MERHABALAR GÜZELLERİM BU HİKAYEME LÜTFEN DESTEK VERİN OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM ŞİMDİDEN TEŞEKKÜR EDERİM 🫶🏻🫀
Kataman askerleri ve Ertunga'nın tarafında olan bozguncular her yeri yakıp yağmalıyordu. Prenses Komutanları ile birlikte Jeyan askerlerini bir araya topladı.1
"Yiğitlerim!! İçimiz de ki hainler kirli kelamlarıyla halkımızı zehirlemektedir. Halkımızı zulm ederek vahice katlederler. Buna dur demek için bizzat kendim meydanlara indim. Benim yanımda savaşmak isteyen var ise benimle meydanlara insin. Kanımın son damlasına kadar Jeyan için savaşacağım."
Prenses atının üzerinde heybetli bir şekilde askerlerine sesleniyordu. Kendi canını hiçe sayıyordu. Babasından Ağabeyinden yadigar kalan devleti kimsenin eline bırakmayacaktı.
"Prenses Talia Vera kanımızın son damlasına kadar seninleyiz!!" Hep bir ağızdan konuştuklarında Prenses memnun kalmıştı. Ne olursa olsun isyanı bastıracaktı. Fakat askerlerden bir kaçı isteksizdi. Belki de bu ihanetin başlangıcı olacaktı.
Jeyan sarayına sızan Bozguncular sarayda kim varsa öldürüyordu. En çokta çocuklar ve kadınlar zarar görüyordu. Onlarla aynı fikirde olmayan halka dehşet saçan işkenceler yapılıyordu. halk bu zülme dur demek için askerlerle birlik olmuştu.
"Hedefin kimdir Ertunga?" Ertunga sırıttı. Karşısında ki Kataman Komutanına baktı.
"Prensesten tahttını almadan evvel ondan sevdiği herkesi alacağım." Kataman komutanı kılıcını masum bir insana saplayarak üstüne bastı.
"O halde bu sarayı yakacağız." Kataman krallığının askerleri acımasızdı. Hiç bir merhamet göstermeden halkı öldürüyorlardı. Meydan onların üstlerine basıp geçtiği ölü bedenlerle doluydu.
"Yenge, yeğenimi de alasın. Sığınaklara gidesin. Bozguncular saraya sızmıştır." Kraliçe korkuyla kızına baktı. Ona bir şey olma endişesi elini ayağına dolamıştı.
"Seni nasıl bırakırım. Sana bir hal olur ise ben ne yaparım." Prenses yengesine sarıldı. Yeğeninin yanağından öpüp saçlarını okşadı.
"Merak etmeyesin isyanı bastırınca yanınıza geleceğim." Kraliçe Prensesin yüzünü okşadı.
"Babam gibi sende gitme." Kral Alpagu'nun oğluydu bu sözleri söyleyen. Çocuk ağlayarak Vera'ya sarıldı. Babasının öldüğünü bilmiyordu. Ama gelmemesine üzülüyordu. O günden sonra hep gözü yollarda babasını beklemişti. Hiç bir şey sormamıştı. Ama annesini ağlarken gördüğünde daha da içine kapanıyordu.
"Geleceğim." Prenses yeğeninin saçlarını okşadı. Ve öperek oradan uzaklaştı. Bir süre ilerledikten sonra karşısına çıkan bozguncuyu kılıcından geçirmişti. Hemen ardından arkasından saldırmaya çalışan isyancıya arkasını dönüp kılıcını kılıcına yaslamıştı.
"Sizi kışkırtan kimdir." Sert bir şekilde sorarken isyancı kendisine gülerek bakıyordu. Karnında duran hançerini hızlı bir şekilde çıkarttı. Ve isyancının beklemediği anda hançerini boğazına sapladı. Adam boğazını tutarak yere yığıldı.
