29. Bölüm

26. BÖLÜM : DİNİN DİREĞİ NAMAZ :

Genç _Muvahhide☝️
sibel_01

Rahmân ve Rahim olan Allah'ın adıyla:

_ İslam'da “tevhid akidesine iman”dan sonra, ikinci olarak namaz emri gelir; çünkü namaz dinin direği, müminin miracı ve cennetin anahtarıdır.

Huşuyla kılınan namaz, kulun kalbinin sükûnet bulması ve namaz dışındaki şeylerle bağını koparmasıdır. Kalbin Rabbinin merhametini umması; azabından sakınmasıdır. Bu da ancak kalbin hayırla meşgul olmasıyla olur. Kişinin namaz içerisindeyken farklı düşüncelere dalması, huşuyla namaz kılmasına engel olacaktır.

 

Huşuyla namaz kılmak, kulun bedeninde de sükûnet içerisinde olmasıdır. Arş’ın Rabbi olan Allah’ın (cc) huzurunda olduğunun farkında olması ve o makamın edebine uygun bir şekilde davranmasıdır. Namazlarında gaflet içerisinde olanlar, namaz kılarken öylesine, sıradan bir iş yapar gibi sağına soluna bakar, esner, elbisesiyle ve sakalıyla oynar. Ancak kendinden büyük bir yöneticinin veya işvereninin karşısına geçtiğinde el pençe divan durur, ne dediğini dinler, dikkat kesilir. İşte bu, kulun Rabbine karşı nankörlüğü ve gafletinden başka bir şey değildir. Kişi, kıldığı namazın hayatında maddi ve manevi yansımalarını/faydalarını görmek istiyorsa namazını huşuyla kılması gerekir.

 

Huşuyla kılınan namaz, sahibini günahlardan ve kötülüklerden koruyacaktır:

 

_ “Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı dosdoğru kıl. Şüphesiz ki namaz, insanı fuhşiyat ve münkerden alıkoyar. (Kıldığınız namaza karşılık) Allah’ın sizi anması daha büyüktür. Allah, yaptıklarınızı bilir.”( Ankebût, 45 )

Huşuyla kılınan namaz, sahibini kötülüklerden korumasıyla birlikte işlemiş olduğu günahların bağışlanmasını da sağlar:

 

_ “Gündüzün iki ucunda ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namazı dosdoğru kıl. Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, (Allah’ı) ananlar için bir öğüttür. ( Hûd 114 )

 

Huşuyla kılınan namaz, insanın içinde taşıdığı acelecilik/sabırsızlık hasletinden kişiyi kurtarır:

 

_ “Sabır ve namazla (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz ki o (namaz ve sabırla yardım dilemek), huşu ehli dışındakilere büyük/ağır gelen bir yüktür.” ( Bakara 45 )

 

Hakiki başarıya ve kurtuluşa eren müminlerin namazı işte böyledir. Bir de kıldıkları namaz sebebiyle Allah’ın (cc) kendilerine veylettiği kişiler vardır:

 

_ “Veyl olsun o namaz kılanlara! Onlar ki namazlarında gaflet içindedirler. Onlar, riyakâr kimselerdir. Ve onlar, insanların gündelik yardımlaşmalarına dahi engel olurlar.” ( Maûn 4 ,7 )

Tevhid imamı İbrâhîm (as) ailesini çorak bir arazide yalnız bırakma sebebinin onların namazı hakkıyla eda etmeleri olduğunu söylüyor. İbrâhîm’in (as) oğlu İsmâîl (as) hakkında Rabbimiz şöyle buyurmuştur:

 

_ “Ailesine namazı ve zekâtı emrederdi. O, Rabbinin yanında razı olunan bir kuldu.”( Meryem 55)

 

Allah (cc) Kur’ân’da razı olduğu ve örnek olarak gösterdiği kullarının özelliklerini zikrederken mutlaka onların namazlarını da zikretmiştir. Bunun tam karşısında, müşriklerin Kur’ân’da pek çok defa zikredilen temel özelliklerinden biri de onların namaz kılmamalarıdır:

 

_ “Onlar cennetlerdedir. Birbirlerine sorarlar. Mücrimleri(n durumunu). ‘Sizi Sakar’a/Cehenneme ne sürükledi?’ (derler.) Derler ki: ‘Biz namaz kılanlardan değildik.’ ( Müddessir 40,45)

İbrâhîm (as) şöyle dua etmiştir ;

_ “Rabbimiz! Şüphesiz ki ben, ailemden bir kısmını namazı dosdoğru kılsınlar diye senin mukaddes evinin (Kâbe’nin) yanında, ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. İnsanlardan bir kısmının kalplerini onlara meylettir/onlara karşı ilgili kıl. Onları meyvelerden rızıklandır. Umulur ki şükrederler.”. ( İbrahim 37 )

 

Tevhid ve Namaz

 

Namaz, kalpte bulunan tevhid akidesinin dışa yansımasıdır. Namaz ibadetinin şartlarına ve rükunlarına baktığımızda bunu net bir şekilde görebiliriz. Mümin bir kul, namazının her rekâtında Fatiha’yı okur. Öyle ki, Fatiha’nın okunmadığı bir namaz yerine gelmemiş bir namazdır.

 

Ubâde ibni Sâmit’ten (ra) rivayet edilen bir hadiste Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

 

“Fatiha okumayanın namazı yoktur.”( Buhari, 756; Müslim, 394 )

 

Mümin kul, “Yalnızca sana ibadet eder ve yalnızca senden yardım isteriz.” ayetini okurken, tam olarak tevhid inancının özünü dile getirir. Bu hem bir akide beyanı hem de bir yardım talebidir. Aslında, “Ya Rabbi! Yardım et ki yalnızca sana kulluk edip yalnızca senden yardım isteyelim.” demiş olur.

 

Namaz, tüm söylem ve eylemleriyle bir tevhid öğretisidir. Tevhidle olan bu bağı nedeniyle her peygamberin şeriatında var olmuş, tüm peygamberler nezdinde tevhid akidesinden sonra ikinci sırada yer almıştır.

Gerçek şu ki, Rasûlüllah’ın (s.a.s.) gerçekleştirdiği muazzam İslâm inkılâbı bir anlamda “namaz inkılâbı”dır. Hz. Şuayb (a.s.) ve tüm peygamberler, Tevhid mücadelelerinin odağına namazı yerleştirdiler. O kutlu elçiler (a.s.) ve Tevhîd silsilesinin son halkası olan Son Elçi (s.a.s.), insanları Tevhîd akîdesine yani “Allah merkezli” bir hayata davet ederken; onlara önce Allah’ı birlemeyi, hemen ardından da bunun ispatı anlamına gelen ibadeti; namazı emrettiler.

Tevhîd’in hakikatini kavrayan ilk nesiller, Kur’ân’la ve namazla imanlarını diri tuttular, direnişlerini sürdürdüler, kemâl merdivenini tırmandılar; ne zaman ki, oruç, zekât, hac, örtü... emri geldi veya içki, kumar... yasağı geldi, “semi’nâ ve eta’nâ” (işittik ve itaat ettik) bilinci ile gelen emir ve yasakları tereddütsüz uyguladılar. İşte, onlara bu teslimiyet bilincini ve kararlılık duygusunu kazandıran, onları ilmek ilmek inşa eden ibadet namazdı. Kısaca İslam İnkılâbı, vaktinde ve cemaat halinde huşû ile kılınan namazlarla gerçekleşti.

Peygamberimizin (s.a.s.) ‘Dinin direği’, ‘Müminin miracı’, ‘Cennetin anahtarı’, ‘Gözümün nuru’ olarak tanımladığı namaz, İslâm’ın olmazsa olmazıdır. Kur’ân, kasten namaz kılmayanların cehenneme gireceklerini söyler:

“Sizi cehenneme sevk eden nedir? Derler ki: Namaz kılanlardan değildik!” (Müddessir, 74/42-43)

Namaz müminlere vakitli olarak farz kılınmıştır (Nisa/103)

Ve günde beş vakit (sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı) eda edilir. Hayatın hızlı koşusu içinde Allah’ı, ahireti, ölümü, görev ve sorumluluklarını unutan insan günde beş kez namazla kulluğunu hatırlar ve yeniden dirilir. Her namaz bir inkılâptır, bir diriliştir; kul onunla şirk batağından tevhid atmosferine, geçici dünya zevklerinden ebedi ahiret lezzetlerine, şeytanî etki alanından ilahî huzur iklimine geçer. Bu değişim süreci ezan ve abdestle başlar: Tevhid akîdesini en özlü cümlelerle haykıran ezanla namaza ve kurtuluşa çağrılan mümin, abdest alarak etrafını kuşatan şeytânî çemberi yarmaya ve arınmaya yönelir; maddi-manevi kirlerden temizlenir ;

“Allah sizi temizlemek ve size olan nimetini tamamlamak ister.” (Maide, 5/6)

Abdest sadece vücudu kir, pis ve pastan temizlemekle kalmaz, aynı zamanda iç dünyayı da arındırır. Mümin, her âzâsını yıkarken eliyle, diliyle, ağzıyla, gözüyle, kulağıyla, ayaklarıyla bilerek-bilmeyerek yaptığı tüm günah lara tevbe edip vazgeçmeye karar verir. Tertemiz bir kalp, tertemiz bir beden ve elbise ile Allah’ın (c.c) huzuruna çıkan kul, yönünü kıbleye yani Kâbe’ye döner. Allah’ın ( c.c) evi olan Kâbe’ye yönelen mümin, kalbini ve düşüncelerini Allah’a ( c.c) odaklar; diğer kıblelerden, anlam ve değerlerden yüz çevirir. Yüzünü Kâbe’ye döndüğü halde özünde başka varlık ve değerleri kıble edinenler, gerçekte istikbâl-i kıble yapmış olmazlar. Namaza başlarken niyeti kalple yapmak esastır; farkında olmadan söylenen cümleler gerçek niyet olamaz. Gerçek niyet, Allah ( c.c) rızası için namaza durduğunun şuurunda olmaktır. Ellerini kaldırıp ‘Allâhu ekber’ diyen mümin, artık dünyayı, dünyevî düşünce ve kaygıları elinin tersi ile geriye itip, son namazını kılar gibi kalbini yüce Allah’a ( c.c) bağlar.

Her namazın her rekâtında Fâtiha’yı okuyan kul, Yaratan’ıyla “kulluk sözleşmesi”ni yeniler. Âlemlerin Rabbi, Rahmân ve Rahîm olan Allah’a ( c.c) Ahiret Günü’nde hesap vereceğini bilerek, kendi adına ve müminler adına söz verir: “Yalnız Sana kulluk eder, yalnız Senden yardım dileriz.” Sonra, doğru yolda olmak, nimete kavuşmak ve azaptan kurtulmak için Allah’tan (c.c) yardım diler: “Yâ Rab! Bizi, Dosdoğru Yola hidayet eyle! O yol, kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoludur; gazaba uğrayanların, sapıkların, dalâlette olanların değil.” ( Allahumme Âmin) ! Hz.Ali(r.a),

_ Ey iman edenler! Rüku edin, secdeye kapanın, rabbinize ibadet edin, hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.” (22/Hac, 77)

 

" Namaz kılmayan kimseye selâm vermenin veya onun selâmını almanın hükmü nedir ?

Sahih hadisler, namazı terk eden kimsenin kâfir olduğunu açıkça beyan etmiştir. Eğer hadisin zâhirine bakarsak, namazı terk eden kimseleri mirastaki bütün haklarından mahrum etmemiz, onlara bir mezarlık tahsis etmemiz ve onların cenaze namazlarını kılmamamız gerekir. Çünkü kâfire emân yoktur ve ona selâm verilmez.

Bazı âlimler: Bu kimse, İslâm dîninden çıkmış kâfir ve mürteddir, üç gün tevbe etmesi istenir,tevbe ederse tevbesi kabul edilir,yoksa dînden döndüğü için öldürülür, demişlerdir. Buna göre bu şekilde ölen kimsenin cenaze namazı kılınmaz, müslümanların kabristanına defnedilmez, diri veya ölü olsun ona selâm verilmez, selâmı alınmaz, onun için istiğfarda bulunulmaz, ona rahmet dilenmez, miras alamaz, miras da bırakamaz. Aksine onun malı, bir ganimet olarak Beytül-Mal'e (devlet hazinesine) kalır. Namazı kasten terk edenler, ister çok olsunlar, isterse az olsunlar, çok veya az oluşlarına göre hüküm değişmez.

 

Bu, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in şu sözündeki delil yönünden en doğru ve en tercihli görüştür:

 

"Bizimle onlar (münâfıklar) arasındaki sözleşme, namazdır.Her kim, namazı terk ederse, kâfir olur." ( İmam Ahmed ve sünen sahipleri sahih bir senedle rivâyet etmişlerdir.)

 

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda yine şöyle buyurmuştur:

 

"Kişi ile küfür ve şirk arasındaki sınır; namazın terkidir." (Müslim; hadis no: 82)

Şirk ve küfür en büyük günahlar olup, Allah her ikisini de asla affetmez.

Namazı terk etmek kişinin kâfirlikle vasıflandırılmasına neden olur. Terkini helâl sayan kâfir; farz olduğuna inandığı halde terk eden fâsık kabul edilir.

Namaz kılan kimsenin Müslüman olduğuna hükmolunur.

Namaz kılmayanlara ceza verileceği kesin olmakla beraber, cezanın nevi hakkında ihtilâf vardır.

Bölüm : 18.04.2025 09:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...