7. Bölüm

6. Bölüm ruh hırsızı

Sıla Nur
sialyc

Ruh hırsızı… beni kendi yarattıkları enkazdan kurtarırlardı. Ben kurtulmak istemiyordum. Soran da yoktu zaten rahat mısın diye, çünkü onlarda biliyordu. Rahat değildim.

 

İnsanlar zaten hep yaptığı iyilikleri ön plana sürerlerdi. Dünyalar âleminin ismini ben koysam büyük ihtimalle ruh hırsızı koyardım çünkü belli bir zaman insanlar başka insanların ruhunu yaptığı kötülükler ile çalıp giyinirlerdi.

 

Bu sadece kötülük ile geçerli değildi. Kızmak, kırmak bunlar da vardı. Önce birisini kırarlar sonra hiç bir şey yokmuş gibi pişkin pişkin neyin var, bu sen değilsin, gibi cümleler kurarlardı.

 

Ben onların enkazında can vermiştim, kimse bilmiyordu, sormuyordu.

 

Daha demin annemin beni arayıp ve yüzüne kapatmam gibi, direkt mesaj atmıştı.

 

Neyin var?

 

Hayır anne, benim hiç birşeyim yok.

 

Hayır anne, çok şey oldu sadece sorup ve dinleyenim yok.

 

Gözlerim sakince telefon ekranına kayınca annemden gelen mesajla gözlerim donuklaştı. Mesaj da benden özür diliyordu. İçimde önce buruk bir his oluştu ardından o his kendini öfkeye vurdu. Benden özür diliyordu. her özür kabul olmazdı, bu sefer günah keçisi annem di. Ellerim klavyede dolaşırken ne yazacağımı bilemedim ama yinede içini rahat tutsun diye emoji bölümüne girip yeşil kalp attım tek sorun yeşil kalp sevmemem di. Hayır ben annemi seviyordum ama yaptıklarını asla unutmazdım, unutamazdım.

 

 

Telefonu ruhsuz bir şekilde masaya koyup bardak bölümünden bir tane su bardağı aldım ve tezgahın üstünde ki sürahiden su doldurum küçük yudumlar ile içtim. En mutlu günümde yine moralim bozulmuştu, bide arsız, arsız özür dilemesi yok mu bitiriyor beni.

 

Aradan baya bir zaman geçtikten sonra yayın sırası gelmişti ve ben hızla hazırlanıp evden çıkmıştım. Üstüme siyah blazer ceket içine ise siyah bir badi son olarak ise altıma siyah kumaş bir pantolon giymiştim ve bu kombini taçlandırmak adına altın rengi kolye ve halka şeklinde küpe takmıştım.

 

Önüme konulan kağıtlara göz atarken Barlas'ın ne kadar cani olabileceğini düşündüm. Haberimin ilk konusu Barlas Özdemir'in işlediği cinayet di. Yüzümde mimik oynamıyordu ama yinede tisinmiştim. Vahşi insanların sonları idam olmalıydı.

 

Beni düşüncelerimden bıçak gibi kesen şey “birazdan habere başlayacağız. İnci hanım, hazırlanın” diye bağırılması idi. Heyecanlıydım ama sabah ki heyecanım kalmamıştı. “Tamam.” Sesim otoriter çıkmıştı bile. Beni çağırdıklarında oturduğum masa başından kalkıp haber sunacağım yere doğru adımladım, oraya vardığı mı derin bir nefes alıp canlı yayın çeken adamın başını başla anlamda sallamasını bekledim.

 

Adam kafasını salladığı mı göz kontağı mı kameradan çekmemeye özen göstererek haberimi sunmaya başladım.

 

“İyi akşamlar. Bugün 31 Aralık 2025…”

 

Haberimi devam ederken otoriter sesim ve mimiksiz yüzüm bana çok yardımcı. Bazı yerleri anlatırken midem ayağa kalksa da sakin kalmaya çalışarak bu düşünceyi geriye itmiştim.

 

Kamera beni her anımda çekerken hareketlerime ve konuşma aksanıma elimden geldikçe dikkat etmeye çalıştım. Haberin sonlarına doğru geldiğimi son kelimelerimi kullanıp bu haberi sonlandırdım, kameranın açısından çıktığım an öne doğru eğilip dizlerime tutundum ve bunun zevki ile “vov!” Dedim.

 

Duygularım karma karışıktı, çok mutluydum. Haber sunmak o kadar hoşuma gitmişti ki tekrar haber sunmak için yanıp tutuşuyordum. Gözlerimin olduğunu hissetim. Eğildiğim yerden kalkıp ellerimi birbirine kenetledim.

 

 

Yıllarca peşinden koştuğum hayalim gerçek olmuştu. Elimi blazer ceketimin cebine atıp telefonu aldım ve şifreyi girip Elayı aradım.

 

Kısa bir süre zaafında birbirimizi tanıdık ama ben sanki onu yıllardır tanıyormuş gibi hissediyordum, bu duygunun adı galiba evim ol idi. Şaka gibiydi herşey evet hafıza kaybı geçirmiştim ama nedensizce arkadaşlarımı ve kardeşlerimi unutamamıştım. Geçmişime dair pek çok şey hatırlamasam da bu benim için sorun değildi. Tek sevindiğim şey zamanında of kitap çok güzel, keşke unutsamda tekrar okusam dememdi. Tekrar okumuştum, yüzümde benden bağımsız oluşan tebessüm hattın diğer ucundan Elay'ın “İnci!” diye sitem etmesi ile tuzla buz oldu.

 

Yüzüm buluşurken birkaç mırıldandım ama bu Elay duydumu bilmiyordum. Daha susmamak için konuya bomba girişi yaptım ve konuşmaya başladım, “beni haberlerde gördün mü, nasıldı sence? Ay biliyor musun o kadar heyecanlıydım ki başta sonra oraya çıktığımı tüm heyecanımı unuttum,” o kadar hızlı konuşmuştum ki nefes almayı dahi unutmuştum.

 

Derin bir nefes daha alıp tekrar konuşmaya başladım “abi, ay mükemmel bir histi tarif dahi edilemez o derece yani.” Hattın diğer ucundan ses gelmeyince telefonu kulağımdan çekip aramaya baktım, oradaydı ama konuşmuyordu. “Alo” dedim olduğum yerden hareketlenip arabamın olduğu yöne doğru giderken, bir cevap alamayınca tekrar alo dedim, ben efendim kelimesinin geleceğini sanarken koca bir yıkıma uğratan çığlık sesi kulağımı doldurdu.

 

“Elay, iyi misin?” o kadar çok korkuyordum ki ellerim titremeye başlamıştı bile. Arabayı açıp içine girdim, ses gelmedi. Karşı taraftan kıpırtı sesleri duyduğumu tüm odağımı oraya vermiştim, kaşlarım havada, ses gelmesini beklemeye başladım, ve ses geldi ama bu benim istediğim ses değildi bu bir erkek sesiydi o kadar kalındı ki beni oturduğum yerde tüylerimi diken diken etmişti.

 

Alaylı sesin sahibi her kim ise “aradığınız numaraya şu an ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar denemeyiniz!” son kelimeyi öyle bir vurgulamıştı ki resmen lâl olmuştum.

 

“Kimsin sen, Elaya ne yaptın?” sesim korkudan çatlamıştı. Hatta ki herif son sorumu es geçip şüphe ile “kim olmamı istersin?” dedi, soruma soru ile cevap vererek. “Elaya,” dedim tane tane sakin kalmak için “ne yaptın?” sinirlenmeye başlıyorum. Korkumun yanına intikam tohumu ekilmişti bile.

 

Cevap gelmedi. Elimi önümde ki direksiyona geçirirken telefonun kapandığını duydum “siktir, siktir, siktir” korkunun ecele faydası yoktur ama intikamın öyle bir vardır ki kısas kısas hemde.

 

Aracı park ettiğim yerden çıkarıp hızla Elay'ın oturduğu semte doğru sürmeye başladım. Oraya vardığımı araçtan inip koşar adımlar ile Elay'ın evinin yolunu aldım. Evinin önüne vardığımı kapıya vurdum, kapı açılmadı, eve nasıl girebileceğimi düşündüm, paspasın altına baktım yoktu anahtar saat on bir di yeni yıla bir saat kalmıştı. Ne yapacağımı bilmiyordum tam bir aptala dönüşmüştüm.

 

“Of! Tam bir aptalım” dediğim sırada kapı açıldı ve ben daha ne olduğunu anlamadan kendimi kapı arasında sıkışmış buldum.

 

Asıl şimdi başlıyordu dönüm noktam.

 

Önümde vücudumu kapı arasına sıkıştırmış 1.85 boylarında ki adama bakarken beni içine çeken kahverengi gözlerine dalıp gitmiştim. Yüzüme daha yakın değen sıcak soluk alışverişler yüzünden kendime gelirken beni kapıya sıkıştırmış adamın bana ne kadar yakın olduğunu anladım.

 

Yüzüme büyük bir gülümseme ile bakan adama aval aval baktım. Ne sırıtıyordu?

 

“İnci,” dedi.

 

“Hı.”

 

“Güzelliğine kanmak günahsa sen benim en büyük günahımsın.” Dedi, dudağıma doğru yaklaşırken. Bir dakika İnci mi dedi o?3

 

Benim ismim di. Ne oluyordu, anlamıyordum. “Benim ismim,” diye mırıldandım alelacele. Önümdeki adamı vâr gücüm ile iterken aklıma gelen gelen şeyle boğazım yırtılıncaya kadar “Elay!” Diye bağırdım, önümdeki adamı yok sayıp omuz atarak yanından geçtim ve içeriye koşmaya başladım.

 

Gözlerim donuklaştı, gözüm doldu, gördüğüm şey ile Elay yerde vücudunda çeşitli yerlerin de saplanmış bıçaklar ile yatıyordu bir elinde ki tüm parmaklar çiilenmişti. Sol gözümden yaş aktı. Çatlamış dudakları, solan teni ve bomboş duvara kilitlenen ruhsuz gözleri geçen gördüğüm Elay değildi.

 

Gözlerimden akan yaşlar ile yerde yatan cansız bedene doğru ilerlerken düşüncelerim susmuş, hareketlerim donmuş şekildeydi. Oturdum yanına, bir şey fark ettim kolunun iç kısmına bıçak ile kelebek resmi çizilmişti yarım yamalak. Sessizce ağlarken elimi kar tanesinden daha soğuk olan yanağına koydum. “Uyan” dedim uyanmadı.

 

Üç nokta….

 

Arkamda hissettiğim hareketlilik ile vücudum kasıldı ne yapacağımı bilemedim. Barlas Özdemir di bu.

 

“Kelebeğim” derken sesi insanı kışkırtacak derecede kısıktı. Ses vermedim, ayağa kalkıp dış kapıya doğru yürüdüm ve kulpu kavrayıp açmaya çalıştım. Kapı açılmıyordu. Gözlerim Barlas'ın kahverengi gözlerine takılırken Barlas, benden on adım civarında uzakta durup şeytanı gülümsemesi ile “kelebeğim” deyip bir adım attı. “Neden,” bir adım daha attı “konuşmuyor?” kaşlarım havalandı. “Kelebeğim, neden konuşmuyor?” deyip üstüme doğru koştu ellerim ile kulakları mı kapatırken, ağzımdan çıkan çığlık yeri gögü inletmişti.3

 

 

Dejavu…1

 

Barlas kahkaha atarken ben nefeslerimi düzene sokmaya çalışıyordum. Bu sefer susmadım.

 

“Manyaksın, Barlas Özdemir,” dedim nefes, nefese.

 

“Sadece,” baskın sesi gözlerimin dolmasına yetti. “Sadece, senin manyağınım İnci Aksoy.

 

Ve bu cümle gözümden yaş akmasına neden oldu. Yanıma vardığımı gülüşü daha da büyüdü ve elini uzatıp yanağıma koyup ardından ise alaycı sesiyle “kelebeğim, neden ağlıyorsun. Hmm” acaba neden ağlıyorum?

 

Kaşlarım havalandı, içimde ki kör alev harmanlandı. “Pezevenk, sikko, aptal, Allah belanı versin.” Durmadım. “Geberip gidersin inşallah, o öldürdüğün masum insanların ruhu rüyana girsin. Korkudan altına sıçarsın inşallah” deyip, zırıl zırıl ağlamaya başladım.2

 

Barlar, şaşkınlıktan konuşamaz iken ben daha da çok ağlamaya başladım. Ağlamalarım zamanla iç çekişlere döndüğümü. Kafamı yerden kaldırıp gözünü kırpmadan bana bakan Barlasa baktım. “Ne bakıyorsun?” Diye sordum tüm agresifliğim ile.1

 

“Gözlerin, ağladığımı çok güzel duruyor. Hep ağla olur mu?” uzanıp gözümden akan yaşları baş parmağı ile bastıra bastıra silerken, çığlık atmak için ağzımı açarken o bir eliyle ağzımı kapatp buna engel oldu. Gözlerim şaşkınlık ile aralanırken kulağıma doğru eğilip sıcak nefesini boynuma doğru üfledi ve “çok çığlık atıyorsun sevgilim, komşularımız yanlış anlayacak”3

 

Ne… sevgilim mi?2

 

İçimde bir duygu oluşurken şaşırmama izin vermeden Barlas “kelime dağarcığın yeter mi bilmem ama saudade”dedi. Buda neydi böyle? o susmayıp tekrar konuştu ama bu sefer bana o kadar çok yaklaşmıştı ki sanki bütünleşmiştir. Şaşkınlığım daha dinmemişken yine konuştu. Sırıtıp duruyordu aşağılık herif.3

 

“Ve son olarak İnci Aksoy, İneffable” şimdi fark ettim de kelime darağacım çok kötüymüş. Acaba Barlas nereli?1

 

“Sen nerelisin?” diye sordum.

 

“Sence nereliyim? 3 cevap hakkın var. Bildin bildin bilemedin” yüzünde ki sırıtış daha da çok büyüdü.

 

Kulağımın dibinden ayrılırken ne ara tuttuğumu bilmediğim nefesi dışarıya bıraktım. Yutkunup “İzmir misin?”

 

Başını geriye doğru atarken büyük bir kahkaha saldı ortama. Dilini damağına vurup beni onaylamadı.

 

Düşün, düşün, düşün İnci Barlas Özdemir nereli? “İpucu verebilme şansın ne kadar?” diye sordum yüzsüzce. Barlas ek kaşını ima ile kaldırıp “verelim bakalım” dedi ve ekledi “gardaş, nörüyon ve son olarak zilli” kelimesini ekledi bir ilin şivesi idi ama işte hangi il.

 

Acaba Sivas mıydı? Söylemekten zarar gelmezdi bence. “Sivaslı mısın?” dedim bence buydu. “Emin misin?” dedi gülerek. “Evet,” hiç düşünmeden söylemiştim.

 

“Hm, dur düşüneyim nereleyim” kafamı yere indirirken ondan gelen bağırması ile yerimden sıçrayıp korku ile kulaklarımı kapattım.

 

Ruh hastası “ben Sivaslıymış ım” diye bağırmıştı. Cidden iyi değildi bence. Diyecek birşey bulamadım. Gözlerim arkamda kalan kapıya kayarken Barlas tüm dikkatiyle beni süzüyordu. O avcıydı ben ise onun kurbanı. “Ne o kelebek özgürce uçmak mı istiyor?” Sorduğu soru beni sinir ederken kendimi elimi yumruk şeklinde kapatıp uzun tırnaklarımın avucuma battığını hissettim.

 

“Evet, kelebek özgürce uçmak istiyor. Şimdi kelebeğin kararına saygı duy ve itaat et.” Dedim. Daha demin ben mi demiştim bunları? Keşke annem beni korusaydı… annem anne değil, bir canavar ama canavarlar hiç normal insana dönüşemez mi ki?

 

Barlas bana sanki daha fazla imkan varmış gibi biraz daha yaklaştı ve sıcak nefesini yüzümde hissettim. Bu durumdan rahatsız olurken “kahretsin,” diye mırıldandım, duyup duymaması şüpheliydi. Ve onun sesini duydum… sesi kışkırtıcı derece de kısılmıştı “öp beni,” dedi baskın sesiyle.1

 

Öp beni derken? Göz bebeklerim titredi ama bu titremenin adını koyamadım korku muydu yoksa…

 

Ama ben onu öpmek istiyor muyum ki?

 

Siktir, siktir, siktir, siktir. Asıl şimdi hiçbir şey eskisi gibi olmayacak dı.

 

Gözlerim donuklaştı. Daha söylediği o saçma kelimelerin etkisinden çıkamamış dım. Nefesini biraz daha yakınımda hissettiğimi girdiğim ruhsal şaşkınlıktan çıktım.

 

Bugün ne kadar da çok şaşırmıştım?

 

Bir katil bana aşık mıydı? Ama ben onu sevmiyordum aksine nefret ediyordum. Daha bugün onun işlediği cinayeti tanıtmıştım. Gözümden ardı ardına yaşlar sıralanırken başımı iki yana salladım. Emreden bir tonda söyledigi “öp beni” cümlesi aklımdan çıkmıyordu. Aksine Elay…

 

Elay ölmüştü… burada olsa beni korur kollardı.

 

Kafamı hafif yukarıya kaldırım ve içimde Elay bana yardım et diye geçirdim. Kardeşimin katilini öpmek istemiyordum. “Seni,” dedim zorlukla “öpmek istemiyorum Barlas Özdemir,” titrek nefesim Barlas'ın keskin yüz hatlarına saplanırken kendini bana bastırıp “belki de ben Barlas değilimdir, hmm.” Ne? Taklitçi mi vardı birde? Barlas vücudunu benim vücudum dan ayırırken ben gözlerimi direkt Barlasa diktim.

 

“Nasıl yani?” Şaşırmam onun hoşuna gitmiş olacak ki. Gülüp yanağımdan bir anda makas aldı. Elini yanağımdan çekerken “ne yapıyorsun be sen” cidden ne yapıyordu bu? Bunu hemen polise haber vermem gerekti. Ben, vatanımın neler yaşadığını merak ettiğim için ve meraklı bir kişiliğe sahip olduğum için muhabir olmuştum. Kaşlarım anlamsızca yukarıya kalkarken o bunu anlamış olacak ki olaya bir açıklık getirmek için konuşmaya başladı “ben Barlas Özdemir değilim, geçmişin benimle yaşandı. Ben Barlas Özdemir'i taklit ediyorum eldivenlerine kadar ama ben sana aşk oldum. Ne yapacağız bunu peki?”

 

Bir taklitçi varmış, bana aşık olmuş, geçmişimiz varmış. Tek anladığım şey buydu. Ben daha birşey demeden o tekrar konuştu “yeni yıla girmemize az kaldı İnci Aksoy, hangi pozisyonla yeni yıla girmek isterdiniz?” hiçbir şekilde cevap vermedim. Olaylar çok karışıktı, İdili tecavüz eden kişiyi Barlas öldürmemişti. Bizi şimdi bu ayakta mı uyutmuştu cidden. Of, derin bir nefes aldım ve “her şey çok karışık” dedim, kafamı kaldırıp ona bakarak. “Karışık olan birşey yok. Onun yerinde olmak istedim ve oldum, adam olup gelipte sesini çıkarsaydı” dedi, tekrar bana doğru yaklaşırken. Kapıdan hızla çıkıp içeriye doğru hızla koştum ama koşmamı yarıda bölen şey onun beni kolumdan sertçe tutup duvara yaslayıp aç bir hayvan gibi dudaklarıma yapışmasıydı. Korkuyla gözlerim açıldı, elinden kurtulmak istedim çırpındım ama maalesef hepsi nafileydi. Elleri vücudumda acemi ile gezinirken ben onun omuzlarından tutup itmeye çalıştım.1

 

Vurdum.

 

Olmadı.

 

Olmadı… benden ayrılırken ikimizde nefes nefeseydik. Ama tek bir farkla onun gözlerinin içi gülerken benim gözlerimin içi kan ağlıyordu.

 

“Bir dakika” dedi. “Bir dakika kaldı.”

 

Ağzımı açıp birşey diyecekken diğer odadan fırlayarak taklitçinin üstüne atlayan iri cüsseli adam yüzünden birşey diyemeden çığlık attım.

 

İri cüsseli adam taklitçiye kafa attığı için bayılmıştı. Karşı odadan görünen duvar saati tam çift sıfırı gösterdiği zaman adam taklitçinin üstünden kalkıp bana doğru geldi ardından ise elini bana doğru uzatıp.

 

“Merhaba, ben gerçek Barlas Özdemir.” Konuşmadım.4

 

“Sunumun da sunduğun Barlas Özdemir nasıl beğendin mi? Bu taklitçiyi sana ben gönderdim, herşeyden haberim vardı ve şunu da bil ki sana ettiği o güzel sözlerin hepsini ın- ear monitör kulaklık ile ben söyledim.” her şey bu kadar basit olamaz dı bence. Gözüm karardı, beynimdeki sesler çoğaldı ve ben sadece onun dediği son şeyi duydu.2

 

“Sana yaşattıklarım sadece bir fragman. Asıl şimdi başlıyor birinci bölüm. Hoş geldin cehennemime küçük kelebeğim.” Ve kollarına yığıldım.5

 

Merhaba, bölüm nasıldı?17

 

Bölüm : 24.01.2025 21:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...