
~~>Kurguda geçen olay ve karakterlerin gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür... <~~ 💣💣
~~Bölüme geçmeden önce yıldıza basmayı ve yorum yapmayı lütfen unutmayalım. Yorumlarınız beni her zaman motive ediyor canlarım... ~~~💣💣
Bölüm şarkıları: Davut Güloğlu: Yalan mı?
Şebnem Ferah: Mayın tarlası, Sil Baştan.
Öykü Gürman: Sarıl Bana.
Kazım koyuncu: Denizde karartı var.
💣💣39.ÖLÜ BİR BEDEN 💣💣
Neva Kandemir.
Yaklaşık bir on dakikadır herkes kendine gelmeye çalıyordu.
Bende dahildim buna. Az önce duyduğum şeyi sindirmem on dakikamı almıştı.
"Siktir Lan oradan gelmiş birde bizimle dalga geçiyor. Defol buradan!" Sözlerini bitiren Timur bir hışımla ayağa fırladı ve Ensar'ın koluna yapıştı.
"Dalga geçmiyorum. Mezar gerçekten boş, inanmıyorsan baktır birine gitsin baksın mezar şu an boş. Hiç bir şey yok. Ne kemik nede başka bir şey. Bomboş." Ensar'ın sözlerinde doğruluk akıyordu.
Nedense ona inanmayı seçmiştim. Galiba sadece ben inanmayı seçmiştim.
"Eğer bu senin bir oyununsa öldürürüm seni." Timur kardeşine karşı çok öfkeliydi ve bu sesine yansıyordu.
Onu dinlemeden anlamadan hemen yargılamayı seçti. Ensar'a bir an için üzülmüştüm.
"Biraz sakin ol, ya doğruysa?" dediğim de hepsi birden bana bakmıştı. Bende onlara tek tek baktım.
"Bu olmaz." dedi Rauf amca.
"Bence de olamaz, biz gömdük ya onu." dedi Cihat .
"Gömdünüz ama gömmeden önce yüzünü açtılar mı? Yüzünü gördünüz mü? O tabuttaki babam mıydı?" diyen Ensar'a bakıp kaldım.
"Ben hatırlamıyorum." dedi Cihat ve Rauf amcaya baktı.
"Bende tam hatırlamıyorum, çok oldu bakmış olmalıyız." Sözleri bitmişti ama içinden düşündüğünü anladım.
Emin değildi o da bakıp bakmadıklarını bilmiyordu.
"Bakmadık, baktırmadılar. Kimse açmadı yüzünü," Dedi Asiye hanım ve ağlamaya başladı.
"Bu doğru değildur demu? Doğru olsa bizi görmek istemez miydi? Ölmemiş olsa bir yerden çıkardı. Çıkmaz mıydı?" dediğin de tekrar bayılacak gibi oldu.
"Doğru değil, yanlış biliyorsun sen. Doğru olsa kocam beni görmeye gelmez mi? Ne çektiğimi bilmez mi bu adam. Yok, yok öldü o. Öldü gömdüm ben onu. Üstüne de toprak attım." Oturduğu yerde ileri geri hareket etmesi beni endişelendirmeye başlamıştı.
Gerçekten Asiye hanım hiç iyi görünmüyordu.
"Doğru Anne, doğru ölmedi o yaşıyor." dedi Ensar ve ona baktı Asiye hanım.
Hepimiz ona dikkat kesilmiştik.
"Beni dinlemek zorundasınız." dedi sakince.
"Siz fark etmemiş olabilirsiniz ama ben fark ettim, 15 yaşıma kadar ben hep takip edildim. Başlarda abimin yaptığını düşündüm. Hatta seni de aramıştım o zaman. Sen açmamıştın,sonra ben bunu dayıma anlattım. Dayım saçmalama onu gömdüler üstelik bende oradaydım dedi ama benim içim rahat değildi. Biliyordum içimde bir garip bir his vardı." dedi ve düşünmeye devam etti Ensar.
"Takip edildiysen bunun babamla ne ilgisi var?" diye soran kişi Dicle'ydi.
"Beni kim biliyor sence? Kimlikte bile Kandemir değilim. Kim beni neden takip etsin?" dediğin de Timur düşünüyordu.
Ensar'ın söylediklerinin doğru olup olamayacağını kendi içinde tartıyordu.
"Annemin soy adını taşıyorsun? Ve babamın çok düşmanı vardı onlardan biridir bunun babamla ilgisi yok." dedi net bir şekilde Timur.
Emin miydi bundan?
Kendisi de çelişki içindeydi ve bu yüzüne de oldukça yansıyordu.
"Hayır yanılıyorsun, kimse beni bilmiyor ne annemle ne sizlerle bağlantım vardı benim o zamanlar, ben annemle bile konuşmaya 18 yaşımda başladım." dediğin de bütün gözler Asiye hanımı buldu.
Galiba Asiye hanımın yalanları bir bir ortaya çıkacaktı böyle giderse.
"Onunla görüşüyordun ve bunu bana söylemedin öyle mi?" diye sordu Timur.
Asiye hanım sessiz kalmayı seçmiş ve konuşmamıştı.
"Sadece buda değil, takip edilmekte değil mesele ben arkamda birinin beni koruduğunu kolladığını dayımla gittiğim günden beridir hissediyorum. Biliyorum da bundan emin değildim sadece."
"28 yaşındayım şu an ve ben 2 yıldır takip edilmiyorum. İki yıldır o gölge yok peşimde. İki yıldır kimse beni korumuyor." dedi ve ben daha da meraklandım.
"İki yıldır sürekli İstanbul'a geliyorum," Dedi ve hepimiz ona bakıp kaldık.
"Bu imkansız. Ben inanmıyorum. Hatırlıyorum ben o zamanı babam öldü. Öldü değil mi abi?" dedi Dicle ve o da ağlamaya başladı.
"Babam bize bunu yapmaz değil mi? Senin bu hale düşmene izin vermez." dediğinde hıçkırdı.
Yanında duran Kaan ise ne yapacağını bilmiyordu. Destek olmak istiyordu belki ama şuan için bunu da yapamazdı. Timur anlarsa ve işte o zaman daha da kötü şeyler olabilirdi.
"Değil, başlarda bende imkansız diyordum. Ve sonunda uzun zamandır düşündüğüm şeyi yaptım. Gizlice mezarı açtırdım. Ve gördüğüm şeyin aslında kemikler ölü bir beden olacağını düşünmüştüm ama mezarın boş olması beni şaşırtmadı. Hissediyorum dedim, hâlâ hissediyorum. Ama iki yıldır hissetmiyorum. Ölmediyse bile ölmüş olabilir." dediği an bedenim buz kesti.
"Nasıl? Anlamadım ne demek istiyorsun açık konuş?" dedi Timur.
"Babamı biri sırtından vurmuştu doğru mu?" dediğin de Timur bana bakıp başını sallamıştı.
"Yenge senin üzülmen için söylemiyorum ama, baban katil olmayabilir kullanılmış bile olabilir." dediğinde gözlerimiz birbiriyle kesişti.
Bunu da mı biliyordu?
Yenge demişti bana.
Yengesiydim değil mi onun.
Mutlu mu olmalıydım ben bu durumda?
Ne hissetmeliydim şu an.
"Ben Rize'ye gidiyorum." dedi Timur.
"Bunu gözlerimle görmeden inanmam." dediğinde ona bakıp kaldım.
"Bu saatte mi?" dediğimde başını salladı.
"Özür dilerim ama buna inanmam mümkün değil, babam öldü ve orada olduğunu biliyorum. Gidip göreceğim." dediğinde başımı salladım.
Bu onun kararıydı görmek istiyorsa gitmeliydi.
"Bende geleceğim." dedi Ensar.
"Sen gelmeyeceksin!" diye uyardı onu Timur.
"Ben geleyim o zaman." dedi Cihat.
İyi olurdu Timur'un yalnız gitmesini istemiyordum.
"Peki siz bilirsiniz. Gidip bakın zaten göreceğiniz tek şey boş mezar olacak." dedi Ensar emin ve bir o kadar da kararlı bir sesle.
"Saçmalık." dedi Cihat.
Belli ki o da bu duruma inanmıyordu.
Ama ben az önce bir şey fark ettim. Rauf amca oldukça sessiz kalıyor. Ben Murat beyle ikisinin yakın arkadaş diye biliyorum o neden sessizdi bu duruma, bir şey biliyor olabilir miydi?
Diğerlerini bilmiyorum ama hislerime güvenerek söylemek isterim ki Ensar haklıydı. Timur ve Cihat oraya gitse bile görecekleri tek şey boş mezar olacaktı.
Ben Ensar'a inanmıştım. Ensar'ın anlattıkları doğruysa eğer yaşıyor olabilirdi. Asiye hanım kayınpederi yüzünden oğlunun üstüne gitmemiş olabilirdi ama ben Murat beyin Ensar'ı bırakacağını düşünmüyordum.
Kim ne derse desin, Murat bey yaşıyordu. Belki de onun bir planıydı bunlar.
Timur'un mafya olması için yaptı belki de.
Aklıma bin bir türlü soru geliyordu. Ama hiç birinin cevabı net olmamakla birlikte her şey çelişkiliydi.
"Gidelim o zaman, uçakla daha hızlı gideriz." dedi Cihat.
"Ben geleceğim tamam mı? Bunu kendi gözümle görmem gerek ve bunu oraya giderek yapabilirim." dedi Timur ve anlımı öpüp geri çekildi.
"İyi olacaksın değil mi?" dediğimde gülümsedi sadece.
Ama bu içten bir gülümseme değildi. Üzgündü, o da şu an hem şaşkın hem de ne yapacağını bilmiyordu.
"Olacağım." dedi nazik bir sesle.
"Tamam o zaman, bekleyeceğim." dedim ve gözlerinin içine baktım.
Başını salladı ve bana bakmadan arkasını döndü. "Gidelim." dedi Cihat'a bakarak.
"Benim gelmeme gerek yok o zaman," Dedi Ensar ve kimse bir şey söylememişti.
Timur ve Cihat tam kapıdan çıkmak üzereydi ki Ensar'ın sesiyle durdular.
"Bunu kendim yaptırdım, polis karışmadı polis karışsın istemedim. Ona göre gidin." dediğinde Cihat başını sallamıştı. Timur sadece yüzüne bakmakla yetindi.
Çünkü hala kızgındı ona. Ben bu kızgınlığının da uzun süreceğini düşünmüyordum ama Timur'du bu işte ne yapacağı belli olmuyordu. Çok öfkeliydi neden bu kadar öfkeliydi onu da anlamıyorum.
Ne olursa olsun Ensar onun kardeşiydi aynı candan aynı kandan..
Tam Dicle'nin yanına gidecektim ki Timur'un sesiyle salonun kapısına baktım.
"Sende benimle gel." dediğin de ona bakmıştım.
Az önce beni götürmeyecekti şimdi neden fikrini değiştirmişti ki?
"Az önce öyle dememiştin ki." dediğimde yanıma doğru yavaş adımlarla gelip elimi tuttu.
"Seni bu akbabaların arasında bırakmak istemiyorum." dediği an herkes şaşkınlık ile ona bakmıştı.
Ailesine akbaba mı demişti o ?
"Cenazeyi sen getirmiştin, yanlış hatırlamıyorum değil mi?" dedi Timur. Rauf amcaya bakarak.
"Evet ben aldım ama." dediğinde hâlâ şaşkındı.
"Tamam eğer söylediği gerçekten doğruysa buradaki hastane ve oradaki hastane ile de konuşalım, bir bilgileri var mı yok mu diye." dedi.
"Doğruysa değil, doğru zaten, git ve gör." dedi Ensar ve kararlı sesi ona bakmama neden olmuştu.
Neredeyse adı kadar emindi mezarın boş olduğundan.
Timur bir şey söylemedi ve yürümeye başlayınca bende onunla birlikte yürüdüm.
Beni yanında götürmesini zaten istiyordum ama onun düşünmesi ve istemesi daha önemliydi.
Gülümseyerek arkasından ilerlemeye devam ettim..
Evden çıkıp arabaya bineli neredeyse yarım saat olmuştu. Uçağın olduğu yere doğru gidiyorduk.
"Neden evin olduğu yere indirmiyorsun?" diye sorduğumda Timur başını çevirip gözlerimin içine baktı.
"Neyi?" dediğinde söylediğimden bir şey anlamadığını anlamış oldum.
"Uçağı, uçak senin değil mi?" dediğim de başını salladı.
"Evet benim ama şu an durduğumuz ev ona uygun değil ki, önceki ev uygundu. Unuttun mu yoksa evleri." dediğin de gözlerim büyüdü.
Doğru bu ev ile ilk geldiğim ev aynı değildi ki. İç düzeni birebir aynıydı ama. Alt kat ve alt kattaki koleksiyonu orada kalmıştı.
"Bir anlık aklımdan çıkmış." dedim ve gülümsedim.
Gerçekten bir an için bunu unutmuştum.
"Alt katlara inmiş miydin?" diyen Cihat'ın sesiyle ikimizde ona baktık.
"Evet indim." dediğimde Timur'a baktı.
"Alacağın olsun, hani ilk beni indirecektin." dediğinde neredeyse gülecektim.
"İlk karım indi şansına küs." dedi Timur.
"Alacağın olsun kuzen, sorarım bunun hesabını ben." dedi gülümseyerek.
Galiba ortamı biraz yumuşatmak istiyordu.
Aslında etkilide olmuştu Timur bir an için düşünmeyi bırakıp sohbete dahil olmuştu.
"Geldik sayılır abi," dedi Yiğit.
"Tamam," dedi düz bir sesle Timur. Çıktığımızdan beri olanları düşündüğünü biliyordum.
Ama biraz fazla kafasına takıyordu ve yüzüne de yansıtıyordu bunu.
Araba durduğunda bana döndü.
"Ben sormayı unuttum, daha önce bindin mi uçağa?" diye sordu.
"Hayır, yani galiba binmedim." dediğim de bana bakıp kaldı.
"Hatırlamıyorum ki, yani hala bazı şeyleri hatırlayamıyorum." dedim üzgün çıkan bir sesle.
"Tamam güzelim önemli değil, ben yanında olacağım korkmana gerek yok tamam mı." dedi anlayışlı sesiyle.
Başımı olumlu anlamda salladım ve, "Tamam kocam." dediğim de gülümsedi ve arabadan indi.
Elini bana uzatıp inmemi bekledi. Elini tuttum ve hemen arabadan çıkıp gözlerimi uçağa sabitledim.
Timur'un olduğu o kadar belliydi ki, siyahtı rengi hiç böyle bir şey görmemiştim. Binmemiştim üstelik.
Hayranlık ile bakmaya devem ederken Timur'un sesini duydum.
"Beğendin mi?" Diyen sorusuyla başımı salladım.
Beğenmek ne kelimeydi bayılmıştım.
"Bence bayıldı, bir tane de ona mı alsak?" diyen Cihat'a bakıp kaldım.
"Yok ben ne yapacağım uçağı, bu yeter bize." dedim hemen.
"Neden ki, yanına bir tane beyaz güzel gitmez mi?" Timur'un cümlesi ile ona baktım. Beyaza tutkum olduğunu biliyordu.
"O kadar değil canım, bu bize yeter." dedim ve gülümsedim.
"Hadi gidelim." dedi Cihat.
Timur hala elimi bırakmamıştı ve biz uçağa doğru ilerliyorduk. Acaba korkacağım için mi böyle yapıyordu?
Uçağa binmeden Yiğit'e baktım. O burada kalmıştı.
Bizimle gelmeyecekti sanırım.
"Üçümüz mü gideceğiz sadece? Bu tehlikeli olmaz mı, senin için?" dediğimde uçağa binmek üzereydik.
"Neden tehlikeli olsun güzelim?" dedi ve beni arkasından çekiştirdi.
Uçağın içine girdiğimde gözlerim ışıldadı, en azından içindeki çoğu şey kremdi. İçininde siyah olmasından korkuyordum.
"Yani mafyasın ha hani? Korumalar olmadan oraya gitmen doğru bir hareket gibi gelmedi bana." dedim ve onun gösterdiği yere bıraktım kendimi.
Timur da yanıma oturdu ve bana çevirdi bakışlarını.
"Orası benim memleketim, orada bana kimse bir şey yapamaz ki, hem orada da adamlarım var benim, beni bekliyorlar." dediğin de gülümsemeden edemedim.
"Düşman her yerde düşmandır." dedim.
"Öyle ama korkma ben seni tehlikeye atacak hiç bir şey yapmam." Cümlesi biter bitmez kaşlarım çatıldı.
"Ben benim için demiyorum ki, ben senin için diyorum," Dedim sakince.
"Ayrıca düşünmeden yola çıktık, ya doğruysa hepsi ya gerçekten baban yaşıyorsa? Ya baban hepinize bir oyun oynuyorsa?" dediğimde yüzü aniden değişti Timur'un.
"Ona inandın mı?" dediğinde yüzüne baktım.
Kızmış mıydı kardeşine inandığım için.
"Yani ben emin değilim ama, galiba inandım." Sesim oldukça tereddütsüz çıkmıştı.
"Birazdan kalkıyoruz, kemerleri bağlayın." diyen Cihat'a baktım.
O da tam karşımıza geçip oturdu ve kemerini bağladı.
"Bunu düşünme, şimdilik." dedi Timur.
Sesi biraz soğuk çıkmıştı sanki.
Ben kemeri ellemeden o benim yerime bağlamıştı benim için.
Kendisininkini de bağladı ve sol elimi avucunun içine aldım.
"O kadar korkacağımı sanmıyorum," Dediğimde gözlerimle ellerimizi işaret etmiştim.
"Olsun ben tutmak istiyorum." dedi ve dudaklarım bu hareketi karşısında kıvrıldı.
Hem bana kızmış, yada üzülmüştü emin değilim ama beni düşünmeden de edemiyordu.
Beni sevdiğini bir kez daha anladım, kızgın olsa bile bana asla kıyamıyordu.
Bir şey demedim ve uçağın haraket etmesini bekledim.
Timur da camdan dışarı bakıyordu.
Eminim ikiside sayısız kez uçağa binmişti. İkisi de o kadar rahattı ki.
Aslında bende rahattım ama sadece biraz
tedirgindim.
Sonuçta ilk kez biliyordum, yani galiba ilk kez biniyordum.
Başımı Timur'un omzuna yasladığımda dışarı bakmadım. Gözlerimi kapattım. Zaten karanlıktan başka bir şey yoktu. Baksam ne değişecekti ki.
"Uyumak iyi gelir, uyu güzelim." diye fısıldadı kulağıma.
Bir şey demedim, sadece onu dinlemeye karar verdim.
Uçağın yavaş bir şekilde hareket ettiğini sesinden anladım. O kadar da korkulacak bir şey yoktu sanırım.
Timur'un kokusu mayışmama neden oluyordu.
Kendimi uykuya teslim etmeden önce Cihat'ın sesini duydum. Ne dediğini anlayamayacak kadar kendimi yorgun hissediyordum...
Timur Kandemir.
"İnmemize az kaldı uyandır istersen." diyen Cihat'a baktım.
Bende biliyordum gelmek üzere olduğumuzu ama karıma kıyamıyordum.
"Saat daha erken, uyusun hemen gitmeyiz Egemen gelsin o zaman gideriz." dediğimde başını olumlu anlamda salladı Cihat.
Bakışlarım karımın üstündeydi ne güzel uyuyordu öyle..
Her zaman uyuduğu gibi dudakları açıktı. Bu yaptığı gülümsememe neden oldu.
Bu yaptığını her zaman yapıyordu ve beni her seferinde güldürmeyi başarabiliyordu. Benimle konuşmuyorken bile beni gülümsetmeyi başarabilen tek kişiydi benim karım.
"Mezar boşsa ne olacak?" diyen Cihat'ın sesiyle bakışlarımı Neva'dan çekip ona baktım.
O da mı öyle düşünüyordu ?
"Sende mi öyle düşünüyorsun?"
Başını sağa yatırdı ve gözlerimin içine baktı.
"Emin değilim ama bir şeyler döndüğü kesin." dedi tereddütsüz çıkan bir sesle.
Bir şeylerin döndüğünü bende biliyordum ama ne döndüğünü bilmiyordum.
Beynimin içi artık bir şeyleri daha düşünecek kadar sakin değildi. Binbir türlü şey yokmuş gibi başımda, birde bu çıkmıştı.
Üstelik bu tamamen onun uydurmasıydı buna adım kadar emindim.
Babam öldü, onu kendim gömdüm ya ben.
Bu imkansızdı, yaşasaydı gelmez miydi bu zamana kadar?
Benim bu hale gelmeme izin verir miydi?
Vermezdi tabi, böyle olmalı istemezdi.
"Bilmiyorum." diyerek kestirip attım.
"Öyle olsun." dediğinde beni inceliyordu.
Uçağın inme sesi duyulduğunda Neva hala uyuyordu.
"Uyandıracak mısın? Yoksa bekleyelim mi?" Diye sordu Cihat.
"Bekleyelim." dediğimde Neva'yı izliyordum.
Alışık değildi ve galiba uçak onu biraz çarptı.
Hala uyuyordu.
"Tamam zaten saat daha erken," Dedi cihat ve kemerini çözdü.
"Bende uzanacağım biraz." dedi ve ayaklarını uzatıp gözlerini kapattı.
"Bence biraz sende uyu, daha yeni sabah olmak üzere." dedi gözlerini açmadan.
Bir cevap vermeden öyle geldiğimiz yeri inceledim.
Her zaman olmasada hep geldiğimiz yere baktım.
Buradan bile alabiliyordum sanki o kokuyu.
Rize'nin havası da suyuda hep bir başkaydı benim için.
Çocukluğum hep buradaydı.
Gün ağarmak üzereydi ve artık Cihat'da uyumuştu. Bakışlarımı ikisi arasında gidip gelirken Neva'nın kıpırdandığını ve başını koltuğa dahada yasladığını gördüm.
Galiba daha uyuyacaktı.
Cihat'da uyuyordu zaten.
Bakışlarımı cama çevirdim. Hava birazdan ayrınlanırdı, tabi bulutlanabilirdi de.
Buraların hiç bir zaman havasının nasıl olacağı belli olmuyordu. Ama çoğunluk yağmurlu ve sisli olurdu.
Bu böyle olmayacaktı bende biraz kestirsem iyi olacaktı. Uykusuz bir şekilde oraya gitmek istemiyorum.
Onun yüzünden hala buraya kadar geldiğime inanamıyorum.
Gözlerimi kapattım ve düşünmeyi bir kenara bıraktım.
Umarım yanılan o olur.
Umarım yanılan ben değilimdir...
Neva Kandemir.
Bir şeyin burnama dokunduğunu ve sonrada çektiğini hissetim.
Neredeydim ben?
"Güzelim, hadi öğlen oldu uyan artık." dedi biri.
Ah bu Timur'du.
Yavaş bir şekilde gözlerimi aralayıp ve etrafa baktım.
Neredeydik biz harbiden?
"Seni uyandırmak gerçekten çok sormuş." diyen Timur'a baktım.
Gülümseyerek beni izliyordu.
Koltuktan kendimi geri çektim ve ona gülümsedim.
"Saat kaç?" diye sorduğumda etrafıma bakıyordum.
"Öğlen oldu karıcım." dedi ve eğilip anlımdan öptü.
"Gidelim mi artık?" diye sorduğunda hemen başımı salladım.
Rize'ye gelmiş olmalıydık. Öğlen olmuş ve ben hala uyuyordum.
Elini bana uzattı ve kalkmamı sağladı.
"Neden daha önce uyandırmadınız? Çok mu oldu geleli?" diye sordum yüzünü de inceleyerek.
Başını salladı, "Sabaha karşı geldik, ama Cihat vr bende uyuduk biraz." dediğinde uçaktan çıkmak üzereydik.
"Ben uçakta hostes falan olur diye düşünmüştüm neden kimse yoktu?" diye sordum.
Uçağın merdivenlerinden inerken Cihat ile göz göze geldik.
Kocaman gülümsemesi ile bizi izliyordu.
"Ben istemedim," dediğinde Timur'a döndüm.
"Neden?"
"Gerek olmayacağını düşündüm." dedi direkt.
"Uykucuyu uyandırabilmişsin sonunda." dedi Cihat.
Bunu söylerken oldukça eğlendiği belli oluyordu.
"Siz uyandırmayı becerememişsiniz." dediğimde Timur gülmüştü.
"Haa ne dedun? Ha bize mi dedun?" dedi Cihat gülerek.
Başımı salladım ve onu onayladım, "He süze dedum." dediğimde ikisi birden bana güldü.
"Hoş geldin yenge?" diyen ses ile başımı Cihat'ın yanında dikelen uzun boylu adama kaydırdım.
Bu kimdi?"
"Ben ömer." dedi ve elini bana uzattı.
"Bende Neva." dedim ve tokalaştım.
"Bu benim kuzenim." dedi hemen Timur.
"Halamın oğlu." diye de açıkladı.
Başımı salladım ve onlara baktım.
"Annem sizi evde bekliyor." dedi Ömer.
"Geleceğiz, ama önce bir yere gideceğiz." Dedi Timur.
"Vallahi ben bilmem, sabahtır hazırlık yapıyor evde. Artık ne söylersinde durdurursun bilmem." dediğinde onu inceliyordum.
Sanki ben ömeri daha önce gördüm değil mi?
Gördüm sanırım.
"Ah o halam yok mu kesin döktürmüştür yine, bence Neva'da oldukça aç ilk önce ömerlere gidelim." diyerek fikrini söyledi Cihat.
Timur bana baktı ve benden bir cevap bekledi.
"Benim için fark etmez." dediğim de karnımdan gelen kuruldama sesiyle üçü birden bana baktı.
"Fark edermiş." dedi Cihat ve gülümsedi.
"O zaman gidiyoruz değil mi?" diye sordu ömer.
Timur başını salladı ve onu onayladı.
"Abi," dedi arkadan bir ses.
"Söyle Egemen." dedi Timur.
Başımı çevirdiğimde Egemen dediği kişiyi inceledim.
Sanırım Timur'un buradaki adamlarından biriydi.
"Bende mi sizinle geleyim?" Diye sordu.
"Karımı koru Egemen, o nereye sende oraya." dediğinde Timur'a baktım.
Benim korumaya ihtiyacım yoktu ki?
Yoksa var mıydı?
"Tamam abi," dedi Egemen ve hemen başını salladı.
Timur'a baktım ve konuşmak için dudaklarımı araladım.
"Beni neden koruyor? O senin koruman değil mi?" Diye fısıldadım.
"Benim korumalarım senin korumaların sayılır karım, öncelikleri her zaman sensin ben değil." dedi ve gülümsedi.
Timur benim güvenliğim için endişeleniyordu ama benim ihtiyacım yoktu. O yanımdayken ben zaten güvendeydim.
O yanımdayken kendimi hiç olmadığım kadar güvende hissediyordum.
"O zaman ben annemi arayayım." Dedi Ömer.
Timur ve Cihat başını salladı.
Cebindeki telefonu çıkarıp kulağına götürdü. Bizde Ömerin arkasından ilerliyorduk.
"Geliyoruz anne." dediğinde bir kadın sesi duydum.
"Tamam oğlum, ha gelinumuz da vardur değil mi?" dediğini duydum.
Buradan bile duyuyordum sesini.
"Evet anne, Yengem de bizimle." dedi Ömer.
Bir şeyler daha dedi ve sanırım artık telefonu kapatmıştı.
"Sizin nerden haberiniz oldu?" diye sordu Cihat.
"Egemen benim yanımdaydı." dedi Ömer.
"Annem ve benimde öyle haberim oldu. Annem erkenden hazırlıklara başladı. Bizde sizi almaya geldik işte." diye açıkladı Ömer.
"Anladım, sizin nasıl gidiyor." diye sordu Cihat.
"Şükür gidiyor bir şekil o istanbulda kaldı, önemli bir toplantısı vardı, o bir hafta sonra gelecek." dedi Ömer.
"Sen bayadır buradasın o zaman?" diye sordu Cihat.
"Yok bende yeni geldim, iki gün oldu." dedi ve Timur'a bakıp gülümsedi.
"Bilseydim birlikte gelirdik, siz yengemi dayımın mezarını görsün diye mi getirdiniz?" diye sordu.
"Evet." dedi düz bir sesle Timur.
"Anladım, Dicle gelmemiş?" diye sordu.
"İşleri var onun." diyerek kestirip attı Timur.
"Senin keyfin mi yok?" dedi şüpheyle Ömer.
4 tane arabanın olduğu yere geldiğimizde arabalara baktım.
"İyiyim ben." dedi Timur sakince.
Hepiniz Timur için yavaş yürüyorduk çünkü o hala yavaş yürüyordu.
Eve gidince ilk işim bu olacak. Artık Timur'un iyileşmesi gerekiyor. Bir an önce ikimiz çalışmamız lazım yoksa Timur'un uğraşacağını düşünmüyordum.
"İsterseniz hep birlikte gidelim." dedi Ömer.
Cihat Timur'a baktı.
"Olur." dedi düz bir şekilde Timur.
En öndeki arabaya doğru ilerlemeye başladık. Timur'un gerildiğini anladım.
Havada sanki az önce güneş vardı ne ara kapandı onu da anlayamamıştım.
Elini tuttum ve biraz olsun sakinleşmesini istedim. Elini tutmam ile bakışlarının beni bulması bir oldu.
Gözlerimi kapatıp açtım ve elini sımsıkı tuttum.
On sakin olması gerektiğini söylemiştim.
Timur da başını salladı ve nefesi kocaman dışarı üfledi.
Buradakilere yalan söylüyordu biliyorum ama ortada bir şey yokken de böyle böyle diyemezdi de. Üstelik buradakilerin Timur'un ailesi hakkında ne kadar bilgiye sahiplerdi bilmiyordum.
Arabaya bindiğimizde hiç beklemeden araç çalıştı.
"Gelmişken İdris amcayı da gör bence adam senin işlerle uğraşmak kafası şişmiş." Dedi Ömer.
İdris kimdi acaba?
"Görürüm." diyerek kestirip attı yine Timur çok fazla belli ediyordu kafasında kurduğu şeyleri. Ömer'in de bu dikkatinden kaçmıyordu görüyordum.
Bir sorun olduğunu anlamıştı ama sanırım sormayacaktı. Belkide ben varım diye sormuyordu.
"Ee yenge sen nasılsın?" diye sordu.
"İyiyim teşekkür ederim sen nasılsın?" Beni sorması hoşuma gitmişti.
Belkide konu değişsin diye yapmıştı bilemiyordum.
"Bende iyiyim çok şükür, Yengem olanları anlattı, siz meğersem hiç boşanmamışsınız ya?" dediğinde ona bakmıştım.
Asiye hanım boşanmadığımızı biliyor muydu?
"Annem mi söyledi?" diye sordu Timur.
Ömer başını salladı ve onu onayladı.
"O nereden biliyor ya?" dedi Timur.
"Ben söylemiştim." dedi Cihat.
"Neden? Timur'un sinirlendiğini anladım.
Sanırım bize sormadan ortalığa her şeyi duyurmuştu. Bu durumda Timur'un sinirlenmesine yol açıyordu.
"Ne bileyim sürekli öyle sorunca söyledim gitti bende." dedi Cihat.
Bu Timur için yeterli bir cevap değildi ne yazık ki.
Bu kimse için yeterli bir cevap değildi.
"Söylememesi mi gerekiyordu?" Konuşmaya dahil oldu Ömer.
"Evet daha kimsenin haberi yoktu, dedem yüzünden çekmediğim kalmadı. Sevgili kuzenim için yeterli değildi sanırım çektiklerim." dedi ve ters bir şekilde Cihat'a bakıyordu Timur.
"Neler çektiğimizi biliyorum, bende yanındaydım sende bunu unutuyorsun?" dedi Cihat.
Sanırım bu konuşma istemediğimiz yerlere gitmek üzereydi.
"Aynen sende çektin belli," Dedi ters bir tavırla Timur.
"Beyler biraz sakin olun, yengenin yanında ayıp oluyor." dedi Ömer ve ona minnetle baktım.
Kesinlikle bu konuşma onların canını sıktığı kadar benimkinide sıkıyordu ama böyle fevri davranmıyordum. İkisinin de siniri aynıydı.
"Neyse önemi yok artık, öyle yada böyle herkes duyacak zaten." dedi Timur.
"Evet bende bu yüzden söyledim, yengem trabzonda dedikoduları susturmak için sormuştu zaten, bende o yüzden söyledim." diye kendini açıkladı Cihat.
"Ne dedikodusu?" diye sordu Timur.
"İste sizin nikahsız dolaştığınızı falan, onunla ilgili konuşuyorlarmış. Yengem de onları susturacak bir şey var bana dedi ve bende bunu söyledim." dedi Cihat.
Timur bir kaç saniye düşünde ve bana baktı.
Aklından ne geçiyordu acaba?
"Beni en son anlı şanlı düğün ettirecekler o olacak." dedi ve gözlerimin içine baktı.
Gülümsedim, "Ee sana kim dedi yangından mal kaçırır gibi herkesden gizli evlen diye." dedim.
"O zaman durumlar farklıydı." dedi Timur.
"Nesi farklıydı?" dedim ve göz kırptım.
"Güzelim şaka yapıyorsun değil mi?" dediğin de güldüm ve başımı salladım.
"Bende bir an için yine unuttun sandım." dedi Cihat.
"Yok çok şükür her şeyi hatırlıyorum." dediğim de Ömer pür dikkat bizi izliyor ve dinliyordu.
"Bende onu merak ediyorum? Bir yıl boyunca neden ayrıldınız? Yani ne zaman senin evine gelsem yengem yoktu." dedi Ömer.
"Uzun hikaye orası kuzen, boşver anlatmaya başlasalar yarına anca bitirirler." dedi ve Ömer'e baktı Cihat.
"Yaren çitayı aşmış, bir kaç tane önemli dava almış, üstelik staj yapmasına rağmen." dedi Cihat.
Şimdi hatırladım, Ömer ve Yaren kardeşti.
Yaren avukattı sanırım yani avukat olmak istiyordu diye biliyorum.
"Evet öyleymiş." dedi Ömer.
"Kandemirlerden avukat ve polis ha, başka ne kaldı acaba?" diyen Cihat'a bakmıştık hepimiz. Neden öyle söylemişti diyemeyeceğim ama açık açık da söylemesi beni ve diğerlerini şaşırtmıştı doğrusu.
"Ne? bakmayın öyle bana haksız mıyım acaba ?" dediğinde kimse konuşmamıştı.
"Yani pekte haksız sayılmazsın." dedi Ömer. Timur'un durumunu hepsi biliyordu demek ki.
"Kapatın artık şu konuyu." dedi Timur.
Zaten yeterince canı sıkkın değilmiş gibi onlarda bilerek mi yapıyordu anlamıyordum.
"Geldik sonunda." dedi ve ben etrafa baktım.
Ne ara gelmiştik biz?
Kapıları biri bizim açtığında hep birlikte indik arabadan.
"Halam konusunda heyacan yapmana gerek yok." diye fısıldadı kulağıma Timur.
Çokta heyacanlı sayılmazdım ama nasıl biri olduğunu da çok merak ediyordum.
Buranın havası biraz serindi hava ise hala kapalıydı. Değişik bir yer.
Kapıyı biri bizim yine açmış ve ben kocaman demir kapıya baktım. Burası bir malikane gibiydi baya büyüktü. Kapıdan bile anlaşılıyordu. Adımlarımız eve doğru hızlandığında etrafı incelemekten kendimi alıkoyamıyordum.
Bahçe yeşillik doluydu, kocaman bir bahçesi vardı. Merdiven olmadan eve girebiliyorduk çok şükür. Ömer kapıyı çalmış ve beklemişti. Bizde tam onun arkasında kapının açılmasını bekliyorduk.
Kapı yavaş bir şekilde açıldı ve siyah saçlı bir kız kapıyı açtı.
"Buyurun hoş geldiniz," Dedi ve kenara çekildi.
Evin hizmetçisi falan mıydı acaba?
"Annem nerede? O açar diye düşünmüştüm." dedi Ömer.
"Evet o açacaktı ama ellerini yıkıyor yetişemedi." dediğinde Ömer başını salladı.
Bir şey demeden önünden çekildi ve yürümeye devam etti. Tabi bizde onu takip etmeye devam ettik. Arkasından hiç ayrılmıyorduk. Bu neredeyse gülmeme neden olacaktı.
"Oo kimler gelmiş da hayursux yeğenlerim." diyen kadının sesiyle ona bakıp kaldım.
Ömer'in annesi olmalıydı.
Timur'un da halası.
Bakışları diğerlerinden çekildi ve bana odaklandı.
"Hoş gelmişsen gelinum." dedi ve kollarını açtı.
Bir an için afallasam da Timur'un elini bırakıp sarıldım.
"Ha bu hayursuzun getireceğu yok, den niye daha gelmedın bakayum halanu görmeye?" dediğinde ne diyeceğimi bilemedim ve öylece yüzüne bakıp kaldım.
"Anne niye normal konuşmuyorsun." dedi Ömer ve ben kna baktım.
"Niye, sen anlayamıyor musun o zaman kızım, öyleyse normal konuşayım." dediğinde hayır anlamında başımı salladım.
"Siz nasıl rahat edecekseniz öyle konuşun efendim, ben anlıyorum sizi." dedim ve kocaman gülümsedim.
"Efendum değil, hala de bana." dediğin de başımı salladım.
"Ha gördün mü fuşki yiyenin uşağu anlayi beni kız işte,"dedi ve Ömer'e baktı.
"Normalleri anladı bence cümle içinde kullandığın kelimeyi kesin anlamadı." dedi ve güldü.
"Ha birde benumle dalga geçeyi."
"Neyse hadi sofra hazur oturun bakayum." Dediğinde eliyle sağ tarafını işaret etmiş ve ben masaya bakıp kaldım. Masanın üstünde her çeşit yemek vardı. Kahvaltılık da vardı.
"Hala ne zahmet ettin." dedi Timur .
"Zahmet mi olur hiç, gelinum gelmiş tabi hazırlayacağum." dedi ve bana baktı.
Timur'un halasını sevmiştim. Çok fazla sevecen birine benziyordu.
"Kıza adumu söylediniz mi ula?" dediğinde hepsi birden bana bakmıştı.
"Hayır." dedi hepsi birden.
"Gelirken ne konuştunuz siz Allah için." dedi sitem eder gibi.
"Fatma kızım benim adım," Dediğinde gülümsedim.
"Memnun oldum fatma hala bende, Alya Neva," dediğimde şaşırdığını gördüm.
"Ha ne? Alya mı? Neva mu?" dediğinde güldüm.
"Siz hangisini söylemek isterseniz onu söyleyin halacım." dediğimde gülümsedi. Gözleri de halacım kelimesiyle birlikte pırıl pırıl parlamıştı.
"Neva diyeyim o vakit, ben öyle bileydum." dedi ve başımı salladım.
İstediğini diyebilirdi iki ismimi de seviyordum zaten.
"Meryem kızım çayları getirin artık." diyerek seslendi Fatma hala.
Timur da yanına geçmem için sandalyemi çekti. Hep birlikte sofraya oturmuştuk.
Masaya tekrar baktığımda gerçekten Fatma halanın çok uğraştığını gördüm. Neredeyse masa da bir kuş sütü eksikti.
"Beğendiniz mi?" diyen Fatma halaya baktık.
"Çok zahmet etmişsin hâlâ gerçekten bu kadarına gerek yoktu." dedi Cihat.
"Susun bakayım, hadi başlayın bakalım, tabaklarınıza ne isterseniz onu koyun." dedi ve bana baktı.
"Ne seveceğini bilmediğimden her şeyden biraz biraz yaptım, afiyet olsun kızım." dedi ve gülümsedi.
"Çok teşekkür ederim hala ellerine sağlık." dedim kibar bir şekilde.
Tabağıma masadakilerden koydum, ben kahvaltılık türü koymuştum. Çünkü şu an yemek yiyemeyecek kadar kötüydüm. Galiba uçak beni çarpmıştı midem bir tuhaftı.
Çayları da az önceki kız kapıyı açan kız getiriyordu. Herkesin yanına koyduktan sonra şekeri de masaya koyup gitti.
Masada kimseden ses çıkmamış ve yemeklerini yemeğe başlamıştı herkes. Bende onlara bakmadan tabağımdakilerden yemeğe başladım. Galiba bu masada yemek yenirken konuşulmuyordu. Bende onalara ayak uyduruyordum artık..
💣💣
"Ee anlatun bakalım? O magazin midur nedur oralarda niye hala sizin ayrı olduğunuzdan bahsediyorlar?" dedi Fatma hala ve Timur'a baktı.
Karnımızı doyurduktan sonra koltuklara geçmiş oturuyorduk. Sohbeti başlatan da Fatma hala olmuştu.
"Uzun hikaye hala bunları sonra konuşsak bizim gitmemiz gerekiyor artık." dedi Timur ve ayağa kalktı.
"Aa yangından mal kaçırıyorsun oğlum, ne bu acale?" dedi Fatma hala ve ben ona hak verdim. Gerçekten de daha şimdi oturmuş ve gidiyor muyduk yani?
"İşlerim var hala," Dedi Timur.
"İstersen sen kal." dedi Timur bana bakarak.
Ne işi olduğunu biliyordum o yüzden onu yalnız bırakmak istememiştim.
"Bende geleyim." dedim ve ayaklandım.
"Beni sevmediğinizi düşüneceğim, babanın mezarı kaçmıyor ya oğlum, akşama daha çok var gidersiniz az konuşalım." dedi ve Fatma hala da bizimle birlikte ayaklanmıştı.
"Gelmişken İdris amca'yı da göreyim diyorum hala, mezarlığa gitmeden oraya gideceğim. Neva ile de tanıştırmış olurum hem."Timur'un sözleri bittiğinde bana bakmıştı.
"Timur haklı anne, İdris amca Timur ile konuşmak istiyor, sonuçta buradaki satışları o yapıyor." Dedi Ömer.
"İyi öyle olsun bakalım, akşam konuşuruz bizde. Bugün burada kalıyorsunuz." dedi ve ben Timur'a baktım.
Kalma planımız var mıydı bilmiyorum.
"Akşam olsun hele bir hala da bakacağız duruma göre." dedi Timur ve Cihat'a baktı.
"Gidelim." dedi ve benim elimden tutup sürükledi resmen.
Galiba halasının ısrar etmesinden korkuyordu. Durumuda açıklayamayacaktı tabi...
Bakışlarımı gökyüzüne çıkardığımda hava bulutluydu. Geldiğimden beri hava bir garipti zaten. Bakışlarım Timur'a çevirdim ve konuşmak için dudaklarıma araladım.
"Hava neden bu kadar kasvetli?"
Sorumla birlikte bana baktı.
Dudakları yavaş bir şekilde yana doğru kıvrıldı.
Buraya geldiğimizden beri onda bir gariplik vardı.
"Burası karadeniz, buranın havası insanı, hem delirtir hemde diriltir."
Ne demek istiyordu?
"Anlamadım?" dediğimde gülümsedi.
"Rize de hava hep böyledir, derler ki kavuşamayan sevdalardan böyle olurmuş."Dedi ve etrafa baktı.
"Ama aslında karadenizin havası insanı iyileştirir biliyor musun." dedi ve gözlerimin içine baktı.
"Havası hep kapalı olsada insanın içi bu hafası sayesinde huzur buluyor." dedi ve derin bir nefes aldı.
Bende onun gibi derin bir nefes çektim ciğerlerime.
"Gidelim mi?" dediğinde başımı salladım. Cihat çoktan gitmişti bile.
"Karadenizli bir insanın sevdası kavuşamadı mı inada döner, az önce bundan bahsetmiştim. Burası hem en güzel sevdaların yeri hemde en zor sevdaların yeri." diye açıkladı Timur.
"Yani kavuşamayanlar delirir kavuşanlar ise dirilir doğru mu?" dediğimde başını salladı.
"Biz neyiz?" Dediğimde güldü.
"Biz mi? Bir düşüneyim, az delilik de var bizde ama sevda var, kavuşmak zaten var," Dedi ve bana yaklaştı.
"Biz karadenizin ta kendisiyiz." dedi ve dudaklarıma minik bir öpücük bırakıp geri çekildi.
"Biri görseydi ne olacaktı." dedim panikle ve etrafı kolaçan etmeyi de unutmadım.
"Görsünler, karımı öpmeme kimse engel olamaz." dediğinde elimi tuttu.
"Gidelim yoksa İdris amca beni topa tutacak." dedi ve beni arkasından gelmem için çekiştirdi.
"Ben neden geldim, galiba burada hep erkekler var." dediğimde bir anlığına durdu ve bana baktı.
"Yok bir kaç tane bayan da var ama şu an eminim ki İdris amca hepsini toplamıştır. Birazdan göreceğin kalabalıktan korkma burası korkulacak bir yerde değil zaten." dediğinde başımı salladım.
Korkmuyordum o yanımdayken korkmam mümkün değildi.
Canlarla kaplı olan yere gelmiştik. Dükkan gibi depo gibiydi ama daha güzel. İnsanlar girip çıkıyordu bizi gören hep şaşırıyor hemde gülümsüyordu.
Yavaş adımlar ile kapıya doğru ilerledik biri bizim için açmış ve kapıda bekliyordu.
"Hoş geldin Timur ağabey," dedi kapıdaki adam.
"Hoş bulduk," dedi Timur ve içeri girdi.
Bende arkasından ilerledim ve o an gözlerime inanamadım.
Haklıydı, içeridi o kadar kalabalıktı ki, 20 30 kişi kesinlikle vardı. Sayamayacağım kadar kalabalıktı.
Adamlardan biri hemen eğildi ve Timur'un elini sıkmak için eğildi. Timur da elimi bırakmak zorunda kaldı. İçeri tam giremeden biri bırakıp biri tutuyordu elini. Şaşkınlık ile olan biteni izliyordum.
"Hoş geldin ağabey," Dedi hepsi birden.
Tokalaşma faslı hala bitmemişti sanırım.
Timur bir kaç adım attı ve karşısında duran yaşlı adma baktı.
İdris dedikleri adam bu olabilir miydi?
"Hoş geldin kara çoçuk." dedi ve kucaklarını açtı.
Ben elini sıkmasını beklemiştim ama o sarılmayı tercih etmişti.
"Hoş bulduk İdris amca." Dedi geri çekildi ve bana baktı.
"Ha bu güzel kız gelinumuz midur?" diyen yaşlı adam bana baktı.
İdris amca beni baştan aşağı süzmüş ve beğenmiş olacak ki kocaman gülümsüyordu.
Timur elini uzattı ve benim onun yanına gitmemi bekledi.
"Ne güzelmiş da," Dedi biri ve ben onun kim olduğunu anlayamamıştım. Her yerde biri vardı.
Timur bana bakıp gülümsedi.
"Neva Kandemir." dedi.
Başımla Selam verdim herkese hitaben. İdris amcanın tam karşısında durmuştum.
"Merhaba efendim." dedim ve gülümsedim.
"Nasulsun güzel kızım?" diye sordu.
"Teşekkür ederim efendim siz nasılsınız?" dediğim de başını eğdi.
"Çay getirin bize." dedi idris amca ve masanın başına doğru ilerledi.
"Gösteri bitmiştir herkes işlerine dönsün." dedi otoriter bir sesle.
"Emredersunuz." dediler hep bir ağızdan.
"Hadu ula." dedi İdris amca. Sesi de yüz atlarıda oldukça sertti.
Hepsi birer, birer çıkıyordu ve çıkarkende bize bakmayı ihmal etmiyorlardı.
"Geçin bakalum." dedi ve sandalyesine uzandı.
"Bir an hiç dağılmayacak bu kalabalık sanmıştım." dedi Cihat.
Bende gerçekten hiç dağılmayacak sanmıştım. Hepsinin gözlerin de merak vardı.
"Ee uzun zaman oldu sarı çoçuk." dediğinde güldü.
"İdris amca, ha bu lafı beğenmedum bilesun." dedi Cihat.
"Sarı çoçuk deme da, karizmam çizili." dediğinde İdris amca gülümsüyordu.
"Ne vardur ula, ha bak ona da kara çoçuk deyim ha senin gibi alinay mi?" dediğinde gülümseyen bendim.
Kara çoçuk diye kocamdan bahsediyorlardı.
Gülümsemeden edememiştim.
"Onunki oluyi da ondan, benimki olmiyi." dedi Cihat.
"He ona yakişayi ama bana yakişmayi deyusun yani." dedi İdris amca.
"Heh onu deyrum bende." dedi hemen.
"Tamam sarı çoçuk sana bir dağa öyle demem da." dedi ve güldü.
Gülerkende göbeği sallanmıştı.
"İşler nasıl İdris amca?" Diye sordu Timur.
"Şükür evladım, her şey yolundadur satışlarımız da güzel gideyi , bu sene de balık senesi. Çok güzel satış yapacağumuzdan eminum." dedi gururlu ve kendinden emin bir sesle.
"Allah kolaylık versin," Dedi Timur.
"Sağol evladım, sağol, sen gelin kızımı kabir ziyareti için getirmişsin doğru midur?" dediğinde Timur yavaş bir şekilde başını salladı.
"Öyle İdris amca," Dedi Timur.
"Aferun size, babanu kabirde ziyaret etmek bir dua etmek sevaptur oğlum, aferum sağa." dedi ve bakışlarını bana çevirdi.
Tam bir şey diyecekti kapı çaldı ve içeri orta yaşlarda bir bayan girdi.
"Uyy doğru mi göreyrum ha kara çoçuk mu gelmiş." dedi ve dikkatle Timur'u izledi.
"Fatma abla," Dedi Timur ve gülümsedi.
"Uy fatma ablan kurban, uşağum niye gelmeyisun özleduttun kendinu da." dedi ve çayları önümüze koydu.
"Ha bu hanum kız eşin midur?" dediğinde Timur başını salladı.
"Evet fatma abla karım." dedi ve bana baktı bir kaç saniyeliğine.
"Uy pekde güzelmiş." dediğinde gözleriyle beni süzüyordu.
"Sağolun efendim." dedim nazik çıkan bir sesle.
"Ne efenddusu kız, fatma abla, fatma teyze de canun ne isteyise onu de bağa ama efendum deme emi kizum." diyerek gözlerimin içine baktı.
"Peki fatma abla demem." dediğimde kocaman gülümsedi.
"Ha bak o kurabiyeleri ben yaptum, afiyetlen yiyun emi, bekletmeyin hadu." dediğinde tabakları gösteriyordu.
"Vallahi ben yedim bile birini." dedi Cihat ve bir tane daha attı ağzına kurabiyeden.
"Afiyet bal şeker olsun sarı çoçuk." dedi ve gülümsedi.
"Ben gideyum yine gelirim, kurabiyelerden diğerlerine de vereceğum da." dedi ve baş selamı verip odadan çıktı.
"Mükemmel olmuş, biliyor bu kadın işini." dedi Cihat ve kurabiyelerden birini daha attı ağzına.
Tadını merak ederek bir tane almak için uzandığımda Timur elimi tuttu.
"Çayı şekerli içtin, bence yeme bunu." dediğinde ona üzgünce baktım.
"Yesin yesin, o kadar şekerli değil, hafif bir tadı var," Dedi Cihat.
"Neden yedirmeyisun kıza yazuk ula burakta yesun kızcağuz." dedi İdris amca.
"Zaten kuş kadar bir şey." diye de ekledi İdris amca.
Timur bir şey diyemedi ve elini çekti. Elimi bırakmasıyla birlikte fırsattan istifade ederek kurabiyelerden birini kaptığım gibi dudaklarıma götürüp bir ısırık aldım.
Ah mükemmel.
"Şekeri var İdris amca o yüzden yemese daha iyiydi ama canı çektiyse yesin artık bir tane."
Timur'un sözleri bittiğinde kurabiye ağzımdaydı bile. Cihat ballandıra ballandıra anlattığı için canım çekmediyse bile çekmişti.
Ağzımda dağılan o hafif şeker tadı gülümsememe neden oldu. Kurabiye fazlasıyle şekerli ve tatlı olmuştu. Tam benim sevdiğim gibi.
Cihat'a bakıp göz kırptım.
Nedenini anladığını biliyordum, kurabiyenin hafif olduğunu söylemişti ama değildi şekerliydi bildiğin. Ama tadı o kadar güzeldi ki, bir tane daha yememek için zor duruyordum.
"Geçmiş olsun kızım üzüldüm şimdi bak, doğuştan mı yeni mi oldu?" diye sorduğunda çayımdan bir yudum aldım ve boğazımı temizledim.
"Doğuştan İdris amca." dedim ve gülümsedim.
"Vah vah, çok geçmiş olsun kızım allahım bir an önce şifa versin, gencecuksun daha sen ne şekeriymiş bu böyle da.." Dedi ve Timur'a baktı.
"Yapacak bir şey yok maalesef uzun zamandır iğneyle duruyorum alıştım ben." diyerek Timur'a baktım.
Gözlerini benden hiç çekmeden beni izliyordu. Konuşurken dahi beni izlemişti. Yüzünden ve gözlerimden anladığım kadarıyla beni dinlemek onu mutlu ediyordu.
"Ne zaman döneceğsunuz? Raziye teyzen duymasın yemek yedirmeden yollamaz sizu." dedi İdris amca.
"O kim?" dediğimde bana bakmıştı.
"Ha o da benum hanum." dediğinde gözleri parlamıştı eşinden bahsederken.
"Çok durmayacağım, ne yazık ki akşama dönmüş oluruz." dedi Timur.
"Ha niye o kadar erkendur da?" dedi İdris amca.
"İstanbul da işlerim çok fazla o yüzden dönmem gerek hemen." diyerek açıkladı Timur.
Bu açıklama İdris amca için pek yeterli sayılmamıştı.
"Ama evladum." dedi ve Timur'dan çekmedi bakışlarını.
Timur' da ona bakmıştı bende fırsattan istifade ederek bir tane daha kurabiye attım ağzıma. Tabi bunu çok hızlı yapmıştım.
Timur anlamasın diye de çayımı alıp yudumlamaya başladım. Bir yandan da ağzımdaki kurabiyeyi yutmaya çalışıyordum.
Cihat'ın bana gülerek baktığını gördüm. Çaktırmayacağını bildiğim için rahattım. Kocaman gülümsedim. O da bana aynı şekilde gülümsemişti.
Barlas ile ne kadar iyi anlaştıysam onla da iyi anlaşıyordum. Abi kardeş gibiydik gerçekten de.
"Peki evladum, sen bilirsun, , ısrar etmeceğum ama Raziye teyzen gelini götürmediğun için sağa kızacaktur haberun ola." dedi ve çağ bardağını masaya bırakmıştı.
Ne ara içti çayı o ya?
Gerçi Timur da bitirmiş ve bardağı masanın üstüne koymuştu çoktan.
"Bir dakine götürürüm artık, sözüm olsun." dedi Timur ve bana döndü.
"Gözümden kaçtı sanma." dediği an şokla ona baktım.
Ya onu nasıl görmüştü o? Baya da dalmıştı konuşmaya üstelik.
"Neyi?" dedim ve bilmemezlikten geldim.
Kaşlarını çatıp bana baktığında bakışlarımı ondan çektim ve Cihat'a yardım çığlıkları attım.
"Saat epeyde geçmiş bence biz gidelim." dedi Cihat.
Minnetle ona baktım ve bakışlarımı Timur'a çevirdim. Masum masum baktım ama o pek inanamadı bu halime.
"Görüşürüz İdris amca." dedi Timur ve ayağa kalktı ve İdris amcayla tokalaştı.
"Görüşürüz kara çoçuk." dedi ve bana baktı İdris amca.
"Gelin kizuma iyi bak ha sonra külağlaru değişiruz." dediğinde ona bakıyordum.
İdris amcanın babacan bir tavrı vardı.
Bunu hissetmiştim.
İdris amca Cihat ile de el sıkıştığında en son sıra bendeydi.
Bana elini uzatmıştı bende eğilip öptüm ve anlıma koydum.
"Kendine çok iyi bak kizim tamam mu? Ha bizim bu kara çoçuğa da iyi bak." dediğin de Timur'a çevirmişti bakışlarını.
"Teşekkür ederim İdris amca ben ikimize de iyi bakarım." dediğimde Timur'a bakmıştım.
Sözlerim ile birlikte Timur'un yüzünde güller açmıştı.
İkimize iyi bakacağımı söylediğim için mi böyleydi yoksa ikimiz dediğim için miydi bilmiyorum.
İkimizden ayrı kaldığımız zamanları hatırlıyorum şimdi de içimde hep bir boşluk var.
O boşluğun Timur'a ait olduğunu artık anladım.
O boşluk hiç geçmemişti bir yıl.
O boşluk meğer Timur'a aitmiş.
İdris amcanın yanından ayrıldığımız da Cihat bizi yalnız bırakmıştı. Önden ilerlemişti biz ise arkadan gidiyorduk.
"Sevdin mi burayı?" diye sordu Timur.
Başımı salladım, "Evet sevdim, insanları da çok cana yakın." dediğinde o da başını salladı.
Bakışlarımı Timur'da sabit tuttum. Gözlerimi onun üzerinden çekmemiştim hiç. Çekersem kaybedecekmişim gibi sanki.
"Etrafın ne kadar da kalabalıkmış öyle?" diye sordum.
Sorumla birlikte bana gülümseyerek bakmıştı.
"Erkek adamın çevresi çok, dostu az, kadını tek olur." diyerek göz kırptı. Yüzümdeki gülümsemem genişledi ve ona hayran, hayran bakıp kaldım.
Kadını bendim.
Onun için tek olduğumu, onun tek kadını olduğumu söylüyordu Timur.
Bir kez daha aşık oldum, bir kez daha ona tuttuldum.
Elini bırakmadan yürümeye devam ederken arkadan bir ses duyduk. "Timur ağabey," Diyen birinin sesiyle başımızı çevirip arkaya baktık ikimiz de.
"Ağabey bir şey konuşçaktım ben senle ama." dedi uzun boylu bir adam. Orta yaşlarda ha var ha yoktu. Sakallı ve iri yapılı bir adamdı.
"Bir dakika canım." dedi Timur ve beni burada bırakıp gemilerin olduğu tarafa doğru yürümeye başladılar.
Ne konuşacaklardı acaba?
Ben tam onların arkasından bakarken. Bir ses duydum.
"Abla bir baksana da." Diyen minik bir sesle arkamı döndüm.
Bana seslenen erkek çoçuğu ile göz göze geldim.
"Ha bunu sağa vereceymuşum." dediğinde elindeki kağıt gibi şeye baktım.
"Sen kimsin?" dediğimde kocaman gülümsedi.
"Mehmet." dedi ve elindekini bana uzattı.
"Bu ne peki canım?" diye sorduğumda bir omzunu yukarı kaldırdı ve bana baktı.
"Al artuk abla ağaç ulduk ula ha burada." dedi ve ben elindekine bakıp kaldım.
"Seni kim yolladı? Annen baban nerede?" dediğimde çoçuğun iyice sinirlendiğini anladım.
"Ha senu beklerusek ağaç olacağuz." diyerek elindekini avucumu açıp bıraktı ve sırtını bana döndü.
"Onu başkasu görmeyecekmuş abla." dedi ve koşarak yanımdan uzaklaştı.
Bu neydi?
Ku kağıtta ne yazıyordu?
O çoçuk kimdi?
Beni tanıyordu üstelik.
Kimse neden görmesin demişti?
Kağıtı açıp baktığımda notu okumaya başladım.
"Götür onu buradan." yazıyordu sadece.
Götür onu buradan? Ne demekti bu?
Not ile bir kaç saniye bakışıp kaldım. O arada karşıdan Timur'un geldiğini görünce kağıtı cebime tıkıştırdım.
"Özür dilerim güzelim beklettim." dediğinde bana bakmıştı.
"Bir sorun mu var? Yüzünün rengi atmış." diye sorduğunda bakışlarını yüzümden çekmiyordu.
"Yok hayır, sadece galiba buranın hafası çarptı." dediğimde Timur doğru söyleyip söylemediğimi inceliyordu yüzümden.
"Emin misin?" diye tekrar sorduğunda hemen başımı salladım.
"Eminim kocam," diyerek gülümsedim.
"Hem sen beni boşver ne istedi o adam?" dediğimde yanıma tamamen yaklaştı ve gözlerimin içine baktı.
"İşten ayrılmak istiyormuş da ama bana söylemeden de ayrılamazmış," Dediğinde onu dinliyordum.
"Neden ayrılacakmış?" diye sordum.
"İnan o kadar uzun kalmadım, sorun olmayacağını ve İdris amcaya söylemesini söyledim sadece." dedi ve elimi tuttu.
"Anladım." dediğimde beni yürütüyordu. Arabaya doğru yürüyorduk yine..
💣💣
Arabadan arabaya inip binmek beni gerçekten çok yormuştu. Geldiğimizden beri sürekli arabaya bin, arabadan in. İçim kıyılmıştı artık. Daha ne kadar kaldı bilmiyorum ama sanırım yaklaşıyorduk mezarlığa.
Ah evet gelmiştik bile. Başımı sağa çevirdim ve Timur'un yüzünü inceledim.
Arabaya bindiğimizden beridir keyfi kaçmış ve ifadesizdi.
Hala aynıydı ifadesiz ve donuk. İçinden ne düşündüğünü bilmiyordum.
Ama hissediyordum. Sol elimle sağ elini kavradım ve okşadım. Sakin kalmasını söylemek istemiştim. Ama ağzımı açıp bir şey diyemiyordum.
Timur'un bakışları beni bulduğunda bile ifadesi değişmemişti.
Korkuyordu değil mi birazdan görecek olduğu şeyden.
"Geldik." dedi Cihat ve bize baktı.
Araba mezarlıkta durmuş ve diğerleri de bizim için kapıyı açmıştı. Burada da korumaları vardı Timur'un. Her yerde vardı galiba.
"İnelim mi?" diye sordum kısık bir sesle.
Timur istemesede başını salladı. Önden o çıkmıştı ve bende arkasından hemen indim arabadan. Elini bırakmamıştım daha. Timur derin bir nefes aldı, ve etrafına baktı.
Onun için çok zor olmalıydı, ya gerçekten doğruysa o zaman ne olacaktı. Ya gerçekten de yaşıyorsa.
"Bu taraftan." dedi Cihat ve bana yol gösterdi. Timur'a baktığımda gelmek istemiyor gibi bir hali vardı.
Elimide bırakmadığı için benimle geliyordu. Gelmek ve görmek zorundaydı zaten. Benim görmem neyi değiştirirdi ki.
Mezarlığın içinde girdiğinizde mezarların içinden geçiyorduk.
Yaklaşık bir beş dakika yürümüş ve Kandemir soy ismleriyle karşılaşınca durmuştuk.
"Bu babaannem Neva," dediğinde mezara baktım.
Zelal Kandemir yazıyordu resmi de vardı üstelik mezarda. Çok tatlı biriymiş keşke tanıma fırsatım olaydı.
"Harbi kadındı gerçekten." dediğinde Cihat'a baktım.
"Hepiniz onu çok severdik dedeim aksine o hepimize ayrı ayrı sevgisini gösterirdi. Hepimizi de severdi torunları onun için kıymetliydi." dedi ve gözlerini Zelal hanımın mezarından çekmedi. Timur'a çevirdim bakışlarımı ve onun da Zelal hanımın mezarına baktığını gördüm.
Galiba Timur konuşmayacaktı, sessizlik hakim oldu herkesde. Bende onalara ayak uydurup Zelal hanım için dua etmeye başladım..
Aradan bir on dakika geçtikten sonra Cihat tekrar yürümeye başladı. Göreceğimiz manzarayı kendime hazırladım. Onlar hazırladı mı bilmiyordum.
Cihat olduğu yerde durunca az kalsın ona çarpıyordum.
"Neden durdun?" dediğimde arkasını döndü ve Timur'a baktı.
Gelmiş miydik?
Kenara çekildi ve bakışlarımı karşıya çevirince Murat Kandemir yazıyordu mezar taşında ama mezar gerçekte boştu. Mezarı dediği açtırmış ve içi bomboştu. Biraz daha ilerlemek istemiştim ama Timur yüzünden olduğum yerden kımıldayamıyordum.
Elimi bırakmadığı için onunla birlikte kalmak zorunda kalmıştım.
"Görmelisin." diye fısıldadım.
Bir şey demeden öylece mezara baktı. Tek kelime etmiyor ve sadece bakıyordu.
Ne düşünüyordu?
Neler hissediyordu?
Neden dışa vurmuyordu?
İfadesiz ve buz gibi bakışlar ile sadece mezara bakıyordu. Boş mezara..
"Bu nasıl olur?" dedi Cihat.
O da bizim gibi oldukça şaşkın ve bir o kadarda tedirgindi.
Bu mezar boşsa Murat bey neredeydi?
Ölmediyse neden bunca zaman ölü gibi davrandı?
"Bu gerçekten çok saçma." dediğinde cebinden telefonu çıkardı.
"Kimseyi arama." dedi Timur.
"Anlamadım, babama bunu söylemeliyim, o da bilmeli belki onun bir fikri vardır." dedi Cihat ve Timur'a baktı.
"Kimseyi arama!" dedi sert bir şekilde Timur.
Cihat ve benim bakışlarım buluştuğunda ikimizde ne yapacağımızı düşünüyorduk. Cihat istemesede onu dinlemek zorundaydı. Timur böyle diyorsa vardır bir bildiği elbet.
"Peki tamam." dedi Cihat ve telefonunu geri cebine attı.
Ne kadar bir süre burada ayakta durduk artık kestiremiyordum. Ayakta durmaktan bacaklarım acımış ve artık oturmak istiyordum.
"Timur." diye seslendim.
Timur hiç yerinden kıpırdamadan öylece mezarı izliyordu.
"Timur artık bir şey söyle." dediğimde bile tepki alamıyordum.
Cihat'a baktığım da o da benle birlikte ne yapacağını bilemez bir haldeydi.
"Timur kardeşim, bir şey söyle, bir tepki ver artık." dediğinde Timur'a baktım.
Ne yazık ki Cihat'ın konuşması da bir işe yaramamıştı.
"Kocam." diye nazikçe seslendiğimde Timur bir tepki vermemiş ama dudakları aralanmıştı.
"Dönüyoruz." dedi ve arkasını dönerek yürümeye başladı. Cihat ve ben orada arkasından bakıp kalmıştık.
İkimizde bir an için ne yapacağımız bilemediğimizden durmuştuk ve sonra bende yürümeye başladım. Timur mezarlıktan çıkmak üzereydi.
"Bizi beklemedi bile." dedi Cihat arkamdan.
"Ona zaman vermeliyiz sindirmesi kolay değil, ben bile sindiremedim." dediğimde hızlı bir şekilde yürüyordum. Timur'a yetişmeye çalıyordum.
Tam arabaya binerken egemen denen çoçuğa baktı.
"Hallet onu." dedi ve arabaya bindi.
Neyi halledecekti Egemen.
Hızlı bir şekilde koştum ve arabanın içine yanına geçtim. Bakışlarımı da ona çevirdim. Timur ise ifadesiz bir şekilde kapatılan kapının camından dışarı bakıyordu.
"Timur iyi misin?" diye seslendim ama hiç bir tepki vermiyordu. Konuşmamıştı da öylece camdan bakıyordu sadece.
Cihat'da arabaya bindiğinde araba çalışmıştı.
"Piste gidiyoruz." dedi direkt Timur.
"Hemen dönüyor muyuz?" dedi Cihat ve Timur yine bir şey söylemedi. Kafasını çevirip bize bakmadı bile.
Biraz daha ona yaklaşıp elini yine tuttum. Ama o ona bile bir tepki vermeden öylece camdan dışarı bakıyor ve ifadesiz bir şekilde olan biteni dinliyordu sadece.
Cihat ve bende konuşmayı kesmiş ve arabanın yolda haraket etmesini izliyorduk. Bir şey diyememiştim. Konuşmuyordu da benle Timur. Bu beni üzüyor ve yaralıyordu da. Ona destek olmama bile izin vermiyordu. Kendini kapatmış ve kimseyle konuşmuyordu...
💣💣
Gencay Eroğlu.
Masanın üstündeki zarfa bakıyordum. Neva'yı vermeyi unutmuş ve öylece masamın kilitli yerinde kalmıştı.
Vermeliydim artık bu zarfı.
Açsamıydım acaba?
Yok benim değil açmam doğru olmaz.
Kapı bir kez tıklatıldı ve zarfı hemen ters çevirdim.
"Merhaba." diyerek içeri giren kişi Azra'ydı.
"Hoş geldin." dediğimde gülümseyip ayağa kalktım.
"Dün konuşmuştuk, yemek için gitmiyor muyuz." dediğin de zarfı alıp cebime attım.
"Ah dalmışım, çok mu oldu geleli?" diye sordum.
"Eh biraz oldu, İnci ile sohbet ettim o zamanda da." dediğinde gülümsedim.
Ceketi alıp sırtıma geçirdim.
"Özür dilerim bekletmişim." dedim ve ona baktım.
"Sorun değil Gencay." dedi ve gülümsedi.
"Kızlar da aşağıda." dediğinde kimlerden bahsettiğini ilk anlamıştım ama sonra anladım.
Masal ve Asel'den bahsediyor olmalıydı.
"Seni görmesinler." dedi ve kıkırdadı.
"Bence daha çok masal görmesin." dediğimde başını salladı.
"Sana karşı ayrı bir zaafı var Masal'ın." dedi ve başımı salladım ve onu onayladım.
Biliyordum, bende bunu fazlasıyla fark ediyordum.
Gülerek kapıyı açtım ve Azra'nın önden geçmesi için bekledim.
"Onlar görmeden kaçalım." dediğinde başımı salladım.
"Umarım kaçabilirim." dedim ve kapıyı çekip kapattım.
Elimi beline koysam yanlış anlar mıydı acaba?
Yanında yürümeye devam ettim ve elimi beline koysam mı koymasam mı karar veremeden merdivenlerde benim önüme geçti. Bende öylece arkasından yürümek zorunda kalmıştım.
Alt kata indiğimiz de neyseki kimse yoktu.
"Kızlar görmeden çabuk çıkın, çabuk." diyen İnci'ye baktık.
"Lavabodan çıkmak üzeredirler." dediğinde başıylada arkaya kontrol ediyordu.
Azra İnci'ye öpücük attı ve hızlı adımlarla çıkışa doğru yürüdü. Bende arkasından gidiyordum.
"Afiyet olsun ve iyi eğlenceler." diye arkamızdan bağırdı İnci.
"Teşekkürler canım." dedi Azra ve kapıdan ikimizde çıkmıştık.
"Ucuz atlattık." dediğin de beni beklemişti.
Yanına geldiğimde elimde arabayı gösterdim.
"Gidelim mi?" dediğimde başını salladı.
Yemek teklifi kabul edeceğini düşünmemiştim aslında ama nasıl kabul etti hala şaşkındım.
Belki bunda İnci'nin parmağı olmalıydı.
Neva burada olsaydı şimdiye çoktan bizi ayarlamıştı bile.
Gülümsemeden edemedim, ona karşı farklı duygular beslediğimi düşündüğü için bir ara beni ına ayarlamaya çalıyordu çünkü.
O zaman hatırlamasa da bir çok şeyi Timur ile arasındaki bağ başkasına bakmasına engel oluyordu.
Tamam ona farklı bakıyordum ama bu aşk veya hışlanmak gibi değildi.
Farklıydı, onu gördüğümden beri içimde hep farklı bir şeyler oluşmuştu. Hala da aynı aşk değildi bunu biliyorum.
Aşk olsa Azra'nın gülüşüne takılmazdım değil mi?
Ön koltuğa geçtiğinde de bende arabanın önünden geçip sürücü koltuğuna doğru yürüdüm.
Kapıyı açıp kendimi içeri attığımda ona baktım. Girer girmez kemerini bağlamış ve bana bakmıştı. Elimi kapıdan çekip bende kemerimi bağladım.
"Nereye gideceğiz." diye sordu yüzümü inceleyerek.
"Yeni açılan bir mekan var ya alie restorantı ve kafe gibi oraya gidelim diyordum, ama senin sevdiğin bir yer varsa oraya da gidebiliriz." dediğimde konuşması için bekledim.
"Olur, bende İnci'den duymuştum gidelim bence hem nasıl bir yere merak ediyordum." dedi ve bana baktı.
"Tamam o halde oraya gidiyoruz." dedim ve arabayı çalıştırdım.
"Gidelim bakalım." dedi ve önüne baktı.
"Nereden çıktı bu yemek işi?" dediğinde yüzüme bakıyordu.
"Tanışmış oluruz." dediğimde güldü. O güzel gülümsemesini bana yine bahşetmişti.
"Tanışmıyor muyuz biz zaten?" dediğinde bende gülümsedim.
"O anlamda değil, isim olarak biliyoruz sadece sen neler seversin nelerden hoşlanırsın, hobilerin neler merak ediyorum." dediğimde gülümsemeye devam etti.
"Anladım, tanışırız o zaman." dediğinde eliyle oynuyordu.
Utanıyor olabilir miydi benden?
"İnci hala işe başlamadığını söyledi." dedim ve bir yandan ona baktım bir yandan da yola baktım.
"Evet içimden gelmiyor, aslında istediğim bir meslek ama galiba ben Masal ve Asel'e alışmışım. Onlardan başka çoçuklara görmeye ve bir şeyler öğretmeye henüz hazır değilim." dediğinde karşıya baktı.
"Neden böyle düşünüyorsun?" diye sordum.
"İnan bunu bende bilmiyorum Gencay." dedi düşünceli çıkan bir sesle.
Ne yapacağını bilmeyen bir kadın duruyordu şu an karşımda.
"Bence sen ne zaman kendini hazır hissettin o zaman başlarsın. Acelesi yok." dediğimde arabayı sağa çevirdim.
"Öyle olmuyor işte, bir an önce başlamam gerekiyor, yoksa okuldan atılırım." dedi üzgün çıkan bir sesle.
"Hangi okul?" diye sordum.
"Asel'in okulu." dediğinde ona baktım.
"Ben konuşurum müdürle, ahbablığımız var sıkıntı yapma." dediğimde bakışları hemrn beni buldu.
"Gerçekten mi?" dedi heyacanlı bir şekilde.
Başımı salladım.
"Gerçekten." dediğimde bir anda bana sarıldı ve ben az kalsın yoldan çıkıyordum.
"Azra, çekilmezsen kaza yapacağız." dediğimde hemen geri çekildi.
"Ay çok özür dilerim ben biraz heyacanlanınca şey oldu." dedi ve utançtan yanakları kızardı.
Bu haline gülmeden edemedim.
"Ne oldu?" dediğimde bana baktı.
"Şey oldu canım." dedi.
"Canım mı?" dediğim de panikle bana baktı.
"Yok o anlamda değil, hani böyle kaftan sonra söylenir ya." diyerek kendini açıklıyordu ama ben onunla eğleniyordum şu an. Nasıl söylemek istediğini ben zaten anlamıştım.
Sırıttığımda kaşlarını çattı.
"Bir dakika sen benle eğleniyor musun?" dediğinde başımı salladım.
"Ya alacağın olsun, bende Burdan paniklemekten ölecektim." dediğimde gülümseyerek ona baktım.
Çok uzun sürmeden yoka baktım.
Şu an için kaza yapmak hiç iyi olmazdı.
"Teşekkür ederim, eğer bana biraz daha zaman verirlerse kendimi toparlayıp başlayabilirim." dedi ve bana baktı .
Yan profilden ona baksamda yola bakmak gerekiyordu.
"Konuşurum ben sen canını sıkma bir kaç daha idare edebilirler sensiz." Diyerek arabayı park etmek için hazırlandım.
Gelmiştik, yolda sohbet ederken vakit çabuk geçmişti.
"Çok teşekkür ederim Gencay." dediğinde kemerini çözdü. Bende yavaş bir şekilde arabayı park ettim.
"Önemli değil." dediğimde bende kemerimi çıkardım.
Bu yemekten sonra ne olurdu bilmiyorum ama babamın istemeceği şeyler olacaktı biliyorum.
Benim için farklı planları vardı her zaman. Bana soran yoktu hiç ama.
Bu şekilde yapması benimde sinirimi bozuyor ve sürekli tartışmak zorunda kalıyorduk.
Benden sakladığı o kadar çok şey vardı, hiç birini söylemiyordu.
Neva'yı kaçırdığımız da bile bana ne olduğunu anlatmadı.
Neden kaçırdık? Neden geri bıraktık? Neva'dan ne istiyor onu da bilmiyorum?
Kafamın içinde birbir tane soru vardı ama hiç birinin cevabı bende değildi.
Hepsi babamdaydı.
Babam ve Neva ilgili bilmediğim bir şey vardı ama ne?...
Neva Kandemir.
İstanbula gelmiş ve eve doğru gidiyorduk. Dicle Cihat'ı aramıştı. Galiba yine toplanacaklardı akşam.
Timur kaç saattir konuşmuyordu ne uçakta konuştu nede şimdi arabada konuşuyordu. İster istemez bu benim moralimi alt üst etmişti.
"Timur." diye seslendim ve yine tepki alamadım.
Elimi çektim, bende diğer tarafa baktım. Tamam kolay değildi ama benimle konuşmamasını gerektirecek bir şeyde yok.
Moralim alt üst olmuş bir şekilde eve gitmeyi bekliyordum. Eve varınca belki konuşurdu.
Cihat da hiç konuşmuyordu. O da Timur'dan dolayı yapıyordu biliyorum.
"Rauf amca gelmek istiyor, gelsin mi?" dediğinde Cihat'a baktım.
İkimiz de Timur'a baktık ve bir tepki alamayınca Cihat bana baktı.
"Gelsin bence Ensar'da gelsin." Cümlem ile birlikte Timur ilke kez bir tepki verip bana bakmıştı.
"O gelemeyecek." dedi sert bir şekilde.
"Onun da babası," dediğim de sinirle bana baktı.
"Gelmeyecek. Gelmesin." dedi ve Cihat'a baktı.
Cihat başını salladı.
Bu halde bile hala ona kızgındı. Küçükken ne oldu kardeşine bu kadar kızgındı anlamıyorum.
"Tamam." dedi Cihat.
Ben bir şey demedim ve diğer tarafa baktım.
Timur da zaten yine cama bakıyordu..
Bir saat aradan sonra eve gelmiş ve kapıda bekliyorduk.
Kapı açıldığında Dicle açmıştı kapıyı. Bakışlarım direk onu buldu.
"Hoş geldiniz." dedi ve kenara çekildi. En önden ben geçmiştim. Cihat arkamdan, Timur onun arkasından solana doğru ilerliyorduk.
Salonda kimler vardı merak ediyordum.
Neden toplandık onu da bilmiyordum.
Salonun kapısandan içeri girer girmez koltukta oturanlara baktım. Rauf amca, Kaan, Dicle, Asiye hanım, dayım, Barlas, Teyzem ve Gencay vardı.
Şaşkınlık ile hepsine tek tek baktım.
Bizimkiler ve Gencay neden buradaydı?
"Neler oluyor?" dediğim de salona doğru ilerledim.
Asiye hanımın yanındaki Ahmet beyi yeni fark ediyordum. O da buradaydı herkes buradaydı maşallah.
Oturacak yer arıyordum. Dicle'nin yanında biraz boşluk vardı kendimi oraya sıkıştırmayı düşündüm. Adımlarım oraya doğru giderken Timur'a baktım. Salonun ortasında durmuş benim baktığım gibi onlara bakıyordu o da.
"Neler oluyor?" Diye fısıldadım Barlas'a bakarak.
"Birazdan duyacaklarına hazır ol." dedi ve bana baktı.
"Neden hepiniz buradasınız?" dedi Timur.
Dayım konuşmak için ayağa kalkmıştı.
"Mezar boş değil mi?" dediğinde Timur bir süre dayımın yüzüne baktı ve yavaşça başını salladı.
"Akif de ölmemiş o gün test yaptığınız kişi Akif değil." demesiyle birlikte dayıma baktım.
"Ne?"
"Nasıl?" diyen Kişi Timur'du.
"Sonuçları değiştirmiş biri." dedi dayım ve ben ayağa fırladım.
"Ne yani babam sağ mı? Hayatta o zaman." dediğimde dayım yavaş bir şekilde başını salladı.
Teyzeme baktığımda bana gülümsedi. Bu habere o da çok sevinmişti. Bende çok sevinmiştim.
"İyi de kim neden değiştirmiş, siz neden fark etmediniz?" dediğimde Barlas'a bakmıştım.
"İnan bizde yeni fark ettik." diyerek kendini açıkladı.
"Yani şimdi doğru mu anlıyorum ben, babamın mezarı boş, Neva'nın babası da ölmediğine göre ikisi birlikte mi?" diye bir fikir attı ortaya Dicle .
Bu mantıklıydı?
İkisi bir oyun oynuyor olabilir mi?
Hatta ikiside şu an birlikte olabilir miydi?
"Muhtemelen öyle." diyen Kişiye baktım. Ahmet bey söylemişti bunu ve ben nasıl emin olduğunu anlayamadım.
Çünkü yüz ifadesinden anladığım kadarıyla, söylediğinden emindi. O şekilde bakıyordu bana.
"Bundan emin olamayız" dedi Kaan.
"Bencede." dedi Cihat.
"İkisinin birlikte olması, veyahutta bunca şeyi birlikte düşünmüş yapmış olması sadece ihtimalden ibaret olabilir." dedi Cihat.
"Ben öyle düşünmüyorum." diyerek lafa katıldı dayım.
"İkisinin bir bağlantısı olduğuna adımın servet olduğu kadar eminim." dediğinde hepimiz ona dikkatle baktık.
"Baksanıza, biri kayıp bir diğeri de kendini ölü göstermiş." dedi ve hepimize baktı.
"Bu ikisinin tesadüf olması normal değil. Hemde hiç değil, tesadüf diyip geçemeyiz." diye açıkladı dayım.
Haklıydı, tesadüfen denemeyecek kadar çok soru işareti vardı.
"Eee ne olacak şimdi?" dedi Dicle ve abisine baktı.
Timur yine sessizliğe bürünmüş olan biteni izliyordu sadece.
"Şey bende bu var," Diyerek araya girdi Gencay.
"Bu senin." dediğinde elindekini bana uzattı.
"Bu ne?" dediğimde ona bakıyordum.
"Bilmiyorum ben kafeyi aldığım zaman kafeye bıraktılar vermeyi unutmuşum, bugün görünce getirmek istedim. Üstünde adın yazılıydı." dedi ve ben elimdeki zarfa baktım.
"Yuh bir yıldan fazla olmuş o zaman." Diyerek araya girdi Barlas.
Zarfı almak için uzandığında Gencay geri çekti zarfı.
"Neva baksa daha iyi olur." dedi ve zarfı bana uzattı. Bende daha fazla bekletmeden zarfı elime aldım.
Zarfı alırken cebimdeki notu da yere düşürmüştüm. O çoçuğun verdiği not Dicle'nin ayaklarının üstüne düştü.
"Bu ne?" dedi ve kağıtı aldı.
Elinden almak için hamle yapamadan kağıtı açıp baktı.
"Bu?" dedi ve bana baktı.
"Götür onu buradan. Bu ne demek?" dediğinde bana baktı Dicle.
"Şey o Rize de bir çoçuk verdi ama ben kim olduğunu bilmiyorum." Diyerek kendimi açıkladım.
"Nerede? Ne zaman?" dedi Cihat.
"İdris amcaların oradayken, sen arabadaydın Timur da bir adamla konuşmak için yanımdan ayrılmıştı o zaman işte. Mezarlığa gitmemiştik daha. " dedim.
"Anne baksana bu babamın el yazısına benzemiyor mu?" diyerek elindeki kağıtı Asiye hanıma gösterdi.
Asiye hanım hemen baktı ve gözleri dolu bir şekilde başını olumlu anlamda salladı.
"Evet bu onun el yazısı nerde görsem tanırım." dedi ve ağlamaya başladı.
"Bakayım." dedi Rauf amca.
Geldiğimden beridir hiç sesi çıkmayan Rauf amcanın sesi çıkmıştı.
Onda bir şeyler vardı ve bunu hisseden sanırım sadece bendim.
Kağıtı inceledi ve başını kaldırıp bize baktı.
"Evet bu onun el yazısı." dedi şaşkınlıkla.
"Ben hala şaşkınım, nasıl ölmez ben getirdim Rize'ye bende oradaydım. Birlikte gömdük, nasıl yaşar?" dedi ve öylece halıya baktı.
"Bu nasıl olur ya?" dediğinde hala nasıl olacağını düşünüyordu.
"Bence burada çok büyük bir oyun dönüyor, hemde çok büyük," Dedi Barlas.
Evet bir oyun dönüyordu ve bu oyunu kim döndürüyordu bu meçhul.
Rauf amca bize baktı ve konuşmak için dudaklarını araladı. "Ben biraz dinlemeye ihtiyacım var." dedi ve elindeki kâğıtı Dicle'ye uzattım bana baktı.
"Onunla konuş." dedi ve ben neyden bahsettiğini bakışlarını takip ederek anladım. Timur'dan bahsediyordu.
Timur sanki hiç birimizi dinlemiyor duymuyor gibi davranıyordu.
Yavaş bir şekilde ayağa kalktı ve merdivenlere doğru gitmeye başladı.
"Hepimiz gidelim bence sende onunla konuş kızım, Rauf haklı iyi görünmüyor." Dedi dayım.
"Evet gidelim, bunları sonra tekrar konuşuruz." dedi Kaan.
Bunu ortaya mı söylemişti yoksa Dicle'ye hitaben mi söylemişti bilmiyorum.
Benim kafam merdivenlerde kaybolan Timur'daydı.
Ben nasıl konuşacaktım şimdi onla.
"İyi geceler cümleten." dedi Gencay.
Zarfla birlikte ayağa kalkınca zarfa bakmak aklıma geldi.
"Bekle, Gencay Neva bir zarfı açsın." dedi Barlas.
Herkes ayaklanmasına rağmen beni beklemişti ayakta.
Yavaş bir şekilde zarfı açtım ve içindekine baktım. Bir şey görünmüyordu ve ben kocaman olan kağıt parçasını açtım.
Kağıtın içene baktığımda boş olduğunu görünce şaşkınlık ile diğer tarafını çevirdim. İyi de bunun iki tarafıda da boştu.
"İyide bu boş." dediğimde Gencay yanıma geldi.
"Nasıl?" dediğinde elimdeki kağıta baktı ve o da boş olduğunu anladı.
"Ha zaten bir boş zarfımız eksikti." dedi Barlas ve yanıma geldi.
Zarfı eline aldı sağa sola çevirdi ve boş olduğunu anlayınca bana uzattı.
"Biri dalga geçiyor bence senle." dediğinde ona baktım.
Muhtemelen öyleydi.
Bir şey demeden kağıtı katlayıp cebime attım.
"Konuşalım bu olanları, hepinize iyi geceler." dedim ve onlara sırtımı döndüm.
Aklım zaten Timur da kalmıştı.
Babamın ölmediğine mi sevinsem yoksa Murat beyin ölmediğine mi bilemiyordum.
Timur'un da mahvolduğunu görmek beni de mahvediyordu.
Merdivenleri hızlı, hızlı tırmandım ve ayaklarım beni odamıza götürüyordu.
Odada olduğunu bildiğimden kapıyı tam açacaktım ki içeriden kırılma sesi duydum.
İyice panikledim ve hızlı bir şekilde odaya girdim.
Timur masanın üzerindekileri yere fırlatmıştı.
Bakışlarını bana çevirdiğinde gülmeye başladı.
Gülmekte değil bu?
Resmen kahkaha atıyordu.
Delirmiş gibi gülüyordu.
Güldü, gülmeye devam etti ve en sonda yere çöktü.
"Neden." diyordu.
"Neden?" diye bağırdı ve yerdeki cam kırıklarını elleriyle alıp fırlattı başka yerlere. Bu haraketi yüzünden elimle ağzımı kapatıp kaldım.
"Benimle dalga mı geçiyorsun lan!" Diye kükredi.
Kimden bahsediyordu babasından mı?
"Ölmedi." Dedi ve elindeki kanlara bakmadan bana döndü.
"Anlayabiliyor musun?" dedi bana bakarak.
Elinden de kanlar damlıyor ben ise onu izliyordum.
"Anlıyorum." dedim ve yanına doğru ilerledim.
"Neden bunca zamandır yok? Neden Neva? Ne çeviriyorlar arkamızdan?" dedi ve öylece yere baktı.
"Bilmiyorum ama bulacağız." dediğinde başını kaldırıp bana baktı.
"Bulacağız?" dediğinde gözleri dönmüş gibiydi.
"Bulamıyorum, siktiğimin yerinde ayakta uyuyorum," Dedi ve etrafında olan bitene bir türlü anlam veremiyordu. Bu fazlasıyla belli ediyordu.
Yavaş bir şekilde onun yanına ilerledim yavaş hareketler ile bende yere yanına çöktüm.
"Benim mafya olmama neden izin verdi? Benim katil olmama neden izin verdi?" dedi ve bana bakmadan öylece yeri izlemeye devam etti.
Elimi yüzüne uzattım ve onun bana bakmasını sağladım.
"Bunların cevabını ikimizde veremeyiz, ama eminim ki bir bildiği vardır. Yâda bilmiyorum mutlaka bir nedeni vardır." dediğimde bana öylece baktı sadece.
Mimiksiz, soğuk ve katı.
"Bunun yüzünden başıma gelmeyen kalmadı, ve beni uzaktan izlemiş yani, doğru mu?" dediğinde silahını eline almıştı. Ne ara onu belinden çıkarıp eline aldı onuda analayamamıştım.
Elimi yüzünden çektim ve elindeki silaha uzandım.
Bir an için kendine bir şey yapmasından korkmuştum.
"Ver onu bana." dediğim de bir şey demedi ve silahı elinden almama izin verdi.
Elindeki kanlara bakınca etrafta sarabilecek bir şeyler aradım. Aklıma havlu ile sarabileceğim gelince el havlusunu almak için banyoya koştum.
Elindeki kanları silmem gerekiyordu.
Banyodan havluyu aldığımda Timur aynı yerindeydi. Koşarak yanına gittim ve elini temizlemeye başladım.
Elini de havluyla sardım ve ona baktım.
"Gel." dedim ve onu yavaş bir şekilde yerden kaldırdım. Beni dinlemiş ve ikiletmeden yerden kalkmıştı.
"Hala aklım almıyor, beynim basmıyor Neva babam neden yaşıyor?" dediğinde yatağa gelmiştik.
Ne demek istiyordu?
Yaşaması kötü bir şey miydi?
"O ne demek?" dediğimde tepki vermedi.
"Neden yaşıyor." dedi ve bana bakmadı.
Kendi kendine konuşuyor gibiydi.
"Bana bak," dediğimde bakmadı.
"Timur bana bak." Diye biraz bağırmıştım ve o zaman bana baktı.
Bir şey söylemeden gözlerimin içine baktı sadece.
"Birlikte çözeceğiz, birlikte atlatacağız." dedim ve ona sarıldım.
Sarılmam karşısında vücudu o an gevşemişti.
"Ağlamak istiyorsan ağla." dediğimde tepki vermedi.
Kendimi hiç geri çekmedim.
Omuzlarındaki hareketten dediğimi yapıp ağladığını anladım. Daha fazla bu şekilde dayanamazdı zaten. Ağlamak istiyordu ama ağlamıyordu da.
Sessiz bir şekilde sadece onun ağlamasını dinledim. Bende dayamamıştım ve bende onunla birlikte ağlamaya başladım.
Timur gibi koca adamı ağlatmayı başarmışlardı.
Biri onun babasıydı biri benim.
İkiside bize oyun oynuyordu.
İkisinin de bir oyun çevirdiğini anlamıştık.
Benim babam öz değildi ama yine de yaşadığına sevinmiştim.
Üzüldüğüm tek şey Murat beyin kendini neden ölü göstermek zorunda olduğu ve babamı katil olarak ilan ettiği.
Bunu ikisi yapmış olabilirdi.
Ya ikisinin de planları bizim birleşmemiz ise?
Bu mümkün müydü?
Devam edecek... 💣💣
Bölüm sonu canlarım. Bölümü nasıl buldunuz? 💣
Bölüm hakkında düşünceleriniz neler? 💣
Diğer bölüm de görüşmek üzere canlarım. Kendinize cici bakın. 💣
Yazarınızdan hepinize kocaman kalp... 💣
Instagram:sinemk2611
Tiktok: sinemm2611
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 42.78k Okunma |
3.51k Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |