17. Bölüm
Esma Gül Çağırgan / Son Düşüş / 15.Bölüm: Beyaz Tutamlar

15.Bölüm: Beyaz Tutamlar

Esma Gül Çağırgan
singularity

Flashback

Talimhane bugün sadece yeni yetişecek askerler için ayrılmıştı. Üç yıldır zorlu bir eğitimdeydik. Ne için burada olduğumuz hepimizin kafasına kazınmıştı. Ölene kadar öldürmek için yetiştirilmiştir. Bugün ise gerçekten ümit vadedenlerimiz bir üst seviyeye geçecekti. Geri kalana ne olacağı ise muammaydı. Pes etmeyi bilenler kendine iyi bir hayat kurabilirdi, ne kadar iyi olursa. Diğerleri ise muhtemelen bugün ölecekti. Balaban bize asıl mücadelenin bugün başlayacağını söylemişti.

“bugün ne olursa olsun kazanmalısın.” Diye fısıldadı hemen yanımda olan Aytek. Onun bunu en büyük başarıyla kazanacağına şüphe yoktu, en kötü hali bile bir çok kişiden iyiydi. Bense bazen en az onun kadar iyi bazense hiç eğitim almamış biri kadar kötüydüm. Ve kazanamazsam benim için her şeyi silip atardı.

“biliyorum.” Diye fısıldadım aynen onun gibi.

“Güzel.”

Hepimiz kendi sıramızı bekliyorduk. Birazdan çıkacak ve bizimle özel olarak ilgilenen eğitmenlerimizle mücadele edecektik. Başarılı olup olmayacağımıza onlar karar verecekti ve kesinlikle torpil yoktu bu zamana kadar kimse yapmamıştı. Yaptıysa da çok yaşamamıştı.

Bu çılgınlığı izlemeye gelenlerin sayısı azımsanamayacak kadar çoktu. Sanki daha beterini her an görme şansları yokmuş gibi.

Arenada savaşçı olarak eğitilmeye başladığım gün tanıştığım ve o zamandan beri yakın arkadaşım olan Kay vardı. Onu da bizim gibi Balaban eğitmişti. Savaşçı olmayı sadece iyi bir gelecek için istiyordu. Ve kafasına koyduğu şeyi yapacağını biliyordum. Bağlı olduğum kişiler sadece Aytek ve Kay’dı. İkisinin de başaracağını bilmek içimi rahatlatıyordu. Benim endişem kendim içindi.

Kay kendine çift kama seçmişti. Kullanması zor bir parçaydı. Bu ona artı puan getirecekti. Kalmalarını ustaca savuruyordu ama Balaban onu rahatlıkla karşılıyordu. Balaban buraların en güçlü savaşçısıydı. Bir çok kişi ondan eğitim almak için önüne tüm servetini dökmeye hazırdı. Annemin ona ne teklif ettiğini bazen düşünmeden edemiyordum.

Aytek neyseydi ama ben ona çok iş çıkarıyordum ve ne kadar değdiği tartışılırdı. Bizi neden almıştı?

Bunu düşünmekten nefret ediyordum. Aytek’te kızıyordu zaten. O her şeyi benden daha önce kabullenmişti. İkimizi de yaşatmanın yollarını arıyordu. Bense rüyalarımda üç senedir aynı günü görüyor ve kendimle savaşıp duruyordum. Bazen içim hırsla doluyor ve herkesi dize getiriyordum bazen de rüyalarımda gördüğüm günü yok sayarak kendimi korumaya çalışıyordum.

Babam Sınırsız Toprakların ne kadar kötü olabileceğini hiçbir zaman göstermemişti bana. Ama son yaptığı şeyle bu zamana kadar gizlediği ne varsa anlamamı sağlamıştı. Nereye kadar devam edeceğimi bilmiyordum.

Tekrar Kay’a odaklandım. Bu oğlan çocuğunun en büyük avantajı hızlı olmasıydı. Öyle ki bu konuda Balaban bile bocalıyordu. Cılız bir çocuktu Kay. Balaban’ın yana doğru kılıcıyla yaptığı sert hamleyi sağ elindeki kamasıyla engellemiş ve sol taraftan çok iyi bir saldırı yapmıştı. Eğer bizi yetiştiren kişi Balaban olmasaydı yaralanabilirdi. Bu hamleden sonra Balaban maçı bitirmiş ve Kay’ın galibiyetini duyurmuştu.

Onun için yüzümde oluşan gülümsemeyle alkışlarken buldum kendimi. Yerel halktan Kay için tezahürat edenler vardı. Bir anda Aytek elimi tuttu ve alkışlamamı durdurdu. Bana ters ters baktı. Benim için endişeliydi. İkimizin birbirimizden başka kimsesi yoktu. Ve birazcık da Kay’ı kıskanıyordu.

Arenaya başka bir eğitmen ve öğrencisi çıkarken Balaban oradan ayrıldı.

“Korkuyorum.” En sonunda içimde tutamamış ve Aytek’e söylemiştim. Yüzüme anlayışla baktı. O günden beri her daim ördüğüm saçlarımda elini gezdirdi.

“Biliyorum. Ve bende korkuyorum ama yapmak zorundayız. Aykatun, babamız için bunu kazanmak ve yaşamak zorundayız.”

Babamdan bahsetmemeliydi. Ne zaman konusu açılsa ağlamadan duramıyordum. Nitekim saçlarımdan yanağıma getirdiği eline birkaç damla yaş düşürmeden edemedim.

“eskisi gibi olmak istiyorum. Ailemizi geri istiyorum.”

Aytek anlıma bir öpücük bıraktı. İkiz olabilirdik ama babam onu daha olgun yetiştirmişti. Bana her zaman küçük prensesi olacağımı söylerdi. Gözlerime son baktığı anı hatırladıkça ürperiyordum.

“Bende onları geri istiyorum ama asla olmayacak. Bu yüzden iki kişilik ailemizi korumalıyız. Aykatun, orada kazanmalısın. Balaban pes edip çekilmene izin vermez kaybedecek olursan seni öldürür.”

Kendimi Aytek’ten geri çektim. Bunu içten içe biliyordum ama sesli duymak, özellikle Aytek’ten, kötü etkilemişti.

“ölmek istemiyorum.” Diye fısıldadım güçsüzce.

“bunu duyduğuma sevindim. O yüzden dediğim gibi kazanacaksın. Senin için o sahayı altına üstüne getiririm ama sonrasında ne olacağını bilmiyorum. Git ve kazan.”

Tekrar sahaya döndük. Sahadaki çocuk biraz sonra pes edecek gibi duruyordu. Zaten antrenmanlarda onu her zaman yenerdim ve bu onun için pekte iyi bir şey değildi.

“prensesler her zaman sarayda oturup güzel bir hayat sürmez, kardeşim. Bazen saraydan çıkıp savaş alanına giderler, sevdikleri için. Ve o savaş meydanında prenseslere yaraşır şekilde herkesten daha iyi dövüşürler. Unutma sen babam ve benim küçük prensesimizsin.”

Çocuk pes edip geri çekildiğinde eğitmeni küçümser şekilde başını sallayarak Arenadan ayrıldı. Çocuğu babası ensesinden tutup sürüyerek Arenadan çıkarmıştı. Öleceğini bildiği birine bağlanmayı istemezdi kimse.

Aytek yerinden kalktı ve arenaya doğru ilerledi. Aynı zamanda Balaban’ın da sahaya girdiğini gördüm. Herkes heyecanla birazdan yapılacak maça odaklandı. Aytek bizim dönemimizin en iyisiydi.

Aytek ve Balaban arenada karşı karşıyaydı. İkisi de birbiri etrafında dönmeye başladı. Balaban bu maçı kesinlikle ciddiye alıyordu.

Aytek elindeki kılıcı çevirirken dikkatle Balaban’ı izliyordu. Açığını, zayıflığını aradığını biliyordum. Bana da yapmamı söylemişti. Bugün için bir çok şey biriktirmiştim. Sanırım tek şansım bu zamana kadar yaptığım gözlemlerdi. Çünkü kesinlikle eğitilmeyi reddetmiştim.

İkisinin kılıcı arenada çarpıştı ve dövüş başladı. Aytek kılıcı bir usta gibi kullanıyordu. Bu sırada Kay’ın yanıma oturduğunu gördüm. Yüzünde kazanmanın verdiği bir zafer sırıtışı vardı. “kardeşin bir efsane dostum.”

Yüzümde bir gülümseme oluştu. “biliyorum.”

Aytek Balaban’ın saldırılarını karşılıyordu. Uzun zamandır savunmadaydı. Balaban kılıcını havaya kaldırdı ve Aytek’in omzuna gelecek şekilde güçlü bir hamle yaptı. Aytek hızlıca eğilip diğer tarafa kaçtı ve kılıcının kabzasını sertçe Balaban’ın karnına geçirdi. Balaban aldığı darbeyi anlayamadan ayağa kalktı ve dirseğiyle çenesine sert bir vuruş gerçekleştirdi. Balaban geriye savrulurken kendini toparladı ve Aytek’le aynı anda birbirlerinin boynuna kılıcı dayadılar. Bu hamleden sonra Balaban Aytek’in zaferini duyurdu.

Aytek’in zaferi büyük bir coşkuyla kutlanırken kazanan diğer çocuklar gibi aileden biri tarafından değil kendi başına sahadan çıktı. Balaban’a dinlenme şansı vermek adına başka bir eğitmen ve öğrencisi arenadaydı.

Bu maçtan sonra ben çıkacaktım. Kazanmak zorundaydım. Henüz yeni yeni kama tutabiliyordum. Bu yüzden kendime çift hançer seçmiştim. Gözlerimi kapattım ve kazanacağına dair bir kaç şey fısıldadım.

Aytek tekrar yanıma oturduğunda bana sıkıca sarıldı. Bu Balaban’ı memnun etmeyecekti zira ona göre bir savaşçının zaafları olmamalıydı. Ama biz birbirimizin güçlü yanıydık. Bir gün bunu yaşayan herkes anlayacaktı. İkizime sıkı sıkı sarıldım.

“Sende başaracaksın.” Kulağıma fısıldadı.

“başaramazsam ikimiz için başarmış olacaksın.”

Yüzümü avuçlarının içerisine aldı ve gözlerimin içine baktı. “başaramazsam diye bir şey yok. Bu hayatta kalmak için son şansımız o arenaya gir ve gerçek bir prenses nasıl olurmuş herkese göster.”

Yapılan maçları izleyenlerden yine bir tezahürat sesi gelince eğitmeninin zaferi duyurduğunu anladım. Son kez ikizime baktım ve derin bir nefes alarak arenaya ilerledim.

“oraya çık ve herkese benim kardeşimin kim olduğunu göster!” arkamdan bağıran Aytek’e gülümsedim. Ve önüme döndüm. Arenanın girişinde durdum ve derin bir nefes aldım. Balaban’ın çoktan sahada olduğunu biliyordum.

Sahaya bir adım attım. Ellerimdeki hançerlere baktım ve mavi gözlerimi Balaban’a diktim. Tam karşımda iri ama şekilsiz kaslı bedeni, sarı örgülü saçları, ne renk olduğunu hiçbir zaman anlayamadığım küçük gözleri, korkutucu gülümsemesi ve mükemmel kılıcıyla karşımda duruyordu.

O kılıcı istiyordum ama imkansızdı. Onu burada devirmediğim sürece ki Aytek bile bunu yapamamıştı.

Karşısında dikilip pozisyonunu aldığımda gülümsemesi büyüdü. Beni öldürürse zevk alacağını biliyordum. Zayıf olduğumu bildiği için beni öldürmek isteyecekti. Kılıcını üzerime savurduğunda hançerimle engelledim. Diğer hançerini kılıcı tutan bileklerine savurdum ama geri kaçtı.

Hemen diğer tarafına geçip bir kez daha saldırmayı denedim. Başarısında. Kılıcını yüzüme doğru savurdu. Yana kaçtım ve kılıcı tutan eline küçük bir kesik atmayı başardım.

Çevik Bir hareketle sağ elindeki kılıcı sol eline aldı ve hızdan dolayı ne olduğunu anlayamadığım bir saldırı yaptı.

Yere doğru savruldum. Sahanın kum zemini ellerimi yüzdü ama yine de hançerlerimi bırakmadım. Onları bırakırsam pes etmiş olurdum. Kulaklarım çınlıyordu. Ne olduğunu duyamıyordum ama bir an önce ayağa kalkma kıydın. Kendiliğinden kalkmamı beklemeyecekti. Güçsüzce yerimde doğrulurken gelen hamleyle hızla yere eğildim. Ucuz atlatmıştım. Adrenalin her hücremi ele geçirmişti.

Tekrar bana savurduğu kılıcı iki hançerimi de önüne siper ederek durdurdum. Beni gerçekten zorluyordu. Dirseklerimin ağrıdığını hissediyordum. Birden aklıma gelenle sırıttı. O bunu fark etmedi. O daha ne olduğunu anlamadan ince yerine tekmeyi savurdum. İnleyerek geri çekildiğinde nefeslenmek için ufakta olsa zaman kazanmıştım.

“Sani küçük!”

Onu gerçekten öfkelendirmiştim. Bana doğru hızla gelirken “kolay ölme şansını kaybettin.” Diye tısladı dudaklarının arasından. Hızlı hızlı darbelerinden zar zor kaçıyordum. Sonra omzunda bir yanma hissettim ve sıcak bir sıvı. Sanırım kaçamıyordum.

Bana karşı kimseye olmadığı kadar sertti. Hiç şansım yoktu. Hamlelerini karşılarken tüm gücümü kullanıyordum. Bileklerim ağrıyor, bedenim yoruluyordu. Kılıcın kabzasını sertçe karnıma geçirip beni savurduğunda karnımdan başlayıp tüm bedenime yayılan inanılmaz acıyı hissettim.

Kan dudaklarımın arasından sızıyordu. Gözlerim yaşarmıştı. Sırtıma saplayacağı kılıcı bekledim. Ayağa kalkacak gücüm yoktu. Tükenmişti. Nefes almakta zorluk çekiyordum. Dolu dolu olan gözlerim bana endişeyle bakan Aytek’i seçti.

Kay onu sahaya atlamaması için tutuyordu. Sahaya gelmemeliydi. Bu onunda benimde ölümümüz olurdu. Bir kişi daha onu tuttuğunda tüm umudunu kaybetti. Bana gelmesine izin vermiyorlardı. Ama buraya gelmekten daha iyi bir şey yaptı. Beni kendime getirdi.

“Sen babamın ölümünü izledin, bana kendi ölümünü izlettiremezsin. Aykatun ayağa kalk.” Sesi yalvarır gibiydi. Sanki şu an benden daha zor bir durumdaydı.

Ve haklıydı. Kimseye bu acıyı yaşatamazdım. Gözlerimi kapattım ve bu zamana kadar Balaban hakkında düşündüğüm her şeyi gözümün önünden geçirdim. Gözlerimi açtığımda bana iyice yaklaşmıştı. Bundan sonra bir şey yapamayacağımı düşünüyor ve yavaş hareket ediyordu.

“Ona senin ölümünü izletip acımasız bir savaşçı yapacağım. Tek zaafını ortadan kaldırıp büyük bir komutan olmasını sağlayacağım.”

Bu asla olmayacaktı. Aytek asla benim ölümünü izlemeyecek duygusuz bir savaşçı olmayacaktı.

Oturduğum yerden ona döndüm ve bana tiksinircesine bakan surat ifadesini gördüm. Kılıcını bana doğru kaldırdığında ondan önce davrandım ve hançerini daha önce oradan yara aldığı için arada topallamasını sağlayan bacağına sapladım. Acıyla inleyerek geri çekildiğinde hızla doğruldum ve aynı yere tekme attım.

Ona zaman vermeden hançerlerimden birini kılıcı tutan eline sapladım. Şimdi iki eli de yaralıydı. Kılıcı hızla diğer eline aldı. Eğer o kılıcı düşürseydi o da pes etmiş sayılırdı. Benim karşımda pes etmek gururunu zedelerdi.

Ona zaman vermeden karnına tekme atarak yerimde yükseldi ve dirseğimi çenesine geçirdim. Afallamıştı. Arkasına geçip dizlerinin arkasına hançerlerimi aynı anda sağladım ve tam karşısına geçtim. Önümde diz çökmüştü. Hançerini boğazına dayadığımda bana olan öfkesini yüzünden görebiliyordum. Siktir tüm bunlar için temiz bir dayak yiyecektim.

Öfkeyle gözlerime bakarken zaferini duyurdu. İzleyicilerden gelen sesler ve diğer her şey uğultu gibi geliyordu. Gözlerimin önü kararıp duruyordu. Nefes almak zor bir hal almıştı ve göğsümde derin bir acı vardı. Bana vurduğunda kaburgamı kırmış olabileceğimi düşündüm. Omzundaki sızı daha şiddetli şekilde kendini belli ediyordu. Ağzımdan akan kan çeneme yayılmıştı.

Ama ben başarmıştım. Kazanmıştım.

Adrenalin bedenimden ayrılırken başarmanın verdiği mutluluk ve az önce yüzde 90 oranında yediğim dayak bedenime yayılıyordu. Aytek sahaya girip ekini sağlam olan omzuma attığımda tamamen bedenimi teslim etmiştim. Gözlerim kapanıp Aytek’in kucağına yığıldığımda son duyduğum şey “teşekkür ederim güzel çiçeğim, benim için savaştığın için.” Oldu.

Günümüz

Sonunda Kındurga’daydık. Herkes kendi evine çekilmişti. Bizde Dengiz’le beraber eve girmiştik. İkimizde önce derin bir uyku çekmiştik. Şimdi ise ben uyanmış ve evin verandasında oturuyordum. Dengiz hala uyuyor olmalıydı.

Etrafta kimse yoktu. Büyük ihtimalle günün bu zamanlarını uyku için ayırıyorlardı. Bazen güneşi özlemeden edemiyordum ama burası geldiğim yerden bin kat daha iyiydi. O an Wirana’ya alıştığımı hatta sevmeye başladığımı fark etmiştim

Verandada ki sandalyeler den birinde oturuyordum. Kındurga’nın güzelliği ve düzeni her daim beni etkileyecek gibi görünüyordu. Bir anda omuzlarıma bırakılan battaniyeyle kafamı yukarı kaldırdım. Dengiz’di.

“Günaydın.” Dedim.

“senin de günün güzel geçsin Ay ışığı.” Gülümsedim. Yanıma oturduğunda önümüzdeki masaya iki tane bardak bıraktı. Bardakların üstünde duman tütüyordu.

“bu nedir?” diye sordum ilgiyle.

“kış çayı, özel bir tarif. Senin için.”

“teşekkür ederim.” Bardağı elime alıp kokladım. Çok güzel bir kokusu vardı. Yüzümde ister istemez bir gülümseme oluştu. Battaniyenin en ucuna gelip geri kalan kısmı onunda gelmesi için açtım. Yüzüme şaşkınlıkla bakıyordu. Bende şaşkındım. Ama asla anlayamazdı. Bu zamana kadar yaptığım her şey onun iyiliği içindi. Ben mayınlı bölgeydi. Ama buradan çıkış yoktu, anlamıştım. O yüzden artık yapacağım her şey ikimiz için olacaktı. Bu kardeşimin intikamı dan vazgeçtiğim anlamına gelmiyordu. Kardeşim için öldürecek Dengiz için yaşayacaktım.

“Hadi.” Diyerek teşvik ettim onu. Battaniyenin altına girdiğinde kolunun altına girip başımı göğsüne yasladım. Tüm bedeninin kasıldığını hissediyordum.

“tek kelime edersen seni döverim.” Demekten kendimi alamadım. Hala çekiniyordum. Üstümde sertçe inşa ettikleri kalın ve yüksek duvarları kırmak pekte kolay değildi.

Benim için hazırladığı kış çayını yudumlarken saçlarımda hissettiğim eliyle bu sefer kasılan bendim.

“saçlarını neden sürekli örüyorsun?” diye sordu.

“onları kesmek istemiyorum. Rahat etmem için örüyorum.”

“sana yakışıyorlar.”

“teşekkür ederim.”

“bir gün onları açık görmeyi isterdim.”

“belki bir gün görürsün. Aynı evdeyiz sonuçta.”

“saçlarındaki beyaz doğuştan mı?”

Kahretsin gerçekten beni zorlayan sorular soruyordu. “hayır, değil.” Dedim.

“boya mı?” diye sordu. Gözlerimi devirdim öyle olsaydı çoktan dibi gelmişti.

“Hayır gerçekten o renk.”

“bu da sana çok yakışıyor.”

“bana yakıştırmadığın bir şey var mı?” alttan yüzüne bakarken sormadan edememiştim.

“gözyaşı.” Dedi bir an. İkimizde sessiz kaldık.

“Nasıl oldu?” diye sordu. Anlamamıştım. Cevap vermeden yüzüne bakınca anlamadığımı anladı. “saçlarındaki beyaz.” Diye devam etti. Anlaşılan bu soruya cevap vermek zorundaydım.

“Aytek ölünce o kadar acıdı ki içim bir sonraki aynaya baktığımda bembeyazdı.” Çok sesli söylemeye cesaret edememiştim. Sesim fısıltı gibiydi. Bana daha sıkı sarıldığında başımı iyice göğsüne yaslayıp gözlerimi kapattım.

“Seni tüm wirana’nın en mutlu insanı yapsam geri eski haline döner mi?” sorusu yüzümde buruk bir tebessüm bıraktı.

“Hayır o ölene kadar benimle kalacak.” Anılarım gibi...

19. Bölümden Alıntı

Bu hepsinin Son Düşüşüydü. İlk ayağa kalkan yaşayacak diğeri ölecekti. Kılıcı ilk çeken yaşardı. Güçlü zayıfı ezerdi. Yalaz’ kesinlikle güçsüz değildi, ama Aykatun ne kadar güçlenmişti?

“evet Wirana kan gölüne dönecek. Herkes ölümü tadacak. Korku herkesin kalbini ele geçirecek. Ve benim saltanatım başlayacak. Yeni düzen hepsinden farklı olacak. Aykatun ölecek ve ruhu bana güç verecek. Bu Son Düşüş.”

Yalaz kafasındaki zaferi yaşarken Balkın söylediklerine inanmak için kendini zorluyordu ama Aykatun’un gözlerine bakan kendisiydi. İkizi için her şeyi yapabileceğini bilen kendisiydi. Sessizce evden çıktı ve geldiği yolu gerisingeri döndü.

Yeni bir oyun başlattığından bir haberdi.

 

Instagram Singularity_mybook

 

 

Bölüm : 30.01.2025 19:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...