
~~>Kurguda geçen olay ve karakterlerin gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür... <~~
~~Bölüme geçmeden önce yıldıza basmayı ve yorum yapmayı lütfen unutmayalım. Yorumlarınız beni her zaman motive ediyor canlarım... ~~~💣💣
"Zaman her şeyin ilacıysa, fazlası intihara girmez mi?"
Oğuz Atay
💣41.ŞİFRE 💣
"Gelenler kim olabilir sence?" dedim ve Timur'un gözlerinin içine baktım.
"İnan bende bilmiyorum güzelim, artık darbenin kimden geleceğini bile bilemiyorum." dedi bana bakmadan.
Sesindeki karamsarlığı fark etmiştim.
"Senin düşmanlarından olmalı?" diyen Ensar'a baktım.
Muhtemelen de öyleydi. Mafya olduğu için oluyordu ya bunlar zaten.
"Ayağım böyle olduğu için yine beni devirmeye çalışıyor olabilirler." diyerek karşıya baktı Timur. Korumaların hepsi de silahı eline almış tetikte bekliyorlardı.
"Abi gelenler var." dedi Yiğit bize bakarak.
Timur başını salladı. "Gelecekleri varsa görecekleri de var." diyerek sert baktı Yiğit'e.
Bir silah sesi duyuldu, sonra bir silah sesi daha. Sonra yine bir tane daha ve artmaya başlamış korumalar çatışmaya girmişti bile bizde arka da temkinli bir şekilde bekliyorduk.
Ani bir fren sesi duyuldu ve Yiğit bize doğru baktı.
"Abi Kaan geldi adamlarıyla birlikte." dediğinde gülümsedim.
Onun nerden haberi olmuştu bilmiyorum ama gelmesi beni sevindirmişti.
Kapıdan içeri heybetiyle girdi tabi eğiliyordu silah seslerinden öyle yapıyordu sanırım.
Bize baktığında Timur'a çevirdi hemen gözlerini.
"kim onlar?" diyerek yanımıza geldi.
"Bilmiyoruz." dediğimde Timur bana bakmıştı, aynı şekilde Kaan da bana bakıyordu. Daha doğrusu elimdeki silaha ve bana bakıyordu.
"Sen nereden öğrendin? diye sordu Ensar Kaan'a bakarak.
Kaan Ensar'a döndü ve "Kuşlar söyledi." dediğinde Timur sinirle bakmıştı Kaan'a. Biz burada muhabbet ediyorduk önde adamlar savaş veriyordu.
"Yeter, adamlar savaş veriyor siz neredeyse dedikodu edeceksiniz." demem ile birlikte büyük bir gürültü koptu.
Gürültü yüzünden başımı eğmek zorunda kalmıştım.
"O da neydi öyle?" diye fısıldadım. Timur'un bir eli hala bana sarılıydı.
"Abi Barlas geldi." dedi Yiğit gülerek.
"Galiba onlardan birini ezdi." dediğinde kafasını uzatmış kapıdan dışarı bakıyordu Yiğit.
"Ne yaptı?" dedim şaşkınlık içinde.
"Bensiz ha," diyerek kapıda beliren Barlas'ı gördüm.
"Ne oluyor ya?" dediğimde hepsi bana bakıyordu.
"Kimler geliyor? Kim onlar?" diye sordum.
Ama kimseden ses çıkmıyordu kimse gelenlerin kim olduğunu bilmiyordu sanırım.
"Babam baskın yapıyorlarmış deyince koşup geldim." diyen Barlas'a baktım.
Gözlerinde endişe vardı iyi olup olmadığıma bakıyordu sanırım.
"Ben iyiyim." dediğimde göz kırptı ve belindeki silahını çıkardı.
"Ben üçünü hallettim." dediğinde Timur'a bakıyordu.
"Geriye kaldı, 50 falan." demesiyle birlikle ona bakıp kaldım.
"Ne?"
Ne yani 50 yakın adam buraya mı geliyordu?
"Sen nereden biliyorsun?" diye sordu Yiğit bakışlarını Barlas'tan çekmemişti hiç.
"Babam söyledi dedim ya, o da geliyor zaten çok fazlalar destek gerekiyor." Diyerek yeniledi sözünü.
Bakışlarını da bir anlığına Ensar'a çevirmişti Barlas.
Bakışlarımı ondan çekip kapıya çevirdiğimde siren sesleri duyulmaya başladı.
"Bu ne şimdi?" diyerek Timur'a baktım.
"Bilmiyorum onlara kim haber verdi." diyerek Barlas'a baktı Timur.
"Bana niye bakıyorsun benim haberim yok." dedi ve bize bakmayı bırakıp kapıya baktı.
"Abi polisler geliyor." dedi Yiğit.
"Duyuyoruz." Cümlesi biter bitmez bakışları beni buldu.
"Sakın korkma hiç bir şey olmayacak." diyerek gözlerimin içine baktı.
Başımı olumlu anlamda salladım ve ona gülümsedim.
"Korkmuyorum." diyerek onu ikna etmeye çalıştım. Eskisi gibi değildim. Korkmuyordum ne bu durumdan nede ondan.
"Abi siren sesleri gelmeye devem ediyor, silah sesleri de kesildi." diyen Yiğit'e baktık.
Yavaş bir şekilde ayağa kalkıp Kapıya doğru ilerledik hep birlikte.
Silah sesleri susmuş onun yerine siren sesleri almıştı. Bakışlarımı yoldan hiç çekmedim.
Polislerin geldiği belliydi ama onlara kim haber verdi önemli olan da buydu şu an için.
Bakışlarımı Timur'a çevirdim, "Bir şey olur mu?" diyerek gözlerinin içine baktım.
Orada bir korku arıyordum ama aradığımı bulamamıştım. Buda beni sevindirmişti.
"Olmaz merak etme, sonuçta evime saldırı oluyor benlik bir şey değil." dedi ve yinede korkuyordum.
Onu götürmelerinden, hapse girmesinden çok korkuyordum.
Siyah bir araba geliyordu ve arkasından onlarca polis arabası jandarma vardı.
"Gelen kim? Neler oluyor?" diye sordum korkuyla.
Korktuğumu belli etmemek daha iyiydi belki ama ben yerimde duramıyordum.
Timur bir anda elimdeki silahı aldı ve beline taktı. Kendi elindeki silahı da beline takmıştı.
"Ya üstünü ararlarsa?" diyerek yüzüne baktım korkuyla.
Timur'un yüzünde ise korkudan eser yoktu.
"Korka dedim." diyerek bana bana gülümsedi ve elimi tuttu.
"Yeni kavuşmuşken bırakmaya hiç niyetim yok." dedi ve eğilip dudaklarını dudaklarımla buluşturdu.
Öpüşüne karşılık verdim ve çokta sürmeden geri çekildi Timur. Zamanımız olsaydı devam ederdi bile belki. Burada hiç kimse umurumda değildi.
Hoş benimde pek değildi ama biraz utanmış olabilirdim.
Elini bırakmadan arabadan inene kişiye baktım. Arabadan inen kişi esmer uzun boylu iri yarı biriydi. Önemli biri olduğu belliydi. Ama buraya neden geldiğini bilmiyordum.
Yiğit Timur'a baktı ve kapıyı öyle açtırdı. Diğer türlü açmayacaktı sanırım. Adam bu harekete güler gibi olmuştu.
"Timur Kandemir." diyerek kapıdan içeri girdi ve yavaş adımlar ile gelip tam karşımızda durdu.
"Bende Levent Kartal." diyerek Timur'a elini uzattı. Timur hiç düşünmeden adamın elini sıktı ve birbiriyle tokalaştılar.
"Anladığım kadarıyla başınız dertteymiş." dediğinde Timur bakışlarını hiç çekmemişti.
"Kim olduklarını biliyor musunuz?" diyerek bize baktı adam.
"Hayır, neden, kim hiç bir fikrimiz yok." dedi direkt olarak Timur.
"Anlıyorum. Bir şey arıyorlar." dedi Levent ve ben ona bakıp kaldım.
"Anlayamadım?" dedi Timur. Bir anlığına gözleri beni buldu Levent'in ve sonra tekrardan Timur'a baktı.
"İçerdi mi konuşalım burada mı?" dediğinde etraftaki insanları tarıyordu gözleriyle de.
"Buyurun." diyerek eliyle evi işaret etti Timur ve Levent'in geçmesini bekledi.
Levent bize bakmadan eve doğru ilerlemeye başladığın da Barlas'ın arkamızdan geldiğini gördüm.
Ensar çoktan arkasını dönüp gitmişti. sanırım Timur'un istemeyeceğini anlayınca direkt gitmeyi seçmişti.
Üstelik tek çekinen o da değildi. Kaan da çekiniyordu.
Kaan gelmiyordu, galiba gelemiyordu da.
Başımı arkaya çevirip Kaan'a baktım.
Orada durmuş bizim gidişimizi izliyordu.
"Onu da çağır." diyerek Timur'u durdurdum.
Timur ilk kimden bahsettiğimi anlayamadığı için bana baktı ve sonra başını çevirinde Kaan'ın ayakta ve bize baktığını görünce suratı değişti ve bana baktı.
"Gerek yok." dedi ve yürümek için hamle yapmıştı ki elimle durdurdum bu sefer. Ona da kendisine de haksızlık yapıyordu şu an.
"Lütfen." dedim ve gözlerinin içine baktım.
Timur bir kere ofladı ve başını sallayıp yürümeye başladı, "Gelsin." dedi sesli bir şekilde ve ben arkaya bakıp Kaan'a gel işareti yaptım. Kaan benim işaretimle birlikte yürümeye başladı ve önüme dönüp Timur'a gülümseyerek baktım.
Onun dostuydu sonuçta kıyamamıştı herhalde.
Eve girip salona geçtiğimiz de Levent evi inceliyordu.
"Evet, sizi dinliyoruz." dedi Timur.
Levent bir kaç saniye bana baktı ve sonra tekrardan Timur'a döndü.
"İstihbarat, sizde olan şeyi istiyor." dedi Levent.
"Ne kartı? Bende sizin işinize yarayacak bir şey yok." dedi Timur ve Levent ile bakıştılar.
"Bak bir kart arıyoruz, içinde tüm suçluların olduğu ve delillerin olduğu bir kart." dedi ve ben Timur'a baktım.
"Bu kart çok önemli Timur onu bana vermelisiniz." dediğinde Timur söze girdi.
"Bunun benimle ne ilgisi var?" diyerek Levent'e baktık ikimizde.
Evet bunun Timur ile ne ilgisi vardı?
"Kart bu evde aktif edilmiş." dediği an Timur bana baktı.
Bilmiyorum diyerek ona baktım.
"Bu pek mümkün değil, bizde öyle bir şey yok." dedi tekrar ve Levent bana döndü.
"Doğru mu söylüyor yok mu?" dediğinde hemen başımı salladım.
Aslında elimde bir kart vardı ama o kart o kart mıydı bilmiyordum. Bunu ilk Timur'a anlatmalıydım.
"Emin misiniz, az önceki çatışmada bu yüzden çıkıyordu, birileri yani o karta isimleri geçen biri yada birileri kartı almak istiyor." dedi ve Timur'a baktı.
"Tam olarak içinde ne var bende bilmiyorum, al gel dediler ve götürmek zorundayım. O yüzden evini aramam gerekebilir." diyerek bize bakmaya devam etti.
"Bu saçmalık, elinizde arama izniniz var mı?" diyerek söze girdi Kaan.
"Siz?" dedi Levent ve Kaan'a baktı.
"Kaan Mirzaoğlu." Levent güldü.
"Ha şu ağa bozuntusu." dediğinde Kaan sinirlenmişti.
"Düzgün konuşursanız sevinirim." dedi direkt.
Levent başını sağa sola salladı ve Timur'a baktı.
"Elimde bir arama iznim yok, ama bu o kartın burada olmadığını göstermez."
Artık emindim o kart kesinlikle benim açtığım babamın şifresini bile bildiği karttı. Neden istiyorlardı o kartı?
Daha doğrusu bu kart neden bendeydi?
"Bak o kart içindekiler devleti bile sarsacak güçte o kart önemli Timur onu bana vermek zorundasınız." dediğinde Timur ayağa kalkmıştı.
"Avukatımla konuşursunuz, şimdi çıkın buradan yok diyoruz siz hala bizden kart istiyorsunuz. Asya beyefendiyi kapıyı göster." dedi ve Levent'e baktı.
Levent bir kaç saniye Timur'a baktı ve ayağa kalktı.
"Hata yapıyorsun, pişman olursun." dediğinde Timur ona bakmaya devam etti. Bakışlarından ne hissettiğini anlayamıyordum da.
"Güle, güle." Timur'un cümlesiyle Levent bana baktı ve bir şey diyemeden arkasını döndü.
Tam kapıdan çıkacaktı ki tekrar durdu ve bize baktı, "Eğer bir şey hatırlarsanız, adımı biliyorsunuz bulursunuz." dedi ve önüne dönüp kapıdan çıkıp gitti.
Barlas'ın bakışları beni buldu ve bir şey diyecekti belli ki.
"Ben hiç bir şey anlamadım, ne alaka o kart? Neden burada aktif edilmiş." diyerek Timur'a baktı.
"Öyle bir kart var mı?" diye sordu Kaan.
"Susun amk bilmiyorum var mı yok mu? Kim aktif etti, nasıl oldu bilmiyorum." dedi Timur ve ben dudaklarımı aralayıp konuşmaya başladım.
"Galiba ben aktif ettim." cümlemle birlikte Timur bana baktı.
"Ne?" dediğinde adımlarımı üst kata doğru yönlendirdim.
"Bekleyin geliyorum hemen." diyerek merdivenleri birer ikişer tırmandım.
Timur'un çalışma odasına doğru yol aldım.
Odayı açıp lazım olan bilgisayarı aldım çekmecede kartı da alıp odadan çıktım.
Bahsettiği kart kesinlikle buydu.
İçindeki isimleri fotoğrafları hatırladım.
Alt kata indiğimde Timur elimdekilere baktı.
"O benim bilgisayarım değil mi?" dediğinde başımı salladım.
"Diğer elindeki de o adamın bahsettiği kart mı?" diye sordu Barlas.
"Galiba öyle." dediğimde hepsi birden bana bakıyordu.
"Sen onu nereden buldun?" diye sordu Timur.
"Benim saatimden." dediğimde öylece bakıp kaldı.
"O çip değil miydi?" dedi ve ben yine başımı salladım.
"Evet o da var ama buda düşmüş sana vereyim diyordum sonra ortalık karışınca şey oldu unuttum. Sonrada sen gittin zaten." Cümlemin sonuna doğru sesim üzgün çıkmıştı.
Beni anlamadan dinlemeden çekip gitmesi beni gerçekten üzüyordu üstelik benim bir suçum bile yokken bir anda kötü davranmıştı. Arkasına bile bakmadan çekip gitti. Timur'un bakışlarından pişmanlığı net bir şekilde görebiliyordum.
Masaya doğru ilerledim ve bilgisayarı masanın üstüne koyup ekranı açtım. Kartı da takmıştım.
Yavaş bir şekilde bilgisayarı açtım ve Kartın şifrelerini tıkladım. 34567849 yazdım ve kartı tamamen açtım.
"Sen şifreyi nereden biliyorsun?" diye sordu Barlas.
"Babamın şifresi." dediğimde hepsi birden bana baktı.
"Akif babamın." diyerek düzelttim Barlas'a bakarak.
"Sen nasıl hatırladın peki bunu, o şifrenin yani sayıların bu kartı açacağını nasıl anladın?" diyerek yanıma geldi Timur.
Gözleriyle de ekrana bakıyordu.
"Hangisini açtın?" dediğinde elimle açtığım dosyayı gösterdim."
Bir sürü dosya vardı ben rast gele olanı açmıştım sadece.
"Şifrenin o olabileceğini tahmin etmemiştim her şeyi denedim babama ait olduğunu bildiğimden aramızda geçen bir konuşmayı hatırladım, ve sonrada sayıları girince de şifrenin o olduğunu öyle anladım." Diyerek onlara baktım.
"Yani aslında bir tesadüftü." yineledim cümlemi.
"Baksana diğerlerinede neler var?" dedi Barlas.
"İsimler belgeler falan vardır." demiştim ki Timur dosyanın birini daha açtı.
Benim girdiğim sayıları girdi ve bende ekrana bakıyordum ki bir anda Timur'un eli gözlerimi kapattı.
"Timur ne oluyor?" dediğimde elini çekmeye çalışmıştım.
"Sakın elimi çekme," dediğinde ekranda ne olğunu anlayamıyordum.
"Bunlar da ne lan?" dedi Barlas.
"Bu görüntüler dosyada adı geçen kişilere mi ait acaba?" dedi Kaan.
Neyden bahsettiklerini anlayamıyordum.
"Ne görüntüsü ya?" diye sorduğumda kimseden ses çıkmamıştı.
Ne izlediklerini de anlayamamıştım.
Bir dakika yoksa özel görüntüler mi vardı?
Bir sürü erkek ismi vardı diğer dosyada onların mıydı görüntüler.
"Ya çek elini artık, bakmam ben çek şu elini Timur." Diyerek Timur'un konuşmasını bekledim.
"Olmaz güzelim, biraz daha bekle." Dedi be ben ekranı kaydırıp daha detaylı bir şekilde aşağılara kadar indiğini anladım. Diğer dosya da öyleydi baya uzundu.
"Ee yuh!" dedi Barlas.
"Kapat, kapat bu dosyayı aman bunlar ne böyle be!" dedi sesinde tiksindi vardı ve ben görüntüleri iyice merak ettim.
"Ben niye bakamıyorum ya? Haksızlık bu." dediğimde Timur'un nefesini ensemde hissettim.
"Gece gösteririm ben sana, benimkilerden." diyerek fısıldamıştı kulağıma doğru.
Kısık sesle söylemişti ama bu onların da duymayacağı anlamına gelmiyordu tabi.
"Sus edepsiz." dediğimde gülüşünü duydum.
"Ohoo siz fingirdeyin biz ekrana bakıp gözlerimizi bozalım." diyen Barlas'a bakmak istedim ama karşımda mı yanımda anlamıyordum ki.
Timur hala kapatıyordu.
"Diğer dosyaya bakalım bir." dedi Kaan konuyu değiştirmek ister gibi.
Timur bilgisayarı kullanıyordu sanırım ve elini bir anda çekmişti. Ekrana baktığımda diğer dosyaya girmiş ona bakıyorlardı.
"Bu sayılar da ne?" dedi Barlas ve ekrana daha da dikkatli baktım.
Hiç bir şey anlamıyordum ki ben bunlardan. Ayrıca bilmediğimiz dilde de yazılar vardı.
"Bunlar bir şifre mi acaba?" dediğimde hepsi birden bana bakmıştı.
"Haklı olabilirsin." dedi Timur ve alta doğru indi hızlı bir şekilde.
"Bunları bizim anlamamız mümkün değil, analiz ettirmem gerek." diyen Timur'a baktım. Ekranı kapatmış kartı da sökmüştü bilgisayardan.
Kapı zili çalmaya başlamış ve muhtemelen Asya da kapıyı açmaya koşuyordu ayak sesleri buraya kadar gelmişti.
"Bu bende olacak, olanlar aramızda kalsın şimdilik." dedi ve Kaan başını salladı.
"Babamla ilgisi var değil mi? Belki de babam biliyordur bunların ne olduğunu." Dediğimde düşünceliydim.
Babamla ilgisi olduğunu biliyordum.
Ne yapmaya çalıyorsun baba?
Neredesin ne yapıyorsun? Beni izliyor musun?
"Muhtemelen." diyen Timur'un sesi böldü düşüncelerimi.
Başımı olumlu anlamda salladım. Kapıdan içeri giren ayak sesleriyle o tarafa doğru döndüm.
Dayımı görünce gülümsedim. Bakışları direkt beni buldu.
"İyi misin kızım?" diyerek yanıma geldi ve elime yüzüme baktı.
"İyiyim dayı, iyiyim merak etme bir şey olmadı zaten." dediğimde Barlas'a döndü.
"Neler oldu? Nasıl gitti onca insan?" diye sordu.
"Vallahi tahminimce polisin geldiğini anlayınca tüydüler." Barlas'ın söylediği doğruydu Levent gelince hepsi birden ortadan kaybolmuştu.
"Yerde ezdiklerime bir şey demedi yalnız o adam farkında mısınız?" dediğinde ona baktım.
Haklıydı, hepsi geri gitmiş ölen iki kişi kalmıştı.
"Neyse onları ben halledeceğim, siz oturun ben gelene kadar. Neva tek kalmasın." dedi Timur.
"Bende gideyim artık, cümleten geçmiş olsun." Diyen Kaan hepimize selam verip Timur'dan önce salondan ayrıldı.
Timur bir kaç saniye daha bana baktı ve arkasını dönerek salondan ayrıldı o da.
"Otur dayı, içecek bir şeyler söyleyeyim ben." diyerek ayağa kalkmıştım dayım eliyle durdurdu beni.
"Bir şey canım istemiyor kızım otur bir şöyle ne oldu anlatın bana tam olarak." dediğinde Barlas'a baktım.
O başlasa daha iyi olurdu ben karıştırabilirdim...
Timur gideli neredeyse 6 saat olacaktı haber de vermemişti şu saatte geleceğim diye.
Barlas hala salondaydı ben ise odama çıkmıştım dayımda yorgun olduğu için eve gitmişti.
Bakışlarımı bahçeye çevirdiğimde hala kimsenin gelmediğini görünce oflayarak içeri odamıza geri girdim.
Duş alsam daha iyi olacak hem zaman geçirmiş olurdum.
Akşam yemeğini bile yemiştim. Barlas olmasa tek yiyecektim ama o eşlik etmişti en azından.
Banyoya doğru adımlarımı ilerlettim ve kapıyı açıp içeri girdim.
Üzerimi değiştirmeden önce sıcak suyu kendime göre ayarladım...
Yarım saatlik bir banyonun ardından rahatlamış bir şekilde banyodan çıktım.
Banyonun kapısını açmam ile odanın içinde duran Timur ile göz göz geldim.
Elindeki beyaz güllerle gözlerim ışıldadı adete.
"Kocam." dediğimde gülümsedi ve beni baştan aşağı süzdü.
"Bensiz mi girdin?" dediğinde kahkaha attım.
"Sende erken gelseydin." diyerek yanına doğru adımladım.
"Bunlar benim için mi?" dediğimde başını salladı ve gülleri bana uzattı.
"Ben özür dilemek için aldım, sana haksızlık ettiğimi anladım, her şey üst üste gelince sana patladım." dedi masum bir şekilde bana bakarak.
"Özür dilerim sevgilim." dedi ve bir adım atıp eğildi.
"Hatanı anlamana sevindim." Diyerek ona baktım.
Beni burada bırakıp gittiği ve beni dinlemeden yargıladığı için özür diliyordu bunu anlamıştım.
Yavaş bir şekilde üzerime eğildi.
Burnunu boynuma sürterek derin bir nefes aldı ve minik bir öpücük bıraktı.
"Mis gibi kokuyorsun." dediğinde kıkırdadım.
"Neden geciktin?" diye sordum ve gözlerinin içine baktım.
"İşlerim uzun sürdü." dedi buketi yatağın üstüne koydu.
"Çok mu bekledin?" diye sorduğunda elini bornozumdan içeri ilerletti ve beni belimden tutup kendine çekti.
"Çok bekledim." dedim tutkulu bir sesle.
"Hım.." dedi ve dudakları kıvrıldı.
"Ceza mı kesmeliyim?" dediğimde burnunu burnuma sürttü.
"Bilmem kesmeli misin?" dediğinde kokusundan ve ondan neredeyse mayışmıştım.
"Hallettin mi peki." diye sorduğumda başını salladı.
"Sayılır." dedi ve bir anda dudaklarımı yalamaya başladı.
Bu yaptığı hoşuma gitse de ürpermeme neden oldu.
"Ne yapıyorsun?" diyerek geri çekildim.
"Ne yapmışım?" dedi ve bu seferde dudaklarını dudaklarıma buluşturdu. Bekletmeden onun için dudaklarım araladım ve öpüşüne karşılık verdim.
Onu özlemiştim hem de çok.
Dili bir tura çıkmış gibiydi ve beni kıyafet dolabına bastırdı. Öpüşümüz gittikçe şiddetleniyor ve kalbim hızlı hızlı atıyordu.
Üzerimden çekilmiyor öpüşmeye devam ediyorduk. Sağ eli ise sırtımda dolaşıyor kalçalarıma iniyordu.
Geri çekildi ve gözlerimin içine baktı, "istiyor musun?" diye sorduğunda anında başımı salladım.
İstiyordum, onu hep istiyordum...
Başım Timur'un çıplak göğsünün üstündeydi.
"Ne yaptın bugün anlatmadın?" diye sorduğumda yataktan kalkmamıştım.
"Karta dokunmadım, içinde ne kadar önemli şeylerin olabileceğini öğrendim bir kaç ismi biliyorum hatta." dedi ve başımı kaldırıp ona baktım.
"Nasıl?" dedim şaşkın bir şekilde.
"Mafya ile ilgili adamlar mı?" diye sordum.
Timur yavaş bir şekilde başını salladı ve beni onayladı.
"Muhtemelen bunu isteyen bir sürü kişi var, o listedeki herkes ve istihbarat da istiyor." dedi ve ben iyice şaşırdım.
"Şifreler ne hâlâ bilmiyorum ama o görüntüler kesinlikle o insanlara lazım belli." dedi bana bakarak.
Yavaş bir şekilde yataktan doğruldum ve ona baktım.
"Ne yapacağız peki?" dediğimde bana bakmaya devam etti.
"Bunu şimdilik bende bilmiyorum." dediğinde başımı salladım.
"Çok karmaşık bir durum." dediğimde beni onayladı.
"Üstüne giyin hadi, sonrada bir duş alırız." dediğimde gülümsedi.
"Zevkle." dediğinde güldüm.
Bugünlük benim için yeterliydi bir ikinciyi kaldıramayacaktım kendimi yorgun hissediyordum zaten.
Bugün de aldığım ikinci duş olacaktı kocam sağ olsun...
İlk ben girmiştim ve şimdi Timur da çıkmak üzereydi banyodan. Onu getirdiği çiçekleri de vazoya koymak istemiştim ama çok fazlaydı ve benim vazom o kadar büyük değildi. O yüzden masanın üzerine bıraktım yarın halledecektim artık.
Saç kurutma makinesi çalıştırdığımda Timur'un da banyodan çıktığını gördüm aynadan.
Gözlerimiz kesiştiğinde Timur yanıma doğru adımladı. Yavaş asımlarla ilerliyor ve hâlâ gözlerimiz birbirinden ayrılmamıştı.
Elini uzattı ve elimdeki saç kurutma makinesini alıp saçımı kurutmaya başladı.
Gülümseyerek aynadan onu izledim.
"Uzamışlar." dediğinde ona hak verdim.
Uzamışlardı artık eskisi kısa değillerdi. Zamanla da daha fazla uzardı.
"Hiç uzamayacaklar sanmıştım." diyerek aynadan ona baktım.
Saçımla işi bittiğinde makineyi kapattı ve kenara koydu.
Arkamdan aynaya bakıp konuşmaya başladı. "İkisi de çok güzel kısa da uzun da." dedi ve gözlerini dikti üstüme.
"Uyumalısın, gözlerin çökmüş." dediğinde arkamı döndüm ve yüzüne baktım.
"Uykum yok, hem benim sana sormak istediğim bir şey var." diyerek ona bakmaya devam ettim.
Timur bakışlarını benden çekmemiş ve ne soracağımı merak etmişti bunu bakışlarından anlamıştım.
"Seni dinliyorum." dediğinde nasıl soracağımı bilemedim.
Acaba bana kızar mıydı?
"Şey." dedim durdum. "Hani benim ilkim sensin ya, seninki ben değilim değil mi?" dedim bir anda ve ilk Timur şaşırdı sonra gülümsedi eğildi üzerime doğru ve bana baktı.
Gözlerinden ifadenin ne olduğunu anlayamamıştım.
"Benimde öyle Neva." dedi ve bana arkasını dönerek dolaba doğru yöneldi.
Ne dedi ?
Benimde mi öyle dedi?
Ben yanlış mı duydum onun ilki de ben miydim?
Ne yani daha önce hiç bir kadınla yatmamış mıydı?
"Neden?" diye sordum ve Timur elindeki tişört ile bana baktı.
"Ne neden?" dediğinde Tişörtü geçirdi başından.
Altını ne ara gitmişti o ya?
"Yani hani mafyasın yakışıklısın yaşında epey var, zenginsin de nasıl kimseyle birlikte olmadın?" diyerek ayağa kalktım ve yanına doğru adımladım.
"Sen bana yaşlandın mı demek istedin?" dedi ve kaşlarını yukarı kaldırdı.
Başımı sağa sola salladım, "Hayır onu demek istemedim." dediğimde güldü.
"Ya ne demek istedin?" dediğinde nasıl açıklayacağımı bilemedim.
"Yani şey, gençsin yaşın sadece of anlatamıyorum ki." dediğimde Timur gülümsedi.
"Tamam, ben anladım zaten uğraşıyorum zaten." dediğinde yatağa oturdu ve bana baktı.
"Senden önce olmadı, çünkü benim için bir ihtiyaç değildi, çoğu erkek için olabilir ama benim için değil seni görene kadar tabi." dediğinde utanmıştım.
"Utanmana bayılıyorum." diyerek gülümsedi ve beni yanına çağırdı.
Karşısına geçip oturdum ve onu izledim. Bu onun için ne kadar özeldi bilmiyorum ama şu an bana söylediği şey o kadar özeldi ki. Hem onun ilki, hemde onun sevdiğiydim.
"Hani biz bir anlaşmayla evlendik ya." dedim ve durdum.
"Evet." dediğinde konuşmaya başladım tekrar.
"Yani beni bu anlaşmadan sonra mı sevdin? Yani zaten öyle olması lazım benimki de soru işte." dediğimde gülümsedim ve elimle oynadım.
"Önceden sevdim." dediği an ona baktım.
Önceden sevmişti?
Beni önceden mi sevmişti?
Nerde gördü? Nasıl?
"Nasıl yani?" dediğimde bana baktı. Aynı zamanda da yüzünü bir hüzün kapladı.
"O günü eminim bilmiyorsun. Seni uzaktan izledim, kafeni açıyordun." dedi ve gözlerimin içine baktı.
Bir süre durdu ve konuşmak için dudaklarını araladı, "seni öldürmek için gelmiştim." dedi ve ben o an ona bakıp kaldım.
"O gün seni öldürecektim kafaya koymuştum." dedi ve devamını nasıl getireceğini bilmiyordu.
"Yani o zaman aklıma intikam olarak bu gelmişti. Sonra işler değişti." sözlerine devam ediyordu ama benim kafamda hala o söz yankılanıyordu.
Öldürmek için mi?
"Anlamadım, ne demek öldürecektim, beni mi öldürmek istedin?"dedim ve gözlerim doldu.
Gözlerini yüzüme çıkardı, yüzündeki hüzün iyice çöktü ve o cümleyi kurdu.
"Bilmiyordum, o zaman bilmiyordum. Bilseydim sana kıyabilir miydim?" diyerek elimi tuttu.
Elimi geri çekmek istedim, ama yapamıyordum.
Karşıma geçmiş bana beni öldürmek istediğini söylüyor ve ben onu dinliyordum.
Gözlerim yaşlı bir şekilde ona bakmaya devam ettim.
Beni gözünü kırpmadan öldürebilir miydi?
Bunu yapabilir miydi?
Sevdiğim adam bunu bana yapabilir miydi?
Timur böyle biri miydi?
Timur bu kadar kötü müydü?
Gözümden bir damla yaş düştüğünde Timur söylediğinden pişman olmuş bir
Şekilde bana bakıyordu.
"Beni dinlemelisin, bilmiyordum, o zaman senin de babanın masum olduğunu bilmiyordum." dediğimde durdum.
"Ne zamandır tanıyorsun beni? Yani beni öldürmeye ne zaman karar verdin?" diye sorduğumda elimi ondan çektim ve yanından da kalktım.
" uzun zamandır düşünüyordum, 18 yaşıma girince karar verdim. Seni izlettim babanı izlettim o günde kafaya koydum ve gelmiştim seni görünce işler değişti. Ben seni o gün sevmeye başladım Neva, o gün aşık oldum sana." dediğinde ona baktım.
İlk görüşte aşk yani?
"İlk görüşte mi?" dediğimde başını salladı.
"Neden peki? Babam babanı vurduğu için mi beni öldürmek istedin?" diye sordum. Gözlerimdeki yaşları da silmiştim.
"Evet öyleydi ama yapamadım, yapamam." dedi ve ayağa kalktı.
"Sonra hatta bir süre kafeye geldim, seni inceledim, seni daha yakından izledim. Her geçen günde öldürmek isteğimden eser kalmadı." dedi ve ben düşündüm.
Onu kafem de görmüş müydüm?
"Çay içen kişi sendin." dediğimde gülümsedi ve başını salladı.
Hatırlıyordum onu kafeye gelip sadece çay içip bir kaç saat durur ve giderdi. O zamanlar o kadar dikkat etmemiştim ama şimdi daha iyi hatırlıyorum. Beni izliyor benimle konuşmaya çalışıyordu.
"Bendim." dedi ve yanıma doğru adımladı.
"Gelme." dedim bir anda soğuk bir sesle.
"Daha konuşacaklarımız bitmedi." diyerek ona baktım. Hem kızgın, hemde üzgündüm. Bunu da yansıtmıştım ona.
Olduğu yerde durdu ve yüzü düşmüş bir şekilde bana bakmaya devam etti.
"Bana neden o kağıt parçalarını sözleşmeyi imzalattın, hem de tehditle?" dediğimde bana baktı.
"O da plandı, benimle evlenmen içindi." dedi ve şaşkınca ona baktım.
"Evlenmek için mi beni tehdit ettin babamla." diye sordum ve başını evet anlamında salladı Timur.
"Aklıma gelen fikir buydu." dedi ve ben düşündüm.
Ne demeliydim ona?
"Şimdi doğru mu anladım, ilk görüşte bana aşık oldun takip ettin geldin gittin ve benimle evlenmek istedin. Kaçırttın beni zorla babamla da tehdit ettin." dediğimde beni onayladı.
"Evet yaptım." dedi yüzüme bakarak.
"Peki neden? Ulan gelip konuşsaydın ya? Zorla tehdit etmek nedir?" dediğimde ne diyeceğini bilemiyormuş gibi bana baktı.
"Denedim zaten, 4 yıl bekledim bana bakacaksın diye ama bakmasını benimle iki
Kelime bile etmiyordun?" dedi ve ben daha da şaşırdım.
"4 yıl beni mi izledin?" diye sordum.
Başını salladı, "Evet izledim en sonunda bu aklıma geldi, tamam güzel bir plan değildi ama içe yaradı." dedi ve bana baktı. Gözlerimin derinliklerine baktı.
"Timur gerçekten inanamıyorum sana, iki medeni insan gibi konuşabilirdik, her şeyi bana tehditle değil de güzel bir şekilde anlatabilirdin." dediğimde başını sağa sola salladı.
"O zaman bana aşık olur muydun?" diye sorduğunda ne diyeceğimi bilemedim.
Olur muydum gerçekten?
Ona aşık olur muydum?
Bir cevap bekliyordu belki de ama ben ne cevap vereceğimi bilmiyordum.
Öylece yüzüne baktım.
"Ben aldım cevabımı." dedi ve bana bakmadan odadan çıktı.
Bu konuşmanın buraya geleceğini tahmin etmemiştim.
Bizim bu hale geleceğimizi tahmin etmemiştim...
Gözlerimi güneşin ışıklarıyla aştığımda Timur yanımda yoktu. Belkide gece hiç gelmemişti bile. Dün gece olanlardan sonra beni yalnız bırakmak istemiş olmalıydı.
Ona hala kızgın, öfkeli ve de üzgündüm.
Her şey daha farklı olabilirdi ilk başta her şey daha farklı olabilirdi. Ama Timur yine kendi doğrusundan ilerlemişti.
Salona inmeden önce kendime son bir kez daha baktım. Güzel görüyordum.
İnci'nin yanına gidecektim bugün.
Hem biraz kafam dağılırdı hem belki olanları anlatırdım İnci'ye.
Merdivenlere doğru ilerledim be yavaş bir şekilde alt kata inmek için ilerledim.
Kahvaltı yapmayacaktım kafede yapardım.
Salona gelince bakışlarımı çevirmem ile salonun ortasında dikelen Timur ile göz göze geldim.
"Nereye?" dediğinde bana ve elimdeki çantaya baktı.
"İnci'nin yanına gideceğim." dediğimde merdivenden inmiş ve olduğum yerde durmuş ona bakıyordum.
"Tamam ama yalnız gitmeyeceksin Polat'ta gelsin." dediğinde başımı salladım. İtiraz etmek istemiyordum dün olanlardan sonra bende tek gitmek istemiyordum zaten.
"Bir şey olursa ararsın." dediğinde başımı salladım.
"Kahvaltını yapmayı da unutma." dedi ve ben yine başımı salladım.
Bir kaç saniye öyle birbirimize baktık ve ben dudaklarımı konuşmak için araladım. "Başka bir şey." dediğimde başını sağa sola salladı.
Başka da bir şey söylemeyeceğini anladığımda bende ona sırtımı döndüm ve dış kapıya doğru ilerledim.
Bakışlarında ki kırgınlığı üzgünlüğü görmüştüm. O da benimkileri görmüş olmalıydı ki benimle konuşmak için uğraşmadı.
Kapıyı açıp çıktım ve kapıyı kapatıp merdivenlerden inmeye başladım.
Polat'ın telefonla konuştuğunu gördüm ve bana bakıp kafasını sallamıştı.
Sanırım Timur arkamdan aramıştı hemen.
Ben tam yanına ilerliyordum ki dış kapıdan içeri Ahmet amca girdi ve beni görünce gülümsedi.
İkimizde karşılıklı durduğumuz da , "Nereye böyle kızım?" dedi.
"Arkadaşımın yanına gideceğim amca, sende sanırım Timur'u görmeye geldin." dediğimde başını salladı.
"Evet kızım öyleydi ama ben seni görürüm diye düşünmüştüm." dediğinde neden öyle söylediğini anlayamamıştım.
"Beni mi? Benimle ilgi bir sorun mu var amca?" diye sordum Ahmet beye bakarak.
"Yok kızım ne sorunu olacak, şu Dicle'nin meselesini de konuşuruz diye düşünmüştüm." dedi ve ben şimdi nedeni anladım.
"Ben çok karışmak istemiyorum amca sonra kabak benim başıma patlıyor." dediğimde Ahmet bey gülmüştü.
"Sende haklısın kızım, neyse ben seni tutmayayım." dedi ve önümden çekildi.
"Görüşürüz amca." dedim ve gülümsedim.
"Görüşürüz kızım." dedi ve yanımdan geçip eve doğru yürüdü.
Bende ona bakmayı bırakıp kapıya doğru ilerledim.
"Ali sen burada bekleme beni biraz oturacağım ben." diyen Ahmet beyin sesiyle sağımda duran asam konuşmaya başladı.
"Tamamdır Ahmet bey, ben eve geçiyorum o zaman, sizi alması için birini yollarım." dedi ve Ahmet başını sallayıp içeri girdi.
Ali dediği kişiyi tanıyor gibiydim.
Ben bu adamı nerede gördüm Allah için ya.
"İyi günler Neva hanım." dedi ve bana selam verip arabaya doğru ilerledi.
"Gidelim mi yenge." diyen Polat'ın sesiyle bakışlarım onu buldu.
Başımı sallayıp bizim arabanın olduğu yere doğru ilerledim. Bir yerden tanıyordum onu ama nereden?
Neden bir türlü hatırlayamıyordum.
Üstelik hafızam yavaş yavaş da yerine geliyordu eskiye dair bazı şeyleri hatırlamaya başlamıştım...
Timur.
Bakışlarım amcamın üstündeydi. Geldiğinden beridir benimle konuşmaya çalışıyordu ama benim aklım az önce evden çıkan karımdaydı.
Gözlerindeki kırgınlık beni mahvetmişti.
Dün gece hava almak için alta inmiştim ve döndüğümde onu uyurken bulunca bir şey diyemeden yanına yatmış erkende kalkmıştım.
Beni istemez diye düşündüğüm için baya erken kalkmıştım.
Şimdi bu yüzden başım ağrıyordu.
Onu o da yalnız uyutmak istememiştim de üstelik o kadar şey atlattı. Yalnız uyumamıştı hatta bana sarılmıştı bile.
Uyuduğu için farkında değildi.
"Neye gülüyorsun sen? Kaç saattir kime diyorum ben oğlum?" diyen amcamın sesiyle bakışlarım anında ona çıkardım.
Gülmüş müydüm?
"Hiç amca?" dedim düz bir sesle.
"Bir şey de oğlum artık, çocuk ciddi belli ki? İstemeye gelecekmiş diyorum." dedi ve be ona baktım.
"Beni ilgilendirmiyor amca istesin senden işte." dediğimde Amcam sabır çekti.
"Oğlum benden isteyecek ama burada olsun istiyoruz annen Dicle ben." dedi ve durdu.
Bana baktı, "Hayır deme burada olması lazım çocuğa ayıp olur ayıp." dedi ve ben Amcama daha dikkatli baktım.
"Amca sen Kaan'ın kim olduğunu biliyorsun nasıl onaylıyorsun ki bu olayı?" diye sorduğumda amcam bana baktı.
"Oğlum bu çocuk senin asker arkadaşın değil mi, Siz dost değil misiniz? senden biliyorum ya iyi biri neden onaylamayayım ki?" dedi ve ben amcama bakmaya devam ettim.
"Ben onaylamıyorum, kimse benim kapıma gelmesin. Madem ciddiler benden uzakta ciddi olsunlar." dediğimde amcam bir daha ya sabır çekti.
"Senin bu inadın kime çekmiş bilmiyorum bizden hiç biri böyle inatçı değil ki." dediğinde biraz düşündü ve tekrar konuşmaya başladı.
"Yok vazgeçtim annem inatçının önde gideniydi doğru hatırladım şimdi sende ona çekmişsin işte." dediğinde babaannemi bir kez daha özlediğimi anladım.
Oğlunun adını taşıdığımdan mıdır bilmiyorum ama bana olan sevgisi ayrıydı bunu hissetmiştim küçükken. Acaba yaşasaydı bu günleri görseydi ne derdi?
Kesinlikle bana kızardı kendisi de bir Kürt ve onlara karşı olduğumu düşünürdü.
Ama ben Kaan'a bu yüzden karşı değilim adetleri ve ağa olmasından dolayı karşıyım.
Dicle onunla evlenirse çok üzülecek ilerde üstüne kuma gelecek buradan gitmek zorunda kalacak.
Bunları neden benden başka kimse düşünmüyordu?
Ben istemez miyim kardeşim mutlu olsun telli duvaklı ben çıkarayım onu. Ama olmuyor geleceği görebiliyorum.
Benden başka da gören yoktu belli ki.
İstemeye geçmiş konu yakında düğüne geçer.
Her şey boka sarmış onlar isteme derdindi.
"Her şey boka sarmış durumda söyle o isteme yapmam isteyenlere, babam yaşıyor olabilir ve gitsinler ondan istesinler." dedim ve ayağa kalktım.
"Ne olur bunu konuşacak ve tartışacaksak eve git amca ha susacaksan kal." dedim ve üst kata çıkmak için yanından ayrıldım.
"Kovuldum mu ben şimdi? Yoksa kovulmadım mı?" diyen amcamın sesini duydum ama ona bakmadım bile.
Daha fazla konuşmak istemiyordum. Ağrı kesici almam gerekiyordu başım iyice çatlamak üzereydi.
Ben onca şeyle uğraşıyorum onca şey yaşıyoruz adamlar evlenme derdinde.
Ya sabır selamet...
Neva.
Kafeye geldiğimden beridir ağzımdan laf almaya çalışan İnci'ye baktım.
"Eee daha daha nasılsın canım?" dedi gülerek.
"İyiyim." dediğimde gülmeyi kesti.
"Saat kaç olmuş önündekilerden biraz daha ye hadi." dediğinde benim hazırladığı kahvaltı tabağına baktım.
Menüsü baya değişmişti buranın kahvaltıda vardı artık.
"Bak birazdan kızlar çıkacak neredeyse vallahi tepene binmeden anlatmaya başlasan iyi olur." diyen İnci'ye baktım.
Aslında anlatacaktım ama vazgeçmiştim.
Nasıl anlatılırdı ki bu durum. En iyisi susmak.
"Önemli bir şey değil Dicle'ye canı sıkıldı biraz." dediğimde İnci inanmamış gibiydi.
"Onun nesine canım sıkılıyor canım, kız isteme yapacakmış." dedi ve elimdeki çatal ile öylece kaldım.
"Ne yapacakmış?" diyerek doğru duyup duymadığımdan emin olmak istiyordum.
"İsteme, nişan her neyse iste ondan yapacakmış. Senin haberin yok mu? Kızım siz harbiden konuşmuyor musunuz hala?" Dedi ve inci önündeki kahveden yudumladı.
"Bununda niye tadı yok anlamıyorum." dedi kahveye bakarak. İçerken de yüzünü buruşturuyordu.
"Yani biraz olaylar karışık," dediğimde gözlerini üzerimde sabitledi İnci.
"Onu biliyorum, silah falan çekmiş Timur konuştuk onu da," Dedi ve ben kiminle konuştuğunu anlamadım.
"Polat mı anlattı?" dediğimde başını salladı.
"Yani o tam bu kadar anlatmadı tabi ucundan anlatmıştı, ben işte Dicle'yi aradım konuştum moral vermek için falan. Sizin de tartıştığınızı duydum senide arayacaktım ama fırsatım olmadı. Bugün yanına gelmeyi düşüyordum sen benden önce davrandın." dedi ve onu dinledim.
"Sorun değil." dedim düz bir sesle.
"Hala mı aranız kötü ya?" diye sordu.
"Kötü değil artık ama başka bir mesela var önemli değil." dedim geçiştirmek amacıyla.
"İstemeyi abisi olmadan mı yapacakmış? Yani Timur'un haberi olduğunu pek sanmıyorum." dediğimde İnci başını salladı.
"O kadar detaylı konuşmadık tabi yapmayı düşüyoruz dedi sadece nerde olacak nasıl olur ne zaman olur bir fikrim yok." diyerek kahveyi kenara çekti İnci.
"Aman kendi yaptığım kahveyi beğenmedim iyi mi." dedi ve bana baktı.
"Bak eğer hala kötüyseniz onu da anlaman gereken konular var kardeşi varmış sanırım babasının da mezarı boşmuş galiba, yani adamın aklı yerinde olmasına şaşmalı zaten. Ben olsam kafayı yemiştim herhalde şimdiye kadar." dediğinde ona hak verdim.
Haklıydı İnci de Timur da haklıydı biliyorum.
Kafasını hala yerinde olmadığını biliyorum ama bizim meselemiz onlar değildi zaten başkaydı. Konu bizdik, konu bendim. Konu birbirimize aşık olma sebeplerimiz.
"Öyle." dediğimde saate baktı.
"Ben bir Polat'a sorayım bakayım çocukları alıp gelir mi diye." dedi ve ayağa kalktı.
"Alır gelir, beklemesine gerek yok burada ,söyle sen." dediğimde başını salladı ve yanımdan ayrıldı İnci.
Koltuğa geri yaslandım ve camdan dışarı baktım. Hava bugün güzeldi.
Timur ne yapıyordu acaba?
Beni hala aramamıştı.
Bana kızgın mıydı?
Kızgın olan o değil benim olmam gerekiyordu.
"Karadeniz de gemilerun mu battu yenge." diyen ses ile irkildim ve arkamı döndüm.
"Ensar." dedim şaşkınlık ile.
"Senin ne işin var burada?" diyerek ayağa kalktım.
Arka bahçeye baktığında gülümsedi.
"İşin yoksa seninle bir yere gidelim diyecektim." dedi ve bana baktı nereye gidecektik?
"Nereye?" dediğimde etrafa baktı.
"Mevzuyu biliyorsun, konuşacağız bugün yani ben yanına gideceğim yanımda olur musun?" diye sorduğunda başımı salladım.
"Tamam gelirim ama inci gelmeden çıkalım seni görmesin." dediğimde çantamı aldım ve yanına doğru ilerledim.
Camdan geçip hızlı bir şekilde arka çıkışa doğru ilerledik. Kimse görmeden kafeden ayrılmıştım. Timur kızacaktı belki ama şu an bu umurumda değildi.
Ensar tek başına gitsin istemiştim. Hem beni de yanında istediğine göre çekineceği bir şey yoktu demek ki...
Timur.
İçtiğim kaçıncı sigaraydı bilmiyordum. Birini bitirip bir diğerine başlıyordum.
Neva'ya yazamıyordum, aramıyordum da. Arasam açar mıydı o da meçhul bir durumdu.
Telefonum çalmaya başladığında ekrana baktım ve Polat'ın aradığını görünce direkt açıp kulağıma götürdüm telefonu.
"Abi yenge Ensar ile gitmiş." dediği an ayağa kalktım.
"Ne demek gitmiş lan, sen neredesin?" dediğimde Polat nefes verdi.
"Abi ben çocukları almaya gitmiştim, geldiğimde yoktu. Kameradan bakınca da arka bahçeden Ensar ile çıkmış gitmiş." dedi be sinirden elimdeki damarlar iyice gerildi.
"Lan ben sana yalnız bırakma demedim mi? Bilmiyor musun dün olanları? diye bağırdım.
"Biliyorum abi ama." dedi ve durdu ne diyeceğini bilemiyormuş gibiydi.
"Tamam ulan neyse, git bul karımı Polat yoksa belanı sikeceğim senin." dedim ve sinirle telefonu kapattım.
Ekrana karım yazdım ve aramaya başladım. Telefon çalıyordu ama açan yoktu. Telefon kapanınca tekrar aramaya başladım.
"Hayır ne diye gidersin ki? Ne diye gidersin?" diyerek söylendim ve telefon yine kapandı.
Açmazdı inadı inattı biliyorum. Benden fazlaydı bile hatta.
"Of Neva of.." dedim ve kalktığım yere tekrar geri oturdum.
"Bir şey mi dedin Timur abi?" diyen Asya'nın sesiyle ona baktım.
"Bana demli bir çay getirir misin Asya." dediğimde başımı tutuyordum.
Çayın da faydası yoktu bugün.
İlacın zaten olmuyordu.
Neva'ya şimdi daha fazla hak verdim onu o gün nasıl üzdüğümü anladım.
Ah eşek kafam birde onu burada tek başına bırakmıştım hem kaç gün boyunca.
Şimdi de Neva da bana aynısını yapacaktı sanırım.
"Tamam abi." dedi Asya ve yanımdan ayrıldı.
Sabahtır içtiğim kaçıncı çaydı bilmiyorum ama yok düşünmeden edemiyordum bir türlü.
Başım hala çatılıyordu amcam da çoktan gitmişti.
Kimi düşüneceğimi şaşırdım Dicle kendi kafasında bir şeyler düşünüyordu ben kendi derdimle uğraşıyorum adamlar neyi düşünüyor.
"Buyur abi." dedi Asya ve çayı sehpaya koydu.
"Sağ ol Asya." dedim ve bir şey demeden çayı karıştırıp yudumladım...
İnci.
"Ne oldu, Ne söyledi?" diye sordum Polat'a.
"Ne olabilir kızdı tabi, neyse ben gidiyorum. Sizi biri bırakması birini yollarım o gelmeden ayrılmayın buradan."
"Bekle birlikte gidelim," dedim direkt.
"Olmaz çocuklar ne olacak?" dediğinde ona baktım.
"Azra burada o götürür onları eve, hem baksana kızlara Gencay'la oynuyorlar." dedim. Bakışlarımı da kızlara çevirmiştim. Azra gülerek onlara bir şey anlatıyor Gencay dinliyordu. Arada sohbete o da katılıyordu.
Ama gözleri hep Azra'nın üstündeydi.
"Azra bizim bir işimiz çıktı gecikirsem evde görüşürüz." dediğimde Azra ve Gencay bana bakmıştı.
"Sen hallet sorun yok bizde onlar." dedi Azra ve Gencay bana bakmadan Azra'ya döndü.
Bizde demesiyle birlikte yüzünde güller açmıştı Gencay'ın.
Onların haline gülümsemeden edemiyordum. Aslında ikisi de şu an birbirlerini seviyordu ama kendilerini geri çekiyorlardı.
O kadar da yemeğe çıkmışlardı üstelik. üstelik bir kaç kez.
"Hadi." dedi Polat ve ona başımı sallayıp elime çantamı alıp yanında yürümeye başladım.
"Nerede bulacaksın ki onu?" dedim.
"Telefondan baktıracağız olmadı." dediğinde anladım diyerek başımı salladım.
"Telefonları hala açmadı değil mi? geri de dönmüyor." dedi ve başımı salladım.
"Benimkileri bile açmadıysa konuşmak istemiyor muhtemelen yoksa benim telefonumu hep açardı. Açmamak gibi huyu yoktu." dedim.
"Aslında bu kadar büyütülecek ne bar anlamıyorum." dedim ve arabanın kapısını açıp içine bindim.
Polat da diğer tarafa dolaşıp sürücü koltuğuna geçti.
"Sonuçta onun kardeşi değil mi? Ne yapacak canım koca kadını." dedim ve kemerimi bağladım.
Bakışlarımı da Polat'a çevirmiştim.
"Öyle ama işte dedim ya sana atları yok, sevmiyor sanırım kardeşini. Hatta duyunca çok şaşırdım ben bilmiyordum mesela Ensar'ı." dedi ve arabayı çalıştırıp yola baktı.
" bende hala şoktayım, ona da yazık ya kardeşleri bir yandan babası bir yandan adam iyi dayanıyor biz olsaydık kafayı sıyırmıştık muhtemelen." diyerek Polat'a baktım.
Gözleri bir kaç saniye yoldan çekip bana çevirdi.
"Kesinlikle güçlü biri zor hayatı var." dedi Polat bana bakmadan. Ben ve yol arasında gidip geliyordu.
"Nerden başlayacağız." dedim.
"İnan şu an bilmiyorum gidiyoruz bakalım nereye kadar gideceğiz." dedi ve yola odaklandı.
Kendimi de tuhaf hissediyordum. Midem bir tuhaftı bugünü yediklerim mi böyle yapmıştı onu da anlamamıştım...
Neva Kandemir.
"Senin neden yüzün düşük, Hala mı aranız kötü?"diyen Ensar'a baktım.
Başımı salladığımda yüzümden çekmedi hiç bakışlarını.
"Sanırım gelmeyecek." dediğimde dışarı bakmıştı.
"Gelmesi gerekiyor gecikecek muhtemelen." dedi burada konuşmayacaklardı ama biz şimdiden kafede oturalım demiştik.
Parkta konuşacaklardı ve ben onları uzaktan dinleyecektim sadece. Öyle anlaşmıştık.
"Beni görürse bir şey olur mu?" diye sorduğumda başını sağa sola salladı.
"Elbette olmaz yenge, seni tanımıyor ki normal bir insan olarak görür." dediğinde hak verdim. Doğru hiç tanışmamıştık beni nasıl bilsin.
"Nehir mi istedi konuşmayı sen mi?" diye sordum merakla.
"Ben istedim, o da kabul etti. Ama içte burada buluşalım dedi, neden anlayamadım." dediğinde doğru söylüyordu. Konuşmak istediği yerde fazla insan yoktu.
Kafe bile ok ası şaşırtıcı doğrusu.
Çocukların oynayabileceği park vardı. Birde iki üç satıcı işte. Sokakta çiçek satanlar vardı.
Bakışlarım onlara kayıp duruyordu.
"Abim kızacak sana haber verseydin keşke." dediğinde gülümsedim.
"O zaten haber versem de kızacak, boşver bilmesin şimdilik." dedim sakince.
"Ama diğerlerinin aramalarına yanıtlamadın." diyerek eliyle garsonu çağırdı.
"Bir çay daha alabilir miyim." dedi be bana baktı, "Kahve Söyleyeyim bir daha." dediğinde başımı sağa sola salladım gerek olmadığını söyledim.
Bir şey içmek istemiyordum artık. Yeterince içmiştim bugün.
"Nehirle nasıl tanıştınız?" diye sordum.
Meral etmiştim nasıl tanıştıklarını doğrusu.
"Uzun hikaye ama özer geçecek olursam aynı iş yerinde çalıyorduk. Bir gün benim çok yoğun bir günüm. O da benim altım tabi yardım için birini istemiştim. Yanıma da o geldi. O günde yüzü düşük hasta gibiydi. İşi biliyor ama bir türlü odaklanamıyordu. İşte sohbet amaçlı bir sorun mu var dedim cevap alamadım tabi. Konuşmayı pek sevmediğini düşündüm bende. İş uzadıkça o daha da kötü oldu. Kafasını dik tutacak hali kalmamıştı. Daha fazla da çalıştırmak istemedim." dedi ve garson çayını önüne koyup yanımızdan ayrılmıştı.
Çayı karıştırdı ve bir yudum alıp, bana baktı.
"İşte sonra eve bırakmayı teklif ettim ben buna bu ilk başta istemedi. Ama sonradan ayakta bile duramadığı için kabul etmek zorunda kaldı.
"Adresi bana söylemişti biz arabaya binince. Gözlerini de açık tutamıyordu. Arabada uyudu kaldı. Eve gelmiştik ve ben onu bir türlü uyandıramadım. Ateşi de vardı zaten biraz. Bende el mecbur onu eve kendim götürdüm." dedi ve çayından bir yudum daha aldı.
Gözlerini bana çevirdi ve konuşmak için tekrar dudaklarını araladı. "Eve girmek için çantasından anahtarı aldım. Onu içeri taşıdım koltuğa yatırdım. Ateşi hala olunca evde bulabildiğim malzemeler ile ateşini düşürmeye çalıştım. Sesleniyordum ama cevap alamayınca öyle de bırakmak istemedim onu. Tek yaşıyordu evde biliyordum çünkü. Bir kaç saat geçti ve ateşi öyle düşmüştü. Sonra işte onu yatak odasına taşıdım. O arada uyanır gibi oldu ve evde bulduğum ilaçlardan ona içirdim." Diyerek çayından bir yudum daha aldı ve bana baktı.
"Sonra saat epey bir geç oldu, eve gidecektim ama gece tekrar kötü olur diyerekten salonda koltuğun üstünde yattım. Gece de bir kaç kez bakmıştım. Sonra işte sabah olunca başımdan aşağı soğuk suyla uyandım." dedi ve gülümsedi.
"Başımda sinirli bir şekilde sürahi ile dikeliyordu, çok fazla hasta olduğundan ne olduğunu hatırlamıyormuş ve beni kendisini eve atmış sandı. Bir çığlık bir kavga derken olayı anlattım tam anlamıyla. Sonra mahcup olup özür diledi işte." Dedi ve çayını bitirdi.
Soluklanıp tekrar anlatmaya başladı.
"O günden sonra iş yerinde falan konuşurken utanıyordu benle, sonra bir süre sonra sohbeti ilerlettik biz." dedi durdu ve düşündü.
"3 yıl konuştuk ama işte sonuç bu, sonuç şu an o başkasıyla evli ben ise hala onu bekliyorum." dedi hüzünlü çıkan bir sesle.
Anlatırken bile bazı yerleri anlatmakta zorluk çektiğini düşüyordum.
Hala onu unutamamıştı unutması da pek mümkün görünmüyordu zaten. Ben olsam bende unutamazdım. Timur'a kızgındım ama şöyle bir bakarsak ben onu unutabilir miydim unutamazdım.
Hatta onsuz bir hayat bile düşünemiyorum. O benim için yaşama sebebi gibi bir şeydi. Onun desteği sayesinde ayaktaydım. Onun sayesinde şu an buradaydım..
İnci..
Neva'yı bulmak için oradan oraya gitmiştik ve ben daha kötü olduğum için Polat beni hastaneye getirmişti. Kaç saattir de sonuçları bekliyorduk.
"Sana benimle gelme dedim yoruldun o yüzden oldu." diyen Polat'a baktım.
"Bu öyle bir şey değil Polat, yorgun değilim ben iyiyim de zaten hem şu an. Duydun tansiyonum düşmüş biraz abartılacak bir şey yok bence." dediğimde başımda beni bekliyordu.
Yiğit'e devretmişti Neva'yı bulma işini. Ben arabada baygınlık geçirince kalmıştı onu bulma işi.
"Ses yok mu hala?" dediğimde başını sağa sola salladı. Akşam üstü olmuştu artık bence birimize geri dönecekti öncü kalacak hali yok ya dışarıda.
"Nerede kaldı bu doktor." diyerek ayakta gidip geldi.
"Polat ne olur biraz sakin ol, ben iyiyim diyorum." dediğimde beni pek dinliyor gibi görünmüyordu. Kendi bildiğini okuyordu.
"Deli danalar gibi etrafımda dönüp durma Allah için otur şuraya." dediğimde bana ters ters baktı.
Galiba deli dana dediğim için kızmıştı.
"Hah bak biri geliyor." dediğimde koridora baktım. Gerçekten biri geliyordu elimdeki kağıtlar ile.
Doktor da bayandı ve gözlükleriyle gülümseyerek yanımıza doğru geliyordu.
Çok tatlı bir kadına benziyordu, gülümsemesi yanımıza gelen kadar hala devam etmişti.
"Nasılmış, sonuçlarda bir sorun mu çıktı o yüzden mi bu kadar geciktiniz?" diyen Polat'a kaşlarımı çatarak baktım.
"Sakin ol bir sorun yok, güzel bir durum bu." dedi doktor ve bana baktı.
"Tebrik ederim." dedi gülümseyerek.
"Ne diyorsunuz Allah için biz baygın geldik buraya farkında mısınız siz bize tebrik ederim diyorsunuz." dedi Polat ve ben doktorun ne demek istediğini o an anlamıştım.
Bu olabilir miydi?
"Gerçekten mi?" dedim heyecanlı bir sesle.
Doktor başını salladı, "Evet 3 haftalık hamilesiniz." dediğinde şaşkınlık ile karnıma baktım.
"Neyiz, neyiz?" dedi Polat.
"Hamile miyiz?" diye tekrarladı Polat.
"Evet beyefendi baba oluyorsunuz." dediğinde Polat anında bana baktı.
"Sanırım ilk bebek." diyen doktora başımı sağa sola salladım.
"Değil ikinci ama," dediğimde Polat'a baktım.
"Birlikte ilk olacak sanırım." dediğimde Polat hala şaşkındı.
Sanırım hala hamile olduğumu idrak edemiyordu. Aslında reglim gecikmişti oradan anlamam lazımdı ama ben ihtimal vermemiştim hiç.
"Serum bitince gidebilirsiniz, kadın doğumdan sıra almayı unutmayın. Daha çok küçük tansiyonu falan bakması gerebilir." dedi doktor.
"Teşekkür ederiz doktor hanım hemen sıra alacağım." dediğimde gülümsedim.
"Tekrar tebrik ederim o zaman ben çıkış işlemlerini de halledeyim." dedi ve bize selam verip geri gitti.
Polat hala şaşkındı ve öylece ayakta durmuş bana bakıyordu.
"Otursana." dediğimde bana bakıyordu.
"Hamilesin." dediğinde başımı salladım.
"Öyleymişim." dedim ve gülümsedim.
"İkinci." dediğimde başını salladı.
"İkinci." diye tekrarladı o da.
"Ben baba mı oldum bir daha?" dediğinde gülmeden edemedim bu haline.
"Evet sen bir daha baba oldun." dediğimde başını sağa sola salladı ve silkelenip yanıma doğru adımladı.
"Bunu aldırmayacaksın." dedi direkt ve ben ona baktım.
"O nereden çıktı, tabi ki de aldırmayacağım." dediğimde bir omzunu indirip kaldırdı.
"Ne bileyim bir an aklından onu düşündün sandım." deyince sinirlendim.
"Aldırmak için sebebim mi var? Yani yine gitmeyi mi planlıyorsun?" dedim sinirli bir sesle.
" hayır tabi ki de, ben şoktan içte yani şaşırdım." dedi ve eğilip gözlerimin içine baktı.
"Bir kızım daha olabilir annesine benzeyen." dedi ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Onun için dudaklarımı istekle araladım ve bende onu öptüm. Hiç bırakmak istemiyormuşçasına öptüm onu. O da beni öptü aynı şekilde. Bu birbirimize bir söz verme şekliydi belki de.
İkimizde bazı şeyleri çözmek için uğraşacaktık. Artık ikinci çocuk geliyordu ve bu küsüp barışmaları bırakmam gerekiyordu.
Bu bebek üçümüze de iyi gelecek. Hatta dördümüze.
Artık üç kişi değildik dört kişiydik. Dört kişilik bir aile oluyorduk...
Neva.
Biraz hava almak için dışarı çıkmıştık nehirde gelmek üzere olduğunu söylemişti bize. Ben biraz uzaklaşmıştım Ensar'dan.
Telefonu elime alıp Timur'u aramaya başladım.
Eğer biraz daha açmazsam kendisinin geleceğini söylüyordu.
"Alo, Neva güzelim neden açmıyorsun şu telefonlarımı? Hem sen neden hala o adamla birliktesin. Neredeysen söyle yiğit seni alsın." dedi ve ben bir soluk verdim onun yerine.
"Geleceğim ama biraz daha işimiz var." dediğimde bir süre ses çıkarmadı.
"Ne demek bir süre daha gelmeyeceksin hem senin onunla ne işin olabilir?" dediğinde sözlerimi sorguluyor gibiydi.
"Timur bunu gelince konuşsak haber vermek için aradım, ben gayet iyiyim bir sorun yok." dediğimde karşıda oturan Ensar'a baktım.
"Ama Neva." dedi ve durdu.
"Aması yok Timur geleceğim diyorsam gelirim. Ben sen değilim." dediğimde ofladığını duydum.
"Özür dilerim, her konuda özür dilerim." dedi ve sesi de oldukça kötü çıkmıştı.
"Tamam şimdi kapatmam gerek görüşürüz evde." dedim sakince.
"Görüşürüz ve." dedi ve durdu bir kaç saniye ve sonra sesini duydum.
"Seni seviyorum." dedi ve telefonu kapattı.
Benim konuşmamı beklememişti kendisi hemen kapatmıştı. Belki de bir cevap alamam diye korkmuştu bilmiyorum.
"Bende seni seviyorum." diyerek fısıldadım. Ama o beni duymadı telefon kapanalı çok olmuştu zaten.
Bakışlarımı tekrar Ensar'a çevirdim. Nehir hala gelmemişti öylece telefonun ekranına arar mı diye bekliyordu.
Banka oturdum ve yan tarafımda oyun parkında oynayan kız çocuğun sesi geldi kulağıma gelince bakışlarım istemsizce o tarafı buldu.
"Daha hızlı." dedi salıncakta ve arkasında duran adamı kendisi daha hızlı sallamasını istedi.
Sonra bir anda bakışları beni buldu ve gülümsedi. Bende ona gülümseyerek baktım.
O an için içi de bir şeyler olmuştu ama ben bu hissin ne olduğunu anlayamamıştım.
Başını arkaya çevirdi ve bir şeyler söyledi ama ben buradan söylediğini anlayamadım.
Arkasında duran adam başını salladı be yanından ayrılıp karşısında duran çiçek satan kadından bir kaç çiçek aldı ve kızın yanına doğru gitti.
Gülümseyerek karşısındaki adamın gelmesini bekleyen kız heyecanlı gibiydi.
Acaba kaç yaşındaydı? 6,7 yaşlarında ya vardı ya yoktu.
Sonra kız birden yanıma doğru koştu ve tam karşımda durdu.
Elimdeki çiçekleri bana uzattı, "Bunları al aynı sesin gibi çok güzeller." dedi ve kocaman gülümsedi.
Bu kızı tanımıyordum ve tereddüt ederek elindeki çiçekleri aldım ve ona baktım.
"Teşekkür ederim fıstığım Annen nerede?" diye sordum o adam da pek babası gibi durmuyordu zaten.
"Bilmiyorum." dedi omuzlarını indirip kaldırdı.
"Annem yok ama Ali abi var babamın sağ solu ve benim korumam." dedi ve güldü.
Sonra parmağını kaldırıp arkadaki bir yere işaret etti ve ben kim olduğunu bakmak için arkamı dönmem ile karşımda gördüğüm kişi ile donup kaldım.
Bu?
Bu onun koruması?
Bu kız ?
onun muydu?
Bu kız Timur'un amcasının kızı mıydı?
Bu nasıl olur, karşımda telefonla konuşan kişi daha sabah amcamı bırakan Ali'ydi.
Doğru gördüğüme eminim bu oydu.
"Çok yakışıklı değil mi?" diyen kıza baktığımda hala bana bakıp gülüyordu.
"Babam yaşlı ama," dedi ve durdu.
"Oğuz abi de çok genç." dediğinde onu sallayan adama bakıyordu.
Bu adamı tanımıyordum.
"Kumsal hadi eve gidiyoruz gel." diye seslendi oğuz dediği kişi.
"Tamam oğuz abi geliyorum." diye bağırdı kız.
"Görüşürüz abla," dedi ve el sallayıp yanımdan ayrıldı.
Kumsal?
Babamın sağ kolu ve benim korumam?
Cihat'ın kardeşi.
Timur'un kuzeni.
Beynimin içinde dönen düşüncelerden sıyrılıp hızla ayağa kalktım tam kıza tekrar seslenecektim ki ayakta öyle sessizce arabanın gidişini izledim.
Ben neyin içine düşmüştüm böyle?
Ben bunu Timur'a nasıl söyleyecektim.
Ya Cihat abiye nasıl söyleyecektim.
Kardeşinle tanıştım bugün nasıl diyecektim ona.
Allah'ım ben ne yapacağım şimdi? ...
Devam edecek.
Bölüm sonu canlarım, bölüm nasıldı. Bu bölüm biraz kısaydı farkındayım. Diğer bölüm daha uzun olacak merak etmeyin. Bölüm arasında o kadar uzamayacak.. ~~
Diğer bölümde görüşmek üzere ballarım. Yeni bölüm gelene kadar kendinize cici bakın. Yazarınızdan hepinize çokça kalp.. ~~
Yazar:sinemm2611 ~~
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 43.48k Okunma |
3.56k Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |