40. Bölüm

40.GEÇMİŞ İLE GELECEK ARASINDA BİR YER

Sinemm
sinemm2611

 

 

 

~~>Kurguda geçen olay ve karakterlerin gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür... <~~ 💣💣

 

 

 

 

~~Ruhu çok ağrıyordu, her zaman gülüyor olmuş olsa bile..

 

Şeker portakalı~~

 

 

 

 

~~Bölüme geçmeden önce yıldıza basmayı ve yorum yapmayı lütfen unutmayalım. Yorumlarınız beni her zaman motive ediyor canlarım... ~~~💣💣

 

 

 

Bölüm şarkıları: Neşet Ertaş; Mühür gözlüm.

 

Slowed & Reverb: Bunca yıl.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

40. GEÇMİŞ İLE GELECEK ARASINDA BİR YERDE 💣💣

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Neva Kandemir.

 

 

Uyanalı neredeyse iki saat olmuştu. Ama ben hala yataktan kalkamıyordum. Timur hala uyanmamıştı. Dün gerçekten de çok kötüydü ve uyumamıştı da uzun bir süre.

 

 

Bu son olaylar onu fazlasıyla etkilemiş ve sarsmıştı. Hiç kıpırdamadan güneşin içeri vuruşunu izledim. Sevdiğim adamın kollarında güneşi izlemekte ayrı bir güzeldi.

 

 

Aklım arada bir olanlara kaysa da kendimi bugün mutlu hissediyordum. Umarım güzel şeyler olur bugün.

 

 

 

Timur kıpırdanmaya durduğunda bakışlarımı hemen ona çıkardım. Uyanıyordu ve ben ona gülümseyerek bakıyordum.

 

 

Gözlerini yavaş bir şekilde açtı ve beni gördü direkt. Beni görmesiyle bende ona kocaman gülümsedim.

 

 

"Günaydın kocam." dedim neşeli çıkan sesimle.

 

 

Timur yavaş, yavaş kendini toparladı ve gülümsedi. "Günaydın güzel karım." dediğinde kıkırdadım.

 

 

"Saat kaç?" diye sorduğunda bilmiyorum diyerek omuzlarımı kaldırıp indirdim.

 

 

Üzerinden hiç inmemiştim ki, Timur'un üstündeydim hala. Ne ara bu pozisyona geldik bilmesem de yerimden memnundum.

 

 

 

"Kahvaltı yapalım hadi." dediğinde gözlerinin içine baktım.

 

 

"Ama daha erken." dedim ılımlı bir sesle.

 

 

"Eminim ki o saat erken değildir." dediğinde gülmüştü ama ben sinirlenmiştim.

 

 

"Erkendir diyorsam erkendir." dediğimde Gamzesi görünür bir şekilde gülümsedi.

 

 

Gamzesini görmem ile kızgınlığımın geçmesi bir oldu. Bu adamın her hali mi güzel olurdu. Gamzeli hali de bir başkaydı.

 

 

"Tamam kalkıyorum." dedim ve ondan ayrıldım. Benim ayrılmam ile birlikte Timur kendini yataktan ayırdı.

 

 

"En son biz ağlıyorduk." dedi Timur ve bana baktı.

 

 

Başımı salladım ve üzerimdekileri değiştirmek için dolabına yöneldim.

 

 

"Evet sonra da sen uyudun." dediğimde dolabın kapağını açıp içinden rahat bir şeyler aldım.

 

 

"Uyudum mu? Nasıl uyudum ben niye hatırlamıyorum." dedi ve elimdekileri bırakmadan ona döndüm.

 

 

"Bunu bende bilmiyorum dün baya şoktaydın, sanki başka bir yerdeydin." dediğimde gözlerini benden hiç çekmedi Timur.

 

 

Bakışlarını benden çekip etrafa çevirmesiyle gözleri şaşkınlık ile büyüdü.

 

 

"Etrafı da ben yaptım değil mi?" diye sordu bakışlarını da bana çevirmişti.

 

 

Başımı olumlu anlamda yavaş bir şekilde salladım. Odayı da bu hale getirmişti.

 

 

"Özür dilerim, sana zarar verdim mi?" dediğinde yüzüme bakmış ve sonra da ellerime bakmıştı.

 

 

"Hayır, hayır bana hiç zarar vermedin sevgilim." dedim ılımlı çıkan bir sesle. Sesimle birlikte yüzü biraz olsun yumuşamıştı.

 

 

"Tamam hadi inelim aşağıya burası içinde birini göndeririz." dediğinde başımı salladım.

 

 

Yataktan yavaş bir şekilde kalktım ve Timur'un da yanıma gelmesini beklerken gözüm yerdeki saatime takıldı.

 

 

Timur'un ayaklarının dibindeydi ve ben yavaş bir şekilde eğilip onu yerden aldım. Ne yazık ki saatim de kırılmıştı hatta altıda çıkmıştı. Saati tersine çevirdiğimde arkasındaki şey ile Timur'a baktım.

 

 

"O ne?" dediğinde bende anlam veremeden saate baktım.

 

 

"Bilmiyorum, bu babamın benim için aldığı saat." dediğimde Timur başını salladı ve elimdeki saati alıp arkasındaki şeyi eliyle çıkardı.

 

 

"Çip." dediği an bakıp kaldım.

 

 

"Çip mi?" dedim şaşkınlık ile.

 

 

"Evet, ve bu çalışıyor hala Neva." dediğinde eliyle bir yere dokundu ve kapattı. Haklıymış az önce kırmızı bir ışık yanıyordu artık yanmıyor.

 

 

"Bu? Babam beni mi izlettirmiş?" dedim Timur'a bakarak.

 

 

"Muhtemelen." dedi Timur.

 

 

"Neden? Yani neden buna gerek duymuş çünkü bu saatti hatırlıyorum uzun zaman oldu bana bunu hediye ediyeli." dediğimde düşünüyordum.

 

 

"Başka bir şey var mı böyle özel olan, babanın verdiği? Belki senin için bir şeyler bırakmıştır." dedi ve gözlerimin içine baktı.

 

 

"Bilmiyorum." dedim düz bir sesle.

 

 

Bilmiyordum, ben artık hiç bir şey bilmiyordum.

 

 

"Tamam gel bunları boşver şimdi sonra konuşuruz önce kahvaltı yapalım." dediğinde elindekileri cebine atmıştı.

 

 

"Neden cebine attın?" dediğimde üstten bana baktı.

 

 

"İnceleteceğim sevgilim." dedi ve beni yanında yürümem için belimden sarıldı.

 

 

Bende ona sarılmıştım. İnceletmek iyi bir fikirdi kesinlikle.

 

 

 

Aklıma inmeden bir yüzüme bakmak gelince Timur'a baktım.

 

 

"Ben lavaboya girip geleceğim hemen." dedim odadan çıkmadan önce.

 

 

"Tamam ben kapıda bekliyorum seni." dediğinde yavaş bir şekilde başımı sallayıp içeri lavaboya koştum.

 

 

Lavaboya girdiğime elimi yüzümü yıkadım ve geri çekilip yüzüme baktım.

 

 

 

Bence gayet iyiydim böyle.

 

 

 

Lavabodan çıktım ve kapıyı da çekip kapattım.

 

 

Hızlı bir şekilde Timur'un yanına gitmek için hareket edecektim ki yerdeki siyah bir şey dikkatimi çekti.

 

 

Yerden uzanıp elime aldığımda ona baktım. Bu da bir karttı.

 

 

Bu nereden çıkmıştı.

 

 

Bu da mı saatten düştü acaba?

 

 

Neyse diyerek kartı cebime tıkıştırdım.

 

 

Yemekten sonra veririm Timur'a...

 

 

 

 

 

 

Salona indiğimizde salonda oturan Kaan ile göz göze geldim. Sabah, sabah onun burada ne işi vardı?

 

 

"Kaan? Hayırdır?" dedi Timur ve benden ayrılmasını beklemiştim ama o ayrılmayıp beni koltuklara doğru ilerledik.

 

 

"Konuşmamız gerek." dedi ve bana baktı.

 

 

Dicle'nin de burada olması gözümden kaçmıyordu. O tekli koltukta elinde telefon ile konuşuyordu.

 

 

"Konuşalım, konuşalım da bu acele ne?" dediğinde koltuğa oturmuştuk.

 

 

"Kahvaltı hazır mı Dicle?" diyen Timur'un sesiyle Dicle telefondan başını kaldırıp abisine baktık.

 

 

"Biz çoktan yedik, sizin için seslenip geliyorum Asya'ya." dedi Dicle ve ayağa kalktı.

 

 

"Annem nerede?" diye sordu Timur.

 

 

"Üst katta." dedi Dicle.

 

 

"Tamam." dedi Timur ve bir şey demeden Kaan'a döndü.

 

 

Benim anladığım Dicle ile aralarında bir şey olmuş ama ne olmuş.

 

 

"Sen ne konuşacaktın?" diye sordu Timur. Kaan'ın üzerinden çekmemişti bakışlarını.

 

 

"Kahvaltıdan sonra dışarıda konuşalım." dedi Kaan. Timur bir kaç saniye öylece yüzüne baktı ve onu onayladı.

 

 

Dicle mutfaktan çıkmış ve yanımıza gelmişti. Bakışları bir kaç saniyeliğine de olsa Kaan'a değdi.

 

 

Bir şey olmuştu benim bilmediğim ne oldu anlayamıyordum.

 

 

Timur'un telefonu çalmaya başlayınca Timur kolunu benden çekti.

 

 

Telefonu baktı ve beklemeden telefonu kulağına götürdü.

 

 

"Söyle uğur." dediğinde Uğur'u dinliyordu.

 

 

Uğur bizim şirketteki adam değil miydi?

 

 

"Tamam eve getir, evde imzalar." dediğinde bir anlığına bana baktı.

 

 

"Tamam o zaman eve getir imzalayalım." dedi net çıkan bir sesle.

 

 

"Ne?" dedi ve ayağa kalktı.

 

 

"Tamam bekle daha sakin bir yere geçiyorum, anlamıyorum dediğini oğlum." dedi Timur ve bana döndü.

 

 

"Hemen geleceğim canım." Dediğinde başımı salladım ve arkasından onu izledim. Evden çıkmıştı muhtemelen bahçede konuşacaktı.

 

 

 

Bakışlarımı salonun kapısından çekip ikisine yönlendirdim.

 

 

"Bir sorun mu var?" dediğimde Kaan'a bakmıştım.

 

 

"Evet var." dedi anında.

 

 

"Evet yenge var." dedi Dicle'de.

 

 

"Sorun nedir?" dediğimde Dicle güldü.

 

 

"Kaan abime söyleyecekmiş." dediğinde bana baktı.

 

 

"Beni sevdiğini söyleyecekmiş anlayabiliyor musun?" dediğinde bana bakmıyordu Kaan'a hedef alıyordu şu an bakışları.

 

 

"Evet konuşacağım." dedi Kaan net bir tavırla.

 

 

"Sakin olun duyacak şimdi." dediğimde kapıya bakıyordum.

 

 

"Sen kendine bile itiraf edemiyorsun beni sevdiğini. Gidip abimle mi konuşacaksın? Güldürme beni Allah için." Dedi Dicle ve arkasına yaslandı.

 

 

"Abime sevdiğini söyleyecekmiş." dedi ve güldü.

 

 

"Ne güzel şaka." dedi alay ederek.

 

 

"Ne var aramızda? Ne var? Senin gelgitlerinden başka ne var?" dedi Dicle sinirle.

 

 

"Haksız mıyım? Sürekli gelgitlerdesin, bir gün arıyorsun beni soruyorsun, iki ay aramıyorsun sormuyorsun, nasılım diye merak etmiyorsun. Ben bile güvenemiyorum sana abim nasıl güvenecek bana söyler misin Kaan?" dedi Dicle sinirle.

 

 

"Hallettim her şeyi, anlamıyorsun işte sende beni, artık engel kalmadı." dediğinde ona baktı.

 

 

"Ailen de bir engel değil mi?" dedi Dicle.

 

 

Bakışlarım ikisi arasında gidip gelirken Timur'un da gelme ihtimaline bakmak için salona baktım.

 

 

Görünürde kimse yoktu ve ben onlara döndüm.

 

 

"Susun gelecek şimdi, duyarsa ortalık iyice karışacak." diye fısıldadım.

 

 

"Duysun." dedi Net bir sesle Kaan.

 

 

Tam Dicle bir şey söylüyordu ki Asya salondan içeri girdi.

 

 

Elinde bizim için kahvaltı tepsisi vardı.

 

 

Kahvaltıda yiyebileceğimiz bir kaç bir şey.

 

 

Dicle susup önüne döndü. Tamda o ara Timur içeri girmiş ve gözleri bana çevirdi.

 

 

"Uğur gelecek birazdan şirkette bir kaç bir karışıklık olmuş, imza atmamız falan gerekiyor canım." dediğinde olumlu bir şekilde başımı salladım.

 

 

"Gel hadi kahvaltı da gelmiş zaten." dediğinde masaya doğru ilerledi.

 

 

Masaya geçmeden Dicle' sakin olmasını söyleyecektim ama o bana bakmamıştı. O kadar çok sinirliydi şu an.

 

 

Her an abisini bile unutup Kaan'a bağırıp çağırabilirdi.

 

 

"Asya, odayı da toparlayın bugün." dedi Timur.

 

 

"Tamamdır Timur abi." dediğinde Asya'ya bakıp kaldım.

 

 

Timur başını sallayıp gülümsemişti. Sanırım arasındaki sorunu çözmüşlerdi.

 

 

Masaya geçip oturduğumda bakışlarımı arkamızda kalan Kaan ve Dicle'ye çeviremiyordum. Timur'un olanları duysa neler yapacağını kestiremiyordum.

 

 

Bir ağabey için kolay değildi. Olmayacaktı da buna eminim.

 

 

 

"Başla güzelim." dediğinde tabağıma bir kaç bir şey koydu. Başımı sallayıp yavaş bir şekilde kahvaltımızı yapmaya başladık.

 

 

 

Kahvaltıyı biraz uzatmış yavaş yavaş yemiştim.

 

 

Timur'un da beni beklemesi istediğim şeydi ama artık doymuştum. Daha fazla yiyebileceğimi

 

Sanmıyordum.

 

 

"Baya acıkmışsın, neden beni bekledin keşke yeseydin sende." diyen Timur'a baktım.

 

 

"Bende geç kalktım ya." dediğimde gözlerimin içine bakıyordu.

 

 

"Tamam canım geçelim istersen salona." dediğinde ona baktım. Zaten salondaydık, masadan kalkıp koltuklara ilerleyecektik sadece.

 

 

Bir şey demeden masadan kalktık ve koltuklara doğru ilerlemeye başladık.

 

 

İçimde birazdan neler olacağını kestirememenin korkusu ve tedirginliği vardı.

 

 

"Bitti mi?" diyen Kaan'a bakıp kaldım.

 

 

"Bitti ne bu acelen anlamıyorum. Sorun her neyse hallederiz." dedi Timur Kaan'ın yüzüne bakarak.

 

 

 

Kaan'ın yüzünde sinir ve öfke vardı. Dicle'nin az önce söyledikleri zoruna gitmiş olmalıydı.

 

 

"Gidelim hadi." dedi Kaan.

 

 

Dicle panikle ayağa kalktı, tabi bende panikledim bu esnada.

 

 

Kaan gerçekten konuşacaktı, Kaan gerçekten söyleyebilirdi her şeyi.

 

 

"Gel bakalım, neyse şu meselen çözelim." dedi Timur ve arkasını dönerek salondan çıktı.

 

 

"Kaan hayır, şimdi sırası değil." diye fısıldadım. Kaan bana bir kaç saniye baktı ve o da Timur'un arkasından ilerledi.

 

 

İkisi gözden kaybolduğunda kapı açılıp kapanmıştı.

 

 

"Ne yapacağız?" dediğim de Dicle'ye bakıyordum.

 

 

Dicle düşünceli bir şekilde tırnaklarını kemiriyordu.

 

 

"Gel kapıdan bakalım." dedi ve oda salondan koşarak çıktı. Bende arkasından hızlı bir şekilde ilerledim. Şu an için en iyi seçenek onları dinlemekti sanırım.

 

 

Kapıyı yavaş bir şekilde açtık ve ikimizde kapıdan nerede olduklarını bakmaya başladık.

 

 

Az ilerimizde Timur bir sigara yakmış ve Kaan'a bakıyordu.

 

 

"Seni dinliyorum." dedi Timur net ve bir o kadarda otoriter bir sesle.

 

 

"Ben." dedi ve durdu Kaan.

 

 

Bizim onları izliyor olduğumuzu bildiğinden yandan bize bakmış ve ben kaşlarımı hayır anlamında yukarı kaldırdım.

 

 

Şimdi hiç sırası değildi, Timur zaten sinirli ve canı sıkkındı. Şimdi ona patlayacaktı işte.

 

 

"Ben şey diyecektim." dedi ve Timur'a baktı Kaan.

 

 

Galiba o da söyleyemeyecekti.

 

 

"Söyleyemedi gördün mü, söyleyemez de zaten." diye fısıldadı Dicle. Tam o sırada da Kaan'ın cümlesi duyuldu.

 

 

"Ben Dicle'ye aşık oldum, seviyorum onu."

 

 

Kaan'ın cümlesi ile birlikte şok olmuş bir şekilde Timur'a bakıyorduk.

 

 

Timur ilk ne duyduğunu anlayamamıştı sanırım.

 

 

"Ne?" dedi Timur ve bizde ona baktık.

 

 

"Kardeşini seviyorum." dedi Kaan ve işte o anda Timur hiç düşünmeden belindeki silahı çıkarıp Kaan'ın anlına dayadı.

 

 

"Ne dedin? Bir daha söyle?" dedi Timur.

 

 

Şu an o kadar sinirliydi ki her an Kaan'ı vurabilirdi.

 

 

Bir hışımla saklandığımız yerden çıktık.

 

 

"Abi yapma." dedi Dicle.

 

 

"Timur dur!" dedim panikle.

 

 

Koşarak yanlarına ilerlerken Timur konuşmaya başladı.

 

 

"Lan sen ne hakla karşıma geçiyorsun da kardeşime aşık olduğunu söylüyorsun?" diye Kükredi.

 

 

"Abi dur." dedi Dicle ve silahın önüne kendisi geçti.

 

 

Olduğum yerde kalakaldım. Ne yapıyordu bu kız?

 

Kafayı mı yedi.

 

 

"Çekil önümden." dedi Kaan Dicle'nin kolundan tutarak.

 

 

"Timur indir şu silahı." dediğimde bende Timur'un diğer koluna girmiştim.

 

 

"Siz karışmayın, çekil önümden!" dedi Timur kardeşine bakarak.

 

 

Dicle başını sağa sola salladı ve yaşlı gözler ile abisine baktı.

 

 

"Çekilmem, çekilemem." dediğinde Timur'un göz bebekleri büyüdü.

 

 

Sanırım kardeşinden bu cevabı beklemiyordu Timur.

 

 

"Ne dedun sen?" diye sordu Timur.

 

 

Allah'ım işler iyice karışıyordu.

 

 

"Abi bende onu seviyorum." dedi Dicle abisinin gözlerinin içine bakarak.

 

 

"Seviyorsun?" dedi Timur ve bir kaşı havaya kalktı.

 

 

Dicle yavaş bir şekilde başını salladığında Timur silahını daha da sıkı tutmuştu.

 

 

"Mardin'in yeni ağasını seviyorsun öyle mi?" dedi Timur.

 

 

Dicle bir kaç saniye ne demek istediğini anlamamıştı.

 

Bende anlamamıştım tabi ne yeni ağası?

 

 

"Söylemedin mi kardeşime ağa olduğunu? Ağa ne demek sizin orda söylemedin mi?" Timur Kaan'ın gözlerinin içine bakarak söylemişti cümlesini.

 

 

"Timur." dedim sakinleşmesi için bana bakmasını istiyordum ama bana bakmıyordu.

 

 

"Neler oluyor ula ha burada?" diyen kalın ses ile arkamı döndüm.

 

 

Ah bir bu eksikti.

 

 

Timur'un amcası da gelmişti.

 

 

"Bir şey olduğu yok, birazdan iki ceset çıkacak." dedi Timur ve ben korkuyla ona baktım.

 

 

Kardeşine de öldürecekti.

 

 

"Neden? Ne cesedi oğlum? Ne yapıyorsun o silahla?" dedi Ahmet bey.

 

 

"Söylemedin değil mi? Ben söyleyeyim o zaman." dedi Timur ve Dicle'ye baktı.

 

 

"Ha o arkandaki adam bozuntusu artık bir ağa. Babası ona bıraktı ağalığı, yani sende ağa karısı olacaksın. Yada kuma da olabilirsin." dediğinde Dicle'ye baktım.

 

 

"Ne kuması?" dediğim de Kaan bana bakmıştı.

 

 

"Kuma olursun kuma." dedi Timur.

 

 

"Dicle'nin hastalığını biliyor musun? Söyledin mi sevdiğin adama hastalığını?" dedi Timur kardeşine bakarak.

 

 

"Abi yapma." dedi Dicle ve ağlamaya başladı.

 

 

Ne hastalığı?

 

 

Dicle'nin hastalığı mı var?

 

 

"Neyden bahsediyor?" dedi Kaan.

 

 

Dicle omuzlarını sallandırarak ağlıyordu.

 

 

"İkinizde birbirinden haberi yok, ne aşkından bahsediyorsunuz lan siz!" diye bağırdı Timur. Öyle bir bağırmıştı ki kulağım hala çınlıyordu sesiyle.

 

 

Dicle hala ağlıyor Kaan Dicle'ye bakıyordu.

 

 

"Sikerim sizin aşkınızı da geri kalanı da." dedi ve Dicle'yi kenara çekip Kaan'ın kafasına silahı tekrar dayadı.

 

 

"Ben sana kardeşime göz kulak ol dedim, gel benim sırtımdan mı vur dedim lan!" diyerek yüzüne doğru bağırdı Timur Kaan'ın.

 

 

Kaan bakıyordu ama konuşamıyordu.

 

 

"Oğlum bir sakinleş." dedi Ahmet amca.

 

 

"Neyse problem içeride çözelim, indir şu silahı." dedi ve ben ona minnetle baktım.

 

 

Dicle'ye bakamıyordum kenarda durmuş abisine bakıyordu ve ağlıyordu.

 

 

Timur'un söylediği onu sarsmış ve yerinden kımıldayamıyordu bile.

 

 

Dicle'nin hastalığını iyice merak etmeye başlamıştım.

 

 

"Lan benim kardeşim senin de kardeşindi Lan! Nasıl ona yan gözle bakarsın? Üstelik töreniz kurallarınız berbat bir haldeyken ona nasıl ümit verirsin!" diye bağırdı Timur.

 

 

"Değişecek her şey." dedi Kaan.

 

 

"Bok değişecek, yıllardır değişmemiş sen mi değiştireceksin?" dedi sinirle Timur.

 

 

Ne yapacağımı bilemez bir halde olan biteni izliyordum.

 

 

Bu arada kapıdan olan biteni izleyen Asiye hanım da dikkatimden kaçmamıştı. Gözlerinde yaşlar vardı ve olan biteni izliyordu.

 

 

Aklıma gelen fikir ile Timur'un yanına doğru ilerledim.

 

 

Bu işten başka türlü kurtulamazlardı en azından biraz zaman kazandırmam lazımdı Dicle ve Kaan'a.

 

 

Timur'un yanına geldim ve gözlerinin içine baktım.

 

 

"Timur ben kendimi iyi_" dedim ve bir anda kendimi onun üstüne bıraktım.

 

 

Biliyordum, Timur beni hemen tutmuş ve silah da yere düşmüştü. Bunu sesinden anlamıştım.

 

 

"Neva." dedi panikle Timur.

 

 

Gözlerimi açmadan kucağında olan biteni dinliyordum.

 

 

"Yenge." dedi Dicle panikle.

 

 

"Al işte beğendin mi yapacağını, kızı korkudan bayılttın." diye bağırdı Asiye hanım.

 

 

Sesinden anladığım kadarıyla numaramı anlamıştı.

 

 

"Özür dilerim sevgilim." dedi Timur ve beni bir çırpıda kucakladı.

 

 

"Sizinle sonra konuşacağız." dedi ve beni daha da sardı kendine.

 

 

Gözlerimi hiç açamıyordum açarsam numara olduğunu anlar ve bana kızabilirdi. Bende şu an için bunu kesinlikle istemiyordum.

 

 

Eve girdiğimizi anladım, ve bir gözümü yavaşça açıp Timur'a baktım. Yüzünde endişe, sinir, panik ve öfke vardı. Hepsi yüzünde toplanmıştı resmen.

 

 

Beni koltuğa yatırdığını anladım.

 

 

"Asya, doktor çağır." dedi Timur.

 

 

Yüzümdeki saçları da kenara itmişti.

 

 

"Gerek yok, Asya sen bir kolonya getir." dedi Asiye hanım ve yanıma geldiğini ayak seslerinden anlamıştım.

 

 

"Ne demek gerek yok anne? Görmüyor musun? Yüzü bembeyaz oldu." dedi Timur.

 

 

"Anne abim doğru söylüyor." dedi Dicle tarzlı çıkan sesiyle. Ağladığı için sesi kısılmış ve tarazlı çıkmıştı.

 

 

 

"Susun kızın başını şişirdiniz," Dedi Asiye hanım.

 

 

Neredeyse bu duruma gülecektim.

 

 

Galiba Asiye hanımda gülmemek için kendini zor tutuyordu.

 

 

 

"Anne." dedi Dicle.

 

 

Birinin koşturarak geldiğini duydum. Galiba Asya olmalıydı o da paniklemişti anlaşılan.

 

 

Asiye hanım yavaş bir şekilde kolonyayı burnuma getirdi yüzüme falan sürüncede kendime geliyormuş gibi yapıp gözlerimi açtım yavaş bir şekilde.

 

 

"Yenge iyi misin?" diyen Dicle'ye yavaşça başımı salladım.

 

 

Bakışlarım Timur'u bulduğunda gözlerindeki hayal kırıklığını görünce benim numara yaptığımı anladığını anlamış oldum.

 

 

Bir kaç kez yutkundum ve ona baktım.

 

 

"Sende biliyordun." dedi buz gibi çıkan bir sesle.

 

 

"Neyi?" dediğimde kaşlarını çatarak bana baktı.

 

 

"Aralarındaki münasebet her neyse, sende biliyordun değil mi? Ve bana söylemedin." dedi ve gözlerimin en içine baktı.

 

 

Gözlerimde ne görüyordu bilmiyorum ama ben onun gözlerinde hayal kırıklığından başka bir şey göremiyordum.

 

 

"Bak bu öyle değil." diyerek koltuktan doğruldum.

 

 

Ayağa kalkıp onun yanına doğru ilerlerken Timur bir adım geriledi.

 

 

Bu hareketi neredeyse gözlerimin dolmasına neden olacaktı.

 

 

"Bana yalan söyledin, bana yalan söylediniz. Ben neyim lan bu evde eşekci başı mı!" diye bağırdı.

 

 

"Oğlum sakin olur musun artık, ne olmuş iki genç sevmişse bir oturalım sakinleş öyle konuşalım." dedi Ahmet bey.

 

 

"Amcan haklı, sakinleş artık, olan olmuş." dedi Asiye hanımda.

 

 

"Ne demek olan olmuş, sende mi anne? Sende mi biliyordun?" diyerek Annesinin yüzüne baktı Timur.

 

 

"Bilmiyordum, ama hissettim. Anneyim ben hissederim." dediğinde oğluna baktı.

 

 

"Yanlış bir şey yok bunda, deden bir Kürt aldı ne var bunda bu kadar büyütecek?" dedi Asiye hanım Timur'a bakarak.

 

 

"Ne mi var? Anne senin kızın bir kaza geçirdi ya hani, doktorlar çocuğu olmayabilir dedi ya hani." dediği an Dicle'nin dudaklarından bir hıçkırık koptu.

 

 

Çocuğu olmayabilir mi?

 

 

"Yani bu demek ki güzel kardeşim ve Benden her şeyi saklayan ailem, Dicle'nin üstüne kuma gelecek demektir." dediğinde ortamda bir sessizlik oluştu.

 

 

"Öyle bir şey olmayacak." diyerek araya girdi Kaan.

 

 

"Bal gibi de olacak, hele bi de bakalım anana ne diyecek, o gün başlamazsa sana yeni birine bakmaya bende Timur değilim." dedi sert bir sesle.

 

 

Mardin de nasıl oluyordu bilmiyorum ama eğer böyle şeyler varsa bu çok kötü bir durumdu.

 

 

"Bakmayacak kimse bana birini, benim tek karım o olacak." dedi Kaan.

 

 

Timur bu cümleden sonra Kaan'ın üstüne yürüdü.

 

 

"Verirsem olur karın!" dediğinde gömleklerinin yakasından tuttu.

 

 

"İnsan arkadaşına bunu yapar mı lan? Biz senle asker arkadaşı değil miyiz lan? Omuz omuza verip birlikte savaşmadık mı lan?" diye bağırdı.

 

 

Kaan tek kelime edemiyordu. Bu duruma onunda çok üzüldüğünü ben görebiliyordum ama elden ne gelirdi ki? Gönül bu. Kimi seveceğini seçemiyorsun ki. Her şey bir anda oluyor.

 

 

"Timur, Gönül bu." dediğinde Timur iyice sinirlendi.

 

 

"Başlatma lan bana gönlünden." dedi ve eliyle Kaan'ı itti.

 

 

"Çık evimden gözüm görmesin seni." dediğinde Dicle'ye döndü.

 

 

"Sende annemle birlikte evinize gidiyorsunuz hemen!" dediğinde Dicle annesine baktı.

 

 

"Hepiniz gidin. Şu an bunu konuşmak bile istemiyorum. Çıkın hepiniz!" diye bağırdı.

 

 

"İnsanım lan ben, bende insanım.." dedi Timur.

 

 

Anlıyordum. Onu anlıyordum ama hepsinin kalbini kırıyordu şu an.

 

 

"Hadi gidelim, sakinleşsin biraz abin." dedi Asiye hanım.

 

 

Timur içinde kolay değildi her şey üst üste gelmişti. Kocamın ayarlarıyla oynamışlardı ve ben ne yapacağımı bilmiyordum.

 

 

"Abi.." dedi Dicle yaşlı gözleriyle ama Timur ona bakmadı bile.

 

 

Asiye hanım ve Ahmet beyin Dicle'yi kolundan tutarak salondan çıkardığını gördüm.

 

 

Timur başını kaldırıp bir kaç saniye bana baktı ve arkasını dönerek merdivenlere doğru yürüdü.

 

 

"Timur nereye?" diye arkasından seslendim ama oralı bile olmadı.

 

 

Bana da çok kızmıştı ve ben ona nasıl yaklaşacağımı bilmiyordum. Onu nasıl sakinleştirecektim.

 

 

Daha fazla burada duramazdım ve bende arkasından koşturarak merdivenleri teker teker tırmandım. Odamızın kapısı açıktı.

 

 

Odaya gelince yavaş bir şekilde içeri girdim ve Timur'un nerede olduğuna bakmak için başımı sağa çevirmiştim ki dolaptan kıyafet çıkardığını gördüm.

 

 

"Ne yapıyorsun?" dedim korkuyla.

 

 

Bir yere mi gidiyordu?

 

 

"Gidiyorum." dediğinde üzerindeki gömleği çıkardı ve bir yenisiyle değiştirmeye başladı.

 

 

"Nereye gideceğiz?" dediğimde Timur bana baktı.

 

 

"Sen değil ben." dediğinde Gömleğin iliklerini geçirmeye devam etti.

 

 

"Anlamadım? Ne demek sadece sen?" dediğimde bana bakmıyordu.

 

 

 

"Kafa dinlemem lazım bir kaç gün Neva, tek başıma." dediğinde dolabın kapağını kapattı.

 

 

"Hadi onları geçtim, sen neden sakladın? Sen neden bana bir şey söylemedin?" dedi ve gözlerinin içine yine hüzün çöktü.

 

 

"Nasıl söyleseydim? Nasıl diyecektim kardeşin Kaan'a aşık, Kaan da Dicle'ye aşık diye. Nasıl söyleseydim." dediğimde bir kaç adım attım.

 

 

"Söyleyecektin. benden bir şeyler saklamandan yoruldum Neva." dediğinde olduğum yerde durdum.

 

 

Benden yorulmuş muydu?

 

 

 

 

 

"Benim ne suçum var? Niye kabak bana patlıyor? Ben mi dedim onlara aşık olsunlar diye." dediğimde başını sağa sola salladı.

 

 

"Sorun benden bir şeyleri saklaman, gizlemen. Karı koca ilişkisi böyle mi olur?" dedi hüzünlü çıkan bir sesle.

 

 

"Tamam haklısın senden saklamam doğru değildi ama ne yapsaydım, benden duyman daha kötü olurdu, hem Dicle'ye de ayıp etmiş olurdum görümcemin gözünde kötü gelin mi olsaydım." dediğimde Timur gözlerimin içine baktı.

 

 

Bir kaç dakika öylece baktı ve tek kelime bile etmedi.

 

 

Yatağın üstündeki küçük çanta gibi şeyi eline aldı ve önümden geçerek yürümeye başladı.

 

 

"Beni burada tek başıma mı bırakacaksın?" dediğimde durdu ve bana döndü.

 

 

"Korumaların hepsi burada olacak, Asya da burada. Yalnız olmazsın." dedi ve sırtını döndü bana.

 

 

"Yalnız olurum." dedim ağlamaklı çıkan bir sesle.

 

 

"Sen olmazsan işte o zaman yalnız olurum." dediğimde gözümden bir kaç damla yaş yanaklarıma doğru süzüldü.

 

 

Timur bir kaç saniye öylece ayakta bekledi ve sonra yürümeye başladı.

 

 

Gidiyordu, beni burada tek başıma bırakıp gidiyordu.

 

 

Arkasından bakıp kaldım. Koskoca odada, evde tek başıma kalmıştım.

 

 

Yatağın üstüne çöküp ağlamaya başladım.

 

 

"Benim ne suçum var?" dedim ve ağlamaya devam ettim.

 

 

Arkasından gitmedim, gitsem de istemiyordu beni bunu anlamıştım.

 

 

Gözümdeki yaşları sildim ve balkona doğru koştum. Gerçekten gidiyor muydu bakmalıydım.

 

 

Balkona çıkıp bahçeye çevirdim bakışlarımı, Timur elindeki çantayla bahçedeydi.

 

 

Korumalardan biri kapıyı açtı ve yürümeye devam etti Timur.

 

 

Kapıda Yiğit vardı ve Yiğit'e bir şeyler söyleyip başını kaldırıp bana baktı. İşte o an göz göze geldik ve ben ona üzgün gözler ile baktım.

 

 

Bir kaç saniye bana baksa da kararından vazgeçmedi çantasıyla birlikte kapıdan çıkıp gitti.

 

 

Gitmişti işte, beni burada bırakıp gitmişti.

 

 

Bahçeye sırtımı döndüm ve somurtarak içeri baktım.

 

 

"İnatçı keçi ne olacak." dedim sesli bir şekilde.

 

 

"Göreceğim bakalım akşama geliyor musun gelmiyor musun?" dedim ve içeri doğru giderken cebimdeki kart yere düştü.

 

 

Kartı yerden kaldırdım ve tekrar ona baktım.

 

 

Bu kart neyin nesiydi acaba?

 

 

"Bunu verecektim Timur'a akıl mı bıraktılar insanda." diyerek odaya girdim.

 

 

Bir kendim baksam daha iyi olacaktı.

 

 

Oda da bilgisayar yoktu bende o yüzden Timur'un çalışma odasına doğru yol aldım.

 

 

İçinde ne olduğunu merak ediyordum.

 

 

Kapıyı açıp içeri girdim. Masanın üzerinde duran bilgisayarla dudaklarım yana doğru kıvrıldı.

 

 

Acaba bilgisayarını açtığım için bana kızar mıydı?

 

 

Aman kızdı zaten kızacağı kadar.

 

 

Üstelik beni burada bırakıp gidende oydu evde istediğimi yapacaktım işte.

 

 

Bilgisayarın açılmasını bekledim bir kaç saniye.

 

 

Ekrana kilit şeysi gelince ekranla bir kaç saniye bakıştım.

 

 

"Şifresi ne ki bunun?" diyerek ilk aklıma geleni yazdım.

 

 

"Kuzgun." yazdım ama açılmadı bilgisayar.

 

 

"Of ne yaptın be adam bunu?" diyerek bu seferde adını yazdım yine olmadı.

 

 

Son olarak Kandemir yazdım yine olmadı.

 

 

Aklıma gelen şey ile dudaklarım kıvrıldı, inşallah o dur.

 

 

"NEVA." yazdım ve ekran açıldı.

 

 

"Kocam be.." diyerek ekrana baktım.

 

 

Bilgisayar şifresini de karısının adı yaparmış.

 

 

Elimdeki kartı bilgisayara taktım ve kartın içine girdim.

 

 

Bir kaç dosya vardı ama hepsi şifreliydi bunların.

 

 

İlk dosyayı açmak için üzerine tıkladım ve sayılardan oluştuğunu anladım.

 

 

"Babam için özel bir tarih var mıydı acaba?" diyerek içimden geçirdim.

 

 

Şu an için hatırlamam zordu ama belki biraz daha düşünürsem bulabilirdim.

 

 

"Doğum tarihini denesem?" diyerek sayıları girmeye başladım.

 

 

Babamın doğru tarihini yazdım ama olmadı.

 

 

Anneminkini denedim yine olmadı.

 

 

En son da kendiminkini denedim yine olmadı.

 

 

"Of ne bu şifre Allah aşkına ya." diyerek ekrana baktım.

 

 

Hadi biraz hafızanı zorla Neva belki bulursun.

 

 

Gözlerimi kapatıp sandalyeye yasladım kendimi.

 

 

Biraz düşünmeliydim. Düşün Neva, düşün baban bir şifre vermiş olmalıydı sana.

 

 

Düşün hadi.

 

 

"34567849" sayıları ile gözlerim açıldı.

 

 

Hatırlıyorum, bir anımızı hatırladım.

 

 

Babam bilgisayardan bir şey bakıyordu ve bu şifreyi girmişti.

 

 

Bu şifrenin özel sayılardan oluştuğu kimsenin bu sayıları bilmediğini söylemişti.

 

 

Ekrana tekrar gömüldüm ve tek tek sayıları girdim. Umarım sayıları doğru hatırlıyordum.

 

 

Ve evet dosya açılmıştı.

 

 

Dosyaya baktığımda içinde bir çok konuşma vardı. Whatsapp konuşması, normalden konuşmalar aramalar, ve bir sürü de telefon numaraları vardı.

 

 

Konuşmalarda isim yoktu.

 

 

Ama en altta bir sürü isim ve soy isim vardı.

 

 

"Bunlarda kim?" diyerek ekrana daha dikkatli baktım.

 

 

"Babam neden bunu saklamış ki?" diyerek ekranda fareyi kaydırdım.

 

 

Bu isimler kimdi, neden hepsinin altı kırmızı çizgi vardı. Bu konuşmalar kimindi?

 

 

Konuşmalarda bile şifre vardı bunu anlamıştım. Normal konuşma olsa da bazı yerlerin altı çizilmişti.

 

 

Fare sona geldiğinde durdum.

 

 

Bunu kesinlikle Timur'a göstermeliydim.

 

 

Ama beyefendi küsüp gitmişti.

 

 

O bunların ne anlama geldiğini anlayabilirdi yada araştırırdı en azından.

 

 

Ekrana ne kadar baksam da hiç bir şey anlamayacaktım. Çok sıkılmıştım ve ekranı kapatıp kartı çıkardım.

 

 

Ben bunu kesinlikle kaybederdim o yüzden Timur'un kilitli olan çekmecesini açtım ve içine attım. Tekrar kilitledim ve kalemliğin içine attım küçük anahtarı.

 

 

Eve gelince gösterecektim zaten.

 

 

Sandalyeden kalkıp geri tekrar sandalyeyi aynı düzende yerleştirdim. Bilgisayarı da kapatmıştım.

 

 

Telefonum neredeydi acaba?

 

 

Tekrar odaya doğru yürüdüm. Odada unutmuş olmalıydım.

 

 

Kapıyı açıp içeri girdiğimde etrafa bakındım ve telefonumun yatağın üstünde olduğunu gördüm. Telefonu alıp geri çekilecektim ki ekranda kocamda gelen bildirim ile gülümsedim.

 

 

Ekranı açtım ve mesajın üstüne tıkladım.

 

 

 

 

 

"Bilgisayarı sen mi açtın?"

 

 

 

Bildirim gitmiş olmalıydı ki bana bunu soruyordu.

 

 

 

"Evet ben açtım."

 

 

Bir kaç saniye bekledim ve cevap ekran düştü.

 

 

 

"Tamam."

 

 

Ne demek tamam?

 

 

Sadece bir tamam mı diyecekti yani?

 

 

"Neden açtığımı sormayacak mısın?"

 

 

Yazıyor...

 

 

 

"Neden açtın?"

 

 

Bir kaç saniye ekrana bakıp gülümsedim. Bende hemen yazmaya başladım.

 

 

 

Yazıyor...

 

"Eve gelirsen gösteririm."

 

 

Yazıp gönderdim ve gülümsedim.

 

 

Bakalım yazdığımdan ne anlayacaktı?

 

 

Yazıyor...

 

 

Ekranda yazıyor yazısıyla heyecanlanmıştım bir anlık.

 

 

"Gelmeyeceğim..." yazıp göndermiş.

 

 

Üstelik üç noktasını da unutmamıştı.

 

 

 

Bana kızgındı anlıyorum ama benim suçum yoktu ki bu olayda sadece ondan saklamıştım. Tamam bu doğru değildi ama ne yapsaydım yani ispiyoncu mu olsaydım.

 

 

"O zaman bende neden bilgisayarı açtığımı söylemem."

 

 

 

Yazıp gönderdim. Bakalım buna ne cevap verecekti.

 

 

Yazıyor..

 

 

Yazıyor..

 

 

Yazıyor..

 

 

 

Ne yazıyordu bu ya öylece ekrana bakıp duruyordum.

 

 

 

"Tmm."

 

 

 

Ekrana düşen cevap ile gözlerim anında açıldı. Bu mu yani? Yazdığı şey Tamam mıydı yani? Üstelik kısaltmıştı onu bile.

 

 

 

"Bana kızgınsın anlıyorum ama bana haksızlık ediyorsun. Benim ne suçum var bu olayda?"

 

 

 

 

 

Yazıp gönderdim. Cevap geleceği meçhuldü.

 

 

 

Konuşmadan çıkmıştı son görülmesi üç dakika önceydi çünkü.

 

 

Ekrana bir kaç dakika daha baktım ve yazmayacağını anlayınca telefonu kapattım. Hayatımda onun kadar inatçı bir insan görmemiştim.

 

 

Ben akşama kadar dayanamaz gelir diye düşünüyordum ama gelmeyecekti sanırım.

 

 

Beni bu evde tek başıma bırakıp gitmişti...

 

*

 

*

 

 

 

 

Akşam olmuş akşam yemeği saati geçmişti bile Timur hala gelmemişti. Asya masayı çoktan kurmuştu ama benim canım istemiyordu ki.

 

 

Timur gideli beş saat olmuş ve ben kendimi onsuz bir hiç gibi hissediyordum.

 

 

 

"Alya bir şeyler yemelisin artık, bak şekerin düşecek şimdi." diyen Asya'nın sözleriyle ona baktım.

 

 

"Canım istemiyor, ben biraz uyuyacağım." dedim ve solandan ayrıldım.

 

 

 

O inatsa bende inattım. O eve gelene kadar yemek yemeyecektim.

 

 

Odamızın kapısını açtım ve ışığı da yakıp içeri girdim. Bu saat olmuştu ve tek kelime yazmamıştı. Üstelik en son konuştuğumuzdan beridir girmiyordu da whatsAppa. Son görülme hala aynıydı.

 

 

Yatağa doğru ilerledim ve kıyafetleri bile düşünmeden kendimi yatağa attım.

 

 

 

O konuşmayacaktı biliyorum ama Asya ona söylerdi şimdi yemek yemediğimi falan.

 

 

O zaman gelirdi.

 

 

O zaman gelirdi değil mi?

 

 

 

Alt kattan üst kata çıkalı kaç saat geçmişti bilmiyorum ama gala kapım çalmamıştı. Veya gelen giden de yoktu.

 

 

Galiba bu sefer yanıldım, umursamıyordu beni.

 

 

Yaşlı gözlerimle sağa döndüm ve gözlerimi kapattım.

 

 

 

 

Benim ne suçum vardı?

 

 

Benim ne suçum vardı?..

 

 

*

*

*

 

 

 

 

 

 

2 gün sonra..

 

 

 

 

Evet bugün Timur gideli üç gün olmuştu. Koskoca üç gündür beni ne aramış ne sormuş nede merak etmişti. Üstelik yemek yemem için bile zorlamamıştı.

 

 

Asya zorla yediriyordu ve ben istemesem bile yemek zorunda kalıyordum. Şekerim bir düşüyor bir yükseliyordu. Asya iki gündür sürekli tepemde geziyordu zaten.

 

 

Dün bir ara Dicle gelip gitmişti ve onu aramadığını söylemişti. Dicle de aramış defalarca kez ama Timur açmamış.

 

 

Korumalar da nerde olduğunu bilmiyordu.

 

 

Hatta Yiğit bile nerede olduğunu bilmiyordu.

 

 

 

Ona bir şekilde ulaşmam gerekiyordu. Bu yaptığı çok saçmaydı, bu şekilde kaçarak hiç bir şeyi çözemezdi.

 

 

Üzerimdekileri çıkarıp daha normal bir şeyler giydim ve odadan çıktım.

 

 

Gerekirse sokak, sokak arayacaktım.

 

 

Ama onu bulup bana bunu yaşatmaya hakkı olmadığını söyleyeceğim.

 

 

Merdivenleri inmeyi bitirdiğimde Asya'nın akşam yemeğini topladığını gördüm. Az önce yemiş ve odaya çıkmıştım.

 

 

"Nereye?" dediğinde ona baktım.

 

 

"Onu bulacağım, burada yatarak hiç bir yere varamam." dedim ve ona bakmadan yürümeye başladım.

 

 

Sıkılmıştım da bu durumdan sanki ben ona kötü bir şey yapmıştım da bana ceza kesiyordu.

 

 

Kapıyı açıp çıktım ve dış kapıya doğru ilerledim.

 

 

 

Yiğit sigara içiyordu ve elindeki sigarayı beni görünce yere attı.

 

 

"Yenge? Bir sorun mu var?" dediğinde başımı salladım.

 

 

"Evet var, onun yanına götür beni konuşacağım." dediğimde bir kaç saniye yüzüme baktı Yiğit.

 

 

"Nerede olduğunu bilmiyorum yenge." dediğinde ona baktım.

 

 

"Tamam olsun, bende tek tek her yere bakarım." dedim üzgün çıkan bir sesle.

 

 

Kapıların açılması için diğer korumaya işaret yaptım. Adam bir kaç saniye bana baktı ve sonra tekrardan Yiğit'e baktı.

 

 

Yiğit yavaş bir şekilde başını salladı ve kapılar açıldı.

 

 

"Öndekine bin yenge." dedi Yiğit arkamdan.

 

 

Bir şey demeden dediğini yapıp en önde duran siyah arabaya bindim.

 

 

Arkaya geçtiğinde çantamı da yana attım.

 

 

Yiğit arabaya geldi ve kemerini bağlayıp aynadan bana baktı.

 

 

"İlk nereye gidelim?" dediğinde ona baktım.

 

 

Omuzlarımı indirip kaldırdım bilmiyordum ki?

 

 

Timur nerede olur? Nerede takılır bilmiyordum.

 

 

"Bilmiyorum, takıldığı sürekli bir mekan var mı?" dediğimde başını salladı Timur.

 

 

"Hepsi onun yenge, hepsine gidebilir." dediğinde ona baktım.

 

 

"Peki sana haber vermezler mi?" dediğinde bana döndü.

 

 

"Abim aramayın beni dedi, aramıyoruz." dediğinde ona bakıp kaldım.

 

 

"Ne demek aramıyoruz? Neden aramıyorsunuz" dediğimde arabayı çalıştırdı.

 

 

"Konuşmak istemediği belli yenge neden uzatalım ki, hem şu an kimseyi dinlemez." dediğinde olanlardan haberinin olduğunu anladım.

 

 

"Olanlardan haberin var yani?" diye sordum.

 

 

"Evet yenge, Ahmet beyin koruması Ali söyledi." dediğinde anladım diyerek başımı salladım.

 

 

 

Yapacak bir şey yoktu o zaman tek tek mekanlarına bakacaktım.

 

 

"Başla bakalım bir yerden." dediğimde Yiğit başını salladı. Bu şekilde onu bulabilir miydim emin değildim..

 

 

 

*

*

 

 

 

 

Tam iki saattir girmediğiniz mekan çıkmadığımız yer kalmamıştı. Artık yorulmuş, pes etmiştim bir vaziyetteydim.

 

 

"Şimdi nereye gidelim yenge?" diyen Yiğit'e baktım.

 

 

Bakışlarımı camdan dışarıda sabit tuttum.

 

 

"Fark etmez." dedim düz bir sesle.

 

 

"Tamam, bu son mekan, burada yoktur ama olsun." dediğinde bir kaç saniyeliğine ona baktım.

 

 

 

Orada yoktu ikimizde biliyorduk.

 

 

Yoktu ama getirmesini bilecektim.

 

 

Madem o kaçıyordu bende onu ayağıma getiririm.

 

 

"Sür bakalım o son mekana da." dediğimde ona bakmadan camdan bakarak konuşmuştum.

 

 

 

Son mekandı evet, orada durup içip, içip dağıtacaktım. Belki de birileriyle dans ederdim. O zaman gelirdi .

 

 

Gelir değil mi?

 

 

 

 

Cafcaflı mekanın tam önünde durmuştuk. Burada olmasının zaten imkanı yok. O böyle yerlere gelmezdi ki.

 

 

 

Neyse son kez bir şeyler deneceğiz bakalım. Umarım bana bu yaptığım ters tepmez.

 

 

Arabadan inip mekana doğru yürümeye başladım.

 

 

"Yenge bekle nereye? Burada da değil zaten sen girme ben sorup döneyim hemen." dedi arkamdan Yiğit.

 

 

Ama çok geç kalmıştı ben çoktan merdivenleri tırmanıp mekana girmiştim.

 

 

İçeri girer girmez yüksek seste müzik bekliyordum ama öyle değildi. Hatta içeride kimsecikler yoktu.

 

 

Bir kaç adım atıp ilerlemeye başladım.

 

 

Mekan niye boştu bu kadar ya?

 

 

"Kimse yok mu?" diye seslendim yüksek çıkan bir sesle.

 

 

"Yenge.." diyen kalın ses ile arkamı döndüm.

 

 

Karşımda görmeyi beklediğim kişi Yiğitti ama karşımda duran kişi ise Ensar'dı.

 

 

Yiğit'in arkamdan geldiğini sanmış onun seslendiğini düşünmüştüm.

 

 

"Sen neden buradasın?" diyen sorusuyla ona bakıp kaldım.

 

 

"Sen." dedim ve durakladım.

 

 

"Sen nasıl buldun beni?" dediğimde Ensar gülmüştü.

 

 

"Ben bulmadım ki? Sen beni buldun yenge." dediğinde gülüyordu.

 

 

"Nasıl?" dedim.

 

 

"Mekanı kendim için kapattırmıştım." dediğin de kaşlarım havalandı.

 

 

"O yüzden mi koca mekanda kimse yok?" dediğimde direkt başını salladı.

 

 

 

"Evet kafa dinlemek istemiştim, Pek mümkün olmadı." dedi ve elini ensesine attı.

 

 

"O da mı geliyor?" dediğinde anlamayan gözler ile ona baktım.

 

 

"O mu? O kim?" diye sordum.

 

 

"Abim yenge, o da mı geliyor buraya?" dediğinde yüzüne bakmaya devam ettim.

 

 

Başımı sağa sola salladım. "Hayır. Muhtemelen gelmez."

 

 

Gelmezdi, Ensar buradayken hayatta buraya gelmezdi.

 

 

 

"Anladım, kavga ettiniz o zaman?" dediğinde başımı salladım.

 

 

"Yani galiba öyle." dediğimde başını salladı.

 

 

"Gel o zaman gelmişken biraz otur," dedi ve eliyle ileride duran masayı işaret etti.

 

 

 

Masaya baktığımda her çeşit meyve meze vardı. İçkilerde öyleydi.

 

 

Bir kaç saniye ne yapsam diye düşündüm.

 

 

Biraz oturmak iyi gelirdi belki ne yaparsam yapayım o buraya gelmeyecekti. Yavaş bir şekilde başımı salladım ve masaya doğru adımladım..

 

 

 

Masaya geçip oturduğumuzda Ensar bana bakmıştı.

 

 

"İçmek yok," dediğinde yüzüne baktım.

 

 

"Merak etme içebiliyorum."

 

 

İçebiliyordum ve sarhoş olacak kadarda içmeyi düşünmüyordum.

 

 

"Peki tek bardak o zaman, sonra birde beni abimle muhatap etme, öldürmeyecekse bile beni bu sefer öldürür." dedi ve güldü.

 

 

Bende onunla birlikte güldüm haklıydı sanırım gerçekten de burada sarhoş olursam ve kesinlikle kabak onun başına patlardı.

 

 

Kendi kadehini doldurdu ve sonrada benim kadehimi doldurdu.

 

 

"Anlat bakalım neden kavga ettiniz?" dediğinde ona baktım.

 

 

"Konuşmasak." dediğimde yüzüme dikkatle baktı.

 

 

"Ne yapacağız o zaman yenge karşılıklı bardak mı tokuşturacağız?" dediğinde bunu gülerek söylemişti.

 

 

Bende gülerek başımı salladım.

 

 

"Aynen onu yapacağız." dedim ve bardağı kaldırıp onunda kaldırmasını bekledim.

 

 

Gülerek bardağını yaklaştırdı ve tık sesi çıkınca dudaklarına götürdü bardağı.

 

 

Bende aynı şekilde dudaklarıma doğru götürdüm.

 

 

Kapıdan Yiğit'in bizi izlediğini gördüm.

 

 

Timur'a kesinlikle çoktan haber uçmuştu.

 

 

Gelmeyeceği için sorun yoktu.

 

 

"İstanbul'a gerçekten babanı bulmak için mi geldin?" diye sorduğumda Ensar bir kaç saniye yüzüme baktı.

 

 

"Yani sayılır yenge." dediğin de gözlerinin içine baktım.

 

 

"Yani? Başka bir sebep mi var? Yoksa biri mi var?" dedim heyecanlı bir sesle.

 

 

Dudakları yana doğru kıvrıldı ve başını salladı.

 

 

"Var yenge, var ama imkansız." dediğinde bardağı komple dikti kafasına.

 

 

Sevdiği biri vardı ve imkansız olduğundan bahsediyordu?

 

 

"Neden peki? Yani sorun ne?" diye sordum ve bir yudum daha aldım içkiden.

 

 

"Çok sorun yenge, sorun çok.." dedi ve bir bardak daha dolduramaya başladı.

 

 

"Adı ne?" diye sordum bir anda.

 

 

Bakışlarını karşıya dikti ve gülümsedi.

 

 

"Nehir." ismi döküldü dudaklarından.

 

 

 

"İsmi güzelmiş." dediğimde başını salladı.

 

 

"Kendisi de çok güzel." dedi ve bana baktı.

 

 

"Ama.." dedi ve durup bana baktı.

 

 

"Artık bana ait değil." dedi ve ona bakıp kaldım.

 

 

Ne demekti bu?

 

 

Ona ait değil demek de ne demekti?

 

 

"Evli yenge. Evlenmiş yenge." dediği an ona bakıp kaldım. Şaşkınlıktan dudaklarım aralandı.

 

 

"Evlendi mi?" dediğimde başını salladı Ensar.

 

 

 

"Biz nişanlıydık, yani nişanlanacaktık biz." dedi ve ben bir şok daha yaşadım.

 

 

Elimdeki bardağın bittiğini görünce yenisini doldurdum ve ona baktım.

 

 

"Seni terk mi etti yoksa?" diye sordum.

 

 

Karşıya bakıp başını salladı.

 

 

"Evet, bir anda çekip gitti yenge." dediğinde o bardağı da dikmişti kafasına.

 

 

Galiba bugün baya sarhoş olacaktı.

 

 

Bende hafiften çakır keyif sayılırdım. Bir bardak bile bana fazlaydı. Bu elimdekini bıraksam iyi olacaktı.

 

 

"Timur da gitti." dediğimde Ensar bana baktı.

 

 

"Seninki geri gelir yenge, ama ben benimkini ben tamamen kaybettim." dediğimde sesi neredeyse ağlamaklı çıkmıştı.

 

 

"Seni hak etmemiş demek ki? Sevseydi gitmezdi ki? Hatta evlenmezdi bile." dediğimde başını salladı.

 

 

"Kısmet etmemiş Mevla be yenge." dedi ve bana baktı.

 

 

"Kısmet etseydi gitmezdi yenge, kısmetimde o olsaydı şu an evli olurdum onunla." dedi ve kadehindeki son damlayı da içti Ensar.

 

 

Bugün onun için özel bir gün müydü yoksa bugün öğrenmişti bunları bilmiyordum.

 

 

"Bugün onu gülerken gördüm, benden başkasına gülmeyecekti, benden başkasına o şekilde gülmezdi. Ne olmuş benim sevdiğim kadına böyle." dedi ve ellerini başına götürdü.

 

 

"Düşündükçe deliriyorum, her şeyin hayalini kurmuştuk her şeyin, gelinlik ve damatlık bile bakmıştık. Ne değişti? Neden bir anda gitti?" dedi ağlamaklı çıkan bir sesle.

 

 

Bir anda hıçkırdım ve ona dolan gözlerimle baktım. Elimdeki bardağı ne ara yudumladım da bitirdim bilmiyordum.

 

 

" çalın oradan çarşambayı sel aldı diye." diyerek bağırdı Ensar.

 

 

Arkamda bir yere bağırmıştı ama arkaya bakmadım. Dediği gibi de şarkıyı açmışlardı.

 

 

 

Çarşamba'yı sel aldı

 

Bir yâr sevdim, el aldı, aman aman

 

Bir yâr sevdim, el aldı

 

Keşke sevmez olaydım

 

Elim koynumda kaldı, aman aman

 

Elim koynumda kaldı.

 

 

 

Sözler bittiğinde Ensar'a baktım.

 

 

 

"Konuşmadın mı bugün onunla?" diye sorduğumda Ensar başını kaldırıp bana baktı.

 

 

Bir kez daha hıçkırdım ve ona bakmaya devam ettim.

 

 

"Ayaklarım gitmedi yenge, ayaklarım gitmedi." dediğinde başını masaya koydu.

 

 

"O gülüşü? Ona bakarak gülen gülüşü?" dedi ve karşıya bakmaya devam etti.

 

 

Oy, ne imiş, ne imiş, aman aman?

 

Kaderim böyle imiş

 

Gizli sevda çekmesi, aman aman

 

Ateşten gömlek imiş

 

 

 

 

 

Bir yandan da şarkı çalmaya devam ediyordu arkadan.

 

 

"Onu öldürmeliydim? Onu orada öldürmeliydim?" diyerek kendi kendine konuşuyordu.

 

 

"Öldüremezsin ki." dediğimde güldü.

 

 

"Evet, öldüremem ama o beni öldürdü." dediğinde başını masadan kaldırdı ve bana baktı.

 

 

"Ölmek is_" demişti ki konuşması yarım kalmıştı. Arkama bir noktaya bakıyordu.

 

 

Şarkının sesi de kesilmişti üstelik.

 

 

"Geldi işte seninki." dedi ve o da hıçkırdı.

 

 

"Benimki gelmedi ama." dedi Ensar.

 

 

Sözleriyle Timur'un geldiğini anlayınca arkama baktım.

 

 

Gerçekten de gelmiş ve kapıdan bana bakıyordu.

 

 

Kırmızı görmüş boğa gibi bakıyordu hatta.

 

 

Neden bu kadar sinirliydi?

 

 

Bir kez daha hıçkırdım ve ona bakmaya devam ettim.

 

 

"Geldin." dediğimde yanıma doğru adımladı.

 

 

Bakışlarımı ondan hiç çekmeden yüzünü inceledim. Benden daha da Perişan bir haldeydi bunu yüzünden anlayabiliyordum.

 

 

 

Tam karşımda durduğunda dudaklarını araladı. "kalk." dedi sert bir şekilde.

 

 

"Nereye?" dediğimde bir şey demedi ve öylece yüzüme baktı.

 

 

 

"Eve gideceğiz Neva kalk." dediğinde başımı sağa sola salladım.

 

 

"Kalkmayacağım ben iyiyim böyle." dediğimde daha da sinirlendi.

 

 

Bakışlarını benden çekti ve Ensar'a çevirdi.

 

 

"Dua et çabuk ayılsın, yoksa seni lime lime doğrarım." dedi sert bir şekilde.

 

 

Ağzımla ıslık çalmaya çalıştım ama pek becerememiştim.

 

 

"Kalk güzelim hadi." dedi Timur ılımlı bir sesle hemen yelkenleri suya indirdim ve çıkladım.

 

 

 

"Gitmeyeceğim, Ensar ile sohbet edeceğim hem ben daha seni anlatacaktım ona ben daha bir şey anlatmadım ki?" dedim ve hıçkırdım.

 

 

Ben ne ara bu kadar sarhoş olmuştum ya?

 

 

Ben daha ne olduğunu anlayamadan tepetaklak bakmaya başladım etrafa.

 

 

Beni sırtına almıştı.

 

 

"Ne yapıyorsun? İndir beni." Dedim ve hıçkırdım.

 

 

"Yok, eve gidiyoruz" diyen Timur'un sözleriyle kıkırdadım.

 

 

"Kıskandın sen." dedim ve yine hıçkırdım.

 

 

"Sus Neva gidince konuşacağız." dedi Asabi bir sesle.

 

 

"Susmayacağım ki, eve gidince ne yapacağız?" dedim ve güldüm.

 

 

"Soğuk suya gireceksin ki ayılasın," dediğinde kıkırdadım.

 

 

"Beraber mi gireceğiz?" dediğimde beni sırtından lap diye indirdi. Az kalsın yere düşüyordum ama son anda tuttu ve beni kendine çekti.

 

 

"Kafa uçmuş senin güzelim." dediğinde başımı aşağı yukarı salladım.

 

 

"Uçmuş," dedim ve kıkırdadım.

 

 

Ayakta zor duruyordum ve beni tekrar kucakladı Timur. Bakışlarımı ona çıkardım bu sefer kucağına almıştı beni.

 

 

Kucağında ilerliyorduk.

 

 

"Engel olma dedin abi." diyen Yiğit sesiyle ona baktım.

 

 

"Seni pis dağ ayısı seni? Demek yerini biliyordun ha ispiyoncu dağ ayısı." dedim ve hıçkırdım.

 

 

 

"Seni kocama söyleceğim, görürsün sen." diyerek ona dil çıkardım.

 

 

Bu arada Timur'a yaslıyordum başımı.

 

 

"Bu kadar içene kadar bekle mi dedim ben sana yiğit." dedi Timur.

 

 

"Ama abi ne ara içti anlamadım ki? Hem o kadar çok içmedi nasıl bu kadar sarhoş oldu anlamadım." dedi Yiğit.

 

 

Elimle Timur'un gömleğinin düğmesini açmaya çalışıyordum.

 

 

"Eve gidince birlikte girelim duşa." dedim konuşmanın ortasında.

 

 

"Çok içmediyse neden duşa giriyor Yiğit?" diyen Timur'a baktım.

 

 

Ne dedi o?

 

 

"Ya sabır selamet," dedi Timur.

 

 

Sanırım o da ne diyeceğini unuttu.

 

 

Bir anda kahkaha atmaya başladım ve sonra elimle ağzımı kapattım.

 

 

Birazdan Timur ile duş alacaktık.

 

 

Yaşasın..

 

 

"Özür dilerim abi." diyen Yiğit'i duydum ama ona bakamadım.

 

 

Ben yakışıklı kocama bakıyordum.

 

 

Sakallarını mı uzamıştı ne kadarda güzel görünüyordu.

 

 

 

Gözüm ondan başkasını şu an için görmüyordu ki?

 

 

"Eve gidelim kocam hadi." dedim ve başımı göğsüne yasladım.

 

 

Timur bir şey demedi ve beni kucağından da indirmeden arabaya bindirdi. Kendisi de benimle birlikte binmişti.

 

 

"Abi yemin ederim bu kadar içtiğini hesap edemedim." diyen Yiğitte arabaya binmişti.

 

 

"Sikeceğim yiğit şimdi sus artık." dedi Timur ve kıkırdadım.

 

 

"Onu mu?" dediğimde güldüm.

 

 

"Bence beni si_" Timur'un eli ağzıma kapandı.

 

 

"Sus güzelim, sus konuştukça batıyoruz sus." dediğinde elini çekmedi dudaklarımdan.

 

 

"Hı ıh hu." Gibi sesler çıkardım ve Timur bana baktı.

 

 

"Çekeceğim elimi ama sakın saçmalama." dediğinde başımı olumlu anlamda salladım.

 

 

Saçmalamıyordum ki sadece kocamla sevişmek istiyordum ne vardı bunda?

 

 

"O zaman hızlı sürsün arabayı." dedim ve Timur'a sarıldım.

 

 

"Özür dilerim abi." dedi bir kez daha yiğit.

 

 

"Kes sesini yiğit, bana istemediğim şeyler söylettirip durma." dedi Timur ve ben kıkırdadım.

 

 

Araba çoktan çalışmış ve gidiyordu bile.

 

 

Timur'un kaşları hala havadaydı ve sinirliydi bunu görebiliyordum. Ama umrumda değildi yanımdaydı. O bana yeterdi.

 

 

"Sevişelim.." Diye fısıldadım.

 

 

Timur bir an bana baktı ve doğru duyup duymadığından emin değil gibiydi.

 

 

Öylece yüzüme bakıyordu. Gülümsedim ve daha sesle söylemek için dudaklarımı aralamıştım ki Timur'un parmağı konuşmama engel oldu.

 

 

Dudaklarıma sus işareti yaptı.

 

 

"Anladım ama lütfen sus." dediğinde güldüm.

 

 

Yavaşça başımı salladım ve tepkisini izledim sadece.

 

 

Eve varmadan bir şey yapmayacağıma göre el mecbur susmuştum artık.

 

 

Ne vardı sanki arabada Yiğit olmasa.

 

 

Timur'un beni kendine biraz daha bastırdığını anladım.

 

 

Kalçamın altındaki sertliği de hissediyordum. Onunda beni istemesine sebep oluyordum. Yerimde durmuyordum sürekli elim bir yerlerine dokunmak ve hissetmek istiyordu..

 

 

 

 

Arabanın durmasıyla bakışlarımı Timur'a çıkardım.

 

 

"Geldik mi?" diyerek etrafa bakmaya çalıştım.

 

 

"Geldik," dedi ve bana bakmadı.

 

 

Ben artık onun kucağından inmiştim. Bana soğuk yapıyordu ve benim canımı sıkıyordu bu durum.

 

 

"Tamam in o zaman." dedim ters bir sesle.

 

 

Oradan çıkmak ve arabada canlarım açılmasıyla kafamın içi biraz sakinleş hıçkırıklarım da hafiflemişti.

 

 

Bir şey demeden kapıyı açıp dışarı çıktı bende yavaş bir şekilde arkasından sürünerek indim.

 

 

Ellerimle de arabadan destek alıyordum. Ayakta duracak kadarda iyi değilmişim hala.

 

 

Güldüm ve Timur'a baktım.

 

 

"Kucakla." dedim ve gözlerinin içine baktım.

 

 

Timur bir kaç saniye bir şey söylemedi ve bana bakmaya devam etti.

 

 

En son kucaklamayacağını anlayınca dudaklarımı büzdüm ve gözlerimi de yaşlandırdım. Ağlayacaktım şimdi hemen şurada içim çıkana kadar ağlayabilirdim. Zaten dolmuştu dolacağım kadar.

 

 

"Ne konuşuyorsunuz?" diyen ses ile bakışlarımı sağ tarafıma çevirdim.

 

 

Cihat buradaydı. Onun burada ne işi vardı?

 

 

"Aaa Cemşit abi.." dediğimde bir an için ismi yanlış mı söyledim acaba diye düşündüm.

 

 

"Ha, ne dedun bana?" dediğinde Timur'a baktım.

 

 

"Ne dedum?" dedim ve hıçkırdım.

 

 

Yere düşmek üzereydim yine ve kolumdan Timur yakaladı.

 

 

"Çemşit kim ula?" dedi Cihat ve şaşkınlık ile ona baktım.

 

 

"Çemşit kim?" dediğimde daha fazla şaşırdı Cihat.

 

"Sarhoş mu?" diyerek Timur'a baktı.

 

 

Timur başını salladı ve ben hemen çıkladım.

 

 

"Sarhoş değilim ben ya," diyerek mızmızlandım.

 

 

"Yada öyleyim." diyerek Timur'a daha da sokuldum.

 

 

"Hadi gidelim yatak odamıza." diyerek Timur'a baktım.

 

 

Cihattan bir ıslık sesi duyunca ona baktım.

 

 

"Ne oldu?" dediğimde hiç der gibi bana baktı.

 

 

"Hiç ne olacak canım." dediğinde omuz silkip Timur'a döndüm.

 

 

"Kucakla beni kocam.." dediğimde kocam kelimesini uzatarak söylemiştim.

 

 

"Tarih tekerrür edermiş desene." diyen Cihat'a baktım.

 

 

"O ne demek." dediğimde bir anda havalandım.

 

 

Timur istediğimi yapmış ve beni kucaklamıştı. Cihat'tan çektim bakışlarımı ve Timur'a sabitledim.

 

 

"Duş alacağız değil mi?" dediğimde Timur gözlerini açıp kapatmıştı.

 

 

Cihat'ın da güldüğünü duydum.

 

 

"Ne gülüyorsun sen ya? Evliyiz biz evli duşta alırız se_" derken Timur'un sözleri cümlemi yarıda kesmişti.

 

 

"Çekil Allah için daha da konuşturma şunu kafa zaten gitmiş." dedi ve ona sinirle baktım.

 

 

"Senin gitmiş kafa, bakayım dur." dedim ve ellerimi başına çıkardım.

 

 

"Eee burdaymış bu." dediğimde Cihat gülmüştü.

 

 

"Allah sabır versin, ve iyi geceler." dediğini duydum.

 

 

"Amin amin, ben birde bu hale gelene kadar içmesine izin verene ne yapacağımı düşüneceğim daha." dediğinde kendi kafamı kontrol ediyordum.

 

 

Benim kafamda gayet de yerindeydi bak burdaydı işte.

 

 

Ellerimle kafamı tutuyordum.

 

 

 

"Ne yapıyorsun?" diyen Timur'a baktım.

 

 

"Kafam yerinde mi diye bakıyorum." dediğinde Timur sabır çekti.

 

 

Ne yapmıştım da sinirlenmişti bu yine ya?

 

 

 

Eve doğru gidiyorduk ve ben kollarımı onun boynuna sardım ve kokusunu içime çektim.

 

 

"Çok güzel kokuyorsun." Diye fısıldadım.

 

 

"Ne?" diyen Timur sesiyle oralı olmadım. Şu an onu kokusuyla meşguldüm.

 

 

Menekşe kokusu her yerimi sarmış ciğerlerime adeta yeni bir nefes girmiş gibiydi.

 

 

 

Ben kokusuyla mayışırken odamıza geldiğimizi anladım. Yavaş bir şekilde gözlerimi açıp etrafıma baktım.

 

 

En son nasıl bıraktıysam öyle duruyordu yatak.

 

 

 

"Önce bir duş alıyorsun." diyen Timur'un sesiyle ona döndüm.

 

 

Başımı sağa sola salladım.

 

 

"Eğer sende geleceksen olur, ama gelmeyeceksen olmaz." diyerek mırıldandım.

 

 

"Neva seni ayıltmam gerekiyor evet ama başka bir şey olmayacak." dedi ve ben iyice sinir oldum.

 

 

"İndir beni!" dedim sert bir şekilde..

 

 

 

"Neva." diye fısıldadı Timur.

 

 

"Bir kadının da ihtiyaçları olur , kocam benim ihtiyaclarımı karşılamalı değil mi? Neden istemiyorsun?" dediğimde ayakta sendeledim.

 

 

"Bu şekilde değil güzelim, bu halde değil." bir kaç adım atıp geriledi.

 

 

"Hadi üstünü değiştir. Sonra uyu." dedi ve geri çekildi.

 

 

"Ya sen benimle dalga mı geçiyorsun!" diye bağırdım...

 

 

 

 

💣💣💣

 

 

 

 

 

 

UYARI!! Bu kısımdan sonrası +18 sahneler içerir.

 

Yaşı küçüklerin ve bu tür sahneler okumaktan hoşlanmayanlar burayı atlayarak geçebilir bitiş uyarısından sonra devam edebilirsiniz .. !!! (BÖLÜMÜM NU KISMINI SADECE WATTPAD ÜZERİNDEN OKUYABİLİRSİNİZ.!!)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorganın sarıp sarmaladığı bedenimi sağa çevirdim ve yavaşça gözlerimi araladım. Üzerimden tır geçmiş gibi hissediyordum.

 

 

"Tünaydın.." diyen ses ile başımı çevirdim ve dolaba yaslı halde duran Timur'a baktım.

 

 

"Günaydın." diyerek kalkmak için hamle yaptığımda kasıklarıma bir ağrı saplanmıştı.

 

 

 

"Saat kaç?" dediğimde koluna bakıp bana baktı.

 

 

"Öğlen oldu." dediğinde gülümsedim.

 

 

"Bana korkarak bakma, her şeyi hatırlıyorum." dediğimde derin bir nefes vermişti ve yanıma doğru adımladı.

 

 

 

"Sabahtır uyandırmamak için ne kadar çaba sarf ettiğimi bilemezsin?" dediğinde güldüm.

 

 

Etrafa baktığımda her şey yerli yerindeydi, bir an için rüya mı gördüm diye düşünmeden edememiştim.

 

 

"Her şeyi sen mi halletin? Üstümü de mi sen değiştirdin?" diye sordum yüzünü incelerken.

 

 

Yavaş bir şekilde başını salladı ve beni onayladı.

 

 

"Benim için kolay oldu." dediğinde gülmüştü.

 

 

"Yaa ben onları hatırlamıyorum işte."

 

 

 

"Biliyorum, hem sen hemde vücudun yorgun düştü güzelim. Gözlerin hep kapalıydı." dedi ve eğilip anlımdan öptü.

 

 

"Özür dilerim." dedi ve ben neden özür dilediğini sorguluyordum kendi kafamda.

 

 

 

"Neden özür diledin?" diye sorduğumda saçlarımı geri itti.

 

 

"Duş almalısın." diyerek konuyu değiştirdi.

 

 

"Ben senin için seni temizledim ama, yeterli değil." dediğinde utanmıştım.

 

 

"Tamam hemen yataktan kalkıyorum." dediğimde ona bakamamıştım.

 

 

"Utandın mı?" dediğinde eliyle çenemi kaldırıp gözlerimin içini yokladı.

 

 

"Birazcık." dediğimde gülümsedi.

 

 

Dudaklarıma bir anda kapanması beklemediğim bir şey değildi ve bir an karşılık verememiştim. Sonra bende tekrar öpüşüne aynı tutkuyla karşılık verdim.

 

 

 

Geri çekilip gözlerimin içine baktı Hala orada bir pişmanlık aradığını biliyordum.

 

 

"Seni bekliyorum hadi." dediğinde banyonun kapısını işaret etmişti.

 

 

İstemesemde başımı salladım ve yorganı üstümden çekerek kapıya doğru yöneldim.

 

 

Adımlarım hâlâ biraz sarsaktı ama kendimi toparlamış hissediyordum...

 

 

 

 

Banyodan çıktığımda bornozumla birlikte odaya girdim. Timur yatakta uzanmış beni bekliyordu. Yatağın üstüne benim giymem içinde yeni şeyler koymuştu.

 

 

Gülümseyerek bornozumu açtım ve Timur'a baktım.

 

 

Timur'un da bana bakarak gülümsediğini gördüm.

 

 

Sütyenimi alıp giymek için eğildiğimde bornoz tamamen benden ayrılmıştı.

 

 

"Ah, Hayır." diyen Timur'un sesiyle elimdekini de yere düşürdüm.

 

 

Timur'un hızla bana geldiğini gördüm ve arkama geçip sırtıma baktığını eliyle orayı okşadığını gördüm.

 

 

 

"Ne oluyor?" dediğimde arkama bakmaya çalışmıştım.

 

 

Karşımızda duran aynaya baktığımda sırtım da bir kaç yerde morluk vardı.

 

 

Bunlar dün geceden kalmaydı.

 

 

"Bu kadar ileri gideceğimi tahmin etmemiştim özür dilerim Neva, sana yapmayalım demiştim." dediğinde aynadan bana bakıyordu.

 

 

Aynadan bakmayı bırakıp ona döndüm.

 

 

Gülümseyerek ona baktım, "Bunlar bence olabilecek şeyler," dedim be kendimi yukarı kaldırıp dudaklarına minik bir öpücük kondurup geri çekildim.

 

 

 

"Tadı damağımda kaldı." diyerek göz kırptım ve yerdeki iç çamaşırını alıp onun gözleri ününde üstüme geçirdim.

 

 

Bir diğeride alıp önünde eğilerek bacaklarımdan onu da geçirdim.

 

 

"Pişman değilim, yine olsa yine yaparım, ve isterim." dediğimde üstümü hızlı bir şekilde giyiniyordum.

 

 

Bana bakıp üzülmesini istemiyordum.

 

 

Aslında onluk bir şey yoktu sadece bedenim çok hassastı ve en ufak bir şeyde morarıp sararıyordu.

 

 

"Ben istemiyorum." dediğinde şaşkınla gözlerinin içine baktım.

 

 

"Sana güzel şeyler hissettiremedim mi?" diye sordum korkuyla.

 

 

Başını sağa sola salladı, "Hayır o yüzden değil, canını yaktım ve ben bunu an fark etmedim. Kendimi kontrol etemem gerekirdi ama ben yapamadım." dediğinde elimle kolunu çekip yatağa oturttum onu.

 

 

Kucağına oturup elimi yüzüne götürdüm ve iki elimle yüzünü okşadım.

 

 

"Senlik bir şey değil, ben her hangi bir yerimi bir yerlere çarpsamda böyle olur, çok hassas bir bedenim var sevgilim." dediğimde sol elimi indirdim.

 

 

"Özür dilerim." dediğinde oflamıştım.

 

 

"Bir kez daha özür dilersen beni istemediğini düşüneceğim." dediğimde Timur bana baktı.

 

 

"Bakma öyle, yeter özür dileyip durma ben gayet iyiyim." dediğimde yüzümü inceliyordu.

 

 

Yüzümden anlamaya çalışıyordu iyi olup olmadığımı.

 

 

 

Biraz daha baktığında pes etmiş olacak ki gülümsemişti bana.

 

 

Bende ona gülümsedim.

 

 

"Kurt gibi açım." dediğimde sesimde hem cilve vardı hemde şehvet.

 

 

"Yemek yiyelim o zaman." dediğinde başımı salladım.

 

 

"Şimdilik yemek yiyelim." dediğimde bana bakmaya devam etti Timur.

 

 

"Sonra yemek istediğim şeyler olur belki." diyerek kıkırdadım ve ayağa kalktım.

 

 

"Ben kaçıyorum." diyerek onu arkamda şaşkın bir şekilde bırakmıştım.

 

 

 

Bana yaşattığı şeyin farkında bile değildi. İçimde hala onu isteyen kadını susturdum ve sessizce alt kata inmeye başladım...

 

 

*

*

 

 

 

 

Kahvemi yudumlarken, Timur'u izliyordum. Karşımda oturuyor ve elinde bir dosya vardı. Tam bir saattir onunla ilgileniyordu.

 

 

Bahçeye çıktığımızda Yiğit'in yanına gidip onu azarlamıştı. Dün yaptığı şeyin tekrarlanması halinde kovacağını söylemişti.

 

 

Aslında Yiğit'in suçu yoktu ama işte Timur sorumlu olarak onu tutuyordu.

 

 

 

Bakışlarımı yüzüne kaldırıp, "Ama yeter artık sıkıldım." dediğimde elimdeki kahveyi masaya bıraktım.

 

 

Yemekten sonra bahçeye çıkmıştık. Hem güneşlenmek için hemde biraz kafa dinlemek için.

 

 

Bizim çıkmamız ile korumaların o dosyayı getirmesi bir oldu.

 

 

"Bitti güzelim." dediğinde bana bakmamıştı.

 

 

"Bitir artık lütfen." dediğim de bana baktı ve başını yavaş bir şekilde salladı.

 

 

Dosyaya bir kaç bir şeyler daha yazdı ve dosyayı koyup masanın sütüne koydu.

 

 

Gülümseyerek onu izledim.

 

 

"Güneş çok güzel değil mi?" dediğimde başını salladı.

 

 

"Kışa girmek üzereyiz ama hava yaz gibi." Dedi ve bend ona katıldım.

 

 

Hava bugün fazlasıyla sıcaktı.

 

 

"Odaya çıkıp serinlesek mi?" dediğimde Timur kahkaha atmaya başladı.

 

 

"Ne yapalım? Ne yapalım?" diyerek gülüyordu.

 

 

"Serinleyelim, soğuk duş alabiliriz birlikte." dedim ve göz kırptım.

 

 

Birlikte kelimesine vurgu yapmıştım.

 

 

Timur kahkahası tüm bahçeyi doldurmuştu ve onu kadar güldürdüğüm için mutluydum.

 

 

Timur'un gülüşünü ve benim ona bakışımı dış kapının gürültülü bir şekilde açılması böldü.

 

 

Bakışlarımı kapıya yönelttiğimde silahla içeri giren Ensar ile bakışlarım bir an için ne tepki vereceğini şaşırmıştı.

 

 

"Ne oluyor lan?" diyen Timur sesiydi .

 

 

"Geliyorlar." dedi Ensar telaşlı bir şekilde.

 

 

"Kim geliyor lan?" dediğinde Telaşla ayağa kalktım.

 

 

"Neler oluyor?" Diye sordum.

 

 

"Bilmiyorum, bir sürü geliyorlar, yoldalar yaklaşmak üzereler, çok kişi var abi çok." dedi Ensar.

 

 

"Had bakma bana öyle hepsinde silah var hadi!" diye sesli bir şekilde bağırdı.

 

 

"Neva içeri gir hemen." diye bağırdı.

 

 

Timur da belindeki silahı çıkardı veEnsar'ın yanına doğru ilerledi.

 

 

"Buraya geliyordum, onlardan önce yetişemem sandım. Yolda Cihat'ı aradım destek gönderecekler, çok fazlalar." diyerek derin bir nefes verdi.

 

 

"Çok fazlalar abi." dedi ve nefesinin düzene girmesi için derin derin nefesler alıyordu.

 

 

"Siktiğimin piçleri, bu sefer evim kime dağıtamaz!"

 

 

"Hepsini tek tek sikmezsem bende kuzgun değilim.."

 

 

Diye bağırdı Timur. Elimdeki silahı o kadar sıkı tutuyordu ki. Bu sefer kim geldiyse hepsini öldürmeden hiç birini göndermeyecekti.

 

 

"Toplanın lan!" diye bağırdı korumaları.

 

 

"Yiğit bas oğlum düğmeye."

 

 

Dedi Timur ve bir hışımla bana döndü.

 

 

"Neva içeri gir dedim!" diyen Timur'un yüksek sesiyle olduğum yerden sıyrıldım ve koşar adımlarla eve doğru ilerledim.

 

 

"Allahım yine ne oluyor?" diyerek evin kapısına doğru koştum.

 

 

Bu safer kim geliyordu?

 

 

Bu sefer kim tarayacaktı evimizi?

 

 

 

Evin kapısına varmadan aklıma aldığım eğitimler geldi.

 

 

Ben neden kaçıyordum ki?

 

 

Silah kullanmayı az çok biliyordum.

 

 

Geriye dönüp Timur'un yanına doğru ilerledim.

 

 

"Neva sana içeri gir dedim." dediğinde gözlerinin içine baktım.

 

 

"Silah ver bana da."

 

 

Ensar'ın bakışları beni buldu.

 

 

"Ne?" dedi Timur.

 

 

"Bende biliyorum ya hani kullanmayı silah ver." dediğimde elimi ona uzattım.

 

 

"Evimizi parçalamalarına izin veremeyiz." dediğimde Timur ne yapacağını düşünüyordu ki Ensar'ın sesi duyuldu.

 

 

"Ver abi, ben arkasında olacağım sende önünde olursun." dediğinde Timur bakmamıştı bile Ensar'a.

 

 

Bir kaç saniye geçti ve korumalardan birine elini uzattı ve belindeki silahı çıkarmasını istedi.

 

 

Koruma çok geçmeden silahı verdiğinde eline aldı ve bana uzattı.

 

 

"Tam arkamda duruyorsun." diyerek beni uyardı.

 

 

"Tamam kocacım." dedim cilveli çıkan bir sesle.

 

 

Başını sağa sola salladı ve silahının kabsasını açtı bende aynı şekilde açtım ve tam arkasında kapıya bakıyordum.

 

 

Ortalıkta tek bir ses yoktu.

 

 

Belkide kıyametten öncesi sessizlikti bu...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Devam edecek...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm sonu ballarım. Bölümü nasıl buldunuz? 💣

 

 

 

Bölüm biraz geçikti ama güzel bir bölüm oldu. Umarım beğenmişsinizdir 😉

 

 

 

Bu bölüme bolca yorum bekliyorum. Bence benim çiftim bunu hak ediyor... 🥹🔥

 

 

 

Diğer bölümde görüşmek üzere yazarınızdan hepinize çokça kalp... 💣

Bölüm : 06.11.2025 21:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...