
Karanlığı yenmenin tek yolu acılardan arınmaktır. Acılarından arındığında karanlık seni bırakır. Artık esir olmazsın. Özgür olursun. Bende özgür olmak istedim. Gördüğüm kabustan uyanmak istedim ve uyandım.
Şimdi ise hiç bilmediğim bir yerdeyim. Sakinleştiricilerin etkisi geçmişti. Zihnim daha berraktı ve tüm bunların içinde Devrim'in sesini duyduğuma, onun kalp atışlarını dinlediğime ve de kokusuyla uyuduğuma emindim. Peki ama o şu an nerede? Devrim nerede?
Üzerimdeki ince battaniyeyi kenara alıp yatağın içinde oturdum. Bir süre öylece karşımda duran kapıyı izledim. Boşluğa dalmak bile olan biteni anımsamama yetti. Asır'ın beni tutuşu, damarlarıma karışan sakinleştiricinin etkisiyle gözlerimi kapatışımı net bir şekilde hatırlıyordum. En çok da beni yeniden karanlık zindana kapattıkları anlar belirmişti gözümün önünde.
Bacaklarımı yataktan sarkıttım. Ayağa kalkıp yatak başlığının yanında duvara montelenmiş boy aynasının karşısına geçtim. Suretime baktım. Soluk mavi gözlerim üzerimdeki hastane kıyafetindeydi. Bana yeniden bunu giydirdiklerini düşündükçe aklımı kaçıracak gibi hissediyordum. Bundan kurtulmak istiyordum. Üzerimdekinden çok onun bana hissettirdiklerinden kurtulmak istiyordum.
En çok da bu yüzden ellerim hastane kıyafetinin arkasındaki bağcıkların ilkine uzandı. İlk bağcığı çözdüm. Sırtımın açıldığını hissettim. Ortadaki bağcığı çözmek üzere olduğum sırada odanın kapısının açıldığını duydum. Başımı çevirip içeri girene baktım. Devrim'e!
"Sanat," dedi fısıltıyla. Kapıyı ardımızdan kapattığı o an ona doğru koşarken buldum kendimi. Boynuna atladım. Ona sıkıca sarıldım. Onda sakinleştim ben. Onun kollarında...
"Devrim," dedim özlemle.
Devrim öylece gözlerime baktı. Hüzün vardı bakışlarında. Sanki bir şey onu sarsmış gibiydi. Sağ elimi yanağına koydum usulca. Tam o anda, "Sırtın," dedi yutkunarak. Gerisini getiremedi ama ben anladım. Sırtımdaki çizgileri görmüştü. Tıpkı müzikal günü annesinin de gördüğü gibi...
"Devrim," dedim fısıltıyla ama ne diyeceğimi bilemedim. Kelimelerimin tükendiğini hissettim. Tam o sırada Devrim elimden tuttu. Beraber aynanın önünde durduk. Gözlerimiz yansımamızda buluştu. İkimizde konuşmuyorduk belki ama bakışlarımız kelimeler olmadan da anlaşmamızı sağlıyordu.
"Kar beyazı teninde yıldızlar kaymış. Bense o yıldızları ait olduğu gökyüzüne geri koymak için varım."
Devrim'in sağ gözünden bir damla yaş aktı. Sırtımdaki boşluğa sadece dikkatli bakılınca görülen birkaç küçük çizgiye dudaklarını bastırdı. Uzun bir öpücük bıraktı izlerime. Sonra da işaret parmağıyla izlerimin üzerine yıldız çizdi.
Yansımama baktı. Maviliği solan gözlerime baktı. Ruhunu kaybetmiş o kıza baktı Devrim. Sonrasında, "Bu izlerden bende de var," dedi sessizce. İlk başta duyduğum şeyden emin olamadım ama Devrim üzerindeki tişörtü çıkarınca gördüm gerçeği. Annesinin neden bana birbirinizin yaralarını sarın dediğini daha iyi anladım.
Titreyen parmaklarımı onun izlerinin üzerine koydum. O ise, "İçerideyken yaptılar," dedi durumu açıklamak için. Yanaklarımdan süzüldü gözyaşlarım. Tıpkı onun yaptığı gibi uzunca öptüm izlerinden. Gözyaşlarımla ıslattım. Bir yıldız çizdim. Sonrada o yıldıza sarılarak ağladım.
Devrim, "Her şey geride kaldı," dedi bana dönerken. Yüzümü avuçlarının arasına aldı. Gözlerimin altındaki ıslaklığı sildi yumuşak bir dokunuşla. "Geçti," dedi fısıltıyla.
"Ölmek istedim," dedim sayıklarcasına.
"Ölmek istedim. Her şey son bulsun istedim."
"Yaşamanı istedim. Her şey seninle yeniden başlasın istedim," dedi Devrim iç çekerek.
"Şimdi ise yaşamak istiyorum Devrim. Seninle yaşamak istiyorum," dedim ve tam o sırada aramızdaki mesafeyi sabırsızlıkla kapayıp onu kendime çektim. Dudaklarımız birbirine kavuştu. Öptüm onu. Nefesim kesilene kadar hem de...
Devrim bir kolunu belime doladı. Diğer eli üzerimdeki hastane kıyafetinin bağcıklarına kaydı. Kalan iki düğümü de çözdü. Dudaklarımda Devrim'in soluğu üzerimizde ince bir battaniye vardı artık. Dudaklarımız ayrıldığında gözlerime baktı. Kollarımdaki her bir yara izini şefkatle öptü. En sonunda da kalbimi kanatan yarayı iyileştirdi sıcak bir buseyle. Sonra da battaniyeyi tepemize kadar çekti.
Bir süre sonra başımı onun göğsüne yasladım. Elim kalbinin üzerindeydi. Devrim, "Seni bulamasam ne yapardım?" dedi iç çekerek. Ona baktım. Diğer yarıma, felaketimin ortasında bana yolumu gösteren kutup yıldızıma baktım.
"Sen beni her zaman bulursun Devrim. Hatta buldun da," dedim sessizce.
"Sonra da yıldız çizdin yarama. Artık hiç acımıyor."
"Her şey geride kaldı Sanat. Burada bizi kimse bulamaz."
"Bura neresi Devrim. Biz nereye geldik?"
"Abimin evine."
İlk başta söylediğine inanamadım. Fakat sonra Devrim'in, "Seni babandan saklamanın tek yolu buydu," demesiyle bu söylediğinde ciddi olduğunu anladım.
"Bana abini hayatının sonuna kadar affetmeyeceğini söylemiştin. Şimdi de sırf benim yüzümden istemediğin bir şeyi yapıyorsun Devrim."
"İstemediğim bir şey yapmıyorum Sanat. Ben seni istiyorum."
Devrim'in parmakları yüzüme düşen bir tutam siyah saçı kavradı. Saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Sen benim her şeyimsin Sanat," dedi Devrim fısıltıyla.
"Çekilen her acının sonunda sen bekliyorsan beni ben hiçbir şeyden korkmam Sanat. Ne babandan ne de bir başkasından. Senin için abimi bile affederim. Hem de bir an bile tereddüt etmeden."
Devrim alnıma küçük bir buse bıraktı. Ona, "Ya bir gün pişman olursan?" diye sordum birden. Dudaklarında sıcak bir tebessüm belirdi.
"Ben içinde senin olduğun hiçbir şeyden pişman olmadım, olmam da. Sana daha önce de söylemiştim. Sen gel desen ben yine gelirim."
Ona ormanda mahsur kaldığımda neden peşimden geldiğini sorduğumda da bu cevabı vermişti. Ben gel desem yine gelirdi. Belaya yine bulaşırdı. Hem de bile isteye...
"Sen de benim her şeyimsin Devrim," dedim iç çekerek.
"Hatta sen benim kaybettiğim renklerimsin."
"Kaybettiğin renklerin mi?"
"Eskiden hayatımda renkler vardı. Pembe, mavi, turuncu, mor, yeşil onlarca çeşit ve tonda renk vardı hayatımda. Ama şimdi hayatımda tek bir renk var Devrim. Ben artık siyahım. Ruhum siyah. Saçlarım siyah. Gözlerim bile artık siyah biliyor musun?"
Söylediklerimle Devrim'in sıcak parmakları yanağımı okşadı. Dokunuşu öylesine yumuşaktı ki beni incitmekten korkarcasına seviyordu. Gözlerime baktı. "Yanılıyorsun Sanat," dedi kendinden emin bir şekilde.
"Hayatında hala bir renk var ve benim o renk için yapamayacağım şey yok."
Hangi rengi kastettiğini biliyordum. Gözlerime bakışından anlamıştım. Maviyi kastediyordu. Siyah ruhumda bir parça mavi kalmıştı ve o sırf bu küçücük rengi kaybetmemem için her şeyi yapacağını söylemişti.
Devrim'e sıkıca sarıldım. Başımı boynunun altına yerleştim. Onun geceden siyah saçlarımı okşayışıyla kapattım gözlerimi. Sonrasında bir rüyaya daldım. Bu sefer aynı kabusa esir değildim. Okuldaydım. Koridordaydım. Koridorlar karanlık olsa da yolumu bulabiliyordum. Özel yerime gitmek üzere adımlıyordum ki bir ses duydum.
"Sanat," dedi sesin sahibi.
Kimin sesi olduğunu anlayamadım. Etrafıma bakındım ama kimse yoktu. Sadece açık bir kapı vardı biraz ötede. Belki de sesin sahibi oradaydı. Resitalin yapıldığı salonda...
Salonun açık kapısından geçip basamakları birer birer indim. Sahnedeki arpa baktım. Vücudum isteğim dışında arpa doğru çekiliyordu. Ona dokunma dürtüsüyle yanıp tutuşuyordum. Altın gibi parlayan arpa dokunmak üzere sahneye çıktım. Ona doğru yaklaştım. Parmaklarım arpın tellerine doğru uzandı. Sadece minik bir dokunuşumla teller koptu. Birer inci tanesi olup yerlere saçıldı. Kanlı inciler...
Gözlerimi aniden bu rüyanın bende yarattığı hisle açtım. Kalbim küt küt atıyordu. Gördüğüm rüyanın etkisindeydim. Arpın tellerine dokunduğumda avucuma ve de yerlere saçılan incilerin kanlı oluşunu anımsadıkça bu hissin geçmeyeceğini hissettim. Yatağın üzerindeki koyu yeşil tişörtü üzerime geçirip yataktan kalktım. Belki yüzüme soğuk su çarparsam kendime gelebilirim. Odanın içindeki kapıyı açtığımda küçük bir ebeveyn banyosuyla karşılaşmam büyük şanstı.
Yüzüme buz gibi suyu çarpmak üzere musluğu açtım. Avuçlarıma dolan suya baktım. Bir anlığına rüyamdaki inciler geldi aklıma. İncilerin yere saçılışı, değdikleri yeri kana bulayışı belirdi gözlerimin önünde. Bu görüntüyü kafamdan atmak için birkaç kez yüzüme su çarpıp yüzümdeki ıslaklığı kuruttum.
"Sadece bir rüya," dedim kendi kendime.
Daha önce de bu tarz rüyalar gördüğüm için düşünmem yersizdi. Şimdi bu saçmalığa bir son verip Devrim'in yanına gidiyorum. Ebeveyn banyosundan çıktığım gibi odadan ayrıldım. İçerideki açık mutfakta arkası dönük ocakta bir şeyler pişiren kişiye doğru yaklaştım. Kollarımı beline doladım. Başımı sırtına yasladığımda, "Günaydın," dedi Devrim huzurla.
"Günaydın Devrim Dinçer Demiralp."
Devrim bana döndü. Alnıma küçük bir buse kondurdu. Sonrasında üzerimdeki tişörte baktı. Dün gece giydiği tişörttü bu. Sabah üzerime giymem için kasıtlı olarak odada bıraktığını biliyordum. Bundan emin olmamı sağlayan şey ise sözleri oldu.
"Benden çok sana yakıştığı kesin," dedi Devrim muzip bir gülüşle.
Tek kaşım havalandı. Soluk mavi gözlerimi onunkilere diktim. "Ne ima ediyorsun?" diye sordum mahsus. Devrim dizlerimin hemen bir karış üstünde biten tişörte baktı. Sonrasında beni belimden tutup kendine çekti.
"Basit bir tişörtle bile aklımı bulandırıyorsun Sanat Karay."
"Devrim," dedim gözlerimle ocağı işaret ederek ama o bu yaptığım imayı anlamamakla beraber öylece bana bakıyordu.
"Devrim omlet yanıyor!"
Devrim tavanın altını kapattı. Sonra da, "Hepsi senin suçun," dedi sanki omleti ben yakmışım gibi.
"Omleti sen yaktın Devrim."
"Senin yüzünden yaktım."
"Benim yüzümden mi?"
"Evet senin yüzünden. Eğer dikkatimi dağıtmasaydın şimdi kahvaltımızı yapıyor olabilirdik Sanat Karay."
"Özür dilerim Devrim Dinçer Demiralp. Dikkatinizi bir daha dağıtmam," dedim imayla. Tam onun gözünden uzağa koltuğa oturmaya gidecekken beni yakaladı.
"Nereye gittiğini sanıyorsun?" diye sordu gülerek.
"İzin verirsen salona geçiyorum."
"Olmaz. Seni gözümün önünden ayıramam."
"Az önce dikkatini dağıttığım için omleti yaktığını iddia ettiğine göre ben en iyisi salonda durayım Devrim Dinçer Demiralp."
Devrim cebinden yıldızlı tokayı çıkardı. "Önce bunu ait olduğu yere geri koymalıyım Sanat Karay," dedi Devrim. Saçlarımı parmaklarının arasına aldı. Bir tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra saçım gözlerimin önüne gelmesin diye yıldızlı tokayı iliştirdi başıma.
"Böyle çok daha iyi," dedi Devrim memnuniyetle. Tam o sırada kapı çaldı. Muhtemelen Devrim'in abisi gelmişti. "Ben bakarım," dedim ve kapıyı açmak üzere içeriye geçtim.
"İyi de abimin anahtarı var," dedi Devrim arkamdan.
Kapıyı açtığım an Devrim'in dediğinin doğru olduğunu ve de asıl gelenin abisi olmadığını gördüm. "Vural," dedim şaşkınlığımı gizleyemeyerek. Hem sabah sabah kapıda onu görmeyi beklememiştim hem de onun bizi burada nasıl bulduğunu düşünürken bulmuştum kendimi.
Vural'ın ismini söylediğimi duyan Devrim de mutfaktan çıkıp yanıma geldi. İkimizde kapıda durmuş öylece bize bakan Vural'a bakıyorduk. Devrim, "Bizi nasıl buldun?" diye sordu en sonunda bu sessizliğe bir son vermek için.
"Sizi nasıl bulduğumun bir önemi yok," dedi Vural.
Onda bir şey olduğunu hissetmemi sağlayan şey ne yazık ki Vural'ın Devrim'i geçiştirmesi değildi. Sol avucunu açıp kapatışıydı onu ele veren. Ne zaman bir şey saklasa gerginliğini gizlemek için böyle yapardı Vural. İstemsiz bir hareketin onu ele verdiğinden habersizken, "Buraya neden geldin?" diye sordum birden.
"Ne saklıyorsun Vural?"
"Bu sabah," dedi Vural ama gerisini getiremedi. Kendini tutuyordu. Her ne olduysa söylemeye dili varmıyordu. Kelimelerini tüketmişti sanki. Konuşmak ilk kez ona zor geliyordu. Bunu gözlerinden anladım.
"Bir şey olmuş. Söyle! Ne oldu Vural?" diye bağırdım dayanamayarak.
"Işık!"
O isimi sonunda söyledi Vural. Sonrasında, "Işık bu sabah okulda ölü olarak bulundu," diyerek tamamladı sözlerini.
O an anladım rüyamın ne anlama geldiğini. Arp Işık'tı. Onu temsil eden en bariz sembol oydu. Kopan teller onun hayatla olan bağıydı. Avucuma saçılan incilerse onun Devrim hakkında kurduğu hayallerdi. Hayallerin kana bulanarak avucumdan yerlere saçılacağını nereden bilebilirdim ki?
"Işık bu sabah okulda ölü olarak bulundu," diyerek yineledi Vural sözlerini. Kullandığı her bir kelimenin bir tokat misali yüzüme çarptığını hissettim. Devrim'e baktım. İkimizde duyduğumuz gerçeği idrak etmekte zorlanıyorduk. Işık'ın öldüğü gerçeğini...
DEVAM EDECEK…
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 9.02k Okunma |
1.01k Oy |
0 Takip |
71 Bölümlü Kitap |