
“Umarım bizi gecenin köründe burada toplamanıza değecek bir durum vardır yoksa elimden çekeceğiniz var Sanat ile Devrim ikilisi,” dedi Buğra söylenerek.
“Bize her ne söyleyecekseniz bunu gündüz vakti okuldayken söyleyemez miydiniz?” diye sordu Selin.
“Selin arkadaşımıza katılmakla birlikte sizin yer zaman bilmezliğinizi sonuna kadar kınıyorum,” dedi Vural.
Devrim dayanamayarak gözlerini devirdi. Bense tartışma ortamına bir son vermek adına, “Sizi buraya akşam herkes çıktıktan sonra çağırmamızın bir sebebi var,” dedim. Gözlerim her birinin yüzünde gezinirken onların cevap vermesine olanak tanımadan koridorda adımlamaya başladım. En sonunda herkesin ardında boş küçük bir odadan başka bir şeyin olmadığını sandığı o kapının önünde durdum. Bu kapıyı açtığım an sırlarımdan birini daha azat edecektim. Peki ben buna gerçekten de hazır mıydım?
Devrim’in elini kapının kulbunu kavrayan elimin üzerine koyduğunu hissettim. Başımı çevirip ona baktım. Karanlıkta daha da koyulaşan gözleri, başını hafifçe sallayışıydı bana kendime olan güveni yeniden kazandıran. Bu kapı açılacaktı. Ardında saklanan sırrım artık özgür olacaktı. Tıpkı benim gibi…
Devrim ile beraber kapıyı açtık. Herkes içerideki eski derin dondurucuya baktı. Devrim, “Adahan, Buğra, Tolga bana yardım edin,” dedi. Üçü de bir şey anlamasa da Devrim’in yanındaki yerini aldı. Devrim dondurucunun fişini çekti. Dördü beraber önce dondurucuyu kaldırıp odadan çıkardı. Sonra da dondurucuyu depo olarak kullanılan alana doğru götürdüler. Geri kalanlar ise açılan boşluğa baktı.
“Gelin benimle,” dedim sırrıma doğru bir adım atarak. Diğerleri de peşimden içeriye girdi. Vural, “Vay anasını!” dedi şok içinde. Devamını getirmesine kalmadan Devrim, Adahan, Buğra ve Tolga katıldı aramıza. Onlarda diğer herkes gibi spor salonuna hayretler içinde bakarken Devrim yanıma geldi. Kolunu belime dolamış benimle birlikte diğerlerinin ilk şoku üzerlerinden atmalarını bekliyordu.
Buğra, “Neden bizi akşam akşam okula çağırdığınız belli oldu,” dedi.
“Böyle bir şeyden neden şimdi haberimiz oluyor acaba? Dersleri ekmek için mükemmel bir yer. Bahse varım hocaların bile buradan haberi yoktur,” dedi Vural sırıtarak.
“Kankam haklı! Bilseydik buraya kaçardık,” dedi Adahan kıs kıs gülerek.
Buğra Adahan’a bakıp gözlerini devirdi. “Her şey tamam da bizi buraya okulumuzun kimsenin bilmediği bir spor salonunun olduğunu göstermek için çağırmadınız her halde,” dedi Yağmur. Erkeklerin düşünmediği çok doğru bir noktaya parmak basmıştı. Benim beklediğim soru da tam olarak buydu.
Sıkıntılı bir nefesin ardından, “Sizi buraya çağırdım. Çünkü anlatacağım şeyden önce yaşadığım yeri görmenizi istedim,” diyerek başladım anlatmaya. Vural şok içinde bana baktı. Diğerlerinin de ondan arta kalır yanı yoktu. Kimse burada yaşıyor olma ihtimalimin bile olabileceğini düşünmemişti. Düşünmezdi de. İşin en acı kısmı da buydu. Bazılarımızın gerçekleri bir başkasının hayatında ihtimal bile olamıyordu.
Berna, “Nasıl yani?” diye sordu yanlış anlayıp anlamadığını kontrol etmek için.
“Burası benim yaşadığım yer Berna. Bunca zaman buradaydım, yanı başınızdaydım,” dedim güçlükle.
“Neden burası peki?” diye sordu Selin.
“Uzun hikaye. Zamanı gelince bunun sebebini de öğreneceksiniz ama şimdi çok daha önemli bir sorunumuz var,” dedim kalabalığa karşı.
“Bu bünye bir sorunu daha kaldıramaz,” dedi Polen.
“Artık çok geç Polencim,” dedi Vural kirpiklerini muzip bir edayla kırpıştırarak.
“Ne tür bir sorundan bahsediyoruz?” diyerek araya girdi Serdar.
“Sorunun türü önemli mi? Sorun sorundur,” dedi Alperen.
Merve gözlerini devirdi. Bende, “Ayakta durmayın. Geçin oturun,” dedim. Bunun üzerine herkes tek tek basamaklara yerleşti. Devrim ile beraber ayakta onların tam karşısında durduk. Anlatmaya tam olarak nereden başlayacağımı bilmiyordum. Olaylar öyle bir hal almıştı ki anlatması bile bir noktadan sonra güç gelmeye başlamıştı.
Devrim, “Sorun Esila Kehribar,” diyerek benim yerime direkt konuya girdi.
“Ne olmuş Esila’ya?” diye sordu Berna.
“Bunca zamandan sonra Esila nasıl bir sorun olabilir ki?” diyerek araya girdi Tolga.
“Esila’nın asıl amacı sizleri uyuşturucuyla hasta edip kliniklik etmekmiş,” dedim birden.
Herkesin yüzünde aynı şok ifadesi belirdi. Esila’nın hapları okuldakilere veren kişi olduğunu bilmeyen yoktu. Onun önce Tolga ile Korkut’u bu illete bulaştırdığını sonrasında Buğra ile Adahan’ı da aynı bataklığa çektiğini hepimiz biliyorduk. Onun amacında başarılı olsaydı klinik için birkaç kurban daha kazandıracağını da.
“Seni kaçırdığımız klinik,” dedi Buğra olayları kafasında netlemeye çalışarak. Başımı hafifçe sallamakla yetindim. “Esila’nın klinikteki bir doktordan düzenli olarak para aldığına dair hesap dökümlerine ulaştık. O da o klinikte kalmış. Belki de klinikten çıkmak için başkalarını da para karşılığında bu illete bulaştırmaya çalıştı,” dedim.
Tolga, “Bizi hasta etmek için yaptı,” dedi dehşetle.
“Korkut ile benden başladı. Önce bizi alıştırdı. Sonra da Buğra ile Adahan’ı,” diye de ekledi.
Buğra ile Tolga’nın bakışları birbirlerini buldu. İkisi de aynı illetten kurtulmuştu. Şimdi ise acı bir gerçekle yüzleşiyorlardı. Bir anlık merakın gaflete düşürüşüyle bağımlı olduklarını hatırlamışlardı. İkisininde gözlerinden pişmanlık okunuyordu. Geçmişe dönselerdi bu illete değil bulaşmak adını bile ağızlarına almayacaklarına emindim. Neyseki bağımlılıkları geride kaldı. O kliniğe düşenlerden olmadılar. Düşmüş olanları ise biz kurtaracaktık. Biz, Yalanlar Resitali’nin kurbanları!
“Sizi sadece Esila hakkındaki gerçekleri söylemek için buraya çağırmadık. Kliniği sonsuza dek kapatmak için buradasınız,” dedi Devrim birden.
“Sizler gibi birçok genci bu illete bulaştıran, üzerlerinde yasadışı tedaviler deneyen bu kliniği tarihe gömmek için bizim yanımızda olacak mısınız?” diye sordu Devrim bu sefer.
“Olacağız. Klinik defterini kapatacağız,” dedi Buğra.
“Kapatacağız,” diyerek Buğra’ya destek çıktı Tolga ve geride kalan diğer herkes.
Devrim’e baktım umutla. “Kliniği yok edeceğiz,” dedim Devrim’e bakarak. Gülümsedi. Beni benden eden gamzesi belirdi yanağında. Gözlerindeki ışık bana güç verdi. Başaracağımızı biliyordum. Oradaki herkesi kurtaracağımızı biliyordum. Klinik bitecekti, onu biz bitirecektik.
“Arkadaşlar bölüyorum ama yeni bir videomuz var,” dedi Vural birden. Hepimizin telefonlarına aynı anda aynı video düştü. Işık’ın önceden çektiği bir başka video daha!
Hepimiz kendi telefonlarımızdan izlemek yerine videoyu başlatan Vural’ın etrafında toplandık. Işık, “Büyük bir kargaşa atlattınız. Sizin aranızda hemen yanı başınızda izledim olanları. Yiğit Eren’in defterini özellikle yere düşürmesini sağladım. Tabii kaosun asıl sebebi olan Berna’nın gebelik testini de Heves’in bulmasını yine ben sağladım. Olaya müdahale edecek öğretmenler de olmayınca sana destek kuvvet yönlendirmek için Ela ile Açelya kardeşlere öğretmenleri uyuttuktan sonra savcıyı çağırmaları gerektiğini de ben söyledim,” diyerek başladı konuşmasına.
“Kelebeğimi bulduğunu gördüm sevgilim ama maalesef ki onu senden geri almak durumundaydım. Bu yüzden planımın diğer aşamasına geçtim. Önce okul kıyafetlerimin ormanda olduğunu öğrenmenizi sağladım. Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Hevescim canım arkadaşımın bana olan sevgisi malumun. Onu oyuna katmak çok kolay oldu. Önce onun Selin’in ipini çekmesini sağladım. Sonra da onu yumuşak karnıyla, aptal aşkı Tolga ile tehdit ettim. Hemen inandı. Dediğimi yaptı. Seni ormana yönlendirdiğimde sen bir umut benim peşime düştüğünde Heves çoktan Korkut’un kanlı bıçağını arabanın torpido gözüne yerleştirmişti. Bıçağı bulmanı bekledim ama Sanat buna mani oldu. Açıkçası onun seni koruma çabası işimi daha da kolaylaştırıyor. Bir dahaki sefere sana Korkut’un bıçağını nasıl aşırdığımı da anlatacağım. Şimdilik hoşça kal Devrim. Bir gün yeniden bir arada olacağız.”
Video bitti. Işık’ın videosunun ardından telefonum yeni bir mesaj bildirimiyle titredi.
Bilinmeyen numara: Hamle yapma sırası sende.
Mesajı okuduğum sırada, “Tüm bunları biz yaşadığımız halde neden ürküyorum?” diye sordu Miray kendi kendine. Vural’ın bakışları Miray’ı buldu. “Çünkü biz korkunç şeyler yaptık Miray. Şimdi ise yüzleşme aşamasındayız,” dedi Vural sessizce. Miray’ın bakışlarını kaçırdığını gördüm. Orada bulunan herkes videonun etkisindeydi ve de Esila Kehribar’ın gerçeklerinin…
“Dik durun,” dedim birden.
“Katilin amacı da bu. Hepimizi Işık üzerinden vurmak istiyor ama biz bu oyuna gelmeyeceğiz. Her ne olursa olsun resitalin yalanlarına boyun eğmeyeceğiz.”
Sözlerimden sonra her biri tek tek bana bakmaya başladı. Her birinin gözlerinde aynı ifadeyi gördüm. Endişe saklıydı bakışlarında. Bir parça tereddüt, bolca da pişmanlık.
“Hamle sırası bizde. Adım adım sona yaklaşıyoruz. Çok az kaldı,” dedim umutla.
Uzun zaman sonra ilk kez umutluydum. İlk kez gerçekleri açığa çıkarabileceğime inanıyordum. İlk kez karanlığımın gücünü hissediyordum. İlk kez sırrımı ifşa etmiş olduğumdan dolayı tereddüt etmiyordum. En çok da gerçeklerin bizi bir arada tuttuğunu biliyordum.
Onlara, “Senfoni orkestrası gece değil gündüz sahne alsın. Gecesinde bir devri kapatalım. Kliniğin yalanlarını savcıya sunalım. Eminimki kliniğin arkasından gelecek gerçek bize Işık’ın katilini getirecek,” dedim.
“Afişi ayarlıyorum,” diyerek bana destek çıktı Yiğit Eren.
“Hocaları ikna etme işi de bizde,” dedi Ela ile Açelya aynı anda.
“O zaman yarınki son provada görüşüyoruz,” dedi Devrim.
Her birinden Devrim’i onaylayan nidalar yükseldi. Hep beraber spor salonundan ayrıldık. Onlar okuldan çıkıp giderken bizde Devrim ile beraber hamlemizi yapmak üzere oyun odamıza girdik. İçerisi bir hayli karanlık olduğundan girer girmez ilk yaptığım şey ışığı yakmak oldu.
