22. Bölüm

19 . BÖLÜM : KALBE GİDEN NİYET :

Genç _Muvahhide☝️
sibel_01

Öyleyse nedir kalbin mahiyeti?

“Kalp” kelimesi Arapçadan dilimize geçmiştir. Birçok manası olmakla birlikte genel olarak “değişmek/çevrilmek/dönmek” manasını taşır.

 

“İnsan ancak unuttuğu için insan diye, kalp de ancak döndüğü için kalp diye isimlendirilmiştir.”

 

Kalp çevrilip durur ve mutlaka bir yönelimi vardır. Kâh taate yönelir kâh masiyete. Bu yönelimi hayra kanalize etmek, her bireyin daimî vazifesidir. Kulun istikameti, ancak onun istikametine bağlıdır. Bu nedenle Nebi (sav), sürekli Allah’a (cc) bu yönde dua etmiştir:

 

“Ey kalpleri eviren çeviren! Kalbimi dinin üzere sabit kıl.” ( Tirmizi, 2140; İbni Mace, 3834 )

İnsanın özü kalptir ve özde yaşanan bozulma, tüm âzalara yayılır. Maddi anlamda da manevi anlamda da durum böyledir. Kalpteki bozulma, imandan tat almamaya ve günahlardan sakınmamaya sebep olur. Dille yapılan zikir, elle verilen sadaka, ayakla mescide doğru atılan adımlar… kısacası bedenle icra edilen tüm salih ameller; kalbin selametine doğrudan bağlıdır. Bundan ötürü Allah Resûlü (sav), kalp düzeldiği takdirde insanın da düzeleceğini bildirmiştir:

 

“… Dikkat edin! Bedende bir et parçası vardır. O düzelirse tüm beden düzelir, o bozulursa tüm beden bozulur. Dikkat edin! O, kalptir” ( Buhari, 52; Müslim, 1599 )

 

Birçok âlim, kalp bahsinde kitap telif etmeye önem vermiştir. Kimi kalbin katılığı ile ilgili, kimi kalbin hastalıkları ile ilgili, kimi de kalbin diğer hâlleriyle ilgili eserler kaleme almıştır. Âlimlerimizi bu konuya önem vermeye iten sebep; Kitap ve sünnette kalp ile alakalı varid olan naslardır. Vahiy, kalbi insanın merkezi kabul etmiş, düşünmeyi, akletmeyi, kulluğu, teslimiyeti… yani bir Müslim’i yücelten hasletleri kalbe nispet etmiştir. Bununla birlikte kulu Rabbinden uzaklaştıran ve değersizleştiren hastalık, ölüm, duyarsızlaşmak ve akletmemeyi de yine kalbe nispet etmiştir.”

Dinin esaslarından kalbe taalluk eden sevgi, korku, ümit gibi hâlleri ele almıştır. Kalpte oluşan kötü duyguların da izale yollarını beyan ederek selim bir kalbe sahip olmanın yolunu göstermiştir. Öyle ya, cennete ancak selim bir kalple ulaşılabilir:

 

“O gün ki; ne mal ne de evlat fayda verir. Allah’a selim bir kalple gelenler müstesna. Cennet, takva sahiplerine yaklaştırılır.” ( 26/Şuarâ, 88-90 )

Tabii, insan beşer, kuldur şaşar. Hatadan münezzeh olması düşünülemez. Bu yüzden İmam der ki ;

“Şüphe yok ki dinin tamamı hakkı bilmek ve onunla amel etmektir. Onunla amel etmek için de sabretmek gerekir.( İbni Teymiyye )

İşte bu cümleleriyle kalp hastalıklarının tedavisinin tederrücen ve kesintisiz yapılması gerektiğinin önemine işaret eder. Islahat faaliyetinin sürekli olması gerekir ki belki de sabrı en çok gerektiren unsurlardan bir tanesidir bu durum.

 

Sadece ahlak ve tezkiyeye yönelik öğütlerde bulunmamıştır da. Aynı zamanda bu seyirde oluşan itikadi ve amelî sapmalara da değinmiştir. Sert cümleleri ve yaptığı nakillerle küfür ve şirk gibi kalbi tamamen öldüren unsurlardan şiddetle sakındırması dikkat çekicidir. Örneğin, o günün mutasavvıflarını ağır bir dille yermiştir ve bugün de benzerlerini çokça gördüğümüz etek giyip, çalgı çengiyle dönerek ibadet ettiğini zannedenlere şu ifadeleri kullanmıştır:

 

“Tasavvufçular arasından da sema/meşk, ıslık çalmak ve el çırpmak suretiyle bunları harekete geçirmek isteyenler çıktı. Kalpte bulunan her türlü sevgiyi tahrik edip harekete geçirecek şiirler ve müzikler dinliyorlar. Böylece kalpleriyle; putları, haçları, kardeşleri, vatanları, taze gençleri ve kadınları sevdikleri gibi Rahman’ı da sevmeye elverişli duruma geliyorlar.

 

…Sonra başkaları bu işte gevşeklik göstererek günahlara, hatta ahlaksızlıklara düştüler. Hatta onlardan kimileri işi apaçık küfre kadar götürdüler. Onlar küfür ve ilhad içeren şiirlerle coşuyorlar ki bu da en büyük fesad şekillerindendir.

 

…Bu yüzden İmam Ahmed ve başka imamlar semai/meşki mekruh görmüştür. Hatta Şafii, semai uydurduğunu söyleyerek şöyle der: ‘Bağdad’da sema diye bir şey uydurmuşlar, onunla insanları Kur’an’dan alıkoyuyorlar.’

Doğru bir kalp, doğru bir arınmayla elde edilir. Bidat ve hurafeler, kalbi arındırması bir yana daha çok hastalığını arttırır. İbni Teymiyye (radiyallahu anh) bunu çok iyi bildiği için zühd yolunu zıddıyla da göstermiştir ki kişi ıslah olacağım derken fesada uğramasın. Bu yüzden kitabını sonlandırırken en mühim meseleyi sona bırakmış ve “Muhammed’e (sav) uymak aklın gereğidir.” demiştir.

 

Sürekli erteliyoruz kalbimizle ilgilenmeyi. Ruhun tutkulardan temizlenme vakti geldi de geçiyor bile. Öyleyse bir Ramazan ayını daha geride bırakırken bu ayda elde ettiğimiz rahmeti tüm yılımıza taşımak istiyorsak “kalp amelleri”ni unutmamamız lazım. Sözlerimizi, insanların en takvalısı ve en zahidinin duasıyla noktalayalım:

 

“Allah’ım, benimle hatalarımın arasını doğu ile batıyı uzaklaştırdığın gibi uzaklaştır. Allah’ım, beni hatalarımdan, beyaz gömleğin kirlerden arınması gibi arındır. Allah’ım, beni kar, yağmur ve dolu ile yıka/temizle.” ( Buhari, 744; Müslim, 598 )

 

Onların kalplerinde hastalık (şüphe ve şehvet) vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır. Yalan söylemeleri/Yalanlamaları nedeniyle onlar için can yakıcı bir azap vardır.(2/Bakara 10)

 

► Bu olaydan sonra kalpleriniz katılaştı. Kalpleriniz taş gibi hatta taştan da katıdır. Oysa öyle taşlar vardır ki ondan nehirler fışkırır. Öylesi vardır ki yarılır ve içinden su çıkar. Öylesi de vardır ki Allah’ın korkusundan yuvarlanır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.(2/Bakara 74)

Tasavvufta bilginin kaynağı kalptir. Ancak kalb aklın karşıtı değildir; bir yere kadar akılla iç içedir. Akletme kalbin bir işlevidir, düşünceyi üreten aklın kaynağı kalptir. Metafizik konularda kalbin aklı aştığını söyleyen sûfîler bu konularda kalbin sezgisini esas almışlardır. Onlara göre sözlükte “bağlamak” anlamına gelen aklın faaliyet alanı dar ve sınırlı, buna karşılık kalp âlemi çok daha geniştir (İbnü’l-Arabî, el-Fütûḥâtü’l-Mekkiyye, )

_ Kur’an’da bazı kalplerin imanlı, nurlu, bazılarının ise katı ve mühürlü olduğundan bahsedilmektedir. Bir hadiste müminin kalbi pürüzsüz, kâfirin kalbi ters dönmüş, münafıkın kalbi kilitli olarak nitelenmiş, bazı kalplerin de kapalı olduğu belirtilmiştir (Müsned, III, 172; Ebû Tâlib el-Mekkî, I, 233).

Ancak kalbin doğru ve güvenilir bilgi vermesi için olgunlaşması, günah kirinden, bilgisizlikten, taklid ve taassuptan temizlenmesi gerekir.

Kalbin gayb âlemine bakan bir penceresi vardır. Buna kalp gözü denir. Üzeri günah kiri ve bilgisizlik pası ile örtülü olan bu göz mücâhede ve riyâzet denilen bir usulle temizlendiği takdirde mânevî âlemi ve oradaki gerçekleri görebilir. Bu yolla kazanılan bilgilere mârifet, irfan, ilham, bâtınî ve ledünnî ilim gibi isimler verilmiştir .

_ Ey kalpleri değiştiren, evirip çeviren Allah, kalbimi dinin ve taatin üzerine sabit kıl” şeklinde dua edilmesi tavsiye edilmiştir (Müsned, II, 168, 173; Tirmizî, )

 

_ Rabbimiz! Hidayet ettikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize kendi katından bir rahmet ver. Şüphesiz ki sen, (karşılıksız olarak kullarına hibe eden) El-Vehhâb’sın. (3/Âl-i İmran 8)

 

_ Allah’ın ipine hep beraber/topluca tutunun ve ayrılığa düşmeyin. Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın! Bir zamanlar düşmandınız da Allah kalplerinizi birbirine ısındırmıştı. O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Siz ateş çukurunun kenarındaydınız da sizi ondan kurtarmıştı. Hidayete eresiniz diye Allah ayetlerini sizin için açıklamaktadır. (3/Âl-i İmran 103)

 

Kim riya yaparsa; Allah onun gerçek hâlini insanlara gösterecektir. Kim de amellerini insanlara işittirirse, Allah onun gerçek hâlini kıyamet gününde insanlara işittirecektir.”

 

Rabbim bizi ihlasa muvaffak kılıp riyanın her türlüsünden uzaklaştırsın. (Allahumme Âmin)

 

" Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir..."

 

Bölüm : 19.03.2025 13:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...