
BU BÖLÜMÜMÜZÜN HEDEFİ 250 OKUNMA 100 OY 230 YORUMDUR.
DOLMAMIŞ BİR ŞEY DEMEK İSTEMİYORUM. UMARIM SİZDE BİR GÜN EMEKLERİNİZ İÇİN BİR OYA İHTİYAÇ DUYACAK HALDE OLMAZSANIZ.
OY VEREN BEBEKLERİMDEN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM. SİZİ SEVİYORUM♥️🩷🫶🏻
“Aaa Bestiii hoşgeldin, yine döktürmüşsün.” Masanın üstündeki böreklere ve tatlılara baktı. Tahinli ve cevizli böreği ağzına atarak konuşmaya başladı.
“Tuna’yı göremedim?” Ahmet tatlıdan bir çatal alarak konuştu.
“O gelmez buralara süre bitmeden, benimde alacağım bir kaç şey vardı. O yüzden geldim.” Yüzümü astım.
“O zaman bunları diğerlerine de götür. Ben karargahta olursunuz diye gelmiştim.” Ahmet yemeye devam ederek başını salladı.
“Neyse bırak onu bunu, Abinle Yila ne iş?” Şaşkınlıkla ona baktım.
“Nasıl yani” Masada bana doğru eğilip kısık sesle konuştu.
“Abin Yila’ya abayı yakmış mı yani?” Gülmemek için zor durdum.
“Niye öyle düşündün?” Merakla sordum.
“Abin, Tuna abimin başının etini yedi Yila Yila diye, bir ara boğacaktı Tuna abi” Bir anda gülünce o da bana eşlik etti.
“Ya, biliyor musun Yila hastanede diye beni görmeden ilk ona gitti.” Ahmet ağzını tabiri caizse ‘aboo’ anlamında açtı.
“Benim o cephede neler oluyor bilmem lazım, sen öğren bana da söyle Vallahi çatlarım.” Başımı sallayarak konuştum.
“Abimden öğrenirim, benden sakladığı bir şey varsa benden çekeceği var.” Ahmet tatlıdan bir çatal daha aldı.
“Yap kız arkandayım.” Hevesle öne doğru eğildim.
“Ahmet, senden küçük bir şey isteyebilir miyim?” Şaşkınlıkla bana baktı.
“Şu gözler, aman aman korkmaya başladım.” Gülerek konuşmaya başladım.
“Beni Tuna’nın evine götürebilir misin?” Şok içinde bana baktı.
“Yani beni kışlaya sokmanın bir yolunu bulman lazım.” Ahmet yutkunarak öylece kalakaldı.
“Olmaz, kız ben seni nasıl sokayım, onca bekar askerin içine, Tuna abim beni keser.” Somurtarak ona baktım.
“Hayır, bir şey yapamaz güven bana” Hiç güveniyormuş gibi bakmadı.
“Ya tamam söylerim ben ısrar ettim diye.” Ahmet alnını ovaladı.
“Sokmazlar, yasak.” Oflayarak arkama yaslandım.
“Bende sana hiçbir bilgi vermem.” Gözlerini açarak baktı.
“Tehdit ha? Yazıklar olsun.” Omuz silkerek karşıya baktım.
“Offf tamam, ama kapıda Komutana falan denk gelirsek almazsa hiç öyle Tuna abimi karıştırmayacaksın. Bak zaten açıktayım, men ettirme.” Hevesle başımı salladım.
Bir süre sonra kışlanın önüne gelmiştik. Hevesle arabadan indim.
“Ben yandım, beni yakıcaklar.” Geldiğimizden bu yana tek dediği buydu.
“Nasılsınız?” Nasıl bu kadar hemen toparladı şaşırdım.
“İyiyiz Komutanım siz?” Gülümseyerek konuştu.
“Tuna Komutanımın nişanlısı, Komutanım hastaymış çorba getirmişte, içeri bi girelim.” Asker başını sallayarak sürgülü kapıyı açarak yol verdi.
“Dua et Komutana denk gelmeyelim, çıra gibi yakarlar beni.” Hızlı hızlı yürüyorduk. Kuytu köşeden götürüyordu.
“Bak şu ev, gerisinr karışmam, sakın adımı verme.” Gülümseyerek baktım.
“Tamam bestim.” Elini git git anlamında salladı. Kahkaha atmıştım.
“Kızım ses çıkarma hadi.” Koşarak evin önüne geldim.
YAZARIN KALEMİNDEN
“Ahmet” Ahmet Başçavuş sıçrayarak göğsünü tuttu.
“Ko…Komut….Komutanım.” Telaştan selam vermeyi becerememişti.
“O kız kim?” Yutkunarak konuştu.
“Konuşsana oğlum dilini mi yuttun? Dışardan kimi getirdin.” Ahmet kelimelerini seçmekte zorlanıyordu.
“Komutanım şey” Ne diyeceğini düşündü.
“Tuna Komutanımın nişanlısı Komutanım, yolda karşılaştık. Önemli bir durum olmuş, ağlıyordu. Önce sakinleştirdim. Sonra dedim getireyim.” Ne saçmaladığını o da bilmiyordu.
“ilk telefonun mucidi Graham Bell; 7 Mart 1876 tarihinde bilinen ilk telefonun patentini aldı Ahmet, adamı aramak yerine kızı kışlaya mı soktun?” İşte beklemediği yerden gelmişti.
“Komutanım, kendisi ısrar edince bende Komutanımın nişanlısı sonuçta neden getirmedin falan der diye” Komutanı gözlerini dikerek başını salladı.
“Bir daha olursa hakkında tutanak tutarım.” Ahmet Başçavuş başını sallayarak yutkundu.
“Şimdi git.” Koşar adımlarla oradan uzaklaştı.
SARE LİA SARUHAN
Heyecanla kapıyı tıkladım. Bir süre kapı açılmadı. Kulağımı kapıya dayadım. İçerden süpürge sesi geliyordu. Biraz daha vurunca ses kesildi ve adım sesleri kapıya yaklaştı. Bir kaç adım sonra kapı açıldı ve ben gülümseyerek Tuna’ya baktım. Bakmaz olsaydım. Üstsüz temizlik mi yapılırdı? Üniformalı gördüğüm fit vücudunu şuan çıplak görüyordum. Ne diyeceğimi unutup sadece yutkundum.
“Sare?” Şok içinde bakakaldı.
“Senin burada?” Ne diyeceğini o da bilemedi.
“Ben geldim.” Kapı açılır açılmaz söylemem gerekeni şimdi söylemek biraz garip olmuştu.
“Adam zaten geldiğini görüp şaşırdı Sare.” Sirel sinir bozucu sesini yeniden kulaklarıma duyurdu.
“Onu görüyorum güzelim, sen nasıl içeriye girdin. Kapıda asker mi yoktu?” Yutkunarak yeniden konuştum.
“Yok vardı.” Kaşlarını çattı.
“Devletin askerini atlatmayı nasıl başardın da içeriye girdin bebeğim?” Hala gözlerim çıplak vücuduna kayıyordu. Yeniden yutkundum.
“Girdim işte, ne demişler üzümünü ye bağını sorma.” Gülerek geçiştirmeye çalıştım ama Tuna kolunu kapıya dayayınca tüm gülüşüm solmuştu.
“Eee beni içeriye almayacak mısın?” Neşeyle sordum.
“Hayır uygun olmaz.” Benim evime girebiliyordu, hem de tuvalet camından.
“Burada ayakta mı bekleyeceğiz?” Bir an düşündü.
“Birileri beni görürse ne olacak?” Diğer eliyle alnını ovaladı. Daha sonra bileğimden tutarak içeriye çekip kapıyı kapadı. Sırtımı kapıya dayadı.
“İçeriye seni kim aldı?” Terli saçları nedense oynamam için bana yalvarıyormuş gibiydi.
“Sen temizliği bu halde mi yapıyorsun?” Havalar soğuyordu. Beyefendi soğuğu hissetmiyordu galiba?
“Bir soru sordum?” Gözlerime baktı. O özlediğim yoğunluktaydı.
“Bende bir soru sordum?” Hafifçe gözlerini açıp kapadı.
“Eee?”
“Eee”
“Sonuç?”
“Sonuç ne?”
“Sana soruyorum?”
“Sana ben soruyorum?”
“Sen bana niye soruyorsun ki?”
“Sen bana niye soruyorsun ki?”
“Ben soruyorum soruyu, soruya soruyla cevap verme.”
“Nasıl soruya soruyla cevap verme?”
“Güzelim amacın bana kafayı yedirmek mi?” Somurtarak baktım.
“Hayır” Şaşkınlıkla baktı.
“Beni niye tekrarlıyorsun, ben soruyorum soruyu?” Tuhaf bir döngüye girmiştik.
“Tamam bende soruyorum.” Pes edip konuşmaya başladı.
“Sıcakladım çıkardım. Ayrıca evimde nasıl dolaştığımın ne önemi var Sare?” Sinirle ona baktım.
“Ya kapını bir kız çalarsa ve sen bu halde olursan?” Kahkaha atmaya başladı. Yüzümü astım.
“Güzelim, burası erkek lojmanı buraya niye kadın gelsin?” O sırada aklıma benim burada oluşum geldi.
“Ben girebildiysem başka bir kadın da girebilir.” Gülmeye devam etti.
“Ahh Ahmet, yaktım seni.” Yutkunarak baktım.
“Hiç savunmaya geçme, seni ondan başkası almaz buraya.” Yüzümü yeniden astım. Ama bir anda ellerim saçlarına gitti. Dağıtmak istemiştim.
“Uzamışlar” Başını salladı.
“Kesmeyeceğim.” Nedenini merak ettim.
“Neden?” Saçlarıyla oynamam hoşuna gitmiş gibiydi.
“Üniformam olmayınca bir anlamı kalmıyor.” İstemsiz hüzünlendim.
“Bence her şey hallolur.” Ellerimi yüzüne yerleştirdim. 3 haftadır onu öylesine görmek istemiştim ki onu gördüğümde hayalini kurduğum her şeyi yapacağıma kendime söz vermiştim.
“Çok yakışıklısınız Yüzbaşı bey” Gülerek gözlerini kapadı. Ellerimle yüzünü yüzüme yaklaştırdım.
“Parfümünü mü değiştirdin?” Alnını alnıma yaslamıştım.
“Tuna” Fısıltıyla konuştum.
“3 hafta İstanbul’da kaldığımda seni çok özledim. Sürekli hayal kurdum.” Burnunu burnuma değdirdi. Kapıya yaslı olan eli belimin üstünde durdu.
“Neyi hayal ettin?” Sesi çok boğık çıkmıştı. Şuan yapmak istediğim şeyi yaptıktan sonra belki de utanacaktım. Ama buna değerdi. Gözleri hala kapalıydı. Ellerimle yüzünü kavramaya devam ettim. Bir anda yüzünü kendime çekip dudaklarımı dudaklarına bastırdım.
“Çok yanlış suda yüzüyorsun.” Gözlerinin içine baktım.
“En azından yüzmeyi biliyorum.” Gülümsedim.
“Bunun hayalini mi kurmuştun?” Başımı salladım.
“Ama bu kadar yeter.” Başımı iki yana salladım.
“Ateşle oynuyorsun.” Gülerek cevapladım.
“Nasılsa ateş grubu burcundanım.” Gülerek konuştu.
“Her şeye bir cevap nasıl buluyorsun şaşıyorum.” Gülerek başımı arkaya attım.
Arkamdan bir ses duydum. Başta bunu bizim yaptığımızı sanmıştım. Ama kapı ısrarla çalınıyordu. Tuna geri çekilerek beni aceleyle yere indirdi.
“Kapının çaldığına bu kadar sevineceğimi bilmiyordum.” Şok içinde Tuna’ya baktım. Odaya gidip üzerine tişört geçirmeye başladı.
“Öyle mi pekala” Bileğimden tutarak beni odaya götürdü. Kapı ısrarla çalınıyordu.
“Soyadın Kızılhan olduğunda.” Yeniden şok içinde ona baktım.
“Dertsiz başımı derde sokacaksın, abinle uğraşmak zorunda kalacağım.” Gülmemek için dudaklarımı bastırdım.
“Geldim geldim, kırma şu kapıyı” Kapıyı açtığını işittim.
“Ne var, niye geldiniz bu saatte?” Karasu’nun geldiğini anlamıştım.
