52. Bölüm

5.Bölüm: Çırak

Şevval Nur Aydın
sevvnuraydn

Yalanlar Resitali bir şeyi anlamamı sağladı. Burada asıl ölenler bizlerdik. Bizler Yalanlar Resitali’nin kurbanlarıydık. Tüm bunların başında da ben vardım. Resital benim için düzenlenmişti. Piyanonun başında ben vardım. O tuşlardan akan yalanlar benim içindi. Resitalimin sonlanması İhanetler Müzikali’ni başlattı ve onların bilmediği bir şey var ki ben hala piyanonun başındayım. Notalar benim. Doğruluğun soğuk nefesi benim. Bunu herkes çok yakında görecek.

Benim adım Sanat. İhanetler Müzikali’nin ardından Gerçeklerin Senfonisi benimle başlayacak. Benimle…

“Abi,” dedi Devrim fısıltıyla. Ben karşımızdaki adamın kim olduğunu bilsemde diğerleri bilmiyordu. Bizim dışımızda kalan herkes karşımızda duran adamın kim olduğunu anlamaya çalışıyordu ki Erdem abi, “Kardeşim,” dedi Devrim’e bakarak.

Orada bulunan herkes aynı anda, “Kardeşim mi?” diye bir nida kopardı.

Işık’ın öz annesinin kim olduğunu öğrendiğimiz o günün ardından Devrim’in bir abisi olduğunu artık herkes biliyordu. Gerçekler bir bir ortaya çıkmaya başlamıştı. Sırada hangimizin gerçeği vardı? Hangimizin en büyük gerçeği ortaya saçılmayı bekliyor? Bilmiyorum ama bildiğim tek bir şey var. O da hepimizin gerçekleri ortaya çıkmadıkça bu oyun son bulmayacak. Gerçekler Senfonisi ile tüm gerçekler ortaya çıkacak. Tüm gerçekler!

Devrim, “Senin burada ne işin var?” diye sordu doğrudan abisinin gözlerine bakarak. Erdem abi sıkıntıyla ensesini ovuşturdu. Burada bulunma amacını söyleyip söylememek konusunda tereddüt ettiğini fark ettim. Belki de Devrim’e bunu söyleyince alacağı tepkiden çekiniyordu. Belki de yokluktan ete kemiğe bürünmesinin başka bir sebebi vardı.

Devrim, “Sana bir soru sordum. Okulda, benim olduğum yerde ne işin var?” dedi direterek. Abisinin Devrim’e nasıl baktığını gördüm. Özlemle bakıyordu. Bunca zaman hiç var olmamış gibi her şeyden uzakta kimsenin bilmediği bir yerde hayatını sürdürmüşken şimdi Devrim’i bulmuşken bir daha da kaybetmek istemiyormuş gibi bakıyordu. Erdem abi kardeşini geri istiyordu.

“Geri döndüm,” dedi Erdem abi birden. Her ne kadar Devrim’in bu cevaptan sonra tepkisiz kaldığını görse de bu durumdan memnun olmadığını biliyordu. Benim için onu affettiğini biliyordu. Fakat şöyle bir gerçek var ki Devrim abisini affettiğini söylese de içten içe hala onun gidişine öfkeliydi. Gidişine, en çok da arkasına bile bakmayışına öfkeliydi Devrim.

“Bundan sonra buradayım,” diyerek devam etti sözlerine Erdem abi.

“Buradayım derken?” diye sordu Devrim.

“Yanındayım kardeşim. Karay Müzik Koleji’nde artık bende varım.”

Erdem abinin sözleri sadece Devrim’i değil, orada bulunan herkesi büyük şoka sokmuştu. Devrim’in bir abisi olduğu gerçeğini sindiremeden onun okulumuzda yer alacak olduğunu öğrenmişlerdi. Devrim, “Peki bu saatte ne işin var? Okulda olmaman gerekiyordu?” diye sordu. Abisinin dudaklarından bilgiç bir kıkırtı döküldü.

“Aynı şeyi benim size sormam gerekir. Bu saatte okulda ne işiniz var?”

“Biz de şimdi çıkıyorduk,” diyerek araya girdi Adahan.

“Etütümüz vardı da Devrim’in abisi bey,” dedi Vural otuz iki diş sırıtarak.

