
"Buradan başka bir yerde yaşamak istemiyorum manne. Burada kötülük nedir bilinmiyor. Ancak içimde küçük bir ışık var macera yaşamak isteyen. Şu sıralar onu susturmak istiyorum ama denizin ötesini çok merak ediyorum."
Annem sarı dalgalı saçlarımı örerken derin bir nefes aldım. Lacivert gözleri yumuşak bir şekilde bakarken babam olacak elfe çok öfkeleniyordum. Ondan intikam almak istiyordum ama şu an için en iyi ceza oğlunu görememekti.
"Oğlum biliyorum çekinceler içindesin ama bak bu akşam gün festivali olacak ve Melion'daki tüm ulular katılacak. Hatta Kehanet ve ölüm bekçisi Yalmo'nun bile geleceğini duymuştum."
Usta bir şekilde saçıma gümüş bir çiçek takarken annem bunları söylüyordu ama aklım başka yerlerdeydi. Yakında bu güzel ülkeden ayrılacağımı hissediyordum ve son kez de olsa babamın kimliğini söylemesi için annemin ağzını aramaya kararlıydım.
"Manne duyduğuma göre babam adil ve yiğit biriymiş. Bana biraz anlatır mısın onu?"
Yüzümü alayla buruşturmamak için kendimi çok zor tuttum. O kadar yiğitti ki annemi,Melion'un incisini, hamile bırakıp Ana Kıta dedikleri o leş yuvasına gitmişti. Annem kederden solmadığına göre ya aşkı bitmişti ya da o adam hâlâ yaşıyordu. İçten içe ilkinin olmasını diliyordum çünkü öteki türlü yapabileceklerim beni bile korkutuyordu.
"Ah Salonder nereden başlasam bilemiyorum ki. O ve onun ailesi yıldız silüetinde dünyaya inip ağaçları gören ilk elflerdendi. Ana Kıta kalıcı bir mesken değildi elfler için bu yüzden aralarından bir kahin ululardan mesaj aldı ve elfleri bu kutlu kıtaya çağırdı. Yeni uyanan elfler hevesle kabul ettiler bunu. Benim ailemde onların içindeydi. "
Annem derin bir nefes aldıktan sonra devam etti. Ben ise onu pür dikkat dinliyordum. Bunları daha önce anlatmıştı ama onun sesinden bir şeyler dinlemek sanki ilk kez duyuyormuşum gibi heyecanlandırıyordu beni.
"Yine de yolda birçok tehlike vardı elbet. Bu yüzden aralarından iki kişiyi elçi olarak seçtiler ve o ikisi yani İngel ve dostu Sandor buraya doğru yola çıktı.
Ellerimdeki yakut kakmalı yüzükle oynarken bunun o herifin yüzünde çok güzel duracağını düşünmekten kendimi alamadım. Anneme göre o benim varlığımdan birhabermiş. Yine de bu mantıklı bir sebep değildi ben olayım ya da olmayayım annemi bırakmaması gerekiyordu.
Annemin sözünü ani bir kararla kestiğimde lacivert gözlerine çevirdim tıpatıp aynı bakışlarımı. Sarı dalgalı uzun saçları ve zarif bakışlarıyla ne zaman karşı karşıya kalsam içimdeki öfke bir tsunami gibi kaynıyordu İngel'e karşı.
"Dur tahmin edeyim. O iki kişiden biri babamdı."
Annem tarağıyla kafama vurunca tek gözüm acıyla kapandı ve homurdanmaya başladım. Onun uzun uzun anlatışı hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. İsterse kirpiklerinin her bir tanesini bana anlatsın içimdeki yangın sönmeyecekti.
"Annelerin lafı kesilmez Salonder. Sen anlatmamı istedin ben de anlatıyorum."
Elinden tarağı aldım ve komodine koydum. Annemin narin elleri sinirden titriyordu. O cidden babamı çok sevmişti. Öyle ki kendi oğlunun sanki o kutsal metinlerden bir beyitmişcesine sözünü kesmesinden nefret ediyordu.
"Tamam manne sakin ol. Ben dinliyorum seni."
"Sonra buraya geldiler İngel ve Sandor. Burada her şeyi öğrenip ana kıtaya geldiklerinde Sandor'un babası Andor'un öncülüğünde biz Onyar halkı yola çıktık. Ama ondan önce kahin babana burayı tanıtmamı ve ona rehberlik etmemi istedi. Gri saçları,hafif esmer teni ve güçlü buz mavisi bakışlarıyla oldukça etkileyici biriydi. Burada aylarca kaldı. Ona her şeyi anlattım. Bu aynı yeni doğmuş bir bebeğe Dünya'yı anlatmak gibi bir şeydi."
Bilmem söylememe gerek var mı ama annem Narainel bebekleri çok sever. Burada doğan bebeklerle yakından ilgilenir. Mesleği de zaten öğretmenliktir.
"O aylarda yakınlaştık. Nezaketi,güvenilir olması,cesareti ve merhametli olmasının yanı sıra adalet duygusu beni etkiledi. Yalmo'nun onun kral olacağını söylediğini duyduğunda bile halkla beraber oldu. Benim akrabalarımdan biri suç işlemişti ama yine de bana rağmen onu affetmedi."
Gözlerimi devirdim. Aman aman ne kadar harika bir babam varmış.
"Ve yine sana rağmen seni bıraktı ve kim bilir şu an hangi kadının kollarında."
Söylediklerimden anında pişman olmuştum. Annemi yaralamayı asla istemiyordum. Hayat zaten ona sonsuz bir acı bırakmıştı ve şimdi benim sivri dilim de buna tuz biber ekiyordu.
Anneme sarıldım ve omzumdan aşağı inciler dökülürken onun sırtını sıvazladım.
"Özür dilerim manne. Seni kırmak istememiştim bazen kendimi tutamam ve zehir zemberek sözler dökülebiliyor dudaklarımdan."
Annem gözlerini sildi ve ellerini omzuma koydu buruk bir tebessümle baktı yüzüme.
"Seni doğuran benim tabikide seni iyi tanıyorum. Öfkeni çıkarmak için çaresiz kaldıkça böyle dışarı atıyorsun içindeki fırtınayı. Nerede kalmıştım?"
"Babamın ne kadar adaletli olduğundan bahsediyordun."
Başımı salladım aynen orada kalmıştı ve pencereden denize bakmaya başladım. İçimdeki duyguları yansıtmıyordu bugün. Dupduru bir çarşaf gibiydi ve üzerinde martıların çığlıkları yankılanıyordu. Yine de içimden bir ses bugünün iyi bitmeyeceğini söylüyordu.
Zihnimde yükselen bir ses beraberinde gelecekten olduğunu tahmin ettiğim bir kesiti sundu bana.
Her yer yanıyordu. Etraf karanlık olmasına rağmen alevler aydınlatıyordu geceyi. Baharın gelini Olinel ağlıyordu. Ay kral Miron öfkeliydi ve Yalmo bir kehanet söylüyordu ama onu duyamıyordum. Dumanın kesif kokusu ciğerlerimi aşındırırken denizin öfkeli dalgalarına doğru döndüm.
Ateşin kaynağı işte orasıydı. Esmer bir el havaya kılıç kaldırıyordu ve buna 3 tanesi daha ekleniyordu. Beyaz saçlıların evi istila ediliyordu. Sanyar'ın canları gibi baktığı muhteşem ve zarif ağaçları cayır cayır yanıyordu. Beyaz dallar kudurmuş denize büyük bir gürültüyle düşüyor ve etrafta çeşitli çığlıklar yankılanıyordu. Akrabalarımın acısı ruhumu dağlıyor kalbimi ezip geçiyordu.
"Salonder uyan oğlum. Bak ben buradayım, yanındayım."
Ani bir refleksle doğrulduğumda annemin endişeli bakışlarıyla karşı karşıya geldim. Nefes nefese kalmıştım. Hızlı bir şekilde ayağa kalktım ve kapıya koştum.
"Salonder dur nereye gidiyorsun?"
Başımı ona doğru çevirdim. Bir açıklamayı hak ediyordu.
"Amcam Mongil'i uyarmaya."
Sessiz ama hızlı adımlarla koştum. Tüm elfler akşamki gün festivali için hazırlanıyordu. Altın kaplı yollarda herkes mutlu ve işinde gücündeydi. Onlarda benim gibi kaderden kesit görme gücü olsaydı bu kadar rahat olmazlardı bunu biliyordum.
Normon'un oyma denizle iç içe geçen incili evlerini hızla geçtim. Benim işim orasıyla değildi. Ayrıca elin sahibinin silüetini görünce oraya asla gidemezdim. Yokuşu çıktıkça heyecandan nefesim kesiliyordu. Sonunda çeşitli çiçeklerle süslenmiş evlerde oturan neşeli halkım Sanyar'ın bölgesine varmıştım. Büyük bir yokuşun başındaydı ve aşağı doğru üçgenler şeklinde inen evler envai çeşit renkle parlıyorlardı.
"Deniz ulusu Kevan'ın sesi yüreğini ferahlatsın Narainel'in oğlu."
Bana selam veren Glorien'i gördüğümde bakışlarımdan bir şeyler olduğunu anlamış olmalı ki endişeyle bana yaklaştı. Ruh dostum temkinli adımlarla bana yaklaştı. Başkası olsa açıklama yapmazdım ama o dosttan öte kardeşimdi.
"Glorien bir görü gördüm. Amcamı uyarmaya geldim. Sen kuzenim kraliçe Arenin'in ağzını arar mısın? Normon tarafında bir şeyler dönüyor olabilir."
Başını tamam anlamında salladığında lüle saçlarını savurarak yanımdan ayrıldı. Muhafızlar beni fark ettiklerinde krala haber vermeye gittiler. Olduğum yerde duramıyordum endişeden.
"Kralımız sizi bekliyor Lordum."
İzini kopardığımda adeta içeri daldım. Gümüşî beyaz saçları olan amcam beni gördüğünde şaşırdı çünkü babamdan dolayı onu pek ziyaret etmezdim. Daha çok annemin halkı olan Onyar ile geçirirdim günlerimi.
"Hayır olsun yeğenim senin sivri kulaklarını titreten havadis nedir?"
Ellerimi önümde bağladım ve saygılı bir şekilde eğildim.
"Ben bir kesit gördüm amca. Ağaçlardan yapılan gemileri saklamanız gerekiyor. Yanacak canlarınız savrulacak külleri denize."
Amcam elini kalbine koydu. Ciddi anlamda endişelenmişti. Deniz mavisi gözleri kasvetle bakıyordu şimdi. Yalan söylemeyeceğimi biliyordu sonuçta şüphelenmezdi.
"Sivri kulaklarım uzun zamandır bu kadar kötü bir şey duymamıştı. Armadiel esirgesin yeğenim. Başka neler gördün?"
Derin bir nefes aldım ve devam ettim sözlerime.
"4 kılıç havadaydı. Olinel ağlıyordu, Miron sinirliydi ve suskun Yalmo konuşuyordu. Gemilerimiz cayır cayır yanıyordu."
Amcam elini çenesine koydu ve düşünmeye başladı. Asasını koltuğun yanına koyarak bana doğru ilerledi.
"Gördüğün kılıçlar Mediron ve 3 kızına ait olmalı. Zaten son zamanlarda Normon nefretle bakıyordu gemilerimize. Dengel buraya gel."
Küçük amcam üzerinde zırhı ve koyu gri saçları omuzlarına dökülerek buraya adımladı. Önce kralı selamladı. Sonra bana merhametli bir şekilde baktı. Babam her ne kadar beni terk etse ve kardeşlerinin mektuplarını cevapsız bıraksa bile Sanyar'ın kapısı bana her daim açıktı.
"Bu güzel günde yeğenimin bakışlarına sis çökerten bu haber iyi olmamalı muhakkak."
Mongil başını salladı ve omzunun üzerinden ona baktı.
"Gemilerimizin yarısını Kır Dağ'ın arkasındaki gizli koyumuza yerleştir. Ancak bunu sessizlikle yap ki elflerin gözü üstümüze çevrilmesin. Daha çok ihtiyacımız olacak gibi. Ayrıca Finral'a haber ver abisini dizginlesin. Onunla ve kızlarıyla sürtüşmek istemem."
Amcam başını eğdi ve gözlerini belerterek hızlı adımlarla odadan çıkarken bana teşekkür etti. Mırıldanarak ona karşılık verdim.
Kral Finral'in eşi üvey kuzenim olduğu için Sanyar'ın bir ayağı Normonda'ydı. Hoş Glorien'in de dahil olduğu altınışık hanesinden annemin uzaktan akrabası Onyar elfi olan Arenin sayesinde bu haneye diğerlerine göre daha yakındık. Çünkü Arenin Kral Finral'in annesiydi.
"İçin rahat olsun yeğenim. Şimdi git ve gönlünce gençliğini yaşa. Gerisini biz hallederiz. Geç olmadan haber verdiğin için teşekkür ederim. Güneş kraliçesi gücünü keskinleştirsin."
Diyen amcam beni düşüncelerimin girdabından çıkardı. Onun tabi böylesi bir gücü olmadığı için tuzu kuruydu. Kaç zaman bu görüler yüzünden uykusuz kaldığımı bilmiyordu. Olacak olanlar genelde belirsiz olduğu için düşünmekten başım ağrıyordu ve özellikle Normon elflerine hiç güvenemiyordum. Daha doğrusu Kraliyet soyu beni tedirgin ediyordu.
"Kanına hizmet etmek her yeğenin, vatanına hizmet etmek ise her elfin görevidir amca. O yüzden teşekkür etmene gerek yok. Ben her zaman sizin yanınızdayım."
Dışarı çıktığımda derin bir nefes aldım ve altın çiçeklerle süslü Onyar elflerinin şehrine geçtim. Burada suların sesi daha çok belli olurdu ve elflerimiz daha uhreviydi.
Eve uğramadan direkt olarak iki sokak ötedeki Glorien'in evine uğradım. Beni Glorien'in annesi Leydi Glerina karşıladı.
"Güneş kraliçesi gönlünüzü aydınlatsın Leydim. Acaba Glorien evde mi?"
Glerina nazik bir baş selamıyla selamladı beni. Kahverengi dalgalı saçları sakin bir şekilde savrulurken eliyle büyük meydanı işaret etti.
"Az önce saraydan çıktı ve büyük meydana yardıma gitti."
Başımı eğdim ve meydana doğru adımlarken ona teşekkür etmeyi ihmal etmedim.
Şimdilik hiçbir sorun yokmuş gibi davranacaktım. Şu sıralar amcam gemileri saklıyor olmalıydı. Uzaktan bana çok benzeyen elfi görünce el salladım.
"Sen hayırdır Salonder. Pek bir telaşlıydın neler oldu anlat bakalım."
İkimiz papatya kokuları etrafta uçuşurken çınar ağaçlarının altındaki minderlere kurulduk.
"Görü gördüm o yüzden endişelendim biraz. Seninde bilmeye hakkın var tabi. Ne de olsa Ana Kıta'ya gitmek isteyen sensin."
Beni dikkatli bir şekilde dinlerken ona gördüklerimi tek tek anlattım. Bazı yerlerde kaşları çatıldı ve en sonunda ciddi bir ifadeyle tuniğini düzeltti.
"Kraliçe Arenin ile konuştum. Kral Sandor'un kendini iyi hissetmediğini ve obsidyen saraya çekildiğini söyledi. Mediron'un tarafı ise anormal bir şekilde sakinmiş. Bugün gün festivali olduğu için mutlu olduklarını da haber etti."
Alaycı bir şekilde güldüm. Ben de isyan hazırlıkları içinde olsaydım bunu maskelemek için fazladan çaba gösterirdim.
"İsyan hazırlığı içindeyse en uygun anı bekliyordur. O yüzden şimdilik hiçbir şey belli etmeyecektir. Akşam olduğunda göreceğiz gerçek yüzünü."
Belli bir müddet boyunca havadan sudan konuştuk. Daha doğrusu o beni maceraya ikna etmeye çabaladı.
"Yeni yerler,yeni güzellikler,yeni ırklar bizi bekliyor kardeşim. Kim bilir belki orada bir toprak parçasını yönetip kök salarız."
Omuz silktim. Bana göre o çok iyimserdi. Belki de orada sadece belamızı bulacak ve sevdiklerimizden ayrılacaktık.
"Olabilir tabi ama İngel'in buna izin vereceğini zannetmiyorum. Duyduğuma göre Heybetli Ormanda ondan habersiz kuş uçmazmış. O yüzden biraz gerçekçi olursan daha iyi olur."
Biz böyle tartışadururken bir anda Mediron fenerleri yanmaya başladı. Gözlerimi devirmekten kendimi alamadım. Hangi alçakgönüllü olduğunu söyleyen elf icadına kendi ismini verirdi ki.
"Belki de ömür boyu anılmak istiyordur."
Bunları söyleyen Glorien'n olgunlaşmamış marul gibi kafasına bir tane indirdim.
"Biz zaten ölümsüzüz Glorien. Ne bileyim Miron'un gözü gibi bir isim koyarak uluları onurlandırmak varken bütün kibrini kuşanan şu adamı savunma bana."
"Kibrini kuşanan da kimmiş?"
Başımızda dikilen Mediron'u görünce hemen ayağa kalkarak onu selamladık. Sandor kadar olmasa da o da büyüktü ama bu büyüklük onun kibrinden bir şey almamıştı.
"Selam olsun Normon'un kralına."
Glorien hemen yağ çekti tabi ama Mediron'un gri gözleri üzerimdeyken ben istenmeyen ot burnunun dibinde bitermiş diye düşünüp homurdanıyordum.
"Miron gecelerinizde umut ışığı olsun size."
Bu sözler ağzımdan istemeye istemeye çıkmıştı. Boy boy çocukları vardı ama hâlâ çocuğu hatta torunu yaşındaki benim gibi bir elfle uğraşıyordu. Aklı sıra egosunu tatmin edip Armadiel'in gözünde ulular daha kıymetli ama ben sizi yönetiyorum gibisinden bir şeyler düşündüğüne emindim.
"Biz sadece Valen hakkında konuşuyorduk."
Kadim dostumun bunu demesiyle beraber kralın gözünde alevler belirdi. Öyle ki Glorien yutkundu ama bana etki etmedi.
"O habis yılanın adını anmayın bana. Yine de onun kibirli olduğu yönündeki söylentileriniz doğrudur. Ulu Miron sırf çocuğu diye ona itimat eder ama ben onun gerçek yüzünü biliyorum."
Gözlerine bakınca ve hiddetini hissedince bir ürperti geçti tenimden. Bu sabah gördüğüm görüyü zihnim oynatmıştı yeniden.
"Ama neyse ki bu akşam öfkeye yer yok evimizde. Yazın gelişiyle beraber atacağız üstümüzden kuru toprakları ve kucak açacağız yemyeşil bahçelere."
Normalde Glorien samimi olduğu kişilerle böyle kafiyeli konuşmazdı ama karşısındaki bir kral olduğu için saygısından ötürü böyle konuşuyordu.
Bense onun gitmesini diliyor ve gemilerin durumunu merak etmekten kendimi alamıyordum. Ya yakalanırlarsa diye içim içimi yiyordu.
Gözlerini kısa kısa ve aynı zamanda kasıla kasıla gittiğinde derin bir nefes aldım. Havadan sudan konuşurken geceyi etmiştik bile. Yine de büyük kutlama da korktuğum gibi bir şey olmadı. Ulular mutluydu. Normon'da mutluydu.
"Şu senin felaketler silsilesi oluşmadı Salonder."
Düşünceli bir şekilde elimdeki şerbete baktım. Bilmiyorum daha önce çok geçmeden gerçekleşen görülerim olmuştu. Belki de son zamanlarda nedensiz bir şekilde strese girmiştim ve bu görülerime yansımıştı.
"Bilmiyorum Glorie. Yine de gerçekleşmemesi şu an için bize bir hayır olarak gözüktü. Umalım ki yanılmış olayım."
Yanıma oturan Glorien dirseğiyle beni dürtükledi. Astığım yüzümü neşelendirme derdinde olduğu belliydi.
"Yine de Normon'dan korkmana gerek yok. Sanyar ve Onyar senin arkanda dostum. Hem hepsi gelse ne yazar cürmük kadar yer yakarlar."
Küçük bir tebessüm belirdi yüzümde. Onun gibi bir arkadaşa sahip olduğum için çok şanslıydım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |