5. Bölüm

THT 4 İSYANCILARIN SONU

Esma Gül
sidelyacicegi

 

Gökyüzü siyaha boyanmıştı sanki yada kırmızı bir kanla, isyanın üzerinden 2 gün geçmişti. İsyan geçte olsa bastırılmıştı. Ama yaralardan hala kan akmaya devam ediyordu. Askerler yaralanan insanlara yardım ediyordu. Ölen insanları da gömüyorlardı. Tamı tamına 5 gün süren isyan çok can almıştı Jeyan'dan kimi çocuğunu kimi hanımını kimi eşini kaybetmişti. Öyle derin yaralar hakim Di ki Jeyan topraklarında her ağızdan bir feryat duyuluyordu.

 

"Hazer!" Prenses koşarak sarayın dışına çıktı. Hem ağlıyor hem de bağırıyordu.

 

"Vera!" Yengesi Prensesin peşinden koşuyordu. Vera sarayın dışında sokaklarda Arkadaşını arıyordu. 2 gündür odasına kapanmıştı. Dışarı çıkmaya korkuyordu ama aklına Hazer gelince onu kimse tutamamıştı. Arkadaşını merak ediyordu. Geçen insanlar Prensesi ve Kraliçeyi o halde görünce askerlere haber vermişti. Askerler olmadan Kraliçe ve Prensesin saraydan çıkması çok tehlikelikeliydi.

 

"Ahh Vera ne olur dur kızım!" Yengesi karnını tutarak yere dizlerinin üzerine çökmüştü. Hamileydi ve sancısı gelmişti. Vera'nın arkasından sesleniyordu ama küçük kız telaşla arkadaşını aradığından yengesini duymuyordu.

 

"Kraliçe Eflal" Jeyan komutanı Arat şaşkınlıkla Kraliçeye bakıyordu. Yüzünde ki şaşkınlığı sildi yere diz çökmüş Kraliçeyi yerden kaldırdı.

 

"Kraliçe, yanınız da asker olmadan saraydan çıkmanız çok tehlikeli" Kraliçe gözyaşlarını koluna sildi aklı Prensesteydi ve ona bir şey olacak diye korkuyordu.

 

"Komutan Arat, Vera arkadaşını arıyordu saraydan bir anda çıktı karışıklık yüzünden haber veremedim peşinden koştum ama yetişemedim başına bir şey gelmesinden korkuyorum" Kraliçe ağzından çıkan bir çığlıkla yere yığıldı. Sancısı şiddettenlenmişti ve çok acı çekiyordu.

 

"Acele edin Kraliçeyi saraya yetiştirmeliyiz" Yanında ki askerlere emir vermişti. Kraliçe Arat'ın kolundan tuttu yüzüne acı içinde baktı.

 

"Arat Vera'yı bulmalısın beni onlar götürür" Kraliçe konuşmakta zorlanmıştı. Arat içine sinmesede Kraliçeyi diğer askerlere teslim etmiş Prensesi bulmaya gitmişti.

 

"Hazer!" küçük kız meydanda bağırmaya devam ediyordu. Hazer'in evine kadar gelmişti. Ama kimse yoktu halk şaşkınlıkla küçük çocuğu izliyordu. Ona yardım etmek isteselerde Prenses korkup kaçtığından ona yaklaşamıyorlardı.

 

"Hazer neredesin" Çok masumdu arkadaşının ona küstüğü için saklandığını sanmıştı.

 

"Hazer!" Gözyaşlarını koluna sildi meydanın ortasında diz çökmüş kollarını dizlerine başını ise kollarının üstüne koymuş ağlıyordu. Prenses olduğu için halkta ona nasıl yaklaşacağını şaşırmıştı.

 

"Evladım kimi arıyorsun sen" Yaşlı bir kadın prensese yaklaşmıştı. Prenses hala ağlıyordu. Kadının ona yaklaştığını görmemişti.

 

"Ağlama güzelim bulurlar kimi arıyorsan" Yaşlı kadın torununa benzetmişti küçük kızı isyancılar torununu vahşice katletmişlerdi.

 

"Hazer'i bulurlar mı?" Kafasını kaldırıp dolu dolu boncuk gözlerle kadına bakmıştı. Kadın kafasını salladı hava soğuk olduğundan küçük kız titriyordu. Üzerinde ki kaftanını küçük kızın omuzlarına sardı.

 

"Üşümüşsün sen, gel şöyle kenara geçelim" Kadın küçük kızın elinden tutup kenara geçmişlerdi Küçük çocuğu bir oturağa oturtmuş yüzüne yapışan saçlarını kulağının arkasına itmişti.

 

"Hazer nerede sen yerini biliyor musun?" Kadın başını iki yana sallamıştı.

 

"Bilmiyorum güzel gözlüm lakin istersen Kral onu bulacaktır"

 

"Ağabeyim bulur değil mi?" Merak dolu bakışlarla kadına bakıyordu. Kadın kafasını sallamıştı. Sırtında ki torbadan çıkarttığı meyveleri küçük kıza uzattı. Yüzü gülsün istiyordu.

 

Komutan Arat, Prensesi her yerde aramıştı. Ama sokaklar karışık olduğundan onu bulamıyordu. İleride ki kalabalık ilişti gözlerine isyan çıkacak sanmıştı. kalabalığı dağıtmak üzere kalabalığın arasına girdiğinde Prensese meyve ikram eden Yaşlı kadını görmüştü.

 

"Prenses!" Çıkan sert sesiyle Prensese baktı masum masum kendisine bakan Prensesi korkutmak istememişti. Yanlarına gitti ve kadının Prensese uzattığı meyveyi elinden aldı.

 

"Prensese Kralın izni olmadan bir şey ikram edemezsiniz" Kadın kuralları biliyordu. Bu kural ölen kralın yediği yemekten zehirlendikten sonra ortaya çıkmıştı. O günden sonra Kral Alpagu bu kuralı koymuştu.

 

"Evladım yanlış anlama beni çok ağlıyordu yüzü biraz gülsün istedim" Kadın yumuşak bir ses tonuyla konuşmuştu.

 

"Yanlış anlamayın emirler gereği ikramınızı elinizden almak zorunda kaldım ben bir komutanım bana ne emredildiyse onu yapmak ile mükellefim" Kadın bir şey demeden komutanın elinde ki meyveyi torbasına geri koymuştu.

 

"Prensesim Kral Alpagu, ağabeyiniz sizin için endişeleniyor sizi bir an önce onun yanına getirmemi söyledi" Prensese doğru eğilmiş yumuşak bir ses tonuyla konuşmuştu. Prenses ağabeyini üzmek istememişti.

Kollarını iki yana açtı Komutan küçük kızı kucağına aldığında küçük kız kollarını komutanın boynuna sarmıştı. Onunla konuşan kadına el sallayıp ona gülümsedi.

 

Kraliçe'nin doğumuna 2 hafta vardı. Ama yaşadığı stres üst üste gelen her şey onu daha fazla yormuştu erken doğum başlamıştı ebeler başındaydı.

 

"Kralım" Kendisine doğru gelen İsfendiyar'a sertçe baktı. Nasıl olurda bu kadar sorumsuz olup Prensesin ve Kraliçenin saraydan çıkmasına mani olamazdı. Fazla hiddetlenmişti hançerini çıkardı İsfendiyar'ın boğazına yaslamıştı.

 

"Sen nasıl bir komutansın nasıl olur da Prensesin ve Kraliçenin saraydan çıkmasına mani olamazsın" Komutan kendini suçlu hissediyordu kralının yüzüne bakamıyordu.

 

"Yaralılarla ilgileniyordum Prensesin ve Kraliçenin saraydan çıktığını daha sonradan öğrendim. Öğrenir öğrenmez Arat'ı yolladım" Kral boğazına dayadığı hançeri bastırdı. Sert bir sesle tekrar konuştu.

 

"Bir daha bu kadar sorumsuz olursan bunun bedelini kellenle ödersin" İsfendiyar bir şey dememişti. Kral hançeri boğazından çekti. Arkasına dönmüştü karısının çığlıklarını duymak onu delirtecekti. Karısının canının yanıyor olması canından can götürüyordu.

 

"İsfendiyar, Ledan askerlerine ülkelerine geri dönebileceklerini yardımlarından minnettar olduğumuzu ve can borcumuza sadık kalacağımızı söyle" Komutan başını sallayıp kralın yanından uzaklaşmıştı.

 

Bir acı dinmek bilmiyorsa kişi kendini öldürmeli mi?

 

Yada hayata tutunabileceği bir umuda mı yaslanmalı?

 

Kadın hıçkırıklarla elinde ki hançeri titreyerek tutuyordu. Kendinden vücudundan her zerresinden nefret ediyordu. Nasıl yaşayacaktı nasıl bakacaktı insanların yüzüne sevdiği adam bile onu bu şekilde kabul etmeyeceğini söylemişti. Nasıl vicdansız olabilirdi. Kadın elinde ki hançeri tam kalbinin üstüne tuttu bu acıyı sökmeliydi.

 

"Bırak ne yapıyorsun bırak!" Kadın kolunu tutan adama baktı.

 

"Bunu kendine neden yaparsın kendini öldürmek çare midir?" Kadın ağlayarak yüzüne bakıyordu.

 

"İnsanların yüzüne nasıl bakarım, bu utançla nasıl yaşarım. Sevdiğim adam bile beni bu şekilde kabul etmemiş iğrenir gibi bakarken ben kendimi nasıl sevebilirim " Adam kadının elinde ki hançeri aldı. Kenara fırlattı kadının yaşadığı ağır bir şeydi ama kendini suçlamasına fazlasıyla kızmıştı.

 

"Bunu sen istemedin bunu sana zorla yaptı. Senin utanç duyacağın bir şey yoktur. Seni her şekilde kabul etmeyen zaten seni kalbine hiç koymamıştır. Başkaları için aldığın nefesi verme" Kadın gözyaşları içinde kendisini kurtaran komutana baktı.

 

"Yaşasam bile aynı yerde yaşayarak aynı şeyleri defalarca hatırlayarak nasıl katlanabilirim buna kadın değilsin nasıl hissettiğimi anlayamazsın Komutan"

 

"Madem Jeyan'da olmak sana aynı şeyleri tekrar hatırlatacak o zaman benimle Ledan'a gel"

 

BU DAHA YOLUN BAŞLANGICIDIR. DAHA O KADAR ÇOK OLAYLAR OLACAK Kİ ŞAŞIRACAKSINIZ VE ŞİMDİDEN SÖYLEYEYİM BENİM HİKAYELERİMDE EZİK KADIN BULAMAZSINIZ... OKUMAYA, OY VE YORUM YAPMAYA DEVAM EDERSENİZ MUTLU OLURUM TEŞEKKÜRLER...

 

BU BÖLÜM KALBİ KIRIK, HİÇ BİR SUÇU OLMADAN KENDİ BEDENİNE İĞRENİRMİŞ GİBİ BAKAN HERKESE RAĞMEN GÜÇLÜ KALAN KADINLARA GELSİN SAYGILAR...

 

Bölüm : 28.08.2024 21:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...