“Devrim’in abisi bey mi? Senin Türkçe gruptan ayrıldı,” dedi Tolga.

“Bi sussanız mı acaba?” dedi Heves.

“Durun! Onca zaman sonra yeni bir olayın içine düşmüşüz. İki dakika susun da izleyelim,” dedi Vural bu seferde. Devrim’in delici bakışları saniyesinde onu buldu.

“Kriz anında söylenecek en son şey!” dedi Buğra Vural’a sinirle.

Devrim, “Bi durun!” dedi en sonunda dayanamayarak. Erdem abinin beklentiyle üzerimizde gezinen gözlerine karşılık, “Biz çıkıyoruz. Siz konuşun,” dedim kalabalığa dönüp.

“Anlaşılan aile içi olayların ortasında kalmışız,” dedi Alperen.

“Dışarı,” dedi Yağmur bıkkın bir şekilde. Herkes tek tek kapının önüne çıkarken Devrim, “Sanat sen benimle kal,” dedi ben tam kapıdan çıkmak üzereyken. Diğerleri kapının önüne çıktı. Okulun kapısının önündeki basamaklara oturup bizi beklediklerini gördüm. Başımı çevirip Devrim’e baktım o an.

Devrim, “Burada ne işin var abi?” diye sordu yeniden. Erdem abi bize doğru bir adım attı. Devrim ile benim tam karşımda durdu. Gözlerini Devrim’in üzerinden ayırmadan, “Anneme seni sordum. O da bana Sanat’ın yanında olduğunu söyledi,” dedi.

“Sanat’ın okulda olduğunu nereden biliyordun? Ayrıca burada neden bulunduğunun cevabını hala alamadım,” dedi Devrim şüpheyle.

“Sadece bir tahmindi. Eve uzun zamandır dönmediğini biliyordum. Benim evime geldiğin o günden beri.”

“Yıllardır ortada yoksun! Neden şimdi? Neden geri döndün? Hayatımızda ne değişti ki şimdi beni arıyorsun? Neden karşıma geçmiş bundan sonra buradayım diyorsun? Sebebi ne?” diye sordu Devrim. Sesinin tonu bile bu duruma ne kadar içerlediğini belli ederken abisine olan bakışları bunu daha net bir şekilde görmemi sağladı. Devrim Dinçer Demiralp abisine karşı hala öfke doluydu.

Erdem abi, “Çok şey değişti Devrim Dinçer,” dedi sakin bir ses tonuyla.

“Bilmediğin çok şey var,” diye de ekledi. Yorgun bakışları kardeşinin yüzünde geziniyordu. Pişmanlık duyuyordu. Geçmişe geri dönmeyi düşlüyordu. O arabaya belki de hiç binmemeyi, babasına karşı gelen olup kardeşiyle o göl kenarında kamp yapan bir abi olmayı düşlüyordu. Geçmiş ona da acı veriyordu. Tıpkı Devrim’e de verdiği gibi…

Erdem abi, “Bundan sonra yanında olacağım Devrim. Her ne olursa olsun yanında olacağım. Sen istesende istemesende gölgen olacağım,” dedi.

Devrim’in tek bir yüz kası bile kıpırdamadı. İfadesiz bir şekilde abisine bakarken, “Babam dönmeni kabul etmeyecek,” dedi üstüne basa basa.

“Bunu göze aldım,” dedi Erdem abi.

“Madem öyle. Yaşayacağın ve göreceğin her şeye karşı hazırlıklı ol abi.”

Devrim meydan okur gibi konuşmuştu abisiyle. Bir yanı abisi ile olmak istiyor diğer yanıysa abisinin yaşadıklarımıza şahit olup arkasına bile bakmadan kaçmasını istiyordu. İkilemde hissediyordu Devrim. Öfkesine sarılıyordu, yaşadıklarına ve ondan alınanlara.

Erdem abi, “Ben her şeyi göze aldım kardeşim. Peki sen affettiğini söyledikten sonra şimdi babanın karşısında abin ile durmayı göze alabilecek misin?” diye sordu.

Devrim’e baktım. Düz bir çizgi halini alan dudaklarında, hedefine kilitlenen bakışlarında, farkında bile olmadan çattığı kaşlarında gezindi gözlerim. Abisi için babasının karşısında duracak mıydı? Eve geri dönecek ve babasının karşısında abisini savunabilecek miydi? En önemlisi abisinin bundan sonra onun yanında durmasına izin verecek miydi?

Devrim, “Eve birlikte dönüyoruz abi,” diyerek bana gereken cevabı verdi.

Erdem abi, “O halde eve dönmemizin vakti geldi kardeşim,” dedi. Devrim benden güç almak istercesine elimi hafifçe sıktı. Üçümüz beraber okulun kapısından çıktık. Bizi gören herkes ayağa kalktı. “Sizi görmek büyük şeref Devrim’in abisi bey,” dedi Vural birden. Elini Erdem abiye uzatmış ortamı yumuşatmak adına gülümsemişti.

Erdem abi, “O şeref bana ait gençler. Adım Erdem bu arada,” dedi sıcak bir tebessüm eşliğinde.

Vural otuz iki diş sırıttı. Devrim ise, “Biz artık gidelim,” dedi abisine. Abisi başını hafifçe salladı. Buğra aralarındaki gerginliği sezmiş olacak ki, “Bizde dağılalım. Gruptan konuşuruz,” dedi. Herkes bunun üzerine birer birer okuldan ayrıldı. Bende Devrim ile beraber Erdem abiyi de alıp arabaya geçtim. Erdem abi önde ben arkada Devrim’in arabasında onların evine doğru yola koyulduk. Açıkçası içim hiç rahat değildi. Abisinin eve döndüğü gerçeğini bilmeyen ailesinin onu karşısında görünce nasıl bir tepki vereceğini az çok tahmin edebiliyordum. Tüm bunların içinde böylesine hassas bir konunun ortasında bulunmam ne derece doğru olurdu?

Gözüm arabayı kullanırken düşüncelere dalan Devrim’e kaydı. Gözlerimiz kısa bir anlığına dikiz aynasında buluştu. Onunda benim gibi birtakım tereddütleri olduğu aşikardı. Muhtemelen abisinin eve dönüşünün nasıl karşılanacağını düşünüyordu ve de bundan sonra olacakları.

Erdem abi, “Ev hiç değişmemiş,” dedi iç çekerek.

“Emin ol içindekiler de değişmedi,” dedi Devrim bıkkın bir nefes vererek.

Devrim arabayı evin önüne park etti. Hep birlikte arabadan indik. Devrim’in gözü bana kaydı. Elimi tuttu ve, “Gel,” dedi yumuşak bir sesle. Gerginliğimi almak için gülümsemeye zorladı kendini. Derin bir nefes aldım. Her şeyi bir kenara bıraktım. Yeniden duygusuz biri oluverdim. Hislerimi kapattım. Endişelerimi bir kenara bıraktım ve onunla beraber kapının önünde durdum.

Erdem abi de hemen arkamızdaydı. Devrim’in arkasında durmuş bekliyordu. Kapıyı açan ise Yasemin Demiralp oldu. “Oğlum, hoş geldiniz,” dedi gülümseyerek. Öylesine sıcak kanlı ve içtendi ki insan ona bakınca tüm endişelerini geride bırakıyordu.

Devrim’in annesi, “İçeri gelin. Bizde tam sofraya oturacaktık,” dedi. O an Erdem abinin eli Devrim’in omzunu kavradı. Kardeşinin arkasından çıktı. Yasemin Demiralp’in dudaklarındaki gülümseme kayboldu. Oğlunu karşısında görmenin şokunu yaşıyordu. Gözleri irileşmişti. Dudakları titremeye başlamış bacakları titrediği için ayakta güçlüklükle durduğunu belli edercesine elini kapının pervazına dayayıp destek almıştı.

“Senin,” dedi Yasemin Hanım ama gerisini getiremedi. Titreyen dudaklarıyla birlikte yutkunma ihtiyacı hissetmesi konuşmasını zorlaştırıyordu. Erdem abi onun şokunu geçirmek adına bir adım attı. Annesinin ellerini tuttu. Avuçlarında küçücük kalan ellere baktı Erdem abi. Tam o sırada annesi düşecek gibi oldu. Bu sefer ellerini tutmayı bıraktı. Annesine sıkıca sarılıp göğsüne bastırdı. Annesinin boşlukta kalan kolları oğlunun bedenini kuşattı. Hıçkırıklarının arasından kimsenin beklemediği bir cümle döküldü: Senin burada olmaman gerekirdi!

“Neden geldin Erdem?” diyerek ağlamaya başladı Yasemin Demiralp.

Erdem abi bu sözleri duyduğuna şaşırmış gibi görünmüyordu. Hatta bu cümleyi duymayı beklediğini yüzündeki donuk ifadeden anlamıştım. Annesinin bedenini şefkatle kolları arasında hafifçe sıktı. “Her şey geçecek,” diye fısıldadı Erdem abi. Her şey geçecek.

Annesi oğlundan ayrılıp gözyaşlarıyla bir kez daha baktı. Yanaklarındaki ıslaklığı elinin tersiyle silip, “İçeri gelin,” dedi. Önde Yasemin Demiralp olmak üzere hep beraber içeri girip salona doğru adımlamaya başladık. Demir Demiralp arkası dönük bir şekilde telefonla konuşuyordu. Henüz bizim geldiğimizi fark etmemişti. Devrim’in annesinin ayakta durmaya gücü olmadığından kendini koltuğa bıraktığını gördüm.

Erdem abi öylece babasının ona dönmesini beklerken Devrim ile beraber nefeslerimizi tutmuştuk. Tam o sırada beklenen oldu. Devrim’in babasının telefon konuşması arkasını döndüğü anda şaşkınlıktan telefonunu elinden düşürmesiyle son buldu. Erdem abiyi bulan gözleride dehşet vardı. Sanki karşısında oğlu değil de görmeye bile tahammülü olmadığı biri varmış gibi bakıyordu.

“Erdem,” dedi Demir Demiralp sayıklar gibi.

“Eve geri döndüm baba,” dedi Erdem abi.

Demir Bey eğilip yerden telefonunu aldı. Telefondaki kişiye sonrasında ona döneceğini belli eden birkaç cümle sarf edip aramayı sonlandırdı. O da tıpkı eşi gibi, “Senin burada olmaman gerekirdi,” dedi. Erdem abinin evden uzakta yaşamasının sebebinin hep Devrim ile kopan bağları olduğunu düşünmüştüm. Ailesinin kazadan sonra suçun asıl failinin Erdem abi olduğunun ortaya çıkmasından korktukları için onu sanki hiç var olmamış gibi herkesten ve her şeyden uzakta bir hayat yaşamaya mecbur bıraktıkları düşünmüştüm ama sanki bu hikayede de eksik bir şeyler var. Belki de Erdem abi okulda söylediklerinde ciddiydi: Bilmediğin çok şey var!

Demir Demiralp, “Geri dön. Geldiğin yere geri dön. Hemen,” dedi her kelimesini otoriter olduğunu göstermek için özellikle vurgulayarak.

“Dönmeyeceğim,” dedi Erdem abi.

“Ne demek dönmeyeceğim? Döneceksin! Ben döneceksin diyorsam döneceksin!”

Demir Demiralp sakinliğini korumakta zorlanmaya başlamıştı. Erdem abinin dönmesi neden onun için bu kadar önemliydi? Devrim artık davadan tamamen beraat etmişken, suç dosyası kapanmışken neden Erdem abinin geldiği yere geri dönmesi için bu kadar baskı yapıyordu?

Erdem abi, “Çok geç,” dedi birden.

“Geç de ne demek?” diye sordu babası kaşlarını çatarak.

“Artık herkes Devrim’in bir abisi olduğunu biliyor. Geri dönemem, dönmeyeceğim.”

Babası dehşetle baktı. “Aptal!” diye bağırdı.

“Senin için yaptığım onca şeyden sonra her şeyi nasıl hiçe sayarsın?”

“Ben her şeyi göze aldım baba. Geri dönmeyeceğim,” diyerek diretti Erdem abi.

Demir Demiralp sinirden aklını kaçıracak gibiydi. Devrim, “Abimin neden burada bulunmaması gerekiyor? Neden dönmesi için diretiyorsun baba?” diye sordu araya girerek.

Babası tam Devrim’in sorusunu cevaplamak üzere dudaklarını aralıyordu ki, “Sakın baba!” diye gürledi Erdem abi. Konuşmanın başından bu yana ilk kez ses tonunu yükseltmişti.

“Geçmişte konuştuklarımızı unutma. Bu konuyu açma,” diyerek ses tonunu her kelimede biraz daha düşürdü Erdem abi. Ardından kardeşine baktı. “Şimdi sırası değil Devrim Dinçer. Sen Sanat’ı al ve yukarı çık,” dedi güçlükle.

Devrim’in kaşları çatıldı. Onunda artık sabrı tükenmişti. Sürekli ondan bir şeyler saklanmasından, kendini sürekli içinden çıkılmaz olayların ortasında bulmaktan yorulmuştu. En çok da gizli kapaklı olayların ana ögesi kendisiyken bir şey bilmemek canına tak etmişti. Omuzlarını dikleştirdi. Aksi bakışları abisini buldu.

“Yıllar sonra hiçbir şey yaşanmamış gibi davranamazsın abi! Bana burada ne olduğunu anlatmak zorundasın!” dedi Devrim adeta kükrercesine.

“Yapamam!” diye karşılık verdi Erdem abi.

“Bunu yapamam! Şimdi beni daha fazla zorlamayı kes ve Sanat’ı da alıp yukarı çık Devrim Dinçer!”

Erdem abi yalvarır gibi bakıyordu Devrim’e. Ondan soru sormamasını, bildikleriyle yetinmesini ve de olayların içinde daha fazla bulunmamasını bekliyordu ama bu o kadar kolay değildi. Bunu en iyi ben biliyordum. Ne de olsa bende yaşatmıştım bunu Devrim’e. Bende onu kendimden uzaklaştırmak, onu korumak için sırlar saklamıştım ondan. Her şeyi başlatan olmasa da resitali sonlandıran yalanı ben söylemiştim. Ona ben ihanet etmiştim ve en sonunda da ona kendi gerçeğimi söylemiştim. Şimdi ise onun elini sıkıyordum. Parmaklarımız bir zincirin halkaları gibi birbirine kenetlenmişti. İçinde bulunduğumuz bu duruma karşılık ona bakmıştım. Devrim de bana…

“Biz çıkıyoruz,” dedi Devrim.

Orada bulunan kimse tek kelime etmedi. Devrim ile beraber salondan ayrıldık. Olay yerinden hızla uzaklaşan iki suçlu gibiydik. Halbuki bu hikayedeki tek masum olanda bizlerdik.

Devrim ile beraber evden ayrılmış yeniden arabada bulmuştum kendimi. “Kemerini tak,” dedi Devrim kendini sakin kalmaya zorlayarak. Onun dediğini yaptım. Kemerimi takıp arkama yaslandım. Araba hızla bahçeden çıkıp ana yola geçtiğinde bile tek kelime etmedim. Çünkü biliyordum. Onu sakinleştirmek için biraz beklemem gerekiyordu.

Devrim sinirini gaza basarak atmaya çalıştı bir süre. Araba diğer arabaları teğet geçmek suretiyle süratle yolda hızla ilerlerken en sonunda, “Sağa çek,” deme gereksinimi duydum. Devrim sanki kendini dış dünyaya kapatmış gibi bir süre daha hız yapmaya devam etti.

“Devrim arabayı sağa çek!” diye bağırdım bu sefer.

Devrim direksiyonu sağa kırdı. Arabayı ani bir frenle kaldırımın dibinde durdurdu. Hafifçe savruldum. Onun kemerini çözüp arabadan indiğini gördüm. Sinirle volta atmaya başladı. Ellerini ensesine kapamış olanları düşünmemek için zihniyle adeta bir savaşın içine girmişti.

Kemerimi çıkardım. Arabadan inip onun tam arkasında sakinleşmesini bekledim. Devrim, “Aklımı kaçıracağım,” dedi birden. Yavaş yavaş kendini açmaya başlamıştı. Her ne kadar öfkesini dizginleyemediği bir durumun içinde olsa da bana kendini açtıkça içindeki fırtınanın dindiğini biliyordum. En çok da ona temas ettiğimde duruluyordu. İnadı geçiyordu. Öfkesi kayboluyordu. Rahatlıyordu Devrim. Benim yanımda yeniden kendini buluyordu.

O sinirle volta atmaya devam ederken birden kollarımı beline doladım. Ona arkadan sıkıca sarıldım. Adım atmasına izin vermedim. Başımı sırtına yasladım. Dursun istedim. Benim yaptığım gibi o da bana sığınsın istedim. Bende dinlensin, bende sakinleşsin istedim. Ben Devrim Dinçer Demiralp’e sarılmak istedim ve sarıldım.

Ona, “Kapat gözlerini,” dedim kendimde bunu yaparak.

“Bana yasla ruhunu. Bu sefer sen bana sığın. Bu sefer sen beni değil ben seni iyileştireyim.”

“Ben sana yaslanmıyor muyum sanıyorsun? Sana sığınmadığımı, senin beni iyileştirmediğini mi sanıyorsun? Ben çoktan sana yaslandım. Ben çoktan sana sığındım ve ben bir tek sende iyileştim Sanat. Onlar düşürdü, sen kaldırdın. Onlar acıttı, sen iyileştirdin. Şimdi ise onlar itti beni sen çektin.”

Derin bir soluk çekti ciğerlerine. Parmaklarım karın boşluğundan yukarıya doğru kaydı. Tam kalbinin üzerine yerleştirdim ellerimi. Nefes alırken şişen göğsünü, ritmi düzene giren kalbini avuçlarımda hissediyordum. Parmak ucumda hafifçe yükselip ensesine tüy hafifliğinde bir buse bıraktım. Yere tam bastığım o anda dönüp bana baktı Devrim Dinçer Demiralp. Tüm her şeyi benden ibaretmiş gibi…

Ellerini sırtıma yerleştirdi. Teninin sıcaklığını hissetmek yutkunma ihtiyacı hissetmeme neden oldu. Bana, “Anlamıyorum Sanat,” dedi tüm bu olanlardan yorulduğunu belli eden bir nefes öncesi.

“Ailem benden bir şey saklıyor ve ben bunu neden yaptıklarını anlamıyorum. Anlamayacağım da!”

“Abinin bunca zaman kimsenin bilmediği bir yerde olmasının bir sebebi var Devrim. Bu sebep her neyse abin öğrenmemenden yana. Çünkü seni korumak istiyor.”

“Nasıl bu kadar eminsin?”

“Eminim. Çünkü abinde tıpkı senin gibi. O da söz konusu sevdikleri olunca gözü başka hiçbir şey görmüyor.”

“Beni neyden koruyor? Neden benden sürekli bir şey saklanıyor?”

Elimi yanağına koydum usulca. Sol yanağında gezindi parmak uçlarım. Ona, “Bir gün bunu da öğreneceğiz Devrim. Tıpkı ortaya çıkmayı bekleyen diğer tüm gerçekler gibi,” dedim sessizce.

Devrim elini elimin üzerine koydu. Elimi avucuna alıp avuç içine küçük bir buse bıraktı. “Başardın,” dedi iç çekerek.

“Neyi başardım?”

“Beni yeniden dindirmeyi.”

Devrim, “Artık özel yerimize dönebiliriz sevgilim,” dedi bu seferde. Beraber arabayla yeniden okula geçtik. Tam okulun kapısından içeriye girdiğimiz sırada gruptan bir mesaj geldi.

Berna: Katil hamlemi yaptırdı.

Buğra: Sabah hamle yapma sırası sizde Devrim ile Sanat ikilisi!

Kimse bizim okulda kaldığımızı bilmiyordu. Bunca zaman okulun karanlık koridorlarında saklandığımı, burayı evim yaptığımı, yanıma Devrim’i de aldığımı kimse bilmiyordu. Gerekmediği sürece bilmelerini istemiyordum. Devrim’e, “Hamle sırası bizde,” dedim. Birlikte üst kata çıkıp oyun odamıza girdik. Kutudan bir taş aldım. Üzerine Berna’dan sonraki kurbanın adını yazdım: Tolga’nın adını.

Domino taşını Berna’nın isminin yazılı olduğu taşın önüne koydum. Bugün günlerden pazartesiydi ve Cuma günü olacak olan senfoni orkestramıza kadar taşların tamamlanacağını hissediyordum. Katil o gün aramızda olacaktı. Bize ismini verecek ve asıl oyununu oynamak üzere harekete geçecekti. İşte o zaman savcı devreye girecekti. Asır’ın yakalanması artık an meselesiydi.

Devrim, “Gidelim,” dedi taşlardan gözünü ayırmadan. Birlikte karanlık oyun odasını ardımızda bıraktık. Bizden alamadıkları tek yere, kendimize ev yaptığımız o kullanılmayan spor salonuna geçtik. Devrim kendini basamaklara bıraktı. Bense soyunma odasına doğru ilerledim. İçeri girdim. Dolaptan üzerime rahat bir şeyler çıkarıp giyindim. İçeri girdiğimde Devrim’in çoktan yastığına sarılmış uyuduğunu gördüm. Ona doğru yaklaştım. Dizlerimin üzerine çöküp onu izledim bir süre.

“Ailenin ne kadar önemli olduğunu, birine güvenmenin ne demek olduğunu hastane odasında tek başıma kaldığımda anladım. Keşke hiç var olmasaydım dedirttiklerinde aslında hiçbir zaman bir aileye sahip olmadığımın farkına vardım ama sen benim gibi değilsin Devrim. Senin bir ailen var. Seni seven ve sana her şeyden çok değer veren bir aile. Benim ailemse sensin,” dedim fısıltıyla.

Devrim gözlerini araladı. Karanlıkta tonu daha da koyulaşan kahverengi gözleri benimkileri buldu. Yattığı yerden doğruldu. Yere battaniye koydu. Üzerine de bir yastık. Yere örtünün üzerine uzandı. “Gel buraya,” dedi iç çekerek. Onun yanına uzandım. Elimi göğsünün üzerine yerleştirdim. Gözlerimi yumdum. Onun kokusunu çektim içime. Sonrasında ona, aileme sarılarak uyudum.

*******

Ertesi gün hazırlanıp her zamanki gibi gelenleri kapının önünde bekledik Devrim ile. İlk gelen Vural oldu. “Günaydın gençler,” dedi Vural yanımıza gelirken. Devrim ona cevap verme tenezzülünde bile bulunmadı. Bense yarım ağızla ona günaydın demiştim.

“Kantine mi geçsek? Birazdan bizimkilerde gelir,” dedi Vural.

“Olur. Sanat da daha kahvaltı yapmadı,” dedi Devrim. Sanki kendisi kahvaltısını yapmış gibi konuşması dikkatimden kaçmamıştı. Vural aldığı cevaptan memnun gibi görünüyordu. Arkadan gelen Buğra, Yağmur ve Berna ile beraber bizde ayaklandık.

“Herhangi bir durum var mı?” diye sordu Buğra.

“Şu anlık yok,” dedi Devrim gözlerini devirerek.

“Şu anlık derken bile belanın beni bulmasına ramak kalmış gibi hissediyorum,” dedi Vural.

“Bela sanki sadece seni buluyor,” dedi Berna iğneleyici bir tonda.

“Bela ilk kimi buluyor bilmem ama olayların ardı arkasının kesilmediği kesin,” dedi Yağmur.

“Korkma güzelim. Ben buradayken hiçbir şey olmaz,” dedi Buğra gururla.

Devrim’in bakışlarının bana kaydığını fark ettim. Gergin olduğunu hissediyordum. Dün olanlardan sonra gerisinin geleceğini ikimizde biliyorduk. Gerçeklerin elbet bir gün ortaya çıkacağının da.

“Hüseyin dayı!” diye şakıdı Vural kantine girer girmez. Kantincimiz Hüseyin abi başının belasına bakıp kıkırdadı.

“Çayla bizi Hüseyin dayı,” dedi Vural.

Hüseyin abi hepimizin çaylarını arka tarafta hazırlarken, “Aptalsın Vural,” dedi Buğra cık cıklayarak. Vural umursamaz bir tavırla omuz silkti. Devrim bizim için hepimize tost söyledikten sonra hep beraber masaya kurulduk.

Buğra, “Ulan şaka maka geceden beri gözüme bir gram uyku girmedi. Biz yine neyin içine düştük?” dedi.

“Korkma Buğra. Seni de ben korurum,” dedi Vural sırıtarak.

“Sen önce kendine mukayyet ol da,” dedi Devrim iğneleyici bir tonda.

“Hamleyi yaptınız mı bari?” diyerek araya girdi Berna. Onu başımla tasdikledim. “Tolga’nın adını yazdık.”

Tolga’nın ismini duyunca Berna’nın ilk kez gerilmediğini fark ettim. Bu iyiye işaretti. En azından içimizden biri yoluna devam edecek duruma gelmişti. Hüseyin abinin, “Al bakalım deli oğlan,” demesiyle Vural gidip Hüseyin abinin hazırladığı tepsiyi aldı.

Hepimiz ortaya konan tepsiden çaylarımızı ve tostlarımızı alıp kahvaltımızı yapmaya başladığımız sırada Vural, “Hüseyin dayı senin çıraktan haber yok mu hala?” diye sordu.

“Var var. Birazdan ilk iş gününe gelmiş olur.”

“Vay be! Demek üzerimize gül koklanır oldu bu kantinde!”

“Saçmalamayı kes Vural,” dedi Devrim uyarıcı bir bakış eşliğinde.

Vural tam sesini kesmiş tostuna yumulmuştu ki, “İşte benim çırak,” dedi Hüseyin abi. Hepimiz kantinin kapısından giren kişiye baktık. Dün söylediği sözde ciddi olduğunu tahmin etmem gerekirdi ama her şey için çok geçti. Hepimiz tanıdık birine, dün gecenin öznesine baktık: Erdem abiye!

Bölüm : 27.02.2025 19:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Şevval Nur Aydın / Yalanlar Resitali (Tamamlandı) / 5.Bölüm: Çırak
Şevval Nur Aydın
Yalanlar Resitali (Tamamlandı)

9.02k Okunma

1.01k Oy

0 Takip
71
Bölümlü Kitap
1.Bölüm: Resital2.Bölüm: Saç Teli3.Bölüm: Çatı4.Bölüm: Mavi Kurdele5.Bölüm: Fotoğraf6.Bölüm: Hoşça Kal7.Bölüm: Tik Tak8.Bölüm: Kelebek9.Bölüm: Sırlar ve Duvarlar10.Bölüm: Orman11.Bölüm: Karanlığın Uykusu12.Bölüm: Hastane13.Bölüm: Darbe14.Bölüm: Çiçek Buketi15.Bölüm: Kırılgan16.Bölüm: Sırlar ve Yalanlar17.Bölüm: İkna18.Bölüm: Telefon19.Bölüm: Uzat Ellerini20.Bölüm: Şeytanın Müzisyeni21.Bölüm: İtiraf22.Bölüm: Kamera Kayıtları23.Bölüm: Son Kurban (Sezon Finali)~Duyuru~1.Bölüm: İlk İhanet2.Bölüm: Yeni Bir Not3.Bölüm: Ruh4.Bölüm: İlk Prova5.Bölüm: Oda6.Bölüm: Zehir7.Bölüm: Beraber8.Bölüm: Küçük Bir İyilik9.Bölüm: Yerinde Olsam10.Bölüm: Asıl Oyun Kurucu11.Bölüm: Rol12.Bölüm: Müzikal13.Bölüm: Siyah Kutu14.Bölüm: Ses15.Bölüm: Sanat’ın Acıları16.Bölüm: Sır17.Bölüm: Anons18.Bölüm: Sanat’ın Devrim’i19.Bölüm: Kalplerin Savaşı20.Bölüm: Üç Burslu21.Bölüm: Toka22.Bölüm: Başım Belada23.Bölüm: Rüya (Sezon Finali)1.Bölüm: Işıkların Söndüğü Gece2.Bölüm: Domino Taşları3.Bölüm: Oyunun İçinde4.Bölüm: Koridorun Sonu5.Bölüm: Çırak6.Bölüm: İhtimal7.Bölüm: Yıkık Dökük8.Bölüm: İkinci Hediye9.Bölüm: Boşluk Doldurmaca10.Bölüm: Yıldız11.Bölüm: Kağıt Uçak12.Bölüm: Ay Işığı Sonatı13.Bölüm: Tünel14.Bölüm: Konum15.Bölüm: Oyunu Bozdum16.Bölüm: Taş Hırsızı17.Bölüm: Adalet Vakti18.Bölüm: Senden Kırıldım19.Bölüm: Şeytanın Ulağı20.Bölüm: Hırka21.Bölüm: Son Gerçek22.Bölüm: İyileşme Vakti23.Bölüm: Adınla Yaşa (Final)Gölgelerimiz Birlikte (Özel Bölüm)
Hikayeyi Paylaş
Loading...