
Tevhid- i Sıfat, sıfatların birliği anlamındadır. Yani tevhid-i efal ve tevhid-i esmada olduğu gibi kuldaki sıfatlarında gerçek ve asıl olarak Allah'a (c.c) ait olduğunun bilinmesi, şuhud edilmesi ve idrakidir. Hepsi Allah'a (c.c) ait “daim tecelli halinde olan” bu sıfatların kulda nispi ve izafi olarak ortaya, zuhura çıkmasıdır.
*“Vakiti zayi etmek ölümden daha kötüdür. çünkü vakit zayi olması, seni hem Allah'tan (c.c) Ve hem de âhiret yurdundan koparır. Ölüm ise seni ancak dünya ve ehlinden koparır.” (*İbn kayyım el-Cevziyye)
Allah'ı (c.c) kaybetmediğin sürece,*
kaybettiğin hiçbir şeyin önemi olmayacak..
Kimsenin seni sevmediğini düşünüyorsun;_
*El-Vedud olan Allah'ı hatırla..*
_Kimse seni korumuyor mu?_
*Er-Rakib seni koruyacaktır, her zaman olduğu gibi..*
_İnsanlar hatalarını affetmiyor mu?_*Er-Rahman seni affeder..*
_Kimse çabaların için teşekkür etmiyor mu?_
*Eş-Şekur olan sana teşekkür eder..*
_Kimse ihtiyaçlarını karşılamıyor mu?_
*Er-Rezzak olan senin rızkına kefildir..*
_İnsanlar sana karşı kibar değiller mi?_
*Er-Rauf olan Allah sana karşı hep kibar oldu, günah işlediğinde bile..*
_Kimse sana karşı adaletli değil mi?_
*El-Adl olan sana ve diğer herkese karşı adaletlidir..*
Hayatında sahip olabileceğin en değerli bağ;'
'Onunla olan bağın.' olsun ..."
Tüm Resullerin ortak daveti dur La ilahe illallah ☝🏻
Senden önce gönderdiğimiz her resûle: “Şüphesiz ki benden başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. O hâlde yalnızca bana kulluk/ibadet edin.” diye vahyetmişizdir. (21/Enbiyâ 25)
Kelime-i Tevhid red ve ispat içerikli iki cümleden oluşmaktadır. “La ilahe” diyerek uluhiyet tamamen reddedilmekte, “İllallah” diyerek uluhiyet yalnızca Allah (cc) için ispat edilmektedir. İlah nedir? İlah, Kur’ân ıstılahında, kendisine ibadet edilen demektir. Okumakta olduğumuz Enbiyâ Suresi 25. ayeti dışında (19/Meryem 81-82,) (43/Zuhruf 45. )ayetler de bu anlama işaret etmiştir. Yani, Lailaheillallah dediğimizde: “Allah’ın(c.c) dışında ibadeti hak eden hiçbir varlık yoktur ve yalnızca Allah’a(c.c) ibadet edeceğim.” demiş oluruz. İlah, sanıldığı gibi yaratan, rızık veren, yaşatan ve öldüren gibi anlamlara gelmez. Öyle olmuş olsa müşriklerin Kelime-i Tevhid’e davet edilmesi anlamsız olurdu. Zira onlar, bunların tamamına inandıklarını söylüyorlardı. (Delil ayet. 10/Yûnus, 31-32)
Ancak onlar dua, adak, tavaf gibi ibadetleri Allah’tan(c.c) başka varlıklara yapıyor, Allah’ın (c.c) kanunları dışında kanunlar koyan ve toplumu bunlarla yöneten yöneticilerin peşinden gidiyorlardı. Böylece, Allah’tan (c.c) başkasına ibadet ediyor ve Allah’ın (c.c) dışında ilah edinmiş oluyor
Ey iman edenler! Yolunuzu Allah'ın kitabıyla bulmaya çalışın; ve doğrulardan olun ve hem de doğrularla beraber olun. Ey iman nimetine kavuşanlar, Allah'a sığının, emirlerine yapışın, günahlardan arınıp, azaptan korunun doğrularla, imanda, İslâm'da samimî olanlarla beraber olun. ( Tevbe 119 )
İslam âlimlerinin zikrettiğine göre, Tevhidin üç kısmı vardır. Bunlar sırasıyla şu şekildedir:
( 1- Rububiyet Tevhidi )
Rububiyet tevhidini daha iyi anlayabilmemiz için öncelikle şunu bilmemiz gerekmektedir: Allah Teâlâ’nın:
* yaratma, rızıklandırma,öldürme,
diriltme ve hüküm koyma… gibi bir takım fiilleri vardır. Bir kimsenin bu fiillerde Allah’ı (c.c) bir kabul etmesine “Rububiyette Tevhid” denir. Daha orijinal bir ifade ile söyleyecek olursak, Rububiyet Tevhidi, “Allah’ı, Allah’ın (c.c) kendi fiilleriyle birlemek demektir.
Kul, Allah’a (c.c ait olan böylesi fiilleri kabul ettiğinde, yani yaratıcı, rızık verici, öldüren, dirilten ve hüküm koyan olarak onu benimsediğinde Rububiyet Tevhidi’ni gerçekleştirmiş ve Allah’ı (c.c) “Rab” olarak kabul etmiş olur.
Bir önceki konuda da zikrettiğimiz üzere, tarihte yaşamış insanların geneli bazı anlamlarıyla tevhidin bu kısmını kabul etmiştir. Rabbimiz, önceki sayfalarda da zikrettiğimiz bazı ayetlerinde şöyle buyurur:
“Andolsun, onlara (müşriklere): “Göklerle yeri kim yarattı?”diye sorsan, onlar elbette: “Allah” diyeceklerdir.” (Lokman/25)
“De ki: “Size gökten ve yerden rızk veren kimdir? Yahut o gözlere ve kulaklara sahip olan kimdir? Ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkaran kimdir? İşleri yerince kim yönetiyor? Onlar hemen “Allah ”diyeceklerdir. De ki: “O halde (O’na isyan etmekten) korkmaz mısınız?” (Yunus/31)
Burada kısaca bir hususa temas etmek gerekir. Tarihteki insanlar “Allah’ı (c.c) Rububiyette kabul ediyorlardı” derken bununla “Rububiyetin her alanında Allah’ı (c.c) kabul ediyorlardı” anlamını kastetmiyoruz. Örneğin “hüküm ve kanun koymak” Allah’ın (c.c.) Rububiyet haklarından birisidir. Kur’an’ın indiği döneme baktığımız zaman insanların bu noktada Allah’ı (c.c) birlemediklerini çok net olarak görürüz. Örneğin Tevbe Suresi’nin 31. ayetinde insanların Allah’tan başkalarını Rab edindikleri açıkça ifade edilmiştir. Rabbimiz şöyle buyurur:
“Onlar (Yahudi ve Hıristiyanlar) Allah’ı bırakıp âlimlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i Rabler edindiler. Hâlbuki onlar bir tek ilâha ibadet etmekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka ilah yoktur. O, onların şirk koştukları her şeyden münezzehtir.” (Tevbe/ 31)
Bu ayette Yahudi ve Hıristiyanların, âlimlerini “Rab” edindikleri belirtilmektedir. Acaba onlar âlimlerini nasıl Rab edinmişlerdir? Bu sorunun cevabını Efendimiz (aleyhisselam) çok net bir şekilde vermiştir. Adiyy İbn-i Hatim anlatır:
“Boynumda altından bir haç olduğu halde Rasûlullah ( s.a.s)’in yanına geldim. Bana:
― “Ey Adiyy! Şu putu boynundan at!” buyurdu. Derken ben, Tevbe Suresinin 31. ayetini okurken O’nu işittim ve:
― “Ama onlar âlimlerine ve rahiplerine ibadet etmiyorlar ki” dedim. Bunun üzerine
― “Hayır, Onlar helal olan bir şeyi haram, haram olan bir şeyi de helal kılıyorlar da onlarda onlara itaat ediyor. İşte bu onların âlim ve rahiplerine olan ibadetleridir” buyurdu.[1]
Zikrettiğimiz ayet ve hadiste onların Allah’tan (c.c) başkasına yasaklama ve serbest bırakma yetkisi verdikleri ve bu nedenle de Allah’ın (c.c) Rububiyetinde Allah’a (c.c) ortak koştukları ifade edilmektedir. Zaten ayetin sonunda yer alan “Allah, (c.c) onların şirk koştukları her şeyden münezzehtir” ifadesi, onların, yapmış oldukları bu şey ile Allah’a (c.c) şirk koştuklarını çok net olarak ifade etmektedir.
Sonuç olarak;
Gerek şimdiki insanlar gerekse tarihteki insanlar yaratıcı, rızık verici, öldüren ve dirilten anlamında Allah’ı (c.c) kabul etmişlerdir. Ama hâkimiyette ve Allah’ın (c.c) kanun koyucu olduğunda Allah’a (c.c) ortak koşmuşlardır. Bu nedenle biz şunu rahatlıkla söyleyebiliriz:
"Müşrikler Rububiyetin genel manalarında Allah’ı (c.c) birlemişler; lakin bunun bazı anlamlarında Allah’a (c.c) ortak koşmuşlardır..."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.2k Okunma |
779 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |