
Evet yine buradayım çünkü algoritma yazmayı yine öğrenemedim. Zırlıycam ya. Bu bölümü seçerken kafam neredeydi acaba? Genel olarak sınavlardan geçmişim ama tehlikede olanlar da var. Allah hocaların kalpsizliğinden beni korusun. Çok çok amin.
Bir de C diline geçtik cart curt. Ben öldüm. En acilinden kafama şu konuyu sokmam lazım. Sonuçta benim bir Kınay'ım yok :'(
.
.
.
.........
2.1 Bölüm adı: Vara
..........
Yemeğin ardından annem babamı ,Yusuf amcayı, abimi ve Asaf'ı direkt olarak televizyonun karşısındaki koltuklara kovalamışken aralarında en gariban olan beni kutsal görevimi icra etmeye zorlamıştı. Ucu bucağı gözükmeyen masayı toplamaya...
Anne ben yorgunum. Anne ben öldüm ve ben bittim anlıyor musun?
Sızlanarak da olsa masayı toplamaya başladım. Gülizar teyze her ne kadar annem itiraz etse de bir işin ucundan tutmuş bana yardım etmişti hatta ek olarak Asaf'a da oturduğu için kızmış 'ben sana böyle mi öğrettim oğlum' diye söylenmişti. Annesine kıyamadığından mı bilmem ama Asaf da yardım etmişti. Bununla eş zamanlı olarak abim annemin delici bakışlarından kurtulmak için bize katılmıştı. Sağolsun eşşek.
Hızlıca masayı da sildikten sonra odama kaçacakken canım babam o güzel sesiyle lanet olası adımı seslendi.
"Berna."
"Efendim." diye çığırdım merdivenin korkuluğundan aşağı sarkarken. Bir gün buradan düşecektim. Umarım o zaman yakındır.
"Hani çay?"
Ha bir de çay vardı değil mi? Olmazsa olmaz. Sanki anasının karnından çay içerken doğdu. Bitkin adımlarla zar zor çıktığım merdiveni geri inip mutfağa girdim. Çay dibine çökmüş mis gibi kokuyordu valla. Çay tepsisini çıkarıp tezgaha koydum önceden hazırlanmış bardakları ve şekeri de koyduktan sonra çayları doldurdum. Valla şimdi gidip kim nasıl içer diye soramazdım babamın ki hariç hepsini tavşan kanı gibi doldurdum. Babam zift gibi içiyordu çünkü. Abiminkine de çaktırmadan biraz tükürmedim tabi ki arkadaşlar. Siz de beni iyice kuduruk bellediniz. Tch ayıp.
"Abi! Gel şu tabakları götür."
Annemlerin hazırladığı tatlıları da abim alınca içeri geçtik. Hepsinin önüne çaylarını koyunca annem ile Gülizar teyzenin arasına geçip oturdum. Oh hayat varmış be. Tatlıya pineklemişken bir yandan da annemleri dinliyordum.
"Öyle işte haftaya salı günü de benim evimde toplanıcaz. Seni de mutlaka bekliyorum Gülizar."
Gülizar teyze tatlı bir gülümseme ile çayını yudumladı. Minnettarlığı yüzünden okunuyordu. Ben bu bakışı biliyordum işte. Bu mahalleye yerleşen her insanda vardı çünkü. Kafasını sallayarak cevap verdi.
"Gelirim inşallah. Belli bir şey var mı yoksa kafaya göre mi yiyecek içecek yapıp getirelim." diye sordu.
Valla Gülizar teyze bize hiç fark etmiyor inanır mısın? Yeter ki yiyecek içecek olsun.
"Yok." dedi annem. "Yeme içme işini evine davet eden yapar. Gelecek olanlar isterse bir şeyler getiriyor ama ona gerek kalmıyor. Sen sadece gel yeter."
Gülizar teyzenin kaşları çatıldı annemin söylediklerine.
"Yahu olur mu öyle şey?"
Annem Gülizar teyzenin boş bardağını kapıp çay doldururken lafını kesti.
"Olur olur." dedi. "Zaten yemekler artıyor bile. Günahtır israf olmasın diye hanımlarla anlaşmıştık."
Gülizar teyze pek tatmin olmasa da başını sallayıp onayladı. Ardından yeni doldurulmuş çayını alıp anneme teşekkür etti.
"Ee Berna? Sen üniversiteye gidiyorsun değil mi?" diye bana yönelik bir soru sordu Gülizar teyze.
Tatlı tabağımı sehbaya koyarken cevap verdim.
"Evet Gülizar teyze." Ama bir hata var. Okumuyorum okumaya çalışıyorum.
"Ne güzel. Darısı Asaf'ın başına. O da çalışıyor ama bakalım nasıl olacak bu sene." dedi. Annem,
"Amin cümlemizin çocuklarına inşallah. Olur ya, Allah emeklerinin karşılığını verir inşallah." derken yeni bir soru daha gelmişti bana.
"Burada okuyorsun değil mi?" Ben başımı sallarken abim cevap verdi.
"Tarihi caminin biraz ilerisinde konutların bitiminde ki üniversitede okuyor."
"Yakınmış. Hangi bölümü okuyorsun?" diye sordu Yusuf amca kafasını sallarken.
Bu ne be milletin tüm odağı ben olmuşum.
"Şu anlık Bilgisayar programcılığı ve ikinci üniversite olarak da uzaktan siber ağ güvenliği okuyorum ama DGS ile bilgisayar mühendisliğine geçmek hedefimde."
O nasıl olacaksa artık?
"Ovv güzelmiş." dedi Gülizar teyze beğeniyle. Algoritmayı anlayamayan beynimde öyle diyordu Gülizar teyzecim. "Benim büyük oğlan da yatay geçişle sizin okula gelicek. Sonuçların çıkmasını bekliyorduk bizde."
"O ne okuyor." diye sordum bana neyse artık? Yusuf amca cevap verdi.
"Çocuk gelişim okuyor şuan ikinci üniversitesi. Öncesinde genetik mühendisliği okumuştu bizim zorumuzla. Yapamadı, mutlu olamadı. Hata bizde, şimdi bıraktık istediğini okusun diye işte." derken sesinden pişmanlığı ele alınır biçimdeydi.
En büyük yanlışta buydu işte. Sanki ömürleri boyunca o işi kendileri yapacakmış gibi çocuklarına meslek dayatan aileler. Çocuklarının en iyisi olmalarını hedeflerken hayatlarını ziyan ediyorlardı.
"Biz de kızı bıraktık kendi haline. İleri de seçtiği mesleği kendi yapacak ayaklarının üzerinde kendisi duracak nasıl olsa. Buna bakarak ayağını yorganına göre uzatsın dedik. Biz yine de arkasındayız ama işte neyse Berna çay doldursana bana."
Konudan konuya nasıl da atlamıştı öyle kral babam. Valla helal olsun. Onun çayını doldururken yanında boş duran bardağı gördüm. Dolduracaktım ki bir el girdi gözümün önüne. Bardağın üzerini kapattı az daha yanıyordu.
"Ben almayayım daha fazla. Sağolun."
Olur bebe diyecektim çocuğa ama bu boyda bebe mi olurdu? Nereden baksan bir seksen falan vadı.
"Tamam o zaman." derken doğruldum. Hiç ısrar edemem.
Konu sonunda benden sekip abime sıçramıştı. Onun da işi sorulurken abim kaslarını gözlerine sokmak istercesine gerdi kendini. Omzunu iyice açmıştı şerefsiz, dağ gibiydi.
"Mahallede ki spor salonunu işletiyorum. Bizim el kalem yerine dambıl tutmayı tercih etti."
Yusuf amca ensesinden tutup çekti lakin abim yerinden oynamadı bile. Biraz daha zorlasa da sonunda pes etti ve gülerek yerine geri oturdu.
"Maşallah aslan gibisin."
Okumuş adam ayı diyemiyor işte...
"Eyvallah." diyerek yine kroluğunu konuşturdu abim.
"Nasıl yaptın o kasları? Bizim oğlanlar da uğraşıyorlar senin gibi de çok bir şey görmedik henüz."
Abimin götü kalkmıştı bir kere. Yediği onlarca kilo tavuklu pilavlar gözümün önüne gelince bir an kusacak gibi oldum.
"İstikrar." dedi. "Planlı ve devamlı çalışma gerektiriyor." sonra Asaf'a yöneldi. "İstersen sana da bir program oluştururuz?"
Asaf önce babasına baktı sonra abime. "Olur." dedi. Öylece geçen sürenin ardından onlar artık müsaade isteyip evlerine gitmişlerdi ve ben kendimi salonda ki koltuğa atmıştım. Biraz kestirecektim sadece. Birazcık.
................
Telefonumun deli gibi çalması ile uyandım. Salonda falan değildim ve o birazcık kestirme bana saatlere sebep olmuştu. Sanırım uyuya kalmışken abim beni yatağıma taşımıştı. Kesinlikle fark edip uyuyor numarası yapmamıştım bu arada.
Çalan telefonumu kimin aradığına bakmadan yüzüne kapattım. Saate ve arayana baktım. İyi henüz daha erkendi. Zehra'dan gelen 13 cevapsız çağrı vardı bir de. Telefonum elimde tekrar çalmaya başlamışken açıp kulağıma yasladım. Zehra'nın o uyuşuk umursamaz sesi geldi diğer taraftan.
"Alo kanka ne yapıyorsun?"
"Günaydın." dedim esnemelerimin arasında.
"Oha yeni mi uyandın?"
"Tabi yeni uyandım saat daha yeni bir oldu."
"Çüş diyorum sana Berna."
"Asıl sana çüş."diye patladım Zehra'ya. "Senin yüzünden uyandım zaten."
"Şükret uyandığına. Annen gelip bir şey demedi mi? Ben olsam öldün zannedip kontrol etmeye gelirdim."
Yorganı üzerimden atarken doğruldum ve aynaya ilerledim. Tövbe. Odam da ki bu yabancı da kimdi böyle. Derhal burayı terk et yabancı.
"Alıştı garip anam ne etsin?"
"O da haklı gerçi."
"Ne var?" dedim kibarca. "Niye aradın?"
"Bir kitap almışım var ya olaaayyy."
Gözlerim hemen fal taşı gibi açılıp parladı. Zehra benim kitap arkadaşımdı. Aramızda kalsın ama ciddi bir okuyucuydum, bayılırdım kitaba. Hatta öyle ki evlilik teklifi esnasında yüzük yerine kitap almayı tercih edecek kadar hastasıydım.(Bu arada cidden öyle)
"Konusu ne hemen söyle."
"Mahalle kurgusu ama diğerlerinden farklı. Aşırı beğendim hemen bize gel."
"Nasıl farklı? Dur ya daha uyanamadım bile bu yapılmaz ki. Geliyorum." derken çoktan üzerimi değiştirmeye başlamıştım.
"Tek bir spoi bile vermem bu arada okuyunca görürsün."
"Aman tamam be." diyerek yüzüne telefonu kapattım ve aşağı indim. Annem büyük ihtimalle komşudaydı babam da kahveyi açmaya gitmiştir. Temir abim ise yüzde yüz spor salonundadır. Buzdolabını açıp içerisine baktım. Dün ki tatlıdan vardı. Kahvaltı niyetini bunu yersem midem bulanır mıydı acaba?
................
Hava soğuktu üzerime kabanımı alıp midemi tutarak Zehraların evine ilerledim. Tatlı yakmıştı bildiğin ama sorun yok. Sorun yok.
Kapıya varır varmaz art arda zile basıp kapıyı yumrukladım. Ama nazikçe bu ayrıntı belirtmeliyim. Böyle seslice kapıyı çalmasam Zehra'nın kapıyı açması dakikaları buluyordu ve ben şuan mübalağa yapmıyorum. Sırf komşular şikayet etmesin diye acele edip kapıyı açmak zorunda kalıyordu.
Saniyeler sonrasında yüzünde koyu yeşil bir maskeyle Zehra kapıyı açtı. Bayık bakışları insanı çıldırtan bir biçimde kısıktı yine. Gerçekten de bir insan nasıl bu kadar yılmış ve umursamaz olabilirdi ki.
Aşırı büyük bir neşeyle(!) beni karşıladı.
"Kırsaydın."
"Kitabı ver."
Uzatmanın gereksinimi mi vardı. Ver kitabı arkadaş işime bakayım. Orta parmağını göstererek ayaklarını yere sürte sürte içeriye gitti. Oflayarak notlarımı çıkarttım ve kabanımı asıp içeri ilerledim. Doğalgazı kaçak kullanıyorlardı heralde. İçerisi cayır cayır yanıyordu. Muhtemelen seksene fullemişlerdi.
Zehra mutfakta su içiyordu ben de onu izliyordum işte. Sonra bardağın içerisinde ki kalan son bir kaç damlayı sallayıp düşürdü ve bardak temizmiş gibi geri rafa koydu. Eve gidince bunu günlüğüme yazıp unutmamaya çalışıcaktım muhtemelen. Banyoya gitti sonra tabi peşinde benimle beraber. Açık olan musluğu kapattı aynaya baktı sonra dışarı çıkıp ışığı kapattı ve banyonun kapısını kapattı???
Ben niye bunları yaşıyorum? Zehra aniden irkilip yeni görmüş gibi beni inceledi. Arkadaşlarımın hepsi neden bu kadar kırık? Çok mu aradım acaba...
"Kanka kb seni unutmuşum ben."
Kb'nin açılımı neydi bilmiyorum ama ben sadece kafa salladım.
"Emanet içeride. Sen onu al bende üst katta ki musluğu kapatıcam dün gece açık unutmuştum üşendim kapatmaya."
Sanki uyuşturucu madde veriyor. At kafalı panduflarını inceleyerek salona geçtim. O panduflardan abime de alıcaktım birbirlerine çok benziyorlardı, yabancılamazdı.
Salonun bir köşesi boydan boya kitaplıktı. Az bir kısmı dünya klasikleri geriye kalan yüzde seksen beşlik kısmı ise güncel tarz kitaplarla doluydu. Araya bir kaç tane Fethi dayının siyaset kitapları sıkıştırılmıştı.
"Berna."
Gelen ses ile yerimde sıçradım. Elimi ağzıma götürüp kafamı arkaya attım. Zehra'nın babaannesi yaşıyor muydu hâlâ? Arkada tekli turuncu koltukta kırış kırış bir şey oturuyordu. Bu şey ne be?
"Berna."
Korkuyla Zehra'ya seslendim.
"Zehra turuncu koltukta kırış kırış bir şey var benimle konuşuyor."
Zehra üst kattan bağırarak konuştu.
"Babaannem o."
Muzaffer babaanne benim onunla alay ettiğimi anlayınca ucunu özel olarak sivri yaptırdığı bastonuyla popomu dürttü. Allah var seksene merdiven dayamıştı ama taş gibi kadındı. Beni bile cebinden çıkarırdı.
"Alnında sivilce çıkmış."
Elim telaşla alnımı buldu. Her yerini yokladım ama pürüzsüzdü. Muzaffer babaanne sinsi bir gülüşle beni izliyordu.
"Şaka."
Ters ters ona baktım.
"Komik değil."
"Ben güldüm. Neyse.." dedi eliyle beni kışkışlarken "Şuradan benim dergiyi ver bakayım."
O yakın gözlüklerini takarken sehpanın üzerinde ki dergilere baktım. Vay anam babam. Ağzımın suyu akarken sivri bir uç yine beni dürttü.
"Ayh."
"Kız ne bakıyorsun avel avel öyle? Ver şu en alt çekmecede ki dergiyi az gözüm gönlüm açılsın."
Zehra duymadın diye sessizce konuşuyordu. En altta ki çekmeceyi araladım en arkaya sıkıştırılmış dergiyi çekip çıkardım. Oha. Yüzümü derin bir şok esir aldı.
"Sen de az fena değilsin he Muzaffer babaanne." dedim kafamı sallarken
"Tabi lan ne sandın?"
Laflara bak. Bende ilerde böyle olmam değil mi?. Elimde ki 2024 playboy erkek aksesuarlarına ait bir dergiydi. Ve ana tema şey nasıl desem...
Çıplaklardı yahu.
Muzaffer babaanne elimden koparırcasına çekti nimetleri. Büyük bir iştahla saldırdı sayfalara. Gözlerinden kalpler fışkıran Muzaffer babaannenin yedi koca eskittiğine kim inanırdı ki?
Kadın 2024 versiyon yedi kocalı Hürmüz'dü resmen.
"Of yavrulara bak." Bana nispet yapıyordu resmen.
Melül melül baktım gözlerine. Nolur beni de al noluuuur.
"Muzaffer babaanne?"
Başını kaldırmadan cevapladı düz bir sesle. "Ne var?"
"Azıcık ucundan bende bakayım mı? Hı? Bakayım mı bende?"
Nolur kırma hevesimi ya...
"Olmaz yaşın küçük."
Büyük bir asabiyet kapladı içimi. "Ne küçüğü be. Seni cebime sokar gezdiririm. Nolur bende bakayım azıcık."
Muzaffer babaanne ciddiyetimi ölçmek için dergiden kafasını kaldırabilir yüzüme baktı. Ondan sonra cıkladı.
"Olmaz."
"Ya niye niyeee?" diye isyan ettim. Zalim Muzaffer karısı.
Elinde geriye kalan tek kozunu kullandı.
"Çünküüü"
"Ee?"
"Çünkü günah."
............
"Diğer sayfaya geçme bi dur iyi bakamadım."
Muzaffer babaanne sayfayı tuttuğum elime tokadı geçirdi.
"Bırak içine düştün adamın."
"Ya bakıcam biraz daha."
Biz tartışırken içeriye saçı başı dağınık Zehra girdi. Ağzının kenarından akan salya mıydı? Kesin musluk ayağına gidip de uyuya kalmıştı odasında.
"Uyumuşum."
Harbiden mi Zehra?
Telefonumdan saate baktım. Buraya geleli epey olmuştu annem eve dönmeden gitsem iyi olacaktı. Bir de acıkmıştım.
Zehra'nın kafasına vurdum. Salak.
"Hangi kitap olduğu vahiyle mi incekti bana."
"Of kanka konuşmaya üşeniyorum gözümden anlasan olmaz mıydı?"
Neden olmasın Zehra sen yeter ki iste.
"Boş yapma ver kitabımı."
Zehra ezik ezik kısa boyuyla rafa uzanırken aynı zamanda laf yetiştiriyordu.
"Yalnız benim kitabım."
"Bakarız." dedim geçiştirirken. Kitabı beğenirsem o benim olurdu ama bunu şuan Zehra bilmese iyiydi.
Bana uzattığı kalın kitabı kolumun altına sıkıştırdım. Salondan çıkarken arkama bir döndüm ve sinsice gülümseyerek,
"Bu arada Zehra..." diye seslendim.
"He kanka?"
"Muzaffer babaanne senden gizli Playboy dergisine bakıyor. Bütün heriflerin kıçını kesti valla. Günah Günah!" Ben kabanımı alıp kaçarken arkadan iki farklı ses yükselmişti.
"BERNA!"
"BABAANNE YİNE Mİ?"
.
.
.
.
.
.................
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |