10. Bölüm

9. Bölüm

Sıla Nur
sialyc

Kırmızı kelebek

 

  

“Ağlama kelebek güzeli, ben senin annende olurum

babanda.”

 

“Yanımda ol yeter, bir'tanem.”

                        

 

 

 

Bölümü okurken dinleyebileceğiniz şarkılar:

Gökhan Türkmen | Sen İstanbul'sun.

Yalın | Yeniden.1

Kıraç | Kan Ve Gül.

 

 

Küçük İnci ağzından;

Anı 1

 

 

Sessiz ve küçük adımlarla annemin yatak odasına girdim. Evde tanımadığım bir çocuk vardı. Koyu kahverengi gözleri beni korkutuyordu, kaç gündür bizleydi onu istemiyordum, eğer bizimle daha fazla kalırsa annem ve babam onu daha çok sevecekti. Ailem benden başka çocuk sevemez!2

 

Bu çocuğu tanımıyordum bile. İsmi çok değişikti Barlas’tı bu ne böyle, çok çirkin! Ben ona Barlo diyordum daha kolaydı. Barlo içerideki koltukların birinde huzur içinde uyuyordu. Ben ise onu bu evden kovmak için güzeller güzeli uykumdan olmuştum. Hiç adil bir oyun değildi ama!

 

Geçen hafta babamla beraber içeriye girmişti, babam getirmişti. Bana lsa gelmesini istemiyordum ama sırf küçüğüm diye beni dinlemiyorlardı. Gözümün önüne düşen bir tutam sarı saçı geri itip sinsilik ile ellerimi birbirine sürttüm.

       

Yatakta birbirine sarılarak uyuyan annem ile babama göz gezdirdim. Huzurla uyuyorları, çok iyi. Ben hep görüyorum televizyonda anne ve babalar kavga ediyorlardı çocukları ise üzülüyorlardı. Biz çok mutluyuz.

 

Annemin makyaj masasına doğru ilerleyip kırmızı ruju kaptım. Odadan çıkmadan önce son defa babama bakıp odadan çıktım. Umarım babam üzülmezdi, eğer üzülürse ağlardı, eğer ağlarsa üzülürdüm. Hepsinin suçu o çocuk!

 

Salona o çocuğun yanına gittim sinir ile. Her ne kadar sinirli olsamda ses çıkarmamaya özen gösteriyordum. Barlo’nun yattığı yere vardığımı kırmızı ruju kapağından ayırdım. Barlo'ya doğru yaklaşık yüzüne kelebek çizmeye başladım.

 

Bir an uyanacak gibi olsada geri uykuya dalmıştı. Ve evet kelebek çizimim bitmişti!

 

Çok güzel olmuştu. Barlo uyanmadan gitmem lazımdı, eğer benim yaptığımı öğrenirse kızabilirdi.

 

Ellerimi birbirine çarparak salondan hızla çıktım.

 

Odama vardığımı hızla yatağa zıplayıp yorganı üstüme çektim ve kendimi karanlığın kollarına teslim ettim.

 

Küçük Barlas ağzından;

Yüzüme kelebek çizmişti, biliyordum. Ama gözümü açıp tek kelime etmedim, üzülebilirdi. Onun üzülmesini istemiyordum. Her ne kadar sarı saçlarına dokunmak istesemde yapmadım. Sarı saçları çok güzeldi.

 

Aynı onun gibi…

 

 

Küçük İnci ağzından;

 

Mutluydum çünkü beni seven bir ailem vardı, ama içerideki Barlo’nun yoktu. Bu da ben üstün gösterirdi. Bugün babam, benim babam Barlo ve beni gezmeye götürecekti. Uzun zamandır babam beni gezmeye götürmüyordu. İşleri vardı, biliyordum. Babam çok yoruluyordu.

 

Gözüm Barlo dışında hepsinde gezindi. Kahvaltı yapıyorduk. Annemler kelebeği görmüştü ama seslerini çıkartmamışlardı nedensizce.

