üzere okulun kapısında duruyordum. Yanan çakmağı koridora doğru fırlatıp geri çekildim.
Hep beraber bahçe kapısına koştuk. Demir sürgülü kapının önünde hep birlikte yaktığımız o okul binasına baktık. Bizi bir araya getiren, içinde yalanlara sürüklendiğimiz, birbirimize ihanet ettiğimiz, gerçeklerimizi haykırdığımız okul artık yoktu. Çünkü biz içinde en derin acılarımızla yakmıştık onu.
“Vakit geldi,” dedi birden Vural.
Devrim’in bakışları beni buldu. Bunun bir veda olduğunu o an anladım. Yaktığımız acıları sevdiklerimizle birlikte ardımızda bırakma zamanımız gelmişti. Her gidişin bir dönüşü olduğunu bilsemde vedaları hiçbir zaman sevmemiştim. Ağlamaya başlayan kızlara doğru yaklaştım. Her birine tek tek sarıldım. Polen’e, Heves’e, Miray’a, Berna’ya…
Kızlarla kucaklaştıktan sonra Buğra, “Geri döneceksiniz ona göre,” demişti yaşlı gözlerle.
“Döneceğiz,” dedim güçlükle.
Tek tek çocuklara sarılıp vedalaştım. Geriye bir tek Vural kalmıştı. İkimizde yaşlı gözlerle bakıyorduk birbirimize. “Demek gidiyorsun Sanat kız,” dedi kendini gülümseyemeye zorlayarak.
“Gittiğiniz yerde çok mutlu olun. Geri döndüğünüzde sizi bekliyor olacağız ama özellikle sana söylemek istediğim bir şey var Sanat,” dedi Vural.
“Adınla yaşa. Her daim adınla yaşa Sanat kız.”
Vural’ın sözlerinden sonra ağlamaya başladım. Ona sıkıca sarıldım. “Adımla yaşayacağım,” dedim gözyaşları içinde. Vural’dan ayrıldıktan sonra Devrim elindeki spor çantasını arabasının bagajına koydu. Onun içinde benim eşyalarım olduğunu biliyordum. Arkamızda yanan bir binadan fazlasını bıraktığımızı biliyordum. Dostlarımızı, sevdiklerimizi de bırakıyorduk ardımızda.
“Buralar bizde,” dedi Vural.
Devrim ile Vural’ın tokalaşmasını izledim. Onlarda birbirlerine bu şekilde veda etmişti. Arkamızdan gözü yaşlı bir şekilde bakan kalabalığa karşı bacaklarım titreye titreye ön koltuğa yerleştim. Kemerimi takarken o kadar zorlandım ki bu vedanın bir dönüşü olduğunu bilmek bile iyi hissetmeme yetmemişti.
Devrim yanıma oturduğunda birlikte arabanın yan aynalarından arkamızda yanan binaya ve sevdiklerimize baktık son kez. Araba çalıştı. Onlar arkamızdan el sallarken yanaklarım yaşlarla ıslandı. Sona gelmiştik. Kendi hikayemizi baştan yazmak üzere gidiyorduk buralardan.
O an Devrim’in bana söyledikleri geldi aklıma. Bana, “Sana söz veriyorum. Bir gün sana tüm acılarını unutturacağım Sanat Karay. Sana olan aşkımla saracağım tüm yaralarını. Bir gün ikimizde iyileşmiş olacağız ve sen bana, ‘Bitti mi Devrim?’ diye soracaksın. Bende o gün sana, ‘Bitti’ diyeceğim Sanat. Bitti,” demişti.
Gözlerim Devrim’i buldu. “Bitti mi Devrim?” diye sordum güçlükle. Neyden bahsettiğimi hemen anlamıştı. Beni bulan bakışlarında yaşlar parlıyordu.
“Bitti,” dedi Devrim. Bitti.
Kendimi daha fazla tutamadım. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Tam o sırada Devrim bana iyi hissettirmek için, müziksiz duramadığımı bildiği için bir şarkı açtı. Çalan şarkı: Another Love.
Şarkının sözleri benim gözyaşlarıma karıştı. Orman yolunda, ağaçların arasında, yanan acılarımızı ve sevdiklerimizi ardımızda bırakmış bir bilinmezliğe doğru gidiyorduk Devrim ile birlikte. Belki bu hikayede değil ama başka bir hikayede yeniden bir araya gelecektik. Bir gün yeniden bir araya gelecektik. Bir gün evimize, sevdiklerimize geri dönecektik. Bu aşkta olmasa da başka bir aşkta mutlaka bir araya gelecektik.
Devrim’in elini tuttum gözyaşlarıyla. Onunla birlikte kendi hikayemizi yazmaya, acılarımızdan arınmaya, iyileşmeye gidiyorum. Bir gün geri dönmek üzere…
~SON~
____________________________
Daha önce hiçbir karakterime veda etme ihtiyacı bu denli hissetmemiştim. Sen kişisel hayatımın en zor zamanlarında düştün aklıma. Önce bir piyano belirdi zihnimde. Sonra da sen…
Piyanonun yanında durmuş Devrim’e bakıyordun. Kendi adını da var olduğun ilk an kendin koydun. Adınla var oldun ve adınla da yaşamaya devam edeceksin kalbimde.
Herkes senin soğuk ve duygusuz olduğunu düşünüyordu. Bakışlarından ürküyor senden uzak duruyordu ama ben seni hep içini bilerek yazdım. Bir gün hislerini yeniden dışavuracağın ana kadar hep yanı başında bekledim. Dinlediğin her şarkıyı bende seninle birlikte dinledim. Bedenindeki kırıkların aksine ben karakterini hep sağlam yazdım. Hatalar yaptığında sana doğru yolu gösterecek, tökezlediğinde sen düşmeden seni tutacak, kalbini açmak istediğinde hep yanında olacak bir çocuk gelsin istedim yanına. Seninle aynı anda zihnimde doğan biri gelsin istedim yanına. Öyle de oldu. Seninle doğan seni buldu.
Sanat kızım. Benim yaralı kızım. En çok senin yaşadıklarına ağladım. En çok senin yaşadıklarından dersler çıkardım ve en çok seninle öğrendim güçlü durmayı. İyileşmenin aslında binlerce parçaya ayrılmaya benzediğini seninle öğrendim. Zihnimde sana sarıldım, seninle ağladım ve güldüm. Şimdi veda zamanı. Her veda yeni bir başlangıçtır. Bir gün başka bir hikayede seninle yeniden karşılaşmak dileğiyle. O zamana kadar kendine çok iyi bak ve her ne olursa olsun adınla yaşamaya devam et. Adınla yaşa Sanat’ım. Her daim adınla yaşa…
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 9.02k Okunma |
1.01k Oy |
0 Takip |
71 Bölümlü Kitap |