Devrim ile yeniden masanın başındaki yerimizi aldık. Art arda sıralanan domino taşlarının önünde bir de kağıt parçası vardı. Katil bize yeni bir not bırakmıştı. Kağıdı elime alıp yazanları Devrim’in de duyabilmesi için sesli bir şekilde okumaya başladım.
Sana her seferinde tek bir hamle yapma hakkı tanıdığımı biliyorum ama oyunda küçük bir değişiklik yapmanın gerçeğin vaktinde açığa çıkmasını sağlayacağını fark ettim. Bu yüzden üç hamle birden yaptım. Boşlukları senin doldurman gerek. Ne zamanki Işık’ın adının yazılı olduğu taşı görürsün işte o zaman oyun bitti demektir. Oyun demişken karanlığı sonsuza kadar örtecek o son hediyeyi de yapacağın son hamleden sonra benim hamlemi temsil eden kişinin evine yarın 17.30’da teslim etmiş olacağım. Acele et. Zamanın daralıyor. Son hediyeyi başkasının eline geçmeden önce sen bul. Oyunun bitmesi için sabırsızlandığını biliyorum. Emin ol tüm bunlar bittiğinde aklını kurcalayacak küçücük bir düşünce dahi kalmayacak Sanat Karay.
Notu okumayı bitirdiğimde gözlerim domino taşlarına kaydı. En son Heves’in adını koymuştum. Katil ise onun önüne aralarındaki boşlukları benim doldurabilmem için üç isim daha eklemişti. Kutudan bir taş aldım. Heves’in önünde duran Alperen yazılı taşın hemen önüne Korkut’un adını iliştirdim. Katil Korkut’un isminin önünde Yağmur’un adı olacak şekilde yerleştirmişti taşı. Bende Yağmur’un önüne Miray’ı ekledim. Miray’ın adının önündeki Merve yazılı taş katilin üçüncü ve son hamlesiydi. Onun önüne son hamlemin taşını yerleştirdim. Serdar’ın adının olduğu taş en öndeki yerini aldığında yarın paketin kimin evine teslim edileceğini anladım. Fulya Hoca!
“Paket Fulya Hoca’nın evine teslim edilecek,” dedim donuk bir ifadeyle taşlara bakarken.
“O paketin Fulya Hoca’nın eline geçmemesi gerek. İçinde ne olduğunu az çok tahmin edebiliyorum,” dedi Devrim sıkıntıyla.
“O paketi biz alacağız Devrim. Sonra da savcıya teslim edeceğiz. Klinik dosyası sonsuza dek kapacak.”
Devrim bana doğru yaklaştı. Elini sol yanağıma koydu. Dokunuşunun etkisiyle bakışlarımın yumuşadığını hissettim. Eli usulca çeneme doğru kaydı. Çenemi tutup kendisine bakmamı sağladı. Gözlerime baktı. Öyle güzel baktı ki ruhum ısındı.
Bana, “Biz nelerin üstesinden geldik seninle. Cinayet soruşturmasının merkezinde bulunduk. Sorgulandık, yalanlara bulaştık sonra da ihanet ettik kendimize. Herkese hayatımızın en acı gerçeklerini anlattık. Yargılanmaktan korkmadan herkese acımızı gösterdik. Şimdi ise kullanılmayan bir sınıfta bir oyunun içindeyiz. Oyunu biz başlatmadık ama biz bitireceğiz Sanat,” dedi Devrim.
Sesi ipek gibi yumuşaktı. Bal kadar tatlı ve de benim buzdan farksız kalbimi ısıtacak kadar da sıcaktı. Ona doğru yaklaştım. Aramızdaki mesafeyi kapatıp ona sıkıca sarıldım. Cılız kollarım onun bedenini kuşattı. Sol yanağımı göğsüne yaslamış derin bir iç çekmiştim. “Her şey bittiğinde geriye yine biz kalacağız Devrim,” dedim sessizce. Her şey bittiğinde geriye yine biz kalacağız.
Devrim, “Gel,” dedi birden. Elimden tutup çıkardı beni sınıftan. Kapıyı kapattı. Birlikte katilin oyununu ardımızda bırakmıştık. Tam merdivenlere yöneldiğimiz sırada büyük bir gürültü koptu. Aşağı katta ağır bir cisim düşmüş olmalıydı. Bunun anlamı okulda yalnız olmadığımızdı.
“Yanımdan ayrılma,” dedi Devrim. Birlikte olabildiğince sessiz bir şekilde merdivenlerden inmeye başladık. Etraf karanlık olduğundan aşağı kata iner inmez Devrim telefonunun flaşını yakmıştı. Birlikte sesin geldiği yöne spor salonunun kapısının olduğu koridora doğru ilerledik. Okulda bizimle olan kişi her kimse ya saklanmıştı ya da biraz sonra doğrudan karşımıza çıkacaktı. Cevap ikinci seçenekteydi. O kişi doğrudan karşımızda durcaktı, durdu da.
“Senin ne işin var burada?” diye sordum birden. Sorumun öznesi karşımızda durmuş Devrim ile bana bakıyordu. Bakışları ikimizin arasında gidip gelirken, “Hamlemi yapmaya gelmiştim,” dedi dudak bükerek.
“Neden? Ulağın seni ekti mi yoksa?” diye sordu Devrim iğneleyici bir tonda.
Asır’ın dudaklarında haz dolu bir gülüş belirdi. İtici gülümsemesine bakarken yüzümü ekşitme dürtüme daha fazla karşı koyamadım. Dikkati o an bana kaydı. “Sanatçım da hamle yapmamı bekliyordur şimdi,” dedi Asır. Devrim’in kolundan tuttum. Asır’ın her zaman şansını zorlayacağını biliyordum. Devrim’in kendini tutamayacağını da. Sırf bu yüzden Devrim’in kolundan tutmuş Asır’a, “Senin niyetin hamle yapmak değil. Sen hamleni asla kendin yapmazsın. Her zaman başkalarını kullanırsın. Bunu ikimizde bildiğimize göre gerçeği söylemenin tam sırası,” dedim.
Asır keyiflenmişti. “Beni ne kadar da iyi tanıyorsun. Bu hallerin beni bitiriyor Sanatçım,” dedi Asır. Sinir bozucu bir ses tonuyla adımı özellikle vurgulamıştı. Devrim’in sinirden burnundan soluduğunu gördüm. Kolunu hafifçe sıktım. Bakışları beni buldu. Kendini aslında ne kadar zor tuttuğunu bir kez daha görmüş oldum.
Asır ise, “Madem bu kadar merak ediyorsunuz o zaman buraya neden geldiğimi söyleyeyim,” dedi ve bizim tepkimizi ölçmek için birden sesini kesti.
“Konuş artık!” diye bağırdı Devrim.
“Sakin ol Devrimcim. Buraya geliş sebebim belli. Son hediyemi takdim etmeden önce küçük bir ön hazırlık yaptım o kadar.”
İfadesiz bir şekilde baktım ona. Duygudan yoksun bakışlarıma karşılık itici bir gülümseme belirdi yüzünde. Sonrasında, “Yarın son hediyemi almayı unutmayın,” diyip koridorun diğer tarafına, çıkışa doğru ilerledi. Onun gidişiyle Devrim’e baktım. Beni hemen anladı, her zaman anlardı.
“Asır’ın ön hazırlık olarak nitelendirdiği şeyin başımıza bela olacağını hissettin. Şimdi ise bu şeyin ne olduğunu düşünüyorsun. Yanılıyor muyum?”
“Yanılmıyorsun. Hiçbir zamanda yanılmadın Devrim.”
“Yarın son dosyayı elimize alacağız Sanat. Önümüze ne tür bir engel çıkarsa çıksın o dosyayı alacağız. Asır’ı düşünüp de canını sıkma.”
“Canımı sıkmaktan çok ona bakınca bir şeyin farkına vardım diyelim Devrim.”
“Neyin?”
“Asır geç kalmamız için elinden geleni yapacak. Yarın o dosya bizden önce Fulya Hoca’nın eline geçecek ama beni asıl düşündüren şey Fulya Hoca değil, geç kalmamıza sebep olacak şey.”
Asır’ın yapabileceklerinin bir sınırı olmadığından yarın bizi ne tür bir sürprizin beklediğini kestiremiyordum. Bunu öğrenmek için yarını beklemek zorundaydım. Devrim ile beraber özel yerimize doğru ilerledim o an. Son hediyemizi alacağımız bir sabaha uyanmak üzere…
*******
Sabahki kostümlü provanın ardından kostümlerimizi değiştirmiş tüm son sınıf öğrencileri olarak sahnede toplanmıştık. Piyano hocamız diğer hocalarla birlikte bize yarın sabah sahne alacak senfoni orkestrası için birkaç öneride bulunuyordu. Gözüm ara ara telefonumun saatine kayıyordu. Hala vaktimiz olsa da içimden bir his geç kalacağımızı söylüyordu.
Geç kalacaktık. O dosya bir şekilde Fulya Hoca’nın eline geçecekti. Tek umudum Fulya Hoca’nın dosyayı açmamasıydı. Tekrar saate baktım. Tam o sırada, “Son provamızda tek kelimeyle harikaydı. Yarın bizlere müzik ziyareti yaşatacağınıza eminim. Sizlerle gurur duyuyoruz çocuklar,” dedi arp hocamız.
“Şimdi evlerinize gidebilirsiniz,” dedi piyano hocamız.
Duymak istediğim cümle tam olarak buydu. Hocalar sahneden birer birer inerken hemen yanı başımda duran Devrim’e baktım. Birlikte sahneden inip kalabalığı yarmak suretiyle aceleyle salonu terk ettik. Koridora çıktığımız sırada tüm kurbanların telefonları aynı anda gelen bildirim ile titredi. Işık’ın çektiği bir başka video düştü ekranlarımıza.
“En son olanları anımsamakta fayda var. Ne de olsa basit şeyler değildi. Ne mi oldu? Ben sana söyleyeyim,” dedi Işık.
Devrim ile beraber benim telefonumdan izliyorduk videoyu. Koridorda, oyunu başlatan ilk domino taşını bulduğumuz pencerenin önündeydik. Işık safir mavisi gözleriyle bakıyordu bize. Derin bir iç çekişin ardından, “Sanat’ın bıçağı sakladığını zaten biliyorsun. O bıçağın ileride ona büyük dert açacağından habersiz bıçağı sakladı. Berna ile Tolga’nın öğretmenler odasının yanındaki konuşması ise kötü bitti. Berna bebeğini kaybetti. Buğra bunun sebebinin Tolga olduğunu Alperen sayesinde öğrendi. Alperen’in Berna’ya aşık olduğunu bilmek onu denkleme katmamı kolaylaştırdı. Sonrasında ne olduğunu sende biliyorsun,” dedi Işık.
“Bahçedeki kavgada Korkut’un yanlışlıkla Yağmur’u bıçaklamasıyla olaylar daha da dallanıp budaklandı. Yağmur’un Buğra için gözünü bile kırpmadan kavgayı ayıracağı belliydi. Asıl sürpriz olan bunda sonrasında benim müdahelelerim oldu.”
Işık alnından dökülen bir tutam saçı kulağının arkasına sıkıştırdı. Dudaklarında kibirli bir gülümsemeyle, “Ameliyat çıkışında Miray’ın Yağmur’un odasına çiçekleri göndermesini ben sağladım. Zamanında Buğra’ya olan aşkından dolayı yaptığı aptallıkları ortaya çıkarmamdan o kadar çok korktu ki bursunu kaybetmemek için hemşire kılığına girip çiçekleri odaya bırakmayı kabul etti. Tabii Sanat bu işte bir terslik olduğunu hemen anladı. Çiçekleri koyanın Miray olduğunu öğrendiğinde bende diğer aşamaya geçmeye karar verdim,” dedi.
“Canım arkadaşım Merve’nin canlı yayında her şeyi itiraf etmesini sağladım. Benim onunla birlikte tatilde olduğum yalanını nasıl ki ortaya attıysa şimdi de Korkut’un karanlık sırrını anlatmamam karşılığında ondan istediğimi yaptı. Canlı yayınında benim kaçırılış anımı anlattı. O gün yani kaçırıldığımı sandığı gün onu aslında Korkut’un ona verdiği bıçağı ondan aşırmak için çağırdığımdan habersizdi. Anlayacağın o tüm bunlardan habersiz bir kurban olarak üzerine düşeni yaparak canlı yayında her şeyi anlattı. Bıçağı da bunca zamandan sonra Sanat’ın ellerine emanet ettim. Onun ellerinde bıçağın güvende olduğunu biliyorum. Oyunun son aşamasına kadar da bıçak onda kalacak. Son olarak sırada kimin olduğunu söyleyerek videoyu sonlandıracağım. Sırada Fulya Hoca var. Onu yakmak için ikinci bursluyu kullanacağım. Tek tek herkes bu oyunda kurban rolünü oynamadıkça bu oyun sona ermeyecek. Peki günün sonunda ne mi olacak? Biz yeniden bir araya geleceğiz Devrim. Senle ben eskisinden bile mutlu olacağız. Sadece yolumuzdaki küçük pürüzlerin ortadan kalkması gerek. Onu da ben halledeceğim. Şimdilik kendine çok iyi bak.”
Işık’ın videosu tam da o anda bitti. Katilin bu videoyu şimdi bize yollamasındaki amacı anlamıştım. Bize dün gece yarın için hazırlık yaptığını söylerken bunu kast ediyordu. Fulya Hoca’yı hedef almıştı. Bizim ona gitmemizi de bu yüzden istemişti. Oraya gittiğimiz an avlanacaktık. Peki ya son hediye ne olacak? Onu almak için avlanılmayı göze alabilecek miydik?
“Gidelim,” dedi Devrim sanki iç sesimi duymuş gibi.
Telefonuma baktım. “Hala vakit var,” dedim umutla.
“Fulya Hoca’ya yetişebiliriz Sanat.”
Devrim ile beraber koridorun sonuna doğru adımlarken birden Vural belirdi yanımızda. “Anıları yad etmeye ne dersiniz bakalım?” diye sordu Vural. Devrim gözlerini devirdi. Benimse bu soruya verecek bir cevabım yoktu.
“Arabaya,” dedim sadece. Üçümüz okuldan çıkıp arabaya geçtik. Devrim arabayı çalıştırırken bende kemerimi takmaya çalışıyordum. Vural ise çoktan arkaya yerleşmişti. Araba okulun bahçesinde ağır ağır hareket etmeye başladı. Ne zaman ki bahçenin dışına çıktık işte o an katil bize asıl sürprizini gönderdi. Işık’ın çektiği bir başka video daha!
“İkinci burslumuz Serdar da kaybetme korkusu yaşayanlardan sadece biriydi. Onu da kaybetme korkusuyla vurdum. Benim için küçük bir ses kaydıyla girdi sınıfa. Amacım Sanat’ın tüm sınıfa aynı ses kaydını dinlettirmesini sağlamaktı ama sonra bunun beni yeterince tatmin etmeyeceği kanısına vardım. Bunun yerine Vural’ın da yardımıyla sesi tüm okula dinletmeye karar verdim,” dedi Işık.
İntikam hırsıyla parlıyordu safir mavisi gözleri. Dudaklarına yayılan keyifli gülümsemeyi daha fazla saklayamayarak, “Sesi herkes dinledi,” dedi.
“Fulya Hoca’nın babamla yaşadığı yasak aşkı duymayan kalmadı. Onun gibi bir kadın bunu misliyle hak etmişti. Babamla beraber olması bir yana yıllarca beni ayakta uyutmalarının elbette ki bir bedeli olacaktı. Benden sakladıkları bir kardeşim olduğunu öğrendiğimde Fulya Hoca’yı da aradan çıkarmaya yemin ettim. Babama en büyük darbe benim yokluğumdu ama o kadın için benim yokluğumun ne yazık ki bir önemi yok. Ahlaksızlığının bedelini ağır ödemesi için eski eşine küçük kardeşim hakkındaki gerçeği ben söyledim. Olayların dozu aşarsa diye hazır bekledim. Kısacası seni, Sanat’ı ve bu son yaptıklarımdan bir haber olan zavallı arkadaşım Vural’ı kurtaran aslında bendim. Sen henüz bunu bilmesende durum bu. Kurbanlar listem her an daha da kabarıyor. Bir gün sıra yanındakine de gelecek Devrim. Sana söz veriyorum.”
Videonun bitişiyle bir şeyden kesin olarak emin oldum. Katil bu videoyu sadece bize yollamamıştı. Videonun içeriğinde gizlenen ve de şu an evine doğru yol aldığımız kişi de bu videoyu izlemişti. O da videoyu izlemiş bizim gibi derin düşüncelere dalmıştı. Katilin bizimle oynadığı boşluk doldurmaca oyununda da olduğu gibi boşluklar artık dolmuştu. Katilin son hamlesindeki isime gelmişti sıra. Bunun anlamı artık geç kalmak gibi bir lüksümüzün olmadığıydı!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 9.02k Okunma |
1.01k Oy |
0 Takip |
71 Bölümlü Kitap |