

Mektubu açtığımda bir not ve beyaz bir gül vardı notta sadece üç kelime yazıyordu.
Özür dilerim nyctophilia :)
Üçüncü bir şok dalgası beni sardı beyaz güle baktığımda yutkundum beyaz gül sadece saflığı, temizliği, masumiyeti temsil etmiyordu beyaz gül aynı zamanda bir özür çiçeğiydi ama bunun benimle ne alakası vardı.
Derin bir nefes alıp içeriye geçtim göründüğüne göre Merve teyze sakinleşmiş annem ve halamla oturmuş sohbet ediyordu.
Alparslan'ın odasına doğru adımladım o gittikten sonra hiç girmemiştim. Bu odaya içeri girip kapıyı kapattım.
Hiç değişmemişti herşey yerli yerinde duruyordu. Gözüme bir fotoğraf takıldı Alparslan, ben, Barlas, Asena, Miray, Miran yan yana durmuş hepimiz gülümsüyorduk. Oysa şuan hiçbirimiz gülümseyemez olmuştuk.
Alparslan öldükten sonra hepimiz darmadağın olmuştuk hala birbirimizle konuşuyorduk. Belki ama hepimiz ayrı ayrı yerlerdeydik Barlas, Miran Alparslan öldükten sonra başka time geçmişlerdi.
Asena Kara Harp okulunda okuyordu orada belirli saatlerde telefonunu eline alabiliyor ve bizimle öyle konuşuyordu. Miray hukuk fakültesinde okuyor ve sürekli olarak ders çalışıyor hiç aksatmıyordu, mola saatlerindeyse ancak konuşabiliyorduk.
Alparslan'ın gidişi hepimizi yerle bir etmişti. Dolunayı dağıtmışlardı hepimizi birbirimizden habersiz yaşamaya zorlamışlardı.
Alparslan'ın yatağına uzanıp dizlerimi kendime çektim. Yastığını kokladım hala odunsu kokuyordu hiç gitmemişti ki kokusu, ruhu gitmişti ama kokusu hiç gitmemişti.
Şuan burada olsaydın yine bir arada olur muyduk Alparslan..
Derin derin düşüncelere dalmışken kendimi uykunun kollarına teslim ettim.
Karanlık bir yerdeydim gözlerimi açıyorum ama göremiyordum fakat birşey görmemi engelliyordu. Görürsem canım yanacaktı sanki gerçi yansa ne olurdu ki zaten yanıyordu benim canım cayır cayır, adım sesleri yaklaştıkça çırpınıyordum, çırpındıkça vücudum acıyordu adım sesleri durduğunda derin bir nefes aldım.
"Kimsin sen?" diye bir soru yönelttim ama cevapsız bıraktı durmadım "kimsin sen!" diye bağırdım, "ne istiyorsun benden bırak beni!" dedim.
Ama o ne bir ses nede bir işaret veriyordu her seferinde beni cevapsız bırakıyordu. Adım sesleri uzaklaştığında var gücümle bağırdım "kimsin sen!" dedim ve devam ettim "gitme gel buraya hey!" diye bağırdım ses tellerim kopmuştu sanki, arkadan sesleniyorlardı "Elif!" dedi bir ses ama durmadı "Elif! Hadi uyan!" dedi.
"Elif uyan!" dediğinde sıçrayarak uyandım nefes nefese kalmıştım nefes alamıyordum biri boğuyordu sanki beni gözlerimi araladığımda Annem, Merve teyze beni endişeli gözlerle izliyorlardı.
Annem yanıma gelip yüzümü elleri arasına aldı "Elifim iyimisin kızım!" dedi annem derin bir nefes aldım.
"İyiyim ben anne kâbus gördüm sadece" dedim ama pek inanmışa benzemiyorlardı. Merve teyze yanıma gelip elimi sımsıkı tuttu.
"Biz yanındayız kızım yalnız olmadığını bil" diyip sarıldı bana karşılık verdim.
"Teşekkür ederim Merve teyze iyiki varsınız" diyip burukça gülümsedim sesleri duyan Nesrin hala elinde telefonla yanıma geldi.
"Elifim kızım ne oldu neyin var" dedi Nesrin hala güldüm "iyiyim ben Nesrin hala kâbus gördüm sadece" dedim.
Gözlerini kısıp baktı bir süre sonra inanmış olacakki derin bir nefes aldı.
"Biraz kafamı toplamak istiyorum dışarı çıkacağım" diyip ayağa kalktım. Evden çıktığımda soğuk hava tenimi ürpertti.
Yağmur damlaları bir bir ıslatıyordu beni, sanki hep bana yağıyordu yağmur en çokta göz yaşlarımı saklamasını seviyordum.
Kollarımı iki yana açıp etrafımda dönmeye başladım. Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım.
O masmavi rengi gitmiş her yeri gri kaplamıştı. Gökyüzünün benim için anlamı çok büyüktü canım yandığı zaman hep gökyüzüne bakardım.
Baktığımda hep ay ve geceyi birlikte görürdüm. Onlar birbirinin ayrılmaz parçasıydı, ne ay geceyi bırakıyor nede gece ayı bırakıyordu.
Sanki birbirlerine hayatları boyunca ayrılmamaya yemin etmiş gibilerdi, ay bir o kadar parlak gece ise bir o kadar karanlıktı, ben en çok ay ve gecenin rengini sevdim.
Beyaz siyaha, siyahta beyaza çok yakışıyordu, ay ve gece gibi hep bir aradalardı beyaz siyahın karanlığına, siyahta beyazın ışığına tutulmuştu birbirlerini tamamlıyorlardı.
Beyaz siyahın karanlığında ışığını, siyah beyazın ışığında karanlığını kaybetmekten korkmuyorlardı.
Korktukları tek şey birbirlerini kaybetmekti. Beyaz siyahsız, siyah beyazsız yapamazdı onlar birbirleri için yaratılmıştı.
Gelmek istediğim yere geldiğimde eğilip yere oturdum. Rüzgar gülü dönmeye başladığında dudaklarımda bir gülümseme peyda oldu.

Kurumuş toprağını avuçlarımın arasına aldım. Uzun uzun kokladım huzur kokuyordu.
"Toprağın çok kurumuş Alparslan" dedim ayağa kalkarak yanımda getirdiğim suyu kurumuş toprağına dökmeye başladım.
"Yerin nasıl" dedim gülümseyerek rüzgar gülü yanıtımı almış gibi dönmeye başladı.
Burukça gülümsedim "yerin rahat olsun ben buradayım iyiyim Merve teyze, annemde iyi" dedim ve ayağa kalktım.
Son kez baktım mezarına "bu son değil tekrar geleceğim Alparslan" dedim ve mezarlıktan ayrıldım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 754 Okunma |
430 Oy |
0 Takip |
21 Bölümlü Kitap |