55. Bölüm

8.Bölüm: İkinci Hediye

Şevval Nur Aydın
sevvnuraydn

“İkinizde geride durun,” dedi Devrim.

Üçümüzünde gözü kapıdaydı. Yaklaşan adım sesleriyle kalp atışlarımın hızlandığını hissettim. Gelen Asır mıydı yoksa onun için çalışan bir başkası mıydı bilmiyorum ama Heves’in de dediği gibi tuzağa düştüğümüz kesindi.

“Devrim,” dedi bir ses. Bu ses Asır’ın sesi değildi. Bu ses Erdem abiden geliyordu. Üçümüzde onun sesini duyunca koridora çıktık. Onu görünce rahat bir nefes aldım.

“Senin burada ne işin var? Bizi mi takip ettin abi?” diye sordu Devrim sinir bozukluğuyla.

“Asıl aynı şeyi sorması gereken kişi benim kardeşim. Sizin burada ne işiniz var?” diyerek Devrim’in sorusuna soruyla karşılık verdi Erdem abi.

“Anlatsam da inanmazsın,” dedi Devrim sinir bozukluğuyla.

“Kaybedecek vaktimiz yok! Bir an önce gidelim buradan!” diyerek araya girdi Heves.

Dördümüz koridora çıktığımız sırada bir ses duydum. Biri geliyordu. Bunu Erdem abi de fark etmiş olacak ki, “Kıpırdamayın,” dedi. Üçümüz de onun koridordaki pencereye doğru ilerleyişini izledik. Tam o sırada Erdem abinin pencereden bakmasıyla sırtını duvara dayaması bir oldu. Aşağıdan biri ateş etti. Kurşun pencerede cam olmadığından dolayı direkt karşı duvara saplandı.

“Eğilin!”

Eğilip koşar adım merdivenlere yöneldik. İki el daha ateş edildi. Heves panikle bir çığlık savurmuştu ki Devrim’in elimi tutması bir oldu. Kucağımdaki dosyayı sıkıca tutup ona baktım. Kahverengi gözlerindeki tedirginlik ifadesi beni korkutmalı mıydı? Hayır. Ben korkmuyordum. Korkmayacaktım da!

“Üç dediğimde sen kızları alıp arabaya koşuyorsun Devrim Dinçer,” dedi Erdem abi fısıltıyla.

“Sen ne olacaksın?” diye sordu Devrim.

“Ben birazdan yanınıza geleceğim. Sen kızları alıp arabaya götür yeter ki!”

Devrim başını hafifçe sallamakla yetindi. Abisinin de en az onun kadar inatçı olduğunu o an anladım. Erdem abinin üçe kadar saymasıyla Devrim ve Heves ile beraber Erdem abinin de yönlendirmesiyle arka kapıdan çıkmış arabaya doğru koşmaya başlamıştık. Dört bir yanda silahlar patlıyordu. Neyin içine düştüğümüzü idrak etmekte zorlansam da Devrim Heves ile beni arka koltuğa aldı.

“Eğilin,” demeyi de ihmal etmedi. Heves ile beraber arka tarafta eğilmiş Devrim’in şoför koltuğuna geçişini izlemiştim. Devrim arabayı çalıştırdı. Hızla arka kapıya doğru sürdü arabayı. Erdem abi koşarak arabaya geldi. Erdem abinin Devrim’in yanındaki yerini almasıyla silahlı adamların bu sefer arkamızdan ateş etmesi bir oldu.

“Allah kahretsin!” dedi Devrim. Heves ile sessizce kemerlerimizi bağlamış yeniden eğilmiştik. Devrim arabayı uçururcasına sürerken Erdem abi, “Şuradan bir çıkalım yemin ederim senin ağzına sıçacağım Devrim Dinçer!” diye bağırdı sinirle.

“Arkamızdalar!” diye ciyakladı Heves.

Gözlerimi devirdim. Duygusuz bir ifadeyle, “Arkaya bakma sakın,” dedim Heves’e. Heves ağlamaklı bir ifadeyle başını olumlu anlamda salladı. Devrim ise direksiyonu bir sağa kırıyor bir sola kırıyordu. Arka tarafta arabanın yönüne bağlı olarak bir o yana bir bu yana savruluyorduk. Heves’e dokunsam ağlayacak gibiydi. Bense onun aksine kucağımdaki dosyaya sıkıca sarılmış öylece aradan ileriye doğru bakıyordum.

Devrim, “Gittiler,” dedi birden.

“Sen yine de hızını düşürme,” dedi Erdem abi sinirle.

Devrim’in gözlerini devirdiğini gördüm. İçinden sabır çekiyordu. Bir yandan da hızını düşürmemeye özen gösteriyordu. Bir süre sonra silahlı adamların arkamızdan gelmediğinden kesin olarak emin olduk. Ya izimizi kaybetmişlerdi -ki ben bunun olduğuna inanmıyordum- ya da peşimizi bırakma kararı almışlardı. Silahla üzerimize doğru ateş açtıktan sonra neden yarı yolda peşimizi bırakma kararı aldılar? İç sesimi duymuş gibi bir mesaj düştü telefonuma. Telefonumun açık kalan flaşını kapatıp ekranda yazan bildirimi içimden okudum.

Bilinmeyen numara: Gösteriyi beğendiğini varsayıyorum. Ne de olsa senin için özel olarak hazırladım. Eğer korkuyorsan bil ki güvendesin. Sadece minik bir görsel şölendi o kadar. Şimdi gösteri bittiğine göre hediyeni açabilirsin. Bir sonraki hediyenle ilgili küçük bir detay da bu. Dosyaya iyi bak Sanat Karay.

Silahlı adamları peşimize Asır’ın taktığını belliydi. Sinirli bir nefes çektim ciğerlerime. Oturduğum yerde doğruldum. Eğilmekten iki büklüm olan Heves’e, “Tehlike geçti,” dedim. O da benim gibi oturduğu yerde doğruldu. Bozulan koyu renk saçlarını parmak uçlarıyla yatıştırdı.

“Az kalsın ölüyorduk!” dedi Heves ağlayarak.

“Kız haklı! Az kalsın ölüyorduk! Peki ne için? Buraya neden geldiğimizi anlatmak ister misin Devrim Dinçer?” diye bağırdı Erdem abi birden.

Heves sesini kesti. O sessiz sessiz ağlarken Devrim, “Bu seni ilgilendirmez,” dedi abisine. Abisi birkaç okkalı küfür savurdu. Sinirlerine hakim olmakta zorlanıyordu. Elinde olsa şu an arabayı durdurup Devrim’in yakasına yapışmak pahasına buraya neden geldiğimizi öğrenirdi. Her ne kadar arabadan inme eylemini gerçekleştirmeyeceğini bilsem de aradığı cevapları ona vermediğimiz sürece vazgeçmeyeceğini biliyordum. Ne de olsa o Devrim’in abisiydi.

Erdem abi derin bir nefesin ardından, “Bana bir açıklama yapmak zorundasın Devrim! O adamlar kim ve sizin burada, dağ başında ne işiniz var?” diye sordu hiddetle. Devrim ilk başta tek kelime etmedi. Abisi aynı soruyu tekrarladığında bile ona cevap verme tenezzülünde bulunmadı. Ta ki abisi cümlesine beni de dahil edene dek!

“Sanat’ı da kendinle beraber tehlikeye attın!”

“Ben Sanat’ı tehlikeye atmam! Öyle bile olsa ben ona bir şey olmasına asla izin vermem! Sakın Sanat’ı aramızda olan meseleye dahil etme abi!”

“O zaman anlat! Dağ başında peşimizde silahlı adamların olma sebebi ne Devrim Dinçer?”

“O adamlar senin değil bizim peşimizdeydi. Hem sen neden geldin ki? Yıllar önce yapmadığın abiliği şimdi mi telafi etmeye çalışıyorsun?”

“Kes! Beni yine aynı yerden vuramazsın, buna izin vermem! Ben sana en başında söyledim. Bundan sonra yanında olacağımı sana en başında söyledim! Şimdi bana gerçeği söyle Devrim Dinçer!”

Devrim’in sinirden direksiyonu sıkan parmaklarına baktım. “Burada bulunuş amacımızı biz de bilmiyoruz,” dedi en sonunda. Erdem abi histerik bir kahkaha attı. Onunla dalga geçtiğimizi falan düşünüyordu ama durum aslında onun sandığı gibi değildi. Hiçbirimizin sandığı gibi değildi.

“Bu da ne demek şimdi?” diye sordu Erdem abi.

Devrim en sonunda hızını düşürdü. Tehlikenin bittiğinin farkındaydı. Bazı şeyleri içinde bastırmaya çalışmaktan da fazlasıyla yorulmuştu. Kısa bir anlığına abisine baktı. Ona, “Hani bana bilmediğim şeyler olduğunu söylemiştin ya asıl hiçbir boktan haberi olmayan sensin abi. Benim, bizim neler yaşadığımıza dair en ufak bir fikrin dahi yok senin. Biz nelerle mücadele ettik, ne zorluklarla bu zamana geldik bilmiyorsun. Gırtlağıma kadar pisliğe battığımı da bilmezsin sen şimdi ama ben sana şu kadarını söyleyeyim abi. Az önce olanların gözümü korkutamayacağı kadar ağır bir süreçten geçtim ben ve bunların hiçbirinden senin haberin bile yok,” dedi Devrim.

Erdem abinin dudaklarını birbirine bastırdığını gördüm. Devrim’in söylediklerini sindirebilmesi için biraz zamana ihtiyacı olsa da son gücüyle, “Seninde bilmediğin şeyler var kardeşim. Zamanı gelince bunu bizzat ben anlatacağım sana. O zaman umarım beni anlayabilirsin,” dedi. Devrim’in yutkunduğunu gördüm. O son cümleden sonra ikisi de tek kelime etmedi. Arabada derin bir sessizlik hakim oldu.

Heves başını koltuğa yaslamış donuk bir ifadeyle yolu izliyordu. Bense elimdeki dosyaya bakıyordum. Henüz kapağını bile aralamamıştım. İçinde ne olduğunu göremiyordum. Kapağı kartondan bir dosyaydı bu. Ardındakini gizliyordu. Sanki çok önemli bir şeyi tutuyormuşum gibi hissettim. Kapağı tutup araladım. O an mesajda hediye olarak bahsedilen şey aslında benim acılarım olduğunu anladığım andı..

“Buraya bizi bunun için getirtti,” diye fısıldadım kendi kendime.

“Ne için?” diye sordu Devrim.

Başımı kaldırıp ona baktım. “Bu dosya kliniğe ait. O adamlarda muhtemelen bu dosyanın peşindeydi,” dedim sinir bozukluğuyla.

“Dosyada ne yazıyor? Ayrıca klinik derken neyi kast ettin?” diye sordu Erdem abi. Tam o sırada Devrim, “Şimdi hiç sırası değil abi,” dedi imalı bir bakış eşliğinde. Erdem abi başını çevirip bana baktı. Yüzümdeki donuk ifadeye karşılık tek kelime etmeden önüne döndü.

Heves ise, “Devrim beni şurada bırakabilir misin?” dedi birden. İşaret ettiği yer cadde üzerinde bir alışveriş merkeziydi.

“Evine bırakabilirim. Yeterince zor bir gün geçirdin,” dedi Devrim.

“Yok. Beni burada indir lütfen. Biraz kafamı boşaltmaya ihtiyacım var. Her şey için sağ olun,” dedi Heves.

Devrim ısrar etmedi. Arabayı kenara çekti. Heves’in inişiyle Erdem abinin bakışları yeniden bana kaydı. Şefkat doluydu Erdem abi. Beni de kardeşi olarak gördüğünü hissedebiliyordum. Devrim içinde benim içinde fazlasıyla endişelenmişti. Şimdi ise tüm bunların sebebini öğrenmek istiyordu. Bir nevi kardeşinin neler yaşadığını öğrenerek onu korumak istiyordu.

Ona, “Klinik yıllar önce ailemin beni uyuşturucu bağımlısı olduğuma inanarak yatırdıkları bir yer. Bu dosya da benim dosyam. Benim üzerimde yapılan tüm tetkik ve sonuçlar bu dosyada. Adamların peşimize takılmasına bakılırsa da ortada usulsüz bir şeylerin olduğu kesinleşti,” diyerek konuyu kısaca özetledim.

Erdem abi şaşırmış gibi görünmüyordu. Sanki Devrim tüm bunları beni kaçırdığı gün abisine anlatmıştı. Belki de durum tam olarak öyleydi. Abisinin merak ettiği kısımsa neden onca zamandan sonra peşimize takıldıklarıydı. Şimdi ise üçümüzde bu sorunun cevabını almıştık.

Erdem abi, “Bu dosyayı size kim ulaştırdı peki?” diye sordu.

“Asır,” dedim güçlükle.

Devrim araba kullandığı için beni göremese de ses tonumdan nasıl olduğumu anlayabiliyordu. “Asır piçi o gece Sanat’ı kaçırıp kliniğe kapatan kişi,” dedi Devrim abisine. Abisi olanları anımsamış olacak ki birkaç küfür daha savurdu.

“Işık’ın ölümünün arkasında da o var abi. Bizde bunu onun yaptığını ispatlamaya çalışıyoruz,” dedi Devrim.

“Polis diye bir şey var Devrim.”

“Anlamıyorsun! Biz bunca pisliğin merkezindeyiz. Polis bile bize yardım edemez. Çünkü o piç herif kendini haklı çıkarmanın bir yolunu hep buluyor! Bundan da sıyrılmasına izin vermeyeceğim!”

“O zaman bende size yardım edeceğim.”

“Sen bize nasıl yardım edebilirsin ki?” diye sordu Devrim histerik bir kahkahayla.

“Beni fazla hafife alıyorsun kardeşim. Göreceksin. Onun pisliklerini ortaya dökmede size yardım edeceğim,” dedi Erdem abi kendinden emin bir şekilde.

Gözlerim ikisinin arasında gidip geldi bir süre. Sonrasında dosyamı araladım. Yol boyu kimse konuşmadı. Bense dosyanın arasından çıkardığım kağıtlara göz gezdirdim. Üzerimde yapılan tetkiklere, beynimi uyuşturan ilaçların isimlerine baktım tek tek. Yıllar önceki o kızın fotoğrafına baktım. Orada bir şey olduğu kesindi. Bunu Asır’ın dudaklarından kapının ardında duymak bir yana bu dosyanın ardından geleceklerin bize klinik hakkındaki karanlığı getireceğinden emindim. Sayfaları biraz daha karıştırdım. Tam o sırada sayfaların arasında küçük bir kağıt parçası buldum. Katilden bize bırakılan bir not daha!

Hediyemi beğenmişsindir umarım. Birileri devamının geleceğini söylemeyi unutmuşsa diye bi hatırlatayım dedim. İkinci hediyen için heyecanlı mısın bakalım? Sen sormadan ben söyleyeyim. Ben baya heyecanlıyım. Çünkü bu dosyayı kapatışın bir karanlığın kapanışı olacak . Eğer gerçekten karanlığa bir ışık yakmak istiyorsan yarınki provanın son bulmasını bekle. O zamana dek kendine çok iyi bak Sanat Karay.

Notu okumayı bitirdiğimde dosyanın kapağını kapattım. Yarınki provadan sonra beni ne bekliyordu bilmiyorum ama bir gerçek var ki Asır kliniğin pisliklerini önüme sermeye kararlıydı. Peki ama neden? Neden bunu yapıyordu? Annemin ölümüne sebep olup pisliğini orada örtmüşken şimdi neden bunu yapıyordu? Asır’ın asıl hedefi neydi?

Kafamda bir dizi soru ve ihtimal vardı. Hangisinin beni gerçeğe götüreceğini bilmiyordum ama gerçeğin bir şekilde beni bulacağını hissediyordum. Gerçek her neyse beni bulacaktı. Ne de olsa gerçekler ortaya çıkmadıkça oyun da son bulmayacaktı.

*******

Gece Devrim’in abisini eve bırakıp Devrim ile beraber yeniden spor salonuna dönmüştük. Sabah da erkenden yeni bir okul gününe daha uyanmış kimseler okula gelmeden önce de hazırlanmıştık. Birlikte spor salonundan ayrılmış her sabah olduğu gibi öğrencilerin arasına karışmıştık.

Devrim, “Dün olanları düşündüğünü biliyorum,” dedi birden bana sarılarak. Koridorda öğrenci dolabımın önünde duruyorduk birlikte. Öğrencilerin gelip geçişlerini, kendi aralarında konuşmalarını izliyordum. Ta ki Devrim bana sarılıp bu cümleyi kurana dek…

“Dosyada yazanları sende gördün Devrim. Notta yazanlar açık. Provadan sonra bizi tam olarak neyin beklediğini bilmiyoruz. İhtimalleri düşünmeden edemiyorum,” dedim donuk bir ifadeyle önümden geçenleri izlerken.

Devrim yanağımdan öptü uzun uzun. Sonra da benden ayrılıp çenemi tuttu. Çenemi biraz yukarı kaldırıp onun gözlerine bakmamı sağladı. Soluk mavilerime baktı iç çekerek. Benim deniz bile olamayan mavi gözlerime eşsiz güzellikte bir okyanusa bakar gibi baktı. Bakışlarımda son mutlu anısının olduğu yeri saklıyormuşum gibi baktı Devrim Dinçer Demiralp.

“Sen sadece beni düşün,” dedi Devrim gülerek.

“Düşünmediğimi mi sanıyorsun? Sen yanımda olsan bile ben hep seni düşünüyorum Devrim Dinçer Demiralp.”

Devrim’in gülümsemesi genişledi. Gamzesi beliriverdi. Uzun bir çizgiden ibaretti. Kas eksikliğinden doğan bir şey nasıl bu kadar iştah açıcı görünebilirdi ki? Parmak ucumda yükseldim. Gamzesinden öptüm onu. Sonra da sanki bu an hiç yaşanmamış gibi boynumdaki kulaklıklarımı başıma yerleştirip minik adımlarla ondan uzaklaştım. O her ne kadar müzik dinlediğimi sansa da ben şarkıyı bilerek açmamıştım. Çünkü biliyordum. Arkamdan gelecekti. Hep gelirdi.

“Benden kaçamazsın Sanat Karay,” dedi Devrim arkamdan. Adımlarımı yakaladı. Yanımdaki yerini aldığında kulaklıklarımı çıkarıp yeniden boynuma astım. Tam o sırada bu keyifli anımı bölmeye and içmiş gibi bir mesaj bildirimiyle titredi telefonum.

Bilinmeyen numara: Hamle yapma sırası sende Sanat Karay.

“Yine ne oldu?” diye sordu Devrim bıkkın bir şekilde.

“Hamle sırası bizde,” diyerek yanıtladım sorusunu.

Devrim ile beraber merdivenlere yöneldik. Yukarı kata çıkıp doğrudan oyun odamıza girdik. Devrim kapıyı ardımızdan kapattı. Bense masaya doğru ilerledim. Ilgaz Günay’ın isminin olduğu taşın önünde Selin’in adı vardı. Ondan sonra gelecek isim belliydi. Kendisiyle dün zorlu dakikalar geçirdiğimiz biriydi sıradaki. Onun adı Heves. Heves Saral.

Siyah kutunun kapağını araladım. İçinden bir domino taşı çıkarıp üzerine sıradaki ismi yazdım. Üzerinde Heves’in adının yazılı olduğu taşı diğerinin önüne koydum. Domino taşlarının sayısı an be an artıyordu. Listedeki isimlerin sayısı taşlar yerlerine geçtikçe azalıyordu. Senfoni gecesine ulaşmamıza gerçekleri öğrenmemize çok az kalmıştı. Işık’ın adı bize ihtiyacımız olanı verecekti.

Devrim’e, “Provayı kaçırmayalım,” dedim. Birlikte oyun odasını arkamızda bırakıp provaya geçtik. Düne nazaran bugünkü prova daha uzun sürse de bunun bir sebebi vardı. Senfoni gecemize çok az bir zaman kaldığından bugün art arda iki prova yapmamızın daha sağlıklı olacağı kanısına varmıştık. Öyle de yaptık. İki kez yaptığımız provanın ardından, “Yarın kostümlü olarak son provamızı yapıp Cuma günü de sahnemizi alıyoruz gençler,” dedi arp hocamız. Onun coşkusu diğerlerine de bulaşmıştı. Orada tek donuk olan kişi her zamanki gibi bendim.

“Hadi ama Sanat. Azıcık sırıt,” dedi Vural bana takılarak.

“İkile Vural,” dedi Devrim çatık kaşlarla.

Vural umursamaz bir tavırla omuz silkip kalabalığın arasına karıştı. Devrim ise, “Bazen fazla boş yapıyor,” dedi dayanamayarak. Telefonum yeni bir mesaj bildirimiyle titremeseydi bu söylediğine gülebilirdim.

Bilinmeyen numara: Provan bittiğine göre küçük bir ipucu ile ikinci hediyeni nerede bulacağını öğrenmeye hazır mısın Sanat Karay?

Mesajın ardından benimkiyle beraber diğer tüm resital kurbanlarının telefonlarına aynı video düştü. Işık’ın çektiği videolardan biri daha geldi ekranlarımıza. Hocaların yanında izleyemeyeceğimiz için provanın bitimiyle herkes salondan ayrıldı. Devrim ile beraber bir köşede sessizce videoyu izlemeye başladık.

“Tam da tahmin ettiğim gibi Sanat savcıya Vural ile Umut’un adını vermiş,” diyerek konuşmaya başladı Işık.

“Sonrasında olanlar malumun. Müjde’nin dolabına koyduğu fotoğrafın öylesine konulmadığını biliyordun Devrim. Kayıp eşya odasında seni bekleyen şeyi de biliyordun. Müjde’yi en büyük sırrıyla tehdit ettiğimden habersizdin o kadar.”

Işık küçük bir nefes molası verdi konuşmasına. Sonrasında, “Müjde Blumia hastası. Sırrının ortaya çıkmaması için fotoğrafı dolabına koyan da oydu. Sende o fotoğrafın peşinden kayıp eşya odasına daldın. Sanat ile seni yakalattığım için üzülmemi bekleme benden. Sonuçta bu da planımın bir parçası,” diyerek devam etti.

“Hem Adahan ile Buğra’nın uyuşturucu kullandığını ispatlamakla seni ateşe attığım gibi kurtarmasını da bilmedim mi? Sonuç olarak artık özgürsün. Şimdi düşünüyorsundur sen. Dün gece suçüstü yakalandıktan sonra nasıl serbest bırakıldım diye. Ben sana anlatayım sevgilim. Berna’ın Tolga’dan hamile olduğunu okula ifşalamamam için abisini yakacağını biliyordum diyelim. Sırra karşılık abisinin ve arkadaşının sırrını polise satan Berna sayesinde şimdi en az bir kuş kadar özgürsün. Özgürlüğünün tadını çıkar Devrim.”

Işık’ın videosunun bitimiyle katilin ikinci hediyesinin nerede saklı olduğunu anladım. “Kayıp eşya odasında,” dedim sayıklarcasına. Devrim ilk başta ne demek istediğimi anlamamıştı. Sonrasında, “İkinci hediye,” diyerek sıkıntılı bir nefes vermişti. Birlikte koridoru açıp kayıp eşya odasının olduğu kata çıktık. O günden sonra kayıp eşya odasının kapısının kilitli olabileceğini tahmin etmem gerekirdi. Şükürler olsun ki arkadaki kör noktanın kapısı kilitli değildi.

Devrim ile beraber tıpkı o gece de olduğu gibi içeri girdik. Her şeyin bıraktığımız gibi duruyor oluşu o geceyi yeniden yaşıyormuşum gibi hissetmeme yetmişti. Ellerimizde temizlik gereçleriyle duvardaki lekeyi temizlemek için girmiştik en son bu odaya. Şimdi ise katilin bize bıraktığı ikinci dosyayı bulmak için.

“Dosya orada,” dedi Devrim.

Dosyayı gidip eşyalarla dolu rafın üzerinden alıp kolumun altına sıkıştırdım. “Bir an önce çıkalım buradan,” dedim Devrim’e. Bu odada bir dakika dahi olsa durmak istemiyordum. Devrim de benimle aynı fikirdeydi. Bunu Işık’ın kanının olduğu duvara bakamamasından anlamıştım. Birlikte odadan ayrıldık. Koridorda biraz ilerleyip dosyanın kapağını araladım.

“Bu,” dedi Devrim dosyanın içindeki resime şok içinde bakarken.

“Esila Kehribar,” diyerek onun dile getiremediği o ismi ben söyledim.

“Esila Kehribar da benim yattığım klinikte kalmış Devrim.”

Sayfaları karıştırdım. Yapılan tetkikler, kullandığı ilaçlar hepsi tek tek raporlanmıştı. Fakat tüm bu sağlık raporlarının arasına karışan birkaç sayfa banka hesap dökümünün ne anlama geldiğini tam olarak anlayamamıştım. Hesap dökümünün olduğu bir sayfayı çıkarıp baktım. Klinikteki gözlüklü doktorun adı yazıyordu. Onun tarafından Esila Kehribar’ın banka hesabına aktarılan yüklü bir miktarda para olduğu açıktı. Neredeyse her ay düzenli bir şekilde Esila Kehribar’ın hesabına para gönderilmişti. Peki ama ne için?

“Tolga bana hapları Esila’dan aldıklarını söylemişti. Söylediğine göre bu illete onları Esila bulaştırmış,” dedi Devrim benim gibi hesap dökümüne bakarken.

“Esila klinik ile işbirliği yapmış,” dedim sıkıntıyla.

“Okuldaki gençleri bu illete bulaştırmak için klinikten para aldığı çok açık.”

“Böylece klinik için yeni kurbanlar olacaktı,” dedi Devrim dehşetle.

“O klinikte bağımlılar tedavi edilmiyordu Devrim. İnsanlar oraya bağımlı hale getiriliyordu. Belki de bu yüzden ölenler bile olmuş olabilir.”

“Kliniğin pisliklerini savcının önüne dökelim Sanat.”

“Dökelim Devrim. Karanlık bir devri biz kapatalım.”

Dosyayı kapatıp kolumun altına sıkıştırdım. “Ama önce herkesi gizli yerimizde toplayalım,” dedim. Devrim bu söylediğime şaşırmıştı. Bunca zaman herkesten saklandığım yeri şimdi onlara göstermek istememe inanamamıştı.

“Bundan emin misin?” diye sordu Devrim yumuşak bir sesle.

“Sen yanımda olduğun sürece,” dedim gözlerine bakarak.

“Ben her zaman yanındayım Sanat Karay.”

Gülümsedim. Telefonumu çıkardım cebimden. Gruba herkes gittikten sonra okulda toplanmasını istediğimi, konunun çok önemli olduğunu ve de bahane kabul etmeksizin herkesin mutlaka gelmesi gerektiğini vurgulayan bir mesaj yazdım. Telefonumu cebime geri attığımda bu geceden sonra bizim gizli bir yerimizin olmayacağından emin oldum. Bizim gizli bir yerimiz olmayacaktı. Yalanlar Resitali’nin kurbanlarının bildiği ve sadece onlara ait olacak bir spor salonu olacaktı. Sadece onlara ait!

Bölüm : 10.03.2025 19:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Şevval Nur Aydın / Yalanlar Resitali (Tamamlandı) / 8.Bölüm: İkinci Hediye
Şevval Nur Aydın
Yalanlar Resitali (Tamamlandı)

9.02k Okunma

1.01k Oy

0 Takip
71
Bölümlü Kitap
1.Bölüm: Resital2.Bölüm: Saç Teli3.Bölüm: Çatı4.Bölüm: Mavi Kurdele5.Bölüm: Fotoğraf6.Bölüm: Hoşça Kal7.Bölüm: Tik Tak8.Bölüm: Kelebek9.Bölüm: Sırlar ve Duvarlar10.Bölüm: Orman11.Bölüm: Karanlığın Uykusu12.Bölüm: Hastane13.Bölüm: Darbe14.Bölüm: Çiçek Buketi15.Bölüm: Kırılgan16.Bölüm: Sırlar ve Yalanlar17.Bölüm: İkna18.Bölüm: Telefon19.Bölüm: Uzat Ellerini20.Bölüm: Şeytanın Müzisyeni21.Bölüm: İtiraf22.Bölüm: Kamera Kayıtları23.Bölüm: Son Kurban (Sezon Finali)~Duyuru~1.Bölüm: İlk İhanet2.Bölüm: Yeni Bir Not3.Bölüm: Ruh4.Bölüm: İlk Prova5.Bölüm: Oda6.Bölüm: Zehir7.Bölüm: Beraber8.Bölüm: Küçük Bir İyilik9.Bölüm: Yerinde Olsam10.Bölüm: Asıl Oyun Kurucu11.Bölüm: Rol12.Bölüm: Müzikal13.Bölüm: Siyah Kutu14.Bölüm: Ses15.Bölüm: Sanat’ın Acıları16.Bölüm: Sır17.Bölüm: Anons18.Bölüm: Sanat’ın Devrim’i19.Bölüm: Kalplerin Savaşı20.Bölüm: Üç Burslu21.Bölüm: Toka22.Bölüm: Başım Belada23.Bölüm: Rüya (Sezon Finali)1.Bölüm: Işıkların Söndüğü Gece2.Bölüm: Domino Taşları3.Bölüm: Oyunun İçinde4.Bölüm: Koridorun Sonu5.Bölüm: Çırak6.Bölüm: İhtimal7.Bölüm: Yıkık Dökük8.Bölüm: İkinci Hediye9.Bölüm: Boşluk Doldurmaca10.Bölüm: Yıldız11.Bölüm: Kağıt Uçak12.Bölüm: Ay Işığı Sonatı13.Bölüm: Tünel14.Bölüm: Konum15.Bölüm: Oyunu Bozdum16.Bölüm: Taş Hırsızı17.Bölüm: Adalet Vakti18.Bölüm: Senden Kırıldım19.Bölüm: Şeytanın Ulağı20.Bölüm: Hırka21.Bölüm: Son Gerçek22.Bölüm: İyileşme Vakti23.Bölüm: Adınla Yaşa (Final)Gölgelerimiz Birlikte (Özel Bölüm)
Hikayeyi Paylaş
Loading...