 

Yerimde mutlu olduğuma dair bir kaç mırıltı çıkarıp hızla Barlo'ya döndüm. Aynaya falan h bakmamıştı, dün banyo yapmıştı zaten. Ama bu uyandıktan sonra yüzünü dahi yıkamamıştı, yabani işte ne beklersin.

 

“Pişt, yabani,” diye Barlo'ya bulaştım. Barlo kafasını içinde zeytin, salam, domates ve son olarak salatalık bulunan tabağından ayırıp boş gözlerle bana bakmaya başladı. Annem arkadan beni uyarsada pek umursamadım.

 

Çatık kaşlarla bir bana birde iki yandan örgülü olan saçlarıma baktı ardından ise “kim, ben mi?” dedi şaşkınlıkla. Sanki anormal bir şey sormuşum gibi tip tip bana bakıyordu. Yabani işte.

 

“Evet, sen, Barlos.” Sandalyesinde dikleşirken bende kafamı kaldırıp ona bakıyordum. Yemek masasındaydık, kahvaltı yapıyorduk. Annem en başta. Babam annemin yanına oturuyordu. Barlo ile bense karşı karşıya oturmuştuk.

 

Barlo, burnundan soluyan bir vaziyette “bana Barlo veya Barlos deme, İnci. Ben sana nasıl isminle hitap ediyorsam sende bana öyle hitap et!” İsyankâr sesi gülmeye itmişti.

 

 

Küçük Barlo ağzından;

 

Ona her ne kadar sinirli olsamda ismiyle seslenmem karnımda kelebeklerin uçuşmasına sebep oluyordu. Bana ismimle hitap etmesini istiyordum.

 

Kısa ve öz.

 

Barlas Özdemir.

 

Bunu demesi yeterli olacaktı ama illa benle inatlaşmak istiyordu. Çok masum düşünüyordu hâla yüzüme kırmızı rujla çizdiği kelebeği fark etmemem gibi düşünceleri vardı. Yanılıyordu, ben herşeyin farkındaydım.

 

Saf davranmak ve herşeyin farkında olmak çok güzeldi. Ateşe su dokunursa anında sönerdi. Aynı onun benim yüzüme gülmesi gibi. Hınzır ifadesi beni içten içe mutlu ediyordu.

 

Şimdiden farkındayım İnci’yle bir geçmişim olacaktı. Annemi seviyordum bıraktı, babamı seviyordum bıraktı. İnci'yi seviyordum bırakmayacaktım. Huzurla arkamdaki sandalyeye yaslanıp onu dinleyip cevap vermeye başladım.

 

 

Küçük İnci ağzından;

 

Sinir ile gülüp; “hadi canım ya,” dedim itici bir şekilde ardından ekledim: “başka emrin varmı?”

 

Barlo kafasını iki yana sallayıp “hayır, yok,” dedi gülerek.

 

Önümdeki kahvaltılık tabağını elimle iteleyip “tamam Baylos,” dedim. Sesim kırıldığımı apaçık ortaya döküyordu. Üzülmüştüm. Ağlayacağımı belli eden yüz ifadem ile karşıma bakarken. Sandalye itilme sesi duydum ardından ise bana sarılan güçlü kollar.

 

O bana sarılmıştı ağladım diye.

 

Ağlamam dururken bir karnıma sarılan ellere birde anneme baktım, gülerek bizi izliyordu. Ona gülerek bakıyordu, sadece bana gülerek bakabilir annem.

 

Hızla Barlo'dan ayrılıp sandalyeden indim. Odama doğru koşarken küskün bir sesle “Barlo gözüme gözükme,” diye bağırdım.

 

 

Küçük Barlo ağzından;

 

Ağlıyordu… onu ben ağlatmıştım. Gözüm acı ile dolarken hızla salona doğru koştum. Ağlamasına dayanamazdım. Koltuktan birine otururken elim benden bağımsız yüzüme ulaştı. Özenle çizdiği kelebek bana umut veriyordu.

 

 

İçerde ağlıyordu. Aklıma geldikçe gözyaşlarım yanağımdan aşağı süzülüyordu. Mutfakta korkudan ağladığımı sanan Zeliha abla ve Serdar abi yanılıyordu. Korkudan değil İnci'yi üzdüğüm için ağlıyordum.

 

Ellerimle yüzümü kapattım ardından hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.1

 

 

Küçük İnci ağzından;

2. Anı.

 

 

Annem mevsimlik açık yeşil elbisemi giydirirken bir yandan en sevdiğim kuzenlerimle konuşuyordum Zeynep, Elisa ve son olarak Fatma, bunları çok ama çok seviyordum, dünya kadar seviyordum hemde.

 

Az konuşmamıza rağmen aramız bozulmuyordu, bozulsa bile en düzeltebiliyorduk. Elimle mayışmış yüzümü sıvazlayıp anneme sarıldım mutlulukla. Babam beni daha doğrusu Barlo’ylo bizi lunaparka götürüyordu.

 

Barlo birazcık daha büyümüştü o süre zarfında ise babama çok bağlanmıştı nedensizce. Moralim çok bozuluyordu ama belli etmiyordum çünkü bugün belki bir ihtimal babam Barlos'u lunaparkta unutabilirdi.1

 

Gözümün önünde sallanan elle irkilip hızla annemden ayrıldım. Annem bana gülerken Zeynep'in sesini duydum, “İnci neden konuşmuyorsun?” Diye sormuştu bana. Sesi üzgün çıkıyıyordu,. Fatma’da destekledi Zeynep'i.

 

Bana küsecekler korkusu ile hızla konuşmaya başladım. “Kızlar yemin ederim dalmışım, yoksa ben sizlerle konuşurum.”

 

İk kıkırdarken sesleri birbirine girmişti. Görüntülü konuşuyorduk internet çekmiyordu büyük ihtimalle.

 

Çıkan cızırtı sesleriyle kulaklarımı kapatıp “annecim! Telefonu kapat lütfen,” diye ricada bulundum. Annem bana hak verip ben kapatıyordum deyip telefonu kapatmıştı. Sesler kesildiğimi derin bir oh çekip annemden ayrılıp boy aynasına doğru koştum.

 

Yemyeşil olmuştum.

 

Babama göstermem lazım dı! Odadan çıkıp hızla salona girdim. Babam ve Barlo sohbet ediyorlardı. Barlos'a göz devirip babamın yanına geçtim. Barlo bana bakıyordu. “Ne bakıyorsun Barlo?” Diye asilikle sordum.

Babam bana “ştt,” derken Barlo’ya dil çıkardım.

 

O durur mu, hayır. “İnci,” dedi tehditkâr bir ses tonuyla.

 

“Hı, Barlos'cuğum?” Ya İstiklal ya ölüm. Kan’a kan, can’a candı. Durmayacaktım asla. Nedensizce canım onunla uğraşmak istiyordu.

 

“Neden benimle uğraşıyorsun benle. Geçen yüzüme kırmızı rujla kelebek çizmişsin zaten.” Kelebek dediğimi yutkunup muzip bir gülümseme ile ona baktım.

 

“Kelebek severim, belki senide severim diye çizdim.” Açıklamam yanlıştı ona seni evden kovmak için çizdim diyemezdim. Gözlerinde mutluluk tohumları gitmiş yerini üzüntü almıştı. Hazel göz rengi çok güzeldi.

 

“Göz rengin çok güzel,” diye itirafta bulundum.

 

Gülme ve ağlama arasında gidip geliyordu. Niye böyle davranıyordu? Ağlamaması lazımdı.

 

“Ağlamak üzeresin. Ağlama sen çok güçlü bir çocuksun. Baksana annenler seni terk etmiş, ağlama.” Babam bana bundan bahsetmişti. Hızla babam ağzımı kapatıp sinirle “İnci, sus artık, kızım,” dedi.

 

Barlas buruk bir gülümseme ile mutfağa hızlı adımlarken giderken kafamı babama doğru çevirdim. Ne olmuştu ki?

 

Babamın gözlerinden neredeyse ateş çıkacaktı. Olduğum ortamdan ayrılıp mutfağa doğru giderken babam telefonunu çıkarıp birisine “orayı ayarla geliyorum,” diye ses kaydı atmıştı.

 

Mutfakta tek başına ağlayan Barlas'ın yanına gidip yere çömeldim. Masum bir sesle “neden ağlıyorsun?” Sorum sesim kadar masum değildi.

 

Hazel rengi gözleri kızarmıştı. Bana çevrilen kan kırmızı harelere bakakaldım. Ne vardı bu kadar ağlanacak?

 

Barlas ağlamasını durdurmuş ve “İnci kalbini kırmak istemiyorum, lütfen git,” demişti bana. İçten içe neden ağladığını biliyordum ama bunu kendime açıklamak istemiyordum.

 

“Hayır.” Sesim kendinden emindi.

 

Gözlerini kapatıp yutkundu, Barlos. “Ailemi seviyordum ama beni terk ettiler. Artık sevmiyorum.” Daha da ağlamaya başladı.

 

Dayanamayıp o cümleyi kurdum. O bir çocuktu, bunları hak etmiyordu.

“Ağlama kelebek güzeli. Ben senin annende olurum baban da.”

 

Bana bakakaldı. Gözyaşları durdu. Güldü itici bir gülümseme değildi.

 

“Yanımda ol yeter,” durdu, yutkundu, gözlerimin içine baktı ve ekledi “yanımda ol yeter, bir’tanem”1

 

Ve o zamandan sonra Barlas kimseye bir’tanem demedi.

 

Yanında olacaktım. Öne doğru atılıp sarıldım ona. Kollarımı onun minik vücuduna sardım. Kısa bir süre durup o da benim sarılışıma karşılık vermişti.

 

Barlas'dan ayrılırken hazel gözlerinin parıldadığını gördüm. Gözleri yeşilin ve kahverenginin karışımıydı.

 

Minik bir gülümseme eşliğinde Barlo’nun elinden tutup ikimizide çöktüğümüz yerden kaldırdım. Kendimden hiç beklemediğim bir anda “Barlos, ben senden özür dilerim,” deyip hızla yanağından öptüm.

 

Utanç ve heyecanın verdiği duygu karışıklığı ile olduğum yerden koşarak babamın yanına ileredim. En son gördüğüm şey eli yanağında mutlulukla bana bakan bir adet erkek çocuğu.1

 

Sevmeye bilene sevgi çok şey anlatırdı. En çokta sevgiyi öğreten…

 

Babamın anlamsızca bakışlarına korkusuzca karşılık verirken Barlas'ın alay dolu sesi ortama yıldırım misali düştü. “Hadi gidelim, İnci,” demişti. Babamın ve annemin bakışları ikimizin arasında mekik okurken muzip bir gülüşle “olur, gidelim,” dedim.

 

Bana doğru yaklaşıp minik elini öne doğru uzattı, Barlas.

 

 

Küçük Barlo ağzından;

 

 

Sensen bu kalbimi seven, benimdir kalbimi sevemem izin veren.

 

 

Küçük İnci ağzından;

 

“Babacığım,” dedim Barlas'la ellerimize bakarken. Arabadaydık. Lunaparka gidiyorduk. “Hmm,” babam gözünü yoldan ayırmamak için kısa bir cevap vermişti. Derin nefes alıp gözümü ellerimizden çektim. “Annem radyoyu açabilir mi?”ses tonumu bilerek tatlı çıkarmıştım. Eğer izin vermezse ses tonuma kanabilirdi.

 

Babam kısa bir an düşünüp “patlat bir şarkı be Zeliha’m,” dedi babam gülüşünün ardında.

 

Annem kafa sallayıp radyoyu açtı. İlk çıkan şarkı annemin sevdiği şarkılardan biri Ara Beni idi. Sözlerini biliyordum. Heyecanla “anne sesini fulle!” Dedim. Sesini fulledi.

 

Barlas'a hitaben “hadi söyle,” bağırdım.

 

Kulağıma doğru eğilip “ben bu şarkıyı bilmiyorum,” dedi. Sesi sanki bir şeye sinirli gibiydi. Kafa sallayıp sözlere eşlik etmeye başladım.

 

“Ara beni, öptüm seni seni. Çok özledim deli gibi.” ve Barlas'ın bakışları toprak rengi gözlerimde kayboldu.

 

 

Küçük İnci ağzından;

 

“Sence,” dedim anneme hitaben. “Sence… Barlas beni seviyor mudur?” Sorum annemde kısa bir şaşkınlığa sebep olmuştu. Gece vakti uyumadan önce annemle son konuşmalarımızda. Yarın babam ve Barlas gidiyordu. Babam işine dönüyordu Barlas'ı ise yetimhaneye vereceklerdi.

 

Her ne kadar ağlasamda beni dinlemiyorlardı. Yatakta yatıp annemle ihtimaller üstüne bir konuşma yapıyorduk. Soruma cevap alamayınca arkama dönüp uyuyor taklidi yapmaya başladım. Uyumayacaktım. Barlas'la son defa konuşacaktım.

 

Annemin nefesleri sonunda bir ritme uygun çıkarken uyuduğunu anladım. Sakinlikle üstümdeki yorganı kenara itekleyip yataktan indim.

 

Salona doğru ilerlerken son defa bunu yaptığımı fark ettim. Bazı geceler ikimizde uyuyamayınca böyle buluşmalar yapabiliyorduk.

 

Yatakta yatan ama uyumayan Barlas'ı rdüm. Düşünceleri onu boğuyor gibiydi. “Neden uyumadın?” Diye sorarken çoktan yanına yaklaşmıştım.

 

Barlas benim geldiğimi anladığımı hızla yattığı yerde düzelip “son kez seninle aynı evde yaşamanın huzurunun tadını çıkarıyordum. Sen neden uyumadın?”

 

“Cevabını bildiğin soruları bana sorma Barlo.” Son kez Barlo deyişin…

 

Minik bir gülümsemeyle bana baktı. Hüzünlüydü, hüzünlüydüm. Yanına doğru ilerleyip yamacına oturdum. “Seni çok özleyeceğim. Biliyorsun dimi?” kafa sallamakla yetindi Barlas.

 

“Belki her ayrılış bir ayrılış değildir. Belki ilerde tekrar görüşürüz,” hüzünlü sesi ağlayacağımızı belli ediyordu.

 

Her ne kadar sesim titresede sitemli sesimle karşılık verdim. “ Ben büyük Barlas ve İnci değil. Küçük İnci ve Barlo'yu istiyorum. Belkiler ve ihtimaller üzerinde yaşamak istemiyorum.”

 

Acı dolu bir gülümseme sundu bana ardından ekledi; “erkek sözü olsun ilerde seninle bir gün buluşacağız ve seni asla bırakmayacağım.”

 

“Söz mü?”

 

“Söz,” dedi Barlas.

 

“Ya,” dedim itici sayılabilecek bir sesle. “Ya kaçarsam?”

 

Alayla yanıtladı. “Erkek sözümü tutarım, seni bırakmam.”

 

Kafa salladım. Kısa bir sessizlik hakim sürdü ardından ağlayan sesim duyuldu. “Gitme, Barlas.”

 

“Gitmem lazım, kelebek güzelim.” ve bu son konuşmamızdı. Annem uyanmış ve beni oradan almıştı. En son Barlas'ın bana en güzel gülüşünü sunduğunu gördüm. Sonrası uyku…2

 

Bölüm : 31.03.2025 12:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...