“Bişeyler aldık akşam yemeğini burada yiyeceğiz.” Ömer’in emri vakisine kahkaha attım. Tabi içimden.
“Eee” Ahmet’in sesini işittim. Eyvah elimdeki saklama kapları yere düşmüştü.
“Ne eee Ahmet?” Tuna dişlerini sıkarak konuştu.
“Bişey yok Komutanım.” Ahmet’in ses tonundan tırstığını anlamıştım.
“Neyse şu pirzolaları dolaba koyalım.” Biran abinin sesini işittim.
“Tamam koyun akşam getirirsiniz.” Tuna’nın sesi içine kaçmış gibi çıktı.
“Oğlum bizi evinden mi kovuyorsun?” Ömer’in gülen suratını hayal ettim. Aşırı komikti. Safoz.
“Yok, temizlik yapıyorum işim bitmedi.” Boğazını temizleyerek konuşmuştu.
“Gayet temiz” Ömer konuşmuştu.
“Temiz değil.” Tuna gerginlikle cevapladı.
“Temiz görünüyor” Kerim abi konuşmuştu.
“İçime sinmedi. Gidin temizleyince çağırırım.” Hiçkimseden çıt çıkmamıştı.
“Ben kime diyorum?” Ses tonu sabırsızdı.
“Ya uğraştırma şimdi git gel, sen temizlik yap biz odada bekleriz.” Eyvahlar olsun.
“Olmaz!” Tuna bir anda bağırınca aklım çıktı.
“Oğlum niye bağırıyordun aklımı aldın.” Ömer’in tepkisini görmek istiyordum.
“Harbi Tuna ne oluyor?” Biran abi konuşmuştu.
“Olmaz, çünkü oda çok dağınık, ev pis, öyle görünüyor değil mi Ahmet?” Ahmet’in kızardığına emindim.
“Ööö….öyle Kom….Komutanım.” Gülmemek için kendimle savaştım.
“Pis, çok pis, biz daha sonra gelelim hadi.” Ahmet’in bu tavrına anlam veremediklerini anlamıştım.
“Ahmet iyi misin sen?” Karan abi sormuştu.
“Açığa alındık diye Komutanınızı takmıyor musunuz? Gidin çağıraca….” Kapıyı açıp dışarıya çıkınca tüm gözler şok içinde bana döndü. Sadece Ahmet ben yandım bakışı atıyordu. Tuna ise biraz sinirliydi.
“Merhaba nasılsınız?” Hepsi hala şok içindeydi.
“Oha eve kız mı attın?” Ömer’e yüzümü astım.
“Doğru düzgün konuş, yengenizi Ahmet içeriye almış.” Gözler bu sefer Ahmet’e döndü.
“Senin kekelemelerin bundandı demek, gelmeyelim diye kırk takla atmıştı.” Kerim abi Ahmet’e doğru söylenmişti. Tuna hala bana sinirle bakıyordu.
“Nasılsın Sare, biraz yanlış bir zaman oldu.” Ömer imalı imalı bakıyordu.
“İyiyim siz nasılsınız?” Çekingen bir tavırla konuştum.
“Neyse gençleri yalnız bırakalım.” Biran abi ayaklanınca utançtan kızarmaya başladım.
“Oldu o zaman biz size döneriz.” Ahmet kaçar adımlarla uzaklaşırken Tuna bakışlarıyla öldürüyordu. Onlar da biz de utanmıştık sanırım, kaçar adımla gitmelerinden anlamıştım.
“Neden” Bilmiyordum. Niye kendimi gösterdiğimden bahssdiyor olmalıydı.
“Ben eve gideyim.” Arkamı dönüp hızla kapıya yöneldim. Bir el karnıma dolandı. Sırtım göğsüne çarptı.
“Şimdi ben sana ne yapayım?” Yutkundum.
“Saçlarımı öpebilirsin?” Tatlı tatlı gözlerimi kırpıştırıp gülümsedim.
“Başıma bela açmaktan hiç usanmayacaksın değil mi? Şimdi 6 ay goygoyu döner.” Yine tatlı olduğunu düşündüğüm gülümsemi yolladım.
“Şu bakışlarına kanmayacağım.” Yeniden gülümsedim.
“Seni eve bırakacağım.” Başımı salladım.
✨
YAZARIN KALEMİNDEN
Haze ve babası, Alparslan, babası ve annesiyle yemek yemek için restauranta giriş yapmıştı. Masaya doğru yaklaşırken Haze hem isteksiz hem de morelsizdi. Masaya geldiklerinde hepsi ayaklanarak onları karşıladı.
“Hoşgeldiniz.” Önce Alparslan’ın babası Haze’nın babasına elini uzatmıştı.
“Hoşgeldin kızım” Haze yapmacık bir tebessümle karşılık verdi.
“Hoşbulduk çok bekletmedik umarım.” Haze’nin babası gülümseyerek söylemişti.
“Yok ne bekl…..” Alparslan babasının sözünü keserek araya girdi.
“1 saattir bekliyoruz.” Haze’nin babası şaşırmış bir ifadeyle bakarken Haze istemsizce sırıtmıştı.
“Kusura bakmayın, benim oğlan yurtdışında büyüdüğü için biraz densizdir, ama kalbinde kötülük yok.” Alparslan şaşkınlıkla babasına baktı.
“Yurtdışında büyümekle ne alakası var?” Kısık bir sesle yanında dikilen Atilla’ya söylendi.
“Yok canım ne kusuru, gençler kanları hızlı kaynıyo.” İkiside masaya oturup garsonun önlerine koyduğu menüyü inceledi.
“Maşallah kızımız da çok güzelmiş, ben böyle beklemiyordum.” Haze şok içinde bakakaldı.
“Nasıl bekliyordunuz?” Sert olmayan ama ciddi bir ses tonunda konuştu.
“Şimdi benim oğlum iyi eğitimli görgü sahibi, gelinimin de öyle olmasını isterim. O anlamda dedim.” Haze sırıtarak menüyü kapadı.
“Öyle mi? Az önce yanlış duymadıysam, babası densiz olduğunu söylemişti?” Alparslan dudaklarını o şekline getirip Haze’ye baktı. Normalde olsa kızacağı tavra bugün ihtiyacı vardı.
“Neyse bu tür şeylerin pek önemi yoktur, öyle değil mi Şanzade?” Alparslanın babası hafif gülümseyen tavrıyla dişlerini sıkarak karısına baktı.
“Öyle canım, hoşuma gittiği için dedim.” Alparslan havadaki gerilimin farkında olduğu için hiçbir şey demedi.
“Doktormuşsun, ne doktorusun?” Şanzade hanım yeniden konuştu.
“Ortapedi ve Travmatoloji Cerrahıyım.” Şanzade hanım büyük bir gururla başını salladı.
“Çok güzel, buna sevindim.” Haze samimi olmayan bir tebessüm daha yolladı.
Günün diğer kalan kısmında iş ve bir kaç ailesel mevzu konuşulmuştu. Haze giderek sıkılıyorken Alparslan onun yüz ifadesinden keyif alıyordu.
“Şimdi evlilik çok ciddi bir şeydir, ne de olsa yalnızlık Allah’a mahsus öyle değil mi?” Haze’nin babası konuşan Alparslan’ın babasına güldü.
“Öyle Kandemir öyle, evlilik güzeldir.” Kandemir bey katıla katıla gülmeye başladı.
“Yani biz isteriz ki sizde mutlu olun, evlilikte keramet vardır derler.” Kandemir gülerek konuştu.
“Evet, ne kadar keramet varsa babam 7 kadınla evlendi. Eee bana da onun izinden gitmek yakışır.” Ortamda ciddi bir gerilime sebep olacak o sözü Alparslan söylemişti.
“Nasıl anlamadım?” Haze bunu takıyormuş gibi konuşmuştu.
“Yok yok, babasının izini başka şeyde takip edecektir. Öyle demek istemedi kızım.” Alparslan gülerek konuştu.
“Anlamadım? Bu ayıp bir şey miydi? Kusuruma bakmayın, babamın dediği gibi buranın kültürüyle büyümedim. Kadınların bu durumu hoş karşıladığını sanıyordum. Annem yeterince iyi karşılamıştı.” Babası dişlerini sıkarken annesi babasının yumruk yaptığı elini tuttu.
“Yani bende istediğim kadar eş alabilirim öyle değil mi? Sizinde 8. Eşinizi aldığınızı duydum, Şiran bey?” Alparslan tebessüm ederek Haze’nin babasına baktı. Adama ikinci ismiyle hitap etmişti.
“Bu duyduklarım doğru mu? Böyle bir şeyi kabul edeceğimi düşünmüyorsun sanırım baba, bu konuda tavrımı biliyorsun.” Haze yapmacık bir sinirle babasına döndü. Babası sinirle Kandemir beye baktı.
“Hayır, hayır böyle bir şey olmasına başta ben izin vermem.” Alparslan sahte bir hüzünle baktı.
“Bu topraklarda bunun normal olduğunu sanıyordum kusura bakmayın. Ne demişler evlat anadan babadan ne görürse onu yapar. Böyle bir düşünceyi tamamen unutacağımı bilin lütfen.” Haze kaşlarını çatarak babasına bakıyordu. Alparslan ise babasının annesine yaptığının hıncını alıyordu. Vur kaç yaparak masum olduğunu da göstermeye çalışıyordu.
“Her neyse, ben lavaboya gideceğim, izninizle” Haze sahte tavırlı haliyle masadan kalkarak üstünü düzeltti. Çantasını alarak hızlı hızlı ilerledi.
“Sende peşinden git.” Alparslan kısık bir sesle başını yan çevirerek Atilla’ya seslendi. Atilla hareketlenerek Haze’nin peşinden gitmeye başladı.
Haze’nin kalkmasıyla masada derin bir sessizlik oluştu. Alparslan etrafı izlerken masadakiler sadece yemeklerine odaklanmıştı. Haze’nin ardından birbiriyle işaretleşen üç adam dikkatini çekti. Başta bunların Haze’yle ilgisi olmadığını düşünmüştü. Daha sonra adam, Haze köşeyi döner dönmez yerinden kalkıp ilerlemeye başladı. Bu durum onu ister istemez kuşkulandırmıştı.
Atilla, Haze’nin peşinden yavaş adımlarla giderken yanından hızla geçip giden adama şaşkınlıkla baktı.
“Pardon size bir şey sorabilir miyim?” Haze ellerini yıkayıp ensesine değdirdi.
“Tabi buyrun?” Haze gülümseyerek konuşmuştu.
“Allığınız çok hoşuma gitti de acaba söyler misiniz hanhi markayı kullanıyorsunuz?” Haze gülümseyerek başını salladı.
“Rare beauty, love rengi.” Kız gülümseyerek telefonuna not aldı.
“Teşekkür ederim.” Haze gülümseyerek başını salladı.
“Rica ederim.” İşini bitirdikten sonra ellerini kurulayarak dışarıya çıktı. Lavabodan çıkıp sağa dönmesiyle karşısında gördüğü adama şaşkınlıkla baktı.
“Reşat bey?” Adamın bir eli ceketinin iç cebindeydi.
“Karımı öldürdün!” Haze sakince etrafına baktı.
“Bakın size ameliyat sonrası da söyledim. Karınız zaten geldiğinizde kalbî durmuştu. Biz yaşatmak için elimizden geleni yaptık.” Adam öfkeyle cebinden çıkardığı bıçağı gösterdi.
“Ne yapıyorsunuz? Delirdiniz mi siz?” Korkuyla önlemeye çalıştı.
“Sizin gibi iş bilmez doktorlarında yaşamaya hakkı yok o zaman!” Korkudan ne diyeceğini şaşırmıştı.
“Bakın rica ediyorum indirin elinizdekini.” Adam öne doğru bıçağı savurduğunda Haze sadece geriye kaçmıştı.
“Alpars, kardeşim burası karıştı, itin biri kıza bıçak çekti. Müdahale edeyim mi?” Atilla, aceleyle Alparslan’ı aramıştı.
“Geliyorum.” Alparslan, Atilla’yı duyar duymaz hızla masadan kalkmıştı. Onun kalkmasıyla masadakilerin hepsi şaşkınlıkla baktı.
“Yine ne oldu Alparslan, buraya gel, saygısızlık ediyorsun.” Babası dişlerini sıkarak konuşmuştu.
“Yetti iyice” Babası da doğrulmuştu.
“Kandemir lütfen dur, anlamadan dinlemeden.” Şiran bey ise şaşkınlıkla ikisine bakıyordu.
“Lütfen, sakin olur musun?” Haze hala adamı ikna etmeye çalışıyordu. Atilla belinden çıkardığı silahı yavaşça adama doğrulttu.
“Sen benim karımı öldürdün!” Bıçağı bu sefer saplamak için havaya kaldırdı.
“Hayır, ben kurtarmaya” Adamın bileği bir anlığına aşağıya indiğinde Haze gözlerini bıçaktan çekip onu iki büklüm yapan Alparslan’a baktı. Bıçağı düşürmesi için adamın bileğini kırıp duvara doğru fırlattı. Adam acıyan yüzüyle arkasına dönüp yumruk yaptığı elini savurdu. Alparslan geriye çekilerek adamın karnına tekme atmıştı.
“Tamam, tamam yeter, yeter lütfen.” Haze olanlara şaşkınlıktan anlam veremedi.
“Bir yerin ağrıdığında koşturduğun doktorlara saldırmaya utanmıyor musun? Kız sana gerekli açıklamayı yapmadı mı? Acın var anlarım, ama bu seninde suçsuz olanın canını mı alman için haklı bir sebep sayılmaz.” Adam yalvararak onu bırakmasını istiyordu.
“Tamam söz veriyorum bir daha karşısına çıkmayacağım.” Ensesini sıkmaya devam ediyordu.
“Sen başıma dert açmaya utanmıyor musunu? Kocaman adam oldun hala akıllanmadın. Ulan senden bıktım ben bıktım, evlendireyim diyorum uslanmıyorsun. Akıllı ol diyorum saçma sapan şeyler yapıyorsun. Ne yapayım ben sana daha süründürmemi mi istiyorsun? Ulan sen doğacağına taş doğsaydı da beni bu kadar yıpratmazdı.” Arkasından bağıra çağıra gelen babasına şaşkınlıkla baktı. Bu sefer hiçbir suçu yoktu. Adam gevşeyen elinden kaçmaya çalışarak yanlarından sıyrılıp ilerledi.
“Sen başıma dert açmaya utanmıyor musun!” Oğlunun yakasına yapıştı. Haze şok içinde kalakalmıştı.
“Bir dakika, Kandemir bey siz ne yapıyorsunuz? Oğlunuz az önce beni öldürmek isteyen bir adamın elinden kurtardı.” Başta Haze’nin babası olmak üzere hepsi şaşkınlıkla baktı.
“Ne demek bu, benim kızımı öldürmeye kim cüret edebilir!” Sinirle etrafına baktı. Alparslan ise babasının ellerini yakasından çekerek hayal kırıklığı ile konuşmaya başladı.
“Bu sefer yanıldın peder, neyseki duymaya alışık olduğum sözler, bir önemi yok.” Babasından uzaklaşarak başını yere eğdi.
“Söyle” Atilla’nın telefonunu yanıtladı.
“Almışlar, işinizi görürsünüz.” Telefonu kapatarak annesine döndü.
“Bu gecelik yeter sultanım, hadi biz gidelim.” Kolunu açarak annesinin girmesini bekledi. Annesi koluna girdiğinde babasını ardında bırakarak yürümeye başladı.
“Baba gidelim mi? Daha fazla kalmak istemiyorum.” Şiran bey başını sallayarak kızının belini sardı.
Dışarıda arabalar onlar bekliyordu. Adamın bindirildiği araç çoktan uzaklaşmıştı. Alparslan arabaya annesini bindirdikten sonra arabaya binmek için kapıyı açtı.
“Delikanlı” Şiran bey, Alparslan’a seslendi.
“Sağ ol, kızımın hayatını kurtardın. Tam bir damat oldun.” Alparslan içinden kendine sövse de dışından gülümsemekle yetindi.
“Kim olsa aynı şeyi yapardı.” Başka bir şey demeden arabaya yöneldi.
BÖLÜM SONU
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 176.13k Okunma |
15.54k Oy |
0 Takip |
177 Bölümlü Kitap |