35. Bölüm

35.KALPTE BİR YARA

Sinemm
sinemm2611

~~>Kurguda geçen olay ve karakterlerin gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür... <~~

 

 

 

 

~~Bölüme geçmeden önce yıldıza basmayı ve yorum yapmayı lütfen unutmayalım. Yorumlarınız beni motive ediyor... ~~~

 

 

 

 

Bölüm şarkıları:kazım koyuncu:Ben seni sevdiğimi,

Batuhan Fırat: Sana söz kalbim

Ayfer vardar: Dayan yüreğim

Selçuk Balcı: Deniz üstünde fener..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

💣~~Keyifli okumalar dilerim..~ 💣

 

 

~35. KALPTE BİR YARA ~

 

🤍💣

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

Sinirlerim tamamen alt üst olmuştu. Onun burada ve o adamla ne işi vardı? Üstelik Onu bu halde kim sokmuştu içeri.

 

Sinirden ne oyuna odaklanabiliyordum nede o adama odaklanabiliyordum.

 

Gözümün önünde karımı öptü lan!!

 

Gözümün önünde karımı öptü.!

 

Cihat sakin olmamı söyleyen bakışlar atıyordu. Ama ben karıma bakmaktan hiç bir şeye bakamıyordum.

 

Giydiği elbise de neydi öyle?

 

Allahım sen benim aklıma mukayyet ol. Ben birazdan olayabilirim.

 

Elimdeki kartları bakmayı bırakıp Neva'ya yazdım. Elini birde o adamın omzuna koymuştu.

 

Ne hakla o adam benim karımı öper lan?!

 

Mesajı yazıp gönderdiğim de hemen elini indirmesini bekledim ama yapmadı. Suratım öyle bir hal almıştı, şu an buradaki herkesi parçalayabilirdim.

 

Neva bir anda elini indirdi. Benim bakışlarımdan korktuğunu anladım. İlk kez korkmasına sevinecek durumdaydım.

 

Şu düştüğüm hale bak, karım karşımda eskort muamelesi görüyordu.

 

"Sikeyim böyle işi?" diye mırıldandım.

 

Cihat'ın bana baktığını gördüm. Bende ona baktığım da gözlerini açıp kapattı. Bu demektirdi ki, sakin ol. Bitecek şimdi.

 

Kulağıma doğru eğildi, "Kıskançlık konusunda daha dikkatli olacağını söylemiştin," dedi ve "sözde." diye ekleyip geri çekildi.

 

"Neva'yı kıskanmamak için çabalıyorum, ama tenine dokunan rüzgar bile içimdeki psikopat adamı ortaya çıkarıyor," diye fısıldadım.

 

"Hel ki şimdi olanları seyret," dedim ve karşımda duran adama baktım.

 

Tam karşımda duran adam karımı öpen şerefsiz neden kötü görünüyordu? Rengi menki atmıştı sanki.

 

Etrafa bakıp duruyor ve konuşkende zorlanıyordu. sıcak olduğunu söylemişti oratamın. Sıcak değildi ki?

 

Ortam gayet normaldi?

 

Yanımda duran adam iyi olup olmadığını sordu. Adam bir şey demedi ve yüzünün daha da değişik bir hal aldığını gördüm. Neva adama bakamadan adam küt diye yere yığıldı.

 

Herkesden sesler yükselmeye başladığında sandalyeden kalktım.

 

Neva'ya baktım ve öylece dikilip kaldı ve adama bakıyordu.

 

Bir dakika!

 

O da iyi görünmüyordu.

 

"Neva?" diye fısıldamıştım ki adamın nabzı atmadığın söyledi biri.

 

"Sikeyim?" Dedim ve hemen Neva'nın yanına koştum. Yani koşmaya çalıştım.

 

Ayağımdan bu pek mümkün olmasa da tam yetiştim derken geç kalmıştım. Bir anda o da yere yığılmıştı.

 

"Lan neler oluyor bu siktiğimin mekanında?" Dedi biri.

 

"Neva," dedim ve karımın başanı ellerim arasına aldım. Yüzü solmuştu. Başımı kaldırdığım da Cihat'a baktım.

 

"Nefes alıyor, ama çok zayıf," dediğim de Cihat yere eğildi ve Neva'yı kucağına aldı.

 

"Gidelim hadi?" dediğinde diğerlerine bakmadan hızlıca odadan çıktık. Cihat yeterince hızlıydı ben ise arkasından hızlı gitmeye çalışıyordum.

 

Tam kapıdan çıkmıştık ki Barlas bir anda önümüze çıktı.

 

"Lan!" dedi Neva'ya bakarak.

 

"Ne oldu ona?" dediğin de Neva'nın yüzüne bakıyordu.

 

"Geç kalıyoruz çekil?" dedi Cihat ve yürümeye başladı.

 

"Şu siktiğimin telefonunu ne diye sessize alıyorsun?" diye Bağırdı Barlas.

 

"Kes sesini!" diye bende ona bağırdım.

 

"Ne işi var Neva'nın burada? Siz karımı böyle mi bakıyorsunuz!" dedim sert bir şekilde.

 

"Sen demedin mi Lan izle diye?" dedi Barlas. Bakışlarım Cihat'ın önüne geçen kadına kaydı.

 

 

"Neler oluyor burada? Neva?" dedi kadın endişeli bir şekilde.

 

"Ebenin ta," diyen Barlas'a baktım.

 

"Senin yüzünden, bu halde hala," dedi.

 

Hala mı?

 

Bu kadın mı?

 

"Kesin tartışmayı, kız ölecek lan çekilsene önümden!" dedi sert bir şekilde Cihat.

 

"Neva," dedi kadın. Yani Neva'nın teyzesi miydi bu kadın?

 

Cihat'ın arkasından ben ve diğerleriyle takıldık çıkışa doğru koşturuyorduk.

 

"Ne halt ettini sorabilir miyim hala?" diyen Barlas'ın sesini duydum.

 

"Ben," dedi kadın ve konuşamadı.

 

"Babam haklıymış?" dedi ve yanımdan yürümeye başladı.

 

"Açsaydın telefonu buraya girdi diyecektim?" dedi.

 

"Açamadım, ve açmayan kafamı sikeyim?" dediğim de merdivenlerden koşturarak iniyorduk.

 

"Ne oldu içeri de biriniz söyleyin?" dedi Neva'nın Teyzesi.

 

 

"Bir oğlan bir kız oldu," dedi Barlas dalga geçerek.

 

"Görmüyor musun? yaptığın hatayı, ona bir şey olsun varya," dediğin de sinirle Barlas'a baktım.

 

"Ona bir şey olursa ölümlerden ölüm beğenin." dedim buz gibi çıkan bir sesle.

 

Ne olduğunu bilmesem de galiba bu kadın yüzünden Neva bu haldeydi.

 

Cihat Neva'yı bizim arabaya bindirdi ve bende hemen Neva'nın yanına geçtim.

 

Arkamdan gelen var mı diye bakmadım bile. Şu an tek düşündüğüm şey karımdı.

 

Benim biricik karım, şu an nefes bile alamıyordu.

 

"Zehirlendiler?" dedi Cihat ve arabayı çalıştırdı.

 

"Evet?" dediğim de Neva'nın nabzını kontrol ediyordum.

 

"Atıyor ama çok zayıf Cihat gözünü seveyim hızlı sür şunu," dedim.

 

"Neva? Güzelim aç gözünü," dediğim de yüzüne bakıyordum. Bir yandan da elimle yüzüne dokunarak uyandırmaya çalıyordum.

 

"Sakin ol, muhtemelen o çok yemedi, galiba üzümde vardı zehir?" dedi Cihat. Başımı kaldırıp ona baktın.

 

"Ben farkında değilim, sadece üzüm mü yedi?" diye sordum.

 

"Evet, ve çokta değil?" diye açıkladı.

 

 

Başımı salladım ve Neva'nın nabzını kontrol ettim. Hala atıyordu ama çok zayıftı.

 

"Diğer adam ölmüş müydü tam anlayamadım?" dediğin de onu dinliyordum.

 

"Umrunda değil Cihat?" dedim.

 

Şu an o adamı düşünücek halde değildim. Şu an tek düşündüğüm Neva'mdı. Sevdiğim kadın ölmek üzereydi ve ben şuan izlemekten başka bir şey yapamıyordum.

 

Üstelik benim yüzümden oluyordu bunlar hep.

 

Onu yanımdan ayırmamalıydım. Onu asla onlara bırakmamalıydım.

 

Hepsi benim suçumdu. Hepsi benim yüzündendi.

 

"Siktiğim zehri?" dedim.

 

"Gelmedik mi daha?" dedim yüksek sesle.

 

"Gelmek üzereyim sakin ol, yetiştireceğiz?" dedi Cihat.

 

"Yetişmek zorunda?" dediğimde sesim fısıldı gibi çıkmıştı.

 

Karım yaşamak zorundaydı, yaşamak zorunda..

 

 

 

Araba aniden hastanenin önünde durdu ve kapıyı açtım direkt. Cihat önden çıktı ve, "Sedye getirin çabuk!" diye bağırdı.

 

"Hadi Cihat, hadi," dediğim de onu kucağımdan almasını bekliyordum. Yavaş bir şekilde kucağımdan aldı ve arkası döndüğünde sedye gelmiş ve direkt sedyeye yatırdı Neva'yı.

 

"Ne oldu? Nesi var dedi?" dedi hemşire kadın.

 

"Zehirlendi?" dedim.

 

"Çabuk olun, hadi?" dedi ve diğerlerine bağırdı. Hızlı bir şekilde acilden içeri girdiler.

 

Tam içeri girecektim ki az önceki kadın beni durdurdu.

 

"Giremezsiniz beyfendi?" dedi.

 

"Ama," demiştim ki Cihat kolumdan tuttu.

 

"Bırak işlerini yapsınlar Timur?" dedi.

 

İstemeyerek de olsa bir adım geriledim. Neva için her saatin ve dakikanın önemi vardı.

 

Başımı sallayıp arkamı döndüm.

 

Arkamı döner dönmezde Barlas ve Neva'nın teyzesini kapıdan girerken gördüm.

 

Yanımıza doğru koşturmaya başladıkların Barlas'ın yüzü endişeden değişik bir hal almıştı.

 

"O nerede? Yeğenim nerede?" Dedi Neva'nın teyzesi olan kadın ve bende ona baktım.

 

"İyi mi sizce? Siz söyleyin iyi mi?!" dedim sert bir şekilde.

 

"Ben böyle olsun istemedim," dediğinde gözlerinden yaşlar geldiğini görünce susmak zorunda kaldım.

 

"Sadece ben," dedi ve sustu. Eliyle anlını tuttu.

 

Tam bir şey diyecektim ki Hemşire görmem ile anında onun yanına doğru ilerledim.

 

"Hastanın girişlerini yapın, adı neydi?" diye sordu.

 

"Neva," dedim.

 

"Neva hanım tam olarak nasıl zehirlendi? Yada nasıl bir zehir biliyor musunuz?" diye sorduğunda başımı sağa sola salladım.

 

"Hayır bilmiyoruz," dedim.

 

"Tamam biz bakacağız o zaman," dedi ve bir şey demeden arkasını dönüp tekrar girdi.

 

Acil yazıyordu.

 

"Zehirlendi mi?" diye sordu Neva'nın teyzesi.

 

"Hala sus artık," dedi Barlas .

 

"Barlas," dediğin de sesi oldukça üzgündü.

 

"Senin yüzünden oldu zaten her şey, babama ne cevap vereceksin bakalım," dedi Barlas.

 

"Susun artık sizi dinlemek istemiyorum," dediğim de ikiside bana baktı.

 

Burda oturmuşlar suçu birbirine atıyorlardı.

 

"Ne diye açmıyorsun şu telefonu be adam? Neva'nın bu halde olmasında seninde suçun var, seni aradım Neva'nın orada mekanda olduğunu söyleyecektim ama açmadın telefonu," dediğinde kaşlarımı çattım.

 

Açmadım çünkü masaya geçmek üzereydim. Ciddi bir şey olmadığını düşünmüştüm. Ne bileyim ben karımın o siktiğimin mekanına geleceğini.

 

Cihat'a baktığım da sakin ol diyerek gözlerini açıp kapattı. Sakin kalmamı söylüyordu ama yanımdakiler susmuyordu ki.

 

Barlas'ın telefonu çalamaya başladı. Barlas telefonu çıkardı ve ekrana baktı.

 

"Al işte babam arıyor," dedi telaşlı bir şekilde.

 

"Babama ne diyeceğim ben şimdi?" dediğin de sesinden dolayı babasından korktuğunu düşünmeye başladım.

 

Servet bey o kadar gaddar bir adam mıydı ya?

 

 

"Of," dedi ve telefonu açıp yanımızdan ayrıldı.

 

 

"Karımı niye o mekandaydı?" diye sordum net çıkan bir sesle.

 

 

"Ne?" dedi ve yüzüme baktı.

 

"Karım neden oradaydı? Karım neden o kıyafetleri giyip elin adamlarına sırnaşmak zorunda kaldı?" dedim sert bir şekilde.

 

"Timur, önce dinlemelisin," dedi ve bir kaç adım atıp tam karşımda durdu.

 

"Neva oraya Akif'in en son konuştuğu kişi için gitti," dedi.

 

"Hakkı Salman mı?" diye sordum.

 

Başını olumlu anlamda salladı.

 

"Ne biliyorsun Hakkı hakkında?" diye sordum.

 

"Şu an burası yeri değil, ama bir çok şey biliyorum hakkında," dedi.

 

"Konuşacağız" dediğim de başını olur anlamında salladı.

 

Ona bakmadan sürekli Neva'nı girdiği yere bakıp, bakıp duruyordum.

 

Daha ne kadar bekleyecektik böyle?

 

 

 

 

2 saat sonra.

 

 

 

Kapıdan çıkan doktor ile anında ayağa kalktım.

 

 

"Doktor kuzenim iyi mi?" diye sordu Barlas.

 

"Şuanlık evet, Neva hanımın midesini yıladık ve kanını da temizledik tam zamanında getirmişsiniz," dedi doktor.

 

"Zehrin siyanür olduğunu tespit ettik, Neva hanım gerçekten çok şanslıymış, çok fazla almamış, yüksek bir ihtimalle yediği bir şeyde siyanür vardı," dedi doktor.

 

"Orasını geç doktor karım iyileşecek mi bana onu söyle," diye sordum.

 

"Evet, öyle olmasını umud ediyoruz yarına kadar uyutmak taraftarıyım, siyanür ne kadar zarar verdi tam olarak bilemeyiz ama zamanında müdahale ettiğimizi düşünüyorum." dedi doktor.

 

"Siyanürün de ne kadar tehlikeli olduğunu eminim bilmeyen yoktur, Neva hanımı biri bilerek siyanür vermiş olmalı. Polis çağırmamı ister misiniz?" dedi hafif kel kafalı olan doktor.

 

"Yok biz halledeceğiz," dedim.

 

"Tamam, tekrar geçmiş olsun," dedi doktor ve yanımızdan çekip gitti.

 

"Allahım sana şükürler olsun," dedi Neva'nın teyzesi.

 

"Barlas," diyen kalın ses ile arakama baktım.

 

Servet beyde gelmişti.

 

 

"Sana ben yeğenimden uzak demedim mi?" diyerek tam yanıma geldi ve bakışlarının hedefi kardeşiydi.

 

"O benimde yeğenim," dedi.

 

"Bana bak gül, sana karışma işime ayak bağı olma demiştim," dedi.

 

"Senin için biz zaten hep ayak bağı olduk değil mi? Bende, Güler Ablamda," dedi .

 

Güler Neva'nın annesiydi.

 

"Kes sesini! Onu ablanla siktir olup gitmeden önce düşünecektin," dediğin de oldukça sinirlendiğini anladım.

 

"Biz mi gittik? Ha siz yollamadınız yani?" dedi Gül hanım.

 

"Ne diyorsun sen? Ne diye yollacakmışım ben sizi?" dedi Servet bey.

 

"Güler ablam'ın hamile olduğunu öğrendin ve bizi kovdunuz," dedi.

 

Servet bey Gül hanımın söylediklerinden sonra affaladı.

 

"Güler izmirdeyken mi hamileydi," dedi Servet.

 

Gül bir an durdu ve abisine baktı.

 

"Sen? Sen bilmiyor muydun?" dedi gül hanım.

 

"Hayır, ben çok sonradan öğrendim Neva'yı," dedi.

 

Gül hanımın gözleri dolmuştu ve bir şeyler düşünüyor olduğunu buradan anladım.

 

"Ama ablam demişti ki," dediğin de kalktığı yere geri oturdu.

 

"Abim biliyor, o istemiyor bizi," dedi.

 

"Ne? Ben öyle bir şey demedim? Haberim bile yoktu gül."dedi Servet bey.

 

"Neler oluyor? Ablam bana yalan mı söylemiş yani?" dediğinde sesinde oldukça şaşkınlık vardı. Bunu yüzünede yansıtmıştı.

 

"Konuşacağız bunu. Neden Neva'yı o mekana gönderdin?" diye sordu Servet.

 

"Akifle en son konuşan adamın ağzından laf almak için gitti," dediğin de ona baktım.

 

"Anlamadım?" dedi Servet.

 

 

"Neva'yı o adamın yanına mı gönderdin!"dedi sert bir şekilde.

 

Gül hanım başını salladı, "Bende oradaydım," dedi.

 

"Orada olman bir boka yaramamış ama," dedi Servet bey.

 

Başını ondan çekip Barlasa çevirdi.

 

"Neva'nın durumu şu an nasıl? İyi mi?" diye sordu Barlas'a bakarak.

 

Barlas başını salladı, "Şuanlık evet?" dedi.

 

Servet başını evet anlamında salladı ve karşıdaki koltuğa geçti.

 

"Senin ne işin vardı diye sormayacağım," dedi bana bakarak.

 

Bir kaç kez derin nefes aldı ve kardeşine baktı. Bir şey diyecek gibi oldu ama susmuştu.

 

"Ne zaman uyanacakmış? Ne zehri verilmiş," diye sordu.

 

"Siyanür," dedim buz gibi çıkan sesimle.

 

"Siktiğimin herifi de ölmüş," dedi.

 

"Benim hatam, Tahmin edemedim. Hepimizin adamı öğrendiğinizi anladılar ve adamı zehirlediler," dedi Gül hanım.

 

"Muhtemelen," diyerek konuşmaya katıldım.

 

 

"Şimdi ne olacak? Yani benim elimde olan tek bilgi buydu. Ablam da Akif'te kayıp," dedi.

 

Evet, akifte ne yazık ki bir anda ortadan kaybolmuştu.

 

 

"Tek umudum Neva," diyen Gül hanıma baktım.

 

"Akif evinde mutlaka iz bırakmış olmalı, Neva bunu bulacaktır" dedi.

 

"Sen şaka mısın Hala? Kızın beyin uçmuş? Yok gibi neredeyse. Üstelik kimseyi de hatırlamıyor, Akif'i bile yeni öğrendi nasıl bir iz bulmasını bekliyorsun?" diye sordu Barlas.

 

"Hafızası eninde sonunda yerine gelecek, doktorlar geçici diyor," dediğin de hepimiz ona bakıyorduk.

 

"Ne? Her şeyden haberim var, elim kolum uzundur," dedi. Belliydi uzun olduğu, her şeyi biliyordu.

 

 

 

Ayakta daha fazla duramayacağımı anladığım da bende koltuklara doğru yürümeye başladım. Bunlara kalda sabah kadar konuşurlardı. Birbirlerinin hakkında birikmedikleri bir sürü şey vardı bunların birbirinden haberleri yoktu.

 

Aklım Neva'nın o halindeydi. Beni görünce paniklemiş ve korkmuştu. Orada olmamı beklemiyordu tabi. Bende beklemiyordum zaten.

 

Onu o halde orada görünce nevrim dönmüştü. Cihat'a bakmadaydım orada savaş çıkardı.

 

Piç kurusu karımın yanığından öpmüştü. Neyseki benim bir şey yapama gerek kalmadan ölmüştü.

 

İyi olmuştu dünya bir pislikten kurtulmuştu.

 

Ama az kalsın karımda onun yüzünden ölecekti. Allahın cezası adamlar.

 

Hakkı'yı neden ve kim öldürdü onu bulmalıydım.

 

"O zehri kim koymuş? Neden koymuş öğrenmemiz lazım," dediğim de hepsi birden bana baktı.

 

"Evet, onu da bulursak bence Akif'i de buluruz," dedi Gül hanım.

 

"Pek sanmıyorum, ben Akif'in de öldürülüp cesedinin yok edildiğini düşünüyorum," dedi Barlas.

 

"Hayır, Akif ölmedi. Yani ölmemiştir," dedi Gül hanım.

 

Sesinden anladığım kadarıyla Akif'i önemsiyordu bu kadın.

 

"Bunları yarın konuşacağız. Şimdi benimle eve geliyorsun Gül," dedi Servet.

 

Gül hanım abisine baktı.

 

"Sende Burada bekle," dedi Barlas'a bakarak Servet bey.

 

 

"Tamam baba," dedi Barlas.

 

"Hadi, evde konuşacağız," dedi Servet.

 

"Evde mi? Senin evine gelmem." dedi anında.

 

"Tamam, senin evine gidelim," Dedi Servet bey.

 

Gül hanım biraz durdu ve başını salladı.

 

 

"Bana bir gelişme olursa haber verin," dedi ve ayağa kalktı.

 

"Sende git buradan, Neva seni görmesin." Diyen Servet beye baktım.

 

 

Asla, bu söz konusu bile olamazdı.

 

"Gitmeyeceğim," dedim.

 

"Ya sabır, ya sabır ," dediğinde bakışlarımı ondan çektim.

 

"Seni mi öğrenmesini istiyorsun," dediğinde yüzüne baktım.

 

"Biliyor zaten," dediğim an göz bebekleri büyüdü.

 

"Ne demek biliyor?" Diye sordu.

 

"Bunu bana değil ona sorun," dediğim de Barlas'ı işaret ettim.

 

"Bunu yapmadım de," diyen Servet bey oğluna hayal kırıklığı ile baktı.

 

"İyi bok yedin," dedi Barlas'ın yüzüne bağırarak.

 

"Şimdi daha da düşman kazandık," dediğin de ona baktım.

 

Haklıydı, şimdi daha çok düşman kazanıyorlardı. Benim peşimde olanlar zaten Neva'nın da peşindeydi.

 

"Bravo oğlum sana bravo," diyerek arkasını döndü.

 

Bir şey demeden yanımdan geçip gidişini izledim. Tamam benim için de iyi olmamıştı söylemesi ama ben karımın benden daha fazla uzak kalmasını istemiyordum. Hepsi eski karım olarak bilsede Neva benimle kalmalıydı.

 

 

Bunun içinde elimden geleni yapacaktım. Benden ne kadar uzak kalırsa başı o kadar derde giriyordu.

 

 

"Bende gidiyorum, sabah gelirim," dedi Cihat ve başımı yavaşça salladım.

 

"Birbirinizi yemezsiniz değil mi?" dediğinde ikimize bakıyordu.

 

 

Şimdilik yemezdim, Neva gözlerini açsın bir o zaman hepsinden hesap soracaktım. Şimdi sırası değil.

 

Şimdi zamanı değildi...

 

 

 

 

 

 

8 saat sonra. 06:20

 

"Timur?" Diyen ses ile olduğum yerde sıçradım.

 

"Git şurada ki boş odada yat, zaten sabah olmak üzere," diyen Barlas'a baktım.

 

"Saat kaç?" dedim.

 

"Altı yirmi." dedi ve etrafıma bakındım.

 

"Gelen giden var mı?" dediğimde başını sağa sola salladı.

 

"Hayır ama Neva'yı odaya almışlar," dedi.

 

"Hangisine," dedim direkt.

 

"Şurdaki soldan sonuncu, şimdi oradan geliyorum, uyuyor." dediğin de oturduğum yerden kalktım.

 

"Bende gireceğim," dediğimde o da ayaklandı benimle birlikte.

 

"Odaya gireceksen bende geleceğim," dediğin de adım atmadan ona baktım.

 

"O benim karım," dediğim yüzüme bakıyordu.

 

"Ne yapayım, benimde kuzenim, ve karın değil eski karın." dedi eski karın kelimesinin üstüne basarak.

 

"Aynen öyle," diyerek başımı çevirdim ve odaya doğru ilerledim.

 

Aksayan adımlarımla gidebildiğim kadar hızlı gitmeye çalıyordum.

 

"Eskiden böyle değildi," diyen sesini duydum ama bir şey söylemeden ilerlemeye devam ettim.

 

"Önceden üzerinde bir ağırlık vardı, şimdi o da yok,"dedi ve ben tam kapının önünde durdum.

 

 

"Burası mı?" diyerek ona baktım.

 

Başını olumlu anlamda aşağı yukarı salladı.

 

Kapıyı açıp içeri girdim.

 

Bakışlarım yatakta uyuyan Neva'yı buldu. Gözleri kapalıydı. Hiç kıpırdamıyor sadece nefes alıyordu.

 

 

"Doktor uyunmaz daha dedi," sözleri bittiğin de yatağın olduğu yere doğru ilerledim. Ona daha yakından bakmak istiyordum. Özlem gidermek istiyordum. O vanilya kokusu tekrar duymak istiyordum.

 

 

"Neden diye sormuyorum? Nedeni belli deden? Ama merak ettiğim bir şey var?" dedi düşünceli bir sesle.

 

Barlas konuşmaya devam ediyordu ama ben onu dinlemiyordum ki.

 

Neva'nın yüzünü inceliyordum. Ona kızmalıydım en azından bana o iğrenç yerde olacağını söylemeliydi. Üstelik bir gün önce gitmiştim görmeye ama tek kelime etmemişti. Söylemiyordu saklıyordu.

 

"Neden bıraktın liderliği?" diyen sorusuyla ona döndüm.

 

"Baban söylemedi mi?" dediğim de yüzüme bakıyordu.

 

"Nasıl? Babam biliyor mu?" dediğin de başımı salladım.

 

"Elbette biliyor," dedim düz bir sesle.

 

"Bana söylemedi," dediğin de sesinle kırgınlık vardı. Anladığım kadarıyla baba oğul bir birbirlerinden bir şeyler saklamakta oldukça iyilerdi.

 

"Hayret," dediğim de dalga geçmiştim.

 

"Söylemeyecek misin?" dediğin de gözlerinin içine baktım.

 

"Babana sor," dedim.

 

Söylemek zorunda değildim.

 

Bir şey söylemeden Neva'nın yüzüne baktım. Çok fazla makyaj vardı yüzünde. Dudaklarımda ki ruj o kadar değildi sanki. Biraz daha yakınına gittim.

 

Saçları kısaydı. Galiba uzamıyordu. Saçları uzunken daha iyi hissettiğini biliyorum. O zaman tam bir Neva'ydı. Şu an öyle değil. Onlara benziyor. Onlara benzetmeye çalışmışlar benim minik karımı.

 

Ama o benim karımdı. Onlardan değil, onlar gibi olamazdı. Benziyor ama onlardan değildi. Üstünde ki her şey emanet gibi duruyordu. Dudaklarım yana doğru kıvrıldı. Bu haliyle bile çok güzeldi benim karım. Dudaklarında ki ruj silinmiş gözleri akmıştı. Ama ben ona hayran olmuş bir şekilde gözlerimi bile kırpmadan onu izliyordum.

 

"Kime diyorum ben!" diyen ses ile bakışlarımı Neva'dan bir saniyeliğine çektim.

 

"Ne diyorsun Barlas?" dediğim de ofladı.

 

"Diyorum ki Neden Lider değilsin?" dediğin de ona şaka mısın der gibi baktım.

 

"Asker arkadaşımıyız Barlas biz senle? Ha oturup burada sohbet mi edeceğimi düşündün?" dedim sert bir şekilde.

 

Ailecek kafayı yemişlerdi.

 

"Evet, tam onu düşündüm. Söyle artık şunu, meraktan çatlayacağım şimdi," dediğin de yüzüme bakıyordu.

 

Yok artık ya. Tam bir yüzsüzdü.

 

"Anlatmak zorunda değilim, çık karımın odasından," dedim sinirli bir şekilde.

 

"Kolaysa çıkar," dedi ve sırttı.

 

"Bana bak!" dedim ve Neva'nın yanından ayrıldım.

 

"Sesini alçaltmanı öneririm, yoksa ikimizi birden kovabilirler," dediğin de kaşlarını da çatmıştı.

 

"Sen söylemeden ben susmam bundan emin ol," dedi net çıkan sesi ile.

 

"Çattık ula," dediğim de gülmüştü.

 

"Çattın ula," dedi. Birde benimle dalga geçiyordu.

 

"Mahalle de dedikodu yapan teyzeler gibi gelmiş burada meraktan ölüyorum diyorsun, ya bir git işine." dediğim de onun yanına doğru ilerledim. Uzun süre ayakta durmaktan bacağım sızlıyordu. Yanına gidip biraz oturacaktım.

 

 

"Timur," dediğin de koltuğa oturmuştum.

 

"Tamam artık ciddiyim, bana nedeni söyle? Seni bu şekilde görmeye alışkın değilim," dediğin de yüzüne bakıyordum.

 

Yüzünden herhangi bir mimik oynamıyordu. Dalga geçmek veya işi şakaya vurmak gibi bir ifade sezmiyordum yüzünden.

 

"Neden merak ediyorsun? Yoksa sen mi koltuğa geçmek istiyorsun?" dedim direkt olarak ve yüzüne dik dik baktım.

 

"Saçmalama, bu öyle bir şey değil, sen öyleylen daha iyiydin, daha güçlü," dediğin de yüzünü inceledim.

 

"Bunlar seni ilgilendiren konular değil işine bak sen." dediğim de gözlerimi kapatıp kafayımı arkaya attım.

 

"Bu karadenizliler inadı da bir başkaymış arkadaş, ben kendini inatçı diyordum ama yok, ben sizle baş edemem." dediğin de kendi kendine kızıyordu sanırım.

 

"Keçiler bile sizden daha iyi," dediğin de gülecektim ama son anda vazgeçtim.

 

"Uyu sen uyu, bende gideyim de biraz hava alayım, malum eniştem konuşmayi benle çok üzüleyrum," dediği an gözlerimi açıp ona baktım.

 

"Ne dedin?" dediğim de güldü ve bana baktı.

 

"Ne demişim?" dedi bilmezden gelerek.

 

"Az önce? Bir şey dedin?" dedğim de başını sağa sola salladı.

 

"Hava alacağım dedim," dedi .

 

"Yok ondan sonra," dediğim de bana baktı.

 

"Sen konuşmadığın için Üzülüyorum dedim," dedi.

 

"Yok ondan önce," dediğim de yüzüme bakarak , "uyu sen uyu dedim," dediğin de çileden çıkacaktım şimdi.

 

"Ondan sonra lan?" dediğim de kahkaha attı.

 

"Sinir olmanı bile özlemişim," dediğin de ona tuhaf tuhaf baktım.

 

"Neyse ben harbiden hava alacağım, yoksa seinle bende uyuyup kalacağım şimdi," dedi ve ayağa kalktı.

 

Benim bir şey demem kalmadan odadan çıkıp gitti.

 

Ne değilik bir insan ya?

 

Enişte dedi bana?

 

Ben onun eniştesiydim değil mi?

 

Dudaklarım kıvrıldı ve bakışlarım Neva'yı buldu.

 

Hala aynı şekilde uyuyordu. Allahıma şükürler olsun ki zehirden çok almamıştı. O yediği üzüm tanesinde olduğuna eminim zehrin. Çünkü o adam oldukça yemişti o üzümden.

 

Uzun bir süre üzüm yiyemeyeceğim sanırım. Güzel karım üzüm yüzünden bu haldeydi benim.

 

Ama bende Timur isem hepsinden hesap soracaktım. Lider olarak değil, karısını savunan bir adam olarak. Karımı zehirleyen beni zehirleniş sayarım. O zehri onlara da yedirtmezsem bende Timur değilim...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva. 

 

Boğazlarım kuruyordu, sanki nefes alamıyor gibiydim. Her yer kapkaranlıktı ve ben bir anda gözlerimi açtım.

 

İlk nerede olduğumu anlayamadığım için etrafa baktım. Sonra kolumdaki sorumu görünce hastanede olduğumu anladım. Odaya göz gezdirecektim ki koltukta uyuyan Timur'u görünce gözlerimi ondan çekmedim.

 

Ne zamandır oradaydı?

 

Biz neden buradaydık?

 

Hafızamı biraz zorlayınca olanları hatırladım.

"Sikeyim," dediğim de Timur'a baktım. Ağzımdan küfür çıkmıştı hemde sesli bir şekilde. Ben en son bardaydım. Sonra o adam bayıldı, sonra da ben.

 

Timur da oradaydı.

 

Ya hayır?

 

 

Şimdi uyuyanınca bin ton laf söyleyecekti.

 

Sen bana sormadan neden gittin?

 

Sen bana sormadan neden ev_ dedim ve olduğum yerde tavana baktım.

 

Teyzem?

 

Barlas?

 

Dayım?

 

Timur?

 

Bir dakika.

 

Ben, ben her şeyi hatırlıyordum.

 

Hemde her şeyi.

 

 

Gözlerimi bir kaç kez kırptım ve hatırlamaya çalıştım her şeyi. Her şeyi hatırlıyordum. Amaliyatı, ameliyattan öncekileri. Babam mı, annemi.

 

Ben, annemi de hatırlıyordum.

 

Ben her şeyi hatırlıyordum. Hafızam yerine gelmişti. Gözlerimden yaşlar akmaya başladığında sesimi çıkarmadım. O uyandın istemiştim.

 

Ayrılmadan öncesini ve sonrasını hatırlamıştım. Bana söylediği sözleri hatırlamıştım.

 

Ama Barlas'ın söylediklerini de hatırlamıştım. Hatta o hastaneye gittiğimi kaza geçirdiğini de hatırladım.

 

Ellerimle gözlerimde ki yaşları sildim.

 

Şimdilik hiç bir şey bilmeyeceklerdi. Timur'un benden neden boşandığını ve bir yıl boyunca neden karşıma çıkmadığını öğrenmeliydim.

 

Hepsini de ondan öğrenecektim ondan duyacaktım.

 

Gözlerime tekrar ağırlık çökünce kendimi uykuya teslim ettim...

 

 

 

"Onun buradan gitmesi lazım," dedi biri.

 

"Gitmesi bir şey değiştirmez söylemiş dedim ya İnci," deri kalın bir ses.

 

Bu dayım mıydı?

 

Yani Barlas'ın babası.

 

"Şimdi ne olacak, her şey eskisi gibi mi olacak? Biz nasıl davranacağız ona?" dedi. Bu İnci'nin sesiydi.

 

"Doktor şey demişti ya hani, öyle olabilir mi? Dedi biri. Bu Gencay'dı.

 

"belki hafızası tamamen gitmiştir," dedi.

 

Benim mi?

 

Benden mi bahsediyorlardı?

 

"Doktor hafızasının tamamen yerine gelmiş de olabilir dedi,"diyen kişi Timur'du. Bunu sesinden anlamıştım.

 

Timur'un burada olduğunu hatırladım ama diğerleri görmemiştim uyandığımda.

 

Tabi bunlar beni hala uyuyor sanıyordu değil mi?

 

Ne hikmetse hepsine de buradaydı.

 

Acaba bunlara bir oyun mu oynasaydım?

 

Çünkü hak ediyorlardı hepsi. Kardeşim gibi gördüğüm kız bir yıl boyunca beni kandırmıştı. Kimse bana gerçekleri anlatmadı. Barlas hariç onu hatırladım. Ama o da bir yıl bekledi sonuçta anlatmak için.

 

"Ama tamamen kaybetmişti de olabilir dedi," incinin sözleriyle gülme ile öksürme arası ses çıkarınca tüm odakların beni bulduğunu anladım. Gözlerim hala kapalıydı ve ben dikkat çekmeden yavaşça gözlerimi açtım. Gözlerimi bir kaç kez kırpıştırdım ve tavana baktım.

 

Bir kaç adım seslerinin bana geldiğini anladığımda gözlerimi onlara doğru çevirdim.

 

Gözlerim ilk olarak Timur'u buldu. Bana endişeli bir şekilde bakıyordu. Sonra dayıma ve Barlas'a baktım. Onlarda endişeliydi.

 

İnci de yavaş bir şekilde yanıma geldi.

 

"Güzelim," dedi.

 

"Sen?" dedim ve durdum.

 

"Neredeyim ben?" dediğim de etrafıma ve hepsinin yüzüne bakıyordum.

 

"Siz kimsiniz?" dediğim de hepsi birden şaşkınlık ile bana baktılar.

 

Sizdibiz değil mi beni kandıran. Bende sizi kandırayım da görün siz.

 

Ne demişler intikam yenir ama soğuk yenir..

 

 

"Neva?" dedi Timur. Gözlerinde şaşkınlık, korku ve anlam veremediğim duygular vardı.

 

"Sen kimsin?" dedim dan diye.

 

"Şimdi boku yedik," dedi Barlas ve ona baktım.

 

"Ben? Ben kimim?" dediğim de barlas anlını başına götürdü.

 

"Al işte, kızın kafası gitti," dedi ve bana baktı.

 

"Benim ben, kuzenin Barlas. Sende Neva'sın hatırlamıyor musun?" dedi şüpheyle.

 

"Ben? Ben neden burdayım?" dediğim de dayımın ağzından bir küfür çıktı ama tam olarak be dediğibi duyamadım.

 

"Neva? Güzelim beni hatırladın değil mi? En iyi arkadaşın İnci," dediğin de başımı sağa sola salladım.

 

"Ben sizleri hatırlamıyorum," dediğim de sesim oldukça düzdü.

 

"Sikeyim onun yapacağı işi," dedi dayım.

 

Kimden bahsediyordu?

 

"Bende hepinizi.." dedi Timur ve sustu. Çünkü bakışlarım onu bulmuştu.

 

"Kimden bahsediyorsunuz?" dedim.

 

"Yani kime küfrediyorsunuz?" dediğim de dayım bana baktı.

 

"Hiç, hiç kimseye canım sen boşver," dedi ve bir kaç adım atarak yanıma.

 

"Ben senin dayınım. Bu Barlas benim oğlum yani seninde kuzenin , bu da inci en yakın arkadaşın." dedi ve barmağı Timur'un üstünde sabitli kaldı.

 

"Bu da şey," dedi ve durdu.

 

"Söyleyim mi?" dedi ve Timur'a baktı.

 

Timur bana baktı ve sonra tekrar dayıma baktı başını olumlu anlamda salladı.

 

 

"Bu da eski kocan yani pekte önemli biri değil," dediğin de ben Timur'a bakmıştım. "sen de bir kaza geçirdin o yüzden şu an hafızan muhtemelen yok, ama endişelenme bu geçici bir durum olmalı," dedi dayım ve gözlerimin içine baktı.

 

"Ben?" dedim ve durdum. Hepsinin yüzüne baktığım da gülmemek için zor duruyordum. Hepsi o kadar çok korkmuş ve o kadar çok endişeliydiler ki. Bunu herkesin görmesini isterdim.

 

Teyzem neredeydi acaba?

 

"Sen?" diyen Timur'un naif sesiyle anında ona baktım.

 

"Ben, sizi hatırlamıyorum," dedim ve gözlerimi yalandan doldurdum.

 

"Ben neden hiç bir şey hatırlamıyorum?" dediğin de artık ağlıyordum.

 

"Annem ve babam nerde?" dedim ve ağalamaya başladım.

 

"Annem ve babamı istiyorum ben," dediğim de daha çok ağladım.

 

"Neva kızım sakin ol ve bana bak," dedi dayım ve ben dinlemedim ağlamaya devam ettim.

 

"Annem ve babamı istiyorum ben, şeker de istiyorum?" dediğim de kimseden ses çıkmadı.

 

"Şeker mi?" dedi Barlas ce başımı kaldırıp ona baktım.

 

"Evet, şeker, lolipop alsınlar bana," dediğim de göz yaşlarımı siliyordum.

 

"Abo, bu komple sıyırdı, gidip deli doktoru bulayıp geleyim bunu anca o çözer," dedi Barlas.

 

"Ben? Ben deli miyim?" dediğim de dudaklarımı bükmüştüm.

 

"Ben deliyim," dediğim de gülmüştüm.

 

"Yok, yok bencede Neva kesinlikle iyi değil, hemen gidip doktor çağırıp geleceğim ben?" dedi İnci ve hızla yanımızdan ayrıldı.

 

Sesini çıkarmayanlardan biri Timur'du.

 

Acaba numara yaptığımı mı anladı.

 

"Kolum açıyor dayı, çıkar şunu," dedim ve dayıma baktım.

 

Barlas'a baktım ve, "Annem nerede? Babam nerede sırık?" dediğim de Barlas gözlerini açarak bana baktı.

 

"Ne?" dediğinde ona baktım.

 

"Ne? Ne?" dediğim de bir bana baktı bir babasına.

 

"Size dedim şu kızı eve hapsedelim, ama siz dinlediniz mi? Yok olur mu alın size Neva," dedi dayım ve sinirlendi.

 

"Alın kafasını yedirdiniz kıza," dediğin de sesi oldukça endişeliydi.

 

"Biz mi? Bu senin yüzünden oldu, sana kıza en başında ger şeyi anlatalım dedim," dedi Barlas.

 

"Hey, sakin olun canlarım aa relax olun biraz," dedim ve esneyerek yatağa uzandım.

 

"Çişim geldi benim," dediğim de üçü birden bana baktı.

 

"Yoksa tuvaletin ne demek oldunu mu unuttu bu?" dedi Barlas ve şaşkınca baktı.

 

"Çişim geldi diyorum, buraya edeceğim," dediğim de Barlas bayılmak üzereydi.

 

"Allahım, ben ne yaptım " dedi ve başlarına vurmaya başkadı.

 

"Tutacaktım onu çıkaracaktım onu o evden," dediğin de sesi ağlamaklı çıkıyordu.

 

"Kuzenim tuvaleti unuttu vay anam vay," dediğin de nereyedeyse gülüyordum.

 

"Tuvalet mi? O ne?" dediğim de Timur bana bakmıştı.

 

"Neva?" dediğin de ona baktım.

 

"Ne oldu?" dediğim de gözlerimin içine baktı.

 

Anladı değil mi? Anladı kesin.

 

"Zırlamayı kes artık, doktoru bekleyelim ama tabi biriniz şunu tuvalete götürsün," dedi dayım ve ona baktım.

 

"Be tuvaleti, bez yok mu bez? Beze edeceğim ben," dediğim de üçü birden bana baktı.

 

"Vıy, başımıza gelenler bunun beyni sulandı," dedi Barlas.

 

"Kaç yaşındasın Neva?" diye sordu Barlas.

 

"Yaş mı? Altım mı? Henüz yaş değil? İşemedim," dedim ve gülümsedim.

 

"Yok, sulanmadı, uçtu uçtu," dediğin de umutsuzca bana bakıyordu.

 

"Neva, güzelim," diyen Timur'un sesiyle ona baktım.

 

"Ha bu adam bana yürüyor bakın bana güzelim dedi, ben onun güzeli değilim ki," dediğim de gözlerinin içine bakıyordum.

 

"Ben onun güzeliyim," dediğim de üçü birden bür dikkat bana bakıyordu.

 

"Kimin?" dedi üçüde aynı anda.

 

"Az önceki kızın," dedim ve güldüm.

 

Gülerek, "Onun güzeliyim ben," dediğim de burnumu çektim.

 

"Burnum akıyor, kocam siler misin burnumu?" değim de dayım ayağa kalktı.

 

"Ne diyon kızım sen?" dediğin de ne der gibi ona baktım.

 

"Kocam'a burnumu sil dedim, kalçamı sil demedim dayı," dediğim de hayretler içinde bana bakıyordu.

 

"Bana bir şeyler oluyor," dediğin de geri oturdu ve kravatını gevşetti. Barlas'ın dayıma yardım ettiğini gördüğüm de bakışlarım Timur'u buldu.

 

Üzerime doğru eğildi ve kulağıma doğru fısıldadı.

 

"Çok fazla abartıyorsun karım," dedi ve geri çekildi.

 

Gülümseyerek bana baktı.

 

Bakışlarım da yakalandım ifadesi vardı ve bu Timur'u eğlendirmişti.

 

"Resmen adama g_" dedi dayım ve onlara baktığım da Barlas dayımın ağzını kapatmıştı.

 

"Baba ne diyorsun, zaten kafayı yedi saçma sapan şeyler söyleme yanında," dediğin de gülerek bana baktı.

 

"Bekle ben şimdi seni çişe götüreceğim?" dedi ve dayıma baktı.

 

"Yok, artık gerek kalmadı." dediğim de üçü birden bana baktı.

 

"Lan?" dedi Barlas ve ayağa fırladı.

 

"Altına mı işedin," dediğin de gülmeye başladım.

 

"Niye gülüyorsun kızım? Altına yaptın değil mi? Allahım birde yatak temizleyeceğiz?" dediğin de sesi neredeyse ağlamaklı çıkıyordu. Dokunsam ağlayacak haldeydi şu an.

 

"Sakin olun artık," dedi Timur.

 

"Neva size oyun yapıyor, her şeyi hatırlıyor." dediğin de dayım aniden ayağa kalktı.

 

"Ne dedin? Oyun mu?" dedi ve yanıma geldi.

 

"Hatırlıyor musun?" Diye sorduğun da yavaşca başımı salladım.

 

"Hatırlıyorum, beni bir yıldır nasıl kandırdığını hatırlıyorum." dedim dan diye. Dayım üzülmüştü. Yüzü aniden düşmüş ve bana üzgün gözler ile bakıyordu.

 

Barlas'a döndüm, "sen de öyle, bir yıldır neyi bekledin? Bir yıldır neden onlara çanak tuttun?" diye sordum Barlas'a.

 

"Neden beni kandırmalarına izin verdin?" dediğim de sesim sonlara doğru oldukça kısılmıştı.

 

"Peki ya sen?" dedim ve Timur'a döndüm.

 

"Sen neden beni hiç aramdın? Sormadın nasıl olduğumu merak da etmedin? Öldüm mü kaldım mı?" dediğim de Timur'un suratı da değişmişti.

 

Kapı aniden açıldı ve İnci içeri telaşla girdi.

 

"Yok, doktoru bulamadım ama hemşirelere söyledim doktor gelince ilk buraya yönlendirecekler," dedi ve yanıma doğru adımlarını hızlandırdı.

 

Bir rüzgar gibi içeri girmiş ve gözlerinde gözle görülür telaş vardı. Bunu anlayabiliyordum.

 

 

"Güzelim, iyi misin?" dediğin de yüzüme bakıyordu.

 

"Kim ona gerçekleri söylemek ister?" dediğim de hepsinin bana baktığını biliyordum.

 

"Endişeliymiş gibi yapmana gerek yok İnci, bir yıldır kandırdığın yetmedi mi? Hala mı kandırmaya çalıyorsun beni." dediğim de suratı binbir hal almıştı.

 

"Ne?" diye fısıldadı. Sesi o kadar zayıf çıkmıştı ki. Bunu neredeyse zor duymuştuk.

 

"Neva," diyen Barlas'a çevirdim bakışlarımı.

 

"Ne var?" dedim sert bir şekilde.

 

"Ya biriniz bile bana gerçekleri anlatmak istemedi, biriniz bile!" dediğimde sesim oldukça yüksek çıkmıştı.

 

"Hiç demediniz bu kıza da yazık diye," dedim ve sesim kısıldı.

 

"Hiç mi üzülmediniz," dediğim de gözlerim dolmuştu.

 

"Hiç mi sevmediniz beni?"dedim ve ağlamaya başladım.

 

"Neden sevmediniz?" dedim.

 

Neden kimse benim ne düşündüğümü umursamıyordu. Herkes üzerimde hak sahibiydi.

 

Ağlamaya devam ederken birinin bana dokunduğunu hissettiğim de ona baktım.

 

Deniz gözlü adama, Timur'a baktım.

 

"Her şeyi düşün her şeyi söyle ama sakın sana olan verdiğim değerin yalan olduğunu düşünme," dedi ve gözlerimin içine baktı.

 

"Ben sana, daha seni öpmeden, görmeden aşık oldum," dedi ve ben ona bakıp kaldım. Gözlerimden daha da fazla yaşlar akmaya başladı.

 

 

 

"Böyle söyleme, hepimizin söyleyemediğini şeyler var, en çokta benim. Senin için yapamayacağım şey yok biliyorsun. Ama ben bile çaresizdim Neva'm" diye ekledi ve gözlerimdeki yaşları parmakları ile tek tek sildi.

 

"Kendimi sana hatırlatmak için her yolu denedim, her gül yolladım, not da yazdım hepsine. Tek tek yazdım," dedi ve benimde artık göz yaşlarım durmuştu.

 

"Ben onları çöpe attım, görmene izin vermedim," diyen dayıma çevirdim bakışlarımı.

 

Ne yapmıştı? Çöpe mi atmıştı.

 

 

Yüzünde hayal kırıklığı ve pişmanlık vardı. Bana yalan söylediği için ve gülleri benden sakladığı için pilmandı.

 

"Ben ise onları senin için sakladım, çöpten çıkardım buldum ve sakladım. Kimsini kuruttum kimisini vazoya koydum, notları da sakladım." dedi Barlas ve gözlerim irileşti.

 

"Ne yaptın?" dedi dayım.

 

"Sakladım," dedi Barlas ve dayıma baktı.

 

"Gerçekten mi?" Diye sordu dayım.

Barlas başını salladı ve evet demiş oldu.

 

Dayımın dudakları hafif bir şekilde yana doğru kıvrıldı ve sonra hemen toparladı kendini.

 

"İyi yaptın," dedi ve bana baktı.

 

"Ben ne diyeceğim inan bilmiyorum kızım ama bu koca adam yıllar sonra yeğenine kavuştu ve onun için yapamayacağı şey yok. Buna ne yazık ki yalan da dahil oldu." dedi ve yanıma doğru adımladı.

 

"Sen iyi ol istedim, ondan uzak dur diye bir şey diyemedim," dedi ve yüzüme baktı.

 

"O dediğin adam benim sevdiğim adam ve kocam dayı," dediğim de Timur'un bana hayran hayran baktığını gördüm. Bakışlarımı ondan çekip dayıma yönlendirdim.

 

"Yani eski sevdiğim adam ve kocam." dedim ve o an Timur'un ağzından bir küfür çıktı.

 

"Sikeyim eski kocasunu!"

 

"Küfretme lan yanımda!" dedi dayım.

 

Timur'un bana baktığını biliyordum ve ben ona bakmamıştım.

 

"Ya sen? Sen neden yalan söyledin bana? Sadece yalan da söylemedin herkesi sakladın benden inci," dedim sesim de buz gibi çıkmıştı.

 

"Aseli bile sakladın benden, Polatı bile hatırlarım diye kaçırdın onu benden." dediğimde İnci'nin gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı.

 

"Bilerek yapmadım, o istedi," dediğinde parmağı ile gösterdiği kişiye baktım.

 

"Evet, ben istedim hepsine bunu yapmaları için zorladım," dedi dayım ve kapı açıldı.

 

Gözlerim kapıya kaydığın da Gencay'ın elindeki çiçekler içeri girdiğini görünce bakışlarım direkt olarak Timur'u buldu.

 

Timur Gencay'ı görünce yüzü anında değişmiş ve ona sinirli bir şekilde bakıyor.

 

"Hastanız nasılmış bakalım?" Gülerek yanıma doğru adımladı Gencay.

 

"Sende biliyordun." dediğim de adımları sesimle durdu.

 

Gencay bir İnci'ye baktı birde bana.

 

"Neyi?" dediğin de yüzüne kızgın bir şekilde baktım.

 

"Benim kim olduğumu," dediğim de bana baktı.

 

"Biliyorum zaten Neva," dediğin de ofladım.

 

"Bilmiyormuş gibi yapma, sende onların yalanlarına ortak oldun," dediğim de şimdi anlamış ve diğerlerine baktı.

 

"Demek her şeyi hatırladı," dediğin de Timur konuşmuştu.

 

"Hatırladı tabi, hatırlaması da iyi oldu, kocası olduğumu biliyor artık." dedi net çıkan sesi ile.

 

Gencay Timur'un neyi ima ettiğini gayet iyi anlamıştı. Benimde anladığım gibi. Bence burada bulunun herkes Timur'un ne dediğini anladı.

 

Bakışlarım ikisi arasında gidip gelirken Gencay'ın elindeki papatya buketine baktım. Beyazı sevdiğimi ikisinin de bilmesi çok tuhaftı.

 

"Bunlar senin için," dedi ve bir kaç adım atıp yanıma geldi. Elindeki buketi kucağıma bıraktı ve geri çekildi. Şu an Timur'u görmezden geliyordu. Gencay'ın tek odak noktası bendim şu an.

 

"Geldi mendebur," dedi Barlas ve anında ona baktım.

 

"Al benden de o kadar," dedi hemen Timur.

 

İkisinin de aynı adamı sevmemelerinin nedeni Gencay'ın bana farklı bakmasıydı.

 

Onlar bu farklı bakmasından ne anlıyordu bilmiyorum ama ben hiç de öyle anlamıyordum. Gencay bana bence kız kardeşi gibi yaklaşıyordu. Son zamanlarda aklımda kalan şey Azra'ya ilgi duyduğuydu. Bunu her halinden de anlıyordum.

 

"Teşekkür ederim," dedim ve gülümsedim.

 

"Nerede kızım senin çağırdığın doktor," diye sordu dayım İnci'ye.

 

Bakışlarım İnci'yi bulduğun da onun bakışları bendeydi. Yüzünden de anladığım kadarıyla bana söylediği yalanlar yüzünden pişmandı. Onu affetmemi bekliyordu.

 

"Bakma bana öyle, bana ilk senin söylemeni beklerdim İnci, ben ilk sana söylerdim çünkü." dediğimde başını öne eğdi ve bana bakamadı.

 

"Özür dilerim Neva," dedi ve başını kaldırmadı.

 

"Gitme kızın üstüne dedim ya ben istedim diye," dedi dayım. Ona bakmadan İnci'ye bakıyordum sadece.

 

"Tam olarak ne kadarını hatırlıyorsun? Yani aileni hatırlıyor musun?" diye sordu Gencay.

 

Başımı salladım ve, "Evet hatırlıyorum, Akif babamı hatırlıyorum sadece, gerçek babam hakkında en ufak bir fikrim bile yok." Dedim ve hepsinin bakışlarına maruz kaldım.

 

"Onu da hatırlamıyorsun, Halamı hatırlıyor musun?" dedi Barlas.

 

Başımı evet anlamında saldım. "Hatırlıyorum, bana söylediklerini net hatırlıyorum," dediğimde etrafa baktım.

 

"O neden burada değil? Sonuçta onun yüzünden bu haldeyim," dediğim de dayım ve diğerleri bana bür dikkat bakıyordu.

 

 

"Zehirlendiğini nasıl anladın?" dedi Barlas.

 

"Bayılmadan önce fark etmiştim, çünkü o adamla aynı üzümü yedim," dediğimde hepsi birden bana baktı.

 

"Üzümden demiştim size," dedi Timur.

 

Bakışlarımı ona çevirdiğim de benim için endişeli olduğunu fark ettim. Endişeliydi ama on yaklaşmama ve konuşmama izin vermemişti.

 

Her şeyi hatırlıyordum, her şeyi bana söylediklerini dedesinin neden beni istemediğini falan hepsini hatırlıyordum.

 

"Neva," dedi İnci ve bana baktı ve tam dudaklarını aralamıştı ki kapı aniden açıldı.

 

"Alya hanım?" dedi iri yarı bir erkek. Galiba bu doktordu.

 

"Hemşirelerden aldım haberi çıkmıştım ama geri geldim, şu an nasıl hissediyorsunuz?" diyerek yanıma geldi.

 

"İçeri çok kalabalık olmuş, birazınız dışarıda bekledin muayene edeyim Alya hanımı," dediğin de bür dikkat adama odaklanmıştım. O da bana yani işine odaklanmıştı.

 

"Ben buradayım siz çıkın," dedi Timur.

 

"Hayır asıl ben buradayım siz çıkın." dedi Barlas.

 

"Ben değil sen çıkacaksın." dedi kesin bir dille Timur.

 

 

"Hayır sen çıkacaksın." dedi net çıkan sesi ile Barlas.

 

"Yeter, ikinizde çıkın." dedim biraz yüksek çıkan sesimle.

 

"Ben kalayım mı?" dedi İnci. Bakışlarında masumluk sezmiştim. İstemesem de başımı olumlu anlamda sallamıştım.

 

Benden onay alınca dudakları kıvrıldı ve bana gülümsemesini bahşetti.

 

 

Diğerleri yavaş bir şekilde odadan çıkıyordu ama Timur'un bakışları bendeydi ve bende ona baktım. Bakışlarında sanki benim ona kal dememi bekliyordu ama ondan çektim bakışlarımı. Kalmasındı kalmasını istemiyordum. Kalbim istiyordu ama beynim gitsin istiyordu.

 

Bana tekrar bakmadan usulsa odadan çıkışını izledim.

 

"Hemşire tamamen unuttuğunuzu söyledi," dedi doktor ve başımı sağa sola salladım.

 

"Yok hayır unutmadım dahasına ger şeyi net bir şekilde hatırlıyorum." dediğim de doktor başını salladı.

 

"Güzel buna sevindim Alya hanım, bir kaç test daha yaptıktan sonra sizi gönderebilirim isterseniz tedavinize evden de devam edilebilir," dediğide bakışlarımı hiç çekmeden olur anlamında salladım.

 

"Çok iyi olur, burada kesinlikle durmak istemiyorum?" Dediğim de doktor başını salladı.

 

"Tamamdır Alya hanım, ben ilkemleri hazırlarım, Timur beyde zaten hazırlıkları yapmıştır," dediğin de ona baktım.

 

"Nasıl?" dedim doktora bakarak.

 

"Timur bey müdürümüzle konuşmuş sizi eve götürmek istediğini tedavinin evde devam etmesi için imkanları varmış," dedi doktor.

 

İnci'ye baktığım da o da benim gibi oldukça şaşırmıştı.

 

"Kendi evine değildir herhalde," dediğim de doktara bana baktı .

 

"Ne yazık ki bunu bilmiyorum Alya hanım, benden istediğiniz bir şey var mı müsadeniz olursa ben gideyim," dediğin de doktara başımı salladım.

 

"Teşekkür ederim, sağolun başka bir şey ihtiyacım yok iyiyim ben." dedim ve doktor bana bakarak gülümsedi.

 

"Güzel tekrar geçmiş olsun Alya hanım," dedi ve arkasını dönerek odadan çıktı.

 

"Gerçekten iyi misin?" diye sordu İnci.

 

Evet anlamında başımı salladım.

 

İyiydim, hatta daha iyiydim. Galiba iyi olmak için de biraz zehirlenmem gerekiyormuş...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

2 saat sonra.

 

"Hayır neden senin eve götürüyorum ben kuzenimi anlamıyorum," dedi Barlas aynadan arkadaki Timur'a bakarak.

 

Evet şu an Timur'un istediğini yapıyorduk. Pardon tehdit ediliyorduk.

 

"Sür artık şu arabayı," dedi Timur.

 

"Sürüyorum ya zaten," dedi ters bir ifadeyle.

 

"Konuşmada mümkünse," dediğin de aynadan Timur'a baktım. Galiba bir birleriyle laf dalaşına girmek onlar için bir eğlenceydi.

 

İkisinin sürekli atışmasından sıkılmıştım ve arabaya bağlandım Bluetooth ile. Şarkı açıp biraz kafa dağıtacaktım.

 

"O mendeburu ne güzel kovdun öyle tebrik ederim," dediğin de Barlas'a ters baktım .

 

Timur dışarı çıkınca Gencayı yaka paça dışarı attırmış.

 

"Hak etti," dedi Timur.

 

"Kesinlikle," diye katıldı Barlas.

 

Farkında değildi ama anlaştıkları tek nokta sanırıyım buydu. İkisinin de aynı kişiden nefret etmeleri. Beni kıskandıkları için Gencay'a kötü davranıyorlardı ama yanlış yapıyorlardı.

 

"İkiniz de yanlış yapıyorsunuz," dediğimde ikisin de bana baktığını görünce telefonumu kurcaladım.

 

"Hiçte bile," dedi anında Barlas.

 

"Biz ona az bile yapıyoruz," diye de ekledi.

 

Onlara bakmadan şarkı bulmaya çalışıyordum.

 

"Hem ne yapıyorsun sen öyle telefonla?" diye sordu Barlas.

 

"Sıkıldım sizden şarlı açıp onu dinleyeceğim," dedim.

 

"Kurban ol sen bize," dedi Barlas ve ona ters ters bakmamı sağladı.

 

Şarkılara bakarken bir şarkı dikkatimi çekti ve Timur'a bakmamı sağladı.

 

Murat başarının nankör şarkısıydı ve ben gülerek o şarkıyı tıklayıp açtım. Arabanın içinde çalmaya başladı ve benim dudaklar yana doğru kıvrıldı.

 

Barlas bana bakıyordu ve sonra da yola devam ediyordu.

 

Timur'un bakışları bendeyken tam can alcı noktada şarkıya eşlik etmeye başladım.

 

"Nankör sevdim ama değmezsin," dediğim de Timur bakışlarını benden hiç çekmedi.

 

Tekrar dudaklarımı arladım ve söylemeye başkadım, "Nankör kıymet nedir bilmezsin," diyerek Timur'a baktım.

 

Şarkı Timur'un oldukça hoşuna gitmişti sanırım bana bakarak gülümsüyordu.

 

Ondan bakışlarımı çekerek yoka baktım. Şarkı bitene kadar da aynı sözleri söylemeye devam ettim.

 

Şarkı bittiğin de Timur'un öne doğru geldi. "İstek barça çalıyor musunuz?" dediğin de ona baktım.

Barlas'ta aynadan ona bakıyordu.

 

"Yok, ben canımın istediğini çalacağım," dedim ve ona bakmadan ekrana baktım.

 

Yusuf Güney'in söylediği unut onu kalbim şarkısını açtım.

 

Güzel bir şarkıya benziyordu. İsmi hoşuma gittiği için açmıştım.

 

Şarkı çalmaya başladığın da ikisine de bakmadım ve yola odaklandım.

 

Şarkı çalmaya devam ederken çıkan sözleri dinliyordum sadece.

 

Unut onu kalbîm diyordu. Unut onu kalbim.

 

Unutmam mümkün müydü.

 

Mümkün değildi.

 

Unutamıyordum, ne kadar şu an Timur'u görmek bile istemesem de onu unutmam mümkün değildi. Kalbim onun için deli gibi hala çarpıyordu. Üstelik bana yaptıklarını bile hatırlamıştım. Ama ben yine de bu adamı seviyordum.

 

Tam yola odaklanmıştım ki hastanede söylediği sözler aklıma geldi.

 

Ben ona beni nerede gördün? Nasıl aşık diye hiç sormamıştım.

 

Şimdi sorsam cevap verir miydi acaba?

 

Bakışlarım onu bulduğunda onunda beni izlediğini gördüm.

 

"Ee başka yok mu?" dedi ve ben anlamaz gözler ile ona baktım.

 

"Ne yok mu?" dedim şaşkınca.

 

"Şarkı? Şöyle gömmeli öldürmeli falan," dediğin de neredeyse gülecektim. Ama son anda kendimi tutmuş ve gülmemi durdurmuştum.

 

"Yok," dedim düz bir sesle.

 

Barlastan ise ses çıkmıyordu ve bir kaç saniyeliğine başımı çevirip ona baktım. O ise şu an yola odaklanmıştı.

 

Tam tekrar Timur'a bakacaktım ki elimdeki telefon bir anda çekildi ve anında elime baktım.

 

"Ne yapıyorsun Timur?" dedim anında.

 

"Sen güzel şarki açamayisun ben açacağum sağa güzel şarkular," dediğin de ona bakıyordum.

 

Yine o o ağız şivesiyle konuşmuştu. Bunu beni ne kadar sevindirsede zor kullanması sinirlerimi bozmuştu.

 

Eline telefonu akmış ve kurcalıyordu.

 

"Ne yaptığını sanıyorsun sen Timur? Ver şu telefonu bana." dediğim de işini halletmiş olacak ki şarkı çalmaya başlamıştı.

 

Şarkı karadenizlilere özel bir şarkıydı ve ben yapacağını merak ederek Timur'a baktım.

 

"Ay gündüzüm vurir mi? Akan dere durur mu? Yar inat ya ben daha inat bu sevdaluk yürür mi? Yar inat ben de inat bu sevdaluk yürur mi? Aşık oldum vay bana, yakti beni gaybana, sevupde almazsam ne vaydası var bana. Aşık oldum vay bana, yakti beni gaybana sevipte almazsam be vaydasu var bana," sözler bittiğinde ben gülüyordum.

 

"Sesi de güzelmiş gari ya," diyen Barlas'ın sesiyle direkt ona baktım.

 

Evet Timur'un sesi çok güzeldi ve bunu da çok güzel söylemişti.

 

"Bir daha söyle be," dedi Barlas gülerek.

 

Şarkı birmişti ve Timur da şarkıyı durdurmuştu sanırım.

 

Eline telefonu aldı ve tekrar bir kaç bir yazdı ve bekledi. Arabadan yine ses duyulmaya başladığında bakışlarımı Timur'dan çekemiyordum.

 

 

Galiba bu da karadeniz şarkılarındandı adamın sesi sanki tanıdık geliyordu ama. Tam çıkaramamıştım.

 

"Aşki tanımayudum, kolay mı sanayidum Aşki tanimayidum kolay mi sanaydum ateş düştü kalbume, Tutuştum yanayrum. Ateş düştü kalbume tutuştum yanayrum, ben sevmişum sevmişum bu kalbimi vermişum," dediğin de kalbini gösteriyordu bana.

 

"Bu kizi almazsam, ben ben ben ben Ben ölmişum da ölmişum ben ölmişum de ölmişum," dedi ve sustu. Şarkı çalmaya devam ettiğin de gülümsedim.

 

"Gelmek üzereyiz kapatsanız mı artık şarkıları," dedi Barlas ve ona döndüm.

 

"Ne?" dediğin de ona bakıyordum.

 

"Tamam sesi güzel ama akşama kadar sizi mi diyliycem ben, biriniz laf söyler diyeriniz ben yanayrum der," dediğin de gülmüştü.

 

"Ha beni de kendinize benzettiniz," dediğin de gülmeye başlamıştım.

 

"Biz değil sen dünden razısın Timur ile aynı şiveyle konuşmaya," dediğimde gülerek bana bakmıştı.

 

 

"Hiçde beceremiy," dedi Timur.

 

"Yo bence gayet güzel yaptım demi Neva," dedi Barlas ve ben gülerek başımı salladım.

 

"Al," diyen Timur'un sesiyle ona baktım.

 

"Var mı daha söyleyeceğin?" dediğim de kaşlarını yukarı kaldırdı ve çıkladı.

 

"İyi bari," dedim ve telefonu elimden çekip aldım.

 

Normalde şu an ona kızgın olamam gerekiyordu ama ben onun bana nasıl davrandığını biliyordum. O ne yaptıysa istemeden yaptı bunu hep biliyordum.

 

Bakışlarımı ondan çektiğim de aşina olduğum eve baktım. Gelmiştik yine aynı mekana. Evimize gelmiştik. Benim ve Timur'un evi. Bizim evimiz.

 

Arabadan inmedi Barlas. Bende aynı şekilde inmedim, kapının açılmasını bekliyorduk sanırım içeri kadar arabayla girecektik.

 

 

Acaba evde kim vardı?

 

"Evde kim var?" dedim.

 

"Kimse yok," dedi Timur ve arakaya döndüm yüzüne baktım.

 

"Nasıl yok? Herkes nereye gitti?" dediğim de yüzünden de anladığım kadarıyla evde bir şeyler olmuştu.

 

"Dicle de mi yok?" dediğimde evet anlamında başını salladı.

 

"Kimse yok, bir ben varım." dedi ve ben gözlerimi ondan çekemedim.

 

Ama Dicle buradaydı buraya geldiğimi biliyorum.

 

Aralarında ne olmuştu ki?

 

Neden Dicle abisinin yanında değildi?

 

Düşünceler ile arabanın durduğunu fark edince kendimi dışarı atacaktım ki Timur'un sesiyle olduğum yerde durdum.

 

"Sakın kendim çıkacağım deme," dedi ve arabadan çıktığını gördüm. Barlasta aynı şekilde arabadan çıkmamıştı.

 

"Hani sen kuzenim iyi bakılacak demiştin ee içeride kimsenin olmadığını söyledin?" dedi Barlas ve beni direkt olarak kucağına aldı.

 

"Gelirler şimdi Neva ile ilgilenecek olanlar, Yiğit getirecek," dedi ve Yiğit'i hatırladım.

 

Ah o gün buradaydı ve bana yenge demişti.

 

Gülümsemeden edememiştim.

 

Bana ilk yenge diyenler Yiğit ve Polattı.

 

"Dayım nasıl izin verdi hâlâ anlamıyorum," dedim düşünceli çıkan bir sesle. Nasıl hemen izin vediğine gerçekten çok şaşırmıştım. Timur beni ve Barlası tehdit etmişti ama dayım hemen olur demişti.

 

"Bunı bende merak ediyorum," dedi Barlas ve kapıdan içeri geçirdi beni. Timur da arkamızdan yavaş adımlar ile geliyordu.

 

Adım atarken aksayan bacağının acıyabilecek olması beni üzüyordu.

 

"Ne zaman oldu bu? Ah hatırladım," dedim bir anda.

 

"Ne ne zaman oldu?" dedi Timur.

 

"Bacağın? Hatırladım ama şimdi," dediğim de başını salladı.

 

"Yukarı mı çıkıyoruz?" diye sordu Barlas.

 

"Evet düz devam et," dedi Timur. Ben sadece ona bakıyordum Barlas'a bakmıyordum hiç.

 

Arada bir evide bakmayı ihmal etmiyordum. Değişiklik olup olmadığını merak ediyordum.

 

Hala her şey aynıydı.

 

"Nereye?" dedi Barlas ve merdivenler bitmişti.

 

"Sence?" dedi Timur.

 

"Bilmem evli değilsiniz ya artık odası değişmiştir diye düşünüyorum," dedi Barlas ve ona baktım.

 

"Evli değiliz madem niye getirdin beni buraya?" dedim Barlas'a sorarak.

 

"Og güzelim niye olabilir tehdit etti ya beni bu," dediğin de gülümsedim.

 

"Sende çok dinlerdin ya," dediğim de o da gülümsedi bence ne demek istediğimi anlamıştı.

 

"Yürü artık ayakta tutma karımı yatıp dinlensin," dedi Timur ve ben hemen ona baktım.

 

Hemen de beni düşünüyor. Ama yemezler canım kocam o kadar kolay değil her şey. Tamam kalbim söz dinlemiyor ama beynim de hala çalışıyor. Azıcık da olsa süründürmem lazım sürünmeden olmazdı.

 

"Konuştu senin bey," dedi Barlas ve güldü.

 

Ne diyeceğimi bilemediğim de odamızın kapısını açtı Timur. Önden o ilerliyordu ve bizde tam arkasından ilerlemeye devam ediyorduk.

 

Odaya girdiğim andan itibaren Timur'un kokusu burnumun içine doğru yayılmaya başladı. Odamızı ve kokusunu çok özlemişim.

 

Odaya baktığımda çok bir şeyin değişmediğini fark ettim sadece fazla eşya yoktu. Önceden çiçekler ile doluydu. Yani beyaz güllerimle doluydu. Şimdi onlar olmayınca bomboş gibi hissettmiştim odamızı.

 

"Ev biraz soğuk mu?" diye sordu Barlas ve beni yatağa taşıdı.

 

"Hayır değil, gayet de iyi ama beni neden yürütmediniz ben onu anlamıyorum," dediğim de bana bakıyorlardı.

 

"Hastaneden yeni çıktığın için olabilir mi Neva?" dedi Barlas.

 

"Evet ama ben sadece zehirlendim hem doktorun dediklerini duydunuz, kanım temizlenmiş ve iyi olduğumu söyledi." dedim.

 

"O olmasaydı ben kucaklayacaktım Neva," dedi Timur.

 

"Buna asla izin vermezdim." dediğim Timur gözlerimin içine dikkatle bakıyordu.