Prenses avluya çıktığında hiç beklemediği bir şey ile karşılaşmıştı. Avlu rüyasında ki gibi cesetlerle kaplıydı. Yerde yatan insanlara baktı. Vahşice katledilmişti. Cesetlerin arasından ilerlerken kalbine ağır bir yük oturdu. Görmeyi beklemediği bir görüntü vardı.
"Yenge, Urağan" Şaşkınlıkla yerde yatan iki bedene baktı. Yengesinin yanına çökerek başını ellerinin arasına aldı.
"Yenge sizin sığınakta olmanız gerekirdi." Yengesinin bedeninden dökülen kanlar olduğu yere yayılıyordu. Prenses bu görüntüye hala inanamıyordu.
"Urağan ile sığınağa giderken yolumuzu kestiler. Jeyan askeri Ertunga, o hain" Zorlukla konuşmuştu.
"Son dalım, beni bırakma ben korkarım." Prenses yengesinin yüzünü sıvazlamıştı. Onu kaybetme endişesi tüm vücudunu esir almıştı. Yengesinin kanı ellerine bulaştı. Annesini, babasını, ağabeyini, kaybetmişti. Şimdi son dalı olan yengesi de gitmek üzereydi. Prensesin tutunduğu dallar tek tek kırılıyordu.
"Ben senin kalbindeyim seni bırakmam. Gitmek zorundayım." Kraliçe ağlamamak için direniyordu. Kalan son takatiyle kızı gördüğü Prensesi üzmemeye çalışıyordu. Prenses yengesinin yanında yatan yeğenine baktı. Yengesinin başını hafifçe yere bıraktı.
"Urağan aç gözlerini bak ben geldim." Yeğeninin yüzünü ellerinin arasına aldı. Saçlarını okşuyordu. Ağlamaya başladı. Öyle derin ağladı ki hiç bir acı bu kadar kuvvetli olamazdı.
"Kızım" Dedi Kraliçe zorlukla mecali git gide azalıyordu.
"Anne bırakma beni" Diye ağlıyordu. Prensesin çektiği acı damarlarından oluk oluk akmaya başladı. Sesi bir feryada dönüştü. Duyan tek insan yengesi oldu.
"Ben birazdan gideceğim güzel kızım gitmeden evvel son sözlerimi söyleyeceğim." Prenses yeğenini hafifçe yere bırakıp yengesinin yanına gitti. Onun gitmesini istemiyordu. Yalnız kalmak istemiyordu. Ona büyük bir sevgi beslemişti.
"Beni bırakamazsın şifacıları çağıracağım. Kimse yok mu?!! Annem bir kez daha ölüyor!!!" Acı kollarını açmış masum insanları bekliyordu. Zalimler ise masum insanların acı çekmesini sağlıyordu. Kalbi derin bir feryatla sızladı. Titreyerek kesik kesik aldığı nefesler kalbine batıyordu. Prensesin yeniden bir dalı kırılıyordu. Yeniden annesini kaybediyordu.
"Şifacılar annem bir kez daha ölüyor!! Annem nefesini kaybetmesin!!" Bir çocuk gibiydi. Küçükkende annesini kendi ellerinde kaybetmişti. Yine kendi ellerinde annesini kaybediyordu.
"Kızım, Veram, çiceğim ben anneliği ilk sende tattım. Bu saraya geldiğimde küçük bir kızın yuvası olmayı istedim. Bana anne dediğin için sana minnettarım." Kızına buruk bir gülümseme nakşetti. Prensee annesinin yüzünde ki yaşları siliyordu. Ellerine bulaşan kanı görmezden gelmeye çalışıyordu. Bu çok korkunçtu.
"Ben sana güveniyorum. Sakın pes etme. Gün gelecek bunları yapan herkese bunun bedelini ödeteceksin. başaracağını bilşyorum kızım" Vera hızla başını iki yana salladı. Kendisinde o gücü bulamıyordu. Belki yengesi yeğeni olsa yapabilirdi. Ama tek başına güçlü olduğunu düşünmüyordu.1
"Beni bırakma son dalım ben güçsüzüm ben başaramam ki sen olmadan, yapamam yanımda kal" Acıyla harmanlanmış bedenler ateşle kavruluyordu. Kraliçe endişeyle kızına baktı. Onun güçlü olduğunu biliyordu. Ama bu acı onun imtihanıydı. Prensesi toparlayacak bir dalı da kalmamıştı.
"Senin güçlü olduğunu biliyorum kızım, senin gücün bize bağlı değil cennet bahçem. Senin gücün kalbinde taşıdığın cesaretin." Ellerini kızının yüzünde gezdirdi."Seni seviyorum Tahtımın Sultanı" Ağabeyinin ona seslendiği gibi seslenmişti. Kraliçe'nin eli yavaşça kızının yüzünden yere indirdi. Başı Prensesin göğsüne doğru yattı. Ve gözleri kapandı. Bir çığlık ona eşlik etmişti.
"Yenge!!" Ağlayarak Kraliçe'yi kendisine bastırdı. Sımsıkı sarıldı. Bırakmak istemiyordu. Ellerinden son dalı da gitsin istemiyordu. Prenses yengesi ve yeğeni için ağlarken ona doğru yaklaşan isyancının farkına varamamıştı. İsyancı hançerini havaya kaldırdı. Prensese doğru inen hançer ile birlikte adamın boğazından geçen kılıç bir olmuştu. Adamın elinde ki hançer yere düşerken adam boğazını tutarak yere yığıldı. Prenses ise başını çevirdiğinde Komutan İsfendiyar'ı gördü. Komutan İsfendiyar ise Prensesin ağlayan gözlerine şaşkınlıkla baktı. Etrafına biraz daha dikkatli baktığında ise ağır derecede şok geçirdi. Elinde ki kılıç yere düşürmüştü.
"Kraliçem" Dedi hızla yere çökerken ayakları taşıyamamıştı. O görüntüler ağır gelmişti. Prensese bir şey demek istiyordu. Kendisi bu kadar üzülmüşken Prensesin acısını tahmin bile edemiyordu.
"Komutan İsfendiyar!" Bağırarak kendisine gelen Komutan Arat'a baktı. Komutan Arat başta anlamamıştı. Prensese bir şey oldu sanırken, Prensese baktı. Yengesi ve yanında ki Yeğenini görmüştü. Elleriyle sertçe yüzünü sıvazladı. Prenses hafifçe yengesini bırakırken, yanında ki küçük soğuyan ruhsuz bedene baktı. Hareketlenerek onun yanına gitti ve sarıldı.
"Urağan, gözümün nuru niye gözlerini açmazsın. Gelmemi istiyordun bak buradayım sen niye yoksun." Prenses ne dediğini bilmiyordu. Aklı yerinde değildi. Yeğenine sımsıkı sarılıyordu.
"Gitmeyin kırılmasın dallarım bırakmayın beni" Komutan İsfendiyar ve Komutan Arat birbirlerine baktı. İkiside kendilerinde bir şey diyecek cesaret bulamamışlardı. Karşılarında ki kıza nasıl davranacaklarını da bilemiyorlardı.
"Prenses" Dedi ağlarken kendisine engel olamıyordu. Daha dün konuştuğu, Kraliçe ve çocuk bugün yerde ruhsuz bir şekilde yatıyordu.
"İsfendiyar ve Arat ağabey baksana uyanmıyor yeğenim, neden uyanmaz bana gelecek misin? Demişti. Geldim o niye gitti." Komutan İsfendiyar yaşlı gözlerle kendisine bakan kıza baktı. Yutkundu diyecek bir şey bulamadı. Prensese öyleyece bakakaldı.
"Haysiyetsiz soysuz köpekler masum insanlardan ne istediniz!" Komutan Arat saçını çekiştirmişti. Bir yandan da öfkeyle konuşmuştu.
Gökyüzü bir kez daha insanların kirli düşüncelerle, türlü oyunlarla, mal mülk sahibi olmak adına harcadığı, yaktığı canlara şahit olmuştu. Gök bir kez daha gürledi. Yağan yağmur masumların akan kanlarını temizlemek için yağıyordu adeta. Prensesi sakinleştirmek mümkün değildi. Komutan Arat ve Komutan İsfendiyar Prensesi yengesinin ve yeğeninin yanından zar zor almıştı. Diğer askerler ile birlikte Prensesi ellerinde tutmaya çalışıyorlardı. Prenses yengesine yeğenine gideceğim diye çırpınıyordu.
"Bırak!! bırak beni yengem yeğenim orada yatarken gidemem ben bırak!!" Çırpınıyordu askerler onu tutmakta güçlük çekiyorlardı. Aklını kaçırmış gibi bağırıyordu. Feryat seslerini duyan Ertunga ve Kataman askerleri gururla gülmüştü. Ve Dünya zalimler yüzünden bir kez daha kanla kaplanmıştı.1
"Bırak" Dedi tekrardan güçsüz bir sesle nefes alamıyordu. Komutan Arat Prensesi kendisine doğru döndürdü. Ona sımsıkı sarıldı.
"Ağabey dallarım kırıldı." Prensesin sonlara doğru sesi kısıldı. Komutan Arat'ın kollarında yere yığılmıştı. Hissettiği acı öylesine kuvvetliydi ki güçlü sandığı bedeni bile onu ayakta tutamamıştı. Komutan Arat kucağına alıp sarayda ilerledi. Komutan İsfendiyar ve askerler onun önünde ve arkasında ilerliyordu. Karşılarına çıkan bozguncuları kılıçtan geçirerek Prensesi sığınağa götürmüşlerdi. Mia Prensesi görür görmez ona bir yer ayarlamış Prenses oraya yatırılmıştı.
"Prenses buradan çıkmaya inat eder ise, Prensesin dışarıya çıkmasına mani ol duydun mu? Beni Mia" Komutan Arat sert ve yüksek sesle Mia'ya emir verirken kız ne olduğunu anlamamıştı. Korkarak başını salladığında Komutan Arat dışarı çıkmıştı.
"İsfendiyar! seni bilmem ama ben bugün çok zalim kanı dökeceğim bilesin!!" Yüksek sesle konuşuyordu. İsfendiyar Arat'ı ilk kez bu denli sinirli görüyordu.
"Eğer o kılıcın zalime inmez ise ben senin kelleni alırım." Birlikte askerler ile koşarak karşılarına çıkan bozguncuları kılıçtan geçiriyorlardı. Arat kendisine doğru gelen ok ile geriye doğru eğildi. Ok hızla yere düştü. Daha sonrasında hançerini çıkartarak bozguncuya fırlatmıştı. Yere düşen bozguncudan hançerini alıp devam etti.
"İsfendiyar" Diye bağırarak gelen bozguncuya baktığında Jeyan askeri olduğunu gördü.
"Sen, demek ihanet etmeyi seçtin o zaman ölmeyi de göze almışsın demektir." Kılıcını ona saplamaya çalışan asker ile geriye bir adım attı. Askeri İsfendiyar eğitmişti. Askerin henüz farkında olmadığı bir şey vardı. Asker İsfendiyar'ın öğrettiği şekilde hamle yapıyordu. Komutan İsfendiyar onun karşı hamlesine atak yaparak hançerini ayağına geçirdi. Ardından hızla doğruldu ve Kılıcıyla dönerek adamın karnını hızlı bir şekilde kesti. Adam yere diz çökerken konuştu.
"Hainleri sonu ölümdür." Kendi etrafında döndü ve hızla boynunu kesti. Yere yığılan askere bakıp oradan hızla uzaklaştı.
ACINIM HÜKÜM SÜRDÜĞÜ, KOLLARINI AÇIP MASUMLARI AĞIRLADIĞI BİR BÖLÜMLE GELDİM. BÖLÜM ATMAYALI UZUN ZAMAN OLMUŞTU. OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM. ŞİMDİDEN TEŞEKKÜRLER...1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |