37. Bölüm

37. ÖLÜM İLE YAŞAM ARASINDA

Sinemm
sinemm2611

              

 

~~>Kurguda geçen olay ve karakterlerin gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür... <~~ 💣💣

 

 

 

 

~~Bölüme geçmeden önce yıldıza basmayı ve yorum yapmayı lütfen unutmayalım. Yorumlarınız beni her zaman motive ediyor canlarım... ~~~💣💣

 

 

 

 

 

 

~~Keyifli okumalar dilerim..~~

 

 

 

>> Bölüm şarkıları: Mabel matiz: karakol.

Ahmet koç: yağmur yüreklim.

Kazım koyuncu: Ben seni sevduğumi.

Sezen aksu: Aşktan ne haber. <<

 

 

 

 

 

💣💣37. ÖLÜM İLE YAŞAM ARASINDA 💣💣

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

Arabadan yavaş bir şekilde indim. Bakışlarım uzun zamandır gelmediğim eve kaydı.

 

 

Buraya kuzgun olarak gelmek benim çok şey ifade ediyordu. Bir yıldır ezildiğim yeterdi. Bu yine dedim başının altından çıkıyordu.

 

Bir gün gerçekten elimden bir kaza çıkacak umarım o gün bügün değildir.

 

 

Tüm korumalar bana baktığında hepsi hem şaşkın hemde şok içindeydi. Beni karşılarında görmeyi beklemedikleri hepsinin yüzünden okunuyordu.

 

 

 

 

 

Bakışlarımı onlardan çekip dik bir şekilde önlerinden geçmek için ilerledim. Ayağım hala aksıyor olsa bile bunu onlara belli etmeden yürümeye çalıyordum.

 

 

Belimdeki silahı da elime almıştım. İçeri silahımla girdiğimi görenler önümden bir bir çekiliyordu.

 

Zaten çekilmeleri de iyi olmuştu. Önümde duranı şu saaten sonra ezip geçerdim. Önümden çekilmeleri onlar için daha iyiydi.

 

Kapıyı benim için açtıklarında yavaş bir şekilde büyük koridordan geçtim. Toplantının yapılacağı salona doğru ilerledim.

 

 

 

Kapının açılmasını yavaşça bekledim ve kapıyı benim için Yiğit açtı. Başımı sallayım yavaş bir şekilde içeri girdim.

 

Bakışlarım hepsinin üstündeydi.

 

Cihat'ın gülen bakışları benim üstümdeydi.

 

 

Cihat'ın aklımdan geçenleri az çok tahmin ettiği için gülüyordu.

 

"Nasılsınız beyler?" dedim ve ilerledim.

 

"Uzun zaman oldu," diye tekrarladığım da dedemin yüzü değişmişti.

 

"Sizde benim emanetler varmış," dedim ve boş olan sandalyeye oturdum.

 

 

Masaya geçip silahımı çıkardım be masaya koydum.

 

Herkes bunun anlamını biliyordu.

 

"Bugün diğerleri gibi olamayacak, çünkü yeterince canım sıkıldı." Dedim ve hepsinin yüzüne baktım.

 

"Canımı yeterince sıktınız," diye tekrarladım.

 

"Artuk liderleri değilsun," diyen dedeme baktım.

 

"Onu da nereden çıkardın?" dediğim de hepsi birden bana bakıyordu.

 

"Ben ne zaman silahımı onlara verdim?" dediğim de hepsi birden bana bakıyordu.

 

"Bu ne demektur?" diyen dedeme gülümsedim.

 

"Ben silahımı buradakilere vermeden liderlikten düşmüş olmuyorum, eğer silahımı gönüllü bir şekilde verirsem veya beni öldürerek alırsa yeni lider olur," dedim.

 

"Yani dedeceğim, Timur hala Lider," diyen Cihattı.

 

"Yok öyle bir şey, biz hepimiz şahitiz sen bıraktın liferliği," dedi Eşref.

 

"Öyle mi?" diye sordum ve sinirli bir şekilde yüzüne baktım.

 

"Evet öyledur," dedi hemen dedem.

 

"Anlıyorum," dedim ve düz bir şekilde karşıya baktım.

 

 

"İyi o halde arkama bakın," dedim ve birazdan olacakları seyretmek yerine ben onların yüzünü merak ediyordum.

 

 

Ekrandaki görseli ve video gördüklerini yüzlerinin bembeyaz olmuş bir şekilde arkama bakıyorlardı.

 

"Beni buna siz zorladınız," dediğim de Hepsi bana bakmıştı.

 

"Arkada gördüğünüz insanlar bana baş kaldırıp beni öldürmeye çalışanlar, hatta deneyip de hasar bırakmışlardı," dediğim de hepsi dur yemiş bülbüle dönmüştü.

 

"Bacaklarına iyi bakın, onlarında artık bacakları sakat, ölenler de hala karşı çıkanlar," dediğim de Eşrefe baktım.

 

"Ne dersin sende onların yerinde olmak ister misin?" dediğim de Eşrefin göz bebekleri büyümüştü.

 

"Sen," dedi dedem ve sustu.

 

"Seninde sıran gelecek bekle

dede," dediğim de suratı morarmıştı.

 

"Tekrar soruyorum benim kuzgun olduğumu reddeden var mı?" dedim ve hepsi birden başını sağa sola salladı.

 

"İyi o halde o çocukları bana verin," Dediğim de dedem hemen konuşmak için yeltenmişti ki ona öyle bir sert baktım ki anlatamam.

 

"Tamam, vereceğiz," dedi Eşref.

 

Defem sinirle ona baktı.

 

Bakışlarım Cihat'a kaydığın da diğerlerine gülerek bakıyordu. Bu hallerine gülüyordu biliyordum.

 

"Yeni Lider dedem mi olacaktı," Dediğim de kimseden ses çıkmadı.

 

"Ulan hangi hakla hizmet dedemi bu konulara sokarsınız," diye bağırdım.

 

 

"Hepiniz mi salaksınız lan!" diye kükredim.

 

"Daha önce de uyardım anlamadınız," dediğim de bu sefer hepsi endişelenmişti.

 

"En sevdiğiniz hobileriniz," dedim ve işte can alıcı noktaları. Zaafları.

 

Bir insanı zaaflarından vurmak hoşuma gitmiyordu ama onlar da beni zorluyordu.

 

"Kızın artık elimde," diyerek Alex'e baktım.

 

Alex şaşkın, sinirli ve bir o kadarda endişeli bir şekilde bana bakmıştı.

 

"Yalan söylüyorsun?" dedi gülümsedim.

 

"Ara o zaman." dediğim de diğerlerine baktı Alex.

 

 

"Bana yapmazsın." Dediğinde sesi oldukça kısık çıkmıştı.

 

 

 

"Ara bakalım yapıyor muyum? Yapmıyor muyum." dediğim de öyle bir paniklemiştiki cebindeki telefonu bile çıkarırken eli titriyordu.

 

 

Cihat'ın bana ciddi olup olmadığımı anlamaya çalıştığını bakışlarından anlıyordum.

 

"Açmıyor." dedi Alex ve panikle ayağa kalktı.

 

"Ben gidiyorum, masada bilmem ne de umrumda değil. Sen ne istersen o olsun, Lider sensin Timur. Kızımı bana geri ver." dedi ve bana baktı.

 

"Git." dedim düz çıkan bir sesle.

 

"Git ve göre kızın nerede." Ben cümlemi bitir bitirmez Alex hızla odadan çıkmıştı.

 

 

 

"Eee, sizlere de mi sıra gelsin beyler?" dediğim de hepsinin yutkunduğunu biliyordum.

 

"Tamam, Lider seni kabul ettik, yeterki sevdiklerimize dokunma." dedi Eşref ve ona sert bir şekilde baktım.

 

"Siz benim sevdiklerimi karıştırdınız ama!" diye kükredim.

 

"Dedemin yardakçısı olup, kuyumı kazdınız ama!" diye tekrarladım.

 

"Yetmedi benim elimde olan çoçukları da kaçırdınız! Ne yapaydım Eşref? Oturup sizi mi izleseydim Lan!" diye bağırdım.

 

"Çileden çıkarttınız lan Beni!" diye bağırdım.

 

"Sevdiğim kadına kimse dokunmayacak dedim, sevdiğim kadına zarar gelmesine izin verdiniz. Sizinle bu şekilde mi anlaşmıştık?" Dedim ve dedemin yüzüne baktım.

 

"Seninle bu şekilde mi anlaşmıştık!" dedim sert bir şekilde yüzüne bakarak.

 

"Yeğenim biraz sakin ol, deden bence hatalarının farkında." diyen Amcamım sesini duymuştum.

 

"Demek farkında öyle mi?" dediğim de sadece dedeme bakıyordum.

 

"Farkında değil ama artık farkına varacak." dedim ve arkamdan sesler gelmeye başladı.

 

Kaldığımız ev, malikane cayır, çayır yanıyordu.

 

Dedem gözleri doldu ve bana baktı.

 

"Ha bunu yapmadum de?" dediğin de sesi oldukça kısık çıkmıştı. Kısık ve sesinde çaresizlik vardı.

 

"Yaptum." dedim soğuk ve sert bür sesle.

 

"Senin yüzünden yaptım!" dediğim de amcama baktım.

 

"Götür onu buradan." dediğim de amcam hemen başını salladı.

 

"Bunu bize nasul yapağsun? Bunu nenene nasul yaparsun uşak?" dedi ve ağlama sesini duydum.

 

 

Bunu yapmak hoşuma gitmemişti ama beni de çileden çıkarmıştı.

 

Yetmişti artık onun yaptıkları. Ha burama kadar gelmiş ve taşmıştı bile. Sabrımın üstünde tepinmişti ve beni çileden çıkarmayı da başarmıştı sonunda.

 

Amcamın bana kızdığını görebiliyordum ve bir şey demedim. Haklıydı belki onlarda. Ama bende haklıydım benimle oyun oynanmaması gerektiğini dedem anlamış oldu.

 

 

Kapının açılma sesini duyduğum da başımla gelenin kim olduğuna bakmak için arkama baktım.

 

Yiğit kapıdan içeri girmiş ve yüzünün de düştüğünü görünce bir şey olduğunu anladım.

Masadan kalkarak ayaklandım ve yanına doğru ilerdim.

 

 

"Bir şey mi oldu?" Cümlem bittiğinde yüzünü inceliyordum.

 

"Maalesef abi, gitmemiz gerek yenge iyi değilmiş," dedi an gözlerim büyüdü.

 

"Ne olmuş?" dediğim de salondan çıkıyorduk.

 

"Abi, ceset bulunmuş," dedi an durdum.

 

"Ne olmuş? Ne olmuş?" diye tekrar sordum.

 

 

"Bende tam bilmiyorum abi, Barlas size ulaşamayınca beni aradı, sizin acilen oraya gitmenizi istiyor." dedi Yiğit ve ben tek kekime etmeden hızla evden ayrıldım.

 

"Timur bekle, bende geliyorum." Cihat'ın sesi arkamdan geliyordu ama onu bekleyemecek kadar paniklemiştim.

 

Ne cesedinden bahsediyorlar?

 

Kimin cesedini buldular?

 

 

 

 

***

 

 

 

 

 

 

 

 

Evin önüne geldiğimizde birden fazla arabanın olması beni daha da panikleştirmişti.

 

Tam olarak içeride neler oluyordu?

 

 

Binadan bir kaç kişinin çıktığını gördüğüm de bunların kimler olduğunu bilmiyordum.

 

 

"Kim bunlar?" diye sordum Yiğit'e.

 

 

"Abi galiba Neva'nın teyzesinin adamları." dedi ve arabayı durdu. Araban yavaş bir şekilde indim ve binaya baktım.

 

En üsteki kadın aşağıya bakmaya çalışıyordu.

 

 

Bakışlarımız kesişinde direk içeri girdi.

 

Asamların biri giriyor biri çıkıyordu binadan.

 

 

Korkarak adımlarımı atıyordum. İçeride beni neyin beklediğini bilmiyordum. Neva'm ne haldeydi?

 

O ceset kimdi?

 

Ve en önemlisi ceseti kim buldu?

 

Aklımdaki sorular gittikçe çoğalıyor ve düşünmemi engelliyordu. Sakin olmamı engelliyordu.

 

"Ceset dedin demi? Ben doğru duydum?" Cihat'ın cümlesiyle ona baktım.

 

"Evet Cihat abi," dedi yiğit ve asansörsün düğmesine bastı.

 

Asansöre ne zaman binmiştik ne zaman gelmiştik bilmiyordum. Tek düşünebildiğim karımdı. Karımın ne halde olduğu.

 

 

 

 

Asansör açıldığı an ilerledim ve tam kapıya varmadan önce içeriden gelen kötü koku nedeniyle neredeyse midem bulanmak üzereydi.

 

"Bu koku da neyin nesi böyle?" dedi Cihat sesli bir şekilde.

 

Adamın biri kapıda beni görünce hemen yana çekildi ve bende ona bakmadan içeri girdim.

İçeri girdikçe koku daha da artıyor ve kokusu gittikçe keskinleşiyordu.

 

 

Elimi burnuma götürmek isteyecek kadar berbat bir koku vardı içeride.

 

 

"Allah aşkına sen neredesin?" diyen Barlas'tı ve benim bakışlarım onda değildi.

 

Neva'yı tarıyordum evde ama bir türlü göremiyordum.

 

"Karım nerede?" dediğim de eliyle salon'u işaret etti.

 

"İçeri de." dedi ve adımlarımı salona doğru ilerlettim.

 

 

Salona girdiğim an bakışlarım etrafı tarıyordu ve en sonunda koltukta sallanan Neva'da durdu kaldı.

 

 

Yanlış görüyordum değil mi?

 

O benim karım mıydı?

 

 

O Neva mıydı?

 

 

 

 

 

Adımlarım bana onun yanına gitmemi söylüyordu ama ben hareket bile edemiyordum.

 

Ne olmuştu benim karıma?

 

Diğer tarafa baktığım da Neva'nın teyzesini gördüm o da neredeyse Neva'dan farksız değildi.

 

 

 

 

Adımlarımı atmaya başladığım da bakışlarım tekrar karıma dönmüş ve yanına giderken korkarak gitmemede neden oluyordu onun bu hali.

 

 

"Neva." diye seslendiğimde bana bakmadı. Öyleye halıya bakıyordu ve sallanıyordu.

 

 

"Neva, ben geldim." dedim ve bakacak mı diye baktım ama hala bana bakmadı.

 

 

"Sevgilim," diyerek yanına oturdum be yüzünü inceledim.

 

Ağlamaktan makyajı akmış, ve gözleri de şişmişti. Şu an o kadar kötü görünüyordu ki?

 

 

Elimi saçlarına doğru götürdüm ve yüzünün bana bakmasını istiyordum. Ama o hala sallanıyor ve sadece halıya bakıyordu.

 

 

 

 

"Neva bana bak lütfen," dedim ama hala bakmadı ve sallanmaya devam etti.

 

Dudaklarını ataladı," Benim yüzümden." dedi ve halıya bakmaya devam etti.

 

"Güzelim, bana bak." dediğim de iki elimle yüzünü tutup bana bakmasını sağladım.

 

Gözlerimiz temas ettiğinde onun gözlerinde bolca yaş vardı ve bu beni perişan etmişti.

 

Onu bu halde görmek içini parçalıyordu.

 

"Ben yaptım. Benim yüzümden oldu." Dedi ve dudaklarına büzdü ve gözyaşlarını akıtmaya başladı elimle göz yaşlarını tek, tek sildim.

 

"Ağlama, ağlama güzelim," dediğim de onu kollarım arasına aldım.

 

Neva da bana sarılır sarılmaz ağlamaya başladı. Daha ne kadar ağlayabilirdi? Ağlamaktan gözleri kızarmış ve şişmişti.

 

Kendisini suçluyordu?

 

Ceset akif miydi onu bile bilmiyordum.

 

 

Bir kaç kıpırtılar olduğunu duydum ve bunu sadece benim değil Neva'nın da duyduğunu anladım. Neva benden ayrıldı ve o tarafa baktı.

 

Yani kapıya bakmış ve üstü örtülü ceseti görünce bir hışımla yanımdan kalktı ve bende onunla birlikte kalktım.

 

Tam ceset diye tahmin ettiğim şeye uzanmak üzereydi ki onu yakaladım be onu tuttum.

 

"Baba.." Diye bağırdı Neva.

 

Ellerini ona uzatıyor ve uzanmaya çalışıyordu. Ben iki elimle birden küçücük karımı tutmaya çalışıyordum.

 

Kulağına doğru eğildim ve fısıldadım.

"Şşş sakin ol güzelim," diyerek onu kollarından tuttum.

 

Ben tutmaya çalıştıkça Neva deli gibi o cesede uzanmaya çalışıyordu.

 

"Baba.." Diye bağırıyordu.

 

 

"Neva'm yapma güzelim." dedim ve onu daha da sıkı tutmaya çalıştım.

 

"Kuzen sakin ol, bak o olmayabilir sakin ol!" diye bağırdı Barlas.

 

Neva dinlemiyordu.

 

Duymuyordu bizi.

 

"Ben yaptım." diyordu. Ağzından çıkan cümle hep buydu.

 

Geldiğimden beri kendini suçluyordu.

 

"Ben yaptım."

 

"Ben unuttum."

 

"Benim yüzümden."

 

Ardı ardına söylüyor ve çırpınıyordu.

 

"Sakinleştirici getirin hemen!" diye bağırdım .

 

Onu başka türlü sakinleştirmem mümkün değildi. Beni de dinlemiyordu.

 

Üstelik kaç saattir bu haldeydi bilmiyordum.

 

 

 

Ceset çıkmak üzereyken üzerindeki örtü rüzgarla açılmış ve ben ceseti görmüştüm.

 

Bu akif miydi?

 

Yüzü diyordum ama ortada bir yüzde kalmamıştı. Kemikler ve bir deri vardı. Ve o berbat koku.

 

 

 

Neva'nın da onu görmesini istemedim ama çok geçti. Görmüştü.

 

Görüyordu be öylece ona bakıyordu.

 

Susmuştu.

 

 

Konuşmuyor ve tepki vermiyordu. Tek yaptığı cesede bakmaktı.

 

"Götürün onu burdan!" dediğim de adamlar cesedi direkt dışarı çıkarmışlardı.

 

Neva başını çevirdi ve baygın gözlerle bana baktı.

 

"Geç kaldım. Orayı hatırlamakta geç kaldım." dedi be bir anda kucağıma yığıldı.

 

"Neva!" diye bağırdığımsa Barlas yere çökmüştü.

 

"Kahretsin, yine bayıldı." dediğin de ona bakamadım bile.

 

Neva'yı kucağıma aldım.

 

 

"Çekil!" dedim sert nir şekilde ve Neva'yı buradan çıkarmak için çabaladım.

 

Kucağımdaydı ama hala gözleri kapalıydı.

 

Bacağımdan onu zor taşısamda onu başkasına veremezdim.

 

Şu an bana çok ihtiyacı vardı.

 

 

"Aboo, vah vah, ne oldu alya kızıma?" dedi az önce yıkarıda gördüğüm kadın.

 

"O giden iğrenç kokan şeyde neydi öyle?" diyordu ama ben onu dinlemeden asansöre yöneldim.

 

Cihat'ın benim için asansörü açtığını höedüm ve yavaşça içine girip Cihat'ın gürmesini bekledim.

 

Neva'nın gözleri hala kapalıydı ve baygındı.

 

"O gerçekten Akif miydi?" dedi Cihat şok olmuş bir halde.

 

"Bilmiyorum. Bimekte istemiyorum." dediğim de Neva'ya bakıyordum.

 

Asansör durduğunda artık onu taşımakta zorlanıyordum.

 

"Cihat," dedim ve durdum.

 

Cihat bana baktı ve başını salladı. Bakışlarımdan artık zorlandığımı anlamıştı.

 

"Tamam ben alıyorum." dedi ve Neva'yı kucakladı.

 

Bende yanına geçtim ve Neva'ya bakarak yürümeye başladım.

 

 

"Çok kötü bir durum." dediğin de Cihat'a başımı sallamakla yetindim.

 

Gerçekten çok berbat bür durumdu.

 

Neden bunlar hep benim karımı buluyordu.

 

 

Neden öz babası gibi olan adamın cesedini o buldu. Neden başkası değil neden benim karım.

 

 

 

 

Eve gelmek üzereydik ve Neva hala baygındı. Onun bu kadar dayanması bile bir mucizeydi.

 

Onu nasıl gördü de dayandı. Nasıl dayanır öyle bir yüze insan.

 

 

Araba durdu ve bakışlarımı önde oturan Cihat'a çevirdim.

 

Neva'yı yine kucağımdan o alacaktı.

 

Onu taşıyamayacak kadar güçsüz olmak beni mahvediyor. Elimden hiç bir şeyin gelmemesi beni mahvediyor.

 

"Doktor çağırdım," diyen Cihat'a baktım.

 

Neva'yı kucağına almış ve beni bekliyordu. Arabadan çıkıp yavaşça yanlarına ilerledim.

 

 

"Dicle içeride ve Kaan da ." diyen Cihat'a baktım.

 

"Sen nerden biliyorsun ?" diye sorduğumda kapıya varmak üzereydik.

 

"Dicle mesaj atmış Kaan'ın eve geldiğini söylemiş," dediğin de başımı salladım.

 

 

Telefonum kapalıydı sanırım. Bakacak durumda da değildim.

 

 

Kapının anında açılmasıyla Asya'yı karşımızda bulduk.

 

Ne zaman gelmişti ki bu?

 

Bana kızgınlığı geçmişti anlaşılan.

 

 

"Neler oluyor?" dedi endişeli çıkan bir sesle.

 

"Geçelim bir önce Asya," dediğim de hemen başını salladı ve kenara çekildi.

 

"Odanızı da hazırladım." dedi Asya yanımız da gelirken.

 

"Teşekkür ederim." dediğim de bana bakmadan başını salladı.

 

Salona vardığımız da Kaan ve kardeşim anında ayağa kalktı.

 

"Timur neler oluyor? dedi Kaan.

 

"Yenge," diyerek yanımıza geldi Dicle.

 

"Bir şey yok." dediğim de Dicle Neva bakıyordu.

 

"Neden baygın?"diyerek bana baktı.

 

"Odaya dinlenmesi için götürelim bir önce sonra anlatarım."

 

Kaan ve Dicle aynı anda başını salladı.

 

Onlara bakmadan merdivenlere doğru ilerledik ve benim odana doğru yürüdü Cihat. Bende arkalarından ilerliyordum.

 

"Sence bür şeyi var mıdır?" dediğim de odaya gürmek üzereydik.

 

"Bence yok, yani çok fazla şey yaşadı bugün Timur, böyle olması normal." dedi ve Neva'yı yavaş bir şekilde yatağa yatırdı.

 

Bakışlarım karımın yüzünde geziniyordu. Onu bu halde görmek beni mahvediyordu.

 

"Onu böyle görmek," dedim ve sustum. Cihatın bana baktığını biliyordum.

 

"Hadi gel aşağı inelim o da biraz dinlensin. Hem o ara doktor çağırırız." dediğin de ismeden de olsa ayağa kalktım.

 

"Tamam." Diyerek ona baktım.

 

"Doktor iyi bir fikir," dediğim de Cihat başını salladı.

 

"Hadi gel, o iyi olacak." Dedi ve koluma girdi.

 

Bir şey demeden odadan çıkmıştık. Gerçekten de biraz dinlenmek ona iyi gelecek..

 

 

 

 

 

 

"Neler oluyor abi?" dedi Dicle bana bakarak.

 

 

"Sonra Dicle," dediğim de Dicle ofladı. Bense başımı tutmaya devam ettim. Başım felaket derecede ağrıyordu.

 

 

Birde dokuz saat olanları anlatamayacaktım.

 

Kapının çalma sesini duyduğumda bir an için gözlerimi açtım. Dicle ayağa kalkmıştı ki geri oturdu. Sanırım Asya kapıyı açmıştı bile.

 

 

Kimin geldiğini merak ederen salonun girişine baktım.

 

 

Barlas'ı görünce önüme döndüm.

 

 

"Nerde?" dediğin de ona bakmadım.

 

"Üst katta, doktor çağırdım o gelene kadar dinlensin bırak." dedi Cihat.

 

Barlas bir şey söylememiş ve yanıma doğru geldiğini ayak seslerinin yaklaşmasından anladım.

 

 

"Ne olacak şimdi?" diyerek yanıma oturdu.

 

"Ya oysa?" dediğin de başımı kaldırıp ona baktım.

 

"O olmama ihtimali yüzde kaç?" diye sorduğum da bir şey demedi. Belkide diyemedi.

 

 

"Çıkmaza düştüm, o da olabilir?" dedi Barlas.

 

"Ne oluyor ya? Kim o diye bahsettiğiniz kişi?" diye sordu Dicle.

 

"Neva'nın babası." dedi Cihat.

 

"Ne olmuş ona?" dedi ve bana baktı.

 

"Ne olduğunu bilmiyorum, Neva eski kaldıkları eve gitmişti bir iz bulabilmek için," Dedim ve yutkundum.

 

"Ee buldu mu bir iz?" dediğin de başımı salladım.

 

"Buldu." dedim düşünceli bir sesle.

 

"Ceset buldu." Tekrarlam ile Dicle'nin "Ne" diye çığlık atması bir oldu.

 

"Ne cesedi? Kimin cesedi?" Sorularını ardı ardına sormuştu.

 

"Muhtemelen akif'in." dedi Barlas ve bende ona baktım.

 

"Şaka yapıyorsunuz?" dedi Dicle ikimize birden bakarak.

 

"Keşke şaka olsa," dediğim de Dicle bana baktı.

 

"Bu nasıl? Yani ne zaman ölmüş, o eve kim getirmiş onu?" Bitmeyen soruları ile ona baktım.

 

"Biri getirmemiş ki, bir yıldır ordaymış zaten, hatta belkide bir yıldın daha da fazla." dedi Barlas ve Dicle'nin gözleri büyüdü.

 

"Ne diyorsun?" dedi şaşkın bir o kadarda korkmuş bir ifadeyle Dicle.

 

"Nasıl ya?" diyerek hala sorguluyordu bir şeyleri.

 

"Evde bir yıllık bir ceset var öyle mi? Ve bunu da yengem mi buldu?" dediğin de Barlas başını salladı.

 

"Evet, hafızası o gizli bölmeyü hatırlamış olmalı." dediğin de ona döndüm.

 

"Gizli bölme?" diyen de Kaan'dı.

 

"Ceset dolabın arkasında gizli bir oda gibi bir yerdeymiş, Neva da orayı hatırlamış içeri girmiş ve işte olan oldu." dedi.

 

 

"Ben sonradan geldim, Neva'yı baygın gördüm. Sonra ceset midir iskelet midir her neyse işte onu gördüm." dediğin de bende dinliyordum tam orda olanları bende bilmiyordum çünkü.

 

 

"İskelet mi? Yani bedeni çürümüş olmalı," Dedi Dicle.

 

"Yüzü gözü pek belli olmuyor Aslında o da olmayabilir, teşhis edilecek kemiklerden." dedi Barlas.

 

"Ama Neva, o olduğunu söylüyor, emin değilim. Kafam karışık o hisseder, hissetmiş olmalı." dediğin de oldukça düşünceliydi.

 

Haklıydı, hissetmiş olmalıydı yoksa bu kadar kötü olmazdı.

 

 

Benimde kafam allak bullak olmuştu ne yapacağımı şaşırmış bir vaziyetteyim. Karım üst katta baygın yatıyor.

 

Babamın kati ölmüş olma var. Üzüleyim mi sevineyim mi bilmiyorum.

 

 

"Otopsiye mi gitti?" diye sordu Dicle.

 

Barlas başını salladı ve dudaklarını aralayıp, "Evet, hemen belli olmazmış o yüzden bir kaç gün bekleyeceğiz, o sırada Neva biraz sakinleşmiş olur hem." dedi ve bana baktı.

 

 

"Halam da kötü durumda, o da o diyor." dedi Barlas ve ne yapacağız diyerekten bana baktı.

 

"Halan mı? O kim?" dedi Dicle hemen.

 

"Neva'nın teyzesi," dedi Barlas.

 

"Aklım almıyor artık sizleri." dedi Dicle ve koltuğa geri yasladı kendini.

 

 

"Of yengecim ya kim bilir ne kadar kötü olmuştur görünce." dedi ve ben ona baktım.

 

Kötü olmak yanında hafif kalırdı. Berbat durumdaydı. Bunu benden daha iyi hiç biri bilemezdi ama ben biliyordum. Eğer o iskelet midir neyse işte Akif çıkarsa onu sakinleştiremezdim. Onu nasıl sakinleştirebilirdim ki?

 

Bunu ben nasıl yapacaktım?

 

 

 

 

 

2 saat sonra.

 

 

 

Doktor gittiğinden beridir benimle konuşmuyordu. Öyleyece duvarı isliyor ve düşünüyordu.

 

 

"Güzelim yapma böyle, bak Barlas'ı duydun o olmayabilir. Belkide değildir belkide başka birine aittir o ceset." dedim ve tepki vermedi.

 

"Konuş benimle Neva." dedim bitkin ve üzgün çıkan sesimle.

 

"Güzelim, kendini yıpratma böyle. Doktoru duydun kendini toparlamazsan yine bayılabilirmişsin."

 

 

"Hadi bak bana," dedim ve elini tuttum.

 

"Biraz dinlenmek istiyorum." dedi ve elini benden çekip cenin pozisyonu aldı ve gözlerini kapattı.

 

 

"Peki tamam, sen biraz daha uyu ." dedim ve yataktan yavaş bir şekilde kalktım.

 

Odadan çıkmadan önce son bir kez daha baktım ve gözleri hala kapalıydı. Biliyordum şu an konuşmak istemediği için öyle yaptı. Ona hak veriyorum anlıyorum da onu. Bu yaşadıkları hiç kolay değil.

 

Bu kadar dayanması bile bir mucizeydi.

 

Merdivenlere vardığımda düşünüyordum.

 

Üç gün sonra ne olacak, üç gün sonra onu nasıl sakinleştireceğim. Eğer oysa ki o olmasın diye dua edecek hale geldim.

 

 

Merdivenlerden indiğimde herkes bana bakıyordu. Bende onlara bakıp koltuğa doğru ilerledim.

 

"Hala aynı mı?" diye sordu Barlas.

 

Başımı salladım, "Hala aynı ve hala konuşmuyor." dediğim de yanına oturmuştum.

 

 

"Gerçekten çok kötü etkilenmiş, keşke görmedeydi o şekilde onu, yani en azından başka biri bulsaydı, başkası görseydi." dedi Dicle ve bana baktı.

 

"Seni bile dinlemiyor, sadece tek yaptığı düşünmek." diye tekrarladığın da başımı aşağı yukarı salladım.

 

Evet düşünüyordu, belki de içinde bir yerde o değildir diyerek kendini motive ediyordur.

 

Yani umarım öyledir.

 

 

 

 

*

 

*

 

*

 

 

 

 

 

 

İnci Özkan Kaza.

 

Bavullarımızı hazırlamıştık ve tek eksik olan Polat'ın gelmesiydi.

 

Bir saatte kadar geleceğini söylemişti aslında arasamıydım acaba.

 

Balayı diyince ilk heyecanlanmıştım ve sonra dan Bunu ayarlayan kişinin Timur olduğunu duyunca biraz üzülmüştüm.

 

Ailecek vakit geçirmek istediğini düşünmüştüm polatın.

 

Timur'un da bunu aslında bize nikah hediyesi olarak yapmış ama bunun bize iyi geleceğini tahmin etmiş olmalıydı ki bunu ayarlamıştı.

 

 

Yeni evlenmiştik, her şey masal içindi ama yine de belki bir şeyler değişirdi. Belkide bu tatil hepimize iyi gelirdi.

 

 

"Hazırlandınız mı?" diyen Azra'ya baktım.

 

Kucağında masal vardı ve bana ikisi birden tatlı tatlı bakıyordu.

 

"Hazırız biz." dedim ve ayağa kalktım.

 

 

"Al o zaman bakalım kızını, bu hanım seni özlemiş." dediğin de Masala baktım bana gelmek için resmen çırpınıyordu Azra'nın kucağında.

 

 

"Gel bakalım benim minik kuşum," dedim ve onu kucağıma aldım.

 

"Baba, geldi miy?" dediğin neredeyse gülecektim.

 

"Baba gelecek birazdan güzelim," dediğim de kıkırdadı.

 

 

"Deyde neyde?" dediğin de gözleriyle teyzesini arıyordu.

 

"Odasın da canım, çantasını dolduruyor," Dediğim de başını salladı.

 

"Menim datça," Dedi ve Azra kahkaha attı.

 

"Datça değil güzelim çanta, çanta." dediğin de Masal omuz silkerek yanıt vardı ona.

 

"Datça," dedi ve dudaklarını büzdü.

 

 

"Ben sana onlar benle kalsın siz ikiniz gidin demiştim." diyen Azra'ya baktım.

 

"Olmaz onlar olmadan yapamam biliyorsun, Aklım onlarda kalır." dediğim de Azra başını salladı.

 

 

"Biliyorum canım, biliyorum benle sizinle eğleniyorum sadece, yoksa ben ikisine aynı anda bakamam vallahi kel kalırım." dediğin de azalan saçlarını gösterdi.

 

 

Saçları çok fazla dökülüyordu ve o bundan fazlasıyla rahatsızdı.

 

"Daha dur bakalım hele bir çoçuk yap o zaman gör sen kel kalmayı." dediğim de suratını ekşitti.

 

"Aman, aman kalsın, çoçuk mocuk kocaymış bilmem neymiş uğraşamam ben vallahi." dedi ve öndeki saçlarını arkaya attı.

 

"Zaten saç kalmadı kafamda onlar beni iyice kele dönüştürür." dedi tekrardan.

 

Gülmeyi de ihmal etmiyordu. Bir şey dedikten sonra hep gülüyordu. Bu kıza bu yüzden hayrandım. Hep neşeliydi, yada belkide bize karşı öyledir emin değilim.

 

"Valla bilemeyeceğim artık, benim patron sankim seni gözüne kestirmiş," dediğim de arkaya dönerek bavulu aldım.

 

"O ne demek kız?" dediğin de yanından geçiyordum.

 

Salona geçecektim artık gelmek üzeredir polat.

 

"Anlamamış olamazsın?" dediğim de odadan çıkmıştım.

 

 

"Bence yanlış düşünüyorsun, alt tarafı bir kahve söyledi ne var bunda?" dedi Azra.

 

 

"Ben anlarım canım, sanırsam benim patron seni gözden geçiriyor." dediğim de Asel'in odasına baktım.

 

"Asel hadi ablacım hazır değil misin daha?" diye bağırdığım da odadan bana kafasını çıkarmıştı.

 

"Tamam abla geliyorum," dedi ve hızla arkasını dönüp odaya girdi.

 

"Gözden geçirmek derken? Ne demek istiyorsun?" diye soran Azra'ya baktım.

 

 

Gülümsedim, "Beğenmek gibi, gibi de değil kesin beğeniyor. Bakışlarından belli değil mi? Hadi ama Azra fark etmemiş olamazsın?" dediğim de Azra düşündü.

 

"Emin değilim, ya öyleyse o zaman ne olur ki?" dediğin de şaşkınca ona baktım.

 

"Yoksa sende mi?" dediğim de güldü.

 

"Bilemem artık," dedi ve bana arkasını döndü.

 

"Azra buraya gel daha konuşmamız bitmedi," diye arkasından seslendim ama durmadı Asel'in odasına girdi.

 

 

"Gördün mü minik kuşum? Sanırım Azra teyzen de aşık olmuş." dediğim de Masal bana baktı.

 

"Dödüm." dedi ve sırıttı.

 

"Sayılmak." diyerek boynuma sarıldı. Biz konuşurken hem bizi dinlemiş hemde saçlarımla oynamıştı.

 

Şimdi de sarılmak istemişti. Bende ona sımsıkı sarıldım. O benim bir tanecik kızımdı. Her şeyimdi o benim. Mis kokulumdu.

 

"Anneyi seniyo men." dediğin de gülümsedim.

 

"Bende kızımı çok seviyorum." dediğim de başını omzuma yaslamış ve yüzüme bakıyordu.

 

 

"Baba." dediğin de güldüm.

 

"Şimdi_" demiştim ki kapının zili çaldı.

 

"Geldi bak, hadi gel babanın kapısını açalım." dediğim de başını salladı ve başını boynumdan kaldırmadı.

 

Kapıya geldiğim de yavaşca kapıyı açtım ve polat'ı görünce ona baktım.

 

Polat ilk bana baktı ve daha sonra boynumdan babasına bakan kızına baktı. Masal şu an eminim ki polat'a da tatlı tatlı bakıyordu.

 

"Ben geldim." dediğin de gözlerine çıkardım bakışlarımı.

 

"Hoş geldin." dediğim de kenara çekildim.

 

"Hazırsanız çıkalım." dediğin de arkaya baktım.

 

"Süslü pakize henüz hazır değil sanırım." dediğimde arkaya baktı direkt olarak Asel'in odasına baktı.

 

 

"Tamam arabada bekliyorum ben o zaman." dedi ve ben ona baktım.

 

"İçeri gelebilirsin." dedim ve gülümsedim.

 

"Rahatsız etmiyeyim ben arabada beklerim."

 

"Gel polat." dedim düz bir sesle.

 

"Del babay." dedi masal ve Polat ona baktı.

 

"Ne dedi?" dediğin de güldüm.

 

"Gel baba dedi," dediğim de dudağının hafif yana doğru kıvrıldığını gördüm.

 

 

Ona aslında ilk kez baba diyordu masal.

 

"Alıştı artık." dediğim de başını sallayın masala baktı.

 

"Gitmek ister misin babaya?" dediğim de masal bana baktı ve yavaş bir şekilde başını salladı.

 

Kollarını polat'a uzattı ve Polat'ta bekletmeden Masal'ı kucağına aldı.

 

"Siz bekleyin burda bir ben bakayım şunlara." dedim Masal'ın odasına doğru ilerledim...

 

 

 

***

 

 

 

"Galiba uzun yola dayanamıyorlar." diyen Polat'a döndüm.

 

Arkada uyuyan Masal'a ve Asel'den bahsediyordu.

 

"Bırak uyusunlar ikisi birden kafamı şişirdiler, yok çişim geldi yok acıktım, derken farkında mısın tam beş kez durduk yolda." dediğim de Polat bir yandan bana bakıyordu bir yandan da yola bakıyordu.

 

 

"Farkındayım." dediğin de ona baktım.

 

 

"Hep mi böyleler?" dediğin de güldüm.

 

"Her çoçuk böyle emin ol." dediğim de dudaklarıma baktığını fark ettim. Sanırım güldüğüm için bakıyordu.

 

 

"Anladım." dediğin de yola bakmıştım.

 

"Ne kadar kaldı?" diye sordum.

 

"Üç saat," dedi düz çıkan ses bir sesle.

 

 

"Bayada varmış," dedim ve koltuğa iyice yaslandım. Sanırım bende biraz kestirsem iyi olacaktı. Yoksa arkadakilere bakacak halim kalmayacaktı.

 

 

 

 

Ne kadar zamandır uyuyordum bilmiyorum ama masal'ın "Didim geldi," sesiyle yavaştan gözlerimi arladım.

 

"Annem," diyerek arkaya döndüm hemen.

 

"Anney diş," dediğin de arabada kıvrandığını gördüm.

 

Arabanın durmasıyla birlikte Polat'a baktım.

 

"Gelmedik mi daha?" dediğim de bana baktı.

 

"Geldik, yarım saat oldu hatta." dediğin de ona baktım.

 

Benzinliğin önünde durmuştu.

 

"Sen masalı lavaboya götür bende biraz benzin alayım." dedi ve başımı sallayıp araban çıktım.

 

 

Kaç saat uyumuştum acaba ben?

 

 

Arkaya geçip masalı kucağıma aldım. Asel'e göz ucuyla baktığım da hala uyuyor olmasına şaşırdım.

 

Sanırım yol onu yormuştu.

 

Masal ile birlikte arabanın yanından yavaş bir şekilde ayrıldık.

 

"Anney çoş dişim deydi." dediğin de eliyle eteğini tutuyordu.

 

"Tamam bebeğim, yetiştireceğim seni şimdi." dediğimde biraz hızlı bir şekilde ilerledim be kendimi direkt lavaboya attım.

 

Her an üstüme yapmadan lavaboya girmeliydik..

 

 

 

Masal'ın işini bitirdiğimizde ellerimizi de yıkayıp lavabodan ayrıldık. Polat arabayı yakına getirmişti ve biz hemencik arabanın yanına varmıştık.

 

"Oh yaş," dedi Masal ve ona baktım.

 

"Yaş mı? O ne demek kızım?" diye sorduğumda bana baktı, "Yaş anney yaş," dediğinde arabayı gösterdi.

 

Polatın arabaya su tuttuğunu anlamıştı masal. Sanırım ondan bahsediyordu.

 

 

"Hadi bakalım sen arakaya," dediğim de Masal dudaklarını büzdü.

 

"Şenle gayam," dedi ve boynuma sarıldı.

 

Arkaya geçmeyeceğini anlayınca ön kapıyı açıp masal ile birlikte arabaya geçtim.

 

Polat bize bakmıştı.

 

"Gidelim mi? Bitti mi işiniz?" dediğinde başımı salladım.

 

"Gidelim." dedim sakince.

 

"Tamam zaten şurdan geçince ev orada görüyor," dediğin de gözleri konumdaydı.

 

 

"Yolda bakarak gelecektim sözde ama uyumuşum nasıl oldu bilmiyorum, birazcık dinlenecektim halbuki." dediğim de polat göz ucuyla bana baktı.

 

 

"Yoruldun sende." dedi ve ona bakarak başımı olumlu anlamda salladım.

 

Bende baya yorulmuştum gerçekten de.

 

 

Sohbet ederken araba iki katlı beyaz bir evin önünde durmuştu.

 

"Burası sanırım." dediğim de Polat başını salladı ve arabadan indi.

 

Bende masal ile birlikte arabadan indim.

 

"Hadi uyuyan teyzeni uyandıralım," dediğim de masal kıkırdadı.

 

"Eyet." dedi ve elleri çırptı.

 

 

Polat bagajdaki bavul ve çantaları alıyordu.

 

Masalı arkaya koydum ve masal yavaşça teyzesine doğru emekledi.

 

"Deyde, dak," diyerek onu elleriyle dürttü.

 

"Deyde," dedi tekrar.

 

"Deydee" öyle bir çığlık atmıştı ki Asel aniden açtı gözlerini.

 

"Ne oluyor ya?" dediğin de üstüne çullanan masala bakıyordu.

 

"Kalk kız üstümden," dediğin de Asele kızarak baktım.

 

"Asel!" diye onu uyardım.

 

"Masalcığım canım yeğenim kalkar mısın üstümden, nefes alamıyorum." dediğin de neredeyse gülecektim.

 

Masal biraz geri çekildi ve güldü.

 

"Datdı." diyerek bana bana baktı.

 

"Abla geldik mi?" dediğin de masal etrafa bakıyordu.

 

"Karanlık çökmüş, saat kaç?" diye sorduğunda ona baktım.

 

"Akşam olmuştur canım, hadi inekim artık bizde." Dediğim de saçını düzeltiyordu.

 

Masalı kucağıma almıştım Asel de arkamdan geliyordu.

 

Polat'ın bizi almak için döndüğü gördüm.

 

"Ben arabayı park edip geleceğim." dedi bana bakarak.

 

"Tamam." dediğim de eve bakıyordum.

 

Bahçesi vardı o kadar güzeldi ki.

 

"Bahçesi ne kadarda büyük." diyen Asel'e baktım.

 

"Burda yarın, top oynarız masalla" diye tekrarladı.

 

 

"Yarın denize gideceğiz," Dediğim de Masal bana baktı.

 

"Deniy mi? O ney?" dediğin de gülerek ona baktım.

 

"Deniz, büyük su gibi düşün, oraya girip yüzeceğiz," dediğim de Masal denizi hayal ediyordu.

 

"Of ya neyse orda kumdan kale yaparım bende." dedi masal ve kapıya doğru koştu.

 

"Hadi gel abla eve girelim yorgunum ben hala." dediğin de açık olan kapıdan içeri girmişti bile. Bizi beklemeden acele bir şekilde eve dalmıştı.

 

 

 

Eve girdiğimde evin içinin mis gibi koktuğu ve evin daha yeni temizlendiği belliydi.

 

Timur her şeyi de düşünmüştü maşallah.

 

 

Kapınan kapanma sesini duyunca polat'ın geldiğini anladım. Yavaş bir şekilde masalı yere bıraktım. Asel'in yanına emekleyerek gidebilirdi.

 

 

"Hadi bakalım biraz enerji zamanı." dedim ve ona öpücük attım. Masal da bana öpücük attı ve Asel'in yanına doğru emeklemeye başkadı.

 

 

"Dolapta yemek varmış, eğer acıktıysanız hazırlıyim hemen?" diyen Polat'ın sorusuyla ona döndüm.

 

"Ben hallederim, sen bunlarla ilgilensen yeter." dediğimde onalara baktı.

 

"İkisiyle birde mi?" diye sorduğunda başımı salladım.

 

"Evet ikisiyle de." dediğim de başını salladı kızının ve baldızını yanına doğru gitti.

 

Bende etrafa baktım.

 

Mutfak burada bir yerdedir mutlaka şu kapıdan girelim bakalım.

 

 

 

 

Yemekleri yemiştik ve bende bulaşıkları makineye yerleştiriyordum.

 

Yemekten sonra eritmek için polat masal ve Asel ile birlikte oyun oynuyordu.

 

Ne hikmetse sesleri kesilmişti.

 

Makineyle işim bittiğinde hızlı bir şekilde tezgahı da sildim. Ellerime de yıkayıp mutfaktan çıkmaya karar verdim artık.

 

Bir saattir buradaydım zaten.

 

 

Tam salona girmiştim yerde yatan polat, Asel ve Masal'a baktım.

 

Masal polat'ın sağ kolunda yatıyordu. Asel ise sol kolunda uyumuş kalmıştı.

 

Üçünün birden seslerinin kesilmesinin nedeni şimdi anlaşıldı.

 

Sanırım Polat'ta bugün yorulmuş ve onlarla oynarken uyumuş kalmıştı.

 

Buradan onları izlemek güzeldi ama hiç böyle hayal etmemiştim. Orada hiç polat yoktu. Aklımdan bile geçmiyordu.

 

Onu affetmiş ve üstelik evlenmiştim bile.

 

 

Şimdi karı kocaydık. Yani gerçekten olmasakta öyleydik sanırım.

 

 

"Polat," Diye kısık bir sesle ona seslendim.

 

Ne yazık üçünün birden yerde yatması demek onlar için çok kötü olur. Sabah belleri başları her yeri ağrıyabilirdi.

 

Polat seslenmem ile yavaş bir şekilde gözlerini arladı. Başını sağa çevirdiğinde Masal'ı gördü. Sola çevirince de Asel'i gördü. İkisi birden ona sarılıp uyumuştu üstelik.

 

"Biz en son oynuyorduk." diye fısıldadı.

 

"Duymuştum." diyerek cevap verdim oldukça kısık sesle konuşmuştum çünkü kızlar uyanmadan onları odaya götürmeliydik.

 

"Yatak odası nerde, üst katta mı?" diye sorduğumda başını salladı.

 

Bavullar burada değildi ve ben üst katta olduğunu öyle tahmin etmiştim.

 

Polat kollarını kızlardan yavaş bir şekilde ayırdı ve bana baktı.

 

"Sen masalı kucakla bende Asel'i alayım." dediğin de başımı salladım ve yanlarına gidip Masal'ı kucağıma aldım.

 

Ben biraz zorlansam da Polat Asel'i bile kucaklarken hiç zorlanmamıştı.

 

O önden ilerlerken bende onun arkasından onu takip ettim.

 

Ev oldukça ferah ve güzeldi.

 

İlk kez tatile geliyordum.

 

İlk kez Polat ve bizimkilerle uyuyacaktık.

 

Masal babasına iyice alışmıştı. Bunu mutfaktan bile duyulan kahkahasından anlamıştım.

 

 

Odaya girdiğimiz de iki tane yatak vardı ben Polat'ın arkasından ilerledim.

 

"Buna yatıralım ikisi," dediğin de durdum.

 

Kızlar uyumayacak mıydım ben?

 

"Nasıl? Onlar orda mı yatacaklar?" Dediğim de arkasını döndü.

 

"Neden? Yatmaz mı ikisi?" dedi ve bana baktı.

 

"Yok yatıyorlarda ben onlarla yatarım diye düşünmüştüm." dediğim de kucağındaki Asel'i yatağa bırakmıştı.

 

Yanıma gelip kucağımdaki Masal'ı da aldı.

 

"İki kişilik bir yatak, üç kişilik değil." Dediğinde Masal'ı da teyzesinin yanına yatırdı.

 

Ne hikmetse ikisi de uyanmamıştı. Sanırım yol hepimizi yormuştu.

 

Ben bile kendimi hala yorgun hissediyorum.

 

"Ben diğer odaya geçiyorum, sende bu yatakta yatarsın." dedi ve bana baktı.

 

"Diğer oda da mı yatak var?" dediğimde gülümsedi.

 

"Hayır yok ben o odada kalacağım, senin rahat etmen açısından." dedi.

 

"Benim bavulum da orda," Dedi.

 

"Sizinkileri de buraya bıraktım." dedi ve ben göz ucuyla bavullara baktım.

 

Evet gerçekten de bizimkiler burdaydı.

 

"İyi geceler İnci."dediğinde yanımdan geçerek kapıya ilerlemişti varmak üzereyken hemen arkasından seslendim.

 

"Eğer sığarız diyorsan sende yat burda, orda koltukların üstünde rahat edemezsin." Cümlem biter bitmez arkasına dönüp gözlerimin içine baktı.

 

"Emin misin?" dedi ve başımı salladım.

 

"Pekala ben üstümü değiştirip geliyorum o halde." dedi ve olumlu anlamda başımı salladım.

 

 

Onun odadan çıkmasıyla birlikte bende bavulumdan geveliklerimi çıkarmak için bavulu açtım.

 

"Şaka," diyerek bavulun içine baktım.

 

En üste iki tane gecelik koymuştum ve onların yerine kırmızı bir gecelik vardı. Yani pekte gecelik sayılmazdı bunun yarısı neredeydi.

 

"İyide bunu ben koymadım ki?" dedim ve limdeki kırmızı elbise midir gecelik midir ona bakıp kaldım.

 

"Azra,Azar." diyerek ofladım.

 

Bavulu arkadan o getirmişti, kaşla göz arasında değiştirmiş olamalıydı.

 

Of ne yapacaktım şimdi ben?

 

Bunu giyersem Polat yanlış anlayacaktı.

 

Ben koymadım Azra koydu da diyemem.

 

Daha fazla oyalanamazdım her an polat üstünü değiştirip gelebilirdi. En güzeli o gelmeden yatağa girip uyumak.

 

Hemen hızlı bir şekilde üstündekileri çıkardım ve kırmızı geceliği başımdan geçirdim.

 

Üstüme baktığımda boyunun gerçekten çok fazla kısa olduğunu fark ettim. Kırmızı saten bir elbise gibiydi.

 

Arkasına bakmak bile istemiyordum.

 

Arkası hava yolları gibi dümdüz açıktı.

 

"Rezil ettin beni Azra," diyerek yatağa doğru ilerledim.

 

Polat gelmeden yatağa girmek şu an için en iyi çözümdü.

 

 

Ses çıkarmadan pikeyi üstüme çektim ve yatağın bir ucuna kıvrıldım.

 

Gözlerimi de kapatmayı ihmal etmemiştim çünkü uyuyor numarası yapacaktım.

 

 

Beş dakika ya geçmiş ya geçmemiştir kapıdan içeri giren ayak sesleriyle gözlerimi iyice yumdum.

 

Polat kapıyı kapatmış ve ışığıda söndürmüştü.

 

Ben hiç bir şekilde tepki vermemiş ve neredeyse nefes bile almıyordum.

 

Yatağa girdiğini yatağın çökmesiyle anladım.

 

Bana mı bakıyordu yoksa yatağa girip diğer tarafa mı dönmüştü bilmiyordum.

 

"Nefes almayı mı unuttun?" sorusuyla gözlerimi açtım.

 

Nasıl anlamıştı?

 

Ah salak İnci nefes almazsan tabi ki de anlar.

 

 

Bir şey demedim ve yavaşça arkamı döndüm.

 

Onun da bana sırtını döndüğünü gördüm.

 

"Merak etme sana bakmıyorum, bu tarafa dönüp uyuyabilirsin." dedi ve ben öylece kaldım.

 

Buna üzülmeli miydim?

 

Dediğini yapıp yatakta rahat bir pozisyona geçtim.

 

 

"İyi geceler.." diye fısıldadım.

 

"İyi geceler." diyerek o da fısıldadı.

 

Gözlerimi kapatmamıştım onu izliyordum. Hala arkasını dönmemişti. Galiba ben uyuyana kadarda kolay kolay dönmezdi de.

 

 

Günün yorgunluğu ile olsa gerek gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu.

 

Uykuya dalmadan önce bir şeye sarıldım ama neye?

 

 

 

*

*

 

 

Gözüme gelen güneş ile gözlerimi ovuşturdum. Ne ara uyumuştum ben.

 

Gözlerimi açtığımda odadın içinde kimseyi bulamadım. Bunlar ne zaman uyanmıştı?

 

Ve ben neden deliksiz bir şekilde uyku çekmiştim.

 

Kızlardan gece kalkan olmuş muydu?

 

Yoksa ben mi duymamıştım?

 

İkisi birden de duymamış olamam herhalde.

 

Yataktan kalktım gibi bavulun yanına ilerledim.

 

Üstümü hemen değiştirip alt kata inmeliydim. Ne yaptıklarına bakmalıydım.

 

 

Acele bir şekilde elime ne bulduysam üstüne onları geçirdim.

 

 

Hızlı bir şekilde alt katın yolunu tuttuğum da salona baktım ve kimseyi bulamadım.

 

Mutfağa baktım. Oradan sesler geliyordu.

 

Sanırım ınlar benden daha erkencilerdi.

 

 

Tam mutfağa gelmiştim masanın üzeriyde yemek yiyen Asel'e baktım.

 

Masal'da Polat'ın kucağındaydı.

 

"Oo uyanmışız" Diyen Polat'ın sesiyle hepsi bana baktı.

 

"Evet, siz ne zaman uyandınız ki?" dediğim de saate baktım saat 9 olmuştu bile.

 

Bu saate kadar uyuduğuma gerçekten inanamıyordum.

 

"Birde bana uykucu dersin." dedi Asel.

 

Ve tabağımdaki salatılığı ağzına attı.

 

"Yorulmuş olmalıyım," diyerek masaya ilerledim.

 

"Aney meneben." dedi masal ve elindekini bana uzattı.

 

"Melemen demek istedi bunu anladım." dedi Polat.

 

"Alışırsın Polat enişte ben alıştım, değişik değişik konuşuyor." dedi Masal.

 

"Delik delik," dedi Masal.

 

Masalın söylediği ile kahkaha attım.

 

"Al işte bunu bile yanlış söyledi, delik nerden çıktı yahu?" dedi Asel masal'a bakarak.

 

Masal omuzları indirdi kaldırdı polata bakıp küçük olan ağzını açtı.

 

Polat da melemene bandırdığı ekmek parçası masalın ağzına bıraktı. Masal iştahla çiğnedi ağzında.

 

Elini kaldırdı ve yumruk yapıp parmaklarını üste gelecek şekilde gelip aşağı yukarı salladı.

 

"Pis, pis," dedi ve Asel güldü.

 

"Pis değil o mis mis." dediğinde melemene ekmeğini bandırmıştı.

 

"Imm bak enfes," dedi masalın yaptığı gibi.

 

Masal başını salladı, "Nefes," dedi bu seferde.

 

Gülümseyen kişi bu sefer Polat'tı.

 

Ona bakmıştım ne zaman kalkmış ve bu kadar şeyi hazırlamıştı bilmiyorum ama bildiğim tek şey onun gerçekten iyi bir baba olacağıydı.

 

 

Masal ve asel doymuştu polat da ikisini salona götürmüştü.

 

Bende bana bırakılan melemeni yiyordum.

 

Polat gerçekten de çok güzel yapmıştı melemeni.

 

"Sevdin bakıyorum." dediğin de tavasa kalan son melemeni de sıyırdım ve ağzıma attım direkt.

 

Çayımdan son yudumu aldığımda başımı salladım.

 

"Gerçekten güzel olmuş, eline sağlık." dediğim de başını eğdi.

 

"Afiyet olsun," dedi ve masaya gelip maanın üzerindekileri toplamaya başladı.

 

"Sen bırak bunları ben hallederim," dediğim de bana baktı.

 

"Sorun değil, hallederiz hemen iki dakika," Dediğin de hızlı bir şekilde masayı topluyorduk.

 

Çünkü içerede ikiside en fazla yirmi dakika yalnız kalırdı. Her an biri bana seslenebilirdi.

 

 

"Gece hiç uyanmadılar," dediğim de Polat bana döndü.

 

"Yani ben duymadım, sen duydun mu? Gece tuvalet için kalkıyordu ikiside." dedim.

 

"İkisi de kalktı," dediği an ona baktım.

 

"Nasıl? Yoksa sen mi götürdün?" dediğimde başını salladı.

 

"Sana seslendiler ama sen hiç gözlerini açadın. Bende bir birini bir birini götürdüm." dedi.

 

"Gerçekten mi?" dediğim de başını salladı.

 

"Hiç böyle yapmazdım ben." dediğim de Polat bana bakıyordu.

 

"Yol yormuş seni ondandır." Dedi.

 

"Evet ondan olmaalı," dedim.

 

"Tamam ben geliyorum bunları makineye atmakta sana kaldı." dedi ve arkasını döndü.

 

"O kadarını yapayım artık." dediğim de onun kapıya vardığını anladım.

 

"Bu arada," Dedi ve ona döndüm.

 

"Gecelik, güzelmiş." dedi ve gülümseyerek kapıdan ayrıldı.

 

"Ne geceli?" dediğim de arkasından bakıp kaldım.

 

Aniden aklıma gelen şey ile gözlerim neredeyse yuvalarından çıkacaktı.

 

"Kahretsin!"

 

"Nasıl görmüştü o geceliği o?"

 

Ah Azra ah yaktın beni.

 

Görmemiş olsaydı tuhaf olurdu kim bilir gece nasıl yattım?

 

Utançtan yanaklarım kızarmıştı..

 

Alacağın olsun Azra soracağım sana ben gelince...

 

 

 

*

*

*

 

 

 

 

 

 

Timur.

 

 

Ona nasıl söyleyeceksin? Yarın sonuçlar çıktığında," diyen Barlasın sesiyle bakışlarımı bir saniyeliğine olsun Neva'dan çektim.

 

"Bilmiyorum Barlas," dedim düz bir sesle.

 

Bilmiyordum, o adam gerçekten Akif ise Neva'ya nasıl söyleceğimi bilmiyordum.

 

"Ona üzüleceğim hiç aklıma gelmezdi, orada neredeyse bir yıldır cesedi çürümüş bir haldeydi, bunu kim yaptı, onu da bilmiyoruz," dediğin de Bakışlarım yatakta uzanan Neva'yı buldu.

 

Akşamdan beri sakinleştirici alıyordu.

 

Sabah olmuştu ve biz onu yeni sakinleştirebilmiştik.

 

İçinde bir yerde hala umudu vardı.

 

Onun Akif olmayacağını umut ederek uykuya dalmıştı.

 

Bunu bilmek kalbimi parçalıyordu.

 

"Bende," dediğim de Barlas'ın bana baktığını biliyordum.

 

"Babamın katiline üzüleceğim aklımın ucundan dahi geçmezdi." dedim ve arkamı dönerek odadan ayrıldım.

 

Biraz hava almaya ihtiyacım vardı.

 

Karımın kalbi binbir parçaya bölündü ve ben onu nasıl toparlayacağımı bilmiyordum.

 

Onu nasıl sakinleştirecektim?

 

Nasıl acılarını dindirecektim?

 

Ben nasıl onu koruyabilecektim?

 

 

 

 

*

*

 

 

 

 

 

Hava almak iyi gelmemiş ve ben yine odaya gelip Neva'yı izlerken buldum kendimi.

 

 

"Üç gündür deli gibi rüya görüyor ve ağlıyor." dedim kendi kendime. Barlas'ın sesiyle arakama baktım. Merdivenlerden çıkıp yanıma doğru geliyordu.

 

"Neva delirdi mi demek istiyorsun?" dedi.

 

"Yani, hep aynı rüyayı onu görüyor, karım deli değil." Diye düzelttiğimde Barlas başını salladı.

 

 

"Zor onun için, bu kadar yıpranması normal." dedi Barlas .

 

"Emin değilim." dediğim de karıma baktım.

 

"Neyse gel o biraz daha dinlensin, biz alt kata inelim." dedi.

 

 

Yarın büyük gündü ona açıklamam gerekecekti ve ben bunu yapacak güçte değildim.

 

"Yarın babam da gelecek, halam da gelir." dediğin de merdivenlerdeydik.

 

"Gelmeleri neyi değiştiri ki? Sonuçları değiştirmez." dediğim de önden ilerliyordum Barlas ise arkadan geliyordu.

 

 

"Evet ama belki faydaları olur." dediğin de salona inmiştik.

 

"Herkes gelsin ama oysa Neva için bir felaket olur bu." dediğim de masaya geçtik.

 

Asya bizim için akşam yemeği hazırlanıştı.

 

 

"Evet, açıkcası yarın olacaklardan korkuyorum." diyen Barlas'a baktım.

 

Bende korkuyordum, bende ne yapacağımı bilmiyordum.

 

Yemek yiyecek halim de yoktu.

 

"Afiyet olsun efendim, çorbalar sıcak soğutmadan yiyin." Diyen Asya ya baktım.

 

"Sağol Asya," dedim.

 

"Neva için de bir şey hazırladım o uyanınca bana haber verin." dedi ve gülümsedi.

 

"Teşekkür ederim." dediğim de selam verip salondan ayrıldı.

 

"İyi bir kıza benziyor, cihat ile sevgililer sanırım." diyen Barlas'a baktım.

 

 

Başımı salladım, "Evet sanırım öyle." diyerek onu onayladım.

 

 

Yemek yemeyi de bıraktım artık, biraz çorbadan yemiştim.

 

 

"Senin az yemen Neva'ya faydası dokunmayacak Timur." dedi Barlas.

 

"Ne yapayım, canım istemiyor." dediğim de o da bırakmıştı yemeği.

 

"Dicle de yemeğe inmedi." Dediğinde üst kata baktım.

 

Gerçekten de inmemişti yemeğe.

 

"Gidip bir bak istersen." dediğin de başımı salladım.

 

 

Tam ben çıkacaktım Barlas beni sesiyle durdu, "Yada gel kız dinleniyordur belki o da yoruldu gel." dediğin de ona baktım.

 

Haklıydı üç gündür o da perişan olmuştu. Neva'nın sesini duyunca hemen odaya gelip bizimle birlikte onu sakinleştirmeye çalışıyordu.

 

"Gel biz bahçeye çıkalım." dediğim de Barlas masadan kalktı.

 

"Geliyorum." dedi.

 

Asya kapıdaydı, "Doydunuz mu efendim kaldırıyorum sofrayı?" diye sorunca başımı salladım.

 

"Sağol Asya ellerine sağlık her şey çok güzeldi." dedi hemen Barlas.

 

"Afiyet olsun." Dedi ve kocaman gülümsedi Asya.

 

Asya masaya doğru ilerleyince Barlas'ta benim yanıma doğru geldi.

 

 

Birlikte kapıya doğru yürüyorduk. Kapıyı açtı ve benim geçmem için bekledi. Bende ayağımdan dolayı oldukça yavaştım.

 

 

 

 

Bahçeye çıktığımız da Barlas Neva için ektirdiğim güllere bakıyordu.

 

"Bunları sen mi yaptın?" dediğin de başımı salladım.

 

"Evet, Neva seviyor beyaz gülleri." dediğim de Barlas bana şaşkın bir o kadarda sevecen bakıyordu.

 

 

"Bunları gördü mü? Baksana açmak üzereler bunları kesinlikle çok sevecek." dedi.

 

"Henüz görmedi, belki odadan baksa görür." dediğim de güllerin tomurcuklarına bakıyordum.

 

"Bir kaç güne varmadan açarlar, o zaman görmesini çok istiyorum." dedim ve güllere bakmaya devam ettim.

 

"Onu aşağıya indirmeliyiz o zaman."

 

Bu iyi bir fikirdi ama Neva yataktan çıkmıyordu ki onu nasıl indirecektik.

 

"O iyi olsun da inmesede olur." dediğim de Barlas yüzüme bakıyordu.

 

"Bunlar ona iyi gelebilir." dedi ve bende biliyordum iyi geleceğini ama inmeyecekti ki.

 

Neden karımı zorlayayım.

 

 

"Biz yarın ne yapacağımızı düşünelim, gülleri boşver." dediğim de arkamı dönmüştüm.

 

Bahçede biraz dolaşmak istiyorum.

 

O arada sohbet etmek iyi gelirdi belki de...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva. 

 

Gözlerimi açtığımda oda fazlaca karanlıktı.

 

Ayak seslerinden birinin geldiğini duyuyordum.

 

Ama kapıya bakacak bile halim yoktu.

 

 

"Senin için ne yapabilirim?"

 

Dicle'nin sesiyle bakışlarımı ona çevirdim.

 

"Seni böyle görmeye alışkın değilim yenge," dedi ve ben bir şey demedim sessiz kaldık. Sessiz kalmayı tercih ettim.

 

 

"Bemimle de mi konuşmayacaksın?" diye sorduğun da yine bir şey demedim. Diyemedim. Bir şey konuşacak halim de yoktu.

 

"Abimin senin için yaptıklarına bakmak için yarın aşağıya inelim mi?" dedi.

 

Ne yapmış ki?

 

Bir şey demeden öylece gitmesini bekledim.

 

"Pekala ben şimdi gidiyorum ama yârın geleceğim tekrar." dedi ve yatağımın ucundan kalktı.

 

Bir kaç saniye bana baktığını biliyordum ama ona bakmadım hiç. Beni anlaması gerekiyordu. Şu an hiç bir şey yapacak halde değildim.

 

Timur benim için ne yapmıştı da Dicle bu kadar sevinmişti. Merak ediyordum ama inmekte istemiyordum.

 

Tekrar gözlerimi kapattım ve kendimi uykuya teslim ettim...

 

 

*

*

*

 

 

 

"Yenge."

 

"Yenge uyan hadi." Diyen Diclenin sesiydi. Ama ben gözlerimi bile açamayacak kadar yorgunum.

 

"Yenge hadi, sadece ikimiz varız evde gel bahçeye bakalım, gerçekten çok seveceksin." dediğin de gözlerimi araladım.

 

Sabah mı olmuştu?

 

Ne ara sabah olmuştu?

 

Zaman kavramını artık aklımda tutamıyordum.

 

"Sonunda ya," dediğin de göz göze geldik.

 

"İnmek istemiyorum Dicle." dediğim de sesim oldukça pürüzlü çıkmıştı.

 

"Olmaz, ineceğiz, bence gördüğün manzara karşısında sevineceksin bile." dedi ve gülümsedi.

 

"Diğerleri nerede?" dediğim de Diclenin gülümsemesi durdu.

 

"Sonuçları almaya gittiler değil mi?" diye sorduğumda bir şey diyememiş ve başını öne eğmişti.

 

"Tamam inelim." dediğim de tekrar gülümsemeye başladı.

 

"Tamam inmeden önce benim getirdiğim kıyafetleri giyelim olur mu? İki gündür aynı kıyafetlerle duruyorsun." dediğin de elindekiler baktım.

 

İstemeden de olsa başımı salladım.

 

Bu şekilde yaparak kendime eziyet etmemin bir faydası yoktu.

 

"Tamam." dediğim de hemen eşyaları yatağa koydu.

 

 

Eşyaları da giymiştim ve artık hazırdık sanırım.

 

 

"Ne var bahçede?" diye sordum Dicle'ye bakarak.

 

"Söylemem kendin görmelisin, bence senin için" Dedi ve ağzını kapattı.

 

"Ah şimdi ağzımdan kaçıracağım hadi inelim artık yenge." dediğin de koluma girdi.

 

"Benim için ne?" dediğim de ağzını fermuar gibi yapıp tamamen susmuştu.

 

Bir şey demedim nasıl olsa birazdan görecektim..

 

 

 

Bahçeye tam çıktığımda durdum.

 

Gözlerim doğru mu görüyordu.

 

"Onlar." dediğim de susup kaldım.

 

Zamanı değildi ki onların, neden hepsi birden açmıştı.

 

Yavaş bir şekilde beyaz güllerin yanına doğru ilerledim.

 

Dicle de yanımdaydı.

 

Tam önlerine geldiğim de dış kapının açıldığını duydum. Ama hiç oraya bile bakmamıştım.

 

Gözlerimi beyaz güllerden ayırmıyordum.

 

Dicle den ayrılıp yere oturdum.

 

Minik bir beyaz gülün önüne çöktüm.

 

O kadar güzeldi ki.

 

Üstelik zamanı bile değildi açmak için.

 

Ama açmışlardı.

 

Gözlerimden yaşlar akmaya başladı.

 

Bunun anlamını biliyordum.

 

Bu ölüm demekti.

 

Zamanında açmayan çiçek her zaman bir felaket getirirdi.

 

Ayak sesleri duyuyordum ama kimseye bakmamıştım.

 

"Bizi biraz yalnız bırakın." diyen kişi Timur'du.

 

Gözlerimden yaşlar akmaya devam ediyordu.

 

"Açmışlar." dediğim de sesim oldukça pürüzlü çıkmıştı.

 

"Açtılar." dedi.

 

"Açmamaları gerekiyordu." dediğim de Timur'un elini sırtımda hissettim.

 

"Açtılar çünkü, senin görmeni istediler." dediğin de başımı kaldırıp ona baktım.

 

Etrafta kimse kalmamıştı hepsi içeri girmişti.

 

"Benim mi?" dediğim de Timur başını salladı.

 

Tekrardan minik güle baktım.

 

"Sevdiğim tek çiçek beyaz gül." dediğim de beyaz gülü okşuyordum.

 

"Sevdiğin tek çiçek ben olmalıyım." dediği ile ellerim gülde kaldı.

 

Bakışlarımı ona çıkardım.

 

"Yani sevdiğin çiçeğin sadece ben olmasını isterdim." dediğin de gülümsedim.

 

"Sen çiçek değilsin ki, sen bir insansın." dediğim de gülümsedi.

 

"Ama sen benim tek çiçeğimsin." dedi ve ben ona bakıp kaldım.

 

Gözlerimdeki yaşlar da durmuştu.

 

Timur eğildi ve anlıma bir öpücük kondurup geri çekildi.

 

"Susma güzelim." dedi ve gözlerimin içine baktı.

 

"Gerekirse aynı problemin canını nasıl sıktığını yüz kere anlat ve bende yüz kere daha dinlerim ama yeter ki yalnız olmadığını bil." dedi ve gözlerim tekrar dolmaya başladı.

 

"Dök içindekileri, bağır çağır ama bana susma olur mu?" dediğin de ağlamaya başladım.

 

"Benim yüzümden mi oldu?" dediğim de kollarımı ona uzattım.

 

Sarılmak istiyordum.

 

Beni yerden kaldırdı ve kucağına aldı.

 

"Senin yüzünden olmadı, senin hiç bir suçun yok." dedi ve ben başımı boynuna gömdüm.

 

Yürüyorduk ama nereye gittiğimizi bilmiyordum.

 

Bir yere oturmuştuk sanki.

 

 

"Sonuçları biliyorum." dediğim de konuşmadı.

 

"Tahmin edebiliyorum." Diye tekrarladım.

 

 

"Ama ne olursa olsun, bunun peşini bırakmayacağım." dediğim de Timur'un eli belimdeydi.

 

"Birlikte çözeceğiz sevgilim." diye fısıldadı kulağıma.

 

"Birlikte aşacağız bunu." dedi ve ona daha sokuldum.

 

"İçeride kim var?" dediğim de bir kaç saniye sessiz kaldı.

 

"Herkes. Teyzen, dayın, Barlas, Cihat, Asya," Dediğin de başımı kaldırıp ona baktım.

 

"O sana kızgın değil mi artık?" dediğim de Timur gülümsedi.

 

"Bilmem galiba değil." dediğin de başımı salladım.

 

"Peki şimdi be olacak? Gömülecek mi?" dediğim de başını salladı.

 

"Yarın gömülecek." dedi.

 

"Neden ölmüş?" dediğim de gözlerimin içine baktı.

 

"Yaralıymış, ve sanırım Oraya da saklanmak için girmiş ama." dedi ve durdu.

 

"Ve sonrada çıkamadan ölmüş." dediğimde beni başını sallayarak onayladı.

 

"Evet maalesef öyle." dedi Timur.

 

 

"Bunu kim yapmış olabilir?" Diye sordum.

 

Babam için ağlamanın sızlamanın bir faydası yoktu. Ona bunu kimin yaptığını bulup ondan intikam almalıydım.

 

Ağlayarak hiç bir yere varamazdım.

 

 

"Bilmiyorum ama bulacağım." dedi ve ona tekrar sarıldım.

 

"Bulalım." dedim fısıltıyla...

 

 

 

 

 

 

Eve girdiğimizden beridir kimse konuşmuyordu. Herkes bana ve Timur'a bakıyordu.

 

Ben hala Timur'un kucağından inmemiştim.

 

Saatlerdir onun kucağındaydım.

 

 

"Bana mı bakıyorlar?" diye fısıldadım Timur'un kulağına.

 

Timur ses çıkarmadı bir kaç saniye.

 

"Evet sana bakıyorlar." dedi sesli bir şekilde.

 

Ne yapıyordu bu? Herkese duyurmuştu.

 

Başımı kaldırıp ona kızgın bir şekilde baktım.

 

Timur da bana gözlerimin içine aşkla bakıyordu. Başımı sağa doğru çevirdiğim de sayamadığı kadar göz benim üstümdeydi.

 

"Ben iyiyim." dediğim de bana bakmaya devam etti Hepsi.

 

"Sonuçu da biliyorum." dediğim de Barlas'ın bana endişeyle baktığını gördüm.

 

"Bana teselli vermeyin." dediğim de kimse konuşmadı.

 

Timur'a çevirdim bakışlarımı.

 

"Bunlar niye hiç konuşmuyor ya?" dediğim de Timur neredeyse gülecekti.

 

"Galiba şu an senin delirdiğini düşünüyorlar." dediği an gözlerim açıldı.

 

"Ne." dediğim de onlara baktım.

 

"Öyle mi? Delirdiğimi düşünüyorsunuz?" dediğim de Dicle dudaklarını araladı.

 

"Biz şey, siz dışardayken kendimizi hazırlamıştık, senin bayılacağını falan düşünmüştük. Yani böyle beklemiyorduk tabi." dediğin de hepsinin gözlerinin içine baktım.

 

"Ben delirmedim, sadece ağlamakla ve yerlere yatıp çırpınmakla bir yere varamayacağımı anladım. Ben ne yaparsam yapayım babamı artık geri getiremem. Ama en azından huzurlu bir şekilde yatmasını sağalabilirdim." dediğimde kimseden ses çıkmadı.

 

 

"Yani bunu ona kimin yaptığını bularak." dediğim de hepsi birbirine baktı.

 

 

Teyzeme ve dayıma baktım.

 

"Ve bunu tek başıma yapamam size de ihtiyacım var." dediğim de teyzem sorla da olsa gülümsedi.

 

"Bunu kimin yaptığını bulmak için ner gerekirse yapacağım. İkimiz için de yapacağım." dediğin de gözlerimi açıp kapattım.

 

Teşekkür etmiştim.

 

 

"Bende senin için elimden geleni yapacağım." dedi dayım.

 

"Bende öyle." dedi Barlas.

 

 

"Bende yardım edebilirim, yani nasıl olsa polis değilim artık." dedi Dicle.

 

"Gerekirse yardım alırız." dedi.

 

"Ama eğer polis karışmasın derseniz kendimiz çözeriz." dediğin de hepsi ona baktı.

 

"Şimdilik polis bilmesin." dedi dayım.

 

"Evet polis karışırsa Neva'yı da sorguya çekerler." dedi Cihat.

 

 

Haklıydı babamı ilk bulan bendim. Ve kendimi onlara nasıl açıklardım bilmiyordum.

 

 

 

"Şimdi biraz dinleceğim." dediğim de Timur'a döndüm.

 

"Beni taşımanı isterdim ama yorulduğunu biliyorum." dediğimde Timur hemen dudaklarını araladı.

 

"Taşıyabilirim." dedi hemen.

 

Ona sevgiyle baktım. Gelirken sendelemişti ayağından dolayı bunu fark etmiştim. O yüzden üst kata çıkarması şu an için imkansız görünüyordu.

 

 

"Neden kuzenimi ben çıkarmıyorum." diyen Barlas'a baktım.

 

"Neden olmasın." dediğimde ayaklandı ve yanıma doğru geldi.

 

Timur'un kucağından yavaş bir şekilde beni aldı.

 

Biraz daha dinlenmeliydim henüz vücudum daha toparlamıyordu. Şeker de zaten beni mahvediyordu.

 

 

 

"Yemek getireceğim birazdan," dedi Asya arkamızdan.

 

"Tamam." dediğimde sevindiğini gördüm.

 

Bir kaç gündür yemekleri getiriyordu ve ben neredeyse hiç yemeden gönderiyordun geri.

 

 

Babamın katillerini bulmak için güçlenmem gerekiyordu.

 

 

 

 

Ertesi gün.

 

 

 

Babamı gömememizin üzerinden tam iki saat geçmişti. Eve gelmiş ve herkes bir şeyler konuşuyordu. Bense öyleye düşünüyordum. Bunu kimin yaptığını düşünüyordum. Bunu kim yapmış olabilir diye düşünüyordum.

 

 

Babamla en son konuşmalarımız aklıma geliyordu. Bana birinden bahsetmişti sanki. Şu an anlatamam zamanı gelince sana anlatacağım demişti. Ama anlatamadan olaylar karışmıştı. Hatta ben onu unutmuştum.

 

Onu nasıl unutabilirdim hala aklım almıyordu.

 

 

"Ne düşünüyorsun?" bunu soran Timur'du. Cenazede de yanımdan ayrılmadığı gibi şimdi de yanımdan ayrılmıyordu.

 

 

"Hiç." dedim ve başımı kaldırıp ona baktım.

 

"Ağla, içine atma." dediğin de gülümsedim.

 

"Ağlamayacağım, kendime söz verdim, bunu babama kimin yaptığını bulana kadar ağlamayacağım." dediğimde Timur beni kendine çekti.

 

"Bulacağım sana söz veriyorum." dedi ve başımın üstüne minik bir öpücük kondurdu.

 

 

"Biliyorum, sana güveniyorum." diye fısıldadım.

 

Biliyordum, bulurdu ne yapar eder bulurdu.

 

"Yenge iyi misin?" diyen Diclenin sesiyle ona baktım.

 

Olumlu anlamda başımı salladım.

 

"İyiyim, merak etme." dediğim de başını salladı ve yanıma gelip oturdu.

 

Diğerleri de zaten karşımda oturmuş ne yapacaklarını konuşuyordu.

 

"Bence Neva'nın orayı hatırlaması bile bir mucize, eğer her şeyi tam hatırlarsa belkide bunu kimin yaptığını buluruz." dedi Teyzem.

 

"Yani tahminime göre Akif mutlaka bir ipucu bırakmıştır." Dediğin de hepimiz ona bakmıştık.

 

"Biraz kendini toparlayınca tekrar düşün Neva iyi düşün baban mutlaka bir şeyler söylemiştir sana." dedi gözlerimin içine bakarak.

 

İyi hoştu da bunu bende biliyordum. Babamın benim için bir ip uçu bıraktığını tahmin edebiliyordum.

 

Ama bunu nasıl bulacağımı bilmiyordum...

 

 

 

 

*

 

*

 

*

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İnci'nin ağzından.

 

Kızlar mayolarını giymişti ve biz bugün yine denize gidecektik. İki gündür gidiyorduk ve oldukçada eğleniyorduk.

 

Bende mayomu gitmiştim.

 

"Bunlar niye bu kadar açık ki?"

 

Polat'ın sesi sıçramama neden olmuştu.

 

"Özür dilerim korkuttum mu?" dediğin de başımı sağa sola salladım.

 

"Önemli değil." Dedim gülümseyerek.

 

"Sen neyden bahsettin?" Diye sordum.

 

 

"Bu kızların giydiği ve senin giydiğin şeyden, her şeyiniz görünüyor. Bunun daha kapalısı yok muydu?" dedi ve ona kızgın bir şekilde baktım.

 

"Dün diğer giyen kadınlara bakarken sorun yaşamıyordun ama ben giyince mi kötü?" diyerek tersledim.

 

Zaten hala kızgındım ona.

 

Dün kadının birinin topunu ayağına kadar götürmüştü zaten.

 

"Ben kimseye bakmadım," dedi ve bir kaç adım attı.

 

"Ya demek bakmadın? Ne diye o kadının topunu götürüyorsun o zaman?" dediğim de yüzlerimiz oldukça yakındı.

 

"Yardım ettim sadece." dediğin de iyice sinirlendim.

 

"Ona yardım etmek sana mı kaldı?" dedim sert bir şekilde.

 

Polat bir kaç saniye yüzüme baktı ve konuşmaya başladı.

 

"Yoksa sen beni mi kıskandın?" dediğin de gözlerim açıldı.

 

"Aa üstüme iyilik sağlık, ben seni ne diye kıskanacakmışım be." diye cırladım.

 

 

"Çekil şurdan kızlar aşağıda." dediğim de tam yanından geçecektim ki kolumdan tuttu ve beni kendine çekti.

 

"Demek kıskanmıyorsun? dedi ve dudaklarıma baktı.

 

"Evet kıskanmıyorum." dediğim de gülümsedi.

 

"O zaman o kadının teklifi kabul etsem kıskanmazsın öyle mi?" dediğin de neyden bahsettiğini anlamadım.

 

"Ne teklifi?" dediğim de korkmuştum.

 

Yoksa bu kadın onunla yatmayı mı teklif etmişti.

 

"Kıskanmıyorsun ya neden soruyorsun?" dediğinde sinirlenmiştim.

 

Neredeyse ağlayacaktım.

 

Biz buraya ne için gelmiştik ve şu an ne yaşıyorduk.

 

"Ne bok yersen ye!" dedim ve kollarımı ondan ayırdım.

 

"Git kiminle yatıyorsan yat! Umrumda değil." dediğim de ona arkamı durmuştum.

 

Tam kapıya varmıştım ki gözümden bir damla yaş aktı.

 

"Umrumda değilsem neden ağlıyorsun o zaman?" dediğin de eliyle çenemi kaldırdı.

 

"Umrunda değilim madem beni neden kıskanıyorsun?" dediğin de bir şey demedim.

 

Diyemedim, kıskanıyorum diyemedim.

 

Sadece benim olmasını istediğimi söyleyemedim.

 

Tam Ağlamaya başladığım da dudaklarıma kapanan onun kalın dudaklarıyla ağlamam durmuştu.

 

Dudakları ve benim dudaklarım onunkilerle buluşunca sanki kendimi uçuyormuş gibi hissediyordum.

 

Midem de kelebekler uçuyordu sanki.

 

Geri çekildi, "Sen kıskanmıyorsun ama ben deli gibi kıskanıyorum seni." dedi ve tekrar dudaklarıma yapıştı.

 

Ellerini belimde gezdiriyordu.

 

Tekrar geri çekildi ve , "Senin umrunda değil ama benim senin kiminle yattığın umrumda, sadece benimle yatmalısın." dedi ve tekrar dudaklarıma kapandı.

 

Evet artık mutluluktan ayakta bile duramıyordum. Yaslanmak istiyordum. Öpüşmemiş gittikçe şiddetleniyordu ve ben kendimi durduramıyordum.

 

Polat mayonun tam kopçasını çıkarmıştı ki bir ses öpüşmemizi böldü.

 

"Abla, hadi ya gelmiyor musunuz? Bak masal ile biz geleceğiz şimdi." diyen Asel'in sesiyle kendime geldim.

 

"Geliyoruz şimdi." diye bağırdığımda nefes nefeseydim.

 

Polat ise sanki normal nefes alıyordu ama bana şehvetle bakıyordu hala.

 

Yüzüme doğru eğildi ve tam kulağımın arkasında durdu. Elleriyle mayonun kopçasını tekrar bağlıyordu.

 

"Bunu gece tekrar sökmek istiyorum." dediğin de yanaklarım kızarmıştı.

 

Geri çekilmeden önce sol omzuma bir öpücük kondurdu ve geri çekildi.

 

 

Kapıdan çıkmadan önce bana göz kırpmıştı. Bense ayakta kala kalmıştım.

 

Benimle gece?

 

Benimle gece yatmak mı istiyordu?

 

Allahım heyacandan ölecektim.

 

Akşama nasıl edecektim ben. Ve daha önemlisi onun suratına hayal etmeden nasıl bakacaktım.

 

Allahım sen benim aklıma mukayyet ol...

 

 

 

 

 

 

*

*

*

 

 

 

 

 

NEVA. 

 

İki gündür sürekli gelip gidiyorlardı ve ben artık ister istemez bu durumdan sıkılmıştım. Sanki ben çoçukmuşum gibi davranıyorlar. Tamam kendimi toparlamıştım artık.

 

 

"Bugun de mi gelecekler." diye Timur'a sordum.

 

"Hayır, bugün kimse gelmeyecek söyledim." dediğinde ona gülümsedim.

 

"Sen harikasın." dediğimde ona sarıldım.

 

"Dicle mi gelmeyecek?" dediğim de bana baktı.

 

"Hayır canım, o gelecek ama istersen söylerim hemen gelmez." dediğin de başısı sağa sola salladım.

 

"Yok sorun değil onun da evi sayılır burası gelsin tabi." dediğim de Timur dudaklarıma minik bir öpücük bıraktı.

 

 

"Ben biraz odama çıkacağım o gelince gelirim." dedim.

 

Timur başını salladı.

 

 

Kahvaltıyı birlikte yapmıştık ve artık üst kata gitmek istiyordum. Bir duş almak bana iyi gelecekti.

 

 

Odaya girdiğimde yatağa baktım. Sabah kalktığımız gibiydi ve iki dakika da hemen toparlardım onu.

 

Yastıkları alıp yorganı güzelse serdim. Üzerine de yastıkları tekrar koyduğumda yatak çoktan düzelmişti bile.

 

 

Banyonun kapısını açıp içeri girdim. Kendime hiç bir şey bakmamıştım. Timur'unkileri kullancaktım. Hatta onun şampuanını kullanmak istiyordum.

 

 

Üstümdekileri bir çırpıda çılardım ve yere bıraktım.

 

Saçımdaki tokayı da bıraktım.

 

Sıcak suyu açıp normal sıcaklığa gelmesini bekledim. Normal sıcaklığa ulaşınca da vücudumu temizlemek için Timur'un eşyalarına kullandım. Bolca duş jelinden sıkmıştım.

 

Umarım kızmazdı.

 

Kızacağını pek sanmıyordum.

 

Şu an bu beni eğlendiriyordu onun eşyalarını kullanmak bana iyi gelmişti.

 

Şu an onun gibi koktuğumu biliyordum.

 

Saçlarımı da şampuanladım ve bir güzel köpürterek yıkadım. Çok fazla sıkmıştım belki ama sanki onunla duş alıyormuşum gibi hissediyorum.

 

 

Tamamen köpüklerden arındığımda suyu kapattım. Yavaş bir şekilde dışarı çıktım ve Timur'un bornozunu kendime geçirdim.

 

Aynadan kendime baktığımda çok komik duruyordum.

 

Aynı onun minik kızı gibi olmuştum.

 

Banyodan çıkmadan önce saçlarımı taramıştım.

 

Kapıyı açıp çıktığımda Timur'un beyaz gömleğini giydiğini gördüm.

 

"Banyoda mıy_" dedi ve beni görünce sustu.

 

Beni baştan aşağı inceledi ve dudakları kıvrıldı.

 

"Minik beyaz tavşanlara benzemişsin." dediğin de güldüm.

 

"Ben daha çok senin minik kızınmış gibi hissettim." dediğim de yanına doğru ilerledim.

 

 

"Demek öyle." dediğin de gömleğini iliklemeyi bırakmıştı.

 

"Benim şampuanı kullanmışsın." dediğin de hemen başımı salladım.

 

"Evet seninki daha çok hoşuma gitti." dedim sırıtarak.

 

Bir kaç adım attı ve eğildi. Boynumu kokladı ve geri çekildi.

 

"Sende daha güzel kokuyormuş." dediğin de gülümsedim.

 

"Seni özlemişim." dedimde bana baktı.

 

"Bende seni çok özlemişim." dedi ve gülümsedi.

 

Kollarını belime doladı ve eğildi. Boyumdan dolayı sürekli eğilmek zorunda kalıyordu.

 

Beni bir çırpıda kucağına aldı ve dolaba yasladı.

 

"Ne yapıyorsun?" dedim panikle.

 

Henüz o işi yapmak için hazır değildim. Yani kısmen hazır değildim.

 

"Ne yapıyorum?" dediğin de ondan çekemiyordum bakışlarımı.

 

Elleri le boynuna sarılmıştım çünkü beni bu şekilde daha iyi tutabilirdi.

 

Bunu yaparak yüzlerimiz oldukça yakınlaşmıştı.

 

Timur ise sürekli dudaklarıma bakıyordu.

 

 

Sanırım beni öpmek istiyordu.

 

Bende istiyordum.

 

Neyi bekliyordu ki?

 

Beni yavaşça yere indirince yüzüm düştü.

 

"Ned_" demiştim ki cümlem onun dudakları yüzünden yarım kaldı.

 

Beni neden indirdiğini soracaktım ama yapamadan beni öpmeye başlamıştı.

 

Dudaklarımız birbirine o kadar aşinaydı ki. Kendiliğinden hareket ediyordu.

 

Dudaklarımın içinde dilini hissetmek inildemem neden olmuştu. Bu sesi çıkarınca ister istemez Timur bana daha yaslamıştı.

 

Bornozunun önü açılmış ve şu an çıplaktım. Hemde Timur'un karşısında.

 

Dudaklarını geri çekti ve soluklandı.

 

"Seni hissetmek istiyorum." dedi fısıltıyla.

 

"Bende." dediğim de sesim soluk alıp verirken zorlanıyor gibi çıkmıştı.

 

Eliyle gözlerimi kapattı ve beni kendine çekti. Bana ne yapacağını merak ediyordum.

 

Sağ eli belimden aşağıya doğru zikzak çiziyordu. İster istemez gülümseme neden olmuştu. Gözlerim hala kapalıydı. Onun gözleri açık mıydı bilmiyorum.

 

Eli kalçamın hemen üstünde durduğunda nefes almayı unuttum.

 

"Nefes al." diyerek dudaklarımın üstüne fısıldadı.

 

Nerin bir nefes aldığımda elinin kalçamda hissediyordum. Eliyle okşuyordu. İçindeki bir şeylerin uyanmasına neden oluyordu. O böyle yaptıkça ben onu daha fazla öpmek istiyordum.

 

"Abi nerdesiniz." diyen Diclenin sesiyle gözlerim anında açıldı ve panikle ne yapacağımı bilemedim.

 

Timur bir çırpıda bornozumu bağlamıştı.

 

"Bu kızı bir gün öldüreceğim." dediğinde güldüm.

 

"Zamanlaması yine berbat." dedi ve dudaklarıma minik bir öpücük kondurup geri çekildi.

 

"Sen giyin ben onu aşağı götürüyorum." dediğin de gülerek başımı salladım.

 

"Geldim başımın belası geldim." diye bağırarak çıktı odadan.

 

O çıktıktan sonra kahkaha atmıştım.

 

Ya içeri direkt olarak seslenmeden pad diye dalsaydı ve az önceki manzaraya şahit olsaydı?

 

Ah düşünmek bile istemiyorum. Düşünmesi bile korkunçtu.

 

Kocamın hayalleri de suya düşmüştü böylelikle...

 

 

Üstümü giymiş ve saçlarımı kurutup örmüştüm. Artık alt kata inebilirdim artık.

 

Kapıyı çekip kapattım ve merdivenlere doğru yöneldim.

 

Merdivenlerden inmek üzereydim ki sesler ile durdum.

 

"Ne zaman geldin?" diyen Timur'du.

 

Kim gelmişti ki?

 

"Anne neden bize haber vermedin?" dedi Dicle.

 

Asiye hanım mı gelmişti.

 

"Bugün geldim." diyen sesini duydum Asye hanımın.

 

Ama yalan söylüyordu.

 

Asiye hanım buraya geleli neredeyse bir hafta olmuştu. Babamı bulmadan önce arabada onu görmüştüm biriyle konuşuyordu.

 

"Olanları duyunca hemen geldim, Neva iyi mi?" dediğin de merdivenlerden inmeye karar verdim.

 

 

"Evet iyi." dedi Timur.

 

Merdivenlerin başında ben görününce Timur bana bakmıştı. Beni baştan aşağı süzmüş ve göz kırpmıştı.

 

Bu hareketi ister istemez gülümseme neden oldu.

 

 

"Hoş geldiniz Asiye hanım." dediğim de merdivenleri inmeyi bırakmıştım. Salona adım atmıştım.

 

"Hoş buldum kızım, iyi misin?" dediğin de gülümsedim.

 

"Teşekkür ederim efendim ben iyiyim." dediğim de gülümsedi.

 

"İyi olmana sevindim kızım." dedi kibar bir şekilde.

 

Kapı zili çalınca Dicle yanımızdan ayrıldı.

 

"Kim geldi ki şimdi?" dedi ve salondan çıktı.

 

Asiye hanımın yüzüne baktığımda nedense gelenin kim olduğunu biliyor ve yüzünde bir korku var gibiydi.

 

Neyden korkuyordu.

 

Salona baktığımızda Dicleyi gördüm ve arkasından çıkan uzun boylu sarışın kahverengi gözlü bir adamla göz göze geldik.

 

Bu kimdi?

 

"Dayımmış?" dedi Dicle ve yanımıza doğru geldi.

 

Dayısı mıydı?

 

Bu adam Timur'un dayısı mıydı?

 

Bu adamı hatırladım Asiye hanımla bir hafta önce konuşan adam oydu.

 

"Seni kim çağırdı buraya?" dedi anında Timur.

 

"Kimse çağırmadı." dedi adam.

 

 

"Neden geldin o halde?" dedi Dicle.

 

"Anlatmadın mı?" dediğin de Asiye hanıma baktı.

 

"Neyi?" dedi Dicle.

 

"Anne o neyden bahsediyor?" dedi.

 

Asiye hanım başını eğmişti.

 

"Geldim çünkü, artık kardeşinizi yanınıza almanız gerekiyor." Dedi ve ben başıma balyoz yemiş gibi oldum.

 

Kardeş mi?

 

Ne kardeşi?

 

"Ne?" dedi Dicle.

 

"Ne kardeşi?" dedi anlamadığı yüzünden belliydi.

 

"Abin, hatırlamıyor musun, siz üç kardeşsiniz." dedi adam ve ben şaşkınlık ile Timur'a baktım.

 

Timur şaşırmış gibi durmuyordu.

 

"Saçmalama biz iki kardeşiz." dedi Dicle.

 

 

"Sen çok küçüktün Dicle daha, Ensar benimle geldiğinde sen daha çok küçüktün. Hatırlamıyor olman normal." dediğin de gözlerini bizden çekmedi.

 

Ensar.

 

Ensar diye kardeşi mi vardı Timur'un.

 

"Çık evimden." dedi Timur.

 

"Hemen çık evimden." dedi ve yanına doğru ilerledi.

 

"Benim kardeşim falan yok, o senin çoçuğun. Benim kardeşim değil." dediğin de dayısının kolunu tuttu.

 

"O senin öz kardeşin." dedi Adam ve salondan yaka paça çıkarıldı.

 

 

"Neyden bahsediyor dayım anne?" dedi Dicle.

 

 

"Dicle kızım." dedi Asiye hanım ve ağlamaya başladı.

 

"Neden ağlıyorsun?" diyen kişi Timur'du.

 

"Onu özlediysen git arkasından." dedi sert bir şekilde.

 

Asiye hanım ağlamaktan bir hal olmuştu en son koltuğa atmıştı kendini.

 

 

Timur tek kelime dahi etmeden üst kata çıkmaya başladı.

 

"Az önce olanları herkes unutsun. Tek kelime dahi konuşmak istemiyorum bu konu hakkında." dedi ve merdivenleri tırmandı.

 

 

Üçümüz baş başa kalmıştık.

 

Neler oluyordu?

 

Ensar kimdi?

 

Gerçekten de Timur'un bir kardeşi mi vardı?

 

Neden bu zamana kadar kimse söz etmedi?

 

Neden kimse bir şey söylememişti bu zamana Timur?

 

Dicle bilmiyor bile...

 

 

 

 

 

💣💣

 

 

 

 

 

 

 

 

Evet ballarım bir bölümün daha sonuna geldik. Bölümü nasıldı? Beğendiniz mi?

 

Yeni bölümde sizce neler olacak?

 

Timur'un kardeşini merak ediyor musunuz?

 

Sizce neden kimse bu zamana kadar bir kardeşten bahsetmemiş olabilir?

 

Timur sizce neden o kadar kızdı?

 

 

Diğer bölümde görüşmek üzere ballarım. O zamana kadar kendinize cici bakın. Yazarınızdan hepinize çokça kalp... ~~

 

 

 

 

Instagram: sinemk2611 ~~

Bölüm : 12.08.2025 17:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...