 

"Neden?" diye sormuştu ki Batlas atladı lafın ortasına.

 

"Ee hani senin bakıcılar nerede? Bu kıza kim bakacak şimdi?" dediğin de ofladım.

 

"Doktor sakat kaldığımı falan mı söyledi size? Sakatım da benim mi haber yok?" dediğim de ikisi birden bana bakıyordu.

 

"Tövbe de Neva," dedi hemen Timur.

 

"Sizde öyleymişim gibi davranmayın o zaman, kaza geçirmedim ben sadece zehirlendim ya sıkmayın beni," dedim ters bir tavırla.

 

Kendimi bildim bileki sıkılıyordum zaten. Onlarında beni sıkmasını istemiyordum.

 

Bakışlarımı Barlas'a çevirdim ve konuşmak için dudaklarımı araladım.

 

"Teyzem ile konuşmak istiyorum, buraya mı gelir ben mi gideyim yanına?" dediğim de Timur direkt lafa atladı.

 

"Buraya gelecek senin dinlenmen lazım," dediğin de Barlasa bakıyordu.

 

"Söylerim," dedi ve doğruldu.

 

"Ben gideyim mi kalayım mı?" dedi gözlerim içine bakarak.

 

"Gidebilirsin Barlas, ben gayet iyiyim hatta turp gibiyim," dedim ve gülümsedim.

 

Barlas bir kaç saniye öylece yüzümü inceledi ve konuşmaya başladı.

 

"Peki o halde ben şimdi gidiyorum, akşam gelirim." dedi ve Timur ona baktı.

 

"Git ve akşam da gelme, Neva'nın dinlenmesi gerekiyor diyorum sen ne anlıyorsun?" diye sordu Timur.

 

"Biliyoruz herhalde ama iyi olup olmadığından emin olamam lazım o yüzden akşam buradayım sen istesende istemesende." dedi kesin ve net çıkan bir sesle.

 

 

Timur istemesede başını salladı. Sonuçta biri kocamsa diğeri de kuzenimdi. İkisinin arasında kalıyordum ama ne yapayım bir tek ikisine kıyamıyordum.

 

"İyi uykular güzelim," dedi Barlas ve bana gülümsedi.

 

"Teşekkür ederim," dedim ve gülümsemeyle karşılık verdim ona.

 

Barlas bir şey demeden odadan ayrıldı. Timur da onun arkasından gidince alt kata ineceğini düşünüyordum.

 

Asya neredeydi?

 

Dicle neden burada değildi?

 

Geçen geldiğimde buradaydı üstelik.

 

Tam neden burada olduklarını düşüyordum ki Timur'un tekrar odaya girdiğini gördüm.

 

 

Bir kaç adım attı ve tam yatağım kenarına oturdu.

 

"Neden bana söylemedin?" dediğin de neyden bahsettiğini anlamadım.

 

"Neyden bahsetmemişim?" dediğim de başını sağa yatırdı ve gözlerimin içine baktı.

 

"He sen şu bardan bahsediyorsun," dediğim de ne diyeceğimi düşünüyordum.

 

"Evet, tamda ondan bahsediyorum güzel karım," dediğin de ona baktım.

 

Güzel karım mı?

 

Güzel karım?

 

Ben mi?

 

Ah tabi ki de ben.

 

"Şey ben," dediğimde gözlerim ile sağa sola bakıyordum.

 

"Ney karım?" dedi neşeli çıkan bir sesle.

 

Benimle eğleniyordu bu ya?

 

"Şeyden işte sen bana neden boşandığımız söyledin mi? Hayır," dediğim de kaşlarını çattı.

 

"Onunla Bu aynı şey mi güzelim," dediğin de bu sefer de kaşlarını çatan ben oldum.

 

"Kesinlikle aynı şey, sen benden saklıyorsan bende senden saklayabilirim değil mi?" dediğim de ofaladı.

 

"Hiç oflama, bana adam gibi anlatsaydın olanları ben her şekilde senin yanında olurdum, sen beni elinin tersiyle ittin. Hemde yüzüme baka baka bana katil dedin." Sözlerim bir beton kadar sertti. Söylediklerimden sonra Timur'un yüzü düşmüştü.

 

"Özür dilerim sevgilim," dediğin de sesini yumuşatmıştı.

 

"Neden bıraktın beni? Anlatacak mısın artık," dedim ve gözlerini bir kaç saniye kapatıp açtı Timur.

 

"Seni bıraktığımı kim söyledi?" dediğin de şaşkınca ona baktım.

 

"Boşandık ya Timur?" dediğim de gülümsedi.

 

Yatakta biraz daha yanıma geldi ve tam yüzüme bakıp şu cümleyi söyledi.

 

"Boşandığımızı kim söyledi." dediği an dudaklarım aralandı.

 

"Ne?" dediğim de bakışları yüzümde değil dudaklarımdaydı.

 

Bir kaç saniye daha baktı ve elini çeneme getirip açık olan ağzımı kapattı.

 

"Böyle daha iyi," dediğin de gülümsüyordu.

 

"Ama biz? Biz şimdi boşanmadık mı yani?" dediğim de başını evet anlamında salladı.

 

"Herkes öyle biliyor, sende öyle biliyordun ama bunun sana zarar verdiğini bizzat gördüm," dediğin de şaşırdım.

 

"Ben ne zaman imza attığımızı zaten hatırlamıyordum o zaman imza atmadım değil mi?" diye sordum.

 

"Attım ama o imzalar önemli değil. Bende attım," dedi ve bir şok daha yaşatıp yüzüne bakakaldım.

 

" Nasıl yani?" diye sordum.

 

"Bak güzelim özet geçmem gerekirse biz hala evliyiz sen ve ben hariç herkes bizi boşandı olarak biliyor, ve biraz daha böyle bilecekler," dedi.

 

"Bunu nasıl yaptın?" dediğim de dudakları kıvrıldı.

 

"Beni biliyorsun, senin için yapamayacağım şey yok," dediğin de bir kez daha aşık oldum.

 

"Ben," dedim ve ne diyeceğimi bilemedim.

 

"Şşş, bir şey demene gerek yok kafan karıştığını biliyorum ama bu senin ve benim için şu an için en iyisi buydu," dedi.

 

Timur'un sözleriyle kalbimin ritmi her geçen saniye değişiyordu.

 

"Hatırlamanı bekledim güzelim, hatırlayıp bana hesap sormanı bekledim," dedi sakince.

 

"Ve sonunda hatırladın. Beni, bizi." dedi ve ben hayran olmuş gibi ona bakıyordum.

 

Bu kesinlikle benim aşık olduğum adamdı.

 

"Benim merak ettiğim bir şey daha var Timur? Neden bu haldesin? Yani Sen kuzgunsun, neden güçsüzsüz eskiden böyle değildin o gece hatta fazlasıyla güçsüzdün," dediğim de dudaklarıma bakıyordu. Galiba kuruduklarını oda fark etmişti.

 

 

"Su içmek ister misin?" diye sorduğunda hemen başımı salladım.

 

Yavaş bir şekilde ayağa kalktı ve baş ucumdaki sürahiden bardağa su doldurdu. Suyu doldurduktan sonra bir kaç adım daha ilerleyerek yatağa oturdu ve bana suyu uzattı.

 

"Teşekkür ederim Timur." dediğim de gülümsedi. Bende ona bakıp gülümsedim ve suyumu yudumlamaya başladım.

 

Susadığım o kadar belliydi ki, bir bardak suyu bir dikişte içmiştim resmen.

 

"Afiyet olsun güzelim," dedi mavi hareleriyle.

 

Bardağı uzattığım da aldı ve biraz uzanıp aynı yerine koydu.

 

"Anlatacağım şeyler çok uzun güzelim o yüzden şu an dinlen sen. Bende daha sonra sana hepsini tek tek anlatayım olur mu?" dedi nazik çıkan bir sesle. Yavaşça başımı salladım.

 

"Olur ama söz ver anlayacaksın," dediğim de dudakları yana doğru kıvrıldı.

 

"Söz güzelim," dedi kesin çıkan bir sesle.

 

Tam yanımdan kalkacaktı elimle kolunu tuttum.

 

"Dicle neden yok?" diye sordum.

 

Sorduğum an yüzü düştü ve bir şeyler düşündüğünü yere bakmasından anladım.

 

"Bir şey mi oldu?" dedim endişeli çıkan bir sesle.

 

"Kuzgun olduğumu öğrendi." dediği an başımdan aşağı kaynar sular döküldü.

 

"Nasıl öğrendi?" dedim.

 

"Şu an polis memuru, yani memurdu." dedi sesi sonlara doğru kısıldı.

 

"Artık değil hemde benim yüzümden Neva, benim yüzümden küçüklüğünden beri hayalini kurduğu mesleği bıraktı." diye ekledi ve sesinde kırk bıçak yarası vardı. Sesi o kadar yaralıydı ki. Buradan bile ne kadar üzgün ve çaresiz olduğunu anlamıştım.

 

"Ben bilmiyordum şimdi ne olacak?" Diye sordum.

 

Başını sağa sola salladı.

 

"İnan bende bilmiyorum güzelim, benimle konuşmuyor ağzına ne geliyorsa söyledi ve gitti," dedi üzgün çıkan sesiyle.

 

"Benim konuşmamı ister misin?" dediğim de bana baktı ve başını sağa sola salladı.

 

"Hayır, şu an bilmesin seni," neden böyle söylediğini anlayamamıştım.

 

"Burada olduğumu mu?" diye sordum.

 

"Hayır hafızanın geri geldiğini," dedi.

 

"Tamam ama," dediğim de benim konuşmamı durdu.

 

"Neva biraz dinlen olur mu? Hem benim ufak bir işim var onu halledip gelmem lazım," dediğinde ona baktım.

 

"Beni burada tek başıma mı bırakacaksın?" dedim ve gülümsedi. Gülümsediğinde gamzeleride ortaya çıkmış oldu. Gamzelerini görmeyi bile özlediğimi fark ettim.

 

"Sence ben seni burada tek bırakır mıyım? dediğin de biraz düşündüm ve bırakmayacağına kanat getirdim.

 

"Yiğit gelmiştir, ayrıca birazdan Cihat ve Asya da gelecek," dedi ve ben anında ona baktım. Şoktan yüzüne bön bön bakıyordum.

 

"Cihat ve Asya mı gelecek? Aynı anda mı?" dediğim de gülümseyerek başını salladı.

 

"Evet aynı anda buraya gelecekler," dedi ve ben bir kez daha şok yaşadım.

 

"Aynı anda, nasıl?" dedim şaşkınca ve bu ifadem Timur'un gülmesini sağladı.

 

"Artık sevgililer," dediği an daha büyük bir şok yaşadım.

 

"Şakaa yapıyorsun?" dediğim de gülmesi şiddetlenmişti.

 

"Şaka yapmayirum," dedi ve gülmeye devam etti.

 

"Ama nasıl? Asya ve Çihat sevgili mi? İnanışır gibi değil, nasış ikna etti Asya'yı?" dedim hemen.

 

"Dedikodu mu edelim sevgili karım," dedi gülümseyerek. O kadar şirin ve masum demişti ki ne diyeceğimi bilemedim.

 

"Ondan dinlemeliyim değil mi?" dediğim de Timur evet anlamdında başını salladı.

 

 

"Tamam o zaman," dedim ve gülümsedim.

 

"Akşam olmadan dönmüş olurum güzelim," dedi ve eğilip anlımdan öptü.

 

Ona kızgındım hatta çokta öfkeliydim ama onun beni bilerek bırakmadığını biliyordum. O beni bilerek bırakmazdı.

 

O anlatmasada bunca olan şeyde dedesinin bir parmağı olduğunu biliyordum. Hissediyorum o da adam beni bir türlü sevmiyor galiba hiç sevmeyecek.

 

"Tamam ama, nereye gidiyorsun?" diye sordum.

 

Nereye gittiğini gerçekten çok merek ediyordum.

 

"Önemli iş güzelim, söylemem." dedi ve gülümsedi.

Zaten ayağa kalkmıştı bunu söylerken.

 

"Ama Timur," dediğim de güldü arkasını döndü.

 

"Aması yok güzelim, gelince söylerim nereye gittiğimi," dediğinde çoktan gözden kaybolmuştu bile. Kapının kapanma sesiyle öylece arkasından şaşkınca bakıp kaldım.

 

"Nereye gitti o öyle?" diye fısıldadım.

 

"Yoksa başka bir kadın?" dediğime ben bile inanamadan başıma sağa sola salladım.

 

 

Bu zehir bana hem iyi gelmiş hemde gelmemişti. Neler düşünüyorum ben öyle?

 

Neyse en azından Asya'nın gelmesini beklesem daha iyi olacak.

 

Acaba kaç dakikaya gelirler?

 

Timur da hemen ger mi?

 

Kafamda bin bir türlü düşünceyle kendimi yatağa attım. Biraz uyumak bana iyi gelebilirdi.

 

En azından denemeliydim...

 

 

 

 

2 saat sonra.

 

 

"Alya?" diyen ses ile bir anda sıçrayıp gözlerimi açtım.

 

Asya tam karşımda durmuş bana bakıyordu.

 

"Özür dilerim korkuttum mu?" dediğin de hayır anlamında başımı salladım.

 

"Biraz ama sorun değil, sen ne zaman geldin?" dedim ve yataktan doğrulup yatağın başlığına yaslandım.

 

"Bir saat oldu, ve sen bir saattir uyuyorsun," dedi ve gülümsedi.

 

"Timur?" diye sorduğum da yüzü değişmişti.

 

"Henüz gelmedi ama Barlas geldi," dedi neşeli çıkan bir sesle.

 

"Öyle mi?" dedim anında.

 

"Evet birazdan gelir beni seni uyandırmam için yolladı," dediğin de yüzümü inceliyordu.

 

"İyisin değil mi Alya," dedi ve yüzümü incelemeye devam etti.

 

"İyiyim, iyiyim." dedim sakince.

 

"Tamam ben Barlası çağırıp geleyim o zaman hem ikiside seni çok merak etti," dedi Asya.

 

"İkisi?" diye sordum.

 

"Cihat'da aşağıda," dedi utangaç bir halde.

 

Bu halinden bile anlamıştım benden çekindiğini.

 

"Sana açıldı mı?" diye sorduğum da önce şaşırdı sorum karşısında sonra hemen başını salladı.

 

"Evet açıldı ve biz şu an sevgiliyiz," dedi utangaç bir halde. Gözleri benden kaçırıp duruyordu.

 

"Neden benden çekiyorsun canım?" dediğim de derin bir nefes aldı.

 

"Bilmem sonuçta ben şeyim ya kızarsın diye düşündüm," dedi an suratım değişti.

 

"Neyden kızarım? Senin hizmetçi olduğun için mi kızarım? Asya ben öyle birimiyim?" dedim ve hemen başını sağa sola salladı.

 

"Ben o anlamda demedim, şey yani of ben bu işlerde hiç iyi değilim, ilk kez biriyle konuşuyorum," dedi üzgün çıkan bir sesle.

 

"Ve bu yüzden ne yapacağımı kestiremiyorum," dedi ve gözlerimin içine baktı.

 

Asya benden küçüktü, bu şekilde hissetmesi normaldi. Sonuçta ilk kez biriyle sevgili oluyordu. İster istemez hata yapıyordu.

 

"Ona karşı da mı böylesin?" dedim sakin çıkan bir sesle. ılımlı yaklaşmam hoşuna gitmiş olmalıki gülümsedi.

 

"Evet anlatsam inanamazsın nasıl hatalar yaptığımı, ve nasıl korktuğumu," dedi ve ben orda durdum.

 

"Korkmak mı? Neyden korkuyorsun Asya?" Diye sordum. Neyden korktuğunu merek etmiştim.

 

"Neyse bunu sonra konuşalım olur mu, şimdi gidip onları çağırıp geleyim.

 

Yanımdan hızlı bir şekilde ayrılışını izledim.

 

Neler olmuştu tam olarak ikisinin arasında?

 

Timur neden hala gelmemişti acaba? Akşam olmak üzereydi üstelik.

 

İçimde bir şeyler kötü hissetmeme neden oluyordu. Bu hissin Timur'un hala gelmemesinden kaynaklı olduğunu düşünüyordum.

 

Umarım çabuk gelirsin Timur, umarım işin birazdan biter...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

 

Tamı tamına 3 saattir kadının gelmesini bekliyordum. Bugün ne hikmetse çiçek dükkanını kapatmıştı.

 

 

Arayıp açtırmak zorunda kalmıştım.

 

"Ah çok beklettim efendim kusuruma bakmayın lütfen," diyen kadının sesiyle arakaya döndüm.

 

Koşturarak geldiğini görünce benim yüzümden acele ettiğini bildiğim için bir şey diyememiştim. İki saat beklemiştim ama kadın benim için yine açmaması gereken dükkanı yine de açmıştı.

 

"Trafik yüzünden biraz geciktim," dediğinde bir şey diyemedim kadına. Malum istanbul trafiği oldukça yoğundu.

 

 

 

"Sorun değil, bende sizi bu saate rahatsız ettim, üstelik bugün tatil olmasına rağmen beni kırmayıp açtınız teşekkür ederim," dediğim de dükkanı açıp içeri girmiştik.

 

 

"Ne demek efendim, sizin sayenizde dükkanım işliyor, sizde olmasanız?" dedi ve çantasını masaya bırakıp dolapların önğne geçti.

 

"Her zaman ki gibi mi olsun?" diye sordu nazikçe.

 

Başımı salladım, "Beyaz gül, bu sefer 101 olsun," dediğim de kadın gülümsedi ve dolaptan beyaz gülleri çıkardı.

 

"Yanlış anlamazdanız size bir şey sorabilir miyim?" dedi kadın.

 

"Tabi buyurun," dedim kibar bir şekilde.

 

"Neden beyaz?"

 

"Yani tam bir yıldır beyaz gönderiyorsunuz, bir nedeni mi var?" diyen kadına baktım.

 

Dudaklarım sözleriyle birlikte yana doğru kıvrıldı ve, "Bu onun rengi, saf, temiz masum, duru." Dedim ve kadın yavaşça başını anladım diyerekten salladı.

 

"Anladım efendim eşiniz çok şanslı bir hanımefendi," dedi kadın gülümseyerek.

 

"O değil ben şanslıyım onun gibi bir kadına sahip olduğum için," dedim gülümseyerek.

 

O benim bu hayatta gördüğüm en mükemmel kadındı. O benim karımdı. O benim Nevamdı..

 

Kadın sözlerimden etkileniş olmalıki hayranlık ile söylediklerini dinlemişti. Bir ayndan da elindeki buketi bitirmek üzreydi.

 

"Not kâğıtlarım orada efendim notunuzu yazabilirsiniz," dedi kibar bir şekilde.

 

Başımı eğdim ve gülümseyerek kadının gösterdiği yere doğru ilerledim. Küçük not kâğıtlarından bir tanesini aldım, bir tane de kalem alıp yazmaya başladım.

 

"Farkında olmadan kalbini kırdım biliyorum ama sana söz bir daha asla seni üzmeyeceğim sevgilim, bu beyaz güller hep seni temsil ediyor, hepte seni temsil edecek güzelim." Noktayı da koyduktan sonra notu kadına doğru götürdüm.

 

Ayağım yine sızlamaya başladığında ister istemez yürümem anında değişiyordu.

 

Kadının bunu fark ettiğini biliyordum ama hiç sormamıştı.

 

"Notu da yerine yerleştirdik mi tamamdır efendim, buyurunuz efendim." diyerek buketi bana uzattı.

 

Cebimdeki paradan çıkarıp masaya bıraktım ve öyle aldım buketi elime.

 

"Ama efendim burada ederinden çok var," dedi kadın ve ben ona bir şey demeden yavaşça arkamı döndüm.

 

"Hakınız o sizin." Dediğim de dükkandan çıkmıştım bile. Aksayan adımlar ile arabamın olduğu yere doğru ilerliyordum.

 

Hemen ilerideki ara sokaktaydı zaten. Ben geldiğim de buralar araba doluydu ama şimdi o kadar yoktu. Karanlık çökünce herkes evine gitmişti tabi.

 

 

Yavaş adımlar ile arabamın olduğu yere doğru ilerliyordum. Yiğiti almamıştım yanıma, kimseyi almamıştım. Tek başıma almak istiyordum bu sefer ve kendi ellerimle vermekiydim. Diğerleri madem çöpe gidip sonradan saklandıysa. Buna kimse dokunamazdı izin vermezdim.

 

Arabamın kilidi açmıştım arkamdan birinin enseme vurması ile öne doğru sendeledim.

 

Arakamı dönüp baktığımda ise iki çoçuğun elindeki bıçaklara baktım.

 

"Sökül bakalım cebindeki paraları," dedi siyah saçlı esmer tenli olan çoçuk. 15 yada 16 yaşlarında ya var ya yok bunlar.

 

"Ne parası?" dediğim de konuşan çoçuk gülmüştü.

 

"Gördük seni, çiçekçiye bir tomar para bıraktın," dediğin de oradan beri izlendiğini nasıl anlamadığımı düşünüyordum.

 

Hissetmemiştim, izlendiğime dair bir şey.

 

"Yok bende para olan parayı oraya bıraktım," dediğim de çoçuk elindeki bıçağı bana doğru salladı ve ben geri adımladım.

 

"Yanlış yapıyorsun? Senin daha yaşın kaç?" demem kalmadan bıçağı karnıma sapladı.

 

Elimdeki buketi yere düşürdüm.

 

"Yaşım kaç öyle mi seni şerefsiz? Demek paran yok," dedi ve üzerime geldi.

 

Bir elimle karmını tutuyordum bir elimle de buketi korumaya çalıyordum.

 

"Nakit param yok," dediğim de yere devrilmiştim.

 

"Yok mu var mı anlayacağız şimdi," dedi çoçuk ve yanıma gelip çeplerimi karıştırmaya başladı bir şey yapamıyordum çünkü çok fazla kan kaybetmeye başlamıştım.

 

Ayağım zaten öylesine berbat bir durumdaydı.

 

Silahım da arabadaydı, yanımda olsada onlara bir şey yapmazdım.

 

"Sikeyim böyle işi, söyle lan nerede paralar," dedi esmer çoçuk.

 

"Yok," dediğim de sesim düzensizleşmeye başlamıştı.

 

"Lan bu siktiğimin çiçeğini aldın ya," dediğin de ayağı ile gülleri çiğnedi.

 

"Yapma! Dur," dediğim de diğer elimlede gülleri korumaya çalışıyordum.

 

Elimdekş kandan dolayı güllerde kırmıza bulanmıştı.

 

"Abi yapma, gidelim görmedin mi yok diyor," dedi diğer çoçuk sesinden ağladığını anlamıştım ama bir şey yapamamıştım. Yapamıyordum.

 

 

"Tamam lan! Tamam kes zırlamayı," dedi esmer olan ve tam arkasını dönmüştü ki gidiyor diye düşünürken ellerimle gülleri tamir etmeye kellesi kopanları düzeltmeye çalışmıştım ama yapamamıştım.

 

Ayağıma sert bir tekme yiğitce dudaklarımdan acı dolu inleme sesi duyulduğunda kendimi kaybetmek üzereydim.

 

Sakat olan ayağıma tekmeyi vurmuştu. Çoçuk bile zayıf olduğumu anlamıştı.

 

"Özür dilerim Neva," diye fısıldadım ve başım yana doğru düştü. Ellerimle güller dokunuyordum.

"Neva," dedim içimden. Konuşacak da halim kalmamıştı.

 

Elim güllerin üstünde kalmış bir şekilde karanlığa teslim olmadan önce birinin efendim diye bağırdığını duydum, bu duydum son şey oldu...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir bölümün daha sonuna geldik canlarım. Bölümü nasıl buldunuz? ~~

 

 

Neva'nın her şeyi hatırlamasını bekliyor muydunuz? ~~

 

 

Sizce Timur'a ne olacak? ~~

 

 

Diğer bölüm gelene kadar kendinize iyi bakın canlarım. Hepinizi kocaman öpüyorum ballarım. ~~

 

 

Yeni bölüm ve duyurular için beni Instagramdan takip etmeyi unutmayın.. ~

 

Kullanıcı adım:sinemk2611

 

Sağlıcakla kalın güzel okurlarım... ~

Bölüm : 14.03.2025 04:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...