15. Bölüm

13.Bölüm: Anlaşma

Esma Gül Çağırgan
singularity

Bundan yıllar önce annemin söylediği bir sözü hatırlıyorum. Abimin eve dayak yiyerek döndüğü bir kavgada deli deliyi görünce çomağını saklar demişti. O zamanlar pek anlamamıştım. Şu ana kadar anlayabileceği bir olayda yaşamamıştım ama an itibariyle anlıyordum.

Kolera denen cadıyı Dengiz’in elinden zor almıştım. Dengiz onu öldürmek için şu zamana kadar karşılaşmadığı bir arzu duyuyordu. Kanber oracıkta Daisy denen kızı öldürmüştü. Dengiz’se Kolera’nın boynunda derin bir yara açmıştı ama kadın hala yaşıyordu.

27 yıllık hayatımda hiçbir zaman birini bir başkasını öldürmemesi için durduracağımı düşünmemiştim. Dengiz hızla Kolera’yı yere savurmuş sonrasında da odadan çıkmıştı. Bende hemen peşinden gitmiştim. Kanber’in orada ne yaptığına dair bir fikrim yoktu. Umuyordum ki Dengiz’i durdurma çabam boşa gitmemişti.

Şimdi ise yoldaydık. Bu kez önden giden Alkım olmuştu. Ne Dengiz’den ne Feris’ten ne de Kanber’den ses çıkıyordu. Herkes yola odaklanmıştı. Kanber tıpkı İlbilge’nin evinde Dengiz’i sinirlendirdiğim gün gibi Dengiz’in hemen ardındaydı.

Feris’se benim yanımda yürüyordu. Bakışlarından ne olduğunu sormak istediğini anlayabiliyordum ama Dengiz’den çekiniyordu. Çekinmekte haklıydı zira böyle bir öfkeyi şu zamana kadar iki kişide görmüştüm.

Biri Aytek’ti ki sınırlarını aşırı aşırı zorlamadığın sürece bu kadara ulaşmazdı. Diğeri ise Balaban’dı. Zaten Balaban hiçbir zaman yeterince iyi biri olamamıştı. Kalbindeki kötülüğü hırsı hep hissedersiniz. Bazen bazı insanları buna rağmen severdiniz.

Dengiz’i bu seviyeye benim tehlikede olmam getirmişti. Dengiz’in öfkesinin sebebi bana gelecek zararlardı.

Tıpkı Aytek gibi.

Seni seven tek kişi gibi.

Kabullenmek istemedim ama gün geçtikçe kalbim benden bağımsız kabul ediyordu. Aklım her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüş ve buna göre şekillendirmeye başlamışken kalbim atmak için direniyordu.

Kalbimin hala atmak istemesi bir ihanet miydi?

Gözlerimi Dengiz’den alamıyordum. Biliyordum, tüm öğretilerime tersti. Yolda başıma gelecek en ufak bir şeyi fark edemeyecek haldeydim. Tehlikeleri göremezdim. Ama gözlerimi ondan anlamıyordum. O da aksi gibi bana bakmıyordu.

Normalde gözlerini benden asla çekmezdi.

Bende ona asla bakmazdım.

Zamanın ne kadar ilerlediğini bilmiyordum. Asla her şeyi dakikası dakikasına planlı ve programlı biri olmamıştım. Şimdi gece ve gündüz ayrımının olmadığı bu diyarda hiç bilmiyordum. Ama yorulduğunu hissediyordum.

Söyleyecektim. Dönüp bir kere baksa ya da tek bir şey söylese ona yorulduğunu, acıktığımı, durmamız gerektiğini söyleyecektim. Ama kimse konuşmuyordu. Dengiz bana bakmıyordu ve kafamdaki sorular beynimi ele geçirmeye devam ediyordu.

Eskiye dönmek istemiyordum. O zamanları pek hatırlamıyor aynı zamanda aklımdan silemiyordum. Ama tekrar o küçük kız çocuğu olmak istemiyordum. O halimi çok özlesem de nefret ediyordum. Savunmasızlığından, merhametinden, yardım severliğinden, dünyayı güzel bir yer sanmasından nefret ediyordum. Hemen öldürüyorlardı zaten onu. Herkese gösterdiği merhameti kimse ona göstermemişti. Yardım eli uzatan yoktu. Karanlıktan hiçbir zaman korkmamış ama kendini ona teslim etmekten ölümüne kaçmıştı. Masalın sonunda insanları yutan karanlık olacağını bilemezdi. Bilseydi eğer beni yok etmek için her şeyi yapardı.

Dengiz’in beni o kıza çevirmesinden korkuyordum. Ayakları yere basmayan genç bir kız olmak ihtiyacım olan son şeydi. Tekrar ona dönüşmemde ellerimdeki bu kanla imkansız gibiydi. Ama Dengiz imkansızı başarabilecek bir adam olduğunu her seferinde bana net bir şekilde gösteriyordu.

Tüm düşünceleri boş vermeye çalışarak gözlerimi kapattım. Yorgunluğun vermiş olduğu halsizlikle dışarı sesli bir nefes verdim. Bu sırada Dengiz’in adımları durdu. Herkes tetikteydi. Dengiz’in bir tehlike ya da başka bir şey fark ettiğini düşünüyorlardı ama o “mola.” Diyerek bir ağacın dibine çöktü.

Herkes ona şaşkınca bakarken o çantasından yiyecek bir şeyler çıkardı. Feris benim yanıma oturmadan önce gür bir sesle uluyup Alkım’a mola verdiğimizi haber verdi.

Oturduğum anda hissettiğim rahatlıkla derin bir nefes verdim. Dengiz’in bu sinirde bile yorulduğumu fark edip mola vermesi kalbimi hızlandırmaya yetiyordu. Ben kesinlikle Dengiz gibi bir adamı hak etmiyordum.

Bende çantamdan yemeğimi çıkarıp yemeğe başladığımda Alkım yanımıza geldi. Bugün o da bir garipti. Onunda morali bozuktu. Konuşmak istedim ama herkesten uzağa oturmasıyla konuşmak istemediğini anladım.

“yine ne yaptın?” yanımdan fısıltı halinde gelen sesle Feris’e döndüm. “ne yapmışım?” diye sordum anlamayarak.

“bu böyle delirdiyse anca seninle ilgili bir şey olmuştur. Kız yine öleceğim diye tutturmadın değil mi?”

Feris’e göz devirdim. “ben bir şey yapmadım.”

Bu onu daha çok şaşırtmıştı. “eee ne oldu adama?”

Ters ters bakmaya başladım. “tamam tamam bir şey demedim sana. Anlat hadi.”

“yemek yiyordum kadının biri geldi oturdu masama.”

“ona mı sinirlendi?”

“kadın dedi ki bilge cadı seni görmek istiyor. Dedim gelmiyorum. Dedi geleceksin. Ben gittim. Bilge cadı dedi kızımı öldüreceksin dedi dedim öldürmeyeceğim dedi öldüreceksin.”

“Sonra?” dedi kocaman olmuş gözleriyle.

“kadının ellerini deşip boynuna bıçağı dayamıştım ki Dengiz’le Kanber geldi. Kanber cadının yardımcısını öldürdü, Dengiz ’de kadının boğazını kesti çıktık. Ama kadını zor aldım Dengiz’in elinden. Öldürecekti. Niye aldım onu da bilmiyorum ya neyse.”

“sen ciddi misin?”

“Evet niye?”

“anlıyorum.”

Omuz silkip yemeğime döndüm. Biraz dinlendikten sonra Dengiz tekrar ayaklandı bu sefer önden giden Kanber oldu. Dengiz lider olduğu için çoğunluğun yanında kalıyordu. Her hangi bir durumda herkese yetişebilmek için.

Ne kadar ilerledik bilmiyorum ama ay ardımızda kalıyordu. Uluma sesi kulağımıza geldiğinde hepimiz durduk.

“Yol üstünde iki kişi varmış.”

Ve bir uluma sesi daha geldi. Bunun üstüne Dengiz’de umudu. İnsan halindeyken uluyabilmesi beni şaşırtmıştı.

“Zararsız görünüyorlarmış. Yol üstünde karşılaşmamız muhtemel ama Kanber onları takip edecek.” Bunları sırf benim için söylüyordu. Çünkü Alkım’da Feris’te Kanber’in ve Dengiz ’in ulumasını anlayabiliyordu.

İlerlemeye devam ettik. En sonunda uzaklarda bahsettikleri iki kişiyle karşılaşmıştık. Biri saçları beyazlamaya yüz tutmuş ve iki yandan örülmüş yaşlı bir kadındı. Açık kahve gözleri vardı ve yüzü kırış kırış olmuştu. Yanında ise tahminen 15 yaşlarında bir kız vardı. Saçlarını açık bırakmıştı ve o da kahve gözlere sahipti.

“Kimsiniz?” Dengiz onlara soru sorarken hepimiz tetikteydik.

“Falcı bilgelerdeniz.” Dedi yaşlı olan. Sesi yüzündeki kırışıklıklara nazaran gayet dinçti. Genç kız çok nahif bir enerji yatarken o ters bir hareket yapsak hepimizi haşat edecekmiş gibiydi.

“Nereye gidiyorsunuz?” dedi bu sefer Dengiz.

“Yol nereye götürürse oraya.”

“biz nereye gideriz?”

“düşmana karşı birlik olacağınız yere.”

Dengiz ona başını eğdi ve kenara geçti. Sanırım gerçekten falcı bilge olup olmadığını kontrol etmiş ve inanınca da yolundan çekilmişti. Bu diyarın her yerinde bilgelere saygı duyuluyordu.

Tam önümden geçecekken duraksadı. Yüzüme baktı. Genç kızda bana baktığında yüzünde anlamsız bir şaşkınlık vardı.

“Kader seni seçmiş.”

“Ne demek istiyorsun?” diye sordum. Buranın gereksiz büyülerinden nefret ediyordum.

“falına baktırmak ister misin? Kızım çok iyi fal bakar. Emin ol senin yararına olacak.”

“Gerek yok.”

“Çok iyi olur.” Dengiz’le aynı anda konuşmuştuk.

“bir falcı bilgenin her zaman fal bakmaya istekli olduğunu göremezsin. Kabul et. Dediği gibi işine yarayacak.”

Dengiz’in ısrarları sonucu genç kızın falıma bakmasına izin vermiştim. Yere oturmamı söylediğinde bir ağacın dibine oturdum. O da tam karşımdaydı.

“elini uzatır mısın?” dedi. Elimi ona doğru uzattığımda elimi ellerinin arasına aldı. Dokunuşundan rahatsız olsam da etrafa yaydığı enerji benden zarar gelmez diyordu. Ne alaka bilmiyorum ama Menekşe çiçeği gibi bir his bırakıyordu.

“yol ayrımındasın.” Dedi. Sanki kendine söyler gibiydi. Bu ne anlama geliyordu ki? Alkım benden önce sordu aklımdakini. “Ne demek peki bu?”

“kader onu seçmiş ama o henüz kaderini seçmemiş. Önünde hala bir sürü yol var. Doğru olanı bulmak zorundasın.”

“ya bulamazsam?” Fala inanmazdım. Geldiğim yerde genelde komutanlar kazanacakları zaferleri önceden öğrenmek için falcılara giderler onlarda aldıkları paralara göre bir şeyler zırvalardı. Ama bu farklı hissettiriyordu. Hiç falıma baktırmamış olsam da fal bakılan ortama girmiştim. Ve kesinlikle böyle değildi. Kız sanki doğayla konuşuyormuş gibiydi.

“felaket. Bulamazsan olacak olan bu, felaket. Ve kaderin seçtiği kişiler felaketleri de sadece kendileri boğulmazlar. Felakete gideceksen peşinde birçok kişiyi belki de bütün Wirana’yı sürükleyeceksin.”

“Doğru yolda ne var?” diye sordu Dengiz. Benim aklımda ise felaket vardı. Wirana’ya onu kana bulamak için gelmemiş miydim? Belki de yanlış yol dediği yerlerden birinde kaybolmuştum çoktan.

“Yolun tamamı gözükmüyor. Ama doğru yolun üzeri ateşlerle bezeli. Bu zamana kadar hiç doğru yoldan ayrılmamışsın. Ateşlerde pişmiş bir demir gibi dövülmüş ve en iyi kılıçlar gibi bileylenmişsin. Bundan sonrası yine zor olacak. Her yolun sonunda olduğu gibi mükafatlandırılacaksın ama neyle? Nasıl? Görünmüyor. Senden ne istediklerini bilmiyorum. Neyi başaracağın gözükmüyor ama Wirana böylesine çok az rastladı.”

“ya doğru yolu seçmezsem?”

“Efendim?” Anlamamıştı. Herkesi iyilik için uğraşan iyilik melekleri sanıyordu. Yanılıyordu.

“İyi olmayı seçmek zorunda değilim. Ya yanlış yolu seçersem?”

“o zaman annen ve babana benzeyeceksin. Onların sonu nasıl olur bilmiyorum ama kalpleri taşa dönenlerin kıyameti kopalı çok olmuştur. Biliyorsun.”

“ümit var mı?” diye sordum bu sefer.

“ümit her zaman vardır.”

“ümidim ile amaçlarım arasında bir fedakârlık yapmak zorunda mıyım?” diye sordum ama cevabı biliyordum.

“Senin amaçların ümidini ölüme götürecek. Seni ise yanlışta olsa bir yola sokamayacak.” Gözlerini elimden çekti ve gözlerime dikti. “büyük düşünmeyi öğrenmelisin. Herkes için düşünmelisin. Bugün sana binlerce kişilik bir ordu versek yönetebilirsin ama binlerce kişiden oluşan bir halkı? Yönetmeyi öğrenmelisin. Ümidine sarılırken kendini geri çekmemelisin. Bazı şeylerin kontrolün dışında gerçekleşebileceğini kabullen ve her zaman yaptığın gibi pes etme.”

Gözlerinin rengi bir anda kırmızıya dönerken o nahif kız gitmiş yerine bir şeytan gelmişti sanki. Kendimi geri çekmek istediğimde elimi daha sıkı tuttu.

“öldürmek isteyecekler. İhanetler ve bağlılıklar. Cennet Cehennem ve Araf... Savaşlar olacak ve oldu... Geçmişte şimdi ve gelecekte... Ölümler gördün, görmeye devam edeceksin. Kayıplarda olacak kazançlarda. Sen seçeceksin. Herkesin kaderini sen seçeceksin. Kartlar tekrar dağıtılıyor. Oyun yeniden başlıyor.”

...

Furith Klanın surları tam karşımızdaydı. Kapıdaki nöbetçiler geldiğimizi çoktan görmüştü. Alfa Aktan’ın geldiğimizden çoktan haberi olmuş olması gerekiyordu.

İyice yaklaştığımızda klanın kapıları açıldı ve Alfayı gördüm. Ardındaki kadını ve peşinden dışarı çıkan bir kaç kişiyi. Aktan Dengiz’e büyük bir saygıyla bakıyordu. Onu gördüğünden beri bakışları tek bir kişiye bile dönmemişti.

Bense karşımdaki kadına bakıyordum. Simsiyah saçları arkadan toplanmıştı. Aralarda olan beyazları göze batıyordu. Başında Sarı kristallerden yapılmış bir taç vardı. Üstünde tacıyla uyumlu sarı tonlarında bir elbise vardı. Mavi gözleri direkt benim üzerindeydi. Aktan’ın hemen ardında bir dağ gibi duruyordu. Oğluyla gurur duyuyordu.

İyice yaklaştığımızda göz temasımız bir an olsun kesilmemişti. Her şeyimi en ince ayrıntısına kadar incelediğini biliyordum. Sonra Aktan’ın sesini duymamla o sanki hiç orda değilmişçesine bakışlarımı Dengiz ve Aktan’ın üzerine çevirdim.

“Kındurga klanının Alfası Alfa Dengiz, Furith’e hoş geldiniz.” Aktan Dengiz’i saygıyla selamladı.

“Şimdiden davetiniz ve misafirperverliğiniz için teşekkür ederim Furith Klanı Alfası Alfa Aktan.” Ve Dengiz’de onu selamladı.

“mühürlendiğinizi duydum.” Derken Aktan’ın bakışları bana kaydı. “Sizinle tanıştığıma memnun oldum Alfa Aktan.” Diyerek birazda Dengiz’i taklit ederek onu selamladı.

“Bende, bende öyle Kundurga Lunası.” Bakışları tekrar Dengiz’e döndü. “mührünüz için sizi tebrik ederim. Klana geçelim mi?”

Aktan ve Dengiz yan yana yürümeye başladığında bende hemen Dengiz’in diğer tarafında yerimi aldım. Aktan’ın diğer tarafında ise o vardı. Aktan’ın evi de Dengiz’in evi gibi tam merkezdeydi. Evin önüne geldiğimizde Dengiz “Sizi tanıştırmayı unuttuk. Bu Balkın Ana, Aktan’ın annesi.”

Balkın gözlerini gözlerime dikmişti. Gözleri en az benimkiler kadar açık bir maviydi. Duygusuzca bakıyordu. “tanıştığıma memnun oldum.” Dedim.

“bende öyle Aşina Aykatun.”

“hadi içeri geçelim ve yemek yiyelim.”

Dengiz başını salladı ve eve doğru ilerledik. Tam içeri girecekken ardıma dönüp bakma ihtiyacı hissettim. Bazı evler yanmıştı, basılarında büyük hasar vardı. Yerlerde kan izleri halen duruyordu. Bir grup çocuğun başında iki kişi duruyordu. Çocukların üstünde hala korku vardı. Tam olarak bana bakıyorlardı. Onlara gülümsedim. Açıkçası gülümsememin onları rahatlamasını umuyordum.

Hastane olduğunu düşündüğüm yerde büyük bir kargaşa, koşuşturma vardı. Etraf dağınıktı. Sınırsız Topraklarda gördüğümden pekte farklı bir manzara değildi. Sadece biraz daha iyiydi. Bir kez daha Dengiz’in ne kadar iyi bir lider olduğunu anladım.

İçeri girdiğimizde dışarısının aksine gayet iyi bir durum görmek beni şaşırtmamıştı. Mükellef bir sofraya oturmuştuk. Dengiz ve Aktan karşılıklı oturuyordu. Aktan’ın hemen yanında da Balkın. Dengiz’in yanında ise ben. Benim yanımda oturan kişi Kanber’di. Ve Balkın’ın yanında da bir adam oturuyordu kim olduğunu bilmesem de Aktan’dan sonra gelen kişinin o olduğunu anlamak zor değildi.

Genç yaşlarda bir kız gelip servise başladığında herkes susup kızın gitmesini bekledi. Kız gittiğinde ise “Misafirlerimizin şerefine kadehimi kaldırmak istiyorum. Umuyorum ki bugün burada kuracağımız ittifak hem Yalaz’ın hem de kurtlara ve kurt konseyine karşı gelecek her düşmana karşı büyük bir darbe, birlik ve güç olacaktır.”

Hepimiz kadehlerimizi kaldırıp tokuşturduk. O sırada Aktan’la göz göze gelmiştim. Ne olduğunu anlamlandıramayacağım bir şekilde bakıyordu bana. Herkes yemeğine döndüğünde Balkın’ın sesini duydum.

“hangi klandansın Aykatun? Yuravlun sanırım. Çünkü Kundurga ya da Alaska’dan olsaydın Dengiz’in seni bulması bu kadar uzun sürmezdi. Furith’ten olsaydın Dengiz gibi bir adamın mührünün benim kalanımdan çıktığı için tüm kurt konseyine hava atardım.”

“aslında bakarsanız bir klana ait değilim.”

“yalnız yaşayan bir kurt mu? Böyle biriyle karşılaşmayı uzun zaman olmuştu.”

Balkın biliyordu. Ama ben bilmiyordum. O benim kurt olmadığımı hatta Wirana’ya ait olmadığımı biliyordu ama ben yıllar önce Sınırsız Topraklarda aynı kasabada yaşadığım bu kadının nasıl Wirana’da olduğunu hatta bir klana kraliçe olduğunu bilmiyordum. Benimle oynuyor bundan zevk alıyordu. O zamanlarda benden hoşlanmazdı, pek bir şey değişmemişti. Ama ben ondan hep nefret etmiştim. Gün geçtikçe katlanarak artmıştı. Ömrüm boyunca onunla asla anlaşamayacaktım ve bir türlü ondan kurtulamıyordum. Bundan seneler sonra bile olduğu yerde durmaya devam etse ondan bir önceki günden daha fazla nefret edecektim.

“Açıkçası ben Furith’ten olmak istemezdim. Kusura bakmayın ama Kındurga’da halk dışarıda gördüğüm gibi bir halde olsaydı Dengiz gelen misafire böyle bir sofra kurmazdı. Bu yemekleri halkına verirdi. Bu yüzden Furith’ten olmam durumunda elbette övünürdünüz ama bir dahakine karşı tarafın da övünebileceğinden emin olun.”

“sizde saldırıya uğradınız. Burada olduğunuza göre fazla büyük konuştunuz sanki Luna Aykatun.” Aktan ilk defa konuşmaya dahil oldu.

“Buradayız çünkü Yalaz’ın gönderdiği birlik Kındurga sınırına giremeden etkisiz hale getirildi.” Tekrar Balkın’a baktım. “Ayrıca Dengiz öylece ismiyle hitap edebileceğiniz birisi değil. Alfa Dengiz diyeceksiniz. Hitabınıza dikkat edin.” Bu kadın sinirlerimi bozuyordu.

“Sakin ol onlar düşmanın değil.” Diye fısıldadı Dengiz kulağıma. “onların kim olduğu hakkında hiçbir fikrin yok.” Diye fısıldadım ona. “peki kim onlar?”

“hiç kimse olamayacak kadar karaktersiz iki kişi.”

Dengiz’in yüzüme baktığını ve anlamaya çalıştığını hissediyordum. Öte yandan Balkın bana sinirle bakıyor, Alkım ne olduğunu anlamaya çalışıyor, Kanber ve Feris ise rahatsızca yerlerinde hareket ediyorlardı. Aktan bir yana Balkın Wirana’da saygı duyulan biriydi.

“Anlaşma yapmalı mıyız?” diye fısıldayan Dengiz’le şokla ona baktım. Bu zamana kadar gördüğü bildiği her şeyi kenara bırakıyor ve benim söylemleriyle hareket ediyordu. Gözlerinde görüyordum. Olmaz dersem yapmayacaktı. Onlar hakkındaki tüm düşüncesi çoktan değişmişti. Bana itimat ediyor ve kanıt istemeden bunu yapıyordu.

“Aktan’la yapabilirsin ama Balkın’ın söz hakkı olmayacağından emin ol.”

Başını tamam anlamında salladı. Herkes kendi halinde yemeğini yerken “yemek Faslı bittiyse anlaşmaya geçelim.” Dedi Dengiz.

“Elbette.”

Dengiz, ben, Aktan ve Balkın masadan kalktık. Beni tamamen Dengiz yönlendiriyordu. Aktan’ın yönlendirmesiyle bir odaya girdik. Toplantı salonu gibi bir şeydi. Aktan başa oturacakken Dengiz ondan önce oturdu. Bu beni de şaşırtmıştı. Kurt klanlarında güç farkı olsa da hepsinin birbirine saygı duyduğunu okumuştum.

“öncelikle bu birliği nasıl sağlayacağımız ve ne gibi şartlarımız olduğundan bahsedelim.”

Aktan Dengiz’in tam karşısındaydı. “tabiki. Bu birlik Yalaz ve ileride Kurt Konseyine karşı olan tüm düşmanlara karşı olmasını istiyorum. Süresiz bir anlaşma, ortak bir düşman ortaya çıktığında ortak bir savunma.”

“bu birlik kurulacaksa yönetimi de sınırlı olmalı. Furith alfası ve Lunası, Kındurga alfası ve Lunası haricinde hiçbir otorite kabul etmiyorum. Betalar ve diğer ileri gelenlerin birlikte hiçbir söz hakkı olmayacaktır. Ayrıca birliğin hareketi için iki kalanında onayı gerekmektedir. Bir klanın onayı yoksa hareket edilemez.”

“her kural mantıklı ancak benim bir Lunam yok. Lunamın yapacağı işi annem yapıyor onunda söz hakkı olmasını istiyorum.”

“gördüğün üzere benim de annem yok. Sen bir gün mührünü bulacaksın ama benim asla annem geri dönmeyecek bu konuda kesinlikle taviz vermeyeceğim.”

O an Dengiz’e asla ailesini sormadığım geldi aklıma. Bunu hiç düşünmemiştim. Elbette onun bir ailesi vardı. Vargın’ın ve onun bir anne babası vardı. Nerede olduklarını, ne yaptıklarını hiç sormamış aklıma bile getirmemiştim. Bu sözlerden annesinin öldüğünü ve mühre bağlı olarak ta basınında öldüğünü anlıyordum. Peki nasıl, ne zaman ölmüşlerdi?

Ve bir şey daha fark etmiştim. Asla hak etmiyordum. Dengiz gibi birini, iyi bir hayatı, ellerime verilen umudu hak etmiyordum. Asla dönüp sahip olabileceklerime, bana sunulan hayata ve getirilerine, yaptığım hatalara bakmıyordu. Belki de en çok bu yüzden kaybediyordu. En çok bu yüzden ölmek istiyordum.

Dengiz’se bunları fark etmemi sağlıyordu. Onu tüm itmelerime, terslemelerime, kaçmalarıma ve dengesiz hareketlerine rağmen beni sabırla bekliyordu. Onu fark etmemi, ona gelmemi istiyordu. Ve artık eskisi kadar ölmek istemememi sağlıyordu. Onun için yaşamak istiyordum. Ve içimden bir taraf bunun için ona minnettar olurken diğer taraf bundan nefret ediyordu. Nefret ettiğim şeyin Dengiz değil bana hissettirdikleri olması ise ayrı bir konuydu.

Ben kendi içimde düşüncelere dalmışken “pekala o zaman Aykatun sen varken anlaşma üzerinde söz hakkında bulunmayacak, en azından ben mührümü bulana kadar.”

Dengiz izin alır gibi bana baktı. Kabul ettiğime dair başımı salladım. “kabul.”

Aslında kabul etmemin asıl sebebi Dengiz’di tamamen. Bana danışmadan hareket etmeyeceğini, her şeyde çıkarımı gözeteceğini gönülden biliyor ve inanıyordum.

“Öyleyse birliğin birbirimize yapacağı yararlarsa bahsedelim. Saldırılarda destek ve savunmada yardımda hiçbir şart istenmeyecek. Birlikte kazanılan zaferler de ganimet yarı yarıya bölünecek. Alınan zararlarda iyi durumda olan diğerine koşulsuz yardım edecek. Yardım asker, şifacı, yemek ve suyu kapsayacak.”

“Kındurga olarak şartları kabul ediyoruz.”

O sırada karşıda oturan bilgeyi gördüm. Furith’in bilgesiydi. Koyulan şartları büyüyle not alıyordu. Ne gençti ne de yaşlı. Anlaşmada her şey ortaya döküldüğünde Aktan ve Dengiz el sıkıştı. Ellerinin üstüne bilgede kendi elini koyduğunda mavi bir ışık çıkıp hemen söndü. Anlaşma kabul edilmişti.

 

Instagram Singularity_mybook

Buraya kadar 108 sayfalık bir kurgu oldu. Vay ve umarım kurgumu sevmişsinizdir. Çünkü daha çok başı

 

Bölüm : 26.01.2025